muhtemel bir iş teftiş - sgk teftiş birleşmesi hakkında bazı tartışmalar dönmüş. bu konuda taraflardan birinin (iş teftiş) bir mensubu olarak birkaç kelam etmek istiyorum.
bugüne kadar bu ve benzeri konularda gördüğüm kadarı ile sgk teftiş mensubu (özellikle müf yardımcısı) arkadaşları fazla heyecanlı görüyorum. hem iş teftişe ve arada sgk denetmenlerine karşı agresif tavırları ve kendilerini yere göğe sığdıramaz tavıları (bir konuda sgk başmüfettişi'nin taban tabana zıt açıklamasından sonra bir süre kesilse de) halen devam ediyor.
daha evvel, kendilerini mazideki maliye teftişle kıyaslamaları ve konuya vergi toplama, prim toplama gibi bir çerçeveden bakarak mantık yürütmelerini dayanaksız bir gövde gösterisi; meseleyi "devlete kazandırmak" olarak değerlendirmeleriyle de, ilginç bir vakıa olarak algılıyor ama bütün bunlara ve bariz belli olan bazı açmazlarına rağmen sgk teftiş'e saygı duyuyordum. zira bir kurumu bu gibi tezcanlı arkadaşlarla değerlendirmenin hakkaniyetli olmayacağını düşünüyordum. (bundan sonra yapacağım değerlendirmenin de, yine sgk teftiş'i tümünü kapsayacak bir sonuca varacak kadar veriyle yapılmamış olabileceği gerçeğini teslim ederek ve o şerhi de düşerek devam edeyim. "genelleme yapmak yanlış" diyecekleri istatistiklere dayalı uzun vadeli akademik araştırma sonuçlarını argümante ederken görmeyi umutla bekliyorum. zira müspet ilimlerde denklem kurmadığında bazı genellemeler yapmak durumunda kalıyor insan. ve bunlar adı üzerinde, "genelleme" olacak. genele şamillik yekûnu bağlamayacak. burası tamamsa devam edelim)
öncelikle bugüne kadar iş teftiş'ten birilerinin gelip burada bahsi geçen birleşmeyle ilgili uzun uzadıya fikir beyan ettiğini görmedim. (ben görmediysem yoktur, gibi olmasın -ki varsa linklensin, bilelim- ama sgk'cı arkadaşlara kıyasla iş teftiş'in bu paltformda konuya pek ilgili olmadığı aşikar. iş teftiş'in kendi içinde de durumun pek farklı olmadığını söyleyebilirim) iş bu sebeplerden tamamen kendimi bağlayan fikirlerimi söyleyeyim, dedim. siz aldair, deyin, iş teftiş'ten bir seda bilin; dağlar seda verip seslenmese de, kendini kaf dağında gören vakıaların kulaklarının pası silinsin. peşrevi uzun tuttuk ki, niyetimiz aşikar olsun.
iş teftiş'in sgk ile birleşmek gibi bir sevdası yok, bunu bir anlayalım. kendi adıma, değil sgk teftiş'le birleşmek, bahsi geçse tüylerim dikeliyor. zira daha evvelden bıyık altından gülüp "yok canım sgk teftiş de güzide bir kurumumuz" dediğim noktadan bir hayli uzağım. burada "sgk teftiş istemiyor" telinden çalanlara sözüm; önden gidin, vuruşun; hep destek, tam destek benden size. maliye teftiş şöyle dursun, başbakanlık teftiş, heyet-i teftiş-i reis-i cumhur'dan öte olun, yeter ki, birleşmeyelim diye siz vuruşun, ben kendi adıma arkanızdayım. diyesim; bizden ırak olun da, abad olun, yedi düvele sultan olun.
zira....
burada ve çeşitli yerlerde sgk reklamı yapma veyahut kendini göklere çıkarma hevesinde olanlar hakkında konuşmak gibi ne bir derdim, ne de bunları ciddiye alasım vardı ama bunlara bakıp inanan ve ona göre tercih yapacak olanlar var.
