B. HZ. PEYGAMBERİN EVLİLİKLERİNİN HİKMETLERİ
1. Eğitim ve Öğretime Yönelik Maksatlar:
a. islam dini, en son dindir. Dolayısıyla evrensel olup, bütün insanların ihtiyaçlarına cevap verecek kapasiteye sahip olması lazımdır. Bunun için de, hayatın bütün yönlerine dair bir kısım prensipler getirmelidir. Ev hayatı, aile hayatı, gece hayatı, evdeki münasebetler vs. hepsi açık bir şekilde ortaya konmalıdır ki, insanlar sorularına cevap bulabilsinler. Aksi takdirde, pek çok yönü bilinmeyen, muğlak kalan bir din olur ki, bu takdirde evrensel olması düşünülemez.
Böyle olabilmesi için de, bu dini tebliğ eden peygamberin hayatı, uygulamaları, sözleri, evde tek başına kaldığı zaman ki tutumları, en ince noktasına kadar bilinmeli ve daha sonra gelecek olan insanlara aktarılmalıdır.
Yukarıda dile getirdiğimiz şeyin tahakkuk edebilmesi için, peygamber hanesinde bir değil, birkaç kişinin bulunması zarureti ortaya çıkmaktadır. İşte bunlar da ancak ve ancak O'na en çok yakın olma avantajına sahip olan, hanımları olabilir. İşte Allah Resulü bu ihtiyaçları göz önüne alarak birden fazla kadınla evlenmeyi tercih etmiştir.
b. Kadınlar alemine dair hükümleri öğrenmek için, çoğu zaman Peygamberin hanımları vasıtalık yapıyorlardı. Sayılarının fazla oluşu, vasıtanın genişlemesine, Peygamberle daha fazla görüşmeyi ve kadınların kolayca İslam'ı öğrenmelerine vesile oluyordu. Akraba ve yaş münasebetiyle onların her biriyle ülfet eden bir topluluk vardı. Birkaç kadın olmasaydı, bütün kadınların hususiyetlerini kavramak mümkün olmayacaktı. Böyle olmasaydı ümmet, zevceleri vasıtasıyla peygamberden rivayet edilen binlerce hadisi işitemezdi. Böylece binlerce hüküm, çözümsüz kalacak ve bilinmeyecekti.
c. İslam dininde birçok nokta vardır ki, Peygamberimizin (s.a.s) bunları doğrudan doğruya kadınlara izah etmesine imkan yoktu. Bunlar kadınların harimine ait idi. Onun için Hz. Peygamber'in hanımları tarafından izah olunuyordu. Pek çok hadis, kadınlar tarafından Peygamberimize yöneltilen birçok sualin, Allah Resulü tarafından zevcelerine havale olunduğunu göstermektedir.
d. Sünnet, İslam Peygamberinin sadece sözlerinden ibaret değildir. Bunun yanında O'nun hal ve hareketleri, bazı durumlardaki takrirleri de sünnet sayılmaktadır. Ve bunlar da sözlü sünnet gibi sayılıp, inananlar tarafından birer hayat düsturu olarak kabul edilme mükellefiyeti vardır. İşte burada da devreye yine O'nun zevceleri girmektedir.
e. Zevceler arasında yaşlılar, orta yaşlılar ve gençler bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli ahkam vaz'ediliyor. Ve bizzat Peygamber (s.a.s) hanesi içinde bulunan bu pakize zevceler sayesinde tatbik imkanı buluyordu.31
f. Her kabileden aldığı kadın, O'nun hayatında ve irtihalinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddi dini hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, zahir ve batın-ı Ahmediye (sav) hususunda tercümanlık yapıyordu. Bu sayede O'nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur'an'ı, tefsiri, hadisi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vakıf olabiliyordu.32
g. Allah Resulü, yaşlı, genç ve orta yaşlı kadınlarla evlendi. Çünkü her yaşın kendisine has problemleri vardır. Resulullah'ın yaşayış tarzını, her yaşa uygun cevabını ümmete nakletmek ve insan için gerekli olan her şeyi onlara aktarmak, nübüvvetin asil bir görevidir ki, bu da yine hanımları vesilesiyle yerine getirebilmiştir.
2. Topluma Yönelik maksatlar:
a. Hz. Peygamberin evlendiği kadınların pek çoğu dul, kimsesiz ve yetimlerle baş başa kalmış kimselerden ibaretti. Kocası ölen, çocuklarıyla baş başa kalan bir hanımın durumunu birazcık hayal edecek olursak, meselenin ne denli önemli olduğunu anlarız. Toplumu meydana getiren bu fertlerin yardımına koşulmalı, ellerinden tutulmalıydı. Onlar da bir kısım mahrumiyetlerden kurtarılmalıydı. İşte bu noktada, Hz. Peygamber devreye giriyor, bu kimsesizlerin kimsesi oluyor ve onların ellerinden tutuyordu.
b. Toplumda, kimsesiz ve dul kadınların yardımına koşmak suretiyle, daha sonra gelen ve aynı şartlarla yüz yüze kalacak olan insanlara, bu mevzuda nasıl davranılması gerektiğini, cemiyetteki böyle bir problemin nasıl çözülebileceğini, bizzat uygulayarak göstermiş oluyordu.
c. Allah Resulü'nün, bazı hanımlarla evlenmesinde, cemiyete ait gözettiği bazı hususlar vardır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in kızlarıyla evliliğinde, Kureyş ile daha yakın bir bağ kurulmuş oluyordu. Böylece Kureyş'in yakınlaşması sağlanmış oluyor, o dönemde güçlü olan akrabalık hisleri devreye sokularak, İslam'a ısınmaları sağlanıyor, kalplerin, bu davet etrafında çarpması yeğleniyordu.
d. Hz. aişe, Resulullah'ın insanlar arasında en çok sevdiği, İslam'a hiç tereddütsüz giren, vefatından sonra da yerine geçecek olan Hz. Ebubekir'in biricik kızıydı. Ebubekr (r.a)'in yaptığı bir sürü fedakarlık karşısında, O'nun kızını almak suretiyle O'na en güzel bir mükafat vermiş oluyordu. Yine aynı düşünceyi, Hz. Ömer (r.a)'in kızı Hafsa (r.h)'da da görmemiz mümkündür.
----------------
Resulullah'ın çok evlilik hikmetlerinden birisi de, yeni bir kısım hükümlerin konmasına yöneliktir. Öteden beri cahiliye toplumunda yerleşmiş bazı yersiz adetler vardı. Bunların ortadan kaldırılması, yenilerinin ortaya konması gerekiyordu. Bunu da ancak Allah Resulü yapabilirdi. Çünkü böyle bir şeye başkalarının kalkışması mümkün değildi.
----------------
3. Teşrii (kanun koyma noktasında) Maksatlar:
a. Resulullah'ın çok evlilik hikmetlerinden birisi de, yeni bir kısım hükümlerin konmasına yöneliktir. Öteden beri cahiliye toplumunda yerleşmiş bazı yersiz adetler vardı. Bunların ortadan kaldırılması, yenilerinin ortaya konması gerekiyordu. Bunu da ancak Allah Resulü yapabilirdi. Çünkü böyle bir şeye başkalarının kalkışması mümkün değildi.
Buna misal olarak, başkasını oğul edinmeyi verebiliriz. İslam öncesi Arap adetlerinden birisi de, evlatlık edinmeydi. Onlara göre bu adet, öteden beri tevarüs eden örfi bir uygulama olarak telakki ediliyordu. Birisi başkasının çocuğunu evlatlık alıyor, kendi öz evladıymış gibi kabul ederek, miras, talak, evlenme yasağı vs. pek çok konuda onu, öz evlat muamelesine tabi tutuyordu. Resulullah da İslam'dan önce Zeyd b. Harise'yi evlatlık edinmişti. Herkes onu, Zeyd b. Muhammed diye çağırıyordu. Ancak aslı astarı olmayan bu geleneğin kaldırılması gerekiyordu. İşte Zeyd'in boşadığı Hz. Zeynep ile yapılan evlilikle, bu batıl adet ortadan kaldırılmış oluyordu.
b. Bunun yanında bir de, azatlı köleden boşanmış bir hanımla evlenilerek, kölelerin de birer insan olduğu, her yönden diğer insanlara eşit olabileceği, şayet boşanmışlarsa, onların boşamlan bu hammlanyla evlenmede hiçbir sakıncanın olmadığı gösterilmiş oluyordu.
c. Bunun yanında bir de, azatlı köleden boşanmış bir hanımla evlenilerek, kölelerin de birer insan olduğu, her yönden diğer insanlara eşit olabileceği, şayet boşanmışlarsa, onların boşamlan bu hammlanyla evlenmede hiçbir sakıncanın olmadığı gösterilmiş oluyordu.
