Editörler : Lanet

PaRaNTeZ
Kapalı
19 Haziran 2005 20:35

MESLEKTAŞIM MEHMET AKİF ERSOY ...

Fidancı, U.R. (1992): Meslektaşım Mehmet Akif Ersoy ...

Türk Veteriner Hekimliği Dergisi, 4(3):3-5

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi?nin ön girişindeki bahçede, milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY?un büstünün ve İstiklal Marşı?mızın ilk dörtlüğünün yer aldığı kitabenin bulunduğu güzel bir köşe vardır. Öğrenciliğimden ve aynı fakültede araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladığım günlerdenberi, bayrak direklerinin hemen yanındaki bu alandan hergün, her geçişimde milli şairimiz ve büyük meslektaşım Mehmet Akif Ersoy?a rahmet ve saygı ile anarım.

Yıllar geçtikçe düşüncelerini daha sıcak bir ilgi ve karşıladığım bu büyük insanın hayatı, mücadeleleri, görüşleri birçok yönüyle ölümünden günümüze kadar pek çok araştırıcı tarafından incelenmiş ve yazılmıştır. Hakkında yüze yakın kitap vardır. Makalelerin sayısı ise çok geniş bir bibliyoğrafya teşkil edecek kadar fazladır.

Bilindiği gibi 1873 yılında İstanbul?da doğan Mehmet Akif Ersoy veteriner hekimdir. İlk sivil veteriner okulunu birincilikle bitirmiştir (1893). Daha sonra görev aldığı Ziraat Nezareti?nin Veterinerlik Şubesinde, görev yeri İstanbul olmasına rağmen, Rumeli?den Arabistan?a kadar olan çok geniş bir alanda ve güç şartlarda, başarı ile görev yapmıştır. Mehmet Akif, mesleğine olan sevgisini bir şiirinde şu şekilde ifade etmektedir.

?Çünkü bir tecrübe etsen senin aklın da yatar,

Bize insan hekiminden daha lazım baytar?

Halkalı Ziraat Mektebi (1906) ve Çiftçilik Makinist Mektebi?nde (1907) hocalık da yapan Akif, 1908 yılında Darülfünun (üniversite) Edebiyatı Umumiye Müderrisliğine (profesörlüğüne) tayin edilir. Bu onun fikri ve edebi hayatında dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra yayın hayatına fiilen giren Akif, Ebülula ve Şair Eşref Edip tarafından çıkarılan Sırat-i Müstakim de (VIII. Ciltten sonra Sebilürreşad adını almıştır) yazmaya başlar. Daha sonra baş yazarlığını üstlendiği bu dergide birbirinden güzel bir çok şiirleri ve yazıları yayınlanır.

Birinci dünya savaşının ardından Mondoros mütarekesiyle (1928) memleketimizin üzerine çöken kara bulutlar, tüm vatanseverleri olduğu gibi Mehmet Akif Ersoy?u da çok etkilemiştir. Tarihimizin bu acı günlerinde milli şairimiz Sebilürreşad dergisinde, ?Türklerin yirmibeş asırdan beri istiklalini korumuş bir millet olarak yaşadığını ve esarete asla tahammül edemeyeceğini? haykırmış, mandacılığa şiddetle karşı çıkarak, mandacılık taraftarlarını sert bir dille eleştirmiştir.

İzmir?in işgali haberini aldıktan sonra hemen Balıkesir?e geçerek (1920) Milli Mücadele saflarına katılmış olan Mehmet Akif Ersoy İstanbul?a dönüşünde işgal kuvvetlerinin ve hükümetin tüm baskılarına rağmen yılmamış, yazıları ile çok inandığı milletine, ümit, iman ve mücadele ruhu aşılamaya devam etmiştir. Ankara?nın İstiklal Savaşı?nın merkezi olarak belirmeye başlamasından sonra, arkadaşları ile beraber Ankara?ya gelerek, üst düzey yöneticileri arasındaki yerini almıştır.

Ankara Hükümeti?nin verdiği görevle Anadolu?nun çeşitli bölgelerinde heyecanlı ve inandırıcı vaazlar vererek halkı Milli Mücadele saflarına, birliğe ve cepheye davet eder. Nitekim Ankara?ya gelmesinden kısa bir süre sonra Konya?da çıkan isyan üzerine Konya?ya gider ve isyanın bastırılmasında büyük hizmeti dokunur. Daha sonra Kastamonu?dadır.

Türk İstiklal Savaşı?nın çeşitli kademelerinde aktif görev alan Mehmet Akif, bu kutsal savaşı İstiklal Marşı?mız ile abideleştirmiştir (1921). ?Milletime armağan ettim? dediği için Safahat? ına almadığı İstiklal Marşı? nı nasıl yazdığını Mehmet Akif şöyle anlatmaktadır; ? ... Bu ümitle, imanla yazılabilir. O zamanı düşünün... imanım olmasaydı yazabilirmiydim? Zaten ben başka türlü düşünüp başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır. Şu var ki, İstiklal Marşının şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihi değeri vardır.? Mehmet Akif?in dediği gibi ?... Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın.?

Burdur Milletvekili olmasına rağmen günlük, değişken politikaların daima dışında kalmış, siyasi çekişmelerden ve dedikodulardan nefret etmiştir. Bu nedenle artık Mehmet Akif ikinci mecliste görev almaz.

Mehmet Akif?in görüşlerine gelince; İncelendiğinde açıkca görüleceği üzere, büyük Millet Şairimizin eserleri milletin dert ve bunalımları ile dolu olup ve bunların çözümlerine yönelik mesajlar taşımaktadır. Şiirlerinde kendi sıkıntı ve problemlerine yer vermez. İnsanımızın derdi onun derdidir. Bugün bile çözümleri için uğraşıp durduğumuz, bütün milli ve toplumsal problemlerimiz Safahat?ında isabetli görüş ve düşüncelerel dile getirilmiştir.

Onun cemiyetimizde gözlediği en önemli husus, her alanda kendisini belli eden geriliktir. Memleket adeta bir harabe halinde, millet perişan, bakımsız, iktisadi hayat felce uğramıştır. Kısaca her şey tembellik ve cehaletin pençesine düşmüştür. Bu nedenle ahlakta dejenere olmuş, milletin birlik ve beraberliği bozulmuştur. Din adına birçok hurafeler üretilmiştir. Bütün bu olumsuzluklar yanında ülke yönetimini elinde bulunduranlar kendilerini düşünmekten milletin sıkıntılarını işitmez olmuşlardır. Devlet otoritesi zayıflamış, zulüm ve haksızlıklar almış yürümüştür. Kaybolan topraklar, küçülen vatan, teslim olan ordular ve bunlara seyirci kalan millet karşısında Mehmet Akif üzgün, kederli, ezik, fakat ümit ve azim abidesidir.

?Bırakın matemi yahu! Bırakın feryadı

Ağlamak faide verseydi, babam kalkardı!

Göz yaşından ne çıkarmış ? Neye ter dökmediniz?

Bari müstakbeli kurtarmağa bir azm ediniz?

Bu gerilik ve cahilliğin sorumlusu kesinlikle islam dini olamaz. Bunun sorumluları, müslümanlığın özünden çok şekilciliği ile uğraşan, Kuran?ı yanlış anlayan, yanlış yorumlayan ve yanlış uygulayanlardır, ilimsiz hocalardır.

?Sarıklı Milletidir milletin başına bela....

Fakat umumunu birden batırmak iş değil a!?

İslam dininde cehaletin, tembelliğin, nemelazımcılığın, taassubun, batıl inançların yeri yoktur. Akif, mezarlardan yardım istemenin, bez bağlayarak mum yakmanın, üfürükçülüğün ve benzeri şeylerin şiddetle karşısındadır. İslam dini ölüler dini değil, hayat dinidir. Akif bu taasup ve hurafeler karşısında halkı uyarır;

?İnmemiştir hale Kur?an, bunu hakkiyle bilin,

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!?

Toplumun kurtuluşu için ahlak inkilabının gerektiğine inanan Mahmet Akif Ersoy?a göre islam dini, ahlakın esasını teşkil eder.

Diğer yandan Akif milliyetçidir. Mehmet Akif?in milleyetçiliği ile müslümanlığı iç içe geçmiş olup, Türk ve İslam ruhu Safatah?ının ilham çekirdeğini oluşturur. Mehmet Akif, Türk milletinin bir mensubu olmakla her zaman iftihar etmiş, şan ve şerefle dolu Türk Tarihi?ne büyük hayranlık duymuştur.

Müsbet ilme inanan, ilim, fen ve sanatın millet kalkınmasındaki önem ve yerini iyi bilen Akif çalışkanlık fikri zerinde ısrarla durur. Akif?e göre ilim ve irfanı elde etmenin, Avrupa milletleri seviyesine ulaşmanın yolu, bilinçli ve sistemli çalışmaktan geçer. Çünkü beka (devamlılık) ancak sa?y (çalışma) ile hak edilir.

?Bekaayı hak tanıyan sa?yı bir vazife bilir,

Çalış çalış ki bekaa sa?y olursa hakkedilir.?

Akif, cehaletle bir yere varılamayacağını yirminci asrın ilimler asrı olduğunu hakimiyetin, ilmin eline geçtiğini söyleyerek;

?Alınız ilmini garb?ın, alınız san?atını,

Veriniz mesainize hem de son süratini.?

......

Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız,

Çünkü milliyeti yok san?atını, ilmin yalnız.?

gerekiyorsa bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamasını istemektedir;

?Altı aylık yolu, dağ taş demeyip çiğneyerek,

Çin-i Maçindeki bir ilmi gidip öğrenecek.?

Akif, batının teknolojik üstünlüğünü takdir etmekle birlikte batıcı değildir. O batı medeniyeti ile tekniğini ayrı ayrı ele almakta, tekniğini kabul ederken, hıristiyanlık ruhu üzerine kurulmuş, emperyalist emeller güden batı medeniyetini reddetmektedir. Özellikleri itibarıyla batı medeniyeti insanımızın yapısına terstir. Bu nedenle medeniyet değiştirmek yerine, batıdan sadece milli bünyemize uygun olanların alınması doğru olacaktır. Batı karşısında her an büyük ve güçlü bir Türkiye hayali ile yaşamış olan Mehmet Akif, gelişmiş bir Türkiye?nin tüm geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere öncülük etmesi gerektiğini vurgulamış, bütün ömrünü de bu yolda tüketmiştir.

Akif hayatı boyunca belli ahlaki prensiplerin adamı olarak yaşamış, dostları arasında her zaman dürüst ve sözüne güvenilir bir insan olarak kalmıştır. Bir karakter adamı olan Mehmet Akif, eserlerinde olsun, vaaz ve hasbihallerinde olsun inandığından başka bir şeyi milletine telkin etmemiştir. Her zaman muhtaçları gözetmiş, gariplere, düşkünlere yardım etmiştir. Haksızlıkların daima karşısında olmuştur. Muhtaç birisi kendisinden yardım talebinde bulunduğu zaman, hiç bakmadan cebindeki son kuruşa kadar veren, verecek birşeyi olmadığında ağlayan çok merhametli bir insandır. Mehmet Akif, Ankara?da kışın ortasında üzerindeki paltosunu, evinin kapısına gelen çıplak bir fakire giydirecek ve evinin tek mefruşatı olan kilimini de yine bir fakire verecek kadar yardımseverdir. Soğuk Ankara kışlarında ceketle gezmeye devam eden Mehmet Akif?in seciyesi, İstiklal Marşı için ödül olarak ortaya konan beş yüz lirayı alıp, kendi ihtiyaçları için harcamaya müsait değildir. O prosedür icabı bu parayı almış ve hemen arkasından fakir müslüman kadır ve çoğcuklara muhtelif işler öğreterek, yoksulluklarına son vermek amacıyla kurulmuş bir hayır kurumu olan Darü?l Mesai adlı kuruluşa bağışlamıştır.

27 Aralık 1936?da bu dünyaya gözlerini kapayan Mehmet Akif?in cenazesine zamanın hükümeti gereken alakayı göstermemiş, Akif?in bayrağa sarılı tabutu, çok inandığı ve güvendiği milleyitçe Türk gençlerinin yakın ve sıcak ilgisiyle, omuzlarda taşınarak Edirnekapı şehitliğinde toprağa verilmiştir.

