Editörler : "eskiyara"Pangaea
05 Nisan 2012 09:31

Evrim (Darwinzm)

evrim yasak din serbest başlıklı konuyu görünce bu başlığı açma gereği gördüm. öncelikle evrim teorisi bilimsel olarak hiçbir geçerliliği olmayan bir teoridir. bugün bir proteinin tesadüf eseri oluşma ihtimalı sıfır dır. yani mutlaka yaratılmış olması bilimsel gerçektir. ayrıca trilyonlarca olması gereken arageçiş fosillerinden bir adet dahi bulunamamıştır. bulunan her fosil yaratılışı destekler. evrim teorisi adına bugün ve daha önce ortaya atılan her delil sahte çıkmıştır. okul kitaplarında evrim anlatılırken bakarsanız hep sahte çizimlerle evrim anlatılır. lakin geçen hafta sonu yapılan ygs de evrim sorusu gelmiştir. tamamen safsatadan ibaret bir ideolojiyi doğruymuş gibi çocuklara dayatmanın çok manidar olduğu açıktır.bugün açın gazeteleri veya tv leri sürekli evrim propagandası yapılır. sadece iddia ve sahte şekillere dayanarak evrim savunulur. ama bilimsel olarak evrimi ispat edecek tek delil ortaya konamaz. konamayacaktırda. pagan inancı olan evrim bilim ile yerlebir edilmiştir.

gelgelelim okullara,evet okullarda önce çocuklara kuran öğret sonra tarih biyoloji coğrafya antropoloji gibi derslerde biz kör tesadüflerle hayata geldik gibi evrim konularını anlat. merak etmeyin evrimin bilimsel geçersizliği anlatılmadan din dersi vermenin bir anlamı yoktur. çok az faydalı olur. asıl öğretilmesi gereken modern biyolojinin, antropolojinin genetik biliminin vs. gibi konuların evrimi yerlebir ettiğini anlatmaktır


tarihci8209
Yasaklı
11 Nisan 2012 21:56

evrim baştan sona doğrudur.

din baştan sona yalandır uydurmadır afyondur...

bende eskiden dini eğitim almıştım dini gerçek sanırdım. ama üzülerek anladım gerçeği...

artık sadece bilim ve felsefe var...


anther
Şef
11 Nisan 2012 23:02

hocam adı üstünde TEORİ yani kesin değil. 3-5 gram beyni olan bilir ki bilimde KANUNlar geçerlidir. şimdi biz her teoriyi okullarda okutacaksak işimiz var.


tarihci8209
Yasaklı
12 Nisan 2012 00:50

bu çağda hala daha yaradılış teorisi gibi ilkel ve yanlışlığı kesin bir teori okutuluyorsa,

Evrim Teorisi gibi binlerce gerçeğin birleştirilmesinden oluşan ve her alanda ıspatlanmış olan Canlıların Evrimi Teorisi elbetteki okutulmalıdır...

cahil sahtekar çıkarcı ve ukala kişilerin bilimi karalamasına aldırmayın.bilim anlayanlar için gün gibi açıktır...


J.Raul Capablanca
Genel Müdür
12 Nisan 2012 00:53

Teori ise kesin değil ;)

gece gece güldürdün beni;zira ne okuduğunu merak ediyorum doğrusu.Teorinin ne demek olduğunu biliyor musun;ama suç seninde değil günlük hayatta biz teoriyi hipotez babında kullandığımız için böyle cahilce konuşulabiliyor;özetle şunu diyeceğim senin dediğine göre teori kanıtlanamamış şeylerdir.Önce git teorinin anlamını öğren,daha sonra senin yaptığın düz mantığa göre tüm atom modeli teoriler,kütle çekim teorileri,elektromanyetik teorileri,sayı teoremlerini kalkıp çöpe atmamız lazım.

Bakın iyi teoriler kanun olur mantığı sakat mantık bilimde böyle bir şey yok,evrim teorisinin sen önce teori kısmını anla daha sonra evrim kısmına geçeriz.


teknolog40
Daire Başkanı
12 Nisan 2012 06:58

darwinin evrim teorisine hala inananlar var mı evrende herşeyin tesadüfen oluştuğuna inanan var mı nitekim darvin kendi teorisine bile inanmıyormuş madem evrim varda niye o zaman günümüzde canlılar evrim geçirmiyor

12 Nisan 2012 09:01

evrim doğrudur diyen arkadaşlarım tek bir delil getirin bizde inanalım. darwin diyorki benim teorim arageçiş fosilleri bulunursa gerçektir diyor. aradan 200 yıl geçmiş ve bulunan yüzlerce milyon fosilden tek bir adet arageçiş fosili yok. yine evrimciler hayatın ilk kaynağının nasıl oluştuğunda yenilgiye uğramış durumdalar. çünkü protein tesadüf eseri oluşamaz bu imkansız. mutlaka yaratılmış olması gerek. bakın proteinin evrimi nasıl yokettiğini madddeler halinde yazayım

protein canlılığın yapı taşıdır,

Bu gerçek, Darwinist yenilgi açısından çok önemlidir:

- Tek bir proteinin oluşması için DNA gerekir

- Protein olmadan DNA oluşamaz

- DNA olmadan protein oluşamaz

- Protein olmadan protein oluşamaz

- Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir

- Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz

- Ribozom olmadan protein oluşmaz

- RNA olmadan da protein oluşmaz

- ATP olmadan protein oluşmaz

- ATP?yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz.

- Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz

- Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz

- Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz

- Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir

- Bu organeller olmadan da hiçbir şekilde protein olmaz.

görüldüğü gibi. şimdi size evrimci sahtekarlıklara örneklerde yazayım

mesela evrimcilerin insan kafatasına maymun çenesi ekleyerek pitdown adamı dedikleri sahtekarlık, yaban domuzu dişinden hayali çizim yaparak buna nebreska adamı demeleri ve insanın atası diye dünyaya yutturmaya çalışmaları, Ota Benga isimli zavallı bir yerliye insanın arageçiş formu diye çektirdikleri acılar,ernst heackel in saçma sapan enbiriyo çizimleri(bugün hala gerçek sanan proflar var),ygs de soru gelen endüstri devrimi kelebekleri sahtekarlığı, ve diğerleri

