Cinler genellikle tek başına kalan ve bünyesi uygun olan, vücudunda açık menfez bulunan insanları korkuturlar. İnsanlara ürperti, vesvese, heyecan, asabiyet, telaş gibi hisler verirler. Asr-ı saadette cinler maddi olarak da saldırı yapabiliyordu. Hz. Ali (r.a.) Celcelutiye'de kendine hüddam olan ifritler vasıtasıyla, namaz kılarken kafir cinlerin veya düşmanlarının taarruzundan korunuyordu. Veya hz. Peygamber, beyt-ül mal'dan hırsızlık yapan bir cini direğe bağlıyordu. Günümüzde böyle maddi görüntü ile karşımıza çıkmıyorlar. Asr-ı saadette meydana gelen hadiseleri ve rivayetleri iyi anlamalı, iyi tabir etmeliyiz. Yoksa bir çok konuda yanılabilir, hatalı bilgilere sahip oluruz.
Olayın meydana gelişi ile şahıslar arasında iyi bir irtibat kurmalıyız. Hadiselerin hikmetini ve mahiyetini iyi kavramalıyız. Hangi söz, nerede, hangi olay neticesinde söylenmiş, bunu idrak etmeliyiz. Cinler, insanları korkutmayı, vesvese ve şüpheye düşürmeyi, aciz ve çaresiz bırakmayı severler, kendilerine yalvarılmasından hoşlanırlar. Halef, selef meselesi bu konuda tesirli bir sebeptir. Yani, insan yaratılmadan evvel yeryüzünde cinlerin hakimiyeti vardı. Mantık, muhakeme, iz'andan uzak cin toplulukları yeryüzünü fesat ve savaşa boğdular. Sonra üzerlerine halife olarak insan geldi. Kafir cinler insanlara rahatsızlık verirken bu zarar insanın bünyesine, yapısına göre değişir. Yoksa cinler, her insana gidip zarar veremez.
Cin, insana tasallut edince, onu korku, ürperti hisleriyle sefahat ve kötü alışkanlıklara sevk eder. Yani, sıkıntı ve korku, endişe ve ürperti ile insan ibadeti terk eder; içkiye, kötü alışkanlıklara, intihar etme duygusuna müptela olur. Böyle bir cin tasallutuna maruz kalan kişiler, eğer iyi niyetli, ihlaslı ve metafizik aleme kabiliyeti olan kişilere rast gelirse, Allah'ın (c.c.) İzniyle şifa bulabilir. Sadece dindar olmak yeterli değildir; bazı medyumluk kabiliyetlerinin de olması gerekir. Bu olayların hepsi ilmidir. Bu bakımdan maddi menfaat için bu işi yapmayan ilim ehlinden yardım alınabilir. Ayrıca tılsımat-ı kur'aniye, ehil kimseler vasıtasıyla cinlerin tasallutuna uğramış insanlara yardımcı olabilir.
Cinin zararsız hale getirilmesi mümkün müdür?
Evet mümkündür. Zira cinin başka yere kaçmaması, medyumluk kabiliyeti olan kişinin gözlerinin hüneriyle sağlanır. Ancak buradaki maddi gözümüz değildir. Çünkü biz cinleri, beş duyu organımızdan biri olan göz ile göremeyiz. Manyetik akım, el, göz ve nefesten farklı farklı frekansta çıkar. Gözden çıkan bir şua, cini olduğu yerde sabitler, kımıldayamaz hale getirir; cini bulunduğu yere adeta mıhlar. Belki cin çeşitli kılıklara girebilir, korku ve ürperti veren görüntü gösterebilir, ama insanın bu konudaki üstünlüğü tartışılmaz. İnsanlar arasında meşhur ?göz hapsi? deyimi tam bu hadise için geçerlidir. Nazar devam ederken cin bir yere kaçamaz. Bu arada okunacak olan tılsımat-ı kur'aniye dediğimiz ayet ve dualarla cinin üzerine gönderilen manyetik nefes onu nötr hale getirir, yani öldürür. Ama gönderilen akıma göre bu yaralanma ve çeşitli zarar verme şeklinde de olabilir.
Tılsımat-ı Kur'aniye hangi dua ve ayetlerden oluşmaktadır ?
?Tılsımat? kelimesi ?Tılsım?ın çoğuludur. Tılsım, çözülmez düğüm anlamındadır. Yani onunla yapılan bazı işler artık çözülmeyecek derecede süreklilik arz etmektedir.
Bazı alimlere göre, tılsım kelimesi, maklup/tersine çevrilmiş bir kelimedir. Musallat olan şey anlamındadır. Çünkü, tılsımla bazı şeylere nüfuz edilir, onlara karşı güç ve zor kullanılır ki, bu da musallat olma anlamına gelir.
Tılsımat-ı Kur?aniye ise, herhangi bir konuda ilgili Kur?an ayetlerini yazmak, okumak veya ayetlerden meydana getirilen vefkler denilen şekiller çizmekle bir maksada ulaşmak için kullanılan bir tabirdir.
Bunların bir listesini vermek durumunda değiliz. Ancak Fatiha suresi, Felak-Nas Sureleri, Cin Suresi, Bakara Suresi, Ayete?l-Kürsî ve daha başka sure ve ayetlerin yazılması, okunup üfürülmesi, bedene meshedilmesi veya vefkler denilen belli şekillerde yazılmasından bazı faydalar elde etmek veya bazı şerlerden korunmak yada kurtulmak mümkün ve tecrübeyle sabit olduğu bilinmektedir.
?Ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış diğerlerini (onun emrine verdik.)? (Sâd Suresi: 38)
? Onun için, şeytanlardan, dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de görenleri vardı? (Enbiya Suresi: 82) mealindeki ayetler bu tılsımat-ı Kur?aniye?ye işaret etmektedir denilebilir.
Sözkonusu ayetlerin işaretlerine işaret eden Bediüzzaman?nın açıklamaları konumuza oldukça ışık tutacaktır. O özetle şunları söylemektedir:
İşte, Hazret-i Süleyman aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve habis ruhları emri altına alıp, şerlerini defettiği ve yararlı işlerde istihdam ettiğini ifade eden şu ayetler, remiz ve işaret diliyle diyor ki: Yerin, insandan sonra zîşuur olarak en mühim sakinleri olan cinler, insana hizmetkar olabilir, onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki; Cenab-ı Hakk, emirlerine riayet eden bir kuluna, onları musahhar etmiş/onun emrine vermiştir.
Cenab-ı Hak, manen şu ayetin remiz ve işaret diliyle der ki: ?Ey insan! Bana itaat eden bir kuluma cin ve şeytanları ve onların şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emirlerimi dinlersen, bir çok varlık, hatta cin ve şeytan dahi senin emrine girip seni dinleyecektir.?
İşte insanların keşfettiği sanat ve fennin karışımından süzülen, maddî ve manevî fevkalâde hassasiyetinden ortaya çıkan ispirtizma gibi ruhları çağırma ve cinlerle iletişim kurma hususuna bu ayet işaret ediyor ve en son hududunu çiziyor ve en faydalı şeklini tayin ediyor ve ona yolu dahi açıyor.
Fakat, ayetleri işareti; - şimdiki gibi, bazen kendine ölüler adını veren cinlere ve şeytanlara ve habis ruhların emrine girip, onlara maskara olup oyuncak olma yoluna değil- bilakis tılsımat-ı Kur?aniye ile onları istihdam etmek ve şerlerinden kurtulmak içindir..
Evet, ayetlerde işaret olunan temiz ruhların celp edilesi ise; şimdiki medenilerin yaptığı gibi, o pek ciddi ve ciddi bir âlemde olan ruhlara hürmetsizlik edip kendi yerine ve oyuncaklara celbetmek değil, belki ciddi olarak ve ciddi bir maksat için Muhyiddin-i Arabî gibi zatlar ki, istediği vakit ruhlar ile görüşen bir kısım ehl-i velayet gibi, onların cazibelerine kapılıp onlarlaminasebet peyda etmek ve onların yerine gidip, âlemlerine bir derece yaklaşmakla ruhaniyetlerinden manevî istifade etmektir ki, ayetler ona işaret etmekte ve o işaret içinde bir teşviki ihsas ettirmektedir. (bk. Sözler/21.Söz, s.258).
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör
Cinler genellikle tek başına kalan ve bünyesi uygun olan, vücudunda açık menfez bulunan insanları korkuturlar. İnsanlara ürperti, vesvese, heyecan, asabiyet, telaş gibi hisler verirler. Asr-ı saadette cinler maddi olarak da saldırı yapabiliyordu. Hz. Ali (r.a.) Celcelutiye'de kendine hüddam olan ifritler vasıtasıyla, namaz kılarken kafir cinlerin veya düşmanlarının taarruzundan korunuyordu. Veya hz. Peygamber, beyt-ül mal'dan hırsızlık yapan bir cini direğe bağlıyordu. Günümüzde böyle maddi görüntü ile karşımıza çıkmıyorlar. Asr-ı saadette meydana gelen hadiseleri ve rivayetleri iyi anlamalı, iyi tabir etmeliyiz. Yoksa bir çok konuda yanılabilir, hatalı bilgilere sahip oluruz.
Olayın meydana gelişi ile şahıslar arasında iyi bir irtibat kurmalıyız. Hadiselerin hikmetini ve mahiyetini iyi kavramalıyız. Hangi söz, nerede, hangi olay neticesinde söylenmiş, bunu idrak etmeliyiz. Cinler, insanları korkutmayı, vesvese ve şüpheye düşürmeyi, aciz ve çaresiz bırakmayı severler, kendilerine yalvarılmasından hoşlanırlar. Halef, selef meselesi bu konuda tesirli bir sebeptir. Yani, insan yaratılmadan evvel yeryüzünde cinlerin hakimiyeti vardı. Mantık, muhakeme, iz'andan uzak cin toplulukları yeryüzünü fesat ve savaşa boğdular. Sonra üzerlerine halife olarak insan geldi. Kafir cinler insanlara rahatsızlık verirken bu zarar insanın bünyesine, yapısına göre değişir. Yoksa cinler, her insana gidip zarar veremez.
Cin, insana tasallut edince, onu korku, ürperti hisleriyle sefahat ve kötü alışkanlıklara sevk eder. Yani, sıkıntı ve korku, endişe ve ürperti ile insan ibadeti terk eder; içkiye, kötü alışkanlıklara, intihar etme duygusuna müptela olur. Böyle bir cin tasallutuna maruz kalan kişiler, eğer iyi niyetli, ihlaslı ve metafizik aleme kabiliyeti olan kişilere rast gelirse, Allah'ın (c.c.) İzniyle şifa bulabilir. Sadece dindar olmak yeterli değildir; bazı medyumluk kabiliyetlerinin de olması gerekir. Bu olayların hepsi ilmidir. Bu bakımdan maddi menfaat için bu işi yapmayan ilim ehlinden yardım alınabilir. Ayrıca tılsımat-ı kur'aniye, ehil kimseler vasıtasıyla cinlerin tasallutuna uğramış insanlara yardımcı olabilir.
Cinin zararsız hale getirilmesi mümkün müdür?
Evet mümkündür. Zira cinin başka yere kaçmaması, medyumluk kabiliyeti olan kişinin gözlerinin hüneriyle sağlanır. Ancak buradaki maddi gözümüz değildir. Çünkü biz cinleri, beş duyu organımızdan biri olan göz ile göremeyiz. Manyetik akım, el, göz ve nefesten farklı farklı frekansta çıkar. Gözden çıkan bir şua, cini olduğu yerde sabitler, kımıldayamaz hale getirir; cini bulunduğu yere adeta mıhlar. Belki cin çeşitli kılıklara girebilir, korku ve ürperti veren görüntü gösterebilir, ama insanın bu konudaki üstünlüğü tartışılmaz. İnsanlar arasında meşhur ?göz hapsi? deyimi tam bu hadise için geçerlidir. Nazar devam ederken cin bir yere kaçamaz. Bu arada okunacak olan tılsımat-ı kur'aniye dediğimiz ayet ve dualarla cinin üzerine gönderilen manyetik nefes onu nötr hale getirir, yani öldürür. Ama gönderilen akıma göre bu yaralanma ve çeşitli zarar verme şeklinde de olabilir.
Tılsımat-ı Kur'aniye hangi dua ve ayetlerden oluşmaktadır ?
?Tılsımat? kelimesi ?Tılsım?ın çoğuludur. Tılsım, çözülmez düğüm anlamındadır. Yani onunla yapılan bazı işler artık çözülmeyecek derecede süreklilik arz etmektedir.
Bazı alimlere göre, tılsım kelimesi, maklup/tersine çevrilmiş bir kelimedir. Musallat olan şey anlamındadır. Çünkü, tılsımla bazı şeylere nüfuz edilir, onlara karşı güç ve zor kullanılır ki, bu da musallat olma anlamına gelir.
Tılsımat-ı Kur?aniye ise, herhangi bir konuda ilgili Kur?an ayetlerini yazmak, okumak veya ayetlerden meydana getirilen vefkler denilen şekiller çizmekle bir maksada ulaşmak için kullanılan bir tabirdir.
Bunların bir listesini vermek durumunda değiliz. Ancak Fatiha suresi, Felak-Nas Sureleri, Cin Suresi, Bakara Suresi, Ayete?l-Kürsî ve daha başka sure ve ayetlerin yazılması, okunup üfürülmesi, bedene meshedilmesi veya vefkler denilen belli şekillerde yazılmasından bazı faydalar elde etmek veya bazı şerlerden korunmak yada kurtulmak mümkün ve tecrübeyle sabit olduğu bilinmektedir.
?Ve zincirlerle birbirlerine bağlanmış diğerlerini (onun emrine verdik.)? (Sâd Suresi: 38)
? Onun için, şeytanlardan, dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de görenleri vardı? (Enbiya Suresi: 82) mealindeki ayetler bu tılsımat-ı Kur?aniye?ye işaret etmektedir denilebilir.
Sözkonusu ayetlerin işaretlerine işaret eden Bediüzzaman?nın açıklamaları konumuza oldukça ışık tutacaktır. O özetle şunları söylemektedir:
İşte, Hazret-i Süleyman aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve habis ruhları emri altına alıp, şerlerini defettiği ve yararlı işlerde istihdam ettiğini ifade eden şu ayetler, remiz ve işaret diliyle diyor ki: Yerin, insandan sonra zîşuur olarak en mühim sakinleri olan cinler, insana hizmetkar olabilir, onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup, ister istemez hizmet edebilirler ki; Cenab-ı Hakk, emirlerine riayet eden bir kuluna, onları musahhar etmiş/onun emrine vermiştir.
Cenab-ı Hak, manen şu ayetin remiz ve işaret diliyle der ki: ?Ey insan! Bana itaat eden bir kuluma cin ve şeytanları ve onların şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de benim emirlerimi dinlersen, bir çok varlık, hatta cin ve şeytan dahi senin emrine girip seni dinleyecektir.?
İşte insanların keşfettiği sanat ve fennin karışımından süzülen, maddî ve manevî fevkalâde hassasiyetinden ortaya çıkan ispirtizma gibi ruhları çağırma ve cinlerle iletişim kurma hususuna bu ayet işaret ediyor ve en son hududunu çiziyor ve en faydalı şeklini tayin ediyor ve ona yolu dahi açıyor.
Fakat, ayetleri işareti; - şimdiki gibi, bazen kendine ölüler adını veren cinlere ve şeytanlara ve habis ruhların emrine girip, onlara maskara olup oyuncak olma yoluna değil- bilakis tılsımat-ı Kur?aniye ile onları istihdam etmek ve şerlerinden kurtulmak içindir..
Evet, ayetlerde işaret olunan temiz ruhların celp edilesi ise; şimdiki medenilerin yaptığı gibi, o pek ciddi ve ciddi bir âlemde olan ruhlara hürmetsizlik edip kendi yerine ve oyuncaklara celbetmek değil, belki ciddi olarak ve ciddi bir maksat için Muhyiddin-i Arabî gibi zatlar ki, istediği vakit ruhlar ile görüşen bir kısım ehl-i velayet gibi, onların cazibelerine kapılıp onlarlaminasebet peyda etmek ve onların yerine gidip, âlemlerine bir derece yaklaşmakla ruhaniyetlerinden manevî istifade etmektir ki, ayetler ona işaret etmekte ve o işaret içinde bir teşviki ihsas ettirmektedir. (bk. Sözler/21.Söz, s.258).
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör