Editörler : F16 Gökçen


Kapalı
25 Ekim 2007 18:55

!!!!!! SABIRLA OKURMUSUNUZ!!!!!!!!!

İSRAİL'İN GÖZÜ GAP'TA

"O gün Rab Abramla ahd edip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, FIRAT ırmağına kadar senin zürriyetine verdim." (Tekvin Bölümü, 15/18, 21)

İsrail'in Güneydoğu Anadolu'yu içine alan kutsal sınırları ve suya olan acil ihtiyacı, GAP ile yakından ilgilenmesine yol açmaktadır:

Büyük çoğunluğu çöllerden ve kurak arazilerden meydana gelen İsrail için su, en önemli sorunlardan biridir. Yeterli su kaynağını bulamamaktan endişe eden İsrail'in dış politikasında da bu korkunun izleri açıkça görülüyor.

"İsrail, GAP konusunda Türkiye ile iş birliği yapmak istediğini, İsrail'in su kaynaklarından yoksun olduğunu, Türkiye'nin ise zengin su, toprak ve iş gücüne sahip bulunduğunu belirtti." (Şalom, 29 Ocak 1992)

"Gelecek sene Kudüs'te bulvarlar gül kokmayacak ve İsrail belki de çölü çiçeklendiren bir ülkenin gözalıcı görüntüsünden vazgeçmek zorunda kalacak. Eski kültürler ve Negev pamukları içinde olduğu gibi kutsal şehrin süslenmesi için çok suya ihtiyaç var, ama su yok." (L'Express, 16 Ağustos 1991)

"Şimon Peres: Nüfus artıyor. Suyu üretmek için imkan oluşturmazsak, bu kez su için savaşacağız." (Cumhuriyet, 12 Haziran 1991)

"İsrail Hayfa Üniversitesi'nden Prof. Armon Sofer 1990'da verdiği demeçte, Ortadoğu'da su kaynaklarının kullanımı yüzünden savaş çıkacak dedi." (Milliyet, 31 Ekim 1990)

Türkkaya Ataöv de İsrail'in Ortadoğu'daki su problemini ve bu problemi çözmek için ne gibi metodlar kullanabileceğini şöyle açıklamıştır:

"Ortadoğu'da bir su problemi var. Belki de bu cümle değiştirilmeli ve suyla ilgili ekonomik ve stratejik sorunlar var denmelidir... Bazı ülkelerde 'su güvenliği' vardır. Türkiye ve bir miktar da İran'ın yeterli su fazlası var.İsrail ve işgal altındaki topraklarda kişi başına düşen su miktarı gittikçe azalmaktadır. Libya ve Suudi Arabistan kendi yeraltı kaynaklarını kullanmaktadırlar. Suriye ve Irak ise gelecek için endişeli.Su gerçekten petrol kadar önemli mi oluyor? Komşu ülkeler arasındaki rekabeti artırarak onları silahlı bir anlaşmazlığa mı yöneltiyor? Suyun giderek değerinin arttığı ve anlaşmazlıkların hızlandırıldığı doğrudur.

Bazı gruplar ve devletler, barajları, boru hatlarını, damıtma tesislerini ve dağıtım hatlarını sabote edebilir.İsrail, bölgesindeki suyu kontrol altına almak istiyor. Ürdün nehrinden, Yarmuk ve Batı Şeria'daki kaynaklardan İsrail büyük miktarda su sağlıyor. Versay Barış Konferansı'nda 1919'da ileri sürülen Siyonist haritaya Litani Nehri dahildir. İsrail 1982'de Lübnan'a saldırısında bu nehri kontrol altına almak istemiştir. İsrail, işgal altındaki topraklardaki Yahudilerin su ihtiyacını karşılıksız olarak sağlarken, Filistinlilerden en yüksek fiyatı istiyor. Aşağı yukarı tüm su anlaşmazlıkları politik kargaşalarla sonuçlanıyor.

Mısır, Nil'in normal su akışını isteyerek, şimdi İslami grupların desteğinde olan güney komşusu Sudan'la anlaşmazlığa düşüyor. Bu iki ülke 1959'da Ortadoğu'daki suyla ilgili tekanlaşmayı yaptı. Türkiye'nin GAP'ı ise Kürt meselesiyle iç içedir.


mahru
Kapalı
25 Ekim 2007 18:56

Dicle-Fırat sularının kullanımı projesiyle birçok amacı olan bir plan gerçekleşecek ve hidroelektrik gücü elde edilerek geniş alanlara sulama yapılacaktır." (Türkkaya Ataöv, Turkish Daily News, 19 Şubat 1993)

Su konusunun, Ortadoğu bölgesinin en hassas konularından biri olduğu yerli ve yabancı basında da sık sık yer almaktadır.

Ortadoğu su sorununda üç kilit ülke, Sudan-Etiyopya-Türkiye'dir. Etiyopya'nın İsrail güdümlü dış politikası, gözleri Türkiye ve Sudan üzerine çekmektedir. Bu durumda GAP da ayrı bir önem kazanmaktadır. Güneydoğu'da Kudüs merkezli manevralara sık sık rastlanmaktadır. Sudan'ın İsrail açısından sahip olduğu stratejik önem ise, bu ülkede yaşanan sorunların son bulmasını da engellemektedir. Su sorununun Ortadoğu'da bir savaşa yol açabileceği ihtimali ilk olarak 1986 yılında CIA'in Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından ortaya atılmıştır.

"Merkezi Washington'da bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi, 1986'da durup dururken, 'Ortadoğu'nun Su Sorunu' başlıklı bir rapor yayınlar. Raporda bölgedeki kuraklığın artacağı, nehir debilerinin azalacağı, günlük hayatta suyun petrolden daha değerli olacağı gibi araştırma sonuçlarına yer verilir ve bir de kehanette bulunulur: ... Nil, Ürdün ve Fırat... Ortadoğu'da, gelecekteki bir savaş, mutlaka bu üç nehrin sularının paylaşılmasından çıkacak..." (Tempo, 10-16 Haziran 1990)

Ortadoğu'da patlak veren su krizinin kilit ülkesi ise İsrail'dir. İsrail'in şu andaki su ihtiyacının büyük bir bölümü Taberiye Gölü'nden karşılanmaktadır. Oysa Taberiye Gölü'ne akan Litani Nehri Lübnan üzerinden gelmektedir ve kontrolü İsrail'in sınırları dışındadır. İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesi ile bu sorun bir süreliğine ortadan kaldırılmıştır. Bu da İsrail'in su uğruna savaşmaktan kaçınmayacağını göstermektedir.

İsrail'e sürekli Yahudi göçü devam ettiği ve yeni gelenler için her gün daha fazla yerleşim alanları açıldığı göz önünde bulundurulursa, gelecekteki İsrail Devleti'nin nüfusuna yetecek kadar su kaynağı Ortadoğu'da bulunmamaktadır. İhtiyaç duyulan suyun GAP'tan sağlanmasıyla, planlanan 'Büyük İsrail' projesinin kurak topraklarda değil 'Barış Suyu' projeleriyle verimli topraklarda gerçekleşmesine çalışılmaktadır.

Barış Suyu projesiyle Fırat'ın suyunun Suriye üzerinden önce Ürdün'e daha sonra İsrail'e aktarılması planlanmaktadır. İsrail'e gereken suyun gönderilmesi için bütün bu planlar yürütülürken, İsrail'in sessiz bir politika izlemesi de dikkat çekicidir. Tarihte ne zaman İsrail'in büyük, fakat kamuoyuna hissettirilmemesi gereken bir menfaati olsa, İsrail sessiz bir politika izler: Gelişmeler hakkında doğrudan yorumda bulunmak yerine, kendi fikirlerini kontrolü altında olan ağızlardan söyleterek, arka planda kalmayı tercih eder.

Su konusunda, kamuoyunun dikkatinin zaman zaman piyon olarak kullanılan Suriye'ye çevrilmesi de söz konusu bu metodun bir parçasıdır. Bir dönem çok gündemde olan Suriye-Türkiye arasında yaşanabilecek potansiyel savaş senaryoları sonucunda, 'Barış Suyu'nu devreye sokabilmek ve 'Barış için Suriye'ye su' mesajı altında İsrail'e gereken suyu sağlamak hedeflenmiştir.

İsrailli liderlerin su sorununa bakış açısı da Ortadoğu'da su kavgasının merkezinin Tel-Aviv olduğunu gözler önüne sermektedir.

"İsrail Tarım Bakanı Rafael Eitan: Bölgede su, saatli bombadır." (Hürriyet, 14 Temmuz 1991)

Su sorunu hakkında bu denli ilginç görüşleri olan Eitan, bir dönem Mossad'ın askeri kanadı LAKAM'ın eski şefi olarak da görev yapmıştır. Bugün ise İsrail ordusu Genelkurmay Başkanı'dır.

Dönemin Tarım Bakanı Rafael

"İsrail'in en ünlü casusu Rafael Eitan 1968'de İsrail İstihbarat Örgütü 'LAKAM'ın başındaydı." (Dangerous Liaison, Andrew and Leslie Cockburn, sf.85)

"İsrail Tarım Bakanı Rafael Eitan uyarıyor: 'Taberiye Gölü'ndeki su seviyesi hiçbir zaman bu kadar düşük olmamıştı. İsrail'in su rezervleri hayati tehlike altında." (Nature, Ağustos 1991)

"Su darlığı İsrail'i tehdit ediyor." (Şalom, 9 Ocak 1991)

Ve İsrail'in bu büyük su ihtiyacına paralel olarak bölgede savaş rüzgarları da sık sık esmektedir:

"İsrail Başbakanı İzak Rabin: Umarım ki su sorunu silahla çözülmez." (Sabah, 22 Aralık 1992)

"İsrail ve Ürdün su rezervlerini tekrar doldurabileceklerinden yüzde 15 kat fazla bir hızla tüketiyorlar. Ürdün'ün teklifi 350 milyon dolarlık birleşik bir barajı Yarmuk Nehri üzerinde kurmak. İsrail ve Ürdün BM'nin aracılığını yaptığı gizli görüşmeler yapıyorlar. İsrail'deki her yerleşim yeri günde 280 lt, yani Filistin'dekinin 4 katı su harcıyor. İsrail, Lübnan'la Litani Irmağı'nın suyunun alınmasıyla ilgili antlaşma yapmaya çalışıyor. Amman'daki Batılı bir diplomat 'Su İsrail'in elinde silah gibidir ve çözülemeyecek bir problem olur' diyor." (Newsweek, 12 Şubat 1990)

Geçtiğimiz yıllarda İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki suyun %60'ını elinde tuttuğu bildirilerek, Sovyet Yahudilerinin göçü ile İsrail'in su ihtiyacının daha da artacağı belirtildi... Washington Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü araştırmacılarından, Joyce R. Starr ve Daniel C. Stoll "Ortadoğu'daki Su Kaynakları Konusunda ABD Dış Politikası" adlı araştırmalarında, Ortadoğu'da gelecekte muhtemel bir savaşın petrol yüzünden değil de su yüzünden çıkacağını belirtmişlerdir:

"İsrail'in Batı Şeria ve Güney Lübnan'ı işgal etmesinin en önemli nedenlerinden biri de buraların zengin su kaynaklarına sahip olmaları. Golan Tepeleri dağlık, yağışlı ve münbit bölgeler. Buraları gözden çıkaramıyor. Ayrıca İsrail Taberiye Gölü'nün Suriye'ye ait bölümünü de işgal etmiş durumda, bütün gölü kullanıyor. Çünkü denizden su arıtma çok masraflı bir işlem. Bu İsrail'in enflasyonunu bile etkiliyor...


mahru
Kapalı
25 Ekim 2007 19:01

GÜNEYDOĞU İÇİN PLANLANAN SİYONİST STRATEJİ

?Dünya Siyonist örgütünün yayın organı kivunim (yönelimler) dergisinin şubat 1982 deki 14. sayısında; 1980 lerde ?İsrail için strateji? başlıklı yazıda; ırak ın Basra çevresinde güneyde bir şii bölgesi, kuzeyde Musul çevresinde bir kürt bölgesi ve ortada Bağdat çevresinde bir suni bölgesi olarak üçe bölünmesi hedefleniyor.??

Dünya Siyonist örgütünce 1982 de hazırlanan, ırak ın üçe bölünmesi planı, bugün gerçekleşmiş durumdadır. Merakla beklenen ise bundan sonra ne olacağıdır.

BİTMEYEN İŞ BİRLİĞİ: MOSSAD-BARZANİ

Kuzey Irak'taki Müslüman Kürt halkının tasfiye edilerek, Kürt devleti adı altında piyon bir devlet kurulma çalışmalarının temelleri 1970'li yıllara kadar uzanır. Mossad'ın Barzani'ye yardımı 1970'lerden beri belli aralıklarla hep devam etti. Mossad, Barzani'ye hem modern silah yardımında bulunuyor, hem de çeşitli teçhizatları sağlıyordu. Hatta dönemin Mossad Başkanı Meir Amit, Barzani yandaşlarına, dağlardaki kamplara kadar gelip yardım sözü vermişti. İsrail'in Barzani'ye 1970'lerde başlayan yardımı 5 Nisan 1975 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle anlatılmaktadır:

"Newsweek dergisine göre İsrail beş yıldan beri Kürtlere silah ve askeri malzeme yardımı yapmakta, bir yandan da askeri uzmanlar göndermekteydi."

Mossad-Barzani iş birliği günümüze kadar şöyle devam etmiştir:

"Mossad, 1973'te, Yom Kippur Savaşı'nda, Barzani'den Irak petrol kuyularını bombalamasını istedi. Barzani de bunu kabul etti." (Mossad 'Les Services Secrets Israeliens', Dennis Eisenberg-Uni Dan-Eli Landau, sf. 269)

"Kuzey Irak'taki Kürtler, Mossad'dan ilk ve direk yardımı, İsrailli askerler Kürt Yahudisi gerillaları eğitirken alıyorlar. İsrail Kabine Başkanı Aryeh Eliav, Barzani yandaşları için arazi hastanesi kurdu." (Every Spy A Prince, Dan Raviv-Yossi Melman, sf.82)

Mossad'la Barzani yandaşları arasındaki bağlantı bir başka kaynakta da şu şekilde ifade edilmektedir:

"İsrail gizli servisleri Arap devletlerinin sınırlarında ve Arap dünyasındaki azınlıkların üzerinde heyecanlı, tehlikeli ve ciddi bir oyun oynuyor.

İsrailli Shai komandolarının bir bölümü Molla Mustafa Barzani'nin yanında yaşıyorlar. Zaten Barzani'nin komandolarına iletişim ağlarını kuran da onlar. Bu komandolar sabotaj ve katliamda bu ağları kullanıyorlar." (Les Murailles d'Israel, Larteguy, sf.92)

"Barzani yandaşlarına İsrailliler tarafından yardım edildiği artık kimse için bir sır değil. Onlardan sadece silah ve malzeme almıyorlar, aynı zamanda bilgi de alıyorlar." (Les Murailles d'Israel, Larteguy, sf.92)

Mesut Barzani

Hulusi Turgut ise, "Barzani Dosyası" adlı kitabında Siyonistlerin Güneydoğu'da yürüttüğü Kürtleri kışkırtma hareketini şu şekilde anlatmaktadır:

"Irak'taki Barzani hareketine yardım eden Yahudiler, Türkiye'deki Kürtçülük hareketinde de tahrikçilik ve kışkırtıcılık yapmaktadırlar." (Barzani Dosyası, Hulusi Turgut, sf.126)

Aynı kitapta şu ilginç gerçeklere de yer verilmektedir:

"Nitekim, Paris'teki, Kürt İhtilaline Yardım Komitesi üyelerinden çoğunun Yahudi olması da dikkati çekiyordu. Hollanda'nın Amsterdam şehrinde kurulmuş olan Kürt Cemiyeti, Başkanı Silvio Van Roy başta olmak üzere büyük bir kısmı Yahudi olan üyelerden oluşuyordu." (Barzani Dosyası, Hulusi Turgut, sf.41-42)

İsrailli general Rafael Eitan'ın bir süre önce yayınlanan anıları, İsrail-Barzani iş birliğinin boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bilgiler içermektedir:

"Anılarda yazıldığına göre, Rafael Eitan, Mustafa Barzani'nin talebi üzerine, 1969 yılında Kuzey Irak'a giderek ayaklanmayı yakından görmüş ve ayaklanmanın lideri Barzani ile mücadeleyi daha yaygın bir savaş haline dönüştürme konusunu görüşmüş. Eitan ziyaretinden sonra, İsrail Savunma Bakanlığı'na, Kürtlerin çok iyi savaşmakla beraber gelişmiş savaş araçları ve silahlarından mahrum olduklarını, kendilerine yardım edilmesi gerektiğini bildiren bir rapor yazdığını anlatıyor." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.110)

İsrail'in Barzani güçlerine yardımı bu raporla başlamış:

"Eitan'ın anılarının yayınlanmasından sonra, İsrail basınında İsrail-Barzani ilişkileri konusunda başka bilgiler de çıkmaya başladı. Kahire'de yayınlanan haftalık Ruz el-Yusuf dergisinin 4 Eylül 1989 tarihli sayısından öğrendiğimize göre, Barzani de İsrail'i iki kere ziyaret etmiş. 1968 yılında gerçekleşen birinci ziyaretinde de, 1973 yılındaki ikincisinde de, Mustafa Barzani, 1950 ortalarında İsrail'e göç etmiş Kürt Musevisi David Gabay'ın evinde kalmış. İkinci ziyarette, yanında getirdiği altın kolyenin Moşe Dayan'ın eşi için yeterli bir hediye olup olmayacağını arkadaşına sormuş. Bu ifşaatlardan, Gobay ile Barzani'nin babalarının çok yakın olduğu ortaya çıkıyor." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf. 111)

"İsrail'in bölgeyle ilgili çok daha geniş kapsamlı planları var. Bugün Amerika'da Türkiye üzerine yayınlanan eserlerin ve gazete makalelerinin çoğu İsrailli veya Musevi asıllı Amerikalı yazarların imzasını taşıyor. Konuyu kurcalayan, PKK'yı bir kurtarıcı hareket gibi göstermeye çalışanlar hep onlar. Devletin zaaflarını, rejimin saplantılarını kullanarak, yarayı kangrene dönüştürecek tarzda kaşıyanın da İsrail olduğundan kuşku duyulmasın." (Terör ve Güneydoğu sorunu, Fehmi Koru, sf. 111)

Bizim korkumuz, insanlarımızdan bir bölümünün, ABD ve İsrail'in başka hesapları için kullanıldıktan ve bölücülük hisleri okşanarak meydana sürüldükten sonra, amaca ulaşılınca ortada bırakılmalarıdır. (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.112)

"Olaya biraz nüfuz edilirse, Doğu Anadolu'da karşı karşıya bulunulan sıkıntılara sebep olan sac ayağının üçüncü ve en güçlü ayağı da keşfedilecektir: İsrail." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.148)

"Bu bir vehim mi? Sanmıyoruz. Daha önce de yazmıştık. 1975 yılına kadar Irak yönetimini zorlayan Barzani hareketinin arkasında İsrail'in olduğu yıllar sonra ortaya çıktı." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.149)

"Ermeni terörü sanki farklı mıydı? Bugüne kadar üzerinde hiç durulmadığı için Ermeni terör örgütü ASALA ile İsrail İstihbaratı'nın (Mossad) ilişkisinden Türk kamuoyu fazla haberdar olamadı." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.149)

"1975 öncesi, Irak yönetimini köşeye sıkıştıran Barzani İsyanı'nı destekleyen İsrail'di. Molla Mustafa Barzani, 1969-74 yılları arasında birkaç defa İsrail'e gitmiş, birkaç defa da İsrailli uzmanları Irak'da ağırlamıştı. Bu olaylarda da İsrail'in parmağı pekala olabilir." (Terör ve Güneydoğu Sorunu, Fehmi Koru, sf.167)

Kürt Yahudilerinden ayrıntılarıyla bahseden Dr. A. Medyalı'nın "Kürdistanlı Yahudiler" adlı kitabı.

"Daha sonra Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Yahudi Eric Rouleau da bölgeye Muş, Van ve Diyarbakır'daki mülteci kamplarını gezmeye gitmişti." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.190)

"Bu bölgedeki karışıklıkların arkasında İsrail'in bulunduğu bilindiği halde, Amerika'dan çok İsrail'e bağlılığıyla tanınan bir kişi (Abromowitz) ABD tarafından Ankara'ya büyükelçi olarak gönderilip, beş-altı yıl Türkiye'de bulunmadı mı? Fransa ise Paris'te kurduğu Kürt Enstitüsü ile ısrarla aynı temayı işleyip duruyor. Türkiye'ye, her halde maharetini bu konuda göstermesi umularak, Yahudi asıllı istihbaratçı bir büyükelçi (Rouleau) atanmıştı." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.193)

7 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Uğur Mumcu, Mossad-Barzani bağlantısını şöyle anlatmaktadır:

"Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki, Mossad-Barzani ilişkisidir. Mossad, İsrail Devleti'nin gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt Lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı? Barzani'nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi. Kimse bu ilişkiye, 'Hayır olmadı' diyemiyor. CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da Mossad-Barzani ilişkileri bilinmiyordu."

Tercüman 12 Mart 1991

Mossad'ın Barzani ile ilişkileri, Londra ve Sidney'de yayınlanan "Israel's Secret Wars - A History of Israel's Intelligence Services" (İsrail'in Gizli Savaşı - İsrail İstihbarat Servislerinin Tarihi) adlı kitapta da sergilenmektedir. Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmıştır. Kitapta Mossad-Barzani ilişkileri, İsrail Dış İşleri Bakanlığı ve Mossad yazışmalarına dayanılarak açıklanmaktadır. Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği belirtilmektedir.

Kitapta, 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra, Mossad'ın Kürtlerle ilişki kurduğu anlatılmakta. Ayrıca Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el Heykel'in 1971 yılında İsrailli subayların, Kürtler aracılığıyla Irak'tan radyo bağlantıları kurdukları da anlatılan bilgiler arasındadır.

Bu bilgilerin dışında, 1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanmaktadır. Mossad-Barzani ilişkilerinin İsrail'in Tahran'daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (Mossad ajanı) aracılığı ile gerçekleştirildiği de bir başka önemli bilgidir. Nimrodi'nin üstlendiği görev de son derece ilginçtir; Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani'nin eline geçmesinde rol oynamıştır. Kitapta Mossad'dan Kürtlere 50 bin dolar para verildiği, sağlam bilgi kaynaklarına dayanılarak açıklanmaktadır. Bu durumda önemli bir soru gündeme gelmektedir: 70'li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürmekte midir? Kitapta ele alınan bilgilere göre bu sorunun cevabı, "evet"dir:

"Körfez Savaşı sırasında Irak'ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv'e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı." (Israel's Secret Wars - A History of Israel's Intelligence Services, Benny Morris, sf.521)

Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile devam etmektedir. Mossad, Barzani'ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürmektedir. Kitapta Mesut Barzani'nin, İsrail'e gizlice giderek yardım istediği de yazılıdır.

Bu ilişkiler sürmektedir ve görünen o dur ki, daha da devam edecektir... Gizli yollarla da açık yollarla da sürecektir...

İsrail'de Kürtlerin de yaşadığı bilgisi, "Berliner Institut" tarafından yayımlanan "Kurden im Exil" adlı kitapta Birgit Ammann'ın "Kurdiche Juden in Israil" başlıklı yazısında yer almaktadır. Uğur Mumcu ise konuyla ilgili şöyle yazmaktadır:

"Ortadoğu çok uluslu çıkarların şaşırtıcı ittifaklara yol açtığı kaygan bir ortamdır. Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var Mossad'ın Kürtler arasında? Yoksa Mossad, anti-emperyalist savaş yapıyor da dünya bu savaşın farkında mı değil?" (Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 7 Ocak 1993,)

Uğur Mumcu, Mossad-Barzani bağlantısını anlatan bu yazısından 17 gün sonra, fail-i meçhul bir patlama sonucunda hayatını kaybetti.

"Irak'taki ayaklanmaları yakından izleyen Ankara, Kürtlerin ve Şiilerin İsrail tarafından desteklendiklerini belirledi ve dikkatini Tel Aviv'deki gelişmelere de kaydırdı. Kuzey Irak'taki iç savaşın arkasında İsrail Gizli Örgütü Mossad'ın da parmağının bulunduğu, İsrail'in Kürt Devleti'ni desteklediği belirlendi. Edinilen bilgilere göre askeri istihbarat, İsrail'in Kürt Devleti'nin kurulmasını fiilen desteklediğini gösteren verileri hükümete sundu. İsrail'in, Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti kurulması konusuyla, Mossad kanalıyla öteden beri ilgilendiği belirtildi." (Tercüman, 12 Mart 1991)

Tüm bu bilgiler ışığında üzerinde durulması gereken önemli nokta ise şudur: Müslüman Kürt halkı, İsrailli provokatörlerin oyununa gelmemeli, Müslüman Kürt halkı bölücü değil, Müslüman kimliği altında birleştirici olmalıdır.

Murat Yetkin'in de belirttiği gibi "İsrail yıllardır bölge ülkelerini zayıf düşürmek amacıyla geleneksel Kürt hareketlerine destek vermektedir." (Ateş Hattında Aktif Politika, Murat Yetkin, sf.282)

"The Israeli Connection" kitabında da Mossad-Barzani bağlantısı şu şekilde anlatılmaktadır:

"Irak'taki Kürt direnişçiler her zaman İsrail'in ilgi alanı içerisindedir. Mossad'ın Kürtlere desteği 1958'de başladı. İsrailli askeri danışmanların, cephaneyi ve silahları kapsayan yardımı 1963'de başladı. Ağustos 1965'de Kürt subaylar için eğitim kampları oluşturuldu. Haziran 1966'da Levi Eshkol Kürt liderleriyle görüşmeler yaptı. 1967 Savaşı sonrası Kürtlere Sovyet yapımı silahlarla yardım edildi. Aylık yaklaşık 500.000 dolar da para yardımı yapıldı. Kürt lideri Mustafa Barzani önce Eylül 1967'de sonra Eylül 1973'de İsrail'i ziyaret etti." (The Israeli Connection, Benjamin Beit-Hallahmi, sf.19)

BARZANİLER VE YAHUDİLER

Mossad'ın Barzani'yi tercih etmesinin elbette özel sebepleri vardır. Barzani ailesinin içinde geçmişte bazı Yahudiler ve hatta hahamlar yer almıştır:

"16. ve 17 yüzyıllarda Kürt hahamlar tarafından yazılmış olan çeşitli belgeler ve el yazması kitaplar, genel olarak Kürt Yahudilerin başta dinsel olmak üzere, sosyal ve ekonomik yaşantıları hakkında ayrıntılı bilgilerin yanı sıra Kürtlerle ilgili bazı dolaylı bilgiler de içermektedir. Bu dönemlerde kimi Yahudi toplulukları Kürtlerin genel yoksulluk tablosu içinde yer alırlarken, öte yandan özellikle ünlü Barzani Ailesi'nden gelen hahamlar bölgenin birçok yerinde dinsel çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. Bu dini merkezler Mısır ve İsrail gibi uzak yerlerden bile öğrenci kabul ediyorlardı." (Kürdistanlı Yahudiler, Dr. A. Medyalı, sf. 53)

İsrail'in doğal müttefiği Barzani ailesinin bölgede uğradığı başarısızlıklardan sonra Kürt Yahudileri İsrail'e göç ettiler:

Güneydoğu sorununu çözmek için görevlendirilen Yahudi Lobisi'nin etkin ismi Moris Abram, İzak Şamir ile birlikte.

"Barzani önderliğindeki Güney Kürdistan Kürt hareketinin 1975 yılında yenilgiye uğramasının ardından, iktidardaki Baas diktatörlüğünün tüm ülkede uyguladığı yoğun terörün zorlaması ve İsrail'in de kolaylaştırıcı müdahaleleriyle bir grup Kürdistanlı Yahudi İsrail'e gelir." (Kürdistanlı Yahudiler, Dr. A. Medyalı, sf.64 )

Barzani'nin Kuzey Irak'taki Kürt devleti için şu anda birçok İsrailli provokatör bölgede faaliyet göstermektedir:

"Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı Kivunim (Yönelimler) dergisi Şubat 1982'deki 14. sayısında 1980'lerde İsrail için strateji başlıklı önemli bir yazı yayınlamıştı. Yazıya imzasını atan İsrail Dış İşleri Bakanlığı'nın eski üst düzey yetkililerinden Oded Yinon, ortaya attığı tezi, 'Ortadoğu'daki bütün ülkelerin çok zayıf durumda bulunduğuna, çünkü bu ülkelerde kurulan devletlerin yapay sınırlar içinde bir arada yaşamak istemeyen etnik ve dini cemaatleri toplayarak kurulduklarına' dayandırıyor. Yazıda İsrail'in bir devlet olarak ayakta kalabilmesi için bu manzaraya uygun biçimde bölge devletlerinin bölünmesi gerekliliği ifade ediliyor. Yazıya göre projede Irak içinde Basra çevresinde güneyde bir Şii bölgesi, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt bölgesi ve ortada Bağdat çevresinde bir sünni bölgesi olarak üçe bölünmesi hedefleniyor." (Cengiz Çandar, Ortadoğu Çıkmazı, sf.37-38)

Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organında yer alan strateji doğrultusunda parçalanma bugün gerçekleşmiş durumdadır. Ayrıca aynı yayın organının bahsettiği Lübnan'ı beş parçaya bölme işlemi de tamamlanmış haldedir. Bölünmeler Dürzi, Sünni, Şii ve Hıristiyan şeklinde gerçekleşmiştir.

Kivunim dergisinde Mısır için tasarlanan, zayıf düşürme metodu ve Müslümanların yönetimden tasfiyesi işi de Hüsnü Mübarek'le gerçekleştirilen ikinci Camp David'le halledilmiştir. Çünkü bu yayın organı, Sina'nın geri alınmasını şart koşuyordu. Noam Chomsky, The Guardian gazetesinin 7 Temmuz 1982 tarihli sayısında söz konusu Siyonist planın ciddi olduğuna değinmiştir.

Toplam 2 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi