Editörler : E.Kayı Han
04 Ocak 2012 16:51

Herşey ALLAH'ı anlatıyor

herbir zerre, eğer memur-u İlâhî olmazsa ve O?nun izni ve tasarrufu ile hareket etmezse ve İlim ve Kudretiyle tahavvül etmezse;

o vakit herbir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, herşeyi görür bir gözü, herşeye bakar bir yüzü, herşeye geçer bir sözü bulunmak lâzım gelir.

Çünki: herbir zerre, herbir cism-i zîhayatta muntâzaman işler veya işleyebilir.

Eşyanın muhtelif nizâmatı bilinmezse, işlenilmez; işlenilse de yanlışsız yapılmaz.

Halbuki: Yanlışsız yapılıyor.

*

Öyle ise; o hizmet eden ZERRELER,

YA bir İLM-i muhit SAHİBİNİN izin ve EMRİYLE ve İLİM ve İRADESİYLE İŞLİYORLAR

veyahut KENDİLERİNDE öyle bir muhit İLİM ve KUDRET BULUNMAK LAZIM geliyor.

*


ekaya
Müsteşar Yardımcısı
04 Ocak 2012 17:18

havanın herbir zerresi, herbir zîhayatın cismine, herbir çiçeğin herbir meyvesine, herbir yaprağın binasına girip işleyebilir.

Halbuki onların teşkilâtları ayrı ayrı tarzdadır, başka başka nizâmatı var. o cisimlerin programları birbirinden başkadır.

Şimdi şu zerre-i havâiyye, bütün onlara girer veya girebilir ve gayet hakîmane ve üstadane yanlışsız olarak işler, vaziyetler alır. Vazifesi bittikten sonra kalkar gider.

İşte müteharrik havanın müteharrik ZERREsi, YA nebatata ve hayvanata, hattâ meyvelerine ve çiçeklerine giydirilen suretlerin, miktararın teşkilatını, biçimini BİLMESİ LAZIMDIR...

VEYAHUT onlar, BİR BİLENİN EMİR VE İRADESİYLE MEMUR OLMASI LAZIM


rabiaelif
Kapalı
04 Ocak 2012 17:51

ne mutlu görebilene:)


RTEman
Yasaklı
04 Ocak 2012 18:28

"o vakit herbir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, herşeyi görür bir gözü, herşeye bakar bir yüzü, herşeye geçer bir sözü bulunmak lâzım gelir."

öyle olmazsa böyle olur derken bunun öyle sınırsız olacağını nerden biliyorsun, ışığın hızı saatte 300 bin km. eğer böyle olmasaydı 400 bin km. olacaktı veya da 200 bin km. olacaktı. birşeyin olması için zaten belli ve kendine has sınırlarının olması gerekir. zaten sınırları olmasa o şey var denilmez.

yanlışsız yapılıyor ne demek, tam tersine herşeyin geçmişinde bir var olma, çarpışma, mücadele etme, direnme, yıkıma uğrama ve nihayetinde yok olma gibi sayısız oluşumlar söz konusudur.

halen yaşamakta olan canlılara bakıp büyülenebilirsin ama nesli çoktan tükenmiş olan daha çok sayıdaki diğer canlı türlerini görmezden gelerek bunu yaparsan tabloyu eksik görmüş olursun. büyük teleskoplardan çekilmiş ışıltılar içerisindeki kainatın resimlerine bakıp büyülenebilirsin ama o gördüğün yıldızların aslında sönmüş yıldızlar ya da kara deliklece yutulmuş gök cisimleri olabileceğini de düşünmen gerekir.

sadece bardağı dolu tarafıyla görmeyi bırak bardağı yok sayıp suyun havada durduğunu sanıp kendince büyülenip durmanın anlamı yok.

evrendeki yüzbinlerce kilometre uzaklıktaki farklı ortam ve koşullarda madde hangi yasalara tabiyse burdaki koşullarda da madde o koşulların yaratmış olduğu yasalara tabi olarak işlemekte. tek gerçek maddenin tabi olduğu yasaların olduğudur, ama yüzbinlerce kilometre uzaklıkta senin inandığın gibi bir tanrının var olup olmadığı ise gerçek değildir.

ad koyma ve anlamlandırma yeteneğine haiz bir canlı olarak doğaya dair yaptığın tüm yakıştırmaların kafanın içindeki beyine has çıkarımlardan başka birşey değil. Yoksa her zerre aldığını değil kendi bildiğini okuyor kardeşim. inanmazsa zamanın en yüce din alimini getirt ve parmağını 5 dakika mum alevinin üzerinde tutmasını söyle.

04 Ocak 2012 18:29

türkçe mealini de alalım yazdıklarınızın...


biyoloji2000
Yasaklı
04 Ocak 2012 18:33

aklıma seçim şarkısı geldi :D

bana herşey seni hatırlatıyoooorrrrr :))))

beraber yürüdük biz bu yollarda :D

beraber ıslandık yağan yağmurda :D

ama o yağmur sağanak oldu şimdi, hortum oldu sildi süpürdü hepimizi :))


Nickless_Cage
Yasaklı
04 Ocak 2012 18:33

Butun bunlar ya baska bir yaradani anlatiyorsa?

Biride cikar derki herseyi .... yaratti, hersey onu anlatiyor...

Nasil ispat edeceksin tersini.

Bu arada isigin saniyedeki hizi 300000 km saatteki degil...

:-)


RTEman
Yasaklı
04 Ocak 2012 18:56

bu da benim iddiam :)

çok uzaklardaki bir gezegende yaşayan bir canlı türü veya -bildiğimiz anlamdaki canlı kavramının ötesinde çok daha farklı düşnebiln varlıklar- bilim ve teknoloji alanına çok büyük ilerlemeler sağladı. daha sonrasında bu varlıklar kendi kendine üreyip gelişebilen canlı türlerini üretmeyi becerip bunların nasıl bir gelişme sağlayacaklarını kontrol etmek için uygun koşullara sahip bir gezegen aradılar ve dünyayı seçtiler. ilk canlı numunelerini yeryüzüne bıraktılar ve izlemeye başladılar. ne olduysa sonraları oldu ve bu varlıkların gezegeni zamanın bir aşamasında büyük bir yıkıma uğradı. dünyaya bırakılmış olan canlı türleri de o vakitten sonra kendi başlarının çaresinde bakmaya ve çeşitlenerek varolmaya devam etti.

birbaşka iddia ise, gerçekten de biz canlılara benzer türlerin yaşadığı bir başka gezegen ya da gezegenlr vardı ve ordaki yaşamlar büyük bir patlama sonucu sona erdi. o gezegenlerden evrene savrulan mikri mikro organizmalar gök taşları üzerinde dünyaya kadar ulaştı. Marsa, jupitere, aya da ulaştı ama gelişmesi için en uygun ve önceki yaşmlara benzer en iyi koşullar dünyada vardı. böylelikle ilk canlı türleri bu topraklarda milyarlarca yıl önce gelişmeye başladı.

olmayacak diye birşey yok, hem küçüklük büyüklük anlayışı hem de kainatın zaman anlayışı bizimkisinden çok ama çok farklı, diyelim ki böyle ya da daha farklı birşeyler oldu,,, hadi çıkın bakalım işin içinden mümin kardeşlerim.


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
04 Ocak 2012 19:03

Herbir zerrenin nihayetsiz bir ilmi,

hadsiz bir kudreti,

herşeyi görür bir gözü,

herşeye bakar bir yüzü,

herşeye geçer bir sözü bulunmak lâzım gelir.

Çünki: herbir zerre,

herbir cism-i zîhayatta muntâzaman işler

veya işleyebilir.

Eşyanın muhtelif nizâmatı bilinmezse, işlenilmez;

işlenilse de yanlışsız yapılmaz.

Halbuki: Yanlışsız yapılıyor.

*


RTEman
Yasaklı
04 Ocak 2012 19:22

herbir zerre, herbir cism-i zîhayatta muntâzaman işliyorsa insanlığın kaza ve hastalık olarak çektiği acıları nerden geliyor? her zerre kendi koşullarına bağlı olarak şekilleniyor, koşulların değişmesi ise kendine has yeni sonuçları ve oluşumları yaratıyor. ortada muntazam işleyen yasalar ve düzen diye birşey yok. muntazamlık... peki bu muntazamlık kime ve neye göre, tamamen insan aklının yakıştırması bunlar. tam tersine etrafta en ufak koşullardaki değişime dahi bağlı kalıp bozulabilen ve kendince bize düzenmiş gibi gözüken sonuçlar yaratan ilişkiler bulunuyor. herşey birbiriyle etkileşime giriyor, herşey gücü ve direndiği ölçüde karşısındakine boyun eğiyor ya da onu zapt ediyor, kaotik bir süreçten alınan kesitler insan aklında anlamı bütünlermiş gibi sanılıyor.


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
04 Ocak 2012 19:24

Havadaki herbir zerre, herbir çiçeği, herbir meyveyi ziyaret edebilir.

Hem her çiçeğe, her meyveye girer işleyebilir.

Eğer herşeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlak'ın

memur-u müsahharı olmasa;

o serseri zerre,

bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazatını ve yapılmasını ve

ayrı ayrı san'atlarını ve

onlara giydirilen suretlerin terziliğini bilmek lâzım gelir.


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
04 Ocak 2012 19:28

Bir zerreye,

bir terzilik san'atını

öğretmeye kudretin var

mıdır?

*

Kendine Hâlık(yaratıcı) ittihaz ettiğin

tabiat ve

sebepler,

her şeyin muhtelif ve mütenevvi' suretlerini

biçip dikmesine kudretleri var

mıdır?


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 07:02

Bütün mevcudat, lisan-ı hal ile Bismillah der.

Öyle mi?

Evet; nasılki görsen:

BİR TEK ADAM geldi.

BÜTÜN ŞEHİR AHALİSİNİ cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı.

Yakînen bilirsin; o adam KENDİ N A M I Y L A, kendi K U V V E T İ Y L E

hareket etmiyor.

Belki O BİR ASKERDİR.

DEVLET NAMINA hareket eder.

Bir PADİŞAH KUVVETİNE istinad eder.

* - *

Öyle de HER ŞEY,

CENAB-I KAKK'IN __na-mı-na__ hareket eder ki;

zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar.

*

Demek HER BİR AĞAÇ, __"B İ S M İ L L A H"__ der.


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 07:08

Herbir ağaç, --"B İ M İ L L A H"-- der.

RAH-MET___ HA-Zİ-NE-LE-Rİ-NİN __MEY-VE-LE-RİN-DEN

ellerini dolduruyor,

bizlere TABLACILIK ediyor.


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 07:12

HER BİR BOSTAN, __"B İ S M İ L L A H"__ der.

Matbaha-i Kudret'ten(KUDRET MUTFAĞINDAN) __bir kazan__ olur ki;

çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.


muhammedsaid
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 07:18

Herbir __İ N E K__, _D E V E_ , _K O Y U N_ , _K E Ç İ_

gibi MÜBAREK HAYVANLAR __"B İ S M İ L L A H"__ der.

RAHMET FEYZİNDEN BİR SÜT ÇEŞMESİ olur.

Bizlere, __REZZAK NAMINA__

en latif, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı

TAKDİM EDİYORLAR.


ekaya
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 10:06

bir bina tuğla, demir, tahta gibi maddelerden yapılmaktadır.

eğer gözünün önündeki binayı BİR USTA YAPMIŞ DEMEZSEN

o vakit HERBİR TUĞLANIN demirin

o binanın tümünü gördüğünü ve bildiğini,

kendisinin orada ne gibi bir görevi olduğunu ve nerede nasıl durması gerektiğini bildiğini ve bunları da yapmaya gücü yettiğini kabul etmek lazım gelir. o vakir herbir cansız camid, kör, sağır, taşta tuğlada BİR MİMAR ve BİR MÜHENDİS KADAR bilgi, hüner, kuvvet ve kudret farzetmek lazım gelir.


ekaya
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 10:18

herbir zerre, herbir atom bütün zihayatların, canlıların cesedlerine girip muntazaman işleyebilir ve İŞLİYOR, GÖRÜYORUZ...

YA diyeceksin ki, herbir ZERRE herşeyi BİLİR, GÖRÜR, bütün gezdiği ve gezeceği yerlerden haberdar, bütün işlediği ve işleyeceği görevleri bilir, yapar ve kuvveti var....

ya da, diyeceksin ki, herbir zerre BİR ALİM, KADİR, HALIK'ın memurudur, BİR ALLAH'ın EMRİYLE, KUVVETİYLE gezer ve işler ve YAPAR..


tb46100
Genel Müdür
05 Ocak 2012 10:51

Risale-i Nur, Asa-yı Musa(a.s) gibidir.

Nasılki Musa aleyhisselam asasını vurduğu yerden su çıkarıyor. Öylede Nur talebesi de nazarını vurduğu her yerde Allaha giden bir yol buluyor. Baktığı her şeyde Allahın bir mührü olduğunu görebiliyor. Her şey onun izni dairesinde, emir ve iradesiyle olduğunu biliyor.


ekaya
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 12:27

nasılki bir ACEMİ, ham, âmi, ADİ, hem KÖR BİR ADAM;

Avrupa?ya gitse; bütün FABRİKALARA, tezgâhlara GİRSE,

üstâdâne kemâl-i intizâm ile herbir san?atta, herbir binada işler,

öyle ESERLER YAPAR ki nihayet derecede hikmetli, SANATLI, herkesi HAYRETTE BIRAKIYOR.

Zerre miktar şuuru olan bilir ki: O adam, KENDİ başı ile İŞLEMİYOR,

belki BİR ÜSTAD-ı küll; ona DERS VERİR, İŞLETTİRİR.


ekaya
Müsteşar Yardımcısı
05 Ocak 2012 12:38

Aynen öyle de:

Havanın zerreleri,

herbiri birer Mektûbât-ı Samedâniyye, birer ANTİKA-i SANAT-ı Rabbâniyye, birer MUCİZEe-i kudret, birer HARİKA-i hikmet olan

nebâtat (bitkiler) ve eşcar (ağaçlar), ezhar (çiçekler) ve esmârdaki (meyvelerdeki) harekât ve hidematları;

bir Sâni?-i Hakîm-i Zülcelâl?in, bir Fâtır-ı Kerîm-i Zülcemâl?in emir ve iradesiyle hareket ettiğini iki kere iki dört eder derecesinde kati gösterir...

Toplam 122 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi