Burada İslâm hukukçuları arasında boşama ehliyeti bakımından tartışmalı olanlar sarhoşlarla ikrah altında eşlerini istemeyerek boşayanlardır. Sarhoşun durumu iki farklı şekilde ele alınıp incelenmiştir. Sarhoşluk verici maddeyi bilmeyerek veya zorla alanlarla ilâç gibi bir madde içinde meşrû bir şekilde alanlar bir grupta, bilerek ve isteyerek keyif verici bir madde olarak alanlar bir başka grupta değerlendirilmiştir. İslâm hukukçularının tamamı birinci gruptakilerin dinen ve hukuken sorumlu tutulmayacak bir durumda olduklarını ve bu sebeple bunların hukukî ve cezaî ehliyetlerinin bulunmadığını kabul etmektedirler. Buna göre bu grupta yer alan bir kimsenin eşini boşaması geçerli değildir.
Tartışmalı olan ikinci gruptakilerin durumudur. Hukukçuların ekserisine özellikle Hanefîler?e, İmam Mâlik ve Şâfiî?ye, Şa?bî, Evzaî ve Saîd b. Müseyyeb?e göre sarhoşun eda (fiil) ehliyeti tamdır; bunun sonucu olarak da boşaması geçerlidir. Hz. Osman, Ömer b. Abdülazîz, Hanefîler?den Tahâvî ve Kerhî, Şâfiîler?den Müzenî ve Hanbelîler?in bir görüşüne göre sarhoşluğun nasıl meydana geldiği değil, doğurduğu sonuçlar önemlidir. Dolayısıyla normal düşünme kabiliyetini kaybeden sarhoşun eda ehliyeti yoktur. Sonuçta boşaması da geçerli değildir.
Canı ve malı ağır bir şekilde tehdit edilen ve bu tehdidi başka türlü defetmeye gücü yetmeyen kimsenin (mükreh) boşamasına gelince Hanefîler bu kimsenin rızâsı yoksa da irade ve ihtiyarı vardır, dolayısıyla iradesinin sakatlandığı söylenemez, boşaması geçerlidir demektedirler. Hanefîler dışında İbrâhim en-Nehaî ve Şa?bî de bu görüştedir. Diğer mezhep hukukçuları ise aksi görüşü savunmakta ve can veya malın ağır bir şekilde tehdit edilmesini iradeyi sakatlayan bir sebep olarak görmektedirler. Bunlara göre ikrah altında yapılan boşama geçerli değildir. Çünkü boşayan kimse hür bir irade ile karısını boşamamıştır. Hukuk-ı Âile Kararnâmesi?nde de fakihlerin çoğunluğunun görüşü tercih edilerek baskı ve zorlama sonucu yapılan boşamaların geçersiz olduğu ifade edilmişti (md. 105).
Şaka ile yapılan talâk da hukukçuların ekserisine göre geçerlidir. Hz. Peygamber, ?Üç şeyin ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir: Nikâh, talâk ve talâktan dönme? (Ebû Dâvûd, ?Talâk?, 9, Tirmizî, ?Talâk?, 9; İbn Mâce, ?Talâk?, 13) buyurmuştur. Boşanmanın normal olarak herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın tek taraflı irade beyanıyla gerçekleşiyor olması böyle bir tedbiri gerekli kılmış olmalıdır. ÖTE YANDAN NE SÖYLEDİĞİNİ VE NE YAPTIĞINI BİLMEYECEK DERECEDE ÖFKELENMİŞ VE KENDİSİ ÜZERİNDEKİ KONTROLÜNÜ KAYBETMİŞ BİR KİMSENİN BOŞAMASININ GEÇERLİ OLMADIĞI DA GENELLİKLE KABUL EDİLMEKTEDİR.
DİYANET İLMİHALİ.
SONUÇ:SON CÜMLENİN BİR YORUM CÜMLESİ OLDUĞU AÇIKTIR.ŞAKA İLE VEYA SARHOŞ HALDE VEYA ZORLAMA ALTINDA OLAN KİŞİNİN TALAKI KABUL EDİLDİĞİNE GÖRE BUNUN DA KABUL EDİLMESİ GEREKİR.VE HANEFİ KİTAPLARINDA YAZAN BUDUR.O NEDENLE BU MESELEYİ SUİİSTİMAL EDİP BEN KIZGINKEN BOŞADIM DEMEK YETERLİ BİR MAZERET DEĞİLDİR.DİKKATLİ OLMALIDIR.
//////////BURDA EN ÖNEMLİ VE KRİTİK MESELELERDEN BİRİDE ZİFAFTAN EVVEL BOŞAMA MESELESİDİR://////////
SORU: Bir kimse, zifafa girmeden karısını boşarsa, boşanmış sayılır mı?
Hanefi mezhebine göre, bir kimse zifafa girmeden önce zevcesine: "Üç talakla boş ol" dese, zevcesi üç talakla boş olmuş olur.
Fakat, bir kimse üç sayısını telaffuz etmezde, üç defa ayrı ayrı "Boş ol." derse, bununla bir talak-ı bâin meydana gelir. İkinci ve üçüncü sefer boş ol demesi bir şey ifade etmez. Demek ki zifaftan önce olan bu tür boşamayla büyük ayrılık meydana gelmez.
Ayrılık; iki şey arasındaki uzaklık, mesafe ve evliliğin sona ermesiyle, birbirinden ayrılan eşler arasında meydana gelen durum. Bu durum, küçük ve büyük ayrılık (beynûnet-i suğrâ ve beynûnet-i kübrâ) olmak üzere ikiye ayrılır:
Küçük ayrılık: Boşanan eşlerin, yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân veren beynûnettir. Şu durumlarda küçük ayrılık meydana gelir.
1. Birinci veya ikinci boşama hakkını kullanarak hanımını boşayan erkek, iddet (boşamadan sonra beklenilmesi gereken süre) esnasında hanımına dönmezse;
2. Erkek, hanımını bir mal karşılığında boşamışsa (muhâlea);
3. Evliliğe, hâkim son vermişse;
4. Nikâhtan sonra, fakat zifâf ve halvet-i sahîhadan önce (nikâhlanan nişanlıların, kimsenin göremiyeceği ve ansızın gelemiyeceği bir yerde başbaşa kalmaları) yapılan boşama ile meydana gelen ayrılık.
Boşanan eşler arasında küçük ayrılık meydana gelebilmesi için, kadının üçüncü boşama hakkı (son boşama hakkı) ile boşanmış olmaması şarttır. Aralarında küçük ayrılık meydana gelen kadın ve erkek yeniden evlenmek isterlerse, bütün şartlarıyla yeni bir nikâh kıyılmak suretiyle evlenebilirler. Koca, önceki mehri ödemiş olsa da, yeniden mehir ödemek mecburiyetindedir.
Büyük ayrılık: Boşanan eşlerin yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân tanımayan beynûnettir. Erkek hanımını üçüncü, yani son boşama hakkı ile boşarsa aralarında büyük ayrılık meydana gelir. Mülâane suretiyle (bk. Liân) ayrılan eşler arasında da bu durum meydana gelir
Burada İslâm hukukçuları arasında boşama ehliyeti bakımından tartışmalı olanlar sarhoşlarla ikrah altında eşlerini istemeyerek boşayanlardır. Sarhoşun durumu iki farklı şekilde ele alınıp incelenmiştir. Sarhoşluk verici maddeyi bilmeyerek veya zorla alanlarla ilâç gibi bir madde içinde meşrû bir şekilde alanlar bir grupta, bilerek ve isteyerek keyif verici bir madde olarak alanlar bir başka grupta değerlendirilmiştir. İslâm hukukçularının tamamı birinci gruptakilerin dinen ve hukuken sorumlu tutulmayacak bir durumda olduklarını ve bu sebeple bunların hukukî ve cezaî ehliyetlerinin bulunmadığını kabul etmektedirler. Buna göre bu grupta yer alan bir kimsenin eşini boşaması geçerli değildir.
Tartışmalı olan ikinci gruptakilerin durumudur. Hukukçuların ekserisine özellikle Hanefîler?e, İmam Mâlik ve Şâfiî?ye, Şa?bî, Evzaî ve Saîd b. Müseyyeb?e göre sarhoşun eda (fiil) ehliyeti tamdır; bunun sonucu olarak da boşaması geçerlidir. Hz. Osman, Ömer b. Abdülazîz, Hanefîler?den Tahâvî ve Kerhî, Şâfiîler?den Müzenî ve Hanbelîler?in bir görüşüne göre sarhoşluğun nasıl meydana geldiği değil, doğurduğu sonuçlar önemlidir. Dolayısıyla normal düşünme kabiliyetini kaybeden sarhoşun eda ehliyeti yoktur. Sonuçta boşaması da geçerli değildir.
Canı ve malı ağır bir şekilde tehdit edilen ve bu tehdidi başka türlü defetmeye gücü yetmeyen kimsenin (mükreh) boşamasına gelince Hanefîler bu kimsenin rızâsı yoksa da irade ve ihtiyarı vardır, dolayısıyla iradesinin sakatlandığı söylenemez, boşaması geçerlidir demektedirler. Hanefîler dışında İbrâhim en-Nehaî ve Şa?bî de bu görüştedir. Diğer mezhep hukukçuları ise aksi görüşü savunmakta ve can veya malın ağır bir şekilde tehdit edilmesini iradeyi sakatlayan bir sebep olarak görmektedirler. Bunlara göre ikrah altında yapılan boşama geçerli değildir. Çünkü boşayan kimse hür bir irade ile karısını boşamamıştır. Hukuk-ı Âile Kararnâmesi?nde de fakihlerin çoğunluğunun görüşü tercih edilerek baskı ve zorlama sonucu yapılan boşamaların geçersiz olduğu ifade edilmişti (md. 105).
Şaka ile yapılan talâk da hukukçuların ekserisine göre geçerlidir. Hz. Peygamber, ?Üç şeyin ciddisi de ciddidir, şakası da ciddidir: Nikâh, talâk ve talâktan dönme? (Ebû Dâvûd, ?Talâk?, 9, Tirmizî, ?Talâk?, 9; İbn Mâce, ?Talâk?, 13) buyurmuştur. Boşanmanın normal olarak herhangi bir mahkeme kararına gerek olmaksızın tek taraflı irade beyanıyla gerçekleşiyor olması böyle bir tedbiri gerekli kılmış olmalıdır. ÖTE YANDAN NE SÖYLEDİĞİNİ VE NE YAPTIĞINI BİLMEYECEK DERECEDE ÖFKELENMİŞ VE KENDİSİ ÜZERİNDEKİ KONTROLÜNÜ KAYBETMİŞ BİR KİMSENİN BOŞAMASININ GEÇERLİ OLMADIĞI DA GENELLİKLE KABUL EDİLMEKTEDİR.
DİYANET İLMİHALİ.
SONUÇ:SON CÜMLENİN BİR YORUM CÜMLESİ OLDUĞU AÇIKTIR.ŞAKA İLE VEYA SARHOŞ HALDE VEYA ZORLAMA ALTINDA OLAN KİŞİNİN TALAKI KABUL EDİLDİĞİNE GÖRE BUNUN DA KABUL EDİLMESİ GEREKİR.VE HANEFİ KİTAPLARINDA YAZAN BUDUR.O NEDENLE BU MESELEYİ SUİİSTİMAL EDİP BEN KIZGINKEN BOŞADIM DEMEK YETERLİ BİR MAZERET DEĞİLDİR.DİKKATLİ OLMALIDIR.
//////////BURDA EN ÖNEMLİ VE KRİTİK MESELELERDEN BİRİDE ZİFAFTAN EVVEL BOŞAMA MESELESİDİR://////////
SORU: Bir kimse, zifafa girmeden karısını boşarsa, boşanmış sayılır mı?
Hanefi mezhebine göre, bir kimse zifafa girmeden önce zevcesine: "Üç talakla boş ol" dese, zevcesi üç talakla boş olmuş olur.
Fakat, bir kimse üç sayısını telaffuz etmezde, üç defa ayrı ayrı "Boş ol." derse, bununla bir talak-ı bâin meydana gelir. İkinci ve üçüncü sefer boş ol demesi bir şey ifade etmez. Demek ki zifaftan önce olan bu tür boşamayla büyük ayrılık meydana gelmez.
Ayrılık; iki şey arasındaki uzaklık, mesafe ve evliliğin sona ermesiyle, birbirinden ayrılan eşler arasında meydana gelen durum. Bu durum, küçük ve büyük ayrılık (beynûnet-i suğrâ ve beynûnet-i kübrâ) olmak üzere ikiye ayrılır:
Küçük ayrılık: Boşanan eşlerin, yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân veren beynûnettir. Şu durumlarda küçük ayrılık meydana gelir.
1. Birinci veya ikinci boşama hakkını kullanarak hanımını boşayan erkek, iddet (boşamadan sonra beklenilmesi gereken süre) esnasında hanımına dönmezse;
2. Erkek, hanımını bir mal karşılığında boşamışsa (muhâlea);
3. Evliliğe, hâkim son vermişse;
4. Nikâhtan sonra, fakat zifâf ve halvet-i sahîhadan önce (nikâhlanan nişanlıların, kimsenin göremiyeceği ve ansızın gelemiyeceği bir yerde başbaşa kalmaları) yapılan boşama ile meydana gelen ayrılık.
Boşanan eşler arasında küçük ayrılık meydana gelebilmesi için, kadının üçüncü boşama hakkı (son boşama hakkı) ile boşanmış olmaması şarttır. Aralarında küçük ayrılık meydana gelen kadın ve erkek yeniden evlenmek isterlerse, bütün şartlarıyla yeni bir nikâh kıyılmak suretiyle evlenebilirler. Koca, önceki mehri ödemiş olsa da, yeniden mehir ödemek mecburiyetindedir.
Büyük ayrılık: Boşanan eşlerin yeniden nikâhlanarak evlenebilmelerine imkân tanımayan beynûnettir. Erkek hanımını üçüncü, yani son boşama hakkı ile boşarsa aralarında büyük ayrılık meydana gelir. Mülâane suretiyle (bk. Liân) ayrılan eşler arasında da bu durum meydana gelir