ÜCRETLİ
ÖĞRETMEN OLMAK
Öğretmenlik güzel ve temiz meslek. Temelinde sevgi ve saygı, hak ve adalet, fedakârlık ve idealistlik var. Aslında öğretmen, sadece öğrenciler için değil, toplum için bir örnektir. Mesleğin özünde de, örnek olarak , aynı zamanda temsil de ederek ideal insanı yetiştirmeye gayret etmek var.
İşte bu nedenle öğretmen yetiştiren okullarda; eğitim psikolojisi, pedagoji, ölçme değerlendirme, rehberlik, metodoloji, sınıf yönetimi, gelişim ve öğrenme gibi, eğitim teknikleriyle ilgili, öğretmen için olmazsa olmaz mahiyetindeki dersler okutulur. Sonra da bunları uygulayıp uygulamadığı konusunda staja tabi tutulur. Başarılı olup mezun olanlarsa yeniden KPSS ile seçime tabi tutulur. Burada da binlerce aday arasında en yüksek puan alanların ataması yapılır.
Yani, öğretmenlik artık eskisi gibi, ?Hiç bir şey olamıyorsan, bari öğretmen olsaydın? dönemini çok gerilerde bıraktı. Bıraktı ancak, o çok gerilerdekiler, yani bazı siyasi mülahazalarla, bırakın fen-edebiyat fakülteleri gibi en azından formasyon alınarak öğretmenlikle bağdaşabilen bölümleri; işletme, ziraat, muhasebe, inşaat, mimarlık, elektrik ve elektronik gibi, öğretmenlikle alakası olmayan mesleklerin eğitimini veren fakültelerden mezun binlerce insan, bugün öğretmenlik ve idarecilik yapmakta.
Elbette bu insanların bir işte çalışma, kamuda vazife alma ve kurumları yönetme hakları var. Ancak herkesin, kendi branş ve aldığı eğitimle ilgili alanlarda istihdam olunması esas olmalıdır. Hele hele her işten çok daha önemli olan; insan eğitme, geleceğin toplumunu yetiştirme, hızla gelişen ve değişen çağın medeniyetini inşa edebilecek nitelikli kadroları oluşturma gibi, hayati öneme haiz eğitim faaliyetlerinin ve kurumlarının içinde istihdam edilmeleri; hem kendileri, hem toplum adına büyük bir yanlış, bıraktığı hasarları tamir etmenin on yıllar alacağı korkunç bir yıkımdır.
Çünkü bu alanda hasarları tamir imkanı yoktur. Zamanı geri döndürüp, hataları ortadan kaldırmak mümkün değil. Fabrikada üretilen bir eşya arızalı çıkarsa bunun çaresi var. Hatalı üretim diye değiştirilir veya yetkili servisçe tamir edilir. Ancak okullar öyle bir fabrikadır ki; orda eşya değil, insan üretiliyor. Hatalı ürünse, hem hayata karışıyor ve hem de hayatı karıştırıyor. Onun, yani yanlış eğitilen kimsenin, ruh ve kafa eğitimindeki yanlış ve eksikliklerin tamiri mümkün olmuyor ve faturası da bütün topluma çıkıyor. İşte bu nedenle de tüm eğitim faaliyetleri, hiç zaman kaybetmeden, bu iş için eğitilmişlere devredilmelidir.
Ülkemizde binlerce, son tekniklerle donanmış eğitim fakültesi mezunları atanmak için sıra bekliyor. Artık yetkililerin bir an önce bu işe el atarak, eğitim hizmetlerinde çalışan farklı meslek mensuplarını kendi alanlarıyla ilgili hizmet veren kurumlara kaydırarak, onları da mağdur etmeksizin; nice umutlarla ve zorluklarla çocuklarını eğitim kurumlarına emanet eden bütün insanları ve çocuklarını- hatta milletin tüm geleceğini- mağdur etmemek için, bu konuya eğilmeleri ve hızla sonuçlandırmaları gerekir.
Bu arada, ülkedeki eğitim kurumlarında hâlâ on binlerce öğretmen açığı varken ve bunun en az on katı öğretmen hazır kıta atanmayı beklerken, şimdilerde bu açıklar ancak ücretli ders öğretmenleriyle kapatılıyor. Tabi bunun da ne kadar sağlıklı yapıldığı ayrı bir tartışma konusu. Ancak ben , mecburen başvurulan bu usulden ziyade, ücretli öğretmenlerin halihazırdaki sıkıntılı pozisyonlarıyla, hukuki ve fiili durumlarını tartışmak istiyorum.
Hatta Mili Eğitim mevzuatları çerçevesinde ücretli veya kadrolu öğretmenlerle kısaca idarecilerle ilgili de analiz yapmak istiyorum. Çünkü bu hizmetlerde görevli çoğu kadrolar tabi oldukları mevzuattan habersiz; kendilerini sınırsız yetkili zannederek davranırken, kimleri de köle muamelesi görmesine rağmen, bazen mecburiyetten, bazen bilmediğinden boynunu büküveriyor. Hakkını ve hukukunu bilip iddia edenler ise; oyunbozan, hizipçi ve sakıncalı olarak görülüp, sindirilmeğe çalışılıyor, maalesef.
Bazıları, yetki ve sorumluluklarının kanun ve yönetmeliklerce belirlenip, sınırlandığını unuturken, kimisi de hadiselere ters mantıkla yaklaşıyor. Mesela, yasal dayanağı olmayan bir görev yükleniveriliyor, yerine getirilmeyince de ilgiliden, böyle bir görevinin olmadığını belgeyle ispatlanması isteniyor.
Buradaki mantık, veya mantıksızlık, çokça anlatılan bir fıkradaki espriyi hatırlatıyor. Hani Karadenizlinin biri arabasıyla ters yola girer. Bu sırada arabasındaki polis radyosundan bir anons duyar; ?Dikkat, falanca sokakta ters yola girmiş bir araç seyretmekte.? Diye. Adam bir bakar, bahsedilen kendi girdiği sokak. Sonra karşıdan gelip geçen araçlara bakıp, başlar söylenmeğe; ?Ooo, haçan ne biri ne beşi bütün arabalar ters yola girmiş; yahu!?
Oysa, tüm görev ve sorumluluklar, kanun ve yönetmeliklerle veya bunlara bağlı yönergelerle belirlenir. Mevzuatta belirtilmeyen bir görev ve sorumluluk olamaz. Sorumluluğu ve müeyyidesi olmayan bir vazife de olamaz. Kimseden böyle bir vazifeyi yapması da istenemez. Çünkü yerine getirilmeyince hesabı sorulamaz; hesabı sorulamayınca da yerine getirilmeyebilir.
İşte bu nedenle bir görevin ve sorumluluğun olmadığının değil, olduğunun belgesi olur. Mesela, yönetmelikte (11868/14) müdür yardımcılarının okulun genel temizliğinden sorumlu oldukları, yine gördükleri noksanlıkları müdüre rapor edecekleri gibi görevleri sayılmıştır; buna göre ?Müdür yardımcısının cam silmek, koridoru paspas yapmak gibi bir görevi yoktur.? gibi bir düzenleme mevzuatta yer almadığına göre, ?Müdür yardımcıları niçin bu işleri yapmıyor?? demek, mantıksız olup, kabul edilemez. Dolayısıyla herhangi bir görevliye, mevzuatta açıkça belirtilen görevlerin dışında görev vermek ve buna mecbur tutmak kanuna ve hukuka aykırıdır; hatta angaryadır. Angarya da anayasal bir yasaktır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ücretli ders öğretmenliği kadrosu diye bir birim yoktur. Bu durum sadece zaruretten kaynaklanan geçici olarak yapılan bir tür idari işlemdir. Bu nedenle de, 1961 tarih ve 222 sayılı ilköğretim ve eğitim kanununun 14. md. sinde ilköğretim kadroları sayılırken, ücretli ders öğretmenleri sayılmaz.
Ne 657 sayılı devlet memurları kanununda, ne de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel kanununda açıkça ücretli öğretmenlerden bahsedilmez. 657 sayılı kanunun 89.md söz edilen zorunlu ek dersler bunlardan farklıdır. 439 sayılı MEB haftalık ders saatleri ve ek ders ücretleri hakkındaki kanununun 8. maddesi ise, bu ücretli ders öğretmenliğinin en önemli ve tek dayanağıdır, denebilir. Burada ihtiyaç halinde geçici ücretli öğretmen atanabileceğini belirtirken, hemen sonraki maddede meslekte 25 yılını dolduranların da isterlerse ücretli ders almayacaklarından bahseder.
Yine 1964 tarih ve 11868 sayılı lise ve ortaokullar yönetmeliğinde, Milli eğitim görevlileri sayılırken, ücretli ders öğretmenlerinden bahsedilmediği gibi diğer görevlileri tek tek sayıp, bunların görev, yetki ve sorumlulukları da ayrıca belirtilmiştir. Mesela, 5 ile 14. maddeler arasında öğretmenlerin, müdürün ve müdür yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları sayılırken; 59. md. de öğretmenlerin ödevlerinden bahsedilir. Özellikle 59, 60 ve 61. maddelerde öğretmenlerin ödevleri sayılırken, birden çok okulda görev yapan öğretmenin, sadece kadrolu olduğu okulda nöbet tutacağı, ücretli derse girdiği okullarda nöbet tutmayacağı belirtilir. Yine burada, hamile öğretmenlerin doğuma 3 ay kala, doğumdan sonra 6 ay nöbet tutmayacağı, meslekte 20 yılı dolduran bayan ve 25 yılı dolduran erkek öğretmenlerin de çok ihtiyaç yoksa, nöbet tutmayacaklarından bahsedilir.
Gene de bu konuda inat eden yöneticileri ikna için, ücretli öğretmenlerin, girdikleri derslerin dışında başka bir haklarının, görevlerinin ve sorumluluklarının olmadığına dair bir iki belgeden bahsedeyim.
İlköğretim genel müdürlüğünce resmi yazıyla bu konuda sorulan bir soruya, personel genel müdürlüğünce, 15.12.2005 tarih ve 75735 sayıılı, personel müdürü Remzi Kaya imzalı genelgede; ders ücreti karşılığı ders okutmak için görevlendirilenlere başka görevler verilemeyeceği, sadece fiilen yerine getirdikleri ders görevleri için ücret ödendiği, ders dışı hazırlık, planlama vs. gibi başka görevler verilmeyeceği veya bu ders dışı görevlerin ücretinden faydalandırılamayacakları açıkça belirtilmiştir.
Bir başka belge de, Bakanlar Kurulunun bu konuya emsal teşkil edebilecek ve kıyas yoluyla hiçbir tereddüde yer bırakmayacak olan ve 10.9.2005 tarih ve 25932 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, 26.8.2005 tarih ve 9345 sayılı kararıdır. Bu kararın 1. maddesi; ?Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacının karşılanması amacıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre bir öğretim yılında 10 ayı geçmemek üzere kısmî zamanlı geçici öğretici çalıştırılabilir.?; 7. maddesi ise; ?Öğreticilerin görev, yetki ve sorumlulukları, öğretmenlerin ders verme görevlerine ilişkin yetki ve sorumlulukları ile sınırlıdır. Bunlara ders görevi dışında diğer görevler verilmez.? Şeklindedir.
Aslında bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak ben, emekli öğretmen ve avukat olarak daha fazlasına ihtiyaç duymuyor ve bu konuda görev yaptıkları okullarda sıkıntı çeken ücretli ders öğretmenlerine şunları söylüyorum:
Öncelikle biz bir hukuk devletiyiz ve yapılan bütün iş ve icraatların hukuk çerçevesinde olması gerekir. Hukukun üstünlüğü esas olup, kimse kendi kafasına ve keyfine göre davranamaz. Mevzuatta olmayan bir yetkiyi kimse kullanamayacağı gibi, mevzuatta olmayan bir görev de olamaz. Hizmette bir noksanlık olursa, üstler bunu sadece mevzuat çerçevesinde takip edebilir. Hiş kimsenin bir başkasına fırça atma, kaba davranma ve hakaret etme hakkı olmadığı gibi; ayrıca da bu bir suçtur.
Aldığınız ücret sadece verdiğiniz derslerin karşılığıdır. Girmediğiniz dersin ücreti zaten kesilir. Bu dersleri kuralına göre işlemenin dışında hukuken hiçbir -nöbet, sınıf rehber öğretmenliği, kulüp çalışması, tören ve ?sosyal veya kültürel faaliyet? gibi- göreviniz, sorumluluğunuz ve mecburiyetiniz YOKTUR.
Ancak, ihtiyaç olur ve size uygun bir üslupla rica edilirse bu tür görevleri gönüllü olarak yapmanız elbette doğru ve uygun olur. Fakat bu yaptığınız işlerden dolayı hiçbir hukuki ve cezai sorumluluğunuz da yoktur.
Bunları bilin ve bilmeyenlere de, siz gene de size yakışan bir üslupla bildirin. Sizler köle değil, geleceğin saygın öğretmenlerisiniz. Kendinizi sömürtmeyin, kullandırmayın ve de onurunuzu rencide ettirmeyin. Aksi halde, onurlu insan yetiştiremezsiniz.
[email protected]
ÜCRETLİ
ÖĞRETMEN OLMAK
Öğretmenlik güzel ve temiz meslek. Temelinde sevgi ve saygı, hak ve adalet, fedakârlık ve idealistlik var. Aslında öğretmen, sadece öğrenciler için değil, toplum için bir örnektir. Mesleğin özünde de, örnek olarak , aynı zamanda temsil de ederek ideal insanı yetiştirmeye gayret etmek var.
İşte bu nedenle öğretmen yetiştiren okullarda; eğitim psikolojisi, pedagoji, ölçme değerlendirme, rehberlik, metodoloji, sınıf yönetimi, gelişim ve öğrenme gibi, eğitim teknikleriyle ilgili, öğretmen için olmazsa olmaz mahiyetindeki dersler okutulur. Sonra da bunları uygulayıp uygulamadığı konusunda staja tabi tutulur. Başarılı olup mezun olanlarsa yeniden KPSS ile seçime tabi tutulur. Burada da binlerce aday arasında en yüksek puan alanların ataması yapılır.
Yani, öğretmenlik artık eskisi gibi, ?Hiç bir şey olamıyorsan, bari öğretmen olsaydın? dönemini çok gerilerde bıraktı. Bıraktı ancak, o çok gerilerdekiler, yani bazı siyasi mülahazalarla, bırakın fen-edebiyat fakülteleri gibi en azından formasyon alınarak öğretmenlikle bağdaşabilen bölümleri; işletme, ziraat, muhasebe, inşaat, mimarlık, elektrik ve elektronik gibi, öğretmenlikle alakası olmayan mesleklerin eğitimini veren fakültelerden mezun binlerce insan, bugün öğretmenlik ve idarecilik yapmakta.
Elbette bu insanların bir işte çalışma, kamuda vazife alma ve kurumları yönetme hakları var. Ancak herkesin, kendi branş ve aldığı eğitimle ilgili alanlarda istihdam olunması esas olmalıdır. Hele hele her işten çok daha önemli olan; insan eğitme, geleceğin toplumunu yetiştirme, hızla gelişen ve değişen çağın medeniyetini inşa edebilecek nitelikli kadroları oluşturma gibi, hayati öneme haiz eğitim faaliyetlerinin ve kurumlarının içinde istihdam edilmeleri; hem kendileri, hem toplum adına büyük bir yanlış, bıraktığı hasarları tamir etmenin on yıllar alacağı korkunç bir yıkımdır.
Çünkü bu alanda hasarları tamir imkanı yoktur. Zamanı geri döndürüp, hataları ortadan kaldırmak mümkün değil. Fabrikada üretilen bir eşya arızalı çıkarsa bunun çaresi var. Hatalı üretim diye değiştirilir veya yetkili servisçe tamir edilir. Ancak okullar öyle bir fabrikadır ki; orda eşya değil, insan üretiliyor. Hatalı ürünse, hem hayata karışıyor ve hem de hayatı karıştırıyor. Onun, yani yanlış eğitilen kimsenin, ruh ve kafa eğitimindeki yanlış ve eksikliklerin tamiri mümkün olmuyor ve faturası da bütün topluma çıkıyor. İşte bu nedenle de tüm eğitim faaliyetleri, hiç zaman kaybetmeden, bu iş için eğitilmişlere devredilmelidir.
Ülkemizde binlerce, son tekniklerle donanmış eğitim fakültesi mezunları atanmak için sıra bekliyor. Artık yetkililerin bir an önce bu işe el atarak, eğitim hizmetlerinde çalışan farklı meslek mensuplarını kendi alanlarıyla ilgili hizmet veren kurumlara kaydırarak, onları da mağdur etmeksizin; nice umutlarla ve zorluklarla çocuklarını eğitim kurumlarına emanet eden bütün insanları ve çocuklarını- hatta milletin tüm geleceğini- mağdur etmemek için, bu konuya eğilmeleri ve hızla sonuçlandırmaları gerekir.
Bu arada, ülkedeki eğitim kurumlarında hâlâ on binlerce öğretmen açığı varken ve bunun en az on katı öğretmen hazır kıta atanmayı beklerken, şimdilerde bu açıklar ancak ücretli ders öğretmenleriyle kapatılıyor. Tabi bunun da ne kadar sağlıklı yapıldığı ayrı bir tartışma konusu. Ancak ben , mecburen başvurulan bu usulden ziyade, ücretli öğretmenlerin halihazırdaki sıkıntılı pozisyonlarıyla, hukuki ve fiili durumlarını tartışmak istiyorum.
Hatta Mili Eğitim mevzuatları çerçevesinde ücretli veya kadrolu öğretmenlerle kısaca idarecilerle ilgili de analiz yapmak istiyorum. Çünkü bu hizmetlerde görevli çoğu kadrolar tabi oldukları mevzuattan habersiz; kendilerini sınırsız yetkili zannederek davranırken, kimleri de köle muamelesi görmesine rağmen, bazen mecburiyetten, bazen bilmediğinden boynunu büküveriyor. Hakkını ve hukukunu bilip iddia edenler ise; oyunbozan, hizipçi ve sakıncalı olarak görülüp, sindirilmeğe çalışılıyor, maalesef.
Bazıları, yetki ve sorumluluklarının kanun ve yönetmeliklerce belirlenip, sınırlandığını unuturken, kimisi de hadiselere ters mantıkla yaklaşıyor. Mesela, yasal dayanağı olmayan bir görev yükleniveriliyor, yerine getirilmeyince de ilgiliden, böyle bir görevinin olmadığını belgeyle ispatlanması isteniyor.
Buradaki mantık, veya mantıksızlık, çokça anlatılan bir fıkradaki espriyi hatırlatıyor. Hani Karadenizlinin biri arabasıyla ters yola girer. Bu sırada arabasındaki polis radyosundan bir anons duyar; ?Dikkat, falanca sokakta ters yola girmiş bir araç seyretmekte.? Diye. Adam bir bakar, bahsedilen kendi girdiği sokak. Sonra karşıdan gelip geçen araçlara bakıp, başlar söylenmeğe; ?Ooo, haçan ne biri ne beşi bütün arabalar ters yola girmiş; yahu!?
Oysa, tüm görev ve sorumluluklar, kanun ve yönetmeliklerle veya bunlara bağlı yönergelerle belirlenir. Mevzuatta belirtilmeyen bir görev ve sorumluluk olamaz. Sorumluluğu ve müeyyidesi olmayan bir vazife de olamaz. Kimseden böyle bir vazifeyi yapması da istenemez. Çünkü yerine getirilmeyince hesabı sorulamaz; hesabı sorulamayınca da yerine getirilmeyebilir.
İşte bu nedenle bir görevin ve sorumluluğun olmadığının değil, olduğunun belgesi olur. Mesela, yönetmelikte (11868/14) müdür yardımcılarının okulun genel temizliğinden sorumlu oldukları, yine gördükleri noksanlıkları müdüre rapor edecekleri gibi görevleri sayılmıştır; buna göre ?Müdür yardımcısının cam silmek, koridoru paspas yapmak gibi bir görevi yoktur.? gibi bir düzenleme mevzuatta yer almadığına göre, ?Müdür yardımcıları niçin bu işleri yapmıyor?? demek, mantıksız olup, kabul edilemez. Dolayısıyla herhangi bir görevliye, mevzuatta açıkça belirtilen görevlerin dışında görev vermek ve buna mecbur tutmak kanuna ve hukuka aykırıdır; hatta angaryadır. Angarya da anayasal bir yasaktır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ücretli ders öğretmenliği kadrosu diye bir birim yoktur. Bu durum sadece zaruretten kaynaklanan geçici olarak yapılan bir tür idari işlemdir. Bu nedenle de, 1961 tarih ve 222 sayılı ilköğretim ve eğitim kanununun 14. md. sinde ilköğretim kadroları sayılırken, ücretli ders öğretmenleri sayılmaz.
Ne 657 sayılı devlet memurları kanununda, ne de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel kanununda açıkça ücretli öğretmenlerden bahsedilmez. 657 sayılı kanunun 89.md söz edilen zorunlu ek dersler bunlardan farklıdır. 439 sayılı MEB haftalık ders saatleri ve ek ders ücretleri hakkındaki kanununun 8. maddesi ise, bu ücretli ders öğretmenliğinin en önemli ve tek dayanağıdır, denebilir. Burada ihtiyaç halinde geçici ücretli öğretmen atanabileceğini belirtirken, hemen sonraki maddede meslekte 25 yılını dolduranların da isterlerse ücretli ders almayacaklarından bahseder.
Yine 1964 tarih ve 11868 sayılı lise ve ortaokullar yönetmeliğinde, Milli eğitim görevlileri sayılırken, ücretli ders öğretmenlerinden bahsedilmediği gibi diğer görevlileri tek tek sayıp, bunların görev, yetki ve sorumlulukları da ayrıca belirtilmiştir. Mesela, 5 ile 14. maddeler arasında öğretmenlerin, müdürün ve müdür yardımcılarının görev, yetki ve sorumlulukları sayılırken; 59. md. de öğretmenlerin ödevlerinden bahsedilir. Özellikle 59, 60 ve 61. maddelerde öğretmenlerin ödevleri sayılırken, birden çok okulda görev yapan öğretmenin, sadece kadrolu olduğu okulda nöbet tutacağı, ücretli derse girdiği okullarda nöbet tutmayacağı belirtilir. Yine burada, hamile öğretmenlerin doğuma 3 ay kala, doğumdan sonra 6 ay nöbet tutmayacağı, meslekte 20 yılı dolduran bayan ve 25 yılı dolduran erkek öğretmenlerin de çok ihtiyaç yoksa, nöbet tutmayacaklarından bahsedilir.
Gene de bu konuda inat eden yöneticileri ikna için, ücretli öğretmenlerin, girdikleri derslerin dışında başka bir haklarının, görevlerinin ve sorumluluklarının olmadığına dair bir iki belgeden bahsedeyim.
İlköğretim genel müdürlüğünce resmi yazıyla bu konuda sorulan bir soruya, personel genel müdürlüğünce, 15.12.2005 tarih ve 75735 sayıılı, personel müdürü Remzi Kaya imzalı genelgede; ders ücreti karşılığı ders okutmak için görevlendirilenlere başka görevler verilemeyeceği, sadece fiilen yerine getirdikleri ders görevleri için ücret ödendiği, ders dışı hazırlık, planlama vs. gibi başka görevler verilmeyeceği veya bu ders dışı görevlerin ücretinden faydalandırılamayacakları açıkça belirtilmiştir.
Bir başka belge de, Bakanlar Kurulunun bu konuya emsal teşkil edebilecek ve kıyas yoluyla hiçbir tereddüde yer bırakmayacak olan ve 10.9.2005 tarih ve 25932 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan, 26.8.2005 tarih ve 9345 sayılı kararıdır. Bu kararın 1. maddesi; ?Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarının öğretmen ihtiyacının karşılanması amacıyla 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4 üncü maddesinin (C) fıkrasına göre bir öğretim yılında 10 ayı geçmemek üzere kısmî zamanlı geçici öğretici çalıştırılabilir.?; 7. maddesi ise; ?Öğreticilerin görev, yetki ve sorumlulukları, öğretmenlerin ders verme görevlerine ilişkin yetki ve sorumlulukları ile sınırlıdır. Bunlara ders görevi dışında diğer görevler verilmez.? Şeklindedir.
Aslında bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak ben, emekli öğretmen ve avukat olarak daha fazlasına ihtiyaç duymuyor ve bu konuda görev yaptıkları okullarda sıkıntı çeken ücretli ders öğretmenlerine şunları söylüyorum:
Öncelikle biz bir hukuk devletiyiz ve yapılan bütün iş ve icraatların hukuk çerçevesinde olması gerekir. Hukukun üstünlüğü esas olup, kimse kendi kafasına ve keyfine göre davranamaz. Mevzuatta olmayan bir yetkiyi kimse kullanamayacağı gibi, mevzuatta olmayan bir görev de olamaz. Hizmette bir noksanlık olursa, üstler bunu sadece mevzuat çerçevesinde takip edebilir. Hiş kimsenin bir başkasına fırça atma, kaba davranma ve hakaret etme hakkı olmadığı gibi; ayrıca da bu bir suçtur.
Aldığınız ücret sadece verdiğiniz derslerin karşılığıdır. Girmediğiniz dersin ücreti zaten kesilir. Bu dersleri kuralına göre işlemenin dışında hukuken hiçbir -nöbet, sınıf rehber öğretmenliği, kulüp çalışması, tören ve ?sosyal veya kültürel faaliyet? gibi- göreviniz, sorumluluğunuz ve mecburiyetiniz YOKTUR.
Ancak, ihtiyaç olur ve size uygun bir üslupla rica edilirse bu tür görevleri gönüllü olarak yapmanız elbette doğru ve uygun olur. Fakat bu yaptığınız işlerden dolayı hiçbir hukuki ve cezai sorumluluğunuz da yoktur.
Bunları bilin ve bilmeyenlere de, siz gene de size yakışan bir üslupla bildirin. Sizler köle değil, geleceğin saygın öğretmenlerisiniz. Kendinizi sömürtmeyin, kullandırmayın ve de onurunuzu rencide ettirmeyin. Aksi halde, onurlu insan yetiştiremezsiniz.
[email protected]