4. Siyasi Maksatlar:
a. İslam Peygamberinin bazı evlilikleri ise, siyasi amaçlıdır. Bu evliliklerle pek çok kabilenin İslam etrafında bir araya gelmesi sağlanmıştır. Yaratılış gereği olarak şu bir gerçektir ki; kişi, bir kabile veya aileyle evlilik bağı kurduğunda, o kabile veya aileyle aralarında ister istemez bir yakınlaşma ve sevgi meydana geliyor. Aradaki düşmanlıklar kalkıyor, kin ve nefretler siliniyor, yerini sevgi ve hoşgörü alıyor.
Bu gerçeği çok iyi bir şekilde bilen, insan sarrafı Hz. Peygamber, bu vesileyle onları İslam'a yaklaştırmayı yeğlemiştir. Mesela Cüveyriye binti Haris, Safiyye binti Huyeyy ve Remle binti Ebi Süfyan (r.a) ile evlilikleri bu kabildendir. Bu üç annemiz de, toplumda ağırlığı olan kişilerin kızlarıdır. Cüveyriye ile Safiyye (r.h)'nin babaları, Yahudilerin reisleri durumundadırlar. Bunlarla evlenince Yahudilerle arada akrabalık bağı kurulmuş, onlarla daha yakın temas sağlanmış ve bu vesileyle pek çoğunun İslam'la şereflenmesine sebep olunmuştur.
Yine Ebu Süfyan'ın kızı Remle ile olan evlilikte de aynı durum söz konusudur. Bununla taş yürekli, Müslümanların azılı düşmanı Ebu Süfyan yumuşamış, Müslümanlık karşısında teslim-i silah ederek, İslam dinine girmiş ve Emevilerle yakınlık kurulmuş oldu.
b. Bazı kimselerin kalbinde peygambere karşı öyle bir kin ve nefret yerleşmişti ki, evlilik bağı olmasaydı, bu kinin gitmesine imkan yoktu. Böylece evlilik bağı sayesinde, Allah'ın farz kıldığı peygamber sevgisi doğmuştur.
c. Daha sonraki dönemlerde de bu metod, çoğu kimse tarafından kullanılmıştır. Osmanlı tarihine baktığımızda bunun pek çok örneğini bulmamız mümkündür. Padişah hanımlarını incelersek görürüz ki, onlardan bir kısmı, yabancı milletlere mensuptur. Ancak diğer devletlerle daha yakın ilişki kurmak, oralarda aleyhimize olacak bazı durumlardan doğru ve hızlı bir şekilde haber almak vs. gibi düşüncelerle padişahlar, bu hanımlarla evlenmiş böylece devlet ve milletçe büyük faydalar elde edilmiştir.
d. Müslümanların zayıf olduğu dönemlerde ise bu silah, tam tersine kullanılmıştır. Düşmanlarımız, verdikleri hanımlarla, içimizdeki en gizli devlet sırlarını, stratejilerini öğrenmiş hedeflerine kısa yoldan varmayı başarmışlardır.
e. Bugün bile, Müslüman diyeceğimiz devletlerdeki, devleti teşkil eden üst tabakanın, hatta devlet başkanlarının hayatlarına bakacak olursak, pek çoğunun hanımının İngiliz, Fransız, Alman vs. asıllı olduğunu görürüz ki, bu da güçlü devletlerin zayıflara uyguladıkları bir tür elde etme stratejisidir.
Ancak Allah Resulü, bunu her zaman için müsbet yönde kullanmış, bu vesileyle onların İslam'a girmelerini, dolayısıyla dünya ve ukba saadetlerini sağlamıştır.
Bu mevzu ile ilgili olarak Akkad'ın değerlendirmesini de vererek, konuya son verelim: "Bazı müsteşriklerin 'Muhammed (s.a.s)'in dokuz kadınla bir anda evlenmesi, cinsel arzusunun aşırılığına bir delildir.' demelerine karşılık şöyle deriz:
Sizler, hiç evlenmeyen İsa (a.s)'yı, cinsel arzusunun yetersizliğiyle nitelemediğiniz gibi, Muhammed (s.a.s), dokuz kadınla evli olduğundan onu, cinsi arzusunun aşırılığı ile nitelememeniz lazımdır. Biz, her şeyden önce büyük bir insanın, kadını sevip, ondan faydalanmasında bir sakınca görmüyoruz. Bu fıtri bir ihtiyaç olup, ayıp sayılmaz. Canlı mahlukatın fıtratında en köklü his, erkek ile dişinin bir araya gelip birleşmeleridir. Bu his, canlı yaratıkların hepsinde mevcuttur.
Ancak sevgi mecrasını değiştirerek, haddini aşması ve insanı işinden alıkoyup, uğrunda, manası olmayan birtakım şeyleri teklif etmesi, fıtratın değişmesine vesile olur. Her huyun aşırılığı ayıp sayıldığı gibi, bu aşırılık da ayıp sayılır.
Peygamberin (s.a.s) yaptığı şeyleri bilen kimse, kadının, büyük veya küçük herhangi bir işten alıkoyduğunu diyebilir mi?
Hayatında ve ölümünden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s)'in daveti ve İslam Devleti tarihinden daha büyük bir tarih yapan kim vardır? Kim diyebilir ki, bu, meşgul olan bir kimsenin işidir. Büyük bir işe kendini verip, Resulullah'ın ulaştığı seviyeye kim yetişebilmiştir?
Çocuk iken hissine mağlup olmadığı gibi, gençliğinde de cahiliyetin her şeyi mübah gördüğü bir zamanda diğer gençler gibi şehvetine ayak uydurmadı.
Belki temizlik, emniyet, ciddiyet ve vakar ile şöhret bulmuştu. Sonra İslam'a davet ettikten sonra O'nu sevmeyenler ve aleyhinde propaganda yapanlar ve ayıbını araştıranlar dahi bu hususta onu ayıplayacak bir şey söylemediler. Ey cemaat! Gelin şu gence bakın, düne kadar kadınlarla şöyle oturup kalkıyor, şunu bunu yapıyordu, bugün de, temizliğe iffete ve şehveti terk etmeğe davet ediyor. Sayılmayacak kadar düşmanı olduğu halde, asla böyle bir söz söylemediler. Böyle bir sözün yeri olsaydı, binlerce kişi bunu, ağzına dolay acaktı.
Hakkında propaganda yapıp, iftiraya yeltenenler, bütün incelikleriyle bize açıklanan evlilik hayatının bütün gerçeklerini unutmuşlardı. Sadece O'na iftira etmek için, mana ve maksadını değiştirecek bir tek şey söylediler. Çok kadınla neden evlendi?
Fakat gençliğinde temizlik ve iffet ile meşgul olduğunu, cahiliyet devrinde, gençlerin mubah ve normal saydıkları bütün lezzet ve şehvetlere hiçbir zaman yanaşmadığını unuttular.
Yirmi beş yaşma gelinceye kadar, mubah olan evliliğe dahi istekli olmadığını, halbuki evlilik, sevimli, soylu aile ve kızlar arasında yeri olan her genç için, kolay olduğu gibi, kendisi için de kolay olduğunu unuttular.
Yirmi beş yaşındayken evlendiği zaman, kırk yaşındaki bir hanımla evlendiğini, elli küsur yaşına gelinceye kadar bir tek hanımla, yani Hz. Hatice ile yetindiğini unuttular.
Bazı soyları bağdaştırmak veya himaye etmek için evlendiğini, güzellik ve şehvetin asla söz konusu olmadığını unuttular.
"Şehvet hissine mağluptur" diye niteledikleri Zatın, birçok günlerinde arpa ekmeğine dahi doyamadığını ve birçok imkanlara sahip olduğu ve onları memnun etmek gayet kolay ve ağır birşey olmadığı halde, zevcelerini memnun etmek için kanaat ve iktisatın ötesine gitmediğini unuttular.
Bir arada bulundurduğu zevcelerin sayısı,tarihçe sabit olduğu gibi,bu gerçeklerin de tarihçe sabit olduğunu unuttular.
Peygamberi lekelemek,O'na iftira etmek ve gerçekten ayrılmak için,bütün bunları unuttular. Halbuki gerçeği arayıp,söylemek ve hatıra getirmek isteselerdi,bunları görmeleri,görmezlikten gelmelerinden daha kolaydı." 33
Buraya kadar söylediklerimizden anlaşılmaktadır ki, Hz.Peygamberin evliliklerinin herbirisi,ayrı bir gayeye mebnidir. O,asla bir kadın düşkünü değildir.
Pek çok kadınla evlenmesi ve bu evliliklerin hepsini gayet arızasız bir şekilde götürmesi dahi, O'nun peygamberlik delillerinden bir tanesini teşkil etmektedir.*
http://www.yeniumit.com.tr/konular.php?sayi_id=47&konu_id=950&yumit=bolum2
B. HZ. PEYGAMBERİN EVLİLİKLERİNİN HİKMETLERİ
1. Eğitim ve Öğretime Yönelik Maksatlar:
a. islam dini, en son dindir. Dolayısıyla evrensel olup, bütün insanların ihtiyaçlarına cevap verecek kapasiteye sahip olması lazımdır. Bunun için de, hayatın bütün yönlerine dair bir kısım prensipler getirmelidir. Ev hayatı, aile hayatı, gece hayatı, evdeki münasebetler vs. hepsi açık bir şekilde ortaya konmalıdır ki, insanlar sorularına cevap bulabilsinler. Aksi takdirde, pek çok yönü bilinmeyen, muğlak kalan bir din olur ki, bu takdirde evrensel olması düşünülemez.
Böyle olabilmesi için de, bu dini tebliğ eden peygamberin hayatı, uygulamaları, sözleri, evde tek başına kaldığı zaman ki tutumları, en ince noktasına kadar bilinmeli ve daha sonra gelecek olan insanlara aktarılmalıdır.
Yukarıda dile getirdiğimiz şeyin tahakkuk edebilmesi için, peygamber hanesinde bir değil, birkaç kişinin bulunması zarureti ortaya çıkmaktadır. İşte bunlar da ancak ve ancak O'na en çok yakın olma avantajına sahip olan, hanımları olabilir. İşte Allah Resulü bu ihtiyaçları göz önüne alarak birden fazla kadınla evlenmeyi tercih etmiştir.
b. Kadınlar alemine dair hükümleri öğrenmek için, çoğu zaman Peygamberin hanımları vasıtalık yapıyorlardı. Sayılarının fazla oluşu, vasıtanın genişlemesine, Peygamberle daha fazla görüşmeyi ve kadınların kolayca İslam'ı öğrenmelerine vesile oluyordu. Akraba ve yaş münasebetiyle onların her biriyle ülfet eden bir topluluk vardı. Birkaç kadın olmasaydı, bütün kadınların hususiyetlerini kavramak mümkün olmayacaktı. Böyle olmasaydı ümmet, zevceleri vasıtasıyla peygamberden rivayet edilen binlerce hadisi işitemezdi. Böylece binlerce hüküm, çözümsüz kalacak ve bilinmeyecekti.
c. İslam dininde birçok nokta vardır ki, Peygamberimizin (s.a.s) bunları doğrudan doğruya kadınlara izah etmesine imkan yoktu. Bunlar kadınların harimine ait idi. Onun için Hz. Peygamber'in hanımları tarafından izah olunuyordu. Pek çok hadis, kadınlar tarafından Peygamberimize yöneltilen birçok sualin, Allah Resulü tarafından zevcelerine havale olunduğunu göstermektedir.
d. Sünnet, İslam Peygamberinin sadece sözlerinden ibaret değildir. Bunun yanında O'nun hal ve hareketleri, bazı durumlardaki takrirleri de sünnet sayılmaktadır. Ve bunlar da sözlü sünnet gibi sayılıp, inananlar tarafından birer hayat düsturu olarak kabul edilme mükellefiyeti vardır. İşte burada da devreye yine O'nun zevceleri girmektedir.
e. Zevceler arasında yaşlılar, orta yaşlılar ve gençler bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli ahkam vaz'ediliyor. Ve bizzat Peygamber (s.a.s) hanesi içinde bulunan bu pakize zevceler sayesinde tatbik imkanı buluyordu.31
f. Her kabileden aldığı kadın, O'nun hayatında ve irtihalinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddi dini hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, zahir ve batın-ı Ahmediye (sav) hususunda tercümanlık yapıyordu. Bu sayede O'nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur'an'ı, tefsiri, hadisi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vakıf olabiliyordu.32
g. Allah Resulü, yaşlı, genç ve orta yaşlı kadınlarla evlendi. Çünkü her yaşın kendisine has problemleri vardır. Resulullah'ın yaşayış tarzını, her yaşa uygun cevabını ümmete nakletmek ve insan için gerekli olan her şeyi onlara aktarmak, nübüvvetin asil bir görevidir ki, bu da yine hanımları vesilesiyle yerine getirebilmiştir.
2. Topluma Yönelik maksatlar:
a. Hz. Peygamberin evlendiği kadınların pek çoğu dul, kimsesiz ve yetimlerle baş başa kalmış kimselerden ibaretti. Kocası ölen, çocuklarıyla baş başa kalan bir hanımın durumunu birazcık hayal edecek olursak, meselenin ne denli önemli olduğunu anlarız. Toplumu meydana getiren bu fertlerin yardımına koşulmalı, ellerinden tutulmalıydı. Onlar da bir kısım mahrumiyetlerden kurtarılmalıydı. İşte bu noktada, Hz. Peygamber devreye giriyor, bu kimsesizlerin kimsesi oluyor ve onların ellerinden tutuyordu.
b. Toplumda, kimsesiz ve dul kadınların yardımına koşmak suretiyle, daha sonra gelen ve aynı şartlarla yüz yüze kalacak olan insanlara, bu mevzuda nasıl davranılması gerektiğini, cemiyetteki böyle bir problemin nasıl çözülebileceğini, bizzat uygulayarak göstermiş oluyordu.
c. Allah Resulü'nün, bazı hanımlarla evlenmesinde, cemiyete ait gözettiği bazı hususlar vardır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in kızlarıyla evliliğinde, Kureyş ile daha yakın bir bağ kurulmuş oluyordu. Böylece Kureyş'in yakınlaşması sağlanmış oluyor, o dönemde güçlü olan akrabalık hisleri devreye sokularak, İslam'a ısınmaları sağlanıyor, kalplerin, bu davet etrafında çarpması yeğleniyordu.
d. Hz. aişe, Resulullah'ın insanlar arasında en çok sevdiği, İslam'a hiç tereddütsüz giren, vefatından sonra da yerine geçecek olan Hz. Ebubekir'in biricik kızıydı. Ebubekr (r.a)'in yaptığı bir sürü fedakarlık karşısında, O'nun kızını almak suretiyle O'na en güzel bir mükafat vermiş oluyordu. Yine aynı düşünceyi, Hz. Ömer (r.a)'in kızı Hafsa (r.h)'da da görmemiz mümkündür.
----------------
Resulullah'ın çok evlilik hikmetlerinden birisi de, yeni bir kısım hükümlerin konmasına yöneliktir. Öteden beri cahiliye toplumunda yerleşmiş bazı yersiz adetler vardı. Bunların ortadan kaldırılması, yenilerinin ortaya konması gerekiyordu. Bunu da ancak Allah Resulü yapabilirdi. Çünkü böyle bir şeye başkalarının kalkışması mümkün değildi.
----------------
3. Teşrii (kanun koyma noktasında) Maksatlar:
a. Resulullah'ın çok evlilik hikmetlerinden birisi de, yeni bir kısım hükümlerin konmasına yöneliktir. Öteden beri cahiliye toplumunda yerleşmiş bazı yersiz adetler vardı. Bunların ortadan kaldırılması, yenilerinin ortaya konması gerekiyordu. Bunu da ancak Allah Resulü yapabilirdi. Çünkü böyle bir şeye başkalarının kalkışması mümkün değildi.
Buna misal olarak, başkasını oğul edinmeyi verebiliriz. İslam öncesi Arap adetlerinden birisi de, evlatlık edinmeydi. Onlara göre bu adet, öteden beri tevarüs eden örfi bir uygulama olarak telakki ediliyordu. Birisi başkasının çocuğunu evlatlık alıyor, kendi öz evladıymış gibi kabul ederek, miras, talak, evlenme yasağı vs. pek çok konuda onu, öz evlat muamelesine tabi tutuyordu. Resulullah da İslam'dan önce Zeyd b. Harise'yi evlatlık edinmişti. Herkes onu, Zeyd b. Muhammed diye çağırıyordu. Ancak aslı astarı olmayan bu geleneğin kaldırılması gerekiyordu. İşte Zeyd'in boşadığı Hz. Zeynep ile yapılan evlilikle, bu batıl adet ortadan kaldırılmış oluyordu.
b. Bunun yanında bir de, azatlı köleden boşanmış bir hanımla evlenilerek, kölelerin de birer insan olduğu, her yönden diğer insanlara eşit olabileceği, şayet boşanmışlarsa, onların boşamlan bu hammlanyla evlenmede hiçbir sakıncanın olmadığı gösterilmiş oluyordu.
c. Bunun yanında bir de, azatlı köleden boşanmış bir hanımla evlenilerek, kölelerin de birer insan olduğu, her yönden diğer insanlara eşit olabileceği, şayet boşanmışlarsa, onların boşamlan bu hammlanyla evlenmede hiçbir sakıncanın olmadığı gösterilmiş oluyordu.
4. Siyasi Maksatlar:
a. İslam Peygamberinin bazı evlilikleri ise, siyasi amaçlıdır. Bu evliliklerle pek çok kabilenin İslam etrafında bir araya gelmesi sağlanmıştır. Yaratılış gereği olarak şu bir gerçektir ki; kişi, bir kabile veya aileyle evlilik bağı kurduğunda, o kabile veya aileyle aralarında ister istemez bir yakınlaşma ve sevgi meydana geliyor. Aradaki düşmanlıklar kalkıyor, kin ve nefretler siliniyor, yerini sevgi ve hoşgörü alıyor.
Bu gerçeği çok iyi bir şekilde bilen, insan sarrafı Hz. Peygamber, bu vesileyle onları İslam'a yaklaştırmayı yeğlemiştir. Mesela Cüveyriye binti Haris, Safiyye binti Huyeyy ve Remle binti Ebi Süfyan (r.a) ile evlilikleri bu kabildendir. Bu üç annemiz de, toplumda ağırlığı olan kişilerin kızlarıdır. Cüveyriye ile Safiyye (r.h)'nin babaları, Yahudilerin reisleri durumundadırlar. Bunlarla evlenince Yahudilerle arada akrabalık bağı kurulmuş, onlarla daha yakın temas sağlanmış ve bu vesileyle pek çoğunun İslam'la şereflenmesine sebep olunmuştur.
Yine Ebu Süfyan'ın kızı Remle ile olan evlilikte de aynı durum söz konusudur. Bununla taş yürekli, Müslümanların azılı düşmanı Ebu Süfyan yumuşamış, Müslümanlık karşısında teslim-i silah ederek, İslam dinine girmiş ve Emevilerle yakınlık kurulmuş oldu.
b. Bazı kimselerin kalbinde peygambere karşı öyle bir kin ve nefret yerleşmişti ki, evlilik bağı olmasaydı, bu kinin gitmesine imkan yoktu. Böylece evlilik bağı sayesinde, Allah'ın farz kıldığı peygamber sevgisi doğmuştur.
c. Daha sonraki dönemlerde de bu metod, çoğu kimse tarafından kullanılmıştır. Osmanlı tarihine baktığımızda bunun pek çok örneğini bulmamız mümkündür. Padişah hanımlarını incelersek görürüz ki, onlardan bir kısmı, yabancı milletlere mensuptur. Ancak diğer devletlerle daha yakın ilişki kurmak, oralarda aleyhimize olacak bazı durumlardan doğru ve hızlı bir şekilde haber almak vs. gibi düşüncelerle padişahlar, bu hanımlarla evlenmiş böylece devlet ve milletçe büyük faydalar elde edilmiştir.
d. Müslümanların zayıf olduğu dönemlerde ise bu silah, tam tersine kullanılmıştır. Düşmanlarımız, verdikleri hanımlarla, içimizdeki en gizli devlet sırlarını, stratejilerini öğrenmiş hedeflerine kısa yoldan varmayı başarmışlardır.
e. Bugün bile, Müslüman diyeceğimiz devletlerdeki, devleti teşkil eden üst tabakanın, hatta devlet başkanlarının hayatlarına bakacak olursak, pek çoğunun hanımının İngiliz, Fransız, Alman vs. asıllı olduğunu görürüz ki, bu da güçlü devletlerin zayıflara uyguladıkları bir tür elde etme stratejisidir.
Ancak Allah Resulü, bunu her zaman için müsbet yönde kullanmış, bu vesileyle onların İslam'a girmelerini, dolayısıyla dünya ve ukba saadetlerini sağlamıştır.
Bu mevzu ile ilgili olarak Akkad'ın değerlendirmesini de vererek, konuya son verelim: "Bazı müsteşriklerin 'Muhammed (s.a.s)'in dokuz kadınla bir anda evlenmesi, cinsel arzusunun aşırılığına bir delildir.' demelerine karşılık şöyle deriz:
Sizler, hiç evlenmeyen İsa (a.s)'yı, cinsel arzusunun yetersizliğiyle nitelemediğiniz gibi, Muhammed (s.a.s), dokuz kadınla evli olduğundan onu, cinsi arzusunun aşırılığı ile nitelememeniz lazımdır. Biz, her şeyden önce büyük bir insanın, kadını sevip, ondan faydalanmasında bir sakınca görmüyoruz. Bu fıtri bir ihtiyaç olup, ayıp sayılmaz. Canlı mahlukatın fıtratında en köklü his, erkek ile dişinin bir araya gelip birleşmeleridir. Bu his, canlı yaratıkların hepsinde mevcuttur.
Ancak sevgi mecrasını değiştirerek, haddini aşması ve insanı işinden alıkoyup, uğrunda, manası olmayan birtakım şeyleri teklif etmesi, fıtratın değişmesine vesile olur. Her huyun aşırılığı ayıp sayıldığı gibi, bu aşırılık da ayıp sayılır.
Peygamberin (s.a.s) yaptığı şeyleri bilen kimse, kadının, büyük veya küçük herhangi bir işten alıkoyduğunu diyebilir mi?
Hayatında ve ölümünden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s)'in daveti ve İslam Devleti tarihinden daha büyük bir tarih yapan kim vardır? Kim diyebilir ki, bu, meşgul olan bir kimsenin işidir. Büyük bir işe kendini verip, Resulullah'ın ulaştığı seviyeye kim yetişebilmiştir?
Çocuk iken hissine mağlup olmadığı gibi, gençliğinde de cahiliyetin her şeyi mübah gördüğü bir zamanda diğer gençler gibi şehvetine ayak uydurmadı.
Belki temizlik, emniyet, ciddiyet ve vakar ile şöhret bulmuştu. Sonra İslam'a davet ettikten sonra O'nu sevmeyenler ve aleyhinde propaganda yapanlar ve ayıbını araştıranlar dahi bu hususta onu ayıplayacak bir şey söylemediler. Ey cemaat! Gelin şu gence bakın, düne kadar kadınlarla şöyle oturup kalkıyor, şunu bunu yapıyordu, bugün de, temizliğe iffete ve şehveti terk etmeğe davet ediyor. Sayılmayacak kadar düşmanı olduğu halde, asla böyle bir söz söylemediler. Böyle bir sözün yeri olsaydı, binlerce kişi bunu, ağzına dolay acaktı.
Hakkında propaganda yapıp, iftiraya yeltenenler, bütün incelikleriyle bize açıklanan evlilik hayatının bütün gerçeklerini unutmuşlardı. Sadece O'na iftira etmek için, mana ve maksadını değiştirecek bir tek şey söylediler. Çok kadınla neden evlendi?
Fakat gençliğinde temizlik ve iffet ile meşgul olduğunu, cahiliyet devrinde, gençlerin mubah ve normal saydıkları bütün lezzet ve şehvetlere hiçbir zaman yanaşmadığını unuttular.
Yirmi beş yaşma gelinceye kadar, mubah olan evliliğe dahi istekli olmadığını, halbuki evlilik, sevimli, soylu aile ve kızlar arasında yeri olan her genç için, kolay olduğu gibi, kendisi için de kolay olduğunu unuttular.
Yirmi beş yaşındayken evlendiği zaman, kırk yaşındaki bir hanımla evlendiğini, elli küsur yaşına gelinceye kadar bir tek hanımla, yani Hz. Hatice ile yetindiğini unuttular.
Bazı soyları bağdaştırmak veya himaye etmek için evlendiğini, güzellik ve şehvetin asla söz konusu olmadığını unuttular.
"Şehvet hissine mağluptur" diye niteledikleri Zatın, birçok günlerinde arpa ekmeğine dahi doyamadığını ve birçok imkanlara sahip olduğu ve onları memnun etmek gayet kolay ve ağır birşey olmadığı halde, zevcelerini memnun etmek için kanaat ve iktisatın ötesine gitmediğini unuttular.
Bir arada bulundurduğu zevcelerin sayısı,tarihçe sabit olduğu gibi,bu gerçeklerin de tarihçe sabit olduğunu unuttular.
Peygamberi lekelemek,O'na iftira etmek ve gerçekten ayrılmak için,bütün bunları unuttular. Halbuki gerçeği arayıp,söylemek ve hatıra getirmek isteselerdi,bunları görmeleri,görmezlikten gelmelerinden daha kolaydı." 33
Buraya kadar söylediklerimizden anlaşılmaktadır ki, Hz.Peygamberin evliliklerinin herbirisi,ayrı bir gayeye mebnidir. O,asla bir kadın düşkünü değildir.
Pek çok kadınla evlenmesi ve bu evliliklerin hepsini gayet arızasız bir şekilde götürmesi dahi, O'nun peygamberlik delillerinden bir tanesini teşkil etmektedir.*
http://www.yeniumit.com.tr/konular.php?sayi_id=47&konu_id=950&yumit=bolum2