yorum yapmadan aşağıdaki adreste okuduğumu copy-paste yapıyorum.En doğrusunu yüceler yücesi Hz.Allah(C.C) bilir.
http://www.furkandergisi.com/index.php/tr/furkan-yazarlari/ali-tavsanli/634-mustafa-islamoglu-melun-mudur
MUSTAFA İSLÂMOĞLU MELUN MUDUR?
Çarşamba, 15 Nisan 2009 20:10
Önce İmam Nevevî?den şu satırlar:
«Hakkı öğrenme meselesinde haya etmek, dinin takib ettiği hakiki haya değildir. Zira hayanın tamamı hayırdır, haya hayırdan başka bir şey getirmez. Dini ilgilendiren ve fakat utandırıcı meselelerde sualden vazgeçmek hayır değildir. Öyle ise şer getiren şey nasıl haya olur?»
Bu kavil üzerinden hareketle temas edeceğimiz mevzuya, İslamoğlu nam kişinin 06.08.2008 tarihli internet sitesindeki yazısıyla giriş yapıyoruz:
Cinsel İlişkide Arkadan Yaklaşma
Allahın selamı sizin ve bu davaya kendini adamışların üzere olsun.
hocam sizlere bir sorum olacak, ben imam humeyniyi seven ona sempati duyan bir insanım ve tam olarak hakkında çok fazla detaylara sahip olmasam da alim bir kişilik olarak bilirim fakat gecenlerde bir selef arkadaşın onun hakkında bir şey dediğine şahit oldum inanmak istemedim araştırmaya çalıştım ama kaynak eksiğim çok fazla oldugu için söylentilerden başkasına ulaşamadım.bu yüzden kafam karışık mesele şu hocam tabi konuyu size açarken de affınıza sıgınıyorum ilimde mahrem olmazmış
arkadaş İmam humeyninin cinsel ilişkide arkadan yaklaşmaya cevaz vediğini ve böyle bir fetvası oldugunu söyledi. benim sünni anlayışta öğrendiğim şeylerin tam tersi bu da benim imam Humeyni tasavvurumu zedeledi araştırmaya kalktım ama kaynak bilgim az olduğundan dolayı sizden yardım almaya karar verdim sizden dileğim bunun gerçek olup olmadığı hakkında beni aydınlatmanız yada beni bir kaynağa yönlendirmeniz?
-zira eğer dogru ise bunu imam Humeyni neye dayanak yaptığını
-bu söylenenin doğru olması durumunda yıkılan tasavvurumun tam anlamıyla oturması için yapmam gerekenleribana açıklayarak yada bana bir kaynak göstererek yaparsanız beni suanki sıkıntımdan kurtarmış olursunuz şimdiden sizlerden Allah razı olsun.
- Aziz mümin, Bu yaklaşım tam da "imam şafii kişinin öz kızıyla zinasının caiz olduğuna fetva veriyor" demek kadar kendini bilmezce, alçakça ve artniyetlidir. Evet, Şafii, kişinin zinadan olma kızıyla nikahlanmasına cevaz verir. Bu cevaz bizce de yanlıştır. Fakat Şafii'nin usulünden kaynaklanır. Şimdi biri kalkıp "Şafii kişinin kızıyla evlenmesi caizdir diyen bir adamdır" derse terbiyesizlik etmiş olmaz mı? İşte Ayetullah Humeyni için denilen de tam buna benzer. Bu Ayetullah Humeyni'nin icad ettiğıi bir şey değil ki. Ta İbn Abbas'ın öğrencisi İkrime, ayetteki "kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza nereden/nasıl isterseniz öyle varınız" ayetini herhangi bir sınırlama olmadığı şeklinde yorumlamıştır. İkinci nesilden/tabiinden olan ikrime'nin bu yorumuna kendi çağdaşlarından "köle yanıldı" tepkisini veren tabiin olmuştur. Ehl-i Beyt okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir.Ehl-i Sünnet okulu ise bu yaklaşıma itiraz etmiştir. Şöyle ki:Ayetteki ennâ zarfının aslen iki manaya geldiği doğrudur: 1) nereden, 2) nasıl. Fakat ayet "kadınlarınız sizin tarlanızdır" buyuruyor. Tarla ürün veren yerdir. Dolayısıyla tarla denilmeye rahme açılan kadınlık uzvu layıktır ve ayet örtülü olarak onu kasdetmiştir. Zira dölyolu ancak "tarla" vasfını almaya layıktır. Diğer yol için insan ürünü olan çocuğun doğumunda rol oynamadığı için "tarla" denilemez. Dolayısıyla ayette kapalı olarak kastedilen "tenasül organıdır" ve ayetin açılımı da "kadınlarınız sizin nesillerinizin tohumunu ekip o tohumun mahsulü olan çocuklarınızı hasat ettiğiniz tarlanızdır; o tarlaya tenasül yolundan olmak şartıyla, hangi pozisyonda, hangi yönden, hangi usulle varırsanız varın, bu sizin bileceğiniz iştir" denilmiştir. Bu konuda Hz. Ömer'in yaşadığı nakledilen bir de nüzul sebebi rivayeti vardır. Hz. Ömer bir gün pişmanlık sözleriyle Allah Rasulü'ne başvurur. Sebebini ise farklı cinsel ilişki pozisyonunu kastederek "Atıma bugün ters bindim" der. Rivayete göre bu ayet bunun üzerine inmiş olur. Ezcümle: 1. Bu ilmi bir mevzu olan ve farklı mezheplerdeki alim ve fakihlerin kendi aralarında tartıştıkları ve ihtilaf ettikleri bir meseleye böylesine basit, sığ ve buram buram mezhep holiganlığı kokan bu çirkin yaklaşım merduttur, edepsizdir, verdiğim Şafii örneğinde olduğu gibidir.2. Ulemamızın ilmi olarak kendi aralarında tartıştığı meseleleri cühelamızın böylesine reddi bir üslupla tarafgirliklerine alet etmeleri çirkindir, zararlıdır, hadsizliktir.3. Bu basitlikte ele alınırsa, Nebiz'e helaldir dediği için İmam Azam Ebu Hanife'yi "Bira'ya helaldir" dedi iftirasıyla, İmam Muhammed'i Daru'l-Harp'te karlı çıkacaksa mümine verdiği "ribalı muamele" cevazı yüzünden "İmam Muhammed faize helaldir" dedi iftirasıyla ve daha bir çok imam diğer imamlara muhalefet ettiği ve ilmi bir biçimde ortaya koydukları fetvaları yüzünden iftiralara maruz kalabilir.Allah bizi insaf, adalet ve itidalden ayırmasın.? (http://www.mustafaislamoglu.com/haber_detay.php?haber_id=388)
Şimdi... İslamoğlu nam kişi melun mudur sorusuna gelmeden önce bu satırlar üzerinde bir değerlendirme yapalım.
Her şeyden önce bu satırlarda fikir fahişeliği var... Her şeyden önce bu satırlarda sırtında küfe (iman ızdırabı) olmayan sıpa zıplaması var... Ve, her şeyden önce Nesrin Topkapı kıvırması var.
Birileri uslubumuzu kabalıkla damgalayabilir, haklılığını da bir sürü misalle süslemeye kalkabilir. Mustafa da bizi mezhep holiganlığı ile suçlayabilir vs... Bu umuruz değil. Mustafayla ulemâ yarışına da girme niyetinde değiliz. Kim hangi fetvayı ne amaçla vermiş bizim işimiz değil. Hoş Mustafa?nın da işi değil ama; ?benim varlığım sizi için duadır? kibrinden mülhem yükseklere(!) sıçrayan Mustafa?ya bugüne kadar ulema da dahil kim laf anlatabilmiş ki?
?Üç M.......? kitabını tımar edenlere ne cevap vermiştir acaba?.. Bu taifeden Kaşar Nuri nasıl zıplamayı meslek edinmişse, Mustafa da aynı yola revan olmanın zevkini çıkarmakla meşgul.
Mustafa?nın mahir olmadığı halde, mahir olmaya çalıştığı şey mantık oyunudur. Bu hususta avama nisbi bir tesiri olmuştur ama, aklı başında ve itikadi sapkınlığa düşmeyenlere hiçbir tesiri olmamıştır; duyduğumuz kadarıyla babası da dahil. Babasının kendisi için söyledikleri dillerde dolaşıyor.
Yukarıda naklettiğimiz yazısında Mustafa?nın nasıl bir mantık oyununa girdiği hemen ilk bakışta anlaşılıyor ama, biz kısa da olsa bir tahlil yapmaya çalışalım.
Kelime oyunlarıyla habbeyi kubbe yapmanın nasılına dair şu misale dikkat:
«Eski Yunan?da sofistik mantık, yani mantıkta çıkmaz sokak açma ustalarından birine bir genç başvuruyor:
- «Senden avukatlık dersi almak istiyorum. Fakat ders ücretini ödemeye param yok... İleride kazanacağım ilk dâvadan ödenmek üzere beni talebeliğe kabul eder misin?»
Hoca bu teklifi memnunlukla kabul ediyor ve iki tuğla üzerine birer senet yazıp ahidlerini vesikalandırıyorlar:
Genç, mükemmel bir avukat... Fakat hocasına borcunu bir türlü ödemiyor.
- «Niçin ödemiyorsun borcunu?»
- «Henüz bir davâ kazanabilmiş değilim de ondan...»
Hoca mahkemeye başvuruyor ve ilk sözü şu oluyor:
- «Bu davâ, esasından temelsizdir ve mahkemenin ona göre karar vermesi lâzımdır. Şöyle ki, borçlum bugüne kadar hiçbir dâva kazanmadığını iddia edecek ve belki de doğruyu söyleyecektir. Halbuki işte şu anda bir dava üstünde bulunuyor. Eğer kaybederse kaybettiği için, kazanırsa da ilk dâvasını kazandığı için ödemek zorunda... Yani her halûkârda ödeyecek. Öyleyse bu vaziyette hemen borcunu ödemesi ve muhakemenin düşmesi gerekir.»
Gencin cevabı ise şudur:
- «Benim hocam sahte mantık ışıkları altında eşyayı çarpık gösteren bir hüner sahibidir. Gerçekten bu muhakeme yersiz ve temelsizdir. Zira kazanacak olursam borcumu ödememek kararı alacağım için, kaybedersem de kaybettiğim için ödemeyeceğim. Yâni her halûkârda ödemeyeceğim! Muhakeme lüzumsuzdur.»
Bu hikâye üniversitelerde mantık dersinde sahte muhakemeye misâl olarak gösterilir... Mahlûk olan aklın aleti mantıkla, «bedahet» davasından ve «muradı kestirme» bahsinden anlamadan yola çıkmanın neticesini de bu hikâyeden kestiriniz; ki, her gün ayrı telden çalan ve bugün söylediğini ertesi gün iptal eden fikir nasipsizliğinin sebebi de budur... Yön yok, yol yok, usul yok, hedef yok.» (1)
Mustafa isterse usul-u fıkıh okumuş, ister tefsir yapıyor olsun; farketmez.
Bir: İlim esbab-ı tuğyandandır (azdırıcı sebeblerden).
İki: ?İlim insanın cehlini alır, ahmaklığını almaz.?
İlim sahibi olup, şuur sahibi olamayanların cezası, ?kuru akıl belası?na toslamaktır. O akılda, taşıma akıl derinlikle ilgilidir. Bu sebeble, ilim sahibi olmalarına rağmen Allah tarafından ahmak olarak tarif edilmişlerdir.
Mustafa?nın ilmiyle azması, yine ilmiyle ahmaklaşmasının temelinde bilemediğimiz bir hainlikte var mı acaba? Zaman zaman şüphe arzeden beyanlar geliyor kulağımıza ama, kesinlik ifadesi olmadığından şimdilik geçiyoruz...
Gelelim okuyucusuna verdiği cevaptaki zıplama ve mantık oyunlarına...
İlk satırlarında mükemmel(!) bir taktik sergiliyor. Yani diyor, ey ehl-i sünnet geçinenler, bakın sizin Şafii?niz ne fetva vermiş. Şia?nın, Humeyni?nin üzerine gitmeyin, bu rezil(!) fetvaları ortaya döker sizi rezil ederim.
Rezil herif aynen bu hokkabazlığa tevessül ediyor ilk satırlarda. Ve arkasından sanki İmam-ı Şafi Hazretleri?ni savunuyormuş(muş) gibi yapıyor. Bakın bu meseleden dolayı İmam-ı Şafi?ye böyle söylenebilir haa diyerek sapık şii itikadıyla Ehl-i Sünnet-i eşitlemeye yelteniyor... Ve; ?İşte Ayetullah Humeyni için denilen de tam buna benzer? diyerek Şia?nın itikadi sapıklıklarını bir kalemde siliveriyorken, kadına karşı işlenen bu çirkin fiilin de meşruluğuna çaktırmadan cevazı yapıştırmış oluyor. Köyün akıllısı.
Avamı avalam haramisinin şu satırlarda yaptığı hokkabazlığa dikkat edin: «İkinci nesilden/tabiinden olan İkrime?nin bu yorumuna kendi çağdaşlarından ?köle yanıldı? tepkisini veren tabiin olmuştur. Ehl-i Beyt okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir.?
Mevzuun teferruatı bir yana, tabiinden İkrime?nin fetvasına tabiin muhalefet etmiş; bunu anlıyoruz. Sonra; Ehl-i Beyt okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir, diyerek yine bir kalemde Şia karşısında Ehl-i Sünnet?i harcayıveriyor aklı sıra. Yani, bakın bu fetva şunun bunun değil, Ehl-i Beyt?in. Ehl-i Beyt?e karşı mı geliyorsunuz, sizi densizler, der gibi, demeye getiriyor. Sonra da; Ehl-i Sünnet okulu ise bu yaklaşıma itiraz etmiştir, diyor... Peki Mustafa sen ne diyorsun?
Mustafa mezhep fanatikliği yapmaz! O mezhepler üstü bir mezhebe mensubtur! Yani çorbacıdır. Bir terkip yapar şaşarsınız; eserleri bunun şahidi. Sonra da birileri ilmî olarak kuyruğuna bastığında; keşke bunları yazmasaydınız, söylemeseydiniz, karşılıklı konuşsaydık, diye mivaylamaya başlar. Vee havlayıcıları devreye girerek, sahiplerinin sesini kesmeye çalışanlara hırlamaya başlarlar... Mustafa, yumuşak mizacınla yumuşakçagillerden olmana bir itirazımız yok, mahkeme belgelerinde arz-ı endam etmiş meseleni de karıştırmak istemiyoruz. Sadece soruyoruz; Humeyni?nin bu fetvasına sen ne diyorsun?
Şayet evet diyorsan, başlığımızdaki sorunun cevabını bulmuş olacağız. Prof. Dr. İbrahim Canan?ın hazırladığı ?Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi?nin altıncı cildinin üçüncü babı olan LÛTİLİK bölümünden nakledelim:
«Hazreti Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ?Resulullah (aleyhisselatu vesselâm): ?Kadınlara dübüründen temas eden mel?undur? buyurdular.» (Ebu Davud, Nikah 46, (2162)
Mustafa, senin bu husutaki amelin hangi mezhebe göre. Yoksa, ben kafama göre takılırım, mezhep fanatikliği yapmam diyerek, mezheplerüstü bir mezhebin fanatikliğine mi talipsin. Bırak Şii kendi sapkınlığını istediği gibi yaşasın. Ehl-i Sünnet mensupları da asırlardır kavî ve sıhhatli yollarına devam ediyorlar, sen niye çorbacılığa soyunuyorsun ki? Sana dokunan ne?
Aynı sayfalarda: ?Burada kaydedilmeyen bir Tirmizî hadisi de şöyledir: ?Hayızlı kadına arka uzvundan temas eden, kahine giden, Muhammed?e ineni inkâr etmiştir.?
Mustafa, sahi sen ?Üç M.......? kitabında ne anlatıyorsun? Şayet, senin ifadenle Ehl-i Beyt diyerek (Ehl-i Beyt?e kurban oluruz) gizlemeye ve de göründüğü kadarını süslemeye çalıştığın Şia?nın bu fetvasını kabul ediyorsan Kâinatın Efendisi?ne ineni inkâr etmiş olmuyor musun? Kâinatın Efendisi?ne inen Kitab?ı tefsir ediyorum ayaklarına, bu ne rezilliktir? Yoksa şöyle mi diyorsun: ?Bir hadisi okuyarak fetva çıkaramazsın, hiç değilse benim gibi mantık oyunlarıyla cambazlık yap. Bak bizim yetiştirdiğimiz gençlik henüz tüylenmeden ?O İmam-ı Azam?ın fetvası ise, bu da benim fetvam? diyecek kadar cesaret buluyor.?; böyle mi diyorsun Mustafa?
Aynı konunun içinde geçen, İbnü Abbas Radıyallahu Anhüma?dan nakil şu hadis-i şerifi?de nakledelim:
?Allahu Teâlâ hazretleri, erkeğe temas eden veya kadına arka uzvundan temas eden erkeğe (kıyamet günü rahmet nazarıyla) bakmaz.?
Allah?ın rahmet nazarından kaçmak için bu ne gayret Mustafa... ?Ama filancı da böyle demiş, bak Şafiî de filan meselede böyle dediğine göre, alıp birini vurursan ötekine, şu sonuç çıkar? çorbacılığı ile bu işler yürümez Mustafa! Vazgeç bu ümmetin evlatlarıyla uğraşmaktan. Açtığın kanalın hangi kanallardan kanalize edildiğini belki bugün bilemeyiz, ama işin bir de yarını var, bir ahireti var Mustafa! Hadis-i Şeriflerin beyanınca sen melun musun Mustafa, sen Allah?ın rahmetinden mahrum musun Mustafa!
İstemeyiz mahrum olmanı... Kuru bilginin kurbanı olma Mustafa! Batı bile iç âlem düzenindeki dengeye muhtaçlığın gereğini Kuantum Fiziği sayesinde çözmeye çalışırken, sendeki bu dengesizlik niyedir Mustafa? Tasavvuf düşmanlığının fuzuliyattan olduğunu anlamak istiyorsan, Batı?nın Kuantum?u bile kâfi Mustafa!
Bahsi geçen fiilin yapılması, bir hadis-i şerifte ?KÜÇÜK LÛTÎLİK? olarak geçiyor Mustafa! Mezheplerüstü mezhebine mensub değilsen hangi mezhebe mensup olduğunu söyle de, hakkında karar verelim Mustafa. Melun musun, değil misin bilelim. Lûtî misin, değil misin bilelim. Allah?ın rahmetinden mahrum musun, değil misin bilelim. Havlayıcılarına söyle, onlar da taraflarını belli etsinler bu konuda... Mut?a nikâhı adı altında yenilen naneleri duymayan mı kaldı Mustafa!.. Mustafaaa... Hastir!
Sayın baylar, bu adamın bir küçük yazısı bunca uğraştırıyor insanı, ya ulemadan birileri bu herifin bütün kitaplarını alaşağı edip uğraşmaya kalksa ne olur; ömür yetmez inanın.
Neyse... Allah?tan ki ben ulemadan değilim. Uğraşacaklarsa, Allah ulemaya sabır ve kolaylık versin.
Ulema ve onları uğraştıran mel?un Mustafa?ya son bir not:
«Allah Sure-i Tevbe?de Sevgilisi?ne buyurmuştur ki:
- «Kâfirler ve münafıklarla uğraş ve onlara karşı sert davran.»
Zira onlar nezaketten anlayacak kabiliyette değildirler ve o gibilere karşı gösterilecek yumuşaklık, kendilerinin kabalığını artırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Kerim olan ve keremin, ihsanın, iyiliğin ne demek olduğunu anlayan bir kimseye ikram edersen, onu kendine bağlamış olursun. Fakat düşük tabiatlı bir alçağa ikram gafletinde bulunursan, şımarır ve büsbütün bozulma ve direniş gösterir... Yani şu:
- «Kılıç kullanılacak yerde ihsan edilmesi, ihsan edilecek yerde kılıç kullanmak kadar zararlıdır.»
İslâm?a Muhatap Anlayış isimli eserinin 185. sayfasındaki İHSAN VE KILIÇ başlıklı bölümde böyle diyor Salih Mirzabeyoğlu.
1- İslama Muhatab Anlayışı, Salih Mirzabeyoğlu, s. 35
yorum yapmadan aşağıdaki adreste okuduğumu copy-paste yapıyorum.En doğrusunu yüceler yücesi Hz.Allah(C.C) bilir.
http://www.furkandergisi.com/index.php/tr/furkan-yazarlari/ali-tavsanli/634-mustafa-islamoglu-melun-mudur
MUSTAFA İSLÂMOĞLU MELUN MUDUR?
Çarşamba, 15 Nisan 2009 20:10
Önce İmam Nevevî?den şu satırlar:
«Hakkı öğrenme meselesinde haya etmek, dinin takib ettiği hakiki haya değildir. Zira hayanın tamamı hayırdır, haya hayırdan başka bir şey getirmez. Dini ilgilendiren ve fakat utandırıcı meselelerde sualden vazgeçmek hayır değildir. Öyle ise şer getiren şey nasıl haya olur?»
Bu kavil üzerinden hareketle temas edeceğimiz mevzuya, İslamoğlu nam kişinin 06.08.2008 tarihli internet sitesindeki yazısıyla giriş yapıyoruz:
Cinsel İlişkide Arkadan Yaklaşma
Allahın selamı sizin ve bu davaya kendini adamışların üzere olsun.
hocam sizlere bir sorum olacak, ben imam humeyniyi seven ona sempati duyan bir insanım ve tam olarak hakkında çok fazla detaylara sahip olmasam da alim bir kişilik olarak bilirim fakat gecenlerde bir selef arkadaşın onun hakkında bir şey dediğine şahit oldum inanmak istemedim araştırmaya çalıştım ama kaynak eksiğim çok fazla oldugu için söylentilerden başkasına ulaşamadım.bu yüzden kafam karışık mesele şu hocam tabi konuyu size açarken de affınıza sıgınıyorum ilimde mahrem olmazmış
arkadaş İmam humeyninin cinsel ilişkide arkadan yaklaşmaya cevaz vediğini ve böyle bir fetvası oldugunu söyledi. benim sünni anlayışta öğrendiğim şeylerin tam tersi bu da benim imam Humeyni tasavvurumu zedeledi araştırmaya kalktım ama kaynak bilgim az olduğundan dolayı sizden yardım almaya karar verdim sizden dileğim bunun gerçek olup olmadığı hakkında beni aydınlatmanız yada beni bir kaynağa yönlendirmeniz?
-zira eğer dogru ise bunu imam Humeyni neye dayanak yaptığını
-bu söylenenin doğru olması durumunda yıkılan tasavvurumun tam anlamıyla oturması için yapmam gerekenleribana açıklayarak yada bana bir kaynak göstererek yaparsanız beni suanki sıkıntımdan kurtarmış olursunuz şimdiden sizlerden Allah razı olsun.
- Aziz mümin, Bu yaklaşım tam da "imam şafii kişinin öz kızıyla zinasının caiz olduğuna fetva veriyor" demek kadar kendini bilmezce, alçakça ve artniyetlidir. Evet, Şafii, kişinin zinadan olma kızıyla nikahlanmasına cevaz verir. Bu cevaz bizce de yanlıştır. Fakat Şafii'nin usulünden kaynaklanır. Şimdi biri kalkıp "Şafii kişinin kızıyla evlenmesi caizdir diyen bir adamdır" derse terbiyesizlik etmiş olmaz mı? İşte Ayetullah Humeyni için denilen de tam buna benzer. Bu Ayetullah Humeyni'nin icad ettiğıi bir şey değil ki. Ta İbn Abbas'ın öğrencisi İkrime, ayetteki "kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza nereden/nasıl isterseniz öyle varınız" ayetini herhangi bir sınırlama olmadığı şeklinde yorumlamıştır. İkinci nesilden/tabiinden olan ikrime'nin bu yorumuna kendi çağdaşlarından "köle yanıldı" tepkisini veren tabiin olmuştur. Ehl-i Beyt okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir.Ehl-i Sünnet okulu ise bu yaklaşıma itiraz etmiştir. Şöyle ki:Ayetteki ennâ zarfının aslen iki manaya geldiği doğrudur: 1) nereden, 2) nasıl. Fakat ayet "kadınlarınız sizin tarlanızdır" buyuruyor. Tarla ürün veren yerdir. Dolayısıyla tarla denilmeye rahme açılan kadınlık uzvu layıktır ve ayet örtülü olarak onu kasdetmiştir. Zira dölyolu ancak "tarla" vasfını almaya layıktır. Diğer yol için insan ürünü olan çocuğun doğumunda rol oynamadığı için "tarla" denilemez. Dolayısıyla ayette kapalı olarak kastedilen "tenasül organıdır" ve ayetin açılımı da "kadınlarınız sizin nesillerinizin tohumunu ekip o tohumun mahsulü olan çocuklarınızı hasat ettiğiniz tarlanızdır; o tarlaya tenasül yolundan olmak şartıyla, hangi pozisyonda, hangi yönden, hangi usulle varırsanız varın, bu sizin bileceğiniz iştir" denilmiştir. Bu konuda Hz. Ömer'in yaşadığı nakledilen bir de nüzul sebebi rivayeti vardır. Hz. Ömer bir gün pişmanlık sözleriyle Allah Rasulü'ne başvurur. Sebebini ise farklı cinsel ilişki pozisyonunu kastederek "Atıma bugün ters bindim" der. Rivayete göre bu ayet bunun üzerine inmiş olur. Ezcümle: 1. Bu ilmi bir mevzu olan ve farklı mezheplerdeki alim ve fakihlerin kendi aralarında tartıştıkları ve ihtilaf ettikleri bir meseleye böylesine basit, sığ ve buram buram mezhep holiganlığı kokan bu çirkin yaklaşım merduttur, edepsizdir, verdiğim Şafii örneğinde olduğu gibidir.2. Ulemamızın ilmi olarak kendi aralarında tartıştığı meseleleri cühelamızın böylesine reddi bir üslupla tarafgirliklerine alet etmeleri çirkindir, zararlıdır, hadsizliktir.3. Bu basitlikte ele alınırsa, Nebiz'e helaldir dediği için İmam Azam Ebu Hanife'yi "Bira'ya helaldir" dedi iftirasıyla, İmam Muhammed'i Daru'l-Harp'te karlı çıkacaksa mümine verdiği "ribalı muamele" cevazı yüzünden "İmam Muhammed faize helaldir" dedi iftirasıyla ve daha bir çok imam diğer imamlara muhalefet ettiği ve ilmi bir biçimde ortaya koydukları fetvaları yüzünden iftiralara maruz kalabilir.Allah bizi insaf, adalet ve itidalden ayırmasın.? (http://www.mustafaislamoglu.com/haber_detay.php?haber_id=388)
Şimdi... İslamoğlu nam kişi melun mudur sorusuna gelmeden önce bu satırlar üzerinde bir değerlendirme yapalım.
Her şeyden önce bu satırlarda fikir fahişeliği var... Her şeyden önce bu satırlarda sırtında küfe (iman ızdırabı) olmayan sıpa zıplaması var... Ve, her şeyden önce Nesrin Topkapı kıvırması var.
Birileri uslubumuzu kabalıkla damgalayabilir, haklılığını da bir sürü misalle süslemeye kalkabilir. Mustafa da bizi mezhep holiganlığı ile suçlayabilir vs... Bu umuruz değil. Mustafayla ulemâ yarışına da girme niyetinde değiliz. Kim hangi fetvayı ne amaçla vermiş bizim işimiz değil. Hoş Mustafa?nın da işi değil ama; ?benim varlığım sizi için duadır? kibrinden mülhem yükseklere(!) sıçrayan Mustafa?ya bugüne kadar ulema da dahil kim laf anlatabilmiş ki?
?Üç M.......? kitabını tımar edenlere ne cevap vermiştir acaba?.. Bu taifeden Kaşar Nuri nasıl zıplamayı meslek edinmişse, Mustafa da aynı yola revan olmanın zevkini çıkarmakla meşgul.
Mustafa?nın mahir olmadığı halde, mahir olmaya çalıştığı şey mantık oyunudur. Bu hususta avama nisbi bir tesiri olmuştur ama, aklı başında ve itikadi sapkınlığa düşmeyenlere hiçbir tesiri olmamıştır; duyduğumuz kadarıyla babası da dahil. Babasının kendisi için söyledikleri dillerde dolaşıyor.
Yukarıda naklettiğimiz yazısında Mustafa?nın nasıl bir mantık oyununa girdiği hemen ilk bakışta anlaşılıyor ama, biz kısa da olsa bir tahlil yapmaya çalışalım.
Kelime oyunlarıyla habbeyi kubbe yapmanın nasılına dair şu misale dikkat:
«Eski Yunan?da sofistik mantık, yani mantıkta çıkmaz sokak açma ustalarından birine bir genç başvuruyor:
- «Senden avukatlık dersi almak istiyorum. Fakat ders ücretini ödemeye param yok... İleride kazanacağım ilk dâvadan ödenmek üzere beni talebeliğe kabul eder misin?»
Hoca bu teklifi memnunlukla kabul ediyor ve iki tuğla üzerine birer senet yazıp ahidlerini vesikalandırıyorlar:
Genç, mükemmel bir avukat... Fakat hocasına borcunu bir türlü ödemiyor.
- «Niçin ödemiyorsun borcunu?»
- «Henüz bir davâ kazanabilmiş değilim de ondan...»
Hoca mahkemeye başvuruyor ve ilk sözü şu oluyor:
- «Bu davâ, esasından temelsizdir ve mahkemenin ona göre karar vermesi lâzımdır. Şöyle ki, borçlum bugüne kadar hiçbir dâva kazanmadığını iddia edecek ve belki de doğruyu söyleyecektir. Halbuki işte şu anda bir dava üstünde bulunuyor. Eğer kaybederse kaybettiği için, kazanırsa da ilk dâvasını kazandığı için ödemek zorunda... Yani her halûkârda ödeyecek. Öyleyse bu vaziyette hemen borcunu ödemesi ve muhakemenin düşmesi gerekir.»
Gencin cevabı ise şudur:
- «Benim hocam sahte mantık ışıkları altında eşyayı çarpık gösteren bir hüner sahibidir. Gerçekten bu muhakeme yersiz ve temelsizdir. Zira kazanacak olursam borcumu ödememek kararı alacağım için, kaybedersem de kaybettiğim için ödemeyeceğim. Yâni her halûkârda ödemeyeceğim! Muhakeme lüzumsuzdur.»
Bu hikâye üniversitelerde mantık dersinde sahte muhakemeye misâl olarak gösterilir... Mahlûk olan aklın aleti mantıkla, «bedahet» davasından ve «muradı kestirme» bahsinden anlamadan yola çıkmanın neticesini de bu hikâyeden kestiriniz; ki, her gün ayrı telden çalan ve bugün söylediğini ertesi gün iptal eden fikir nasipsizliğinin sebebi de budur... Yön yok, yol yok, usul yok, hedef yok.» (1)
Mustafa isterse usul-u fıkıh okumuş, ister tefsir yapıyor olsun; farketmez.
Bir: İlim esbab-ı tuğyandandır (azdırıcı sebeblerden).
İki: ?İlim insanın cehlini alır, ahmaklığını almaz.?
İlim sahibi olup, şuur sahibi olamayanların cezası, ?kuru akıl belası?na toslamaktır. O akılda, taşıma akıl derinlikle ilgilidir. Bu sebeble, ilim sahibi olmalarına rağmen Allah tarafından ahmak olarak tarif edilmişlerdir.
Mustafa?nın ilmiyle azması, yine ilmiyle ahmaklaşmasının temelinde bilemediğimiz bir hainlikte var mı acaba? Zaman zaman şüphe arzeden beyanlar geliyor kulağımıza ama, kesinlik ifadesi olmadığından şimdilik geçiyoruz...
Gelelim okuyucusuna verdiği cevaptaki zıplama ve mantık oyunlarına...
İlk satırlarında mükemmel(!) bir taktik sergiliyor. Yani diyor, ey ehl-i sünnet geçinenler, bakın sizin Şafii?niz ne fetva vermiş. Şia?nın, Humeyni?nin üzerine gitmeyin, bu rezil(!) fetvaları ortaya döker sizi rezil ederim.
Rezil herif aynen bu hokkabazlığa tevessül ediyor ilk satırlarda. Ve arkasından sanki İmam-ı Şafi Hazretleri?ni savunuyormuş(muş) gibi yapıyor. Bakın bu meseleden dolayı İmam-ı Şafi?ye böyle söylenebilir haa diyerek sapık şii itikadıyla Ehl-i Sünnet-i eşitlemeye yelteniyor... Ve; ?İşte Ayetullah Humeyni için denilen de tam buna benzer? diyerek Şia?nın itikadi sapıklıklarını bir kalemde siliveriyorken, kadına karşı işlenen bu çirkin fiilin de meşruluğuna çaktırmadan cevazı yapıştırmış oluyor. Köyün akıllısı.
Avamı avalam haramisinin şu satırlarda yaptığı hokkabazlığa dikkat edin: «İkinci nesilden/tabiinden olan İkrime?nin bu yorumuna kendi çağdaşlarından ?köle yanıldı? tepkisini veren tabiin olmuştur. Ehl-i Beyt okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir.?
Mevzuun teferruatı bir yana, tabiinden İkrime?nin fetvasına tabiin muhalefet etmiş; bunu anlıyoruz. Sonra; Ehl-i Beyt okulu genellikle bu yorumu benimsemiştir, diyerek yine bir kalemde Şia karşısında Ehl-i Sünnet?i harcayıveriyor aklı sıra. Yani, bakın bu fetva şunun bunun değil, Ehl-i Beyt?in. Ehl-i Beyt?e karşı mı geliyorsunuz, sizi densizler, der gibi, demeye getiriyor. Sonra da; Ehl-i Sünnet okulu ise bu yaklaşıma itiraz etmiştir, diyor... Peki Mustafa sen ne diyorsun?
Mustafa mezhep fanatikliği yapmaz! O mezhepler üstü bir mezhebe mensubtur! Yani çorbacıdır. Bir terkip yapar şaşarsınız; eserleri bunun şahidi. Sonra da birileri ilmî olarak kuyruğuna bastığında; keşke bunları yazmasaydınız, söylemeseydiniz, karşılıklı konuşsaydık, diye mivaylamaya başlar. Vee havlayıcıları devreye girerek, sahiplerinin sesini kesmeye çalışanlara hırlamaya başlarlar... Mustafa, yumuşak mizacınla yumuşakçagillerden olmana bir itirazımız yok, mahkeme belgelerinde arz-ı endam etmiş meseleni de karıştırmak istemiyoruz. Sadece soruyoruz; Humeyni?nin bu fetvasına sen ne diyorsun?
Şayet evet diyorsan, başlığımızdaki sorunun cevabını bulmuş olacağız. Prof. Dr. İbrahim Canan?ın hazırladığı ?Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi?nin altıncı cildinin üçüncü babı olan LÛTİLİK bölümünden nakledelim:
«Hazreti Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: ?Resulullah (aleyhisselatu vesselâm): ?Kadınlara dübüründen temas eden mel?undur? buyurdular.» (Ebu Davud, Nikah 46, (2162)
Mustafa, senin bu husutaki amelin hangi mezhebe göre. Yoksa, ben kafama göre takılırım, mezhep fanatikliği yapmam diyerek, mezheplerüstü bir mezhebin fanatikliğine mi talipsin. Bırak Şii kendi sapkınlığını istediği gibi yaşasın. Ehl-i Sünnet mensupları da asırlardır kavî ve sıhhatli yollarına devam ediyorlar, sen niye çorbacılığa soyunuyorsun ki? Sana dokunan ne?
Aynı sayfalarda: ?Burada kaydedilmeyen bir Tirmizî hadisi de şöyledir: ?Hayızlı kadına arka uzvundan temas eden, kahine giden, Muhammed?e ineni inkâr etmiştir.?
Mustafa, sahi sen ?Üç M.......? kitabında ne anlatıyorsun? Şayet, senin ifadenle Ehl-i Beyt diyerek (Ehl-i Beyt?e kurban oluruz) gizlemeye ve de göründüğü kadarını süslemeye çalıştığın Şia?nın bu fetvasını kabul ediyorsan Kâinatın Efendisi?ne ineni inkâr etmiş olmuyor musun? Kâinatın Efendisi?ne inen Kitab?ı tefsir ediyorum ayaklarına, bu ne rezilliktir? Yoksa şöyle mi diyorsun: ?Bir hadisi okuyarak fetva çıkaramazsın, hiç değilse benim gibi mantık oyunlarıyla cambazlık yap. Bak bizim yetiştirdiğimiz gençlik henüz tüylenmeden ?O İmam-ı Azam?ın fetvası ise, bu da benim fetvam? diyecek kadar cesaret buluyor.?; böyle mi diyorsun Mustafa?
Aynı konunun içinde geçen, İbnü Abbas Radıyallahu Anhüma?dan nakil şu hadis-i şerifi?de nakledelim:
?Allahu Teâlâ hazretleri, erkeğe temas eden veya kadına arka uzvundan temas eden erkeğe (kıyamet günü rahmet nazarıyla) bakmaz.?
Allah?ın rahmet nazarından kaçmak için bu ne gayret Mustafa... ?Ama filancı da böyle demiş, bak Şafiî de filan meselede böyle dediğine göre, alıp birini vurursan ötekine, şu sonuç çıkar? çorbacılığı ile bu işler yürümez Mustafa! Vazgeç bu ümmetin evlatlarıyla uğraşmaktan. Açtığın kanalın hangi kanallardan kanalize edildiğini belki bugün bilemeyiz, ama işin bir de yarını var, bir ahireti var Mustafa! Hadis-i Şeriflerin beyanınca sen melun musun Mustafa, sen Allah?ın rahmetinden mahrum musun Mustafa!
İstemeyiz mahrum olmanı... Kuru bilginin kurbanı olma Mustafa! Batı bile iç âlem düzenindeki dengeye muhtaçlığın gereğini Kuantum Fiziği sayesinde çözmeye çalışırken, sendeki bu dengesizlik niyedir Mustafa? Tasavvuf düşmanlığının fuzuliyattan olduğunu anlamak istiyorsan, Batı?nın Kuantum?u bile kâfi Mustafa!
Bahsi geçen fiilin yapılması, bir hadis-i şerifte ?KÜÇÜK LÛTÎLİK? olarak geçiyor Mustafa! Mezheplerüstü mezhebine mensub değilsen hangi mezhebe mensup olduğunu söyle de, hakkında karar verelim Mustafa. Melun musun, değil misin bilelim. Lûtî misin, değil misin bilelim. Allah?ın rahmetinden mahrum musun, değil misin bilelim. Havlayıcılarına söyle, onlar da taraflarını belli etsinler bu konuda... Mut?a nikâhı adı altında yenilen naneleri duymayan mı kaldı Mustafa!.. Mustafaaa... Hastir!
Sayın baylar, bu adamın bir küçük yazısı bunca uğraştırıyor insanı, ya ulemadan birileri bu herifin bütün kitaplarını alaşağı edip uğraşmaya kalksa ne olur; ömür yetmez inanın.
Neyse... Allah?tan ki ben ulemadan değilim. Uğraşacaklarsa, Allah ulemaya sabır ve kolaylık versin.
Ulema ve onları uğraştıran mel?un Mustafa?ya son bir not:
«Allah Sure-i Tevbe?de Sevgilisi?ne buyurmuştur ki:
- «Kâfirler ve münafıklarla uğraş ve onlara karşı sert davran.»
Zira onlar nezaketten anlayacak kabiliyette değildirler ve o gibilere karşı gösterilecek yumuşaklık, kendilerinin kabalığını artırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Kerim olan ve keremin, ihsanın, iyiliğin ne demek olduğunu anlayan bir kimseye ikram edersen, onu kendine bağlamış olursun. Fakat düşük tabiatlı bir alçağa ikram gafletinde bulunursan, şımarır ve büsbütün bozulma ve direniş gösterir... Yani şu:
- «Kılıç kullanılacak yerde ihsan edilmesi, ihsan edilecek yerde kılıç kullanmak kadar zararlıdır.»
İslâm?a Muhatap Anlayış isimli eserinin 185. sayfasındaki İHSAN VE KILIÇ başlıklı bölümde böyle diyor Salih Mirzabeyoğlu.
1- İslama Muhatab Anlayışı, Salih Mirzabeyoğlu, s. 35