Halkbank eski çalışanı olan kıymetli üyelerimizden biri söz konusu bankadan istifaen ayrılmıştır. Halkbank, bankaların son yıllarda çok sık başvurduğu bir yöntem ile İş Sözleşmesine, üyemizin belli bir süre içerisinde işten ayrılması durumunda Cezai Tazminat ödemesine yönelik bir madde eklemiştir.
Hepimizin malumu olduğu üzere ülkemizin en büyük sorunlarından ve toplumsal yaralarından biri olan İşsizlik Sorununun ağırlığı ve baskısı altındaki bir çalışanın, imzalaması teklif edilen bir iş sözleşmesinin maddelerine itiraz etme gücünü bulması, sözleşmeye yeni bir madde ekletmesi veya var olan maddelerden bir veya birkaçının sözleşmeden çıkartılmasını teklif edebilmesi ya da mevcut sözleşmeye şerh düşebilmesi gerçeklerden uzaktır.
Bence İş Sözleşmesinin imza aşaması; eşit iş ilişkisine sahip kişilerin karşılıklı irade beyanları değil, işverenin daha çok kendi çıkarlarına uygun olarak hazırladığı sözleşmeyi, pazarlık gücü olmayan çalışana "İMZALATMAK" tan ibarettir. Zaten Dava Dilekçesinde, Cezai Tazminatın tek taraflı ve yalnızca Banka lehine olarak düzenlenmiş bir madde olduğu da yine Banka tarafından açıkça itiraf edilmektedir.
İstifa sonrası, üyemiz gerekeni yapmış, hukuksuz olduğunu düşündüğü için İş Sözleşmesindeki maddeye dayanarak kendisinden istenen fahiş tazminat bedeline resmi yollardan itiraz etmiştir. İtiraz üzerine bankanın tazminat için başlattığı icrai takip durdurulmuştur. Banka, düşünceme göre, mevcut çalışanlarını baskı altına tutmak ve istifayı düşünen personeline göz dağı verebilmek adına konuyu Yargıya götürmüştür.
Banka dilekçesinde, bankanın büyük hissedarının Hazine olduğunu, bankanın Kamu Yararına hizmet verdiğini, bu nedenle istifa eden çalışanın aslında Kamu Yararına zarar verdiği ve istenen tazminatında bununla ilintili olduğunu belirterek, davasını bu sava dayandırmaya çalışmıştır. Oysa çalışanların 657 'ye değil 4857 Sayılı İş Kanunu Hükümlerine tabi olarak çalıştırılıyor olması ve mevcut müşterilerinden özel bankalarla aynı komisyon ve masrafları alıyor olması bankanın salt Sosyal Fayda amacı güden bir Kamu Bankası olmadığını kanıtlamaktadır.
Öte yandan dilekçeye konulan Yargıtay Kararının çok eski olduğunu, bu karar sonrasında ve çalışan lehine çıkmış daha bir çok karar olduğunu belirtmek isterim. Konu ile ilgili bu BAŞLIK incelenebilir. Dilekçede yer alan ve yalnızca Araştırma Görevlisi personel seviyesinde yer verilen ve banka iddialarını destekler nitelikteki Akademik Görüş tamamen Veli Karagöz 'ün konu hakkındaki subjektif görüşlerinden oluşmaktadır. Tersi görüşe sahip birçok hukukçunun da olduğu unutulmamalıdır. Kariyerinin hiçbir yerinde bankada çalışmadığını düşündüğüm Veli Karagöz 'e ait fikirlerin, akademik hayatının ilerleyen dönemlerinde daha hakkaniyete yakın bir çizgiye geleceğine olan inancım sonsuzdur.
Halkbank eski çalışanı olan kıymetli üyelerimizden biri söz konusu bankadan istifaen ayrılmıştır. Halkbank, bankaların son yıllarda çok sık başvurduğu bir yöntem ile İş Sözleşmesine, üyemizin belli bir süre içerisinde işten ayrılması durumunda Cezai Tazminat ödemesine yönelik bir madde eklemiştir.
Hepimizin malumu olduğu üzere ülkemizin en büyük sorunlarından ve toplumsal yaralarından biri olan İşsizlik Sorununun ağırlığı ve baskısı altındaki bir çalışanın, imzalaması teklif edilen bir iş sözleşmesinin maddelerine itiraz etme gücünü bulması, sözleşmeye yeni bir madde ekletmesi veya var olan maddelerden bir veya birkaçının sözleşmeden çıkartılmasını teklif edebilmesi ya da mevcut sözleşmeye şerh düşebilmesi gerçeklerden uzaktır.
Bence İş Sözleşmesinin imza aşaması; eşit iş ilişkisine sahip kişilerin karşılıklı irade beyanları değil, işverenin daha çok kendi çıkarlarına uygun olarak hazırladığı sözleşmeyi, pazarlık gücü olmayan çalışana "İMZALATMAK" tan ibarettir. Zaten Dava Dilekçesinde, Cezai Tazminatın tek taraflı ve yalnızca Banka lehine olarak düzenlenmiş bir madde olduğu da yine Banka tarafından açıkça itiraf edilmektedir.
İstifa sonrası, üyemiz gerekeni yapmış, hukuksuz olduğunu düşündüğü için İş Sözleşmesindeki maddeye dayanarak kendisinden istenen fahiş tazminat bedeline resmi yollardan itiraz etmiştir. İtiraz üzerine bankanın tazminat için başlattığı icrai takip durdurulmuştur. Banka, düşünceme göre, mevcut çalışanlarını baskı altına tutmak ve istifayı düşünen personeline göz dağı verebilmek adına konuyu Yargıya götürmüştür.
Banka dilekçesinde, bankanın büyük hissedarının Hazine olduğunu, bankanın Kamu Yararına hizmet verdiğini, bu nedenle istifa eden çalışanın aslında Kamu Yararına zarar verdiği ve istenen tazminatında bununla ilintili olduğunu belirterek, davasını bu sava dayandırmaya çalışmıştır. Oysa çalışanların 657 'ye değil 4857 Sayılı İş Kanunu Hükümlerine tabi olarak çalıştırılıyor olması ve mevcut müşterilerinden özel bankalarla aynı komisyon ve masrafları alıyor olması bankanın salt Sosyal Fayda amacı güden bir Kamu Bankası olmadığını kanıtlamaktadır.
Öte yandan dilekçeye konulan Yargıtay Kararının çok eski olduğunu, bu karar sonrasında ve çalışan lehine çıkmış daha bir çok karar olduğunu belirtmek isterim. Konu ile ilgili bu BAŞLIK incelenebilir. Dilekçede yer alan ve yalnızca Araştırma Görevlisi personel seviyesinde yer verilen ve banka iddialarını destekler nitelikteki Akademik Görüş tamamen Veli Karagöz 'ün konu hakkındaki subjektif görüşlerinden oluşmaktadır. Tersi görüşe sahip birçok hukukçunun da olduğu unutulmamalıdır. Kariyerinin hiçbir yerinde bankada çalışmadığını düşündüğüm Veli Karagöz 'e ait fikirlerin, akademik hayatının ilerleyen dönemlerinde daha hakkaniyete yakın bir çizgiye geleceğine olan inancım sonsuzdur.