Bir İntiharın Özcesi: Formasyon; Faili: YÖK
Sayın yetkili, kendimi üniversite mezunu bir genç olarak tanıtmak zaruretindeyim. Doğu vilayetlerinin birinde 1983 yılının mart ayında dünyaya gözlerimi açtığımda, hayata, amiyane bir tabirle 1-0 başladım. Çok zor günler yaşadığımı, en temel ihtiyaçları dahi bulmakta sıkıntı çektiğimi tahmin edersiniz artık. Gerisi vesaire?
Dededen fakir bir ailenin okumayı başarabilen tek çocuğuyum. Bundan 7 yıl önce üniversite sınavlarında başarı sağladığımda bütün aile bir an için büyük bir sevince boğulmuş daha sonra sevincimiz yerini buz rengi ve buz dengi bir soğukluğa bırakmıştı. Haklı bir sevinci dahi eksik yaşadığımı itiraf etmek sanırım beni sizin nazarınızda değişik bir mahluk gibi göstermez. Sevinci eksik yaşadık çünkü sonrası çok zordu. Okumak için para lazım gelirdi. Sabır ve emeklerin boşa gitmemesi demek olan para ise bizde olmayandı.
Eşten dosttan edilen borç sayesinde üniversiteye kayıt yaptığım anı gün gibi hatırlarım. Şimdiki gibi o zamanlar da haber ajanslarına konu olarak ?onlar için zorlu maraton başladı? spotu yapılırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu ?zorlu maraton? tabiri benim durumumu özetlemeye yeterli değil çünkü ben doğuştan ağır şartlar altında yaşamaya mahkum bırakıldım. Tanrı?nın kaleminden çıkma bir noktanın en kör noktasında doğmuş olmak gibi? Sonuç itibariyle artık ben de üniversiteli olmuştum.. YAŞASINNN!!! Ya üniversiteli olmanın verdiği gururla dört yılı çarçur edecektim- ki edemezdim, lüskvari yaşamak demek olan bu tarz benden oldukça uzaktı çünkü lüks demek olan para bende olmayandı- ya da gayet mütevazi bir tarz olan ve biraz da entelektüel görünüm kazandıran koltuk altında kitap taşımak olacaktı tercihim? Hasılı dört yıllık eğitim süresince yapabildiğim en iyi şey gecenin sabaha evrilen saatlerine kadar kitap okumaktı. Kitap okumayı kuvvetle sevdiğimden değil, okumayı tercih edişimdeki sebep yine maddi imkansızlıklardı. ? Dört yıl süresince dur durak bilmeden kitap okuyan biri nasıl olur da maddi imkansızlıklardan bahsedebilir? diye düşünebilirsiniz tabiî ki ama bereket versin ki Yüzüncü Yıl Üniversitesinin zengin kütüphanesi ödünç kitap veriyordu.
Birinci sınıfın ürkekliği, ikinci sınıfın serkeşliği ve üçüncü sınıfın dinginliği arasında zikzak çizen ruhum olmadı benim. Ben hep ürkektim? Benim ürkekliğimin yanında güvercininki hiç kalırdı? Ömrümün en uzun yolunun henüz başında hissederdim kendimi? Zaman, sonbaharda yapraklarını döken bir ağacın hüznüydü sanki. Su gibi akmıyordu, aksine oldukça ağır işliyordu?
Son sınıftayım? Yorgunluğum bütün uzuvlarımda kendini hissettiriyor. Üstüne, arkadaşlardan ayrılacak olmanın burukluğu da eklenince hepten bozuluyor psikolojim... ?Kahretsin? sözcüğü henüz revaçta değildi benim için o zamanlar. Nasılsa okul bitecek formasyon alacak ve öğretmen olacaktım? Di?li geçmiş zamandan Gereklilik kipine geçişim bu anlara denk geldi çünkü Formasyon, kelimenin tam anlamıyla ?hüsrandı.? Sadece benim için değil benim gibi on binlerce Fen ? Edebiyat Fakültesi mezunları için de durum aynıydı? Hüsran ki ne hüsran?
?Her şeyin başı sağlık, ucu ölüm değil ya!?, ?boş ver diğer sınavda yaparsın? nevinden teselli cümlelerinin ardı arkası kesilmedi. İnsanın, bir şeyleri baştan kabullenmesi ne kadar da kötü! Son iki yılım bu teselli cümleleri arasında gidip geldi? Ruhum bir daraldı bir daraldı ki anlatmaya kelime bulamazsınız. Haklısınız, her şeyin başı sağlık ucu ölüm değil belki ama sadece şimdilik?
Yaşım yirmi altı. Saçlarıma ak düşmedi henüz ama içimdeki akları saymaya mecali kalmaz insanın. Ruhumun daralmasının bendeki tezahürü bu olsa gerek. İyi de neden hep kendini iyi hissetmek zorunda olan sadece benim? Tanrım, aklıma mukayyet olamıyorum! Cinnetin eşiğindeyim, kurtarın beni ne olur!!
Sesimi duyan yok?
Hani, rüyamızda uçurumun kıyısındayızdır. Adım atsak uçurumdan aşağı düşeceğizdir. Adım atmak istemeyiz ama merak de ederiz ve uçurumdan aşağı kendimizi bırakırız ya. Hani, bir türlü uçurumun sonuna gelemeyiz ve havada süzülmenin hazzını ve yere çarpılacak olmanın korkusunu iç içe yaşarız ya sanırım şimdiki ruhumun özeti de bu. İçsel boşluk bende deliliğe, delilik kayıtsızlığa ve dolayısıyla hazza dönüştü. Yani beni de kendilerine benzettiler. Onlara benzeyen başka kimse var mı? Rüyasında, boğazını yırtarcasına bağırıp da hiç kimseye sesini iletemeyen benden başka kimseler de var mı? Formasyonu, bir buzdağı kendini de Titanik Gemisi?nin kaptanı gibi gören benden başka kimseler de var mı?
Biliyorum, yalnız değilim?
İnsanın, annesinin gözlerindeki size dair umut ışığının günden güne sönüp gitmesine tanık olmanın ne kadar üzüntü verici olduğunu siz asla bilemezsiniz sayın yetkili? Acaba diyorum, bize bunu yaşatmaktan mutlu musunuz? Keşke diyorum, siz de annenizin gözlerindeki size dair umut ışığının günden güne sönüp gitmesine tanık olsaydınız? Belki diyorum, o an bizi anlardınız?
???..
Evet, ? ama kendinden vazgeçti. Kemiğe dayanan bıçak değildi yirmi beş kuruşluk bir jileti. Adli kayıtlara intihar diye not düşüldü. Faili, şüphesiz YÖK idi?
?????
?-Ömrümün hazanını yaşıyorum. İyi de ben hiç bahar görmedim ki! Bir ay sonra sınav yapılacak ya bunu da geçemezsem? Tanrım, bana yardım et!
-Adama bak konuşmak için danışman tutuyor. Dilin yok mu be adam, başkası neden senin yerine doğru cümleyi kullansın ki. Be hey, sen hiç mi düşünmezsin, senin bir cümlen yok mu?
-Her hafta sonu motosikletiyle gezintiye çıkmak gibi bir adeti de varmış. Doğrusunu söylemek gerekirse çok enteresan buldum?
-Kediye Arap demek, ırkçılığı çağrıştıracağı için başka bir isim takmak lazım gelirmiş?
-Kediye neden minnoş değil de Arap diyorsun? Yoksa sen gerçekten ırkçı mısın??
Bu monolog bile ?kafayı yemek? durumunu özetlemeye yeterli sanırım.
Bıçak kemiğe dayanır ve ?kahretsin? sözcüğü en vazgeçilmezlerimiz arasında yer edinir? artık her şeye kahreder olduk, bu uğurda kendimizi de kahrettik?
?..
Sabırla kalın?
Bir İntiharın Özcesi: Formasyon; Faili: YÖK
Sayın yetkili, kendimi üniversite mezunu bir genç olarak tanıtmak zaruretindeyim. Doğu vilayetlerinin birinde 1983 yılının mart ayında dünyaya gözlerimi açtığımda, hayata, amiyane bir tabirle 1-0 başladım. Çok zor günler yaşadığımı, en temel ihtiyaçları dahi bulmakta sıkıntı çektiğimi tahmin edersiniz artık. Gerisi vesaire?
Dededen fakir bir ailenin okumayı başarabilen tek çocuğuyum. Bundan 7 yıl önce üniversite sınavlarında başarı sağladığımda bütün aile bir an için büyük bir sevince boğulmuş daha sonra sevincimiz yerini buz rengi ve buz dengi bir soğukluğa bırakmıştı. Haklı bir sevinci dahi eksik yaşadığımı itiraf etmek sanırım beni sizin nazarınızda değişik bir mahluk gibi göstermez. Sevinci eksik yaşadık çünkü sonrası çok zordu. Okumak için para lazım gelirdi. Sabır ve emeklerin boşa gitmemesi demek olan para ise bizde olmayandı.
Eşten dosttan edilen borç sayesinde üniversiteye kayıt yaptığım anı gün gibi hatırlarım. Şimdiki gibi o zamanlar da haber ajanslarına konu olarak ?onlar için zorlu maraton başladı? spotu yapılırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu ?zorlu maraton? tabiri benim durumumu özetlemeye yeterli değil çünkü ben doğuştan ağır şartlar altında yaşamaya mahkum bırakıldım. Tanrı?nın kaleminden çıkma bir noktanın en kör noktasında doğmuş olmak gibi? Sonuç itibariyle artık ben de üniversiteli olmuştum.. YAŞASINNN!!! Ya üniversiteli olmanın verdiği gururla dört yılı çarçur edecektim- ki edemezdim, lüskvari yaşamak demek olan bu tarz benden oldukça uzaktı çünkü lüks demek olan para bende olmayandı- ya da gayet mütevazi bir tarz olan ve biraz da entelektüel görünüm kazandıran koltuk altında kitap taşımak olacaktı tercihim? Hasılı dört yıllık eğitim süresince yapabildiğim en iyi şey gecenin sabaha evrilen saatlerine kadar kitap okumaktı. Kitap okumayı kuvvetle sevdiğimden değil, okumayı tercih edişimdeki sebep yine maddi imkansızlıklardı. ? Dört yıl süresince dur durak bilmeden kitap okuyan biri nasıl olur da maddi imkansızlıklardan bahsedebilir? diye düşünebilirsiniz tabiî ki ama bereket versin ki Yüzüncü Yıl Üniversitesinin zengin kütüphanesi ödünç kitap veriyordu.
Birinci sınıfın ürkekliği, ikinci sınıfın serkeşliği ve üçüncü sınıfın dinginliği arasında zikzak çizen ruhum olmadı benim. Ben hep ürkektim? Benim ürkekliğimin yanında güvercininki hiç kalırdı? Ömrümün en uzun yolunun henüz başında hissederdim kendimi? Zaman, sonbaharda yapraklarını döken bir ağacın hüznüydü sanki. Su gibi akmıyordu, aksine oldukça ağır işliyordu?
Son sınıftayım? Yorgunluğum bütün uzuvlarımda kendini hissettiriyor. Üstüne, arkadaşlardan ayrılacak olmanın burukluğu da eklenince hepten bozuluyor psikolojim... ?Kahretsin? sözcüğü henüz revaçta değildi benim için o zamanlar. Nasılsa okul bitecek formasyon alacak ve öğretmen olacaktım? Di?li geçmiş zamandan Gereklilik kipine geçişim bu anlara denk geldi çünkü Formasyon, kelimenin tam anlamıyla ?hüsrandı.? Sadece benim için değil benim gibi on binlerce Fen ? Edebiyat Fakültesi mezunları için de durum aynıydı? Hüsran ki ne hüsran?
?Her şeyin başı sağlık, ucu ölüm değil ya!?, ?boş ver diğer sınavda yaparsın? nevinden teselli cümlelerinin ardı arkası kesilmedi. İnsanın, bir şeyleri baştan kabullenmesi ne kadar da kötü! Son iki yılım bu teselli cümleleri arasında gidip geldi? Ruhum bir daraldı bir daraldı ki anlatmaya kelime bulamazsınız. Haklısınız, her şeyin başı sağlık ucu ölüm değil belki ama sadece şimdilik?
Yaşım yirmi altı. Saçlarıma ak düşmedi henüz ama içimdeki akları saymaya mecali kalmaz insanın. Ruhumun daralmasının bendeki tezahürü bu olsa gerek. İyi de neden hep kendini iyi hissetmek zorunda olan sadece benim? Tanrım, aklıma mukayyet olamıyorum! Cinnetin eşiğindeyim, kurtarın beni ne olur!!
Sesimi duyan yok?
Hani, rüyamızda uçurumun kıyısındayızdır. Adım atsak uçurumdan aşağı düşeceğizdir. Adım atmak istemeyiz ama merak de ederiz ve uçurumdan aşağı kendimizi bırakırız ya. Hani, bir türlü uçurumun sonuna gelemeyiz ve havada süzülmenin hazzını ve yere çarpılacak olmanın korkusunu iç içe yaşarız ya sanırım şimdiki ruhumun özeti de bu. İçsel boşluk bende deliliğe, delilik kayıtsızlığa ve dolayısıyla hazza dönüştü. Yani beni de kendilerine benzettiler. Onlara benzeyen başka kimse var mı? Rüyasında, boğazını yırtarcasına bağırıp da hiç kimseye sesini iletemeyen benden başka kimseler de var mı? Formasyonu, bir buzdağı kendini de Titanik Gemisi?nin kaptanı gibi gören benden başka kimseler de var mı?
Biliyorum, yalnız değilim?
İnsanın, annesinin gözlerindeki size dair umut ışığının günden güne sönüp gitmesine tanık olmanın ne kadar üzüntü verici olduğunu siz asla bilemezsiniz sayın yetkili? Acaba diyorum, bize bunu yaşatmaktan mutlu musunuz? Keşke diyorum, siz de annenizin gözlerindeki size dair umut ışığının günden güne sönüp gitmesine tanık olsaydınız? Belki diyorum, o an bizi anlardınız?
???..
Evet, ? ama kendinden vazgeçti. Kemiğe dayanan bıçak değildi yirmi beş kuruşluk bir jileti. Adli kayıtlara intihar diye not düşüldü. Faili, şüphesiz YÖK idi?
?????
?-Ömrümün hazanını yaşıyorum. İyi de ben hiç bahar görmedim ki! Bir ay sonra sınav yapılacak ya bunu da geçemezsem? Tanrım, bana yardım et!
-Adama bak konuşmak için danışman tutuyor. Dilin yok mu be adam, başkası neden senin yerine doğru cümleyi kullansın ki. Be hey, sen hiç mi düşünmezsin, senin bir cümlen yok mu?
-Her hafta sonu motosikletiyle gezintiye çıkmak gibi bir adeti de varmış. Doğrusunu söylemek gerekirse çok enteresan buldum?
-Kediye Arap demek, ırkçılığı çağrıştıracağı için başka bir isim takmak lazım gelirmiş?
-Kediye neden minnoş değil de Arap diyorsun? Yoksa sen gerçekten ırkçı mısın??
Bu monolog bile ?kafayı yemek? durumunu özetlemeye yeterli sanırım.
Bıçak kemiğe dayanır ve ?kahretsin? sözcüğü en vazgeçilmezlerimiz arasında yer edinir? artık her şeye kahreder olduk, bu uğurda kendimizi de kahrettik?
?..
Sabırla kalın?