şimdi size kör tesadüflere bağladığınız canlılıktan ve kainattan sadece insan üzerinde bir kaç mucize yazayım

mesela evrimcilere göre gözün saniyede 10 milyon bitlik bilgiyi beyne göndermesi tesadüfen olmaktadır, mesela yetişkin bir insanın yaklaşık 100 trilyon hücresiher saniye yaklaşık 150 kentrilyon amino asidi organize ederek protein zincirleri oluşturması tamamen tesadüftür, yine evrimcilere göre tesadüfen her saniye 50 milyon hücremiz ölmekte ve 50 milyon hücremiz yaratılmaktadır. insan sürekli yenileniyor ama evrimcilere göre tesadüfen, yine her hücre bölünmesinde 3 milyar harften oluşan bin ciltlik kütüphane bilgisi taşıyan dna kopyalanır,beyindeki tek bir sinir hücresi aynı anda iki yüzbinden fazla bilgiyi nakledebilir damarlardaki beyaz kan hücreleri 10 milyar hücreyi 2 saniyede sağlık kontrolünden geçirir, ve böyle binlerce harikalık evrimcilere göre tesadüfen olmaktadır.

evrim var diyenler tek bir adet delil getiremezsiniz. ama ben Allah mutlak varlıktır zamandan ve mekandan münezzehtir diyorum ve size deliller sunuyorum. ayrıca sezin darwinizm diye doğru sandığınız hurafenin insanlığa getirdiği belaları anlatayım.

pkk komünist bir örgüttür,ilke ve eylemleri sabittir. komünizmin dayanağı darwinizmdir, komünist ve faşist ideolojiler son yüzelli yılda yüzlerce milyon insanın katledilmesine sebeb olmuştur. insanlık tarihindeki tüm savaşlardaki ölen insanları toplasanız son yüzelli yılın yarısı kadar bile etmez. vahşi kapitalizmin yine savaşlar yoluyla zulümler yoluyla insanları katletmesinden, mutsuzluk,ümitsizlik, çaresizlik, yoksulluk, eşitsizlik gibi çağın en büyük sorunlarından darwinizm sorumludur. güçlülerin ayakta kaldığı zayıfların ezildiği ilkesi çerçevesinde darwinizmin yol açtığı belalardır. bakın tvlere insanları nasıl öldürüyorlar. Allah inancı olan hiçkimse böyle insan öldüremez. darwinizmin insanıda gelişmiş bir hayvan nitelemesinin sosyal darwinizm aracılığıyla yansımasıdır bu yaşananlar. araplar müslüman onlarda öldürüyor demeyin. darwinizm dünyada zorunlu olarak öğretilmediği ülke yok. size ağzınızın açık kalacağı bilgi vereyim. dünyada en kapsamlı evrim teorisi eğitimi veren ülkelerden birisi iran. adamlar sarıklı ama darwinist. darwinizmde acıma vicdan vb. duygular yoktur. nitekim evrimleşen bir canlı söz konusudur. biz islam litaratüründe darwinizmi deccaliyet olarak tanımlıyoruz. sebebi yukarıda anlattıklarımda inşaAllah


h.t öğretmen
Kapalı
12 Nisan 2012 10:06

burak hocam,

boşuna evrimcilere hakikatleri anlatmaya çalışmayınız.zira onlar itiraf edemeselerde kendileri de çok iyi bilirler evrimi bir teori olarak değil dinin karşısına çıkartılmış ''bir inanç'' olduğunu...

işte bu yüzdendir ki siz mesela nasıl bir müslüman olarak hz muhammed in peygamberliğini tartışmazsanız onlarda ''inançlarının'' gereği olarak evrim i tartışamazlar...


tarihci8209
Yasaklı
12 Nisan 2012 12:37

ilkel ve yanlış düşünüyorsunuz.

sahtekarların hazırladığı yalan yanlış kaynaklardan beslendiğiniz için...

bi değişiklik yapın, gerçek bilim insanlarının makalelerini okuyun bilimsel belgeseller izleyin... ve önyargısız olarak düşünün...

ülkemizin geri kalmasını istemiyorsanız bunu yapın...


fenQ44
Aday Memur
12 Nisan 2012 13:04

Evrime inanan zavalılar... geniş düşünün... biz insanlar diğer canlılar gibi bir avuç gübre olmak için mi dünyadayız... neden 2 milyar tür canlı içinde bir tek insanlar düşünür teknolojiyi geliştirir...buda mı tesadüf...Kuran ı kerimi bi okuyun bilimden bahsediyor... atmosfer 7 tabaka diyor , iki deniz birbirine karışmaz diyor , insan bir damla sudan yaratıldı diyor , cinsiyet oluşumunu erkek belirler diyor...dahası var... şimdi 1400 yıl önce bilim mi vardı... unutmayın kainatı Allah yarattı ve nasıl yarattığını bize kuranda bildirmiş...Bilim dediğin insanın ürettiği sayılardan yine insanın yaptığı bağıntıları oluşturmaktır... yerçekim yasası mesala... bu yasa zaten vardı ama sayıları da biz ürettik formülleride bağıntılarıda...sonuç çekim yasası... Allah size meydan okumuş bütün bilim adamlarını toplayın bir sineğin kanadını yapın bakalım...yapamazsanız yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının...Allaha ister inanın ister inanmayın... Her iki türlüde ölümü tadacağız... ama ya ölümden sonra Ahiret varsa :)


gkaratas
Genel Müdür
12 Nisan 2012 14:31

bir kaç gündür takip ediyorum... biyoloji öğretmeniyim yüksek lisans yaptım doktora yapıyorum... ama yazdıklarınızı görünce ben bile hadi ya dedim :))... kahvehane ağzıyla atıp tutmayın evrim vardır evet vardır ama ne kadar vardır? evrim yoktur evet yoktur ama ne kadar yoktur bilim bunun üzerinde duruyor... siz bir anda kocaman bilim dalını yoktur ya da vardır diyerek asıp kesiyorsunuz...

biyoloji - tıp - ziraat - gibi fen bilimlerine dayanan tüm alanlar evrim tabanlıdır. yani müfredatlarını evrime dayandırarak anlatırlar... basitten karmaşığa.. ama evrim vardır demezler...

keşke sizlerle yüz yüze olsaydım da bunun hakkında bir kaç şey aktarabilseydim...

12 Nisan 2012 14:53

gkaratas hocam maşaAllah doktora yaptığınıza göre geniş bir litaratür taraması yapmışsınızdır. evrim teorisinin dogmatik bir inanç sistemi olduğunu, hiçbir delile dayanmadığını, tamamen demogoji ve spekülasyonlarla ayakta tutulmaya çalışılan bir teori olduğunu bizden daha iyi anlamışsınızdır. evrimin asla delillendirilemediğini evrimi ispat etmeye çalıştıkça yaratılış ile karşılaşıldığını, evrim adına bir sürü sahtekarlık yapıldığını, evrimci olmayanın üniversitelerde sindirildiğini, sesini çıkaranın atıldığını bu sebeble profesörlerin üniversitelerden atıldığını bizden daha iyi biliyorsunuzdur. bu konuda nasılsa doktora da yaptığınız için engin bilgilerinizi paylaşmanızı ricaederim. ha sakın evrim doğrudur demeyin, delil istiyoruz çünkü, evrim var diyorsanız delil yazın size hemen delil dediğiniz konunun evrime delil olmadığını ispat edebilecek düzeydeyiz inşaAllah. yüzyüzeymiş gibi aktaralım isterseniz, bakın ben diyorum, harunyahya talebesi olarak inşaAllah evrim yoktur, safsatalar üzerine bina edilmiş bir pagan inancıdır. evrimi ispat edilme adına harcanan paralar yaratılışı ispat etmeye yaramıştır. evrim teorisi komünizmin faşizmin dayanağıdır, insanların ümitsizlik mutsuzluk huzursuz bir hayat yaşamasındaki en büyük etken darwinizmin insanıda biyolojik bir hayvan olarak görmesidir. komünizm ve faşizm son yüzelli yılda 250 milyon insanın hayatına mal olmuştur, psiko sosyal sorunlar cabası. evrimci ağa babaların harunyahyadan fellik fellik kaçtığını biliyorum, arageçiş formu getirene yani evrimi ispat edene harunyahya 10 trilyon vereceği medyada basında ilan etti inşaAllah. bunuda anektod olarak ekliyorum inşaAllah

12 Nisan 2012 15:46

evrimci ağababaların derken yanlış bi anlaşılma olmasın türkçe karışık bir dil doktorada yapan bir hocamıza yanlış anlaşılmayı istemeyiz . evrimin önde gelenlerini ifade rettim o sözle inşaAllah

12 Nisan 2012 16:17

evrimci sahtekarlıklar

Sahte Piltdown Adamı

Ünlü bir doktor ve aynı zamanda da amatör bir paleontolog olan Charles Dawson, 1912 yılında, İngiltere'de Piltdown yakınlarındaki bir çukurda, bir çene kemiği ve bir kafatası parçası bulduğu iddiasıyla ortaya çıktı. Çene kemiği maymun çenesine benzemesine rağmen, dişler ve kafatası insanınkilere benziyordu. Bu örneklere "Piltdown Adamı" adı verildi, 500 bin yıllık bir tarih biçildi ve çeşitli müzelerde insanın sözde evrimine kesin bir delil olarak sergilendi. 40 yılı aşkın bir süre, üzerine birçok bilimsel makale yazıldı, yorumlar ve çizimler yapıldı. Dünyanın farklı üniversitelerinden 500'ü aşkın akademisyen, Piltdown Adamı üzerine doktora tezi hazırladı. Ünlü Amerikalı paleoantropolog H. F. Osborn da 1935'te British Museum'u ziyaretinde, "doğa sürprizlerle dolu; bu, insanlığın tarih öncesi devirleri hakkında önemli bir buluş" yorumunda bulundu.

1949'da ise British Museum'un paleontoloji bölümünden Kenneth Oakley yeni bir yaş belirleme metodu olan "flor testi" metodunu, eski bazı fosiller üzerinde denemek istedi. Bu yöntemle, Piltdown Adamı fosili üzerinde de bir deneme yapıldı. Sonuç çok şaşırtıcıydı. Yapılan testte Piltdown Adamı'nın çene kemiğinin hiç flor içermediği anlaşıldı. Bu sonuç, çene kemiğinin toprağın altında birkaç yıldan fazla kalmadığını gösteriyordu. Az miktarda flor içeren kafatası ise, sadece birkaç bin yıllık olmalıydı.

Flor metoduna dayanılarak yapılan sonraki kronolojik araştırmalar, kafatasının ancak birkaç bin yıllık olduğunu ortaya çıkardı. Çene kemiğindeki dişlerin ise suni olarak aşındırıldığı, fosillerin yanında bulunan ilkel araçların ise çelik aletlerle yontulmuş adi birer taklit olduğu anlaşıldı. Weiner'in yaptığı detaylı analizlerle bu sahtekarlık 1953 yılında kesin olarak ortaya çıkarıldı. Kafatası 500 yıl yaşında bir insana, çene kemiği de yeni ölmüş bir orangutana aitti! Dişler, insana ait olduğu izlenimini vermek için sonradan özel olarak eklenmiş ve sıralanmış, eklem yerleri de törpülenmişti. Daha sonra da bütün parçalar, eski görünmeleri için potasyum-dikromat ile lekelendirilmişti. Bu lekeler, kemikler aside batırıldığında kayboluyordu. Sahtekarlığı ortaya çıkaran ekipten Le Gros Clark, "Dişler üzerinde yıpranma izlenimini vermek için, yapay olarak oynanmış olduğu o kadar açık ki, nasıl olur da bu izler dikkatten kaçmış olabilir?" diyerek şaşkınlığını gizleyemiyordu.184 Tüm bunların üzerine Piltdown Adamı, 40 yılı aşkın bir süredir sergilenmekte olduğu British Museum'dan alelacele çıkarıldı.

12 Nisan 2012 16:20

gkaratas hocama faydası olacağı kanaatiyle evrimci sahtekarlıklardan birkaçını daha yazıyorum

NEBRASKA ADAMI SAHTEKARLIĞI

1922'de, Amerikan Doğa Tarih Müzesi müdürü Henry Fairfield Osborn, Batı Nebraska'daki Yılan Deresi yakınlarında, Pliosen dönemine ait bir azı dişi fosili bulduğunu açıkladı. Bu diş, iddiaya göre, insan ve maymunların ortak özelliklerini taşımaktaydı. Çok geçmeden konuyla ilgili çok derin bilimsel tartışmalar başladı. Bazıları bu dişi Pithecanthropus erectus olarak yorumluyorlar, bazıları ise bunun insana daha yakın olduğunu söylüyorlardı. Büyük tartışmalara neden olan bu fosile "Nebraska Adamı" adı verildi. "Bilimsel" ismi de hemen üretildi: Hesperopithecus haroldcooki.

Birçok otorite Osborn'u destekledi. Bu tek dişe dayanılarak Nebraska Adamı'nın kafatası ve vücudunun rekonstrüksiyon resimleri çizildi. Hatta daha da ileri gidilerek Nebraska Adamı'nın, eşinin ve çocuklarının doğal ortamda ailece resimleri yayınlandı.

Bütün bu senaryolar tek bir dişten üretilmişti. Evrimci çevreler bu "hayali adamı" o derece benimsediler ki, William Bryan isimli bir araştırmacı, tek bir azı dişine dayanılarak bu kadar peşin hükümle karar verilmesine karşı çıkınca, bütün şimşekleri üzerine çekti.

Ancak 1927'de iskeletin öbür parçaları da bulundu. Bulunan yeni parçalara göre bu diş ne maymuna ne de insana aitti. Dişin, Prosthennops cinsinden yabani Amerikan domuzunun soyu tükenmiş bir türüne ait olduğu anlaşıldı. William Gregory, bu yanılgıyı duyurduğu Science dergisinde yayınladığı makalesine şöyle bir başlık atmıştı: "Görüldüğü kadarıyla Hesperopithecus ne maymun ne de insan." Sonuçta Hesperopithecus haroldcooki'nin ve "ailesi"nin tüm çizimleri alelacele literatürden çıkarıldı.

ERNST HAECKEL?İN SAHTE ÇİZİMLERİ (REKAPİTÜLASYON TEORİSİ)

19. yüzyılın sonlarında Ernst Haeckel isimli evrimci bilim adamı "Bireyoluş Soyoluşun Tekrarıdır" (Ontogeny Recapitulates Phylogeny) olarak ifade edilen ve Rekapitülasyon teorisi olarak anılan bir teori ortaya attı.

Haeckel tarafından öne sürülen bu teori, canlı embriyolarının gelişim süreçleri sırasında, sözde atalarının geçirmiş oldukları evrimsel süreci tekrarladıklarını iddia ediyordu. Örneğin insan embriyosunun, anne karnındaki gelişimi sırasında önce balık, sonra sürüngen özellikleri gösterdiğini, en son olarak da insana dönüştüğünü öne sürüyordu.

Oysa ilerleyen yıllarda bu teorinin tamamen hayal ürünü bir senaryo olduğu ortaya çıkmıştır. İnsan embriyosunun ilk dönemlerinde ortaya çıktığı iddia edilen sözde "solungaçların", gerçekte insanın orta kulak kanalının, paratiroidlerinin ve timüs bezlerinin başlangıcı olduğu anlaşılmıştır. Embriyonun "yumurta sarısı kesesi"ne benzetilen kısmının da gerçekte bebek için kan üreten bir kese olduğu ortaya çıkmıştır. Haeckel'in ve onu izleyenlerin "kuyruk" olarak tanımladıkları kısım ise, insanın omurga kemiğidir ve sadece bacaklardan daha önce ortaya çıktığı için "kuyruk" gibi gözükmektedir.

Bunlar bilim dünyasında herkesin bildiği gerçeklerdir. Evrimciler de bunu kabul ederler. Neo-Darwinizm'in kurucularından George Gaylord Simpson, "Haeckel evrimsel gelişimi yanlış bir şekilde ortaya koydu. Bugün canlıların embriyolojik gelişimlerinin geçmişlerini yansıtmadığı artık kesin olarak biliniyor" diye yazar. American Scientist'te yayınlanan bir makalede ise şöyle denmektedir:

"Biyogenetik yasası (Rekapitülasyon Teorisi) artık tamamen ölmüştür. 1950'li yıllarda ders kitaplarından çıkarıldı. Aslında bilimsel bir tartışma olarak 20'li yıllarda sonu gelmişti."

New Scientist dergisindeki 16 Ekim 1999 tarihli bir makalede ise şunlar yazılıdır:

Haeckel, teorisini "biyogenetik yasa" olarak adlandırdı ve bu düşünce kısa zamanda "rekapitülasyon" olarak popülerleşti. Gerçekte ise, Haeckel'in keskin yasasının yanlış olduğu yakın bir zaman sonra gösterildi. Örneğin, erken insan embriyosunun hiç bir zaman bir balık gibi solungaçları yoktur ve embriyo hiç bir zaman erişkin bir sürüngene ya da maymuna benzer evrelerden geçmez.

Bu konu ile ilgili asıl nokta ise, Ernst Haeckel'in aslında ortaya attığı teorisini desteklemek için çizim sahtekarlıkları yapmış olmasıdır. Haeckel, balık ve insan embriyolarını birbirine benzetebilmek için sahte çizimler yapmıştır. Bunun ortaya çıkmasından sonra yaptığı savunma ise, diğer evrimcilerin de benzeri sahtekarlıklar yaptığını belirtmekten başka bir şey değildir:

"Bu yaptığım sahtekarlık itirafından sonra kendimi ayıplanmış ve kınanmış olarak görmem gerekir. Fakat benim avuntum şudur ki; suçlu durumda yanyana bulunduğumuz yüzlerce arkadaş, birçok güvenilir gözlemci ve ünlü biyolog vardır ki, onların çıkardıkları en iyi biyoloji kitaplarında, tezlerinde ve dergilerinde benim derecemde yapılmış sahtekarlıklar, kesin olmayan bilgiler, az çok tahrif edilmiş şematize edilip yeniden düzenlenmiş şekiller bulunuyor."

Ünlü bilim dergisi Science da, 5 Eylül 1997 tarihli sayısında, Haeckel'in embriyo çizimlerinin bir sahtekarlık ürünü olduğunu açıklayan bir makale yayınlamıştır. "Haeckel'in Embriyoları: Sahtekarlık Yeniden Keşfedildi" başlıklı yazıda şöyle denmektedir:

"Richardson ve ekibinin bildirdiğine göre, Haeckel sadece organlar eklemek ya da çıkarmakla kalmamış, aynı zamanda farklı türleri birbirlerine benzer gösterebilmek için büyüklükleri ile oynamış, bazen embriyoları gerçek boyutlarından on kat farklı göstermiş. Dahası Haeckel farklılıkları gizleyebilmek için, türleri isimlendirmekten kaçınmış ve tek bir türü sanki bütün bir hayvan grubunun temsilcisi gibi göstermiş. Richardson ve ekibinin belirttiğine göre, gerçekte birbirlerine çok yakın olan balık türlerinin embriyolarında bile, görünümleri ve gelişim süreçleri açısından çok büyük farklılıklar bulunuyor. Richardson '(Haeckel'in çizimleri) biyolojideki en büyük sahtekarlıklardan biri haline geliyor' diyor.

Science'taki makalede, Haeckel'in bu konudaki itiraflarının bu yüzyılın başından itibaren her nasılsa, örtbas edildiği ve sahte çizimlerinin ders kitaplarında bilimsel gerçek gibi okutulmaya başlamasından da şöyle söz edilmektedir: "Haeckel'in itirafları, çizimlerinin 1901'de "Darwin and After Darwin" isimli bir kitapta kullanılmasından sonra ortadan kayboldu. Ve çizimler, ingilizce biyoloji ders kitaplarında geniş çaplı olarak çoğaltıldı."

Kısacası, Haeckel'in çizimlerinin bir sahtekarlık olduğu henüz 1901 yılında ortaya çıkmış, ama tüm bilim dünyası bu çizimlerle bir asır boyunca aldatılmaya devam etmiştir.

ATIN EVRİMİ MASALI

Memelilerin kökeni konusu içinde önemli bir yer tutan başlık, uzunca bir zamandır evrimci kaynakların baş tacı ettikleri "atın evrimi" efsanesidir. Bu bir efsanedir, çünkü bilimsel bulgulara değil, hayal gücüne dayanır.

"Atın evrimi"ni sembolize ettiği iddia edilen şemalar, yakın bir zamana kadar, evrim teorisine kanıt olarak gösterilen fosil sıralamalarının en başında gelmekteydi. Oysa bugün pek çok evrimci, atın evrimi senaryosunun geçersizliğini açıkça kabul etmektedir. Kasım 1980'de Chicago Doğa Tarihi Müzesi'nde 150 evrimcinin katıldığı, dört gün süren ve kademeli evrim teorisinin sorunlarının ele alındığı bir toplantıda söz alan evrimci Boyce Rensberger, atın evrimi senaryosunun fosil kayıtlarında hiçbir dayanağı olmadığını şöyle anlatmıştır:

Yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış dört tırnaklı, tilki büyüklüğündeki canlılardan bugünün daha büyük tek tırnaklı atına bir dizi kademeli değişim olduğunu öne süren ünlü atın evrimi örneğinin geçersiz olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Kademeli değişim yerine, her türün fosilleri bütünüyle farklı olarak ortaya çıkmakta, değişmeden kalmakta, sonra da soyu tükenmektedir. Ara formlar bilinmemektedir.

Bir müzede bulunan bu at serisi, farklı zamanlarda ve farklı yerlerde yaşamış bazı canlıların keyfi diziliminden oluşmaktadır. Atın sözde evriminin fosil kayıtlarında hiçbir delili yoktur.

Rensberger, dürüst bir tutumla atın evrimi senaryosundaki bu önemli sorunu dile getirirken aslında tüm teorinin fosil kayıtlarındaki en büyük açmazı "ara geçiş formları açmazı"nı gündeme getirmiştir.

Atın evrimi şemalarının sergilendiği İngiltere Doğa Tarihi Müzesi'nin yöneticilerinden ünlü evrimci paleontolog Colin Patterson da, hala müzenin alt katında duran bu şema hakkında şunları söyler:

Hayatın doğası hakkında her biri birbirinden hayali bir sürü kötü hikaye vardır. Bunun en ünlü örneğiyse, belki 50 yıl önce hazırlanmış olan ve hala alt katta duran atın evrimi sergisidir. Atın evrimi, birbirini izleyen yüzlerce bilimsel kaynak tarafından büyük bir gerçek gibi sunulmuştur. Ancak şimdi, bu tip iddiaları ortaya atan kişilerin yaptıkları tahminlerin, yalnızca spekülasyon olduklarını düşünüyorum.

 

 

 

Atın sözde evrimi şeması, geçmişte farklı dönemlerde yaşamış olan bazı memelilerin evrimcilerin beklentilerine göre dizilmesinden oluşmaktadır. Bu hayali şemadaki hayvanların büyüklükleri ve özellikleri, ayrıca yaşadıkları dönemler, atın evrimi şemasının çelişkilerini ortaya koymaktadır.

resim1: Günümüz atı

resim2: 25 milyon yıl önce

resim3:50 milyon yıl önce

 

 

 

Peki "atın evrimi" senaryosunun dayanağı nedir? Bu senaryo, Hindistan, Güney Amerika, Kuzey Amerika ve Avrupa'da değişik zamanlarda yaşamış, farklı tür canlılara ait fosillerin evrimcilerin hayal güçleri doğrultusunda küçükten büyüğe doğru dizilmesiyle oluşturulan şemalarla ortaya atılmıştır. Farklı araştırmacıların öne sürdüğü 20'den fazla atın evrimi şeması vardır. Hepsi de birbirinden farklı olan bu soy ağaçları hakkında evrimciler arasında da görüş birliği yoktur. Bu sıralamalardaki tek ortak nokta, 55 milyon yıl önceki Eosen devrinde yaşamış Eohippus (Hyracotherium) adlı köpek benzeri bir canlının atın ilk atası olduğuna inanılmasıdır. Oysa atın milyonlarca yıl önce yok olmuş atası olarak sunulan Eohippus, halen Afrika'da yaşayan ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği olmayan Hyrax isimli hayvanın hemen hemen aynısıdır.

Atın ilk atası olduğuna inanılan Eohippus, günümüzde Afrika'da yaşayan Hyrax ile çok benzerdir ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği yoktur.

Atın evrimi iddiasının tutarsızlığı, her geçen gün ortaya çıkan yeni fosil bulgularıyla daha açık olarak anlaşılmaktadır. Eohippus ile aynı katmanda, günümüzde yaşayan at cinslerinin de (Equus nevadensis ve Equus occidentalis) fosillerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Bu, günümüzdeki at ile onun sözde atasının aynı zamanda yaşadığını göstermektedir ki, atın evrimi denen sürecin hiçbir zaman yaşanmadığının kanıtıdır.

Evrimci yazar Gordon R. Taylor, Darwinizm'in açıklayamadığı konuları ele alan The Great Evolution Mystery (Büyük Evrim Gizemi) adlı kitabında at serileri efsanesinin aslını şöyle anlatır:

Darwinizm'in belki de en ciddi zafiyeti, paleontologların, büyük evrimsel değişiklikleri gösterecek olan akrabalık ilişkilerini ve canlı sıralamalarını ortaya koyamamalarıdır... At serisi genellikle bu konuda çözüme kavuşturulmuş olan yegane örnek gibi gösterilir. Ama gerçek şudur ki, Eohippus'tan Equus'a kadar uzanan sıralama çok tutarsızdır. Bu sıralamanın, giderek artan bir vücut büyüklüğünü gösterdiği iddia edilir, ama aslında sıralamanın ileriki aşamalarına konan canlıların bazıları (sıralamanın en başında yer alan) Eohippus'tan daha büyük değil, daha küçüktürler. Farklı kaynaklardan gelen türlerin biraraya getirilip ikna edici bir görüntüye sahip olan bir sıralamada arka arkaya dizilmeleri mümkündür, ama tarihte gerçekten bu sıralama içinde birbirlerini izlediklerini gösteren hiçbir kanıt yoktur.

Tüm bu gerçekler, evrim teorisinin en sağlam delillerinden birisi gibi sunulan atın evrimi şemalarının, hiçbir geçerliliğe sahip olmayan hayali sıralamalar olduklarını ortaya koymaktadır. Diğer türler gibi atlar da, evrimsel bir ataya sahip olmadan var olmuşlardır.

ARCHAEOPTERYX İDDİASI

Archæopteryx, evrimcilerin kuşların sözde evriminde delil gösterdikleri en önemli canlıdır. Pek çok evrimci Archæopteryx'in hem sürüngen hem kuş özellikleri gösteren bir ara geçiş formu olduğunu öne sürer. Ancak günümüzde Alan Feduccia gibi evrimci otoriteler dahi bu iddianın geçersiz olduğunu kabul etmektedir.

Günümüzden yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış olan Archæopteryx'in fosilleri üzerinde yapılan son incelemeler bu kuşun bir ara geçiş formu değil, sadece günümüz kuşlarından biraz daha farklı özelliklere sahip, soyu tükenmiş bir kuş türü olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Evrimcilerin Archæopteryx ile ilgili ara geçiş formu iddiaları ve cevapları

1. Sonradan bulunan göğüs kemiği: Yakın zamana kadar Archæopteryx'in "sternum"unun, yani göğüs kemiğinin olmaması, canlının uçamayacağının en önemli kanıtı olarak gösterilmekteydi. (Göğüs kemiği, uçmak için gerekli olan kasların tutunduğu göğüs kafesinin altında bulunan bir kemiktir. Günümüzde uçabilen veya uçamayan tüm kuşlarda, hatta kuşlardan çok ayrı bir familyaya ait olan uçabilen memeli yarasalarda bile bu göğüs kemiği vardır.)

Ancak 1992 yılında bulunan yedinci Archæopteryx fosili bu argümanın yanlış olduğunu gösterdi. Zira bu son bulunan Archæopteryx fosilinde evrimcilerin çok uzun zamandır yok saydıkları göğüs kemiği vardı.

Bu bulgu, Archæopteryx'in tam uçamayan bir yarı kuş olduğu yönündeki iddiaların en temel dayanağını geçersiz kıldı.

2. Tüylerin yapısı: Archæopteryx'in gerçek anlamda uçabilen bir kuş olduğunun en önemli kanıtlarından bir tanesi de hayvanın tüylerinin yapısı oldu. Archæopteryx'in günümüz kuşlarınınkinden farksız olan asimetrik tüy yapısı, canlının mükemmel olarak uçabildiğini gösteriyordu.

Paleontolog Robert Carroll ,konu hakkında şu açıklamayı yapar:

Archæpoteryx'in uçuş tüylerinin geometrisi modern uçucu kuşlarınki ile tamamen aynıdır, uçucu olmayan kuşların ise tüyleri simetriktir. Tüylerin kanat üzerindeki düzeni de modern kuşlarınkiyle benzerdir... Uçuş tüyleri en az 150 milyon yıldan beri durağandır (değişmemiştir). 3

3. Kanatlarındaki pençeler ve ağzındaki dişler: Evrimciler Archæopteryx'in kanatlarında pençeler ve ağzında dişler olmasını, bu canlının bir ara geçiş formu olduğunun en önemli delili olarak sayıyorlardı. Oysa bu özellikler canlının sürüngenlerle herhangi bir şekilde bir ilgisi olduğunu göstermez. Zira günümüzde yaşayan iki tür kuşta, Touraco corythaix ve Opisthocomus hoazin'de de dallara tutunmaya yarayan pençeler bulunmaktadır. Ve bu canlılar, hiçbir sürüngen özelliği taşımayan, tam birer kuştur. Dolayısıyla Archæopteryx'in kanatlarında pençeleri olduğu ve bu sebeple de bir ara form olduğu yolundaki iddia geçersizdir.

Archæopteryx'in ağzındaki dişleri de yine canlıyı bir ara form kılmaz. Evrimciler bu dişlerin bir sürüngen özelliği olduğunu öne sürerek yanılmaktadırlar. Çünkü dişler sürüngenlerin tipik bir özelliği değildir. Günümüzde bazı sürüngenlerin dişleri varken bazılarının yoktur. Daha da önemli olan nokta, dişli kuşların Archæopteryx'le sınırlı olmamasıdır. Günümüzde dişli kuşların artık yaşamadıkları bir gerçektir, ancak fosil kayıtlarına baktığımız zaman gerek Archæopteryx ile aynı dönemde gerekse daha sonra, hatta günümüze oldukça yakın dönemlere kadar "dişli kuşlar" olarak isimlendirilebilecek ayrı bir kuş grubunun yaşamını sürdürdüğünü görürüz.

Daha önemlisi ise, Archæopteryx'in ve diğer dişli kuşların diş yapılarının, bu kuşların sözde evrimsel ataları olan dinozorların diş yapılarından çok farklı olmasıdır. Bu kuşların atası olduğu iddia edilen Theropod dinozorlarının dişlerinin üstü testere gibi çıkıntılıdır ve kökleri de dardır. Aynı araştırmacılar, aynı zamanda Archæopteryx ile onun sözde ataları olan Theropod dinozorlarının bilek kemiklerini karşılaştırmışlar ve aralarında hiçbir benzerlik olmadığını ortaya koymuşlardır.

Archæopteryx'in dinozorlardan evrimleştiğini iddia eden en önde gelen otoritelerinden biri olan John Ostrom'un, bu canlı ile dinozorlar arasında öne sürdüğü bazı "benzerlik"lerin ise gerçekte birer yanlış yorum olduğu S. Tarsitano, M. K. Hecht ve A. D. Walker gibi anatomistlerin çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır.

4. Archæopteryx'in kulak yapısı: A. D. Walker, Archaeopteryx'in kulak bölgesini de incelemiş ve kulak yapısının günümüz kuşları ile aynı olduğunu belirtmiştir.

resim1: Hoatzin

resim 2: Theropod dinozoru çizimi

5. Archæopteryx'in kanatları: Wales Üniversitesi, Biyoloji Bilimleri Enstitüsü'nden J. Richard Hinchliffe embriyolar üzerinde modern izotopik teknik kullanarak, kuşların kanatlarının II, III ve IV. parmaklardan oluşurken, Theropod dinozorlarının ellerinin I, II ve III. parmaklardan oluştuğunu saptamıştır. Bu Archæopteryx-dinozor bağlantısını savunanlar için büyük bir problemdir. Hinchliffe'nin araştırma ve gözlemleri, ünlü bilim dergisi Science'ın 1997 yılındaki bir sayısında  yayınlanmıştır.

6. Zamanlama Uyumsuzluğu: Hinchliffe'nin belirttiği "zamanlama uyumsuzluğu", evrimcilerin Archæopteryx hakkındaki iddialarına en öldürücü darbeyi indiren gerçeklerden biridir. Amerikalı biyolog Jonathan Wells 2000 yılında yayınlanan Icons of Evolution (Evrimin İkonaları) adlı kitabında, Archæopteryx'in evrim adına adeta bir "ikona" (kutsal sembol) haline getirildiğini, oysa delillerin bu canlının "kuşların ilkel atası" olmadığını açıkça gösterdiğini vurgular. Wells'e göre bunun göstergelerinden biri, Archæopteryx'in atası olarak gösterilen theropod dinozorların, aslında Archæopteryx'ten daha genç olmalarıdır.

Yerde koşan koşan iki ayaklı dinozorlar, Archæopteryx'in teorik atalarından beklenebilecek bazı özelliklere sahiptirler, ama (fosil kayıtlarında) Archæopteryx'ten daha sonra ortaya çıkarlar.

1995 yılında Çin'de Omurgalılar Paleontolojisi Enstitüsü'nde araştırmalar yapan Lianhai Hou ve Zhonghe

Archæopteryx'le ilgili evrimci iddiaları çürüten bir başka fosil ise, Eoalulavis oldu. Archæopteryx'ten 25-30 milyon yıl daha genç, yani 120 milyon yaşında olduğu söylenen Eoalulavis'in kanat yapısının aynısı, günümüzdeki bazı uçan kuşlarda görülüyordu. Bu da 120 milyon yıl önce, günümüzdeki kuşlardan birçok yönden farksız canlıların göklerde uçmakta olduklarını ispatlıyordu.

 

Böylece Archæopteryx ve diğer arkaik kuşların birer ara geçiş formu olmadıkları kesin bir biçimde ispatlanmış oldu. Fosiller, farklı kuş türlerinin birbirlerinden evrimleştiklerini göstermiyorlardı. Aksine, günümüz kuşlarının ve Archæopteryx benzeri bazı özgün kuş türlerinin beraberce yaşadıklarını ispatlıyorlardı. Bu kuşların bazılarının, örneğin Confuciusornis veya Archæopteryx'in soyları tükenmiş, günümüze ancak az sayıdaki kuş gelebilmiştir.

12 Nisan 2012 16:23

daha fazlası bu sitede inşaAllah

http://www.evrimsahtekarliklari.com/index.htm


sosylc
Yasaklı
12 Nisan 2012 16:29

burak evrimi boşverde senin hocam harun yahya o güzel hatunları nereden huluyor her proğramda. ve neden canlı yayında bariz asılıyor bu bir fantezimi


tufan_09
Memur
12 Nisan 2012 16:41

evrimin tek açıklaması imanın ve küfrün mücadelesidir..evrimcilerin dediklerini yuzyıllar önce söyleyip ağızlarıyla Allahın nurunu söndüreceklerini sananlar ve şimdide onların söylediğinin özde aynısını papağan gibi tekrarlayıp millete bilim diye yutturmaya çalışan şeytanın yaverleri...istesinizde bunu başaramassınız.

''Onlar ağızlarıyla Allah?ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır''Saff 8


Net memur
Yasaklı
12 Nisan 2012 19:31

evrim yasak din serbest başlıklı konuyu görünce bu başlığı açma gereği gördüm. öncelikle evrim teorisi bilimsel olarak hiçbir geçerliliği olmayan bir teoridir. bugün bir proteinin tesadüf eseri oluşma ihtimalı sıfır dır. yani mutlaka yaratılmış olması bilimsel gerçektir.

burakburak2012

---

Allah Allah tutmayın küçük enişteyi :))))

Yahu insan ancak bu kadar bilgisiz konuşabilir.


tarihci8209
Yasaklı
12 Nisan 2012 21:59

ya burdaki bazı arkadaşlar yalan yanlış belgelerle bilimi karalamaya ne kadar hevesli böyle. çamur at izi kalsın mantığı ile yazılmış şeyleri bile belge diye sunuyorlar. hem gerçek bilimden bilim felsefesinden habersizler hemde vıdı vıdı konuşuyorlar...

saygın bir bilimadamımızdan evrimle ilgili harika bir makale paylaşıyorum:

MAKALE:Evrenin ve İnsanın Evrimi:Evrim ve tekâmül kelimeleri aynı anlamdadır ve evolution karşılığıdır. Ben, tamamen kişisel bir tercih olarak, her iki terimi de seviyor ve birbirinin eş anlamlısı olarak kullanıyorum. Pozitif bilimsel birikimlerin ışığında, adına ister Büyük Patlama (Big Bang), ister Yaratılış, ister Genesis ister başka şey densin, bir ?ilk andan? ve ondan sonra meydana gelen ?ilerleyişten? inanarak bahsetmek için elimizde yeterince delil mevcuttur. Bu ilk patlamadan sonra her şey dağılıp gideceğine, bir araya gelerek tekâmül sürecini başlatmış, subatomik parçacıklardan galâksilere, cansızlardan canlılara sürekli bir ilerleme olmuştur. Bu tekâmülün, gelişmenin canlılar âleminde de sürmemesi işin hiçbir sebep yoktur ve nitekim, aynen de öyle olduğuna dâir muazzam sayıda pozitif bilimsel gözlem, araştırma, bulgu mevcuttur. Bu âşikâr gerçeklere rağmen, bir kısım din âlimleriyle bilim adamları arasında uzun zamandır süren, göz ardı edilemeyecek bir kavga yaşanmaktadır. Atın ağzında kaç diş olduğunu İncil'i tefsir ederek hesaplamaya çalışan din adamları arasından çıkan genç bir piskoposun, ?bir at bulsak da ağzını açıp saysak? dediği için aforoz edilmesinin benzeri bir ufuk darlığı hâlâ pek çok kişinin zihnini karartmaktadır. Aslında kavganın biri emprik, diğeri psikolojik iki sebebi olduğu söylenebilir:

1) Kendisi esasen bir papaz olan Charles Darwin?in bu işlerin tesâdüfen geliştiğini söyleyerek, her türlü ilâhî müdahale fikrine kapıyı tâ baştan kapamış olması,

2) Özellikle semâvî dinlerde yaratılmışların en şereflisi, Tanrı?nın sevgilisi gibi sıfatlarla anılan insanoğlunun antroposentrik veya homosentrik tutumu sebebiyle, amip, ayı, inek ve - hele nedense buna pek bir kızılıyor, belki de gerçekten bize çok benzedikleri için - maymunlarla akraba olduğunu kabûl etmeyi hiç mi hiç içine sindirememesi!

İnsanlarla maymunların arasındaki evrimsel bağlantıyı ?insan maymundan gelmektedir? şeklinde ifâde etmek yanlış olacaktır. Evet, bizlerin en yakın akrabaları maymunlar, ama sâdece ve sâdece onlarla aynı filumdan geliyoruz ve pek muhtemelen, yarasaya veya fareye benzeyen ortak bir atamız var; Lumley Woodyear?ın deyişiyle ?İnsandaki gelişmeyi maymunlarda da görüyoruz; onlarda da bir evrim ve gelişme var. İnsanın atası maymun değil, ama bizlerle akraba, hattâ amcazâde olduklarını söyleyebiliriz.? Gerek Müslüman, gerek Hıristiyan gerekse diğer dinlerden pek çok müfessirin, düşünürün, mutasavvıfın ve mistiklerin evrimi kabûl, hattâ ilân eden ifâdelerin kutsal kitaplarda da yer aldığını söylediklerini görüyoruz. Son zamanlarda, bir dönem için Avrupa insanını inim inim inleten Ortaçağ taassubunun baş mimarı Katolik Kilisesi?nin dahi bu konuda geri adım attığını tebessümle müşahede ettik. Demek ki, hâlâ sekter bir şekilde kutuplaşmayı sürdürenleri bir tarafa bırakacak olursak,dinlerle müspet ilim bu konuda ters düşmüyorlar. Zâten, sırf dinî konular değil, ideolojik, felsefî her şey için söz konusu olan, kendisi gibi düşünmeyeni en azından aşağılayan - mümkünse mahvetmeyi tercih eden -, adına yobazlık denen illet olmasa, bu iki müessese aslâ ters düşmeyecekleri gibi, birbirlerini tamamlayıcı ve teşvik edici bile olabileceklerdir. Tarih, her iki ucun da ibret verici örnekleriyle doludur. Teist bir sinir-bilimci olan büyük bilim adamı Eccles ile, agnostik bir filozof olan ünlü Popper?in unutulmayacak seviye ve kalitedeki tartışmaları bunun en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır; yalnız, iki büyük düşünce adamının da ortak bir yönleri vardı: İkisi de âşikâr bir gerçek olarak karşımızda duran tekâmülü kabûl ediyorlardı. Hâl böyle olunca, sorunun şekli de, mâhiyeti de değişiyor: ?Evrim var olmasına var da, bunu Allah (Tanrı, God, Yahova, Ulu Yaratıcı, veya istediğiniz herhangi başka bir isim de kullanılabilir) dediğimiz ilâhî bir kudret mi yönetiyor, yoksa her şey olacağına varacak şekilde kendiliğinden mi gelişiyor?? Yâni bir finalite (gâiyet), hattâ teleoloji (ereksellik) mi söz konusu yoksa sâdece determinist, materyalist ve kozal (illî) bir perspektifle, kör tesâdüflerin sonucunda mı hep ileriye doğru bir gidiş var? İsteyen istediğine inanabilir! Ama, ortada evrim denen bir vâkıa var ve, bilim adamına düşen görev de, inancı veya ideolojik tercihi ne olursa olsun, bu hâdisenin tabiî mekanizmalarını, işleyiş prensiplerini ve sonuçlarını gene müspet ilimle, ayakları bu dünyanın ölçülüp biçilebilir realitesinden kopmadan incelemek, araştırmaktır. Büyük Patlama?nın yaklaşık 15 milyar sene kadar önce meydana geldiği hesaplanmaktadır. Bu rakamı 13 ilâ 18 arasında ifâde eden araştırıcılar arasındaki bu ufak (!) hesap farklılıklarının sebebi, evrenin gittikçe genişlediği ve daha uzak gök cisimlerinin daha yüksek hızla birbirlerinden uzaklaştığının yanı sıra, Büyük Patlama?nın en önemli delili kabûl edilen fon görültüsüne (uzayın her tarafından eşit olarak gelen bir parazit) dayanarak Hubble sâbitinin değeri konusunda henüz tam bir fikir birliğine varılamamış olmasıdır.

Prof.Dr. M. Kerem Doksa


ozgun81
Memur
13 Nisan 2012 00:05

kaç gündür evrim yasası ya da teorisi tartışılıyor burada,

inançla bilimi aynı kefeye koyuyorsunuz ben 3 yıldır darwinizmle ilgili kitaplar okuyorumi kör saatçi, genler vs vs. ve hala bitiremedim, siz gerçekten evrimle ilgili nasıl atıp tutuyorsunuz.

ve şu var darwinin en büyük sorunu maymundan geldiğimiz sonucuna ulaşmış olması; aslandan geldik deseymiş bu kadar sorun olmayacakmış,

Toplam 637 mesaj
12345678910111213»

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi