Editörler : E.Kayı Han

milese
Memur
14 Kasım 2011 21:08

Yeşil ışık Hakkı yılmaza o kadar güvenme birde M islamoğlundan dinle

"Amacım yalnızca rabbimin gerçek yolunu Kur'an'dan bulmaktır" diyen bir okurunuz varsa, ciddiye alırsınız değil mi? Ben de, o dinini ciddiye aldığı için onu ciddiye aldım. Bu okur şöyle diyor:

"Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. "Arapçada kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı "hımar" değil "mikna" (doğrusu mikne'a SH) ve "nasıyf"tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın "mikna(çoğulu mekani)" ve "nasıyfın" hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır." Allah eğer "hımar" kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi "hımarürres" gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi"

Bunlar, başkalarının kesesinden harcanan yalan-yanlış paketi sevgili okur. Kimin kesesinden almışsanız dolmuşa binmişsiniz. Buna, Kur'an'a uymak yerine Kur'an'ı kendinize uydurma sonucunda düştüğünüz çelişkiler de eklenince, iş içinden çıkılmaz olmuş.

Dert şu: Hımar ile başın örtülmesi kastedilseydi, içinde "baş" kelimesi geçerdi!

Peki, bu durumda bir önceki cümlede hanımların başlarına örttüğü şeyin adının "mikne'a" ve "nasif" olduğunu nasıl söyleyebiliyorsunuz? Nerede bunların içinde baş?

Kişi hiçbir şey bilmese de haddini bilecek. "Hangi sözlüğü bakılırsa bakılsın" iddiası yapacak bir kişinin, asgariden sözlüklere bakması lazım. Baksaydı ne görürdü?

Tabi ki, Arapça'da kadınların kullandığı örtü mikna (doğrusu mikne'a) ve nasif'ten ibaret olmadığını. Şöyle ortalama bir Kur'an talebesi olsaydı, sözlükte şunları görürdü:

1. Burka' (veya burku'): Bütün yüzü örter. (Erkeğin kullandığına kına' denir).

2. Nikab: Bütün yüzü örtmeyip iki gözden birini açarak bağlanan başörtüsüdür.

3. Lifâm: Her iki gözü de burun üstünden itibaren açık bırakan başörtüsüdür.

4. Lisâm: Burun açıkta kalacak şekilde ağız üstünden örtülen örtüdür.

5. Hımar: Yüz hariç başın ve boynun tamamını örten ve Kur'an'da emredilen örtüdür.

6. Nasîf: Hımar'ın daha büyüğü, Anadolu'daki "atkı"ya benzer başörtüsüdür.

7. Mikne'a: Nasif'ten daha büyük olup bel altına kadar uzanan başörtüsüdür.

8. Cilbab: Yüz hariç baştan ayağa her tarafı örten örtüdür.

Hımar, lugat olarak tereddütsüz başla ilgilidir. İçki'ye de aklı örttüğü için aynı kökten "hamr" denilmiştir. İkisi arasındaki ortak nokta "baş" ile ilgili olmasıdır. Mesela küfr de "örtmek" demektir. Ama başa veya akla değil, kalbe nisbet edildiği için farklı kökten kullanılmıştır.

"Hani bunun içinde baş?" sorusu kasıtlı bir tahrif ve saptırma amacı taşımıyorsa, cehaletin daniskasıdır. Yukarıda Arapçada kullanılan tüm başörtüsü isimleri sıralanmıştır. Hiçbirinin içinde "baş" yoktur. Olmasına gerek de yoktur. Türkçede de bu böyledir: Yazma, yaşmak, atkı, bürgü, bürümcek, çarşaf, çar, yağlık, eşarp, tülbent? Bunların tümü de bacak değil başı örter ve içinde "baş" geçmez. Hoş Arapçada na'leyn, huffeteyn, cevrabeyn de ayağa giyilirler, ama içinde "ayak" geçmez. "Hani bunun ayağı?" diyerek bunların ayağa giyilmediğini söylemek ne kadar ciddi ise, "Hani bunun başı?" sorusu da o kadar ciddidir.

Okurumun cebinden harcadığı "kitabına uyduranlar" takımı ne diyor: "Hımar başı örtmez, göğüsleri örter?"

Yani? Yanisi şu: Hımar başörtüsü değil, göğüs örtüsüdür.

Peki, aynı mantıkla sormak gerekmez mi: Bir: Nerede bunun içinde göğüs? İki: Sen, örtü ayeti inmeden kadınların göğsü açık gezdiğini söylemiş oluyorsun, haberin var mı?

Bir alıntı daha yapalım "tüm maksadım Kur'an'ı anlamak" diyen okurumuzdan: Ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen 'cuub' (doğrusu "cuyub" SH) kelimesi hem bu ayette kapanılacak.."

Ey sevgili okur! Kur'an tüm âşıklarına önce haddini bilmeyi öğretir. Çünkü Kur'an haddini bilmezliği "cahiliye" olarak adlandırır ve ebediyen mahkûm eder. Zaten başörtüsü emrini de "haddini bilmezlik çağı" ile "Allah'a kayıtsız şartsız teslim olan insan" anlamındaki "Müslüman" kadına bir kişilik ve kimlik kazandırmak için emreder. Aynı zamanda O'nun "Rabbimin emri başım gözüm üstüne!" deyip demeyeceğini imtihan için emreder.

Ceyb; "aralık, açıklık, yırtık, yırtmaç, kesik, kopuk" anlamlarının tamamını kapsar. Başta aynı kökten türetilmiş olan "cep" olmak üzere, "açık yerler, göğüs yırtmacı, yaka açığı, kol açığı, elbise yırtığı", hülasa elbisenin tek parmağın içine gireceği tüm açık yerlerine denir. Hatta Kur'an, Semud kavminin kayaları yararak vadi oymasını da aynı kökten (cabu's-sahr) bir kelimeyle ifade eder. Soruyu zihinden "kesip" attığı için "cevab" da aynı köktendir.

Nur 31. ayetin başörtüsünü emreden cümlesi aslında neyi emretmektedir?

Açık ve net olarak şunu: Cahiliye döneminde bir aksesuar olarak başın üzerinden sırta atılan örtüyü bütün bir boynu ve gerdanı da kapatacak şekilde mazbutça örtmeyi.

Tabiî ki bu emir Allah'ın kitabına uyacaklar içindir. Kitaba uymak yerine kitabına uydurmaya ne gerek var? Yalan yanlış türrehatı yayıp vebale girmeye ne gerek var?

Unutmayalım İslam "teslim almak" değil "teslim olmak" manasına gelir.

TunKur'an'ın ortaya koyduğu bir hüküm yalnız lafızdan yola çıkılarak anlaşılamaz. Ona mana ve maksadı da eklemek şarttır. Maksadı öğrenmek için ise: 1) O konudaki tüm ayetleri iç ve dış bağlamlarından koparmadan tümevarım yöntemiyle okumaya tâbi tutmak; 2) Ahlakı Kur'an olan Hz. Peygamber'in o Kur'anî hükmü hayata nasıl tatbik ettiğini bilmek; 3) O hükmün tatbik edildiği nüzul ortamını bilmek şarttır.

Kur'an başı gökte ayakları yerde olan ilahi bir hitaptır. Başı manayı, ayakları lafzı, bastığı yer dış bağlamı/olguyu, baktığı yer teşri yönünü gösterir.

Geçen haddini bilmez bir tv programcısı, resmen Nur 31'den önce kadınların göğüsleri açık, hatta çıplak gezdiklerini söylüyordu. Buna da delil olarak Kâbe'yi çıplak tavaf etme geleneğini gösteriyordu.

Birincisi bu nadir bir haldi, yaygın bir uygulama değildi. İkincisi, hiçbir Mekkeli Kâbe'yi hiçbir zaman çıplak tavaf etmedi. Onlar Fil olayından sonra kendilerini "Allah'ın halkı" ilan ettiler ve "hums" adını verdiler. Dışardan gelmiş insanlara "hılli" adını verdiler. Bir hılli Kâbe'yi kendi elbisesiyle değil, "hums"tan birinin elbisesiyle tavaf etmeliydi. Böylece bir elbise kiralama sektörü doğdu. Çıplak tavaf, yalnızca elbise kiralayacak gücü olmayanlarla sınırlı nadir bir uygulamaydı. Buradan örtüsüzlüğe ne çıkar? Hiç!

Nur 31'de emredilen başörtüsü değil de ğöğüs ya da omuz örtüsü diyenler, bu ayet geldiğinde mümin hanımların göğüsleri açıkta gezdiğini söylemiş oluyorlar. Bu ayet zaten var olan örtünün doğru kullanılmasını emrediyor. Onları yanıltan, ayet geldiğinde kadınların başörtüsünü hiç tanımadıkları ön kabulüdür.

Oysa ki nüzul ortamında örtü yaygın olarak kullanılıyordu. Örtü hürriyet ve saygınlık alametiydi. Hz. Hatice Hz. Peygamber ile evlendiğinde örtülüydü. Örtünün o kadar saygın bir yeri vardı ki, bir kadının başörtüsüyle kesilen savaşlardan söz eder kaynaklar. Muhabbar sahibi şöyle bir olay anlatır: Ümmü Kırfe bt. Rebi'a b. Bedr, Malik oğullarından saygın bir kadındı. Ğatafan'dan iki ordu savaş için karşı karşıya geldi. Tam savaş başlayacaktı ki, bu kadın başörtüsünü iki ordu arasına astırarak savaşı önledi (be'aset hımârahâ fe'ullika beynehum fe'stalehû).

Kur'an "elbise"yi tıpkı ayet gibi Ademoğlu'na "inzal edilen" bir nimet olarak takdim eder (7:26). Giyinmekten maksadın cinselliği örtmek olduğunu, cinselliğin özel bir alan olduğunu dile getirir (7:25). Örtünmenin temelinde cinselliğin kamuya açılmaması ilkesi yatar.

Örtünme emri, kadın-erkek ilişkisinin undan okucinsiyet değil şahsiyet üzerinden gerçekleşmesi içindir. İlişkinin zehirlenmemesi içindir.

Örtünmenin sınırlarını koyan, kadını da erkeği de yaratandır. O yarattığını bilir. Mesele O'na güven meselesidir. Zaten imanın ahlaki tanımı "Allah'a güven" değil midir?

Bir sınır yoksa hiç sınır yoktur. Peki, o sınırı kim koyacak? İslam bu soruya "Allah" diyor. Müslüman, buna iman edip Allah'ın hükmüne teslim olan demektir. Gerisi mi? Gerisi, Kur'an'ın (49:16) ifadesiyle "Allah'a din öğretmeye kalkmaktır". Neden kadın

us?ta bir üniversiteli gencin kendini


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:01

eğer belirttiğimiz mevzular iyi anlaşılırsa bu başlığı açan zihniyetteki insanlar ve amaçlar cok iyi anlaşılacaktır. makalelerden araştırıp bulduğum yerleri anektod halinde yer yer paylaşacağım. makalelerin yazarı rahmetli Mehmet Oruç beyfendidir.

Misyonerlerin önde gelen isimlerinden Zwemer, 1930'ların başında Kudüs'te

Zeytindağı'nda toplanan misyonerler kongresinde yaptığı konuşmada bakınız bu hazırlık

safhasını nasıl anlatıyor:

'Hristiyan devletlerin, sizden İslam ülkelerinde yerine getirmenizi istediği asıl görev,

Müslümanların Hristiyan yapılması değildir. Asıl göreviniz Müslüman ülkelerdeki nesillerin

dinini öğrenmesine mani olmak, öncelikle onları dinlerinden soğutmak ve

uzaklaştırmaktır. Ve sizler bu çalışmalarınızla İslam ülkelerindeki emperyalist hareketin

öncüleri olacaksınız. Böylece Müslüman halkların genç kuşakları emperyalizmin onlara

sunduğu fikirleri benimseyecektir. Bu süreçte kuşaklar, ciddi konulara hiç ilgi göstermeyen,

ancak amaçsız ve kendi çıkarını gözeten ve isteklerine kavuşmak için herşeyi yapmaya hazır

hale gelecektir.'


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:03

Geç de olsa, Müslümanlığın ilme dayandığını, ilim olmadığı takdirde yıkmalarının kolay

olacağını öğrendikten sonra çeşitli yollarla Müslümanları cahil bırakmak için planlar yaptılar.

Misyonerlerin önde gelen isimlerinden Zwemer, 1930'ların başında Kudüs'te Zeytindağı'nda

toplanan misyonerler kongresinde yaptığı konuşma da, bunu açıkca göstermektedir:

?Sizin göreviniz, Müslümanların Hristiyan yapılması değildir. Asıl göreviniz Müslüman

ülkelerdeki nesillerin dinini öğrenmesine mani olmak, öncelikle onları dinlerinden soğutmak

ve uzaklaştırmaktır.?

Eğer İslamiyet, günümüze kadar bozulmadan, aslına uygun bir şekilde gelebilmişse bu ilim

ile yani, İslamiyetin toplumun her kesimine özellikle gençlere, ilmihal ve fıkıh kitapları yolu ile

öğretilmesi ve yaşatılması ile olmuştur. Çünkü, suyu kesilen değirmenden un beklemek akıl dışı bir

bekleyiş olur. Din öğretilmezse, bugün New York?ta yapılan maskaralıklar, yarın ülkemizde ve diğer

bütün İslam ülkelerinde hakim olur. İslamiyetin sadece adı kalır; İslam adına yapılanların gerçek

İslam ile bir ilgisi kalmaz. Yapılmak istenen de zaten bu.


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:06

On şey, son nefeste îmansız gitmeye sebep olacağı bildirilmiştir: 1- Allahü teâlânın emirlerini

ve yasaklarını öğrenmemek, 2- Îmanını, Ehl-i sünnet îtikatına göre düzeltmemek, 3- Dünya malına, rütbesine, şöhretine düşkün olmak, 4- İnsanlara, hayvanlara, kendine zulüm, eziyyet etmek, 5-

Allahü teâlâya ve iyilik gelmesine sebep olanlara şükretmemek, 6- Îmansız olmaktan korkmamak,

7- Beş vakit namazı vaktinde kılmamak, 8- Fâiz alıp vermek, 9- Dînine bağlı olan müslümanları

aşağı görmek, 10- Fuhuş, kötü, çirkin sözleri, yazıları ve resmleri söylemek, yazmak ve yapmak.


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:10

?Dinsizliğe köprü!?

Her Ramazan olduğu gibi bu Ramazanda da, gazetelerin bazıları hediye olarak kupon

karşılığı ?Kur?an-ı kerim meali? veriyorlar. Gazeteler bu vesile ile satışlarını artırıyorlar, neticede

kazanıyorlar, fakat okuyucu manevi yönden büyük zararda.

Son yıllarda dış destekli meal okuma propagandaları dinde çok büyük bir tahribata ve

karışıklığa sebep oldu... İslâmî otorite ve hiyerarşi kavramları yıkıldı... Söz ayağa düştü... Bir sürü

ukalâ müctehid taslağı türedi... Dinde reform hareketleri başladı... Alimlere, mezheplere itimat

yıkılarak mezhepsizliğin önü açıldı... Hemen arkasından da dinsizlik yayılmaya başladı. Zahidül

Kevseri?nin dediği gibi ?Mezhepsizlik dinsizliğe bir köprüdür.? zaten.

İslâm düşmanları, asırlardır yaptıkları tecrübelerden, kaba kuvvetle bir yere

varamayacaklarını anladılar. İslâm âlimleri, hak mezhepler, fıkıh kitapları olduğu müddetçe,

kısmen zarar verebilseler de, ciddî bir zarar veremediklerini gördüler. Çünkü, İslâm âlimleri,

mezhepler, fıkıh kitapları, İslâmiyeti koruyan sağlam birer kaledir. Bu kale sağlam olduğu

müddetçe, İslâmiyete zarar vermeleri mümkün değildir.

Bunun için, 18. asırdan itibaren, hücumlarını bu yöne çevirdiler. Âlimleri, kitapları kötülemek

ve Müslümanların gözünden düşürmek, onları cahil bırakmak için ne lazımsa yaptılar. Cahil

kimseyi kandırmak kolaydır. Bugün, reformcuların bu kadar taraftar toplamasının sebebi budur.

Peygamber efendimiz, ?İlim olan yerde müslümanlık vardır, ilim olmayan yerde müslümanlık

yoktur? buyurmuştur.

Bir Müslümanın önüne, dinini öğrenmesi için meal, tefsir koymak buna yapılabilecek en

büyük kötülüktür aslında. Çünkü, herkes zekâsına, bilgisine göre bir şeyler anlayacak fakat, bu

anladığı din olmayacak, kendi düşüncesi olacak. Zaten istenilen de bu. Hıristiyanlarda olduğu gibi,

İslâmiyetin sadece ?adı? kalsın.

İngiliz Casusu Hempher bakınız hatıralarında bu konuyu nasıl anlatıyor:

?İslam dinini yıkma çalışmalarından bir netice alamayınca, ümitsizliğe düştüm. Görevi

bırakmak istedim. Müstemlekeler Bakanı bana şunları söyledi: ? Sen bu işlerin, birkaç senelik

çalışma ile neticeleneceğini mi zannediyorsun? Bırak birkaç seneyi, bu ektiğimiz tohumların

meyvelerini, ben de sen de göremeyeceğiz, belki de senin, benim torunlarımız bile göremeyecek.

Bu tohumların meyvelerini en az yüz senede, belki de 150-200 senede ancak alabileceğiz. Çünkü,

bugüne kadar İslâmiyeti ayakta tutan, din bilgileri olmuştur. Âlimleri, ilmi yok edip, halkı cahil

bırakmadıkça, onların dinlerini bozmak mümkün değildir. Bunun için, âlimleri, mezhepleri

hissettirmeden kötüleyeceğiz. Bir müddet sonra da, peygamber sözleri (hadis-i şerifler) hakkında,

?Uydurmaydı, değildi? diyerek şüpheye düşüreceğiz. Ayetleri istediğimiz gibi yorumlayacağız...

Ancak bunları başarıp, halkı cahil bıraktığımız zaman, meyveleri toplamaya başlayacağız. Bir

kültürü, hele asırların birikimi olan din kültürünü yıkmak, kısa zamanda olacak şey değildir.?

Hempher, 1700'lü yıllarda bu faaliyeti gösteriyordu. Gerçekten de iki yüzyıl sonra, 1900'lü

yıllarda meyvelerini toplamaya başladılar.Mealden din öğrenmenin mümkün olmayacağı o kadar açık ki... Kur'an-ı kerim, İslâmiyetin

temel kitabıdır, anayasasıdır. Bunu, Resulullahın, müctehid imamların ve diğer âlimlerin sözleri

açıklar, tatbikini sağlar. Kur'an-ı kerimden başkasını kabul etmemek, bir devletin anayasasının

dışındaki bütün, kanunlarını, tüzüklerini, yönetmeliklerini, genelgelerini kabul etmemek, onları yok

saymak gibidir.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için meal nedir, ilk defa ne zaman ve kimseler tarafından

çıkartılmış bunu da yarın ele almak istiyorum


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:15

Zamane müctehidlerinden ictihadlar! 13.3.2004

Dün, aklın dinimizdeki yeri üzerinde durmuştuk. Bugün de ictihadın dinimizdeki yeri

üzerinde durmak istiyorum. Milliyet gazetisindeki, dinde reform yazı dizisinde bir ilahiyatçı prof.

" Kapanmış ictihat kapısını açmak gerekir. Ancak, her önüne gelenin 'ictihat yapıyorum, bu da

benim ictihadım' diyerek dini ifsat etmesi, bozması da yanlış olur. Buna mani olunmalıdır.

Ancak ehli olan ictihad yapmalıdır? diyor. İctihad konusunda işte bütün mesele burada

düğümleniyor. Önce şunu ifade edeyim. Aklı başında, dini seven ve kayıran, hazret-i

Peygambere ve onun varisleri olan alimlere hürmeti olan herkes bugün ictihada lüzum

olmadığını, geçmişteki müctehid alimlerin yaptıkları ictihadların yeterli olduğunu ve bundan

sonra da dini konularda kimsenin sıkıntıya düşmeyeceğini bildiriyorlar.

Şimdi faraza, ictihada luzum var kabul edelim. Yine az sayıda da olsa ictihad yapacak

ehil kimse var kabul edelim. Peki, herkes benim ictihadım doğru diyeceğine göre, hangisinin

doğru, kimin ehil kimin ehil olmadığını nasıl ayırt edeceğiz. Şimdi size, işin vahametini

göstermek için zamane müctehidlerinin bazı ictihadlarını(!) sunmak istiyorum:

Bir ilahiyatçı Prof. çıkıyor: ?Kadınların başı açık, Kuran okumaları, namaz kılmaları

caizdir. Başı örtmek, namazla ilgili değildir. Hatta evde kimse yoksa çıplak olarak da kadın

namaz kılabilir.? diyor. Başka bir ilahiyatçı milletvekili de * Allah Kuran'da örtünmeyi

toplulukların örflerine bırakmıştır. Örf her topluluğun hukuku, kültürü, yorumunu kapsar Dolayısıyla benim yorumuma göre, bir kadın 'riş-burç ve hamilelik bölgesini kapattığında dinin

örtünme kurallarını da yerine getirmiş olur. Bu zamana ait bir örnekle söyleyecek olursak, tek

parçalık bir mayo ile vücudunu örten kadın 'minumum örtünmenin' koşullarını da tamamlamış

olur. Benim 'kadında örtünme' içtihatım budur.' diyor. (Güler Kömürcü, Haber Türk, 02.03.2004)

Başka biri çıkıp, ? Kur?anda bugün bildiğimiz beş vakit namaz açıkca bildirilmemiş.

Kur?anda geçen salat kelimesinin manası dua, anmak, hatırlamak manasındadır. Günlük işleri

arasında, birkaç defa Allahı anmak, hatırlamakla Kur?anın namaz emri yerine getirilmiş olur.?

diyor. Daha neler neler söylüyorlar...

Benim kafama takılan şu: Bildiğim kadarı ile ilahiyatta öğretim üyesi olmak için Müslüman

olma şartı yoktur. Müslüman olmayan biri veya nüfus kağıdında Müslüman görünen biri İslam

dinine zarar vermek için ictihad adı altında dini yıkma faaliyetinde bulunsa buna kim mani

olacak? Sen ehilsin ictihad yapabilirsin, sen değilsin yapamazsın, diye kim yetki verecek.

Eskiden kimse böyle bir şeye teşebbüste bulunamazdı. Aklından bile geçiremezdi. Çünkü

bunun şartları vardı. Her önüne gelen ben müctehidim diye ortaya çıkamazdı. Çıksa bile haddi

bildirilirdi. Şimidi de kısaca müctehidde olması gereken bazı şartları sıralayalım:

Arapçayı iyi bilmesi, kelimelerin, hakîki ve mecaz mânâlarını bilmesi, fıkıh âlimi olması,

hükümlerin delillerini bilmesi, Kur?ân-ı kerîmi ezberlemiş olması, Kur?ân-ı kerîmin bütün

âyetlerinin tefsirlerini bilmesi, âyet-i kerîmelerin nüzûl sebebini yâni hangi hâdise üzerine ve ne

için indiğini, hükmünün kaldırılıp, kaldırılmadığını bilmesi lâzımdır. Hadîs-i şerîflerin sahihlerini,

çeşitlerini, râvîlerini, hadîs-i şerîfin niçin, nerede ve ne zaman söylendiğini bilmesi, Kütüb-i Sitte

ve diğer hadis kitaplarında geçen yüzbinlerce hadîs-i şerîfi, rivâyet edenlerle birlikte

ezberlemesi lâzımdır. Müslüman olması kafi değil ayrıca verâ sâhibi, nefsi tezkiye bulmuş,

sâdık, emin olması lâzımdır. Bunun yanında, zamânın fen bilgilerinden de yeteri kadar bilmesi

şarttır.

Şimdi sormak lazım: Müctehidlik taslayanlarda bu şartlardan hangileri mevcut. ?Verâ

sâhibi, nefsi tezkiye bulmuş, sâdık, emin? kaç kişi var? Bu şartları bunlar bildiğine göre, ictihad,

reform adı altında dini yok etme veya İslam dini adı altında gerçek dinle ilgisi olmayan, USA

patentli ?Ilımlı? bir İslam modeli mi ortaya konulmak istenmektedir.


Egitimci_35
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:26

Bir Sorum Var;

Baş örtüsünün tüm müslüman kadınlara farz olduğu hükmü Nur Suresi 31. ayet ile hükmetdildiği söylenmekte.

Gerçekten de ayet genel anlamda müslüman hanımların örtünme şeklini belirtmekte olup bu örtünme şekli başı kapsayıp kapsamadığı ise günümüzde tartışma konusu yapılmaktakdır.

Fakat hem Peygamberimiz (sav) zamanında olsun hem de dört halife (r.a) döneminde olsun cariye konumundaki müslüman kadınların başları açık olarak dolaştıkları hatta bu şekilde namaz kıldıkları bilinmektedir. Dahası Hz.Ömer(r.a), başını örten bir müslüman cariyeye sen hür kadınlara mı benzemek istiytorsun diyerek darp ile başını açtığığı kaynaklarda geçmektedir...

Soruma Gelince;

Nur 31 ayeti hür köle ayırt etmeksizin tüm müslüman kadınların örtünme şeklini belirtmekte olduğuna göre ve baş örtüsü bu ayete göre hür veya köle şeklinde müslüman kadınları ayırmaksızın Allah'ın bir emri ise nasıl olur da bu emri Hz Peygamber(s.a.v.) ve sonrasında gelen halifeler cariye kadınlar üzerinde uygulamaz? Hatta Allahın örtünme emrine uyarak müslüman cariye kadının başını Hz.Ömer (r.a.) nasıl zorla açar?

Bilgilendirirseniz memnun olurum...


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:35

cariyenin ne demek olduğunu bilmek lazım öncelikle.. yazıda önemli hususları burda aktaracam son olarakta yazının linkini vereceğim. ordan detaylı bilgilere bakarsınız.hazireti ömer efendimizle ilgili bir yazı nakletmişsiniz, bu yazının gercek olarak kabul edilebilmesi için, doğrulundan şüphe olunmayan geçerli kaynakları sunmanız lazım. ..

Cariye, savaşta düşmandan esir alınıp, Dar-ül-İslam?a getirilmiş olan kâfir kadını demektir. Savaşta esir alınmayan bir insanı satmak ve satın almak caiz değildir. (S. Ebediyye)

Dar-ül-harbde cariye olmaz. Savaşta düşmandan esir alınırsa cariye olur. (Dürer ve Gurer)

Cariye?ye mülk-i yemin denir ki, sağ elin mülkü demektir. (İslam Ahlakı)

Sağ elin mülkü demek, meşru hak sahibi demektir. Yani istediği gibi kullanmaya yetkisi vardır. Satabilir, hediye edebilir. Hürriyetine kavuşturabilir. Hürriyetine kavuşturduktan sonra ise ancak nikâhla evlenebilir.

(aşağıdaki yazıyı dikkatlice okursanız hazireti ömer efendimizle ilgili belirttiğiniz olayın yanlış olduğu anlaşılmaktadır)

Osmanlı memleketlerinin büyük sülalelerinde, sultan hanımların çoğu esirlerdendi. Kölesini kendine damat yapmış ve cariyesini nikâhla kendine zevce edip, mal ve mülküne varis kılmış, binlerce Müslüman vardır. Bir Müslüman, köle ve cariye satın aldığı zaman, onun yiyeceği, giyeceği ve diğer ihtiyaçları ve muamelattaki hukukunun bütün mesuliyetleri hep bu kimseye ait olur. Köle ve cariyesini yedirmek, içirmek, giydirmek ve gönlünü hoş tutmak mecburiyetindedir. "Onları asla dövemez", yapamayacakları iş veremez ve "hakaret edemez". İslamiyet?te, köle azat etmek en büyük ibadettir. Öyle büyük günahlar vardır ki, ancak köle azat etmekle affolunur. (C. Veremedi)

Cariyenin avret yeri

Erkek, kendi cariyesinin bütün bedenine bakabilirse de, başkasının cariyesinin yalnız yüzlerine, başlarına, göğüslerine, kol ve baldırlarına, saçlarına bakabilir. (Müslim şerhi)

Bir hadis-i şerif meali:

(Satın alacağı cariyenin avret yeri hariç, her yerine bakmak caizdir.) [Beyhekî]

Erkek, hanımına ve cariyesinin de baştan aşağı her yerine bakabilir. (Rıyad-ün-nasihin)

Bir hadis-i şerif meali:

(Hanımından ve cariyenden başkasına avret yerini gösterme!) [Tirmizî, Ebu Davud, İbni Mace]

Kadının kocasının, cariyenin de efendisinin avretine bakması aynı şekilde caizdir. (Kurtubi)

Cariyenin avret yeri, erkeğinki gibi olup, sırtı ve karnı da avrettir. Cariyenin, kadın olan efendisinin göbeğiyle dizi arasına bakması ve dokunması haramdır. (Tergib-üs-salat)

Bir hadis-i şerif meali:

(Cariyenin avret mahalli dizleri ile göbek arasıdır.) [Beyhekî]

Mümin bir kadının, kendisinin cariyesi olması hali müstesna müşrik bir kadının önünde bedeninin herhangi bir tarafını açması helâl değildir. (Kurtubi)

Bir hadis-i şerif meali:

(Şarkıcı cariye alıp satmayın, parası haramdır.) [Beyhekî]

Ebu Bekr bin el-Arabîye göre kişinin kendi cariyesinin söylediği şarkıyı dinlemesi caizdir. (Kurtubi)

Cariyelerin Resulullahın evinde şarkı söylemeleri, seslerinin avret olmadığını göstermektedir. (İhya)

Cariyenin sesinin, hür kadınlar gibi haram olduğunu bildiren âlimler de vardır. (İbni Abidin)

Cariye saçları ve kolları açık olarak namaz kılabilir. (Hindiyye)

http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=564

hükümler gayet açık ve net..


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:38

ayrıca cariye ve hür kadınların örtünmesi ile ilgili en açık bilgiler aşağıdaki başlıktadır, yinede özet olarak sorunuza cevap olacak yerleri burda paylaşacağım.

http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1044

Dinimizde iki çeşit kadın kıyafeti vardır: Hür ve cariye [köle] kıyafeti.

Cariyeler başlarını örtmezlerdi, örtmek zorunda da değillerdi. Kapanma mecburiyeti hür kadınlara idi. Tesettür âyeti gelmeden önce hür kadınlar da başları açık gezerdi. Münafıklar, cariyelere sarkıntılık ederdi. Bu arada açık olan hür kadınlara da sataşırlardı. Olay duyulunca, (Biz bunu cariye sandık) derlerdi. Allahü teâlâ, (Hür kadınlar cariyeler gibi giyinmesinler, vücutlarını tamamen örtsünler, böylece cariye olmadıkları da meydana çıksın ve münafık erkekler tarafından da sarkıntıya maruz kalmasınlar) buyurdu. Bu âyetin meali şöyledir:

(Ey Nebi, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına [dışarı çıkarken] dış elbiselerini giymelerini söyle! Bu, onların tanınıp, eza görmemeleri için en uygun kıyafettir.) [Ahzab 59]


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:43

Sual: Tesettür için (Nur Suresi 31. ve Ahzab Suresi 59. âyetler de) hitap sadece Peygamber hanım ve kızları mı, yoksa müminlerin hanımlarına da söyle deniyor mu?

CEVAP

Tesettür sadece Peygamber hanımlarına değil, herkesedir.

Namazın nasıl kılınacağı, fazları, haramları, namazı bozanlar vesaire Kur'an-ı kerimde yazmadığı gibi, tesettürün nasıl olacağı da Kur'an-ı kerimde açıkça yazılı değildir. Bunu Peygamber efendimiz bildirmiştir. Mesela cariye denilen bayanların tesettürü farklıdır. Bunu da Resulullah efendimiz bildirmiştir. Onun için sadece bir meseleyi Kur'an-ı kerimden anlamak çok zor, hatta imkansızdır. Bu yüzden fıkıh kitaplarına bakmak gerekir. Mealden tefsirden din öğrenilmez.


Egitimci_35
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:47

ceyhnlı;

verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.

ancak ben cariyelik veya dönemin kölelik kurumsalını eleştirmiyor ve bu konuda bir değerlendirme yapmıyorum. o yüzden cariyelik hakkında bana bilgi vermenize luzum yoktu. ama yine de eskik olmayın...

benim sorum ise; nur 31 ile baş örtüsünün farz olduğu belirtilmekte. nur 31 suresi en son inen ayetlerdendir.

yani Ahzab 59 çok daha önce inmiştir. Dolayısı ile baş örtüsünün farz olduşu Ahzap suresinden epey bir sonradır. ve her iki ayette hür ve köle ayırt etmeksizin bütün müslüman hanımlara hitap etmekte.

sonuçta başlarını yalnız hür mümin kadınlar örter yoksa cariye müslüman kadılar örtemez diye ne bir hüküm içeren ayet ne de bir hadis söz konusu değildir değil mi?

yoksa bu konuda bildiğiniz bir ayet veya bir hadis var mı?

teşekkür ederim ilginiz için...


ceyhnlı
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:52

eğitimci_35

son soru cevap alıntısında, herşeyin meallerden net olarak bulunamayacağı belirtilmiştir.

cariyelerin örtünme şekli ise verdiğim linklerde kaynaklarıyla açıklanmıştır. incelerseniz bilgilere ulaşabilirsiniz.

tabi bizim ulaştığımı paylaştığımız kaynaklar bunlar. her zaman her platformda belirtiyoruz. ehli sünnetiz ve ehli sünnet islam alimlerinin kitaplarını okuruz, o mübarek insanlarda kitaplarında dini islamdan ve edile-i şeriyyeden yani dinimizin 4 kaynağından zerre ayrılmamıştır.. yani kaynaklar muteber ve sahihdir.

elimden gelen bu kadar. takdir sizlerin..


Egitimci_35
Yasaklı
14 Kasım 2011 22:54

dahası azhab 59 da müminlerin kadınlarından kasıt eşleri değildir. çünkü ayette nisaül mümine geçmekte. bu bakmakla yükümlü olduğu eşi annesi ve cariyesini kapsamatak...

ama müminlerin eşleri olsaydı zevcehu mümine olurdu.


Egitimci_35
Yasaklı
14 Kasım 2011 23:21

cilbab tanınmak ve müslüman olmayanlardan ayrıştırılmak için giyilmesi tavsiye edilen ve müslüman kadının zarar görmemesi için bir nişane niteliğinde kılık kıyafettir.

azhab 59 da emir söz konusu değil. sonuçta bu sizin için daha uygundur (edna) demekte...

eğer arapça cilbab olarak yazarsanız ulşacağınız resimleri şu şekilde olur;

http://t3.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcTR_bTZQx2mu0Y3opZYMQGcvzTw_rb6heRQ-8teIf0TZKyut-ObL8PnYI_76Q

http://www.loblab.com/online/2010/3/6/3dkon/shopping/6241697601583806236.jpg

http://files2.fatakat.com/2010/11/12896821233943.jpg

görüldüğü gibi baş ile ilgili değil dış giyisi şeklindedir. sonuçta azhab 59 emir kipi içermeyen uygunluğu belirleyen bir ayettir.

nur 31 de ise cariye ve hür ayırt etmeksizin emir niteliğinde bir ayettir. söz konusu ayette mümin kadınlar başını örtüsün diye bir ifade olmadığı gibi baş yani arapçası res diye bir kelime dahi yok.

en önemlisi ayet tüm mümin kadınlara hitap etmesine karşın müslüman cariyeler başları açık olarak dolaşmakta hatta başları örtmesi yasaklanmaktadır...

sonuçta ayet başın örtülmesini bir emretseydi. ne hz peygamberimiz ne de sonrasında gelen halifeler Allahın bu emrine uymak isteyen müslüman cariyelere engel olmazlardı...

Ayrıca bu konuda hadis niteliği taşıyan peygamberimizin (s.a.v) bir sözü de yoktur.

Buna göre başörtüsü Allahın emri ise ve tüm müslüman kadınlar için ise müslüman cariyeler için bu emri peygamberimizin uygulamadığı ve hz. Ömerin ise uyan cariyeye de engel olduğu anlamına gelir ki böyle bir şey düşünülemez...

selam ve saygılarımla...


yeşil-ışık
Kapalı
15 Kasım 2011 01:18

Gece öylesine bir bakmak için geleyim dedim milese kardeşim ilk senin yorumuna cevap vereyim yazıyı tam okumadan Hakkı Yılmaz'ı ve ilgili yazıyı eleştirmişsin hem de çok ağır iddialarla eleştirmişsin halbuki Hakkı Yılmaz kafadan mana vermemekte ilgili 6. ve 7. yy lisanını kapsayan lugat devleri(Lisanu'l Arab ve Ta'cul Arus) ve Kur'an'ın bütünselliğini gözeterek objektif manayı yakalar, yani Kur'an'ı kendine uydurması söz konusu değil ki kendini menfaatsiz çıkarsız Kur'ani ilimlere adayan bir insan ve yazı dediğiniz nitelikte bir yazı değil ilgili kısımları tekrar okuyun Hakkı Yılmaz saçların ziynet kapsamında örtülmesi gereğini yine ayetlere dayandırmakta ama tavsiyem yazının tamamını dikkatle okumanız sonra eleştirin..

Ceyhanlı ilgili iddialarından yola çıkarak attığın mesnetsiz iftiralara karşı diyecek tek cevabım yok sadece yüce Allah'a havale ediyorum ayrıca Rabbin muazzam kelamına söylediğiniz ''Kur'an'da her şey bildirilmemiştir, Kur'an eksiktir vs.'' yakıştırmaları ahirette Rabbin huzurunda da bu kadar rahat söyleyebilecek misiniz acaba?? Hele ki eksik olmadığını bildiren ilgili birçok ayete rağmen.. O muazzam tek kelimesinde onca öğüt onca bilgi barındıran kelama bu mesnetsiz yakıştırmaları yapmak hey Allah'ım yaa! Dağa inse dağın kaldıramayacağı o muazzam kelama bu mesnetsiz sözler.. yazık yazık Allah'ım..


_huzur_14
Yasaklı
15 Kasım 2011 13:18

ikbal gürpınarı çok seven biri olarak yarı tesettürün üstüne dikkat çekici takılar takması bana tuhaf geliyor

acaba bu kadının güzel olma fıtratı mı normal mi ya da benim fesatlığımmı çözemedim...

15 Kasım 2011 13:30

Altın ile gümüşü süs olarak takmak yalnız kadınlara helaldir. Fakat, bunları mahrem olmayan erkeklere göstermeleri haramdır. (Redd-ül-muhtar)

_huzur_14, yapılan uygulamanın yanlışlığını bu ölçü ile ölçebilirsiniz.


_huzur_14
Yasaklı
15 Kasım 2011 13:35

ama onun samimiyetine inanıyorum,işi gereği öyle olmak zorunda belkide...


milese
Memur
15 Kasım 2011 16:57

Yeşil arkadaşa öncelikle kimseye hakaret etmedim etmemde zaten yazı asıl kısmı bana ait değil.Böylesine önemli bir konuda başxkalrının içselleştirilmemiş iddaları ile yola çıkmak çok tehlikelidir.yeryüzünde hiç kimse kusursuz değildir. ortada çok ciddi bir idda var ancak ayakları pek yere basmıyor Hakkı yılmazı okurum bazı düşüncelerine katılırım bazılarına katılmam öncelikle etimolojik tartışmalara girmeyeceğim zira onca konu kavramsal açıdan tartışıldı çeşitli platformlarda ancak bir çözüm üretilemedi.zira konu sadece etimolojik kargaşadan kaynaklanmıyor zira bakış açısı kültürel farklar dahası temel kaynak sorunu ve idrak problemi vardır.zihinlerin onca bulandığı ve bilgi bombardımanın bu kadar fazla olduğu ortamda bu normaldır. Hurafeci gelenekçi bakış açısından Kuranın aydınlığına geçerken yol kazalarına da uğramamak gereklidir.Temel sorun şu dur ki bilgi analizi iyi yapılmamakta.Tıpkı günümüzda çokbarizce şahit olduğumuz gibi kendimizi kendi kavramlarımazdan çok batının tekyanlı dar kalıplı pozitivist yaklaşımının etkisinde olaylara yaklaşmak sorunları çözme yerine karmaşık hale getirilmesine neden olmaktadır.Zira Kuranın indiği araptoplumunu gögüsleri dışarda omuzları açık leydileri ile karıştırılmaktadır.Arap toplumunun çöl yaşamında erkeklerin bile başörtüsüz (sarık) gezemediği site devlet yaşamaında bunu baz almak hayalcilik olsa gerektir.

(((?Arap kadınlarının yaka yırtmaçları genişti. Aradan gerdanları, göğüsleri ve göğüslerinin çevreleri görünürdü. Baş örtülerini arkalarına sarkıtırlar, fakat önlerini açık tutarlardı. Boyun, göğüs kısmındaki açıklıkların kapanması için örtülerini yaka yırtmaçlarının üzerinden örtmeleri emredilmiştir.?)

)Nur; 30, 31: Mümin erkeklere söyle:

bakışlarının bir kısmını kıssınlar.

Irzlarını/ bellerini korusunlar.

Bu onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, sizin yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

Mümin kadınlara da söyle:

Bakışlarının bir kısmını kıssınlar.

Irzlarını/ eteklerini korusunlar.

Ziynetlerini -görünenler hariç- açmasınlar.

Örtülerini/ başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar.

Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler

Bu ayette aslında konunun bakıştan yanı bakış açısından kaynaklandığını anlamalı değilmiyiz yani önceliklerin bakış açısı ve anlayış ve yaklaşım tarzı ile ilgili olduğu düşünülmeli değilmi. Eğer zihinler örtülmezse kırk kat da örtü olsa olacak olur zaten yani kadın ve erkeğin öncelikli işi zihinlerin Kuranın terbiyesi ile örtmek değil midir.Diğer örtü sonradan gelecektir kesmek zorundayım fırsat buldukça


yeşil-ışık
Kapalı
15 Kasım 2011 17:18

milese kardeşim bakın yine anlamadan konuya yaklaşıyorsunuz daha yazdığımı da anlamamışsınız ben size hakaret ettiniz demedim ki güzel kardeşim, çok ağır bir iddia ile yaklaşarak eleştirmişsiniz demiştim, elbette kusursuzluk yüce Allah'a mahsustur ama Allah yolunda onca insanı ilgilendiren din konusunda çalışma yaparken kılı kırk yararak konuya yaklaşmayı herkesten önce bu çalışmayı (sadece Allah rızasını gözeterek ve hiçbir çıkar beklentisine girmeyen) ilim mensupları yapar ki Hakkı Yılmaz da böyle bir ilim insanı, dini oyuncak edenlere inat çalışmalarını yapan kardeşimizdir, aksi halde olsa geçmişten günümüze 14 asırdır bozulmaya, yozlaşmaya yüz tutmuş dinimiz iyice yozlaşırsa halimiz nice olur değil mi?

Sizden ricam da yazıyı anlamaya çalışarak okuyun, aslında eleştirdiğiniz bir şey de yok aynı şeyi ifade ediyorsunuz yazıyla ama yine de Kur'an'da Rabbimizin kadın ve erkeklere asıl emrinin ne olduğunu iyice anlayarak Allah'ın toplumun kültürlerine karışmadığını ve iffetlerini karşı yabancı cinsten sakınmaları için kadın ve erkekleri ayrım yapmadan ilgili azalarını gizlemesini emreder, aksi halde örtünmek Allah'a karşı değil(ki o bizi her halimizle bilir) kullara karşıdır..

Selametle..

Toplam 69 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi