Okudum, anladım. Öncelikle
içinde yaşadığımız toplumun kültür iklimine ilginizden dolayı takdir ederim, teşekkür
ederim.
Özel olarak, büyük harflerle dikkat çektiğiniz haberle, genel olarak dini-kültürümüzdeki kadın imajı ve anlayışıyla ilgili olarak, uzun uzadıya değil de genel hatlarıyla neler yazabiliriz diye düşündüm. Şöyle ki, yukarıda bahsettiğiniz haber (hadis), "Yönetimini kadına teslim eden bir toplum iflah olmaz."
şeklinde, klasik hadis kitaplarında geçmektedir. Kadınlarla ilgili olarak, başka bazı olumsuz ve itiraz edilmeye müsait haberler de nakledilmiştir. Bir örnek vermek gerekirse, 'Bana cehennem gösterildi, halkının çoğunun kadınlar olduğunu gördüm.'
İlgili haberlerin metin farklılıkları ve sağlamlık-sahihlik tartışmaları mevcuttur elbette. Bu yönlerini bir kenara bırakalım. Hz Peygamber'in kadınlara yönelik söz, tutum ve davranışlarında, sırf kadın oldukları için, olumsuz, ikinci sınıf muamele yapılması gereken, erkekten farklı veya daha az hak ve özgürlüklere sahip bir yaklaşım asla söz konusu değildir.
Yukarıda metinlerde verilen mesajın genel geçer gibi gözükmesi, kanaatimce Arap dilinin bir çeşit
özelliğidir. Arapçada, söz ve anlatımda 'abartma' sanatı çok belirgindir. Bu cümleden olarak, yine Hz Peygamber'den nakledilen, 'bütün köylüler cehennemdedir' sözü de benzer bir durumu hatırlatmaktadır. Burada, söz konusu olan, gerçekte köylülerin cehenneme gideceği değildir. Peygamber, bir köylü grubuna hitap etmekte ve köydeki insanların, birbirini dedikodu etmeleri, birbirini kıskanmaları vb gibi davranışlarından ötürü onları uyarmaktadır.
Yukarıdaki, kadınlara yönetimini teslim eden toplumun iflah olmayacağı sözüyle ilgili olarak yapılanklasik dönem yorumlarda, kadına yönelik genel bir bakış değil, o dönemdeki Sasani melikesine yönelik liyakat eleştirisidir. Diğer metindeki, cehennem halkının çoğunluğunun kadınlar olduğunu görmesi şeklindeki hadisten, 'kadın mısın, tamamdır, işin bitmiştir...' sonucu kesinlikle çıkmaz. Peygamber, bir kadın topluluğuna konuşmaktadır. Görüştüğü kadın grubu, sadaka vermekten kaçınan, cimrilikleri herkesçe bilinen, kocalarının iyiliklerine karşı sürekli bir nankörlük içinde olan bir topluluktur. Daha doğrusu, söz konusu kadın topluluğunun gerçekte ne kadar böyle olduğunu bilme imkanımız olmamakla birlikte, Peygamber'in o kadınlarla ilgili kişisel bilgisi ve kanaati bu yöndedir.
Sonuç olarak, kadınların böylesi olumsuz davranışlarını Peygamber, abartarak-uyarma yaklaşımı içerisindedir.
Kadınların yönetici, hükümdar, veya günümüz ifadesiyle, yargıç, bakan, başbakan veya cumhurbaşkanı olmaları konusunda, Kur'an'da 'engel' diye niteleyebileceğimiz, bırakın bir ayeti, bir sözü, üstü kapalı bile olsa, en ufak bir ima dahi yoktur.
Şu an aklıma geldi, Kur'an'ı Kerim'de geçen, Saba Melikesi (kraliçesi, hükümdarı) hikayesi vardır. Saba, kesin olmamakla birlikte, çok eski devirlerde, bir Habeşi veya Yemen ülkesidir. Ülkenin hükümdarı da Belkıs adında bir kadındır. Belkıs'ı, Süleyman Peygamber sarayına davet eder. Amacı, bir peygamberlik görevi olarak, onu tevhide, yani Allah'ın birliğini kabul etmeye ikna etmektir. Belkıs, mucizevi bir şekilde, kendisini Süleyman'ın sarayında bulur. Bir kısım diyaloğlar falan geçer aralarında. Mesele işin hikayesi değil de, dikkatimi çeken, söz konusu hikayeyi anlatırken Kur'an, Belkıs'ın melike (hükümdar) olmasıyla ilgili olumsuz bir imada bulunmuyor. 'Belkıs, ey Rabbim, şüphesiz ben kendime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum dedi.' (Neml, 42) Belkıs'ın pişmanlığı, Süleyman'ın ona 'neden kadın halinle hükümdar oldun' şeklinde bir eleştiri veya imada bulunmasından ötürü değil, daha önceki dini inanışından pişmanlık duyması sebebiyledir.
Sonuç olarak, geçmiş İslami kültürlerde kadının sosyal hayatta esamesinin okunmamasının nedeni, tarihin derinliklerinden gelen, kadına karşı ön yargılı, bilgisiz tutumların yanısıra, bu bakış ve sosyal iklim içerisindeki kadının, bilgi ve becerilerinin gelişememiş olmasıdır. İkinci sınıf bir insanın (kadın), doğurduğu ben, nasıl birinci sınıf olabiliyorum? Kadının yönetici olamayacağını söylemek serbesttir. Ancak, bunun akıllıca bir şey değil, deli saçması bir şey olduğunu itiraf etmek kaydıyla olabilir. Öyle kadınlar biliyorum, yanında iki kelime etmeye cesaret edemem. Şimdi bu kadın yönetici olamaz, ben olurum dersem, komikten öte bir duruma düşmüş olurum. Komik olmak çok da olumsuz bir şey değildir çünkü.
Yönetici olmanın ölçüsü, kadın veya erkek olmak değil, bilgi, görgü, cesaret ve liyakattir.
Okudum, anladım. Öncelikle
içinde yaşadığımız toplumun kültür iklimine ilginizden dolayı takdir ederim, teşekkür
ederim.
Özel olarak, büyük harflerle dikkat çektiğiniz haberle, genel olarak dini-kültürümüzdeki kadın imajı ve anlayışıyla ilgili olarak, uzun uzadıya değil de genel hatlarıyla neler yazabiliriz diye düşündüm. Şöyle ki, yukarıda bahsettiğiniz haber (hadis), "Yönetimini kadına teslim eden bir toplum iflah olmaz."
şeklinde, klasik hadis kitaplarında geçmektedir. Kadınlarla ilgili olarak, başka bazı olumsuz ve itiraz edilmeye müsait haberler de nakledilmiştir. Bir örnek vermek gerekirse, 'Bana cehennem gösterildi, halkının çoğunun kadınlar olduğunu gördüm.'
İlgili haberlerin metin farklılıkları ve sağlamlık-sahihlik tartışmaları mevcuttur elbette. Bu yönlerini bir kenara bırakalım. Hz Peygamber'in kadınlara yönelik söz, tutum ve davranışlarında, sırf kadın oldukları için, olumsuz, ikinci sınıf muamele yapılması gereken, erkekten farklı veya daha az hak ve özgürlüklere sahip bir yaklaşım asla söz konusu değildir.
Yukarıda metinlerde verilen mesajın genel geçer gibi gözükmesi, kanaatimce Arap dilinin bir çeşit
özelliğidir. Arapçada, söz ve anlatımda 'abartma' sanatı çok belirgindir. Bu cümleden olarak, yine Hz Peygamber'den nakledilen, 'bütün köylüler cehennemdedir' sözü de benzer bir durumu hatırlatmaktadır. Burada, söz konusu olan, gerçekte köylülerin cehenneme gideceği değildir. Peygamber, bir köylü grubuna hitap etmekte ve köydeki insanların, birbirini dedikodu etmeleri, birbirini kıskanmaları vb gibi davranışlarından ötürü onları uyarmaktadır.
Yukarıdaki, kadınlara yönetimini teslim eden toplumun iflah olmayacağı sözüyle ilgili olarak yapılanklasik dönem yorumlarda, kadına yönelik genel bir bakış değil, o dönemdeki Sasani melikesine yönelik liyakat eleştirisidir. Diğer metindeki, cehennem halkının çoğunluğunun kadınlar olduğunu görmesi şeklindeki hadisten, 'kadın mısın, tamamdır, işin bitmiştir...' sonucu kesinlikle çıkmaz. Peygamber, bir kadın topluluğuna konuşmaktadır. Görüştüğü kadın grubu, sadaka vermekten kaçınan, cimrilikleri herkesçe bilinen, kocalarının iyiliklerine karşı sürekli bir nankörlük içinde olan bir topluluktur. Daha doğrusu, söz konusu kadın topluluğunun gerçekte ne kadar böyle olduğunu bilme imkanımız olmamakla birlikte, Peygamber'in o kadınlarla ilgili kişisel bilgisi ve kanaati bu yöndedir.
Sonuç olarak, kadınların böylesi olumsuz davranışlarını Peygamber, abartarak-uyarma yaklaşımı içerisindedir.
Kadınların yönetici, hükümdar, veya günümüz ifadesiyle, yargıç, bakan, başbakan veya cumhurbaşkanı olmaları konusunda, Kur'an'da 'engel' diye niteleyebileceğimiz, bırakın bir ayeti, bir sözü, üstü kapalı bile olsa, en ufak bir ima dahi yoktur.
Şu an aklıma geldi, Kur'an'ı Kerim'de geçen, Saba Melikesi (kraliçesi, hükümdarı) hikayesi vardır. Saba, kesin olmamakla birlikte, çok eski devirlerde, bir Habeşi veya Yemen ülkesidir. Ülkenin hükümdarı da Belkıs adında bir kadındır. Belkıs'ı, Süleyman Peygamber sarayına davet eder. Amacı, bir peygamberlik görevi olarak, onu tevhide, yani Allah'ın birliğini kabul etmeye ikna etmektir. Belkıs, mucizevi bir şekilde, kendisini Süleyman'ın sarayında bulur. Bir kısım diyaloğlar falan geçer aralarında. Mesele işin hikayesi değil de, dikkatimi çeken, söz konusu hikayeyi anlatırken Kur'an, Belkıs'ın melike (hükümdar) olmasıyla ilgili olumsuz bir imada bulunmuyor. 'Belkıs, ey Rabbim, şüphesiz ben kendime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum dedi.' (Neml, 42) Belkıs'ın pişmanlığı, Süleyman'ın ona 'neden kadın halinle hükümdar oldun' şeklinde bir eleştiri veya imada bulunmasından ötürü değil, daha önceki dini inanışından pişmanlık duyması sebebiyledir.
Sonuç olarak, geçmiş İslami kültürlerde kadının sosyal hayatta esamesinin okunmamasının nedeni, tarihin derinliklerinden gelen, kadına karşı ön yargılı, bilgisiz tutumların yanısıra, bu bakış ve sosyal iklim içerisindeki kadının, bilgi ve becerilerinin gelişememiş olmasıdır. İkinci sınıf bir insanın (kadın), doğurduğu ben, nasıl birinci sınıf olabiliyorum? Kadının yönetici olamayacağını söylemek serbesttir. Ancak, bunun akıllıca bir şey değil, deli saçması bir şey olduğunu itiraf etmek kaydıyla olabilir. Öyle kadınlar biliyorum, yanında iki kelime etmeye cesaret edemem. Şimdi bu kadın yönetici olamaz, ben olurum dersem, komikten öte bir duruma düşmüş olurum. Komik olmak çok da olumsuz bir şey değildir çünkü.
Yönetici olmanın ölçüsü, kadın veya erkek olmak değil, bilgi, görgü, cesaret ve liyakattir.