ben bu sgk teftiş ile heyet olup kayıtdışı denetimi yapmış birisi olarak diyorum ki; sgk teftiş, pompalamaya çalıştıklarının (ki pompalanmış hali bile komik kıyaslarla ayakta durduğundan o zaman da tarafımızdan ciddiye alınmıyordu ya) onda birine tekabül eden bir kurul değildir. buraya sempatisi olanlara, bu kuruma girmek isteyenlere, iş teftişle bu kurum arasında kalanlara tavsiyem; oraya girin, bir şeyler yapın, sgk'ya dahil olun. iş yok, güç yok, bilgi yok, kavrayış yok, hababam reklam var. teftiş yok ama ağalığı var. üretilen bir şey yok ama ağalığı var. ortaya koyulan bir şey yok ama il müdürlüğü'nde, sgm'de falan kapılmış köşe başları var. bi kere beş kuruşluk bir iş yapmazsınız, dişe dokunur bir faydanız olmaz ama laf başı geldi mi, eczane teftişi, hastane teftişi, iş kazası (iş kazası, diyor adamlar, şaka yapmıyorum. kazayı çözen, sonuca bağlayan, teknik sonuca varan benim, -ha bir de onların, teknik bir nosyonu olmadığı halde yüzeysel kazalarda da olsa bunu yapmak zorunda bırakılmış denetmenleri- ama ağlayan onlar. karar veriyorlarmış, maaş bağlamaya falan) ıvır, zıvır bir sürü hikayeleri var anlayacağınız ama -afedersiniz heladaki taştan, odadaki kalemliğe kadar kurum amblemi bastırınca kurumsal olunuyor ya bizim memlekette- acayip kurumsallar, öyle böyle değil.
hadi ben, yine de oradaki bazı aklı başında, hakkaniyetli ve realist sgk müfettişlerine olan saygımdan ve onlarla olan bazı samimi muhabbetlere vefa göstermek adına benim teftişte gördüğüm ve aldığım teyitler kısmıyla sınırlayayım konuyu:
bi kere, ilgili bir kurum başkanı ve teftiş kurulu başkanı imzası ile teftiş yetkisi alan ve kurul başkanları "iş müfettişi" olan müfettişlerin çok yüksekten uçmasına lüzum yok. komik oluyor. bu, bir.
ikincisi, senede ortalama birkaç teftişe gidip geri kalan ne varsa sgk denetmenine yıkan ve onların emeklerini kendinin gibi gösteren bazılarının, iş yapıyoruz, of çok yoruluyoruz, aman ne yapıcaz pozunda olmasının iler tutar bir yanı yok.
üçüncüsü, evet kayıt dışı denetimi sizin işiniz değil (denetmen işiymiş dediklerine göre. bilemem, onların sistemi) -sizin işiniz ağalık- (o mantıkla) bizim işimiz hiç değil. buna rağmen taa başbakanlık talimatı ile başlayan bir süreçle bakanlıktan verilmiş görevlendirmede işin olsun olmasın, verilen işi hakkaniyetle yapmak icap eder. yoksa (o kafayla) benim de işim değil ama o an bir garibanın hakkını koruma bilinci, işim değil kefesine galebe çalamıyorsa derdin müfettişlik değil, beleşten ağalıktır.
dördüncüsü, müfettişlik, bir meslek değil, zaten, iştir. müfettiş, teftiş "işini" icra eder. sanki bu bir meslekmiş de, o referansla işin olup olmadığına karar veriyormuş gibi hareket etmek zaten anlamsız. nedir? uzmanlık alanın değildir, yani spesifik olarak mesleğin teftişte etkendir, amenna. yahut görevinle/kurumunun görev tanımı ile alakasızdır, itiraz edersin. ama bırak müfettişi, sgk personeli olarak kayıtdışını, hem de denetimine verikmişken işin olarak görmüyorsan müfettişlikten bahis açmanın gereği yok. zira müfettişlik, soya dayalı aristokrasinin avama karşı böbürlendiği mekan veya makamlardan biri değildir. gidersin işini yaparsın. hele o iş ikide bir "devlete prim kazandırıyoruz" diye böbürlenmene vesile oluyorsa, bir zahmet... nedir? bu işi hafif buluyorsundur, daha faydalı olacağın alanlar varken senden daha az yararlanıldığına inanıyorsundur; amenna. ama var mı öyle bişi yok. görev verilmiş, madem hafif, olabilecek en iyi şekilde yapacaksın.
beşincisi, devleti temsil ediyorsun, emir'ul mü'minin'in yeryüzündeki gölge olması gibi, seraser aleme sultan süleyman falan değiliz bizler. ne biz, ne sgk, ne vergi, ne şu, ne bu... ayrıca devlet'in parasını tahsil etmenin ekstradan bir kutsallığı falan yok. hele hele "off 6 bin ceza kestik, biz harcirahı çıkarttık" gibi bir mantığın ne devlet, ne millet, ne bürokrasi ve ne devlet aygıtlarının oturduğu/oturması gerektiği temelle, ne de devlet mefhumunun varlık gerekçesi ile en ufak bir ilgisi yok. "devlet parayı bizim vasıtamızla topluyor"un herhangi bir devlet personelini kutsallaştırdığı yahut olması gerekenden daha önemli kıldığı yok. (bu ayniyle vergi teftişi için de geçerlidir.) üstüne üstlük idari para cezası yazmak bir müfettişe yapması gerekeni yapıyor olmak dışında en ufak bir vasıf kazandırmaz, müfettişi değerlendirmez. kattığı varsayılıyorsa, bu oturmamış kişiliğe, doymamış egoya delalettir. icap ediyorsa yazarsın, etmiyorsa yazmazsın. bu zaten devlete gelir kalemi olamaz/olmamalı. (hoş, trafik cezasının gelir kalemi olduğu yerde kime ne diyeceksin!) bu bir "para kazandırma" yöntemi değildir. bu, zaten bir "kazanma" yahut öngörülmüş bir hak da değildir. hukuki olarak buna caydırıclık dışında bir mânâ da atfedilmemiştir.
altıncısı, işyerine -afedersiniz- umumhane basmaya gelen ahlak masası komseri gibi girilmez. (bunu yapan gördüğüm için söylüyorum, diğerleir nasıllar bilemiyorum) kapıdan dalar dalmaz önüne gelene kimlikle yürünmez. o kimlik, senin müfettiş olduğunu "ispat" ediyor. ispata lüzum yoksa elde sallamanın manası yok. kaldı ki, lüzum olacaksa bile bir selam verme, muhatabını bulma ve karşındaki ile tanışırken geliş amacını anlatma gibi bir fasıl var. kimlik ondan sonra çıkar. adam tevkif etmeye gitmiyorsun, teftişe gidiyorsun ve her ne olursa olsun, o işyerinin sahibi ile muhatapsın. o beğenmeyip hor gördüğünüz denetmenlerinize sorun da, bir anlatsınlar size denetime nasıl başlanır, ne gibi bir tavır alınır, denetimin başlaması, sürdürülmesi nasıl yapılır ve insani ilişkiler nasıl kurulur. kendin doğru düzgün iş yapmadığında saha bilmiyorsan saha görene sor bari!
yedincisi, işveren diş gösterdiği ilk anda yelkenler suya indirilmez. (tabi işvereni teftişe ortak etmek istemiyorsan.) hele hele kapısından girdiğin işyerinde işverenin mevcut meşguliyetinin bitmesi girişteki bekleme yerinde beklenmez. oraya misafirliğe gitmiyorsun ve senin teftişi yapıp yapmaman işverenin iznine tabi değil. (güya eczanelerden, hastanelerden efendime söyleyeyim İŞŞŞ kazalarından o kadar çok yapmışlar. eğer ben bu işten biraz anlıyorsam -tevazu göstermeye de gerek yok aslında- ben bu işten anlıyorsam -ki evet anlıyorum- saha görmüş müfettiş böyle teftiş yapmaz. tekrar diyorum: bari şu denetmenlerinizden azıcık usûl öğrenin)
bu noktaya kadar anlattıklarım benim gözlemimdir.
senede 3-5 kıyıtırık teftişi anlata anlata bitiremeyen kişilerin denetmenleri de denk geldi bir yerde. sağolsun onlar da anlattı bişiler. aslında buna ben ne taliptim, ne de vaktim vardı ama ne kadar doldularsa bir buçuk saat kadar anlattılar. dedikleri aşağı yukarı şöyle: her iş bizde. bunlar bir grupta 200-300 müfettiş topu topu 300-400 teftişi rapora bağlarken ben tek başıma bir senede 150 ila 200 küsur denetim yapıyorum, diyorlar. denetmenlerle birleşme çekincesi ile şimdi iş teftişle birleşelim telaşına düştüler. diğer yandan eğer iş teftişe dahil olurlarsa sgk'da mevzi kaybedecekler. zira burada her yeri ele geçirmiş, her köşe başını tutmuşlar. çalışmadan, hak etmeden oturdukları post gidecek. hatta sgk denetmenlere kalacak diye korkuyorlar. özellikle ssk kökenliler bunda başı çekiyor bağ-kur ve sandık kökenliler onlar kadar değil. yani ne yardan geçebiliyorlar, ne serden.... diyorlar.
(ki, iş teftiş uhdesindeki iş kazalarının niteliksiz olanları da -kompleks olmayan, çok defa tekrar etmiş ve bilinmeyen bir önlem kurgulaması gerektirmeyen, ölümlü olmayan vs.- yoğunluktan ve iş teftişi önleyici denetimden uzaklaştırdığı için sgk denetmenlerine verildi. ki, kendi adıma sonuna kadar karşı olduğum bir durum. karar, hem kazazede, hem işveren ve hem de sorumluluk altına sokulan denetmenler açısından tam bir fecaattir. şüphesiz ki, bu iş teftişin asli amacına [aslilik veya talilikten bahsederken: görev alanı olarak kaza, iş teftişin asli görevidir. ancak yaptığı teftişin asli amacı, kazayı önlemek; tali amacı, önlenememiş kazaları analiz etmektir] daha fazla vakit ayırmasına ve amacına uygunluğu optimize etmesine fayda sağladı ancak teknik bir nosyonu olmadığı halde teknik bir konuda kendisinden karar beklenen denetmenleri orantısız bir sorumluluk altına itti. bununla birlikte kazazedenin, işverenin muhtemel hak kayıplar, mahkeme süreçlerinin sakil bir hal alması kaçınılmazdır. zira müfettişlik, denetmenlik bir kanara mühendislik gerektiren konularda böylesi bir tutumun akla izana yatkın bir yanı da yok. bu noktada iş teftiş sorumluysa iş teftişi başkası sorumluysa o kişi veya kurumu eleştirmek icap eder. herhangi bir kazadenin yahut işverenin bunu mahkemeye götürmesini bekliyorum. buna başka bir çözüm bulunmalı.)
hulasa edersek: sgk teftiş, benim gördüğüm kadarı ile verimli bir kurul değil. verimlilik bir yana, çalışan bir kurul bile değil. eğer iş teftiş'le birleşirse artık yatamayacakları (çünkü iş teftiş'te 30-40 yllıık başmüfettiş de gider o teftişe, altı aylık yardımcı da gider o teftişe) ve sgk'yı (onların kafası ile) iş tefişle paylaşacakları için (sanki iş teftiş, sgk müfettişini ya da gerektiğinde sgk personelini teftiş edemezmiş ya da etmemiş gibi) ve daha da kötüsü, sgk'nın nimetlerinden uzaklaşmaya başlayacakları için buna karşı çıkıyorlar. diğer yandan denetmenle birleşme korkusu da ödlerini patlatıyor. dertleri, tasaları bundan ibaret.
benim ödümü koparansa böylesi bir güruhla aynı ünvanı paylaşma, hatta bu gibilerle zaman zaman bile olsa heyet olup teftişe gitmektir.
kaldı ki yaptığımız işle onların yaptığı (!) işin alakası da yok. böylesi bir birleşme ile sgk teftiş'in düzene girmesi düşünülemeyeceği gibi, böylesi bir birleşme, iş teftişi de aşağı çekecektir. bu yüzden iş teftiş ile sgk'nın birleşmesi tamamen saçmalıktır. iş teftişle birleşmedikten sonra ne yapacakları pek umrumda değil ama denetmenlerinin halini ve üzerine yıkılan işleri gördükten sonra denetmenleri ile birleştirmeleri sosyal güvenlik kurumuna fayda sağlar gibi gözüküyor. zira mevcut halde sgk müfettişlerinin gösteriş, numayiş dışında pek bir olayları yok gibi. itirazı olup da "olur mu öyle biz çok iş yapıyoruz telinden" çalan sgk müf yardımcılarına bir sorun bakalım; kaç yılda kaç kere saha görmüşler. yahut en basitinden, sgk kurumu'nun elinde 2012 yılında toplam kaç tane "sadece" sgk müfettişi imzası taşıyan (sgk müfettişinin yürütüp sonuca bağladığı) rapor mevcuttur, bu sayı mevcut müfettiş sayısına bölündüğünde kaç çıkmaktadır. ortalaması nedir? bir de aynı soruyu sgk denetmenlerine sorun, fecaati görün.
birileri iş yapacak birileri bunun üzerime yatıp reklam yapacak. sonra çıkıp biz çok yoruluyoruz hikayesi anlatacak. müfettişlik yapmayıp ağalığa talip olacak, bir de üzerine kurum müfettişi olduğunu unutup bakanlık müfettişlerine mır mır etmeye kalkacak!
şunun adaletle bağdaşır en ufak bir yanı var mı?
yahut denetmenleri ile birleşsinler ya da birleşmesinler o da mühim değil. yeter ki, iş teftişten uzak olsunlar.
ve son olarak tekrar edeyim: iş teftiş'le sgk teftiş arasında kalan adaylar, sgk'yı seçmeliler. sgk teftiş, yatış açısından iyidir en azından. hesabı yatış, gösterişten ibaret her kim varsa onunla aynı ünvanı taşımayı şahsen istemiyorum. bu yüzden cidden söylüyorum; bu mantıktaki insanlar (ki olabilir, kendi bileceği iş, eleştirmek için söylemiyorum) için sgk teftiş -en ufak bir ironi yok- çok çok daha uygun bir kurum. eğri oturup konuuşalım; orayı seçmeleri, herkes için daha hayırlı.
muhtemel bir iş teftiş - sgk teftiş birleşmesi hakkında bazı tartışmalar dönmüş. bu konuda taraflardan birinin (iş teftiş) bir mensubu olarak birkaç kelam etmek istiyorum.
bugüne kadar bu ve benzeri konularda gördüğüm kadarı ile sgk teftiş mensubu (özellikle müf yardımcısı) arkadaşları fazla heyecanlı görüyorum. hem iş teftişe ve arada sgk denetmenlerine karşı agresif tavırları ve kendilerini yere göğe sığdıramaz tavıları (bir konuda sgk başmüfettişi'nin taban tabana zıt açıklamasından sonra bir süre kesilse de) halen devam ediyor.
daha evvel, kendilerini mazideki maliye teftişle kıyaslamaları ve konuya vergi toplama, prim toplama gibi bir çerçeveden bakarak mantık yürütmelerini dayanaksız bir gövde gösterisi; meseleyi "devlete kazandırmak" olarak değerlendirmeleriyle de, ilginç bir vakıa olarak algılıyor ama bütün bunlara ve bariz belli olan bazı açmazlarına rağmen sgk teftiş'e saygı duyuyordum. zira bir kurumu bu gibi tezcanlı arkadaşlarla değerlendirmenin hakkaniyetli olmayacağını düşünüyordum. (bundan sonra yapacağım değerlendirmenin de, yine sgk teftiş'i tümünü kapsayacak bir sonuca varacak kadar veriyle yapılmamış olabileceği gerçeğini teslim ederek ve o şerhi de düşerek devam edeyim. "genelleme yapmak yanlış" diyecekleri istatistiklere dayalı uzun vadeli akademik araştırma sonuçlarını argümante ederken görmeyi umutla bekliyorum. zira müspet ilimlerde denklem kurmadığında bazı genellemeler yapmak durumunda kalıyor insan. ve bunlar adı üzerinde, "genelleme" olacak. genele şamillik yekûnu bağlamayacak. burası tamamsa devam edelim)
öncelikle bugüne kadar iş teftiş'ten birilerinin gelip burada bahsi geçen birleşmeyle ilgili uzun uzadıya fikir beyan ettiğini görmedim. (ben görmediysem yoktur, gibi olmasın -ki varsa linklensin, bilelim- ama sgk'cı arkadaşlara kıyasla iş teftiş'in bu paltformda konuya pek ilgili olmadığı aşikar. iş teftiş'in kendi içinde de durumun pek farklı olmadığını söyleyebilirim) iş bu sebeplerden tamamen kendimi bağlayan fikirlerimi söyleyeyim, dedim. siz aldair, deyin, iş teftiş'ten bir seda bilin; dağlar seda verip seslenmese de, kendini kaf dağında gören vakıaların kulaklarının pası silinsin. peşrevi uzun tuttuk ki, niyetimiz aşikar olsun.
iş teftiş'in sgk ile birleşmek gibi bir sevdası yok, bunu bir anlayalım. kendi adıma, değil sgk teftiş'le birleşmek, bahsi geçse tüylerim dikeliyor. zira daha evvelden bıyık altından gülüp "yok canım sgk teftiş de güzide bir kurumumuz" dediğim noktadan bir hayli uzağım. burada "sgk teftiş istemiyor" telinden çalanlara sözüm; önden gidin, vuruşun; hep destek, tam destek benden size. maliye teftiş şöyle dursun, başbakanlık teftiş, heyet-i teftiş-i reis-i cumhur'dan öte olun, yeter ki, birleşmeyelim diye siz vuruşun, ben kendi adıma arkanızdayım. diyesim; bizden ırak olun da, abad olun, yedi düvele sultan olun.
zira....
burada ve çeşitli yerlerde sgk reklamı yapma veyahut kendini göklere çıkarma hevesinde olanlar hakkında konuşmak gibi ne bir derdim, ne de bunları ciddiye alasım vardı ama bunlara bakıp inanan ve ona göre tercih yapacak olanlar var.
ben bu sgk teftiş ile heyet olup kayıtdışı denetimi yapmış birisi olarak diyorum ki; sgk teftiş, pompalamaya çalıştıklarının (ki pompalanmış hali bile komik kıyaslarla ayakta durduğundan o zaman da tarafımızdan ciddiye alınmıyordu ya) onda birine tekabül eden bir kurul değildir. buraya sempatisi olanlara, bu kuruma girmek isteyenlere, iş teftişle bu kurum arasında kalanlara tavsiyem; oraya girin, bir şeyler yapın, sgk'ya dahil olun. iş yok, güç yok, bilgi yok, kavrayış yok, hababam reklam var. teftiş yok ama ağalığı var. üretilen bir şey yok ama ağalığı var. ortaya koyulan bir şey yok ama il müdürlüğü'nde, sgm'de falan kapılmış köşe başları var. bi kere beş kuruşluk bir iş yapmazsınız, dişe dokunur bir faydanız olmaz ama laf başı geldi mi, eczane teftişi, hastane teftişi, iş kazası (iş kazası, diyor adamlar, şaka yapmıyorum. kazayı çözen, sonuca bağlayan, teknik sonuca varan benim, -ha bir de onların, teknik bir nosyonu olmadığı halde yüzeysel kazalarda da olsa bunu yapmak zorunda bırakılmış denetmenleri- ama ağlayan onlar. karar veriyorlarmış, maaş bağlamaya falan) ıvır, zıvır bir sürü hikayeleri var anlayacağınız ama -afedersiniz heladaki taştan, odadaki kalemliğe kadar kurum amblemi bastırınca kurumsal olunuyor ya bizim memlekette- acayip kurumsallar, öyle böyle değil.
hadi ben, yine de oradaki bazı aklı başında, hakkaniyetli ve realist sgk müfettişlerine olan saygımdan ve onlarla olan bazı samimi muhabbetlere vefa göstermek adına benim teftişte gördüğüm ve aldığım teyitler kısmıyla sınırlayayım konuyu:
bi kere, ilgili bir kurum başkanı ve teftiş kurulu başkanı imzası ile teftiş yetkisi alan ve kurul başkanları "iş müfettişi" olan müfettişlerin çok yüksekten uçmasına lüzum yok. komik oluyor. bu, bir.
ikincisi, senede ortalama birkaç teftişe gidip geri kalan ne varsa sgk denetmenine yıkan ve onların emeklerini kendinin gibi gösteren bazılarının, iş yapıyoruz, of çok yoruluyoruz, aman ne yapıcaz pozunda olmasının iler tutar bir yanı yok.
üçüncüsü, evet kayıt dışı denetimi sizin işiniz değil (denetmen işiymiş dediklerine göre. bilemem, onların sistemi) -sizin işiniz ağalık- (o mantıkla) bizim işimiz hiç değil. buna rağmen taa başbakanlık talimatı ile başlayan bir süreçle bakanlıktan verilmiş görevlendirmede işin olsun olmasın, verilen işi hakkaniyetle yapmak icap eder. yoksa (o kafayla) benim de işim değil ama o an bir garibanın hakkını koruma bilinci, işim değil kefesine galebe çalamıyorsa derdin müfettişlik değil, beleşten ağalıktır.
dördüncüsü, müfettişlik, bir meslek değil, zaten, iştir. müfettiş, teftiş "işini" icra eder. sanki bu bir meslekmiş de, o referansla işin olup olmadığına karar veriyormuş gibi hareket etmek zaten anlamsız. nedir? uzmanlık alanın değildir, yani spesifik olarak mesleğin teftişte etkendir, amenna. yahut görevinle/kurumunun görev tanımı ile alakasızdır, itiraz edersin. ama bırak müfettişi, sgk personeli olarak kayıtdışını, hem de denetimine verikmişken işin olarak görmüyorsan müfettişlikten bahis açmanın gereği yok. zira müfettişlik, soya dayalı aristokrasinin avama karşı böbürlendiği mekan veya makamlardan biri değildir. gidersin işini yaparsın. hele o iş ikide bir "devlete prim kazandırıyoruz" diye böbürlenmene vesile oluyorsa, bir zahmet... nedir? bu işi hafif buluyorsundur, daha faydalı olacağın alanlar varken senden daha az yararlanıldığına inanıyorsundur; amenna. ama var mı öyle bişi yok. görev verilmiş, madem hafif, olabilecek en iyi şekilde yapacaksın.
beşincisi, devleti temsil ediyorsun, emir'ul mü'minin'in yeryüzündeki gölge olması gibi, seraser aleme sultan süleyman falan değiliz bizler. ne biz, ne sgk, ne vergi, ne şu, ne bu... ayrıca devlet'in parasını tahsil etmenin ekstradan bir kutsallığı falan yok. hele hele "off 6 bin ceza kestik, biz harcirahı çıkarttık" gibi bir mantığın ne devlet, ne millet, ne bürokrasi ve ne devlet aygıtlarının oturduğu/oturması gerektiği temelle, ne de devlet mefhumunun varlık gerekçesi ile en ufak bir ilgisi yok. "devlet parayı bizim vasıtamızla topluyor"un herhangi bir devlet personelini kutsallaştırdığı yahut olması gerekenden daha önemli kıldığı yok. (bu ayniyle vergi teftişi için de geçerlidir.) üstüne üstlük idari para cezası yazmak bir müfettişe yapması gerekeni yapıyor olmak dışında en ufak bir vasıf kazandırmaz, müfettişi değerlendirmez. kattığı varsayılıyorsa, bu oturmamış kişiliğe, doymamış egoya delalettir. icap ediyorsa yazarsın, etmiyorsa yazmazsın. bu zaten devlete gelir kalemi olamaz/olmamalı. (hoş, trafik cezasının gelir kalemi olduğu yerde kime ne diyeceksin!) bu bir "para kazandırma" yöntemi değildir. bu, zaten bir "kazanma" yahut öngörülmüş bir hak da değildir. hukuki olarak buna caydırıclık dışında bir mânâ da atfedilmemiştir.
altıncısı, işyerine -afedersiniz- umumhane basmaya gelen ahlak masası komseri gibi girilmez. (bunu yapan gördüğüm için söylüyorum, diğerleir nasıllar bilemiyorum) kapıdan dalar dalmaz önüne gelene kimlikle yürünmez. o kimlik, senin müfettiş olduğunu "ispat" ediyor. ispata lüzum yoksa elde sallamanın manası yok. kaldı ki, lüzum olacaksa bile bir selam verme, muhatabını bulma ve karşındaki ile tanışırken geliş amacını anlatma gibi bir fasıl var. kimlik ondan sonra çıkar. adam tevkif etmeye gitmiyorsun, teftişe gidiyorsun ve her ne olursa olsun, o işyerinin sahibi ile muhatapsın. o beğenmeyip hor gördüğünüz denetmenlerinize sorun da, bir anlatsınlar size denetime nasıl başlanır, ne gibi bir tavır alınır, denetimin başlaması, sürdürülmesi nasıl yapılır ve insani ilişkiler nasıl kurulur. kendin doğru düzgün iş yapmadığında saha bilmiyorsan saha görene sor bari!
yedincisi, işveren diş gösterdiği ilk anda yelkenler suya indirilmez. (tabi işvereni teftişe ortak etmek istemiyorsan.) hele hele kapısından girdiğin işyerinde işverenin mevcut meşguliyetinin bitmesi girişteki bekleme yerinde beklenmez. oraya misafirliğe gitmiyorsun ve senin teftişi yapıp yapmaman işverenin iznine tabi değil. (güya eczanelerden, hastanelerden efendime söyleyeyim İŞŞŞ kazalarından o kadar çok yapmışlar. eğer ben bu işten biraz anlıyorsam -tevazu göstermeye de gerek yok aslında- ben bu işten anlıyorsam -ki evet anlıyorum- saha görmüş müfettiş böyle teftiş yapmaz. tekrar diyorum: bari şu denetmenlerinizden azıcık usûl öğrenin)
bu noktaya kadar anlattıklarım benim gözlemimdir.
senede 3-5 kıyıtırık teftişi anlata anlata bitiremeyen kişilerin denetmenleri de denk geldi bir yerde. sağolsun onlar da anlattı bişiler. aslında buna ben ne taliptim, ne de vaktim vardı ama ne kadar doldularsa bir buçuk saat kadar anlattılar. dedikleri aşağı yukarı şöyle: her iş bizde. bunlar bir grupta 200-300 müfettiş topu topu 300-400 teftişi rapora bağlarken ben tek başıma bir senede 150 ila 200 küsur denetim yapıyorum, diyorlar. denetmenlerle birleşme çekincesi ile şimdi iş teftişle birleşelim telaşına düştüler. diğer yandan eğer iş teftişe dahil olurlarsa sgk'da mevzi kaybedecekler. zira burada her yeri ele geçirmiş, her köşe başını tutmuşlar. çalışmadan, hak etmeden oturdukları post gidecek. hatta sgk denetmenlere kalacak diye korkuyorlar. özellikle ssk kökenliler bunda başı çekiyor bağ-kur ve sandık kökenliler onlar kadar değil. yani ne yardan geçebiliyorlar, ne serden.... diyorlar.
(ki, iş teftiş uhdesindeki iş kazalarının niteliksiz olanları da -kompleks olmayan, çok defa tekrar etmiş ve bilinmeyen bir önlem kurgulaması gerektirmeyen, ölümlü olmayan vs.- yoğunluktan ve iş teftişi önleyici denetimden uzaklaştırdığı için sgk denetmenlerine verildi. ki, kendi adıma sonuna kadar karşı olduğum bir durum. karar, hem kazazede, hem işveren ve hem de sorumluluk altına sokulan denetmenler açısından tam bir fecaattir. şüphesiz ki, bu iş teftişin asli amacına [aslilik veya talilikten bahsederken: görev alanı olarak kaza, iş teftişin asli görevidir. ancak yaptığı teftişin asli amacı, kazayı önlemek; tali amacı, önlenememiş kazaları analiz etmektir] daha fazla vakit ayırmasına ve amacına uygunluğu optimize etmesine fayda sağladı ancak teknik bir nosyonu olmadığı halde teknik bir konuda kendisinden karar beklenen denetmenleri orantısız bir sorumluluk altına itti. bununla birlikte kazazedenin, işverenin muhtemel hak kayıplar, mahkeme süreçlerinin sakil bir hal alması kaçınılmazdır. zira müfettişlik, denetmenlik bir kanara mühendislik gerektiren konularda böylesi bir tutumun akla izana yatkın bir yanı da yok. bu noktada iş teftiş sorumluysa iş teftişi başkası sorumluysa o kişi veya kurumu eleştirmek icap eder. herhangi bir kazadenin yahut işverenin bunu mahkemeye götürmesini bekliyorum. buna başka bir çözüm bulunmalı.)
hulasa edersek: sgk teftiş, benim gördüğüm kadarı ile verimli bir kurul değil. verimlilik bir yana, çalışan bir kurul bile değil. eğer iş teftiş'le birleşirse artık yatamayacakları (çünkü iş teftiş'te 30-40 yllıık başmüfettiş de gider o teftişe, altı aylık yardımcı da gider o teftişe) ve sgk'yı (onların kafası ile) iş tefişle paylaşacakları için (sanki iş teftiş, sgk müfettişini ya da gerektiğinde sgk personelini teftiş edemezmiş ya da etmemiş gibi) ve daha da kötüsü, sgk'nın nimetlerinden uzaklaşmaya başlayacakları için buna karşı çıkıyorlar. diğer yandan denetmenle birleşme korkusu da ödlerini patlatıyor. dertleri, tasaları bundan ibaret.
benim ödümü koparansa böylesi bir güruhla aynı ünvanı paylaşma, hatta bu gibilerle zaman zaman bile olsa heyet olup teftişe gitmektir.
kaldı ki yaptığımız işle onların yaptığı (!) işin alakası da yok. böylesi bir birleşme ile sgk teftiş'in düzene girmesi düşünülemeyeceği gibi, böylesi bir birleşme, iş teftişi de aşağı çekecektir. bu yüzden iş teftiş ile sgk'nın birleşmesi tamamen saçmalıktır. iş teftişle birleşmedikten sonra ne yapacakları pek umrumda değil ama denetmenlerinin halini ve üzerine yıkılan işleri gördükten sonra denetmenleri ile birleştirmeleri sosyal güvenlik kurumuna fayda sağlar gibi gözüküyor. zira mevcut halde sgk müfettişlerinin gösteriş, numayiş dışında pek bir olayları yok gibi. itirazı olup da "olur mu öyle biz çok iş yapıyoruz telinden" çalan sgk müf yardımcılarına bir sorun bakalım; kaç yılda kaç kere saha görmüşler. yahut en basitinden, sgk kurumu'nun elinde 2012 yılında toplam kaç tane "sadece" sgk müfettişi imzası taşıyan (sgk müfettişinin yürütüp sonuca bağladığı) rapor mevcuttur, bu sayı mevcut müfettiş sayısına bölündüğünde kaç çıkmaktadır. ortalaması nedir? bir de aynı soruyu sgk denetmenlerine sorun, fecaati görün.
birileri iş yapacak birileri bunun üzerime yatıp reklam yapacak. sonra çıkıp biz çok yoruluyoruz hikayesi anlatacak. müfettişlik yapmayıp ağalığa talip olacak, bir de üzerine kurum müfettişi olduğunu unutup bakanlık müfettişlerine mır mır etmeye kalkacak!
şunun adaletle bağdaşır en ufak bir yanı var mı?
yahut denetmenleri ile birleşsinler ya da birleşmesinler o da mühim değil. yeter ki, iş teftişten uzak olsunlar.
ve son olarak tekrar edeyim: iş teftiş'le sgk teftiş arasında kalan adaylar, sgk'yı seçmeliler. sgk teftiş, yatış açısından iyidir en azından. hesabı yatış, gösterişten ibaret her kim varsa onunla aynı ünvanı taşımayı şahsen istemiyorum. bu yüzden cidden söylüyorum; bu mantıktaki insanlar (ki olabilir, kendi bileceği iş, eleştirmek için söylemiyorum) için sgk teftiş -en ufak bir ironi yok- çok çok daha uygun bir kurum. eğri oturup konuuşalım; orayı seçmeleri, herkes için daha hayırlı.