Editörler : cihan27E.Kayı Han
09 Aralık 2007 10:52

biz sendikayız demekle sendikacılık olmaz.

hele hele iktidarı işvereni idareyi düzeni savunmakla hiç olmaz.

sendikal mücadeleyi bilmeyenler okusunlar tarihini.


DialektiK
Yasaklı
04 Ocak 2008 15:46

bu insanca yaşamın ve ücretli köleliğe karşı mücadelenin sürecidir.


9+1+1.köylü
Yasaklı
12 Ocak 2008 11:48

işter herkes emekçilerin hangi koşullardan ve şartlardan geçerek örgütlendiğini,

tüm baskı yasaklara...ödenen bedellere, sürgünlere işkencelere rağmen....nasıl sendikalar kurduğunu okusun görsün...


DialektiK
Yasaklı
13 Ocak 2008 13:18

evet bu tarihi herkes okumalıdır.


Özgür Deniz
Başbakan Müsteşarı
18 Ocak 2008 00:18

Emekçilerin ve halkın sağlığını piyasada meta olarak satışan sunan SSGSS?ye karşı ortaya çıkan işçi ve emekçilerin tepkisi ve duyarlılığı daha ileri noktalara nasıl gidecektir, nasıl taşınacaktır, meselesini düşünmeden, tartışmadan günübirlik yapılacakların sonuçları ağır olabilir. Dün Ankara yürüyüşü içinde bir işçi bağırıyordu; ?Bu yasa hangi ülkede ortaya çıksa genel grev ve genel direniş nedeni olur, bizim ülkemizde de böyle olmalı? diye. Söylenen doğru ve yerinde. Fakat sözün kendisinin doğru ve yerinde olması bir şey ifade etmiyor.

Türk-İş yönetimi geçmişten bugüne, ?şuna dokunmayın, buna dokunmayın, bunlar genel grev nedenidir? demiştir ama hep dokunulmuştur. Sözü söylemek kolay, gerisi nerede meselesine gelince sınıfta kalınıyor. İşte sorun da tam burada. Söylediğinin arkasında durmaz isen, artık söyleneni kimse ciddiye almıyor ve nasıl olsa üzerinde konuşulacak ve geçilecek denerek geçiştiriliyor. ?99 yılında çıkarılan Sosyal Güvenlik Yasası üzerimize yıkıldı, biz henüz enkazın altından çıkmaya çalışıyoruz.

Hükümet ve AKP meseleye böyle bakıyor. ?Bunlar enkazın altından çıkmadan, üzerine toprak dökeyim, ebediyen orada kalsınlar? diye hazırlıyor yasayı. Şurası bir gerçek; hükümet iyi biliyor, işçi ve emekçiler bu enkazın altından çıkar ve ayağa kalkarlarsa, kendileri kaçacak delik arayacaklar. Enkazın altından birbirimizden güç alarak, ayağa kalkmak ve birleşmek durumundayız. Ortaya çıkan gücün aynı nehirlerde ve derelerde buluşarak denize akması, bir işçi ve emekçi denizi oluşturması, AKP Hükümeti?ni burada boğması gerekiyor. Onun için mutlaka denize varmak için çalışmalıyız, güçlerimizi birleştirmeliyiz. Sosyal Güvenlik Yasası?nın ?99 yılında çıkarılan hali ve şimdiki hali yine genel grev nedenidir. Bu çıkarsa arkasından kıdem tazminatı gelecektir.


Özgür Deniz
Başbakan Müsteşarı
12 Haziran 2008 01:22

2006 verilerine göre Türkiye?de işçi olarak değerlendirebileceğimiz 13 milyon ücretli var. 6 milyon da işsiz bulunuyor. Yani Türkiye?de işsiz işçilerin ve işçilerin toplam sayısı 19 milyonu buluyor. İşçi sendikalarına üye işçilerin gerçek sayısı 500 bini geçmiyor. Yani sınıfın % 5?i tırnak içinde bir örgütlülüğe sahip. Bu yapılar ağırlıkla bürokratik ve korparatist örgütlenmelerdir. Yani sınıfın % 95?inin hiçbir örgütlülüğü yok. Güvencesiz işçilerin oranı ise sınıfın % 65?ini buluyor. İşte bugünün sorunu sınıfın bütün kesimlerini içine alan, katmanlaşmalarını aşan, şekilsizliğini ortadan kaldıran bir sürecin önünü açmaktır. Ancak sınıf taban örgütlenmeleri tarzında ve total örgütlenmeyi esas alan çalışmalarla şekillenebilir, organik birliğini sağlayabilir.

Sermayenin ve siyasi fraksiyonlarının etki kurduğu, nüfuz ettiği alanlar sınıfın alt kimlikleridir. Buradan ve hassas noktalardan politikalar geliştirirler. Bu noktalar sınıfın bölündüğü, parçalandığı ve kolayca manipüle edildiği kimliklerdir. Eğer sınıfı kendi üst kimliğiyle kavrayamazsak ve harekete geçiremezsek, alt kimlikleri bir gökkuşağı ve güzellik olarak anlatamazsak, egemenler sınıfı kolayca ehlileştirir ve ıslah edebilir. Hatta sermayenin ihtiyaçları için kullanabilir ya da kendi içinde yaşadıkları çatışkı ve çelişkilere tabi kılabilir. Bugün laik, anti-laik ve Türk-Kürt kutuplaşmalarının altında yatan budur. Biliyorsunuz devrim sokaktan gelir ama faşizm ve gericilik de sokaktan gelir. Şoven dalganın bugün sınıf bilincini kirletmesinin nedenini buralarda aramak gerekir.


Emek Platformu
Daire Başkanı
08 Temmuz 2008 17:05

Bu tarih insanca yaşam mücadelesinin tarihidir aynı zamanda.


Özgür Deniz
Başbakan Müsteşarı
30 Ağustos 2008 02:27

Yüzyıllık sendikal mücadele deneyimi göstermiştr ki;

Hak verilmez alınır, zafer meydanlarda kazanılır.


Özgür Deniz
Başbakan Müsteşarı
29 Nisan 2009 23:31

burjuvazi ile olan yüzyıllık sınıf mücadelemiz de zaman zaman yenilgiler yaşasak da yılgınlığa yer olmayacaktır.


Özgür Deniz
Başbakan Müsteşarı
07 Mayıs 2009 00:13

Sendikal mücadele sürecinden ve tarihinden bihaber olmakla sendikal mücadeleden bahsedilemez...


Özgür Deniz
Başbakan Müsteşarı
09 Haziran 2009 15:28

Evet sendikal mücadele. Hem de işçi sınıfının yüzyıllık deneyiminden yüz yıllık mücadele birikiminden faydalanarak. Evet inadına işçi sınıfı mücadelesi inadına sınıf sendikacılığı inadına örgütlü yaşam.

Her ne kadar da, bugün sermaye sınıfı çok güçlü ise de, çok öldürücü silahlara, devasa zenginliklere, çok etkili iletişim araçlarına sahip olsa da, kitleler nezdinde yozlaşma dezenformasyon uğraşında başarılı olsa da, sınıf bilincini yok saymak ve insanca yaşam mücadelesini yok etmek için uğraşsa da, insan olmanın bilincini ve onurunu taşıyan her insan her emekçi bu mücadeleyi vermekle yükümlüdür.


eşit-adil
Şube Müdürü
13 Eylül 2009 01:34

kesinlikle okunmalı...okumadan boş boş konuşmasın kimse...


eşit-adil
Şube Müdürü
15 Eylül 2009 21:35

sahte naylon sendikalar da kalkmış bize sendika olduklarını ddia ediyorlar!

hadi oradan!


aes/basın
Genel Müdür
07 Ekim 2009 23:15

Ayıp Sona Erdi: 5 TL'lik Sendika Ödeneğine İptal

Anayasa Mahkemesi, sendikalı kamu görevlilerine üyelik kesintisi yapılan her ay için 5 TL tutarında sendika ödeneği verilmesini öngören kanun hükmünü iptal etti.

Sendika ile üyeleri arasındaki aidiyet bağına müdahale olarak gördüğümüz sendikalılık ödeneği, Anayasa Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Temsil yetkili olan, olmayan tüm sendikaların, bu ödentiyi sorgulamaktan çekindiği, hatta 20-25 Lira seviyesine yükseltmek için çalıştığı dönemde mahkemece verilmiş olan bu kararı takdirle karşılıyoruz. Bu önemli gelişme internette 100.000 kadar sayfada yer alırken, AES dışında hiçbir sendikanın haberleştirmemesi de anlamlıdır. Devlet aidatı karşılamazsa üye bulamayız, hatta istifalar olur korkusu itiraf edilmiştir.

Sendikal yasayı ve mevzuatı yeterince bilmeyen kamu personeli tarafından da yanlış anlaşılan bu uygulamanın son bulması, sendikal ahlak noktasında samimi olan yapılar için de bir kazanımdır. Bazı memurların ?devlet üye başına sendikaya para veriyor? diye yorumladığı sendika ödentisi sendika kasasına aktarılmaz. Sendikalı personel sayısının çağdaş ülkeler ve AB ortalamasına yükseltilmesi için üye olacak kişiye verilen bir katkı, tabir-i caiz ise rüşvettir. Brüt maaşın yaklaşık 0.005 i üzerinden yapılan kesinti ister 3, ister 7 lira olsun, sendika üyesine 5 liralık bir devlet katkısı verilmekteydi. Bu sabit ödenek geçtiğimiz yıl, Türkiye Kamu-Sen?in temsil yetkili olduğu dönemde 10 liraya çıkarıldı. Bu yıl yetkiyi eline alan Memur-Sen, bu rakamı 25 Liraya yükseltmek için cansiperane bir çaba gösterdi. Görüşülen diğer başlıklarda da uzlaşma sağlanamadığı için konu askıda kalmıştı.

Sendikalılık ödentisi başlangıçta, yaklaşık sendika kesintisi kadarken, geçtiğimiz yıldan başlayarak reel kesintinin üzerinde seyretmiştir. Uzun lafın kısası, bir memur bir sendikaya üye olarak hiçbir maddi külfete katlanmamakta, hatta üstüne para almaktadır. Memur kitlesini uysal koyun sürüsü zanneden bazı sendikaların ?şu formu imzalayıver, cebinden para çıkmayacak hatta üstüne para alacaksın? diyerek üye kovaladığı bir gerçektir. Böyle gerçekleşen bir örgütlenmede, üyenin sendikasına hesap sorması, aidatının akıbetini araştırması da önlenmiş olacaktır. Devletin ısmarladığı sendika üyeliği naylon evlilik gibidir. Hangi sendikaya üye olduğunu bilmeyen, istifa edip etmediğini hatırlamayan, sendikalara küsen ama yanlışları düzeltme adına istekli olmayan üye tipi bu dönemde artmıştır.

Sendika aidatlarının elden toplandığı dönemi özlüyor değiliz ancak, o zor günlerde şimdikinden daha az sayıda üyeyle daha büyük haklar kazanıldığını da kabul etmek gerekir. Örgütlülük ve eylem boyutuyla, emek veren, aidat veren üyenin, bir zümreye aitliği daha güçlü ve gerçekti.

Örgütlülüğü siyasi, etnik, dini duyarlılıklarla bir gruba ait olma refleksiyle gerçekleştirenler ve kişisel çıkarları için kullananlar artık başlarını elleri arasına almalılar. Örgütlü olma, kişisel ve toplumsal duyarlılık gerektirdiği kadar, bireye bazı sorumluluklar yükleyen bir olgudur. Tabandakinin, örgüt tavanındakileri yönlendirmesi, bu konuda ısrarlı olması gerekir. Tüzüklerin gereğini yaptırabilmek için görev almada istekli olunmalıdır. Bir futbol takımı tutma fanatizmi içinde sendikalı olunmamalı, örgüt içi eleştiriyi bir tür sigorta olarak kullanmalıdır. Bir sendikaya kızıp tövbekar olmak, imama kızıp oruç bozmaya benzer. Mevcut yapıların tamamını objektif olarak inceleyip, tamamını karanlık bulan memurların, doğru olanı inşa etme gibi bir seçeneği de vardır.

Toplumun niteliği, o toplumu oluşturan bireylerin niteliğiyle ilgili olduğuna göre temizlenmeye kendimizden başlayacağız. Maaş bordosunda 10 Liralık sendika ödentisini fark eden ve ?ben kendi aidatımı ödemekten aciz değilim? diyerek isyan eden pek çok öğretmenin varlığından haberdarım. Tıpkı bu ödenti olmayınca sendikasından istifa edeceklerin olduğunu bildiğim kadar. Sorun çözmede nicelikten çok niteliğin önemli olduğuna inanıyorsak, kalabalık olan iyidir yanlışına düşmüyorsak ne mutlu. Devlet rüşvetiyle üye olanların toplu görüşme masalarında, temsil değil, teslim edildiğini bilenlerdeniz.

Anayasa Mahkemesinin bu kararı sendikal ahlak adına önemlidir, hayırlı olsun.

Cansel Güven

Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı

[email protected]


güneşi_gördüm
Aday Memur
11 Ekim 2009 23:30

örgütlü yaşamın tarihi çok güzel anlatılmış herkesin okumasını tavsiye ederim.

Toplam 55 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi