BEN BİR KAMU AVUKATIYIM
Çağdaş hukuk sistemlerinde yargı erki, üçlü sacayağının oluşturduğu bir bütün olarak kabul edilmektedir. Bu sistemlerde iddia, savunma ve yargı (karar) organları arasında hiyerarşik bir sıralama kabul edilmemekte, görevlerini eşit şartlarda yerine getirmektedirler. Bu erklerden birinin diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. Bu sistemi yeterince özümseyememiş ülkelerde ise, sistem bir veya iki organ lehine sapma göstermektedir. İddia, savunma ve yargı (karar) organlarının oluşturduğu ve adına ?yargılama? dediğimiz sistem,maalesef kendi içinde adaletsizliğe sapmaktadır. Bu sapmada en fazla zarar gören kurum da, daima ?savunma? olmaktadır. Savunma erkinin, diğer yargı erkleriyle ilgili sorunları yanında, kendi içinde de ciddi sorunları vardır. Zira, savunma erki kendi içerisinde bir bütün değildir. Bu anlamda savunmanın en zayıf halkası olan ?kamu avukatları?dır.
Kamu Avukatları Kimlerdir?
Bu sorunun en basit ve kısa cevabı; kamu avukatı, kamunun haklarını (devleti) savunan kişidir. Yani fertlerin tek tek oluşturduğu ve sahibi olduğu hakların savunmasını kendisine meslek edinen kişidir. Kamu avukatı, aynı zamanda devletin ve kurumların tüm İşleyişinin hukuka uygunluğunu sağlayan, devleti her türlü haksız saldırılardan koruyan, hakim ve savcılar gibi devletin kadro ve bünyesi içerisinde görev yapan, onlarla aynı eğitimi alan, bir ömür boyu göremeyeceği parasal büyüklükteki dosyaların hukuki sorumluluğunu taşıyan kişidir. Devletin adli, iktisadi, sosyal, her türlü faaliyetinin olduğu yerde kamu avukatı vardır. Emniyet, eğitim, sağlık, savunma, bayındırlık, maliye gibi her alanda, devleti kamu avukatı savunmaktadır. Hatta ve hatta adalet faaliyetini yürüten devlet organlarını dahi yine kamu avukatı savunmaktadır. Kamu avukatlarının görev alanına bakıldığında, her yönden çok iyi çalışma şartlarına sahip olduğu düşünülecektir.
Oysa kamu avukatlarının durumu son derece vahimdir. Devlet, kamunun haklarını savunan bu kesime, adeta ?üvey evlat? muamelesi yapmaktadır. Elbette kamu personeli çok iyi koşullarda çalışabilmeli ki çok iyi hizmet üretebilsin. Kamu avukatlarının maruz kaldığı yoksunlukların, devletin ekonomik imkanlarının
sınırlı olmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Zira, aynı veya benzer işi yapan kamu görevlilerine, (mali, statü ve idari açıdan) önemli imkanlar sağlandığına göre, kamu avukatlarına da aynı imkanların sağlanabilmesi gerekir. Kamu avukatlarının hak ve statüleri tespit edilirken, aynı ortamda ve aynı faaliyeti birlikte icra ettikleri, hakim ve savcıların durumuyla kıyaslanmalıdır. Böyle bir kıyaslamayapıldığında, kamu avukatlarının maruz kaldığı haksızlıklar daha net bir şekilde görülebilecektir.
Statü Sorunu:
Kamu avukatları, personel rejimi açısından, klasik ?memur? tanımı içerisinde değerlendirilmektedir. Onun için, diğer meslek mensubu memurlar ile kamu avukatları arasında ve hatta yüksek tahsil gerektirmeyen memuriyet ile kamu avukatlığı arasında, hiç bir nitelik farkı yoktur. Hepsi de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?na veya kuruluş kanununa tabi olarak, amir-memur ilişkisi içerisinde, kendilerine amirleri tarafından tevdi edilen işleri yapmakta, hiçbir inisiyatif kullanamamakta, hatta hukuk mantığı ve bilgisi ile karar verilmesi gereken hallerde bile, amirlerinin talimat ve direktifine göre hareket etmektedirler. İlgili kurumun en üst düzeydeki amiri, aynı zamanda kamu ve kurum avukatlarının da amiri olduğundan, bazen hukuka aykırı olan bir emir ve talimata göre hareket etmek zorunda kalmakta, hukukun ve mesleğin gereklerinin dışına çıkabilmektedir. Bu da, çok büyük sorumluluk ve maddi külfet altında hareket eden kamu avukatlarının, daha sonra meydana gelen sonuçla baş başa kalmasına sebep olmaktadır. Hukuku bilen (veya bilmesi gereken) kamu avukatının amirlerinin emir ve talimatlarına sığınması, kendisini
sorumluluktan kurtarmamaktadır.
Öte yandan verilen talimatların gereği yerine getirilmezse, bu sefer de, bu talimatı verenlerin aynı zamanda kamu avukatlarının ?sicil amiri? olması dolayısıyla, idari ve disiplin soruşturmaları ile karşı karşıya kalmaktadır.
Kamu avukatı, bir davanın açılıp açılmaması, takip edilip edilmemesi, mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına başvurulup başvurulmaması gibi, tamamen hukuki bilgi ve tecrübe ile karar vermesi gereken hallerde bile, amirlerinin talimatları ile kesin olarak bağlıdırlar. Bu bağlamda kamu avukatları, ?..mahkemeler nezdinde avukatlar dışında vekaletle iş takibi yapılamayacağı? yönündeki Kanun hükmü gereği, zorunlu olarak çalıştırılan, ?temsil yetkisi olan memur? olmaktan öteye gidememektedirler. Kamu avukatlarının, çalışmakta oldukları kurumlardan bile resen delil toplama hak ve yetkileri bulunmamaktadır. Bu durumda yapacakları talebi veya savunmayı, tamamen yönetici pozisyonunda bulunanlar tespit ve takdir etmektedirler.
Kamu avukatları, hakim ve savcılara göre çok daha ağır yük ve sorumluluklar taşımalarına rağmen, onların sahip oldukları hiçbir hakka ve teminata sahip değildir.
İstihdam Usulü Sorunu:
Kamuda çalışan avukatlar, tek bir statüye tabi olmayıp, görev yaptığı kuruma göre, farklı statülerde istihdam edilmektedir. Bazıları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?na tabi ?kadrolu? çalışmakta
iken, bazıları aynı kanuna göre ?sözleşmeli?, bazıları KİT?lerde 399 sayılı KHK?ya göre, bazıları 4857 sayılı İş Kanununa göre ?işçi? statüsünde, bazıları ise 5393 sayılı Kanunun 49. Maddesine göre çalışmaktadırlar. Bu durum kamu avukatları arasında gerek ?ücret? gerekse diğer ?özlük hakları? yönünden ciddi farklılıklara ve eşitsizliklere sebebiyet vermektedir.
Yine, aynı kurumda görev yapan avukatlardan, 657 sayılı Kanunda avukatlar, ?avukatlık hizmet
sınıfı?nda, hukuk müşavirleri ise ?genel idare hizmetleri sınıfı?nda yer aldığından tabi oldukları ücret ve özlük hakları bakımından ciddi farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, hukuk birimlerinin idari yapılanmadaki yerleri ve statüleri bakımından da ciddi farklılıklar vardır.
Kamu avukatları bazı idarelerde bakan,genel müdür ve başkan gibi en üst amire bağlı çalışılırken, diğer bazı idarelerde, müsteşar yahut genel müdür yardımcısı gibi en üst âmir yardımcısına bağlı olarak çalışmaktadır.
Taşra teşkilâtlarında isebölge müdürü, il müdürü ve ilçelerde daha da alt düzeydeki âmirlere bağlı olarak çalışabilmektedir. Kamuda çalışan avukatların mesleğe alınma, terfi, nakil, disiplin, meslek içi hizmet gibi hak, görev ve yetkileri; mevzuatımızda dağınık bir şekilde düzenlenmiş olup bu durum mevzuatın yorumlanmasında ve uygulanmasında sorunlara sebebiyet vermektedir. Bu sorunun giderilmesi için yasal düzenleme yapılmalı ve bu dağınıklık giderilerek kamu avukatları aynı kanun
kapsamı içersine alınmalıdır.
Kamu Avukatlarının Mali ve Özlük Hakları:
Statü konusunda ifade edildiği üzere, hakim ve savcılardan çok daha ağır sorumluluklar yüklenen kamu avukatları, onlardan çok daha kötü ve olumsuz koşullarda çalışmaktadır. Daha 1980?li yıllarda, mali yönden hakim ve savcılarla aynı şartlara tabi olan kamu avukatları,zaman içerisinde hakim ve savcıların haklarının iyileştirilmesine paralel iyileştirme görememeleri nedeniyle, onlarla kıyaslanamayacak hale gelmişlerdir. Zaman içerisinde yapılan iyileştirmelerle kamu adına görev yapan hakim ve savcılar ile avukatlar arasında sadece ücretleri bakımından neredeyse, iki, hatta üç katına varacak uçurumlar oluşmuştur. Burada dikkat çekmek istenen husus, (kesinlikle) hakim ve savcıların aldığı maaş değil, kamu avukatlarının ücretlerinin ve çalışma koşullarının yetersizliğidir. Hakim ve savcıların dahi, ekonomik durumlarından şikayetçi oldukları düşünüldüğünde, kamu avukatlarının gerçeği, çok daha kolay anlaşılacaktır.
Ayrıca hakim ve savcılar, (tabi oldukları yasal statü gereği) derece ve kademe ilerlemesi durumunda, çok iyi sayılabilecek maaşlar alma imkanına sahipken, kamu avukatları böyle bir imkandan yoksun bulunmaktadır. Hakim ve savcıların maaşlarındaki artış ile kamu avukatları maaş artışları kıyaslandığında, kamu avukatlarındaki artışın çok düşük kaldığı görülecektir. Dolayısıyla kamu avukatlarının durumu, aynı eğitimi gördüğü birlikte görev yaptığı görevlilerle eşit hale getirilmeli, görev ve yetkileri artırılmalı, avukatlık mesleğinin gerektirdiği ölçüde, idareye karşı bağımsız hale getirilmelidir.
Ücretler:
a)-Ek Gösterge Sorunu:
Birinci sınıfa yükselen hakim ve savcıların ek göstergesi 7.600 rakamına çıkarılmışken, 1.derecedeki bir kamu avukatının ek göstergesi yıllardır 3.000 rakamında kalmıştır. Kamu avukatları, zaman içinde ek göstergelerine dokunulmayan ender meslek mensuplarından biridir. Bırakın hakim ve savcıları, bir kamu
avukatının ek göstergesi, mimar, mühendis, müfettiş, doktor, diş hekimi, eczacı, veteriner ve biyolog gibi meslek mensuplarından bile daha düşüktür. Zira bu sayılanlardan en düşük ek göstergeye sahip olanların ek gösterge rakamı 3.600?dür.
b)-Kıstas Aylık:
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu?nda 2006 yılında 5536 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, hakim ve savcılar için kıstas aylık ?en yüksek Devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan her türlü ödemeler toplamının brüt tutarı? olarak belirlenmiştir. Ayrıca, bunlara brüt aylıklarının % 10?u kadar yargı ödeneği verilmesi de kabul edilmiştir. Aynı düzenleme kamu avukatları için de getirilmeli, ücret adaleti sağlanmalıdır.
c)-Özel Hizmet Tazminatı:
657 Sayılı Kanun?daki düzenlemeye göre de, bu kanunda belirtilen en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının, Klinik Şefi, Klinik Şef Yardımcısı, Başasistanlık görevini yapanlar ile Uzman Tabipler için % 215 ine, diğer dört yıl ve daha fazla süreli yüksek öğrenim veren okul mezunları için % 145 ine; Teknik Hizmetler Sınıfına dahil kadrolarda görev yapanlardan, dört yıl ve daha fazla süreli yüksek öğrenim veren okul mezunları için % 168?ine kadar özel hizmet tazminatı ödenmesi öngörülürken, kamu
avukatları için % 135?ine kadar ödenmesi, öngörülmüştür. Özel hizmet tazminatı açısından da kamu avukatları, bu konuda da en düşük ödeme alan meslek grubudur.
d)-Makam ve Temsil Tazminatı:
Kamu avukatları, makam ve temsil tazminatı alamamaktadırlar. Hakim ve savcılar ile diğer bir kısım devlet memuruna tanınan bu hakkın, kamu avukatlarına da tanınması gerekmektedir.
e)-Harcırah Sorunu:
Kamu avukatları çoğu kez, duruşma, keşif ve haciz gibi sebeplerle görev yeri dışına çıkmalarına rağmen, düz memur veya yardımcı hizmetler sınıfında bulunan bir hizmetliye eşdeğer miktarda harcırah almaktadırlar. Kamu avukatlarına ödenen harcırahın denetim görevlileri, uzmanlar, kontrolörler vs. seviyesine çıkarılması gerekmektedir.
f)-Keşif Ücreti Sorunu:
Keşif ücreti, sadece hazine avukatlarına ve hazine avukatı olmayan yerlerde, avukat olmadığı halde Mal Müdürlerine ödenmekte, buna karşın diğer kurum ve kuruluşlarda çalışan avukatlara, keşif ücreti ödenmemektedir. Bu eşitsizliğin de giderilmesi gerekmektedir.
g)-Derece Yükselmesi:
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?nun 36.maddesindeki düzenlemeye göre bir çok meslek mensubuna, göreve başlarken ek dereceler verilmişken, kamu avukatlarına ek derece verilmemiştir. Mesela, mimar, mühendis, jeolog, hidrolog, fizikçi, doktor, eczacı, biyolog gibi bir çok meslek mensubu, göreve 8.dereceden başlarken, avukatlar, 9.dereceden göreve başlamaktadır. Yine Hakim ve Savcılar iki yılda bir derece alırken, kamu avukatları üç yılda bir derece almaktadırlar. Bunlar, kamu avukatları aleyhine ciddi bir haksızlık ve eşitsizliğe sebep olmaktadır.
h)-Baro Üyeliği ve Aidatı Sorunu:
Avukatlık Kanunu?nun Ek 1 inci maddesine göre, kamuda çalışan avukatların baroya kaydı isteğe bağlı bırakılmıştır Bu uygulama yanlıştır. Çünkü baro bir meslek kuruluşudur ve kamuda çalışan avukatların da bu mesleki kuruluşla bağlarının bulunması, hem baro hem kamu avukatları bakımından dayanışma adına bir gerekliliktir. Kamu avukatları mesleğini, çalıştıkları kurumlara hasreden kişiler olup, serbest olarak icra etme imkanına sahip değildir. Bu zorunluluk karşısında baro aidatlarının da kamu avukatının bağlı olduğu
kurumlar tarafından ödenmesi gerekir. Oysa bu konuda bugüne kadar hiç bir adım atılmamıştır. Kamu kurumlarının, çalıştırdıkları kamu avukatlarının baro aidatını bile ödemekten kaçınması, kamu avukatlarına bakış açısını göstermektedir.
I)-Vekalet Ücreti Sorunu:
1929 tarihli ve 1389 sayılı ?Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat Ve Saireye Verilecek Ücreti Vekalet Hakkında Kanun?a (mad.1) göre, Devlet lehine takip edilen davalardan dolayı hükme bağlanan ve tahsil olunan vekâlet ücretlerinin; %70?i avukata (avukat olmayan yerlerde davayı yürüten mal müdürlerine), %30?u muhakemat müdürleri ve hukuk müşavirleriyle takip memurlarına ödenir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?na (mad.146/III) göre ise; vekâlet ücretinin yıllık tutarı; hukuk müşavirleri ve avukatlar için 10.000, diğerleri için 6.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarın on iki katını geçemez. Bu esasa göre yapılacak dağıtım sonunda artan miktar, merkezde bir hesapta toplanarak Maliye Bakanlığı?nca hazırlanacak bir yönetmeliğe göre diğer avukatlar arasında, yukarıdaki miktarı aşmamak üzere eşit olarak dağıtılır.Avukatlık Kanunu?nun, ?Avukatla iş sahibi arasında aksine sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanarak karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti avukata aittir? hükmünü içeren 164. maddesinin son fıkrası, 2001 tarihli 4667 sayılı Kanunla değiştirilerek, ?Dava sonunda, kararla Tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti
avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez? şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Bu yeni düzenlemeye göre, kamu kurumlarının vekalet ücreti üzerindeki tasarruflarının sona ermesi gerektiği halde, uygulamaya yansımamış, bu konuda davalar açılmasına ve açılmaya devam etmesine sebebiyet vermiştir.
Avukatlık Kanunu?nun, avukatlık ücreti konusundaki anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözümlenmesine ilişkin 167. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce, hakem heyetleri, avukatların çalışma koşullarını çok iyi bildiklerinden, avukatların mağduriyetleri bir ölçüde giderilmekteydi.
Ancak, Baro Hakem Heyetleri?nin yetkileri iptal edilince bu uyuşmazlıklara idari yargıda bakılmaya başlanmıştır.
İdare mahkemelerinin avukatlar lehine verdiği bir çok karar, Danıştay tarafından avukatın aleyhine bozulmuş ve Avukatlık Kanunu?nun 164. maddesinin son fıkrası uygulanamaz hale gelmiştir. Yargıtay, bu
yasal düzenleme kamu düzenine ilişkin olmadığı ve aynı zamanda emredici bir nitelik taşımadığı gerekçesiyle, aksine sözleşme yapılabileceği görüşündedir. Bu anlayış, kamu gücünü elinde bulunduran kurumların işine yaramakta, tek taraflı olarak dayattıkları sözleşme veya uygulamalara rıza gösterilmesi mecburiyeti ortaya çıkmaktadır. Buna karşı çıkan avukatlar, görevlerine son verilme durumuyla karşı karşıya kalmaktadır.
Bunun dışında, 657 Sayılı Kanun?un 146. maddesindeki sınırlamanın avukat lehine yeniden gözden geçirilmesi ve Avukatlık Kanununun 164 üncü maddesinin son fıkrası hükmüne işlerlik kazandırılması
suretiyle de iyileştirme yapılmalıdır.
Vekalet ücreti sorunu, kamu avukatlarının yıllardır çözülemeyen ve kanayan bir yarasıdır. Hiç bir meslek mensubuna yapılmayan adaletsizlik ve haksızlık, kamu avukatlarına reva görülmektedir. Bir çok meslek mensubu, döner sermayeden maaşından bile fazla pay almakta iken, kamu avukatlarının, karşı taraftan tahsil ettikleri ve hazineye hiç bir yük getirmeyen vekalet ücretlerine dahi göz konulmaktadır.
Hak ettikleri vekalet ücretine limit konmakta, bu limit de son derece düşük tutulmaktadır. Bir uzman doktor, döner sermayeden bir aylık maaşının 7 katı miktarında pay alabilirken, bir kamu avukatının alabileceği yıllık vekalet ücreti, aylara bölündüğünde, (yaklaşık olarak) maaşının üçte birini aşmamaktadır.
Bir Eczacıya yaptığı işin yüksek oranda taşıması gerekçesi ile yüksek ek ödeme imkanı sağlanırken Milyon dolarlık davalara bakan aynı kurumun Avukatlarından bu imkanlar esirgenmektedir.
Üstelik Avukatlık Kanunu?nun 164/son maddesinde, karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı düzenlenmiş olmasına rağmen, limit uygulamasından vazgeçilmemiştir. Kamu avukatlarını tek yasal çatı altında toplayıp, kamu avukatlarının tüm sorunlarını (vekalet ücreti dahil) aynı kanunla çözüme kavuşturmak için Adalet Bakanlığı öncülük yapmalıdır. Böylece kamuda çalışan avukatlar arasındaki hem ücret hem de vekalet ücreti farklılığı ortadan kalkacak, aynı özlük haklarına sahip olacaktır.
Teftiş ve Denetleme:
Günümüzde denetimin bir uzmanlık dalı haline geldiği ve bu konuda yeni standartların ve usullerin kabul edildiği bir gerçektir.Bu nedenle, kuruluşlar kendi iç denetim organları yanında dış denetim kuruluşların denetiminden yararlanmaktadır. Denetimden istenilen sonucun elde edilebilmesi için, denetleyenlerin konunun uzmanı olması zorunludur. Denetleme işinin, konunun uzmanı olmayan kişilere yaptırılması yarardan çok zarar getirecektir.
Kamu avukatlarının sorunlarından biri de, kamu avukatlarının, diğer personelle bir tutularak, hukukçu ve uzman olmayan kişiler tarafından denetlenmesidir. Kamu avukatları, statü olarak klasik devlet memuru statüsünde değerlendirildiği için, aynen diğer devlet memurları gibi teftiş ve denetime tabi tutulmaktadır. Bir hakimi veya savcıyı, hakimlik mesleğinden gelen adalet müfettişlerinden başkası denetleyemezken, mevcut sistem sayesinde bir avukatı, meslek mensubu olmayan, hatta hukukçu dahi olmayan kişiler denetleyebilmektedir. Hatta bu imkan kimi zaman avukatlar üzerinde baskı unsuru olarak da kullanılabilmektedir. Bunun da nedeni, kamu avukatlarının bağlı bulunduğu bir üst örgütlenmenin olmayışıdır.
Bir çok kamu kurumunda tamim, genelge, sirküler gibi düzenleyici işlemler yapılmakta, tabiatı itibariyle çok farklı bir meslek olan avukatlığın mevzuatına, meslek ilkelerine uygun olup olmadıklarına bakılmaksızın, kamu avukatlarının da bu talimatlara harfiyen uymaları talep edilmekte, bu durum, kamu avukatlarını, teftiş ile disiplin arasında sıkıştırmaktadır.
Avukatlık mesleğinde, ilk sırada mesleki mevzuata yer verilmesi asıl olmasına rağmen, kamu kurumları bu hususu hiç dikkate almamaktadır. Sonuçta kamu avukatları mağdur olmaktadır. Kamu avukatlarının, mesleki unvanı olmayan (klasik) bir devlet memuru olmadıkları, özel kanunu olan bir resmi unvan taşıdıkları gerçeği karşısında, meslektaşlarımızın görevlerini yapmaları sırasındaki iş ve işlemlerin denetimi, ancak kendileri gibi fiilen avukatlık yapan ve idarenin etkisinden bağımsız kişilerce yapılmalıdır.
Uzmanlaşma ve Meslek İçi Eğitim:
Kamu kurumlarının hukuk müşavirlikleri, birbirinden çok farklı konularda uğraş vermektedir. Günümüzde hukuk kuralları sosyal, ekonomik ve ticarî hayatın gelişmesine paralel olarak gittikçe karmaşıklaşmakta ve yeni uzmanlık alanları ortaya çıkmaktadır.
Yakın geçmişte, uzmanlık denildiğinde, sadece hukuk ve ceza davaları ile idarî davalar akla gelirken, günümüzde, rekabet hukuku, Avrupa Birliği hukuku, ihale hukuku, imar hukuku, fikrî haklar, sermaye piyasası hukuku, tahkim hukuku, bilişim hukuku, tüketici sorunları, insan hakları vs. gibi uzmanlık alanları da gittikçe belirginlik kazanmakta, buna paralel olarak yeni uzmanlık mahkemeleri kurulmaktadır. Keza, iç ve milletlerarası tahkim ülkemizde de hızla genişlerken, kamu avukatlarına bu konuda hiçbir eğitim verilmemektedir.
Tahkime konu olan uyuşmazlıklarda meblağların yüksekliği dikkate alındığında, ortaya çıkabilecek kaybın, meslek içi eğitim için harcanacak meblağın onbinlerce kat üzerinde olduğu görülecektir. Gerçekten, tahkimde, sözleşme metinlerinin hazırlanması, taraflar arasındaki hak ve yükümlülüklerin doğru olarak tespiti büyük önem arz etmektedir. İyi hazırlanmayan sözleşmeler, ileride çeşitli uyuşmazlıklar çıkmasına neden olabileceği gibi, sözleşmenin düzenlenmesi sırasında yapılan hatalar, davaların kaybıyla sonuçlanabilecektir. Kamuda çalışan avukatların da, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ihtiyaç duyulan alanlarda eğitilmeleri ve kamu kurumlarının özel hukuk bürolarında görev yapan avukatlarla her açıdan rekabet edebilir düzeye getirilmesi gerekmektedir.
Buna paralel olarak, hukukçuların uzmanlaşmaları da bir ihtiyaç haline gelmektedir. Özel bürolarda benimsenen uzmanlaşma konusuna, kamuda çalışan avukatların bağlı olduğu kamu kurumları son derece
ilgisiz ve duyarsız kalmaktadır. Bunun başlıca nedeni, meslek içi eğitime önem verilmemesidir. Oysa ülkemizin hukuk mevzuatı, AB üyeliği kapsamında, baştan aşağı değişmektedir. Son yıllarda Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İş Kanunu gibi temel kanunlar tamamen değişmiştir; Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun tümü ile değiştirilmesi gündemde olup, pek çok yeni kanun kabul edilmiş, yüzlerce kanun değiştirilmek üzere sırasını beklemektedir. Sadece son altı aylık Resmî Gazete?yi takip etmeyen bir hukukçunun hukuk bilgileri, güncelliğini kaybetmektedir.
Kanun değişikliklerinin yanı sıra, yüksek mahkeme kararlarının da takibi büyük önem taşımaktadır. Bilgisayardaki teknolojik gelişmeler, yüksek mahkeme kararlarının takibi bakımından büyük kolaylıklar getirmiştir. Kamuda çalışan avukatların bu kolaylıklardan yararlanabilmeleri, bilgisayar olanaklarından azamî ölçüde yararlanabilmeleri için bu konuda her türlü araç gereç, program vb. destek verilmelidir.
Hukuk mesleği, sürekli araştırmayı ve hukuk literatüründeki gelişmeleri devamlı izlemeyi gerektirmektedir. Bu sebeple, bir hukukçunun iyi bir kütüphaneye sahip olması gerekir.
Ancak uygulamada, kitaba önem vermeyen idarecilerin bilinen bakış açıları ve bütçe sınırlamaları sebebiyle kamu kurum ve kuruluşlarındaki hukukçuların, literatürdeki gelişmeleri takip etmek bir yana, takip ettiği davalarla ilgili asgari bilgileri bulabileceği kütüphane bulunmamaktadır. Mesleğin istenilen düzeyde yapılabilmesi ve kamunun menfaatlerinin en üst düzeyde korunabilmesi için, hukukçunun ihtiyaç duyduğu kaynakların temini şarttır. Kitap ve kütüphaneler için harcanacak para, kazanılacak davalar yoluyla kısa zamanda katlanarak geri dönecektir.
Hukuk kaynaklarının temini yanında, kamuda çalışan avukatların meslek içi eğitim amacıyla, bir araya getirilerek görüş alışverişinde bulunmaları ve sorunlar hakkında birlikte çözüm üretmeleri büyük önem taşımaktadır. Meslek içi eğitim yalnızca hukukî konularla sınırlı kalmamalı, genel kültür, toplumsal konular, ekonomi, sanat, ülkemizin ve dünyanın güncel meseleleri, ekonomi, insanlarla ve kuruluşlarla iletişim, beden dili gibi çeşitli konularda da eğitim yapılmalıdır. Bugün özel sektörde personel kalitesinin ve veriminin artırılması için, bu tür eğitimlere büyük önem verilmekte ve bundan yararlar sağlanmaktadır. Ülkemizde bu tür eğitimler veren çok sayıda kuruluş faaliyet göstermektedir. Hiç şüphesiz, kamu avukatlarının Devletin bu konudaki kendi eğitim ve öğretim kuruluşlarından da çok daha kolay yararlanabilmesi mümkündür. Bu çerçevede örneğin, Adalet Akademisi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, TÜBİTAK gibi kuruluşların üst düzeyde sahip oldukları bilgi ve tecrübelerden yararlanılmalıdır.
Özetle, meslek içi eğitim, özel işinde veya bürolarda çalışan hukukçular için ne kadar öneme sahipse, kamu avukatları için de aynı öneme sahiptir. Hatta, kamu avukatları kamunun haklarını savunduğu için diğerlerinden daha da önemlidir.
Ülkemizde kamu kurumlarında çalışanların her birinin farklı sorunları olmakla beraber, üzerinde hiç bir çalışma yapılmayan ve yılların birikimi ile sorunları devleşen ve kronikleşen tek kamu çalışanları, kamu avukatlarıdır. Kamu çalışanlarının haklarında bazı iyileştirilme yapılmasına rağmen, kamu avukatlarına özgü bir iyileştirme yapılmamıştır.
Mesleği gereği, kamu sorunları ile boğuşan kamu avukatları, kendi sorunlarının altında ezildiğinin farkında bile değildir. Bu konuda kamu avukatları, Adalet Bakanlığının güçlü desteğine çok muhtaçtır.
Yukarıda sıralanan sorunların çözümü için büyük ölçüde kanun değişiklikleri ve hükümet çalışmaları gerekmekte ise de, sorunların dile getirilmesi, her ortamda ilgililere aktarılması noktasında en büyük görev barolara düşmektedir. Zira kamu avukatlarının, barolar dışında hiç bir mesleki organizasyonları mevcut değildir.Ne var ki barolar da Kamu Avukatlarının meselelerine yeterince önem vermemiş ve gerekli özeni gösterememişlerdir.
Derleyen : kıymetli evrak
BEN BİR KAMU AVUKATIYIM
Çağdaş hukuk sistemlerinde yargı erki, üçlü sacayağının oluşturduğu bir bütün olarak kabul edilmektedir. Bu sistemlerde iddia, savunma ve yargı (karar) organları arasında hiyerarşik bir sıralama kabul edilmemekte, görevlerini eşit şartlarda yerine getirmektedirler. Bu erklerden birinin diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. Bu sistemi yeterince özümseyememiş ülkelerde ise, sistem bir veya iki organ lehine sapma göstermektedir. İddia, savunma ve yargı (karar) organlarının oluşturduğu ve adına ?yargılama? dediğimiz sistem,maalesef kendi içinde adaletsizliğe sapmaktadır. Bu sapmada en fazla zarar gören kurum da, daima ?savunma? olmaktadır. Savunma erkinin, diğer yargı erkleriyle ilgili sorunları yanında, kendi içinde de ciddi sorunları vardır. Zira, savunma erki kendi içerisinde bir bütün değildir. Bu anlamda savunmanın en zayıf halkası olan ?kamu avukatları?dır.
Kamu Avukatları Kimlerdir?
Bu sorunun en basit ve kısa cevabı; kamu avukatı, kamunun haklarını (devleti) savunan kişidir. Yani fertlerin tek tek oluşturduğu ve sahibi olduğu hakların savunmasını kendisine meslek edinen kişidir. Kamu avukatı, aynı zamanda devletin ve kurumların tüm İşleyişinin hukuka uygunluğunu sağlayan, devleti her türlü haksız saldırılardan koruyan, hakim ve savcılar gibi devletin kadro ve bünyesi içerisinde görev yapan, onlarla aynı eğitimi alan, bir ömür boyu göremeyeceği parasal büyüklükteki dosyaların hukuki sorumluluğunu taşıyan kişidir. Devletin adli, iktisadi, sosyal, her türlü faaliyetinin olduğu yerde kamu avukatı vardır. Emniyet, eğitim, sağlık, savunma, bayındırlık, maliye gibi her alanda, devleti kamu avukatı savunmaktadır. Hatta ve hatta adalet faaliyetini yürüten devlet organlarını dahi yine kamu avukatı savunmaktadır. Kamu avukatlarının görev alanına bakıldığında, her yönden çok iyi çalışma şartlarına sahip olduğu düşünülecektir.
Oysa kamu avukatlarının durumu son derece vahimdir. Devlet, kamunun haklarını savunan bu kesime, adeta ?üvey evlat? muamelesi yapmaktadır. Elbette kamu personeli çok iyi koşullarda çalışabilmeli ki çok iyi hizmet üretebilsin. Kamu avukatlarının maruz kaldığı yoksunlukların, devletin ekonomik imkanlarının
sınırlı olmasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Zira, aynı veya benzer işi yapan kamu görevlilerine, (mali, statü ve idari açıdan) önemli imkanlar sağlandığına göre, kamu avukatlarına da aynı imkanların sağlanabilmesi gerekir. Kamu avukatlarının hak ve statüleri tespit edilirken, aynı ortamda ve aynı faaliyeti birlikte icra ettikleri, hakim ve savcıların durumuyla kıyaslanmalıdır. Böyle bir kıyaslamayapıldığında, kamu avukatlarının maruz kaldığı haksızlıklar daha net bir şekilde görülebilecektir.
Statü Sorunu:
Kamu avukatları, personel rejimi açısından, klasik ?memur? tanımı içerisinde değerlendirilmektedir. Onun için, diğer meslek mensubu memurlar ile kamu avukatları arasında ve hatta yüksek tahsil gerektirmeyen memuriyet ile kamu avukatlığı arasında, hiç bir nitelik farkı yoktur. Hepsi de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?na veya kuruluş kanununa tabi olarak, amir-memur ilişkisi içerisinde, kendilerine amirleri tarafından tevdi edilen işleri yapmakta, hiçbir inisiyatif kullanamamakta, hatta hukuk mantığı ve bilgisi ile karar verilmesi gereken hallerde bile, amirlerinin talimat ve direktifine göre hareket etmektedirler. İlgili kurumun en üst düzeydeki amiri, aynı zamanda kamu ve kurum avukatlarının da amiri olduğundan, bazen hukuka aykırı olan bir emir ve talimata göre hareket etmek zorunda kalmakta, hukukun ve mesleğin gereklerinin dışına çıkabilmektedir. Bu da, çok büyük sorumluluk ve maddi külfet altında hareket eden kamu avukatlarının, daha sonra meydana gelen sonuçla baş başa kalmasına sebep olmaktadır. Hukuku bilen (veya bilmesi gereken) kamu avukatının amirlerinin emir ve talimatlarına sığınması, kendisini
sorumluluktan kurtarmamaktadır.
Öte yandan verilen talimatların gereği yerine getirilmezse, bu sefer de, bu talimatı verenlerin aynı zamanda kamu avukatlarının ?sicil amiri? olması dolayısıyla, idari ve disiplin soruşturmaları ile karşı karşıya kalmaktadır.
Kamu avukatı, bir davanın açılıp açılmaması, takip edilip edilmemesi, mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına başvurulup başvurulmaması gibi, tamamen hukuki bilgi ve tecrübe ile karar vermesi gereken hallerde bile, amirlerinin talimatları ile kesin olarak bağlıdırlar. Bu bağlamda kamu avukatları, ?..mahkemeler nezdinde avukatlar dışında vekaletle iş takibi yapılamayacağı? yönündeki Kanun hükmü gereği, zorunlu olarak çalıştırılan, ?temsil yetkisi olan memur? olmaktan öteye gidememektedirler. Kamu avukatlarının, çalışmakta oldukları kurumlardan bile resen delil toplama hak ve yetkileri bulunmamaktadır. Bu durumda yapacakları talebi veya savunmayı, tamamen yönetici pozisyonunda bulunanlar tespit ve takdir etmektedirler.
Kamu avukatları, hakim ve savcılara göre çok daha ağır yük ve sorumluluklar taşımalarına rağmen, onların sahip oldukları hiçbir hakka ve teminata sahip değildir.
İstihdam Usulü Sorunu:
Kamuda çalışan avukatlar, tek bir statüye tabi olmayıp, görev yaptığı kuruma göre, farklı statülerde istihdam edilmektedir. Bazıları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?na tabi ?kadrolu? çalışmakta
iken, bazıları aynı kanuna göre ?sözleşmeli?, bazıları KİT?lerde 399 sayılı KHK?ya göre, bazıları 4857 sayılı İş Kanununa göre ?işçi? statüsünde, bazıları ise 5393 sayılı Kanunun 49. Maddesine göre çalışmaktadırlar. Bu durum kamu avukatları arasında gerek ?ücret? gerekse diğer ?özlük hakları? yönünden ciddi farklılıklara ve eşitsizliklere sebebiyet vermektedir.
Yine, aynı kurumda görev yapan avukatlardan, 657 sayılı Kanunda avukatlar, ?avukatlık hizmet
sınıfı?nda, hukuk müşavirleri ise ?genel idare hizmetleri sınıfı?nda yer aldığından tabi oldukları ücret ve özlük hakları bakımından ciddi farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan, hukuk birimlerinin idari yapılanmadaki yerleri ve statüleri bakımından da ciddi farklılıklar vardır.
Kamu avukatları bazı idarelerde bakan,genel müdür ve başkan gibi en üst amire bağlı çalışılırken, diğer bazı idarelerde, müsteşar yahut genel müdür yardımcısı gibi en üst âmir yardımcısına bağlı olarak çalışmaktadır.
Taşra teşkilâtlarında isebölge müdürü, il müdürü ve ilçelerde daha da alt düzeydeki âmirlere bağlı olarak çalışabilmektedir. Kamuda çalışan avukatların mesleğe alınma, terfi, nakil, disiplin, meslek içi hizmet gibi hak, görev ve yetkileri; mevzuatımızda dağınık bir şekilde düzenlenmiş olup bu durum mevzuatın yorumlanmasında ve uygulanmasında sorunlara sebebiyet vermektedir. Bu sorunun giderilmesi için yasal düzenleme yapılmalı ve bu dağınıklık giderilerek kamu avukatları aynı kanun
kapsamı içersine alınmalıdır.
Kamu Avukatlarının Mali ve Özlük Hakları:
Statü konusunda ifade edildiği üzere, hakim ve savcılardan çok daha ağır sorumluluklar yüklenen kamu avukatları, onlardan çok daha kötü ve olumsuz koşullarda çalışmaktadır. Daha 1980?li yıllarda, mali yönden hakim ve savcılarla aynı şartlara tabi olan kamu avukatları,zaman içerisinde hakim ve savcıların haklarının iyileştirilmesine paralel iyileştirme görememeleri nedeniyle, onlarla kıyaslanamayacak hale gelmişlerdir. Zaman içerisinde yapılan iyileştirmelerle kamu adına görev yapan hakim ve savcılar ile avukatlar arasında sadece ücretleri bakımından neredeyse, iki, hatta üç katına varacak uçurumlar oluşmuştur. Burada dikkat çekmek istenen husus, (kesinlikle) hakim ve savcıların aldığı maaş değil, kamu avukatlarının ücretlerinin ve çalışma koşullarının yetersizliğidir. Hakim ve savcıların dahi, ekonomik durumlarından şikayetçi oldukları düşünüldüğünde, kamu avukatlarının gerçeği, çok daha kolay anlaşılacaktır.
Ayrıca hakim ve savcılar, (tabi oldukları yasal statü gereği) derece ve kademe ilerlemesi durumunda, çok iyi sayılabilecek maaşlar alma imkanına sahipken, kamu avukatları böyle bir imkandan yoksun bulunmaktadır. Hakim ve savcıların maaşlarındaki artış ile kamu avukatları maaş artışları kıyaslandığında, kamu avukatlarındaki artışın çok düşük kaldığı görülecektir. Dolayısıyla kamu avukatlarının durumu, aynı eğitimi gördüğü birlikte görev yaptığı görevlilerle eşit hale getirilmeli, görev ve yetkileri artırılmalı, avukatlık mesleğinin gerektirdiği ölçüde, idareye karşı bağımsız hale getirilmelidir.
Ücretler:
a)-Ek Gösterge Sorunu:
Birinci sınıfa yükselen hakim ve savcıların ek göstergesi 7.600 rakamına çıkarılmışken, 1.derecedeki bir kamu avukatının ek göstergesi yıllardır 3.000 rakamında kalmıştır. Kamu avukatları, zaman içinde ek göstergelerine dokunulmayan ender meslek mensuplarından biridir. Bırakın hakim ve savcıları, bir kamu
avukatının ek göstergesi, mimar, mühendis, müfettiş, doktor, diş hekimi, eczacı, veteriner ve biyolog gibi meslek mensuplarından bile daha düşüktür. Zira bu sayılanlardan en düşük ek göstergeye sahip olanların ek gösterge rakamı 3.600?dür.
b)-Kıstas Aylık:
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu?nda 2006 yılında 5536 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, hakim ve savcılar için kıstas aylık ?en yüksek Devlet memuruna mali haklar kapsamında fiilen yapılmakta olan her türlü ödemeler toplamının brüt tutarı? olarak belirlenmiştir. Ayrıca, bunlara brüt aylıklarının % 10?u kadar yargı ödeneği verilmesi de kabul edilmiştir. Aynı düzenleme kamu avukatları için de getirilmeli, ücret adaleti sağlanmalıdır.
c)-Özel Hizmet Tazminatı:
657 Sayılı Kanun?daki düzenlemeye göre de, bu kanunda belirtilen en yüksek devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının, Klinik Şefi, Klinik Şef Yardımcısı, Başasistanlık görevini yapanlar ile Uzman Tabipler için % 215 ine, diğer dört yıl ve daha fazla süreli yüksek öğrenim veren okul mezunları için % 145 ine; Teknik Hizmetler Sınıfına dahil kadrolarda görev yapanlardan, dört yıl ve daha fazla süreli yüksek öğrenim veren okul mezunları için % 168?ine kadar özel hizmet tazminatı ödenmesi öngörülürken, kamu
avukatları için % 135?ine kadar ödenmesi, öngörülmüştür. Özel hizmet tazminatı açısından da kamu avukatları, bu konuda da en düşük ödeme alan meslek grubudur.
d)-Makam ve Temsil Tazminatı:
Kamu avukatları, makam ve temsil tazminatı alamamaktadırlar. Hakim ve savcılar ile diğer bir kısım devlet memuruna tanınan bu hakkın, kamu avukatlarına da tanınması gerekmektedir.
e)-Harcırah Sorunu:
Kamu avukatları çoğu kez, duruşma, keşif ve haciz gibi sebeplerle görev yeri dışına çıkmalarına rağmen, düz memur veya yardımcı hizmetler sınıfında bulunan bir hizmetliye eşdeğer miktarda harcırah almaktadırlar. Kamu avukatlarına ödenen harcırahın denetim görevlileri, uzmanlar, kontrolörler vs. seviyesine çıkarılması gerekmektedir.
f)-Keşif Ücreti Sorunu:
Keşif ücreti, sadece hazine avukatlarına ve hazine avukatı olmayan yerlerde, avukat olmadığı halde Mal Müdürlerine ödenmekte, buna karşın diğer kurum ve kuruluşlarda çalışan avukatlara, keşif ücreti ödenmemektedir. Bu eşitsizliğin de giderilmesi gerekmektedir.
g)-Derece Yükselmesi:
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?nun 36.maddesindeki düzenlemeye göre bir çok meslek mensubuna, göreve başlarken ek dereceler verilmişken, kamu avukatlarına ek derece verilmemiştir. Mesela, mimar, mühendis, jeolog, hidrolog, fizikçi, doktor, eczacı, biyolog gibi bir çok meslek mensubu, göreve 8.dereceden başlarken, avukatlar, 9.dereceden göreve başlamaktadır. Yine Hakim ve Savcılar iki yılda bir derece alırken, kamu avukatları üç yılda bir derece almaktadırlar. Bunlar, kamu avukatları aleyhine ciddi bir haksızlık ve eşitsizliğe sebep olmaktadır.
h)-Baro Üyeliği ve Aidatı Sorunu:
Avukatlık Kanunu?nun Ek 1 inci maddesine göre, kamuda çalışan avukatların baroya kaydı isteğe bağlı bırakılmıştır Bu uygulama yanlıştır. Çünkü baro bir meslek kuruluşudur ve kamuda çalışan avukatların da bu mesleki kuruluşla bağlarının bulunması, hem baro hem kamu avukatları bakımından dayanışma adına bir gerekliliktir. Kamu avukatları mesleğini, çalıştıkları kurumlara hasreden kişiler olup, serbest olarak icra etme imkanına sahip değildir. Bu zorunluluk karşısında baro aidatlarının da kamu avukatının bağlı olduğu
kurumlar tarafından ödenmesi gerekir. Oysa bu konuda bugüne kadar hiç bir adım atılmamıştır. Kamu kurumlarının, çalıştırdıkları kamu avukatlarının baro aidatını bile ödemekten kaçınması, kamu avukatlarına bakış açısını göstermektedir.
I)-Vekalet Ücreti Sorunu:
1929 tarihli ve 1389 sayılı ?Devlet Davalarını İntaç Eden Avukat Ve Saireye Verilecek Ücreti Vekalet Hakkında Kanun?a (mad.1) göre, Devlet lehine takip edilen davalardan dolayı hükme bağlanan ve tahsil olunan vekâlet ücretlerinin; %70?i avukata (avukat olmayan yerlerde davayı yürüten mal müdürlerine), %30?u muhakemat müdürleri ve hukuk müşavirleriyle takip memurlarına ödenir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu?na (mad.146/III) göre ise; vekâlet ücretinin yıllık tutarı; hukuk müşavirleri ve avukatlar için 10.000, diğerleri için 6.000 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarın on iki katını geçemez. Bu esasa göre yapılacak dağıtım sonunda artan miktar, merkezde bir hesapta toplanarak Maliye Bakanlığı?nca hazırlanacak bir yönetmeliğe göre diğer avukatlar arasında, yukarıdaki miktarı aşmamak üzere eşit olarak dağıtılır.Avukatlık Kanunu?nun, ?Avukatla iş sahibi arasında aksine sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanarak karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti avukata aittir? hükmünü içeren 164. maddesinin son fıkrası, 2001 tarihli 4667 sayılı Kanunla değiştirilerek, ?Dava sonunda, kararla Tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti
avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez? şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Bu yeni düzenlemeye göre, kamu kurumlarının vekalet ücreti üzerindeki tasarruflarının sona ermesi gerektiği halde, uygulamaya yansımamış, bu konuda davalar açılmasına ve açılmaya devam etmesine sebebiyet vermiştir.
Avukatlık Kanunu?nun, avukatlık ücreti konusundaki anlaşmazlıkların hakem yoluyla çözümlenmesine ilişkin 167. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptalinden önce, hakem heyetleri, avukatların çalışma koşullarını çok iyi bildiklerinden, avukatların mağduriyetleri bir ölçüde giderilmekteydi.
Ancak, Baro Hakem Heyetleri?nin yetkileri iptal edilince bu uyuşmazlıklara idari yargıda bakılmaya başlanmıştır.
İdare mahkemelerinin avukatlar lehine verdiği bir çok karar, Danıştay tarafından avukatın aleyhine bozulmuş ve Avukatlık Kanunu?nun 164. maddesinin son fıkrası uygulanamaz hale gelmiştir. Yargıtay, bu
yasal düzenleme kamu düzenine ilişkin olmadığı ve aynı zamanda emredici bir nitelik taşımadığı gerekçesiyle, aksine sözleşme yapılabileceği görüşündedir. Bu anlayış, kamu gücünü elinde bulunduran kurumların işine yaramakta, tek taraflı olarak dayattıkları sözleşme veya uygulamalara rıza gösterilmesi mecburiyeti ortaya çıkmaktadır. Buna karşı çıkan avukatlar, görevlerine son verilme durumuyla karşı karşıya kalmaktadır.
Bunun dışında, 657 Sayılı Kanun?un 146. maddesindeki sınırlamanın avukat lehine yeniden gözden geçirilmesi ve Avukatlık Kanununun 164 üncü maddesinin son fıkrası hükmüne işlerlik kazandırılması
suretiyle de iyileştirme yapılmalıdır.
Vekalet ücreti sorunu, kamu avukatlarının yıllardır çözülemeyen ve kanayan bir yarasıdır. Hiç bir meslek mensubuna yapılmayan adaletsizlik ve haksızlık, kamu avukatlarına reva görülmektedir. Bir çok meslek mensubu, döner sermayeden maaşından bile fazla pay almakta iken, kamu avukatlarının, karşı taraftan tahsil ettikleri ve hazineye hiç bir yük getirmeyen vekalet ücretlerine dahi göz konulmaktadır.
Hak ettikleri vekalet ücretine limit konmakta, bu limit de son derece düşük tutulmaktadır. Bir uzman doktor, döner sermayeden bir aylık maaşının 7 katı miktarında pay alabilirken, bir kamu avukatının alabileceği yıllık vekalet ücreti, aylara bölündüğünde, (yaklaşık olarak) maaşının üçte birini aşmamaktadır.
Bir Eczacıya yaptığı işin yüksek oranda taşıması gerekçesi ile yüksek ek ödeme imkanı sağlanırken Milyon dolarlık davalara bakan aynı kurumun Avukatlarından bu imkanlar esirgenmektedir.
Üstelik Avukatlık Kanunu?nun 164/son maddesinde, karşı tarafa yükletilecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı düzenlenmiş olmasına rağmen, limit uygulamasından vazgeçilmemiştir. Kamu avukatlarını tek yasal çatı altında toplayıp, kamu avukatlarının tüm sorunlarını (vekalet ücreti dahil) aynı kanunla çözüme kavuşturmak için Adalet Bakanlığı öncülük yapmalıdır. Böylece kamuda çalışan avukatlar arasındaki hem ücret hem de vekalet ücreti farklılığı ortadan kalkacak, aynı özlük haklarına sahip olacaktır.
Teftiş ve Denetleme:
Günümüzde denetimin bir uzmanlık dalı haline geldiği ve bu konuda yeni standartların ve usullerin kabul edildiği bir gerçektir.Bu nedenle, kuruluşlar kendi iç denetim organları yanında dış denetim kuruluşların denetiminden yararlanmaktadır. Denetimden istenilen sonucun elde edilebilmesi için, denetleyenlerin konunun uzmanı olması zorunludur. Denetleme işinin, konunun uzmanı olmayan kişilere yaptırılması yarardan çok zarar getirecektir.
Kamu avukatlarının sorunlarından biri de, kamu avukatlarının, diğer personelle bir tutularak, hukukçu ve uzman olmayan kişiler tarafından denetlenmesidir. Kamu avukatları, statü olarak klasik devlet memuru statüsünde değerlendirildiği için, aynen diğer devlet memurları gibi teftiş ve denetime tabi tutulmaktadır. Bir hakimi veya savcıyı, hakimlik mesleğinden gelen adalet müfettişlerinden başkası denetleyemezken, mevcut sistem sayesinde bir avukatı, meslek mensubu olmayan, hatta hukukçu dahi olmayan kişiler denetleyebilmektedir. Hatta bu imkan kimi zaman avukatlar üzerinde baskı unsuru olarak da kullanılabilmektedir. Bunun da nedeni, kamu avukatlarının bağlı bulunduğu bir üst örgütlenmenin olmayışıdır.
Bir çok kamu kurumunda tamim, genelge, sirküler gibi düzenleyici işlemler yapılmakta, tabiatı itibariyle çok farklı bir meslek olan avukatlığın mevzuatına, meslek ilkelerine uygun olup olmadıklarına bakılmaksızın, kamu avukatlarının da bu talimatlara harfiyen uymaları talep edilmekte, bu durum, kamu avukatlarını, teftiş ile disiplin arasında sıkıştırmaktadır.
Avukatlık mesleğinde, ilk sırada mesleki mevzuata yer verilmesi asıl olmasına rağmen, kamu kurumları bu hususu hiç dikkate almamaktadır. Sonuçta kamu avukatları mağdur olmaktadır. Kamu avukatlarının, mesleki unvanı olmayan (klasik) bir devlet memuru olmadıkları, özel kanunu olan bir resmi unvan taşıdıkları gerçeği karşısında, meslektaşlarımızın görevlerini yapmaları sırasındaki iş ve işlemlerin denetimi, ancak kendileri gibi fiilen avukatlık yapan ve idarenin etkisinden bağımsız kişilerce yapılmalıdır.
Uzmanlaşma ve Meslek İçi Eğitim:
Kamu kurumlarının hukuk müşavirlikleri, birbirinden çok farklı konularda uğraş vermektedir. Günümüzde hukuk kuralları sosyal, ekonomik ve ticarî hayatın gelişmesine paralel olarak gittikçe karmaşıklaşmakta ve yeni uzmanlık alanları ortaya çıkmaktadır.
Yakın geçmişte, uzmanlık denildiğinde, sadece hukuk ve ceza davaları ile idarî davalar akla gelirken, günümüzde, rekabet hukuku, Avrupa Birliği hukuku, ihale hukuku, imar hukuku, fikrî haklar, sermaye piyasası hukuku, tahkim hukuku, bilişim hukuku, tüketici sorunları, insan hakları vs. gibi uzmanlık alanları da gittikçe belirginlik kazanmakta, buna paralel olarak yeni uzmanlık mahkemeleri kurulmaktadır. Keza, iç ve milletlerarası tahkim ülkemizde de hızla genişlerken, kamu avukatlarına bu konuda hiçbir eğitim verilmemektedir.
Tahkime konu olan uyuşmazlıklarda meblağların yüksekliği dikkate alındığında, ortaya çıkabilecek kaybın, meslek içi eğitim için harcanacak meblağın onbinlerce kat üzerinde olduğu görülecektir. Gerçekten, tahkimde, sözleşme metinlerinin hazırlanması, taraflar arasındaki hak ve yükümlülüklerin doğru olarak tespiti büyük önem arz etmektedir. İyi hazırlanmayan sözleşmeler, ileride çeşitli uyuşmazlıklar çıkmasına neden olabileceği gibi, sözleşmenin düzenlenmesi sırasında yapılan hatalar, davaların kaybıyla sonuçlanabilecektir. Kamuda çalışan avukatların da, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ihtiyaç duyulan alanlarda eğitilmeleri ve kamu kurumlarının özel hukuk bürolarında görev yapan avukatlarla her açıdan rekabet edebilir düzeye getirilmesi gerekmektedir.
Buna paralel olarak, hukukçuların uzmanlaşmaları da bir ihtiyaç haline gelmektedir. Özel bürolarda benimsenen uzmanlaşma konusuna, kamuda çalışan avukatların bağlı olduğu kamu kurumları son derece
ilgisiz ve duyarsız kalmaktadır. Bunun başlıca nedeni, meslek içi eğitime önem verilmemesidir. Oysa ülkemizin hukuk mevzuatı, AB üyeliği kapsamında, baştan aşağı değişmektedir. Son yıllarda Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, İş Kanunu gibi temel kanunlar tamamen değişmiştir; Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun tümü ile değiştirilmesi gündemde olup, pek çok yeni kanun kabul edilmiş, yüzlerce kanun değiştirilmek üzere sırasını beklemektedir. Sadece son altı aylık Resmî Gazete?yi takip etmeyen bir hukukçunun hukuk bilgileri, güncelliğini kaybetmektedir.
Kanun değişikliklerinin yanı sıra, yüksek mahkeme kararlarının da takibi büyük önem taşımaktadır. Bilgisayardaki teknolojik gelişmeler, yüksek mahkeme kararlarının takibi bakımından büyük kolaylıklar getirmiştir. Kamuda çalışan avukatların bu kolaylıklardan yararlanabilmeleri, bilgisayar olanaklarından azamî ölçüde yararlanabilmeleri için bu konuda her türlü araç gereç, program vb. destek verilmelidir.
Hukuk mesleği, sürekli araştırmayı ve hukuk literatüründeki gelişmeleri devamlı izlemeyi gerektirmektedir. Bu sebeple, bir hukukçunun iyi bir kütüphaneye sahip olması gerekir.
Ancak uygulamada, kitaba önem vermeyen idarecilerin bilinen bakış açıları ve bütçe sınırlamaları sebebiyle kamu kurum ve kuruluşlarındaki hukukçuların, literatürdeki gelişmeleri takip etmek bir yana, takip ettiği davalarla ilgili asgari bilgileri bulabileceği kütüphane bulunmamaktadır. Mesleğin istenilen düzeyde yapılabilmesi ve kamunun menfaatlerinin en üst düzeyde korunabilmesi için, hukukçunun ihtiyaç duyduğu kaynakların temini şarttır. Kitap ve kütüphaneler için harcanacak para, kazanılacak davalar yoluyla kısa zamanda katlanarak geri dönecektir.
Hukuk kaynaklarının temini yanında, kamuda çalışan avukatların meslek içi eğitim amacıyla, bir araya getirilerek görüş alışverişinde bulunmaları ve sorunlar hakkında birlikte çözüm üretmeleri büyük önem taşımaktadır. Meslek içi eğitim yalnızca hukukî konularla sınırlı kalmamalı, genel kültür, toplumsal konular, ekonomi, sanat, ülkemizin ve dünyanın güncel meseleleri, ekonomi, insanlarla ve kuruluşlarla iletişim, beden dili gibi çeşitli konularda da eğitim yapılmalıdır. Bugün özel sektörde personel kalitesinin ve veriminin artırılması için, bu tür eğitimlere büyük önem verilmekte ve bundan yararlar sağlanmaktadır. Ülkemizde bu tür eğitimler veren çok sayıda kuruluş faaliyet göstermektedir. Hiç şüphesiz, kamu avukatlarının Devletin bu konudaki kendi eğitim ve öğretim kuruluşlarından da çok daha kolay yararlanabilmesi mümkündür. Bu çerçevede örneğin, Adalet Akademisi, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, TÜBİTAK gibi kuruluşların üst düzeyde sahip oldukları bilgi ve tecrübelerden yararlanılmalıdır.
Özetle, meslek içi eğitim, özel işinde veya bürolarda çalışan hukukçular için ne kadar öneme sahipse, kamu avukatları için de aynı öneme sahiptir. Hatta, kamu avukatları kamunun haklarını savunduğu için diğerlerinden daha da önemlidir.
Ülkemizde kamu kurumlarında çalışanların her birinin farklı sorunları olmakla beraber, üzerinde hiç bir çalışma yapılmayan ve yılların birikimi ile sorunları devleşen ve kronikleşen tek kamu çalışanları, kamu avukatlarıdır. Kamu çalışanlarının haklarında bazı iyileştirilme yapılmasına rağmen, kamu avukatlarına özgü bir iyileştirme yapılmamıştır.
Mesleği gereği, kamu sorunları ile boğuşan kamu avukatları, kendi sorunlarının altında ezildiğinin farkında bile değildir. Bu konuda kamu avukatları, Adalet Bakanlığının güçlü desteğine çok muhtaçtır.
Yukarıda sıralanan sorunların çözümü için büyük ölçüde kanun değişiklikleri ve hükümet çalışmaları gerekmekte ise de, sorunların dile getirilmesi, her ortamda ilgililere aktarılması noktasında en büyük görev barolara düşmektedir. Zira kamu avukatlarının, barolar dışında hiç bir mesleki organizasyonları mevcut değildir.Ne var ki barolar da Kamu Avukatlarının meselelerine yeterince önem vermemiş ve gerekli özeni gösterememişlerdir.
Derleyen : kıymetli evrak