Doğu Ekspresi ilerledikçe gözün görebileceği doğanın, yeşilin bütün güzelliklerine tanık oluyor insan... Köprüler, birkaç kilometreye bir uzunlu kısalı tüneller... Dağlar ki, hayallerinizden yüksekler!..
Bu kadar tren yolculuğunda ilk defa trenin lokomotifini görüyorum camdan... Nasıl kıvrım kıvrım kırıldığını anlıyorum buradan...
Ve yolcular, yoldan güzel yolcular... Umulmadık anda gelen sıcak çay kadar sıcak... Sanki her biri bir diğerinin neye ihtiyacı olduğunu anlamak için sessizce kenarında bekler gibi...
Bana göre saflık derecesinde insanlık; madem ailece yerime oturmuşlar deyip, kadın adam tek koltuğa sıkışmak... Adam amca yerinizden ettik sizi dedikçe "yok evladım, siz rahatınıza bakın, biz birazdan inceğiz" deyip deyip tek koltuğa biri az öne, diğeri arkaya kaykılarak oturmak... Ha diyeceksiniz ki yerini işgal edenlere ne demeli, hani bunlar insancıldı?.. Evet, eminim onlar da insancıldı, ama onlar mektepte az biraz mürekkep yaladı... Bazen mürekkep yalamak, bâki olan hımarlığı bir yeni kademeye taşımaktır, diyor büyükler...
İnsanın tabiatı yaşadığı iklime benzer diye öğretildi bize... Ege sıcak, Karadeniz melankolik, Doğu soğuk... Bunlar mı soğuk!..
Bizde hayat masa başı işçilik... Psikolojik tahlillerimiz dahi masa başı...
Yeşilin tonunu anlatırken bile sahip olduklarından bihaberiz... Meselâ bu tarlaya ekili olan yeşilin altındaki yumruyu görsem kesin tanırım da soframa tanıklık ettiğinden, üstündeki yapraktan habersizim... Ya yanındaki daha açık yeşil tonlu tarla?..
Bu trene binmeli, burası hakkında birşeyler yazacak kişi... Bu insanlar ile konuşmalı... Ama ben konuşamam ki filan demenize de gerek yok... Onlar konuşuyorlar zaten...Şöyle herhangi bir şey için çevrenize bakınmanız yeterli... Hemen bir şey mi istediniz diyen biri çıkıyor içlerinden...
Suyum vardı ama bardağım yoktu... Önce bardağım oldu, sonra bardakta çayım... Ama ben kimseden bir şey istemedim, kendim almadım...
İnenler geride kalanlara dualar ediyor, Allah yardımcın, yolun açık olsun diyor... Bir peçete uzatıyorum ihtiyaç anında ummadığım kadar teşekkür alıyorum...
Kafasını koltuktan uzatmış bir çocuk bakıyor bana şimdi... Göz kırpıyorum, utanıp koltuğuna saklıyor kendisini...
Önden bir kız çocuğu heyecanla sesini kontrol edemiyor; "Ayyy ele uzun ki tren yenge... Yenge gelirken de trene bilelim!" Yenge sesleniyor; "Zeynep!.. Tünele girdik..." Zeynep cevap veriyor; tünele giydik demi?.. Yaşaşın ben koykuyoyum!.. Sonra bir başka yenge sesi, sonra başka, başka... Onların treninin lokomotifi yengeleri, belli... Sonra kız anneye dönüyor, "anne işte rüyamda gördüğüm yol burası, bu yol keşke hiç bitmese!.."
Daha önceki yolculuklarda olduğu gibi mp3'e müzik yüklemiştim, yol uzun, her zaman yalnızlık melodisi dinlenmez diye... Fakat yeni müzik bir harika, mp3 açmıyorum bile...
Trene binerken bu kadar uzun yol ikinci kez çekilmez, dönüş uçakla olur diyordum... Bunu bir kez daha düşüneceğim...
Keşke gözümün ve gönlümün gördüklerini kalemim anlatabilse...
@
Neden hep şairine küskün bir şiir gibi anlatıldı bize doğu?!.
Doğu Ekspresi ilerledikçe gözün görebileceği doğanın, yeşilin bütün güzelliklerine tanık oluyor insan... Köprüler, birkaç kilometreye bir uzunlu kısalı tüneller... Dağlar ki, hayallerinizden yüksekler!..
Bu kadar tren yolculuğunda ilk defa trenin lokomotifini görüyorum camdan... Nasıl kıvrım kıvrım kırıldığını anlıyorum buradan...
Ve yolcular, yoldan güzel yolcular... Umulmadık anda gelen sıcak çay kadar sıcak... Sanki her biri bir diğerinin neye ihtiyacı olduğunu anlamak için sessizce kenarında bekler gibi...
Bana göre saflık derecesinde insanlık; madem ailece yerime oturmuşlar deyip, kadın adam tek koltuğa sıkışmak... Adam amca yerinizden ettik sizi dedikçe "yok evladım, siz rahatınıza bakın, biz birazdan inceğiz" deyip deyip tek koltuğa biri az öne, diğeri arkaya kaykılarak oturmak... Ha diyeceksiniz ki yerini işgal edenlere ne demeli, hani bunlar insancıldı?.. Evet, eminim onlar da insancıldı, ama onlar mektepte az biraz mürekkep yaladı... Bazen mürekkep yalamak, bâki olan hımarlığı bir yeni kademeye taşımaktır, diyor büyükler...
İnsanın tabiatı yaşadığı iklime benzer diye öğretildi bize... Ege sıcak, Karadeniz melankolik, Doğu soğuk... Bunlar mı soğuk!..
Bizde hayat masa başı işçilik... Psikolojik tahlillerimiz dahi masa başı...
Yeşilin tonunu anlatırken bile sahip olduklarından bihaberiz... Meselâ bu tarlaya ekili olan yeşilin altındaki yumruyu görsem kesin tanırım da soframa tanıklık ettiğinden, üstündeki yapraktan habersizim... Ya yanındaki daha açık yeşil tonlu tarla?..
Bu trene binmeli, burası hakkında birşeyler yazacak kişi... Bu insanlar ile konuşmalı... Ama ben konuşamam ki filan demenize de gerek yok... Onlar konuşuyorlar zaten...Şöyle herhangi bir şey için çevrenize bakınmanız yeterli... Hemen bir şey mi istediniz diyen biri çıkıyor içlerinden...
Suyum vardı ama bardağım yoktu... Önce bardağım oldu, sonra bardakta çayım... Ama ben kimseden bir şey istemedim, kendim almadım...
İnenler geride kalanlara dualar ediyor, Allah yardımcın, yolun açık olsun diyor... Bir peçete uzatıyorum ihtiyaç anında ummadığım kadar teşekkür alıyorum...
Kafasını koltuktan uzatmış bir çocuk bakıyor bana şimdi... Göz kırpıyorum, utanıp koltuğuna saklıyor kendisini...
Önden bir kız çocuğu heyecanla sesini kontrol edemiyor; "Ayyy ele uzun ki tren yenge... Yenge gelirken de trene bilelim!" Yenge sesleniyor; "Zeynep!.. Tünele girdik..." Zeynep cevap veriyor; tünele giydik demi?.. Yaşaşın ben koykuyoyum!.. Sonra bir başka yenge sesi, sonra başka, başka... Onların treninin lokomotifi yengeleri, belli... Sonra kız anneye dönüyor, "anne işte rüyamda gördüğüm yol burası, bu yol keşke hiç bitmese!.."
Daha önceki yolculuklarda olduğu gibi mp3'e müzik yüklemiştim, yol uzun, her zaman yalnızlık melodisi dinlenmez diye... Fakat yeni müzik bir harika, mp3 açmıyorum bile...
Trene binerken bu kadar uzun yol ikinci kez çekilmez, dönüş uçakla olur diyordum... Bunu bir kez daha düşüneceğim...
Keşke gözümün ve gönlümün gördüklerini kalemim anlatabilse...
@
Neden hep şairine küskün bir şiir gibi anlatıldı bize doğu?!.