Arkadaşlar;
İftar vakti nasıl sinirlendim ya!
Bakın İmam'ın da Müezzin'in de amiri Müftü beydir.
İmam, Müezzine göre müftülüğe karşı birinci derecede sorumludur. Bir diğer fark maaşları 30-40 lira fazladır müezzinlere göre. Ve bu durum İmamı Müezzin'in amiri yapmaz.
Müftü bey teftişe geldiği zaman hiyerarşi gereği önce İmam'ı sorumlu tutar.
Yer değiştirdiğimde yaşadığım süreci anlatayım, fikir vermesi bakımından daha iyi olur olur:
Atandığım Camii'nin İmamı ile aramızda otuz yaş var. Görev arkadaşım benden otuz yaş büyük. Şimdi davranışlarımıza bakalım:
-Hitap ederken 'siz' diye hitap ediyorum.
-Her ortamda, her platformda kendisine değer verdiğimi hissettiriyorum.
-Kendisine karşı en ufak bir saygısızlık veya incitici bir davranışta bulunmuyorum.
-Karşılaştığımızda ceketimin önünü ilikliyorum. Neden? Kafamda saygın bir yere koymak istiyorum
Bütün bunları neden mi yapıyorum?
Bana karşı da aynı şekilde kibar, nezaketli davranılacak diye bekliyorum çünkü.
'Siz saygı gösterirseniz size saygı gösterilir' prensibiyle hareket ediyorum.
Bir de ne göreyim? Görev arkadaşım;
-Benimle konuşurken emir kipi kullanıyor,
-Bana güven duymuyor ve beni 3 veya 4 kez yalan söylemekle itham ediyor,
-Benimle konuşurken sesini yükseltiyor, bağırıyor,
-İmam odasının anahtarını bana vermiyor, ben neyim ya? Yabancı mı, düşman mı yoksa potansiyel tehlike mi?
-Bana hesap sormaya kalkıyor,
-Kendisine önemli bir işimin olduğunu falan vakit namazına yetişemeyeceğimi söyleyip, kendisinin müsait olup olmadığını sorduğumda Müftü edasıyla bana karşılık veriyor. İzin istediğimi zannediyor galiba.
Büyük şok yaşadım.
İlk görev yerimdeki İmam arkadaşımla ağabey-kardeş gibiydik.
Böyle bir muameleyle karşılaşınca inanın neye uğradığımı uzun bir süre anlayamadım. Görevi bırakmayı düşündüm bir ara. Ne yapacağımı nasıl yapacağımı bilemedim. Aynı camide birbiriyle konuşmayan iki görevli. Yer değiştirmeyi düşündüm, sonra vazgeçtim ve mücadele etmeye karar verdim.
Dedim ki kendisine;
Ben senin çocuğun yaşındayım. Sana karşı en ufak bir saygısızlık yapmadım. Ama sen kendini benim amirim zannediyorsun. Bana izin verip vermemeye kalkışıyorsun. Benimle konuşurken sesini yükseltiyorsun. Beni yalancılıkla itham ediyorsun. Sana saygı göstermem benim insanlığımdandır. Yoksa buna mecbur olduğumdan veya senden çekindiğimden değil. Ben konuşurken beni dinlemiyorsun. Bunlar böyle devam ettiği sürece burada bizim huzurumuz kalmaz. Sen benim üzerimde böyle bir yöntemle etkili olamazsın. Buna izin vermem. Bana saygı duyarak, bana değer verdiğini hissettirerek etkili olursun. Dedim ama yok, yine aynı.
'Demek öyle' dedim içimden, şimdi göreceğiz adam yerine konmamanın nasıl bir duygu olduğunu:
-Beyefendiyi hiç gözüm görmüyor artık, gözümden öyle bir düştü ki ne saygı kaldı bende ne değer verme isteği,
-Hiç bakmıyorum yüzüne, kendisiyle konuşmuyorum,
-Acil bir işim çıktığında Müftülüğe bilgi verirdim ama kendisine bir şey söylemezdim. Görev yerimde olduğumu zannedip gelmezlik yaptığında şikayet gitmişti kendisi hakkında. Ondan sonra hep beni takip etmeye başladı.
-Hiç ama hiç muhatap almıyorum,
-Tamamen bağımsız hareket ediyorum ondan. Tarafımdam dikkate alınmadığını hücrelerine kadar hissettirdim.
Bir süre kararlılıkla böyle devam ettim. E tabi bu durum rahatsızlık vermeye başladı.
Sonra normal seviyeye çıkma çabaları gördüm. Bana değer vermeler, beni davet etmeler, yaşadığı bir problemi benimle de paylaşma çabaları, bana yardımcı olmaya çalışmak gibi bir dizi olumlu ve şaşırtıcı hamleler. Bir süre inanamadım. Sonra inanmak istedim ve inandım. Ama bu inancın yerleşmesi 5 yılı buldu.
E peki ne gerek vardı bunca zulme?
Sen bir ilkokul mezunusun, bırak hafızlığı okuduğun zammı surelerde galetler var, daha 3 yıl önce ezandaki bariz hatanı tabi tutulduğun kursta düzelttin, sesin yok, makam bilgin yok. Görev arkadaşın senden daha donanımlı, o alçak gönüllülük yapıp senin önünde ceketini ilikliyor da sen neyin davasını güdüyorsun?
Şimdi kahramanımız gitmeye hazırlanıyor. Ne diyelim yolu açık olsun.
Arkadaşlar;
İftar vakti nasıl sinirlendim ya!
Bakın İmam'ın da Müezzin'in de amiri Müftü beydir.
İmam, Müezzine göre müftülüğe karşı birinci derecede sorumludur. Bir diğer fark maaşları 30-40 lira fazladır müezzinlere göre. Ve bu durum İmamı Müezzin'in amiri yapmaz.
Müftü bey teftişe geldiği zaman hiyerarşi gereği önce İmam'ı sorumlu tutar.
Yer değiştirdiğimde yaşadığım süreci anlatayım, fikir vermesi bakımından daha iyi olur olur:
Atandığım Camii'nin İmamı ile aramızda otuz yaş var. Görev arkadaşım benden otuz yaş büyük. Şimdi davranışlarımıza bakalım:
-Hitap ederken 'siz' diye hitap ediyorum.
-Her ortamda, her platformda kendisine değer verdiğimi hissettiriyorum.
-Kendisine karşı en ufak bir saygısızlık veya incitici bir davranışta bulunmuyorum.
-Karşılaştığımızda ceketimin önünü ilikliyorum. Neden? Kafamda saygın bir yere koymak istiyorum
Bütün bunları neden mi yapıyorum?
Bana karşı da aynı şekilde kibar, nezaketli davranılacak diye bekliyorum çünkü.
'Siz saygı gösterirseniz size saygı gösterilir' prensibiyle hareket ediyorum.
Bir de ne göreyim? Görev arkadaşım;
-Benimle konuşurken emir kipi kullanıyor,
-Bana güven duymuyor ve beni 3 veya 4 kez yalan söylemekle itham ediyor,
-Benimle konuşurken sesini yükseltiyor, bağırıyor,
-İmam odasının anahtarını bana vermiyor, ben neyim ya? Yabancı mı, düşman mı yoksa potansiyel tehlike mi?
-Bana hesap sormaya kalkıyor,
-Kendisine önemli bir işimin olduğunu falan vakit namazına yetişemeyeceğimi söyleyip, kendisinin müsait olup olmadığını sorduğumda Müftü edasıyla bana karşılık veriyor. İzin istediğimi zannediyor galiba.
Büyük şok yaşadım.
İlk görev yerimdeki İmam arkadaşımla ağabey-kardeş gibiydik.
Böyle bir muameleyle karşılaşınca inanın neye uğradığımı uzun bir süre anlayamadım. Görevi bırakmayı düşündüm bir ara. Ne yapacağımı nasıl yapacağımı bilemedim. Aynı camide birbiriyle konuşmayan iki görevli. Yer değiştirmeyi düşündüm, sonra vazgeçtim ve mücadele etmeye karar verdim.
Dedim ki kendisine;
Ben senin çocuğun yaşındayım. Sana karşı en ufak bir saygısızlık yapmadım. Ama sen kendini benim amirim zannediyorsun. Bana izin verip vermemeye kalkışıyorsun. Benimle konuşurken sesini yükseltiyorsun. Beni yalancılıkla itham ediyorsun. Sana saygı göstermem benim insanlığımdandır. Yoksa buna mecbur olduğumdan veya senden çekindiğimden değil. Ben konuşurken beni dinlemiyorsun. Bunlar böyle devam ettiği sürece burada bizim huzurumuz kalmaz. Sen benim üzerimde böyle bir yöntemle etkili olamazsın. Buna izin vermem. Bana saygı duyarak, bana değer verdiğini hissettirerek etkili olursun. Dedim ama yok, yine aynı.
'Demek öyle' dedim içimden, şimdi göreceğiz adam yerine konmamanın nasıl bir duygu olduğunu:
-Beyefendiyi hiç gözüm görmüyor artık, gözümden öyle bir düştü ki ne saygı kaldı bende ne değer verme isteği,
-Hiç bakmıyorum yüzüne, kendisiyle konuşmuyorum,
-Acil bir işim çıktığında Müftülüğe bilgi verirdim ama kendisine bir şey söylemezdim. Görev yerimde olduğumu zannedip gelmezlik yaptığında şikayet gitmişti kendisi hakkında. Ondan sonra hep beni takip etmeye başladı.
-Hiç ama hiç muhatap almıyorum,
-Tamamen bağımsız hareket ediyorum ondan. Tarafımdam dikkate alınmadığını hücrelerine kadar hissettirdim.
Bir süre kararlılıkla böyle devam ettim. E tabi bu durum rahatsızlık vermeye başladı.
Sonra normal seviyeye çıkma çabaları gördüm. Bana değer vermeler, beni davet etmeler, yaşadığı bir problemi benimle de paylaşma çabaları, bana yardımcı olmaya çalışmak gibi bir dizi olumlu ve şaşırtıcı hamleler. Bir süre inanamadım. Sonra inanmak istedim ve inandım. Ama bu inancın yerleşmesi 5 yılı buldu.
E peki ne gerek vardı bunca zulme?
Sen bir ilkokul mezunusun, bırak hafızlığı okuduğun zammı surelerde galetler var, daha 3 yıl önce ezandaki bariz hatanı tabi tutulduğun kursta düzelttin, sesin yok, makam bilgin yok. Görev arkadaşın senden daha donanımlı, o alçak gönüllülük yapıp senin önünde ceketini ilikliyor da sen neyin davasını güdüyorsun?
Şimdi kahramanımız gitmeye hazırlanıyor. Ne diyelim yolu açık olsun.