Hakkında bilinenlerin kısa bir hatırlatmasını yapmaktan ileri gidemediğim Mehmet Akif Ersoy?u ölümünün 56. Yıldönümünde rahmetle anıyoruz.

KAYNAKLAR

Anonim (1986): Ölümünün 50. Yılında M.Akif Ersoy?u Anma kitabı. Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara.

Anonim (1989): Mehmet Akif ilmi toplantısı (Bildiriler). Kültür Bakanlığı Milli Kütüphane Yayınları, Toplantı Bildirileri dizisi, Ankara.

Ayvazoğlu, B. (1986): İstiklal Marşı, Tarihi ve Manası. Tercüman Aile ve Kültür Kitaplığı Yayınları, İstanbul.

Cemal, M. (1986): Mehmet Akif. T.İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.

Doğam, D.M. (1989): Camideki Şair Mehmet Akif. Nehir Yayınları, İstanbul.

Düzdağ, M.E. (1989): Mehmet Akif Hakkında Araştırmalar 1. M.Ü. İlahiyat Üniversitesi, Mehmet Akif Araştırmaları Merkezi Yayınları, 2.Baskı, İstanbul.

Erişirgil, E. (1986): İslamcı Bir Şairin Romanı. T. İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara.

Ersoy, M.A. (1966): Safahat (Tertip Ömer Rıza Doğrul), 7. Baskı İNKİLAP VE Aka Kitabevleri, İstanbul.

Ekiz, O:N. (1985): Mehmet Akif Ersoy. Toker Yayınları, Ankara.

Kabaklı, A. (1977): Mehmet Akif. Toker Yayınları, 4. Baskı, İstanbul.

Kaçar, İ. (1989): Eğitimci Yönüyle Mehmet Akif, Esra Yayınları, Konya.

Karakoç, S. (1985): Mehmet Akif. Diriliş Yayınları, İstanbul.

Okay, O. (1989): Mehmet Akif, Bir Karakter Heykelinin Anatomisi. Akçağ Yayınları, Ankara.

Timurtaş, F.K. (1987): Mehmet Akif ve Cemiyetimiz. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Vakkasoğlu, V. (1983): İslam Şairi Mehmet Akif. Cihan Yayınları, İstanbul.


PaRaNTeZ
Kapalı
19 Haziran 2005 20:40

OLMAZ YA... TABİİ...

'Hiç bilenle bilmeyen bir olurmu? ' (Kuran-ı Kerim)

Olmaz ya... Tabii... Biri insan, biri hayvan!

Öyleyse <> denilen yüz karasından

Kurtulmaya azmatmeli baştan başa millet.

Kafi değilmi, yoksa bu son ders-i felaket?

Son ders-i felaket neye mal oldu? Düşünsen:

Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden!

'Son-ders-i felaket' ne demektir? Şu demektir:

Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!

Zira, yeni bir sadmeye(çarpma) artık dayanılmaz;

Zira, bu sefer uyku ölümdür, uyanılmaz!

Coşkun, koca bir sel gibi, daim beşeriyyet,

Müstakbele koşmakta verip seyrine şiddet.

Dağlar, uçurumlar, ona yol vermemek ister...

Lakin o, ne yüksek, ne de alçak demez örter!

Akvam(kavimler, milletler) o büyük nehre katılmış birer ırmak...

Elbet katılır... Hangisi ister geri kalmak?

Bizler ki bu müthiş, bu muazzam cereyanla

Uğraşmaktayız... Bak, ne kadar çılgınız anla!

Uğraş bakalım, yoksa işin, hey şaşkın!

Kurşun gibi sur'atli, denizler gibi taşkın

Bir çağlayanın menba-i dehhasına(gayet dehşetli) doğru

Tırmanmaya benzer, yüzerek, başka değil bu!

Ey katre-i avare(zavallı damla) , bu cüsun, bu hüruşun

Ahengine uymazsan, emin ol, boğulursun!

Yillarca, asırlarca süren uykudan artık,

Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!

Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;

Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!

Eyvah! Bu zilletlere sensin yine illet...

Ey derd-i cehalet, sana düşmekte bu millet,

Bir hale getirdin ki, ne din kaldı, ne namus!

Ey sine-i islam'a çöken kapkara kabus,

Ey hasm-i hakiki, seni öldürmeli evvel:

Sensin bize düşmanları üstün çıkartan el!

Ey millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

islam'ı da <> diye tutmuş yediyorsun!

Allahtan utan! bari bırak dini elinden...

Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!

Lakin, ne demek bizleri Allah ile iskat(susturmak) ?

Allahtan utanmak da olur, ilim ile... Heyhat!

Mehmet Akif Ersoy


PaRaNTeZ
Kapalı
19 Haziran 2005 20:44

MÜSLÜMANLIK NERDE

Müslümanlık Nerde

Müslümanlik nerde! Bizden geçmis insanlik bile...

Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!

Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;

Müslümanlik, bilmem amma, galiba göklerdedir;

Istemem, dursun o payansiz mefahir bir yana...

Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!

Isterim sizlerde görmek irkinizdan yadigar,

Çok degil, ancak Necip evlada layik tek siar.

Varsa sayet, söyleyin, bir parçacik insafiniz:

Böyle kansiz miydi -hasa- kahraman ecdadiniz?

Böyle düsmüs müydü herkes ayrilik sevdasina?

Benzeyip sirazesiz bir mushafin eczasina,

Hiç görülmüs müydü olsun kayd-i vahdet tarumar?

Böyle olmus muydu millet canevinden rahnedar?

Böyle açliktan bogazlar miydi kardes kardesi?

Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan lesi?

Irzimizdir çignenen, evladimizdir dogranan...

Hey sikilmaz, aglamazsan, bari gülmekten utan! ...

'His' denen devletliden olsaydi halkin behresi:

Payitahtindan bugün tasmazdi sarhos naresi!

Kurd uzaklardan bakar, dalgin görürmüs merkebi.

Saldirirmis ansizin yaydan bosanmis ok gibi.

Lakin, ask olsun ki, aldirmaz otlarmis esek,

Sanki tavsanmis gelen, yahut kiliksiz köstebek!

Kâr sayarmis bir tutam ot fazla olsun yutmayi...

Hasmi, derken, çullanirmis yutmadan son lokmayi! ...

Bu hakikattir bu, sasmaz, bildigin usluba sok:

Halimiz merkeple kurdun ayni, asla farki yok.

Burnumuzdan tuttu düsman; biz bogaz kaydindayiz;

Bir bakin: hala mi hala ihtiras ardindayiz!

Saygisizlik elverir... Bir parça olsun arlanin:

Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanin!

Davranin haykirmadan nakus-u izmihaliniz...

Öyle bir buhrana sapmistir ki, zira, halimiz:

Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!

Davranin zira gülünç olduk bütün bir aleme,

Beklesirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;

Yerde kalmis, na'sa benzer kavm icin durmak haram! ...

Kahraman ecdadinizdan sizde bir kan yok mudur?

Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur.

M.A.Ersoy


burak us
Yasaklı
19 Haziran 2005 20:52

Bir beyitde benden olsun.

Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne

Acırım türkrüğüme billahi, tükürsem yüzüne

Mehmet akif ersoy


PaRaNTeZ
Kapalı
19 Haziran 2005 20:54

"Gece basti kara kapli kitap-oldu hakim,

Anirirken tepisen bunca ... (imam) hep alim!

Hepsi de kendisinin gittigi yol dogru sanir,

Razidir yaptigina az buçuk elden utanir!

Utanirken garazim menfaatinden korkar,

Yoksa her seye müsait o sarik, kanli yular"

"On üç yasinda bir kizi nikah ederek,

Alir ve kendisi altmis yasindadir, bu .(!)..,

Imam degil mi ya? Bunlar seriat icabi,

Mahallede ileri kim gelirse ahbabi!"

Neyzen Tevfik


burak us
Yasaklı
19 Haziran 2005 21:12

senin dedelerin ve ninelerin o anırıyo dediğin ses için şehit oldular. dedelerin ve ninelerin hakkında ne düşünüyosun


PaRaNTeZ
Kapalı
19 Haziran 2005 22:38

Mehmet Akif Ersoydan,

Ah o din nerde,o azmin o sebatın dini,

o yerin gökten inen dini,hayatın dini,

Bu nasıl dar,nekadar basmakalıp bir görenek,

Müslümanlıkmı dedin?Tövbeler olsun ne demek,

Hani kur,andaki dinin şu heyulada izi,

Nasıl islam ile birleştiririz kendimizi,

Ye,si tecrit ile zerk etmiş(igne ile ilacı vucuda vermek) edenler DİNE,

O ne mel,un AŞI hiç benzemiyor ,hiç birine

Dikkat et, 1000 yıldır a,sabı harap

YATIYOR koskoca Alemi İSLAM bitab,

Pıhtı halınde yürekler,heyecansız kanlar,

Çevirip yastıgı tekrar uyuyor kalkanlar.

Gözünün gördügü yok,beynine çarpan güneşi,

İyi ama ,nasıl uyandıracaksın bu LEŞİ.


PaRaNTeZ
Kapalı
19 Haziran 2005 23:05

senin dedelerin ve ninelerin o anırıyo dediğin ses için şehit oldular. dedelerin ve ninelerin hakkında ne düşünüyosun

burak us ALINTI

Ne Ninem nede dedem,o anırtılar için şehit olmadı.Ülkesi için,Kendi gerçek dini için şehit oldu.Eğer senin dediğin anırtı için şehit olsaydı vahdettin efendininin kuvai milliyeceiler hakkında çıkardığı tutuklama ve öldürme kararlarına,din elden gidiyor.Halife elden gidiyor yaygaraları na değer verir.Ölüme koşarak gitmezdi.Onun yüreğündeki din,Allahtı.Ne padişah,ne şıh,nede şeyh di.

Senin Anıranlarının hangi fetvaları yaınladıklarını sen bile bilmiyrosundur.Öğren.....

Tamamı beş fetvadan oluşan Şeyhülislam Dürrizâde Abdullah Efendi'nin Fetva-yı Şerife'si bugünkü dille şöyledir:

"Dünya düzeninin sebebi olan ve kıyamet gününe kadar Ulu Tanrı'nın daim eyleyeceği İslâm Halifesi Hazretleri'nin veliliği altında bulunan İslam memleketlerinde bazı kötü kimseler anlaşarak ve birleşerek ve kendilerine elebaşılar seçerek Padişah'ın sadık uyruklarını hile ve yalanlarla aldatmakta, yoldan çıkartmaktadırlar. Padişahın yüksek buyrukları olmaksızın asker toplamaktadırlar. Görünüşte askeri beslemek ve donatmak bahaneleriyle, gerçekte ise mal toplamak sevdasıyla, şeriata uymayan ve yüksek emirlere aykırı bir takım haksız ödemeler ve vergiler koymakta ve çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyalarını zorla almakta ve yağmalamaktadırlar. Böylece insanlara zulmetmekte, suçlamakta ve Padişahın ülkesinin bazı köy ve şehirlerine saldırmak suretiyle tahrip ve yerle bir etmektedirler. Padişahın sadık tebaasından nice suçsuz insanları öldürmekte ve kan döktürmektedirler. Padişah tarafından atanmış bazı dini, askeri ve sivil memurları istedikleri gibi memuriyetten çıkarmakta ve kendi yardakçılarını atamaktadırlar. Hilâfet merkezi ile Padişah ülkesi arasındaki ulaştırmayı ve haberleşmeyi kesmekte ve devletin emirlerinin yapılmasına engel olmaktadırlar.

Böylece, hükümet merkezini tek başına bırakmak, Halifenin yüceliğini zedelemek ve zayıflatmak suretiyle yüksek Hilafet katına ihanet etmektedirler. Ayrıca Padişah'a itaatsizlik suretiyle devletin düzenini ve asayişini bozmak için düzme yayımlar ve yalan söylentiler yayarak halkı azdırmaya çalıştıkları da açık bir gerçektir. Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşılar ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hala kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerden memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak dince yapılması gerekli olup, Allah'ın "öldürünüz" emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farzdır.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Böylece Padişahın ülkesinde savaşma kabiliyeti bulunan müslümanların adil Hâlifemiz Sultan Mehmet Vâhdettin Han Hazretlerinin etrafında toplanarak savaşmak için yapacağı davet ve vereceği emre uymak suretiyle adı geçen asilerle çarpışmaları dince gerekir mi? Beyan Buyrula.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Bu takdirde, Halife Hazretleri tarafından sözü edilen asilerle savaşmak üzere görevlendirilen askerler, çarpışmazlar ve kaçarlarsa büyük kötülük yapmış ve suç işlemiş olacaklarından dünyada şiddetle cezayı, ahirette de çok acı azâbı hakk ederler mi? Beyan Buyrula.

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Bu takdirde, Halife askerlerinden asileri öldürenler gazi, asilerin öldürdükleri şehit sayılırlar

Dürrizâde El-Seyid Abdullah

Bu takdirde, Padişah'ın asilerle savaşmak için verdiği emre itaat etmeyen müslümanlar, günahkar ve suçlu sayılıp şeriât yargılarına göre cezalandırılmayı hak ederler

DİPNOTLAR

(1) ATASE Arş., Kl: 243, D: 16, Fh: 84.

(2) Bkz., Nutuk, C. I, s. 81 vd.


Eagle7
Memur
19 Haziran 2005 23:59

Burada dinin yaşanma şekli ile ilgili bir alıntı var bu kadar abartacak bir şey yok Atatürk din dilinin Arapça olmasını ve milletin ezbere okuduğu duaların anlamını bilmemesini ele almış bu kadar.

KISACA TÜRKÇE İBADET yanlısı bir tutum sergilemiş bu da çok doğru bir tespit(ninelerimizin arapça yazılmış yemek tarifini bile öperek başlarına koymasına sebep olan şey)

ATATÜRK'e dil uzatırken de onu kusursuz bir insanmış gibi gösterirken de en az on düşünüp bir kelam sarfetmeli insan.

Atatürk'ün din ile ilgili sözleri veya düşünceleri kendisi ile Allah arasında bir konu bu bugün bize sadece emsal teşgil eder ,kurallar ve kanunlar bunlar değildir emin olun.

Tartışma bence oldukça faydalı ve verilen örneklerden dolayı da takdire şayan Mehmet Akif bu konuda ne kadar haklı ise Neyzen Tevfik de (Ben değilim emin olun zira bazı arkadaşlar alıntı yaptığımda ben olduğumu sanıp cevap bile yazmışlardı)o kadar haklıdır (hangisi seviyeli sorusuna gerek bile yok).

Teşekkürler Saygılar !!!!


PaRaNTeZ
Kapalı
20 Haziran 2005 00:50

Haya Sıyrılmış İnmiş

Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde

Ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde

Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul

Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul

Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş

Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş

Mehemet akif ersoy


PaRaNTeZ
Kapalı
20 Haziran 2005 00:53

Ayrılık Hissi Nasıl Girdi Sizin Beyninize?

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam,

Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlıyamam,

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?

Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize?

Birbirinden muteferrik bu kadar akvamı,

Aynı milliyetin altında tutan islam'ı,

Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir.

Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...

Arnavutlukla, Araplıkla bu millet yürümez..

Son siyasetse bu! Hiç böyle siyaset yürümez!

Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan;

Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan.

Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah,

Ecnebiler olacak sahibi mülkün nagah.

Diye dursun atalar: 'Kal'a içinden alınır.'

Yok ki hiç bir kişiden... Millet-i merhume sağır!

Bir değil mahvedilen devlet-i islamiyye...

Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye.

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez.

Bırakın eski hükümetleri meydandakiler

Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.

işte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti!

işte Irak'ı da taksim ediyorlar şimdi.

30 Muharrem 1331

27 Kanunuevvel 1328

1913

Mehmet Akif Ersoy


ebri nisan
Yasaklı
02 Mayıs 2009 18:22

"Syf. 450 Hürriyet insanın düşündüğünü ve dilediğini mutlak olarak yapabilmesidir. Bu tarif Hürriyet kelimesinin en geniş manasıdır. İnsanlar bu manada hürriyete hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar. Çünkü malumdur ki insan, tabiatın mahlukudur. "

Atatürk'ün El Yazıları - Din ve İslamiyet Hakkında Notları

Toplam 32 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi