Editörler : E.Kayı Han

yeşil-ışık
Kapalı
15 Kasım 2011 17:28

Şimdi anladım arkadaşım, bakın cahiliyye arapları ile günümüz araplarını kıyaslamanız da hayalciliktir:

(((?Arap kadınlarının yaka yırtmaçları genişti. Aradan gerdanları, göğüsleri ve göğüslerinin çevreleri görünürdü. Baş örtülerini arkalarına sarkıtırlar, fakat önlerini açık tutarlardı. Boyun, göğüs kısmındaki açıklıkların kapanması için örtülerini yaka yırtmaçlarının üzerinden örtmeleri emredilmiştir.?)

Cahiliyye devrini bütünüyle bir düşünürseniz zaten durumu anlarsınız ve bu durumun da hoş olmadığı için Rabbimizin ilgili ayetlerde uyardığı ve iffetlerine dikkat etmeleri gerektiğini emrettiğini anlarsınız.. Selametle..


Egitimci_35
Yasaklı
15 Kasım 2011 17:37

yeşil ışık;

ben bir soru sormuştum bu konuda bilginiz var ise bir açıklama yahut eleştiri getirir misiniz?

saygılarımla

sorumu tekrar kopyalıyorum...

Bir Sorum Var;

Baş örtüsünün tüm müslüman kadınlara farz olduğu hükmü Nur Suresi 31. ayet ile hükmetdildiği söylenmekte.

Gerçekten de ayet genel anlamda müslüman hanımların örtünme şeklini belirtmekte olup bu örtünme şekli başı kapsayıp kapsamadığı ise günümüzde tartışma konusu yapılmaktakdır.

Fakat hem Peygamberimiz (sav) zamanında olsun hem de dört halife (r.a) döneminde olsun cariye konumundaki müslüman kadınların başları açık olarak dolaştıkları hatta bu şekilde namaz kıldıkları bilinmektedir. Dahası Hz.Ömer(r.a), başını örten bir müslüman cariyeye sen hür kadınlara mı benzemek istiytorsun diyerek darp ile başını açtığığı kaynaklarda geçmektedir...

Soruma Gelince;

Nur 31 ayeti hür köle ayırt etmeksizin tüm müslüman kadınların örtünme şeklini belirtmekte olduğuna göre ve baş örtüsü bu ayete göre hür veya köle şeklinde müslüman kadınları ayırmaksızın Allah'ın bir emri ise nasıl olur da bu emri Hz Peygamber(s.a.v.) ve sonrasında gelen halifeler cariye kadınlar üzerinde uygulamaz? Hatta Allahın örtünme emrine uyarak müslüman cariye kadının başını Hz.Ömer (r.a.) nasıl zorla açar?


yeşil-ışık
Kapalı
15 Kasım 2011 17:53

Buyur kardeşim burdan oku:

Örtünmenin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü örtünme Rabbimizin buyurduğu gibi, tabiat şartlarına ve her türlü dış etkilere karşı korunmak için yapılmaktadır:

Nahl; 80, 81: Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden de size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler de yaptı. Ayrıca hayvanların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.

Allah yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O?na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.

Örtünmenin zaman içerisinde gösterdiği gelişme ise sadece korunmaya yönelik olarak; bulunulan bölgeye, iklim şartlarına göre olmamış, meslek, statü, yaş gibi sosyal yaşam içindeki farklılıklar da örtünmeyi değişik şekillerde etkilemiştir. Bazı kıyafetler belirli işleri yapanlara özgü kılınmış ve kıyafet farklılıkları yasal müeyyidelerle korunmuştur. Meselâ, Osmanlı imparatorluğunda halkın ancak tek sorguçlu sarık sarmasına izin verilmiş, iki sorguçlu sarık sadrazama, üç sorguçlu sarık da padişaha özgü kılınmıştır. Halkın içinde ayrı dinlere mensup erkek ve kadınlar, saraya mensup kimseler, esnaf? da, hep bu özelliklerini belli eden kıyafetler giymek zorunda bırakılmıştır. Kişilerin özelliklerini belli eden kıyafetler giymeleri, tüm dünya ülkelerinde günümüze kadar sürdürülmüş bir uygulamadır. Nitekim bugün mesleği askerlik, polislik, doktorluk, hemşirelik, hâkimlik, avukatlık, itfaiyecilik? olan kimseler, bu özelliklerini tanıtan kıyafetler giymektedirler.

Kıyafet şekillerinde belirleyici olan bir başka sosyal olgu da kölelik müessesesidir. Kölelik, Kur?an?ın indiği dönemde, dünyanın hemen her tarafında olduğu gibi Araplar arasında da yaygın bir uygulama olup, bu statüdeki insanların diğer insanlardan hemen ayırt edilmesi için kıyafetlerine bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Meselâ hür erkeklerin sarık sarmaları ve hür kadınların başlarına örtü almalarına karşılık kölelerin başlarını örtmelerine izin verilmemiştir. Araplar arasındaki başın örtülmesi ile ilgili kıyafet düzeni ise onlara geçmiş kültürlerden intikal etmiştir. Sümer tabletlerinin okunmasıyla Sümer tapınaklarında kadınların örtündükleri ortaya çıkmış, Asur kanunları da evli ve dul kadınları başlarını örtmeye mecbur etmiş, kızların, cariyelerin ve sokak fahişelerinin ise örtünmesini yasaklamış, bu yasağa uymayanlara da ceza verileceğini hükme bağlamıştır (Prof. Mebrure Tosun - Doç. Dr. Kadriye Yalvaç, Sümer, Babil, Asur kanunları ve Ammi-Aduqa Fermanı, Ankara, 1975, s.252, madde 40). Yani, Araplar arasındaki, kadınların başlarını örtmesi şeklindeki yerleşik alışkanlık, aslında bölgede çok eskiden beri uygulanmakta olan bir kıyafet şeklidir.

Yahudilikte ise ?peçe? şekline dönüşmüş bir örtünme söz konusudur. Ama Yahudilikteki uygulama mahiyet itibariyle Sümer ve Asur?dan gelip Araplar arasında devam eden örtünmeden önemli bir farklılık arz eder. O zamanın örfüne, törelerine göre, toplum içindeki kötü kadınların, fahişelerin örtündükleri anlaşılmaktadır:

Tekvin 38. Bab?dan:

?.........Ve işte, kaynatan sürüsünü kırkmak için Timnat?a çıkıyor, diye Tamar?a bildirildi. Ve üzerinden dulluk esvabını çıkardı, peçesiyle örtündü, ve Timnat yolu üzerinde olan Enaim kapısında sarınıp oturdu; çünkü Şelanın büyüyüp kendisinin ona karı olarak verilmediğini gördü. Ve Yahuda onu görünce, kendisini kötü kadın sandı; çünkü yüzünü kapatmıştı. Ve yolda onun yanına inip dedi. Rica ederim, gel senin yanına gireyim. Çünkü onun kendi gelini olduğunu bilmedi. Ve dedi: Yanına girmek için bana ne verirsin? ....?

Tekvin 24. Bab, 65. cümle:

?Ve köleye dedi: bizi karşılamak için tarlada yürüyen bu adam kimdir? Ve köle: Efendimdir, dedi. Ve Rebeka peçesini alıp örtündü.?

Kitab-ı Mukaddes?in, Tesniye bölümünün, 23. Bab?ında da, İbranilerin içinde kendini fuhuşa vakfetmiş kadınların bulunduğu, İsrailoğullarından böylelerinin bulunmaması ve fuhuştan kazanılan paranın Allah için harcanmaması istenmektedir.

Hıristiyanlıkta da örtünme konusu İncil?e girmiştir.

İncil, Korintoslulara 1. mektup, 11. Bab, 4-6. cümleler:

?Başı örtülü olarak dua eden, yahut peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Fakat başı örtüsüz olarak duâ eden, yahut peygamberlik eden kadın, başını küçük düşürür; çünkü tıraş edilmiş olmakla bir nevi aynı şeydir. Çünkü eğer kadın örtünmüyorsa, saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek, yahut tıraş olmak ayıp ise, örtünsün. Çünkü erkek Allah?ın sureti ve izzeti olduğu için, başını örtmemelidir. Fakat kadın erkeğin izzetidir.?

Özetlemek gerekirse örtünme, İslâm öncesi devirlerde, o günün yaşamındaki sosyal farklılığın bir nişanesi olarak kanunlara konmuş ve üniforma niteliği kazanmış bir uygulamadır. Kur?an?ın indiği dönemdeki Arap toplumunda da örtünme, evli ve hür kadınlar ile hür olmayan kadınları ayırt etmektedir.

Arapların, örtünmeyi gelenekleri doğrultusunda uyguladıkları başka kaynaklarda da yer almaktadır. Meselâ, Sahib-ül Keşşâf; Zemahşerî, o dönemi şu sözlerle anlatmaktadır:

?Arap kadınlarının yaka yırtmaçları genişti. Aradan gerdanları, göğüsleri ve göğüslerinin çevreleri görünürdü. Baş örtülerini arkalarına sarkıtırlar, fakat önlerini açık tutarlardı. Boyun, göğüs kısmındaki açıklıkların kapanması için örtülerini yaka yırtmaçlarının üzerinden örtmeleri emredilmiştir.?

Bu ifadeler, Araplarda geleneksel olarak baş örtüsünün var olduğunu göstermektedir. Zatenayette de ?hımarlarını yaka yırtmaçlarının üzerine salsınlar.? denilerek ?hımarın/ başörtüsünün? Araplar arasında kullanılan bir örtü olduğu vurgulanmıştır.

Yine, eserlerinde Arapların İslâmiyetten evvel başörtüsü kullandıklarına yönelik bir çok açıklama bulunan İbn-i Kesir şöyle demiştir:

?Başörtülerini, gerdanlarını gizleyecek biçimde göğüslerinin üstüne koymaları emredilmiştir ki cahiliye kadınları gibi yapmasınlar. Çünkü o dönemde kadın, gerdanı açık şekilde erkekler arasında dolaşırdı. Hatta boynunu, saçının örüklerini, kulağının küpelerini gösterirdi. Allah, inanan kadınlara, heyetlerini ve hâllerini örtmelerini emretti?

İbn-ül Esir?in, Usd?ul ğâbe fi Ma?rifetisahabe adlı eserinde (1/321, el-Mektebetül İslamiyye) yer alan şu tarihî olay da, daha Nur suresi inmeden, o günkü kıyafet hakkında dikkat çekici bilgiler vermektedir:

?Henüz Müslüman olmazdan evvel, babasıyla birlikte Mekke?ye gelip orada insanların, bir zatın başına toplandıklarını gören Hâris el Ğâmidî şöyle demiş. Babama:

? Şu topluluk nedir? dedim. Babam:

? Onlar, içlerinde bir Sâbiî?nin başına toplanan kimseler, dedi.

Yaklaştık, bir de gördük ki: Allah?ın elçisi, halkı Allah?a kulluğa ve inanmaya çağırıyor, onlar da ona eziyet ediyorlar. Nihâyet güneş yükseldi, halk onun başından dağıldı. Elinde bir su kabı ve mendil bulunan bir kadın geldi. Ağladığı için gerdanı açıldı. Allah?ın elçisi kabı aldı, içti, abdest aldı, sonra başını kaldırıp kadına:

? Kızım, başındaki örtüyle gerdanını kapat, babanın yenilip ezileceğinden korkma! dedi.

Bu kadın kimdir? dedim.

? Bu, kızı Zeynep?tir, dediler.?

Ahkâm-ül Kur?an?da da (3/1575), Ömer?in çarşıda örtüsüz bir kadını tartakladığı, konu peygamberimize intikal edince peygamberimizin Ömer?in bu davranışını onaylamadığı, Ömer?in de ?Ben onu örtüsüz görünce cariye sandım? diyerek kendini savunduğu ve yine Ömer?in hür kadınlar gibi örtünen bir cariyeyi ?örtünmemesi, hürlere benzemeye çalışmaması için? azarladığı bildirilir. Bütün bu tarihî olaylar Arap toplumunda hür kadınların başlarına örtü aldıklarını, bunun çok eski bir gelenek olduğunu kanıtlar. Çünkü Ömer, yukarıda anlatılan davranışlarını, o zamanlar örtünmeyle ilgili, kılık kıyafetle ilgili herhangi bir ilâhî hüküm olmaması sebebiyle sırf toplumun geleneklerine aykırı bulduğu için yapmıştır.

Kısacası başörtüsü, hür kadınlar ile hür olmayan kadınları birbirinden ayırt eden ve iffetle hiç alâkası olmayan bir cahiliye dönemi simgesidir. Yani o dönemde yaşayan bütün hür kadınların (iffetli veya iffetsiz) mutlaka başlarını örtmeleri söz konusudur. Hür olmayan kadınların ise (iffetli veya iffetsiz, Müslim veya gayrimüslim) başlarını örtmeleri kesinlikle mümkün değildir. Kadınlara ait bu ayırt edici özelliğin zaman içinde çarpıtılarak değişik kurgulara alet edilmesine karşılık erkekler için aynı ayırt edici özellik olan sarık üzerinde herhangi bir kurgulama yapılmamıştır.

Aslında yazıyı baştan sona kadar anlaya anlaya okursanız(ki ilgili birçok kaynağa dayanmakta) sorunuzun cevabı mevcut eğitimci35 kardeşim, selametle..

15 Kasım 2011 18:03

Hadîs-i Şerîf'ler ve Fıkıh kitaplarını incelemelisiniz sayın Eğitimci_35.


Egitimci_35
Yasaklı
15 Kasım 2011 18:47

yeşil ışık;

yazınızı bir çırpıda büyük bir dikkat ile okudum. teşekkür ederim. güzel bir çalışma olmuş.

bu çalışma size ait sanırım....

ancak fıkıh çalışmasından çok örtünmenin tarihi kapsamında bir yazı olmuş...

gelelim benim bu konuda edindiğim intibaaya;

sizin de sözünü ettiğiniz gibi kurandan çok daha önce kadın olsun erkek olsun hemen tüm insanlar çeşitli şekil ve nedenler ile örtünmekteydi.

kişinin siyasi mesleki maddi medeni durumunun yanı sıra cinsiyetine ve de hür/köle oluşuna göre örtünme şekilleri tarih boyunca sürekli farklılıklar göstermiştir.

kimisi burka ile örtünürken kimi de yalnızca cinsel organını örtmüştür...

ama sonuçta örtünmüştür.

Nur 31 inmeden önce ortadoğu ahalisi nasıl örtünüyordu? Aslında hangi dinden ve inanıştan olursa olsun erkek kadın tüm hür insanaların başları örtülüydü...

üstelik coğrafi koşullar başı örtmeyi zorunlu kılmakta. (oldukça kemalist bir bayan akrabam dubaiye gittiğinde orada kum fırtınalarından dolayı baş örtüsü ile dolaştığını söylemişti)

peki nur 31 de örtün dediği yer baş mı?

hayır...

başınızı örtün diye bir şey söz konusu değil.

cuyub göğüs/göğüs açıklığını örtün demekte.

hüküm başa değil...

peki kölelerin başlarının açık olmasına dair muhafiyet var mı ayette?

hayır. bu ayetin hükümüne müslüman cariyeler de uymak zorunda. çünkü onları bu ayetten muaf kılacak hiç bir ayrıcalık ne bir hadis ile ne de bir ayet ile belirtilmiş değil.

sonuçta kadınların olsun erkeklerin olsun hangi dinden olursa olsun o dönemde medine mekke ve tüm ortadoğu coğrafyasında tüm insanların başlarını örtmesi örfi bir gelenek ve coğfari bir zorunluluktur...

yine hangi din ve inanıştan olursa olsun cariyelerin başlarının açık olması da bir örftür.

yani nur 31 gelmesi ile hür olsun cariye olsun kadınların başları üzerinde bir değişim gerçekleşmemiştir...

hür kadın veya erkek nur 31 den önce de baş örtülüydü nur 31 geldikten sonra da baş örtülü olmayı sürdürdü...

köle veya cariye nur 31 den önce de başı açıktı nur 31 geldikten sonra da başı açık olarak devam etti...

ben kişisel olara baş örtüsünü dinin içinde değil örfün içinde değerlendirilmesi gereken bir konu olduğu düşüncesindeyim..


ceyhnlı
Yasaklı
15 Kasım 2011 21:22

yeşil denen zevat

"Rabbin muazzam kelamına söylediğiniz ''Kur'an'da her şey bildirilmemiştir, Kur'an eksiktir vs.''

ben nerde demişim bunları? bana göstersene şurda bunları söyledin diye?

ama senin neleri inkar ettiğin ortada..

bi ara sana ateistlerle aynı çizgidesin demiştim.. şu açtığın başlıklarla bu sözümü destekliyorsun.. ateistlerde,namazı tesettürü miracı hadisi şerifleri inkar ediyor.. kuranı kerimdeki ayeti kerimelere yalan yanlış manalar vermeye çalışıyor. sende aynılarını yapıyorsun.. aranızda tek fark kaldı, sen sadece Allahın varlığını inkar etmiyorsun.. inşallah son radde olan bu inkarada düşmezsin..

aylardır şurda din adına uydurduğunuz şeyleri paylaşıyorsunuz.. tek bir deliliniz dahi yok.. lügatlara bakıp kelimelere işinize gelen manaları veriyorsunuz ve gerçek bu diye piyasa cıkıyorsunuz.. müslümanları yanıltmaya çalışıyorsunuz.. sen bunların hesabını ahirette nasıl verecen düşündünmü? yazının kısmında sana verecek cevabım yok demişsin..zaten yok.. nasıl cevap verebilirsinki? yazdığın yazının saçmalığını kuranı kerim ve hadisi şeriflerle çürüten yazılarla çürütüyor ehli sünnet islam alimleri.. bunlara iftira atmaktan başka bir cevap verebildiğini ben görmedim bugüne kadar..

senin ve senin gibilerinin ne olduğunu amaçlarının ne olduğunu neye hizmet ettiklerini cok iyi biliyoruz.. bundan sonra sizin ne olduğunuzu daha detaylı anlatan yazıları paylaşacam paylacaşacamki görsün müslümanlar.

müslüman görünen düşmanlar dinimize nasıl saldırıyor görsünler..


ceyhnlı
Yasaklı
15 Kasım 2011 21:30

bir makaleden alıntılar;

"olur?? dememesi.

Bir ilahiyatçı bayan çıkıyor, ? Benim başımı kapatmam sizi yanıltmasın; ben başı örtmenin farz olmadığına inanıyorum, benim başımı kapatmam örfe dayalı? demesine de bir itiraz gelmiyor öğrenciden. Böyle olaylar, dinin tahrip edilmesinde epeyce yol alındığını göstermekte.

Din tahripçilerinin hepsinin ortak özelliği, ?doğruyu sadece ben bilirim, sadece benim dediklerim doğru? demeleri. Bir taraftan, Kur?an kafidir, herkes okuyup dinini buradan öğrenebilir; bir alime, bir mezhebe, hatta peygambere ihtiyaç yok derken; diğer taraftan her biri İslamiyeti anlatan, ?İslamiyet budur? diyerek bir sürü kitap yazıyorlar. Bununlala da kalmıyorlar, konferanslarla, televizyon programlarıyla, gazete yazılarıyla dini yorumluyorlar. Demekki samimi değiller."

"Hani herşey açıktı, rehbere, alime ihtiyaç yoktu! Bir alime, rehbere ihtiyaç olduğunu onlar da biliyorlar, fakat hinliklerinden öyle söylüyorlar."


ceyhnlı
Yasaklı
15 Kasım 2011 21:34

2- Yobazların ikinci kısmı, din yobazları

+dır. Bunlar kötü din adamlarıdır. İlimleri biraz varsa da, sinsi maksatlarına, paraya, mala ve makâma kavuşmak için, bilmediklerini veya bildiklerinin tersini söylerler ve yaparlar. Bunlar, dış güçlerin maşası olarak, üç günlük dünya zevkleri için; din bilgilerini, makâm, mevki gibi dünyalık şeyler yüzünden dîni yıkmakta kullanırlar.

Meselâ, İslâm dîninde büyük yaralar açan Yahûdî Abdüllah bin Sebe, Ebû Müslim Horasânî, Hasan Sabbah, Şeyh Bedreddîn, Vehhâbîlik fitnesini ortaya çıkaran Necdli Abdülvehhâb oğlu Muhammed, Mısır?daki mason locası başkanı Cemâleddîn-i Efgânî, Kâhire müftüsü mason M. Abduh ile çömezi Reşid Rızâ, Ahmed Kâdıyânî, Musa Carullah, Muhammed İkbal, Fazlurrahman, Hamidullah, Mevdudi, Seyyid Kutub ve zamanımızda bunların uzantısı olan, Usame bin Ladin gibi kimseler veya bunları savunanlar bu tür din yobazlarındandır.

Bunlar, Müslümanların din duygularını, îmânlarını sömürerek, İslâma büyük zarar vermişlerdir. Hıristiyan Batı alemi burada da ikiyüzlülük ederek, kötü huylu, câhil, kaba kimseleri satın aldılar. Sonra da bunları din adamı diye tanıttılar. Sonra da, işte Müslümanların din adamları böyle câhil, terörist kimselerdir, diyerek Müslümanları veya Müslüman olmak isteyenleri, dinden soğuttular.

Bunların belli başlı özellikleri şunlardır: Âlimlere, mezheblere düşmandırlar. Her fırsatta, sinsi bir şekilde geçmişteki büyük âlimleri kötülerler. Çünkü geçmişteki âlimleri tanıyanlar, bunların eserlerini okuyanlar, dış güçlerin adamı olan bu sahtekârları hemen tanır. Bunlara aldanmaz.

Dînin; âlimlerin fıkıh, ilmihâl kitaplarından değil, doğrudan Kur?ân-ı kerîmden öğrenilmesini tavsiye ederler. Mezhebleri, âlimleri devre dışı bırakmak isterler. Böylece; âlimlerden, mezheblerden uzaklaşmış insanları elde etmek kolaylaşır. Sonra da bunları istedikleri gibi yönlendirirler. Öyle veya böyle elde ettikleri, bu kimseleri her fırsatta öne çıkararak, bunlarla câhil insanları etkileri altına alırlar.

Zamanımızda İslâmiyetin emirlerini yapmaktaki gevşeklikler ve insanların dinden yüz çevirmeleri, hep din adamı perdesi altında söylenen sözlerden, yazılardan ve bu adamların bozuk niyetlerinden dolayıdır. Zaten kendileri de İslâmiyeti yaşamazlar, insanlar arasında namaz kılar görünürler, yalnız kaldıklarında namaz bile kılmazlar


milese
Memur
15 Kasım 2011 23:18

Yesil dost ben konuyu gayet iyi analadım ama sanırım olayı analiz etmede bir sorun var ilgili ayetleri antrapolojik ,sosyolojik açıdan inceleyecektik ama sanırım pek gerek yok .bir kardeş tavsiyesi altına imza attığınız yazıları iyi analiz edin zira her kelimesinden sorumlu olursunuz.Zira idda çok ciddi bir idda argümanlar çok zayıf ben suçlamam sadece dua ederim .yüzlerce yazıyı okuyalım ama altına imza atmadan biraz düşünelim selamlar

Toplam 69 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi