M. Emin BOZARSLAN Kürd Ulusal Destanı: "Mem û Zîn" Ana Sayfa
BEROJ/16.12.2007 - Ehmedê Xanî, yalnızca bir yazar, bir şair ve bir bilgin değildi; aynı zamanda, aydın ve uzak görüşlü bir düşünürdü de. O, bir düşünür olarak, Kürd'ün ve Kürdistan'ın durumuna dikkatle baktı; yurdun, her iki zorba devletin at koşturduğu bir meydan, halkın da o iki devletin boyunduruğu altında tutsak olduğunu gördü. Yurtsever ve ulussever bir düşünür olarak, o durumu kabul etmedi; o duruma ve Kürd halkının tutsaklığına karşı çıktı; Kürd halkına özgürlüğün yolunu göstermek istedi; Kürd halkının dikkatini o durumun üzerine çekmek ve halk arasında ulusseverlik düşüncesini yaymak için tüm gücüyle çaba harcadı.
Açıktır ki, tutsak bir halkın, her şeyden önce, kendi ulusal kişiliğinin ve ulusal kimliğinin farkına varıp bunu kavraması, kendi varlığına ve haklarına inanması, haklarını elde etmek için de mücadeleye hazır olması gerekir.
Xanî, bu gerçeği gördü ve halkı uyarıp bilinçlendirmeden özgürlüğün elde edilemeyeceğini ve kurtuluşa ulaşılamayacağını anlayıp bildi. Halkı uyarıp bilinçlendirmenin de, halkın diliyle olması, Kürtçe olması gerekirdi. O dönemde ve o koşullar altında, Kürtçe yazmak, başlı başına ulusal bir olaydı. Bilindiği gibi, o dönemde Kürd şair ve yazarları, eserlerini ya Arapça ya Farsça ya da Osmanlı Türkçe'siyle yazıyorlardı.
Arapça din dili olduğu için, Farsça ve Osmanlı Türkçe'si de her iki egemen devletin dilleri olduğu için, yalnız o diller değer buluyordu; o durum, bir gelenek olmuştu.
Öylece, Kürd diline hiç bir değer verilmiyordu. Kürd diliyle yazan kimse, o geleneğin dışına çıkıyordu ve o geleneğin sahipleri, korucuları, yandaşları arasında yer bulamıyordu; başka bir deyişle, o iki devletin kanatları altında kendisine yer yoktu. Öyle bir adım atmak için de, güçlü bir inanç ve eksiksiz bir cesaret gerekliydi. Yüreğinde o inanç ve cesaret olan kimselerin sayısı da azdı.
İşte Ehmedê Xanî, o koşullara ve o geleneğe karşı direnen, o zor duruma karşı çıkan o az sayıdaki insanlardan biriydi, o inançlı yiğitlerden biriydi. O, hem Kürd'ün ve Kürdistan'ın özgürlük davasının bayrağını, hem de Kürt dilinin bayrağını yükseltti ve halkına Kürtçe seslendi.
Gerçi Xanî'den önce de, Melaye Cızîrî, Feqîyê Teyran, Elîyê Herîrî gibi yüce değerli bazı Kürd şairleri, şiirlerini Kürt diliyle yazmışlardı ve öylece ulusal dillerine önem vermişlerdi; ne var ki Xanî, çok önemli bir noktada o büyük şairlerden ayrıldı. O nokta, Kürd halkının özgürlüğü ve Kürdistan'ın kurtuluşu düşüncesiydi.
Xanî, yalnızca Kürt diliyle yazmakla yetinmedi. O, Kürt diliyle, Kürd'ün ve Kürdistan'ın özgürlük ve kurtuluş davasının bayrağını kaldırmak ve Kürd halkına o yolu göstermek istedi. Ve o düşünceyle, o amaçla, Kürd halkı için ulusal bir destan yaratmak ve o destanda bağımsız bir Kürd devletini, özgür bir Kürd ulusunu, Özgür bir Kürdistan'ı tasvir etmek istedi.
İşte o görkemli destan, her bir Kürdün gönlünde yer tutan ve zamanla Kürd ulusunun ulusal destanı olan "Mem û Zîn"dir.
"Mem û Zîn" incelenip, üzerine dikkatle düşünüldüğünde, O'nun, baştan sona kadar, hem metniyle ve hem de içeriğiyle, ölümsüz Xanî'nin mesajını, o yüce düşünürün mesajını, o bilgin üstadın mesajını, o öncü bayraktarın mesajını Kürd halkına ileten uzun ve içi dolu bir mektup niteliğinde olduğu görülür.
Özellikle 5. 6. ve 7. bölümlerde, mesaj yazmakla da yetinmemiş; Kürd halkının içinde bulunmuş olduğu ve hâlâ da içinde bulunduğu dert ve güçlüğün üzerine doğrudan doğruya parmak basmıştır. Xanî, o derdin üzerine parmak basarak haykırmıştır:
"Şaşıp kaldım ben, Allah'ın hikmetinde
Kürdler, dünyanın şu varlık ve devletinde(1)
acep hangi nedenle nasipsiz kalmışlar
ve tümüyle boyunduruk altına girmişler!"
Xanî, Kürdlerin içinde bulunduğu dert ve acıların kaynağının tutsaklık olduğunu görmüştür; o dert ve acılardan kurtulmalarının çaresini de, tutsaklıktan kurtuluşta görmüştür:
"Bizim de bir padişahımız olsaydı eğer
Allah ona bir taç lâyık görseydi eğer
belirlenmiş olsaydı ona bir taht
açıkça açılırdı bizim için de baht
elde edilseydi ona bir taç
elbette olurdu bize de revaç
gam yerdi biz öksüzler için ve de acırdı
soysuz ve açgözlü çıkarcıların elinden bizi kurtarırdı
bize galip gelmezdi şu Rom, ona yenilmezdik(2)
ve baykuşların elinde viraneye dönmezdik
tutsak, yoksul ve çaresiz düşmezdik
Türklere ve Taciklere yenilip boyun eğmezdik"(3)
O çağda, dünyanın her yerinde ülkelerin ve halkların yönetimi şahların, padişahların ve beylerin elinde olduğu, cumhuriyetçi ve demokratik rejimler henüz kurulmadıkları için, Xanî de o çağın durumuna göre Kürdler için bir padişah istemiş ve Kürd halkının bağımsızlığını bir padişahın yönetimi altında düşünmüştür. O düşünce, o çağdaki duruma göre doğaldı. O düşünce, o ölümsüz bilgin ve düşünür için bir eksiklik sayılamaz.
Xanî, yurtseverlik ve özgürlük düşüncesini yazıp yaymakla da yetinmemiş, aynı zamanda, Kürdistan'ın kurtuluş yolunu da göstermiştir; başka bir deyişle, yurdun kurtuluşunun yöntem ve yolunu da görmüş ve göstermiştir:
"Her kim, elini kılıca götürüp gösterdiyse himmeti
erkekçe ele geçirdi o, kendisi için devleti
Çünkü dünya bir gelin gibidir
Egemenliği de yalın kılıcın elindedir"
Ne var ki elin kılıca götürülmesi için birlik gereklidir; Kürd halkının topluca ve birlikte elini kılıca götürmesi gerekir. Xanî, bu konu üzerinde de durmuş ve şöyle demiştir:
"Olsaydı bir dayanışma ve uzlaşmamız eğer
ve birbirimize hep itaat etseydik eğer
Rom, Acem ve Arapların hepsi
bize hizmetçilik ederdi onların hepsi
o zaman tamamlardık dini de, devleti de
ve elde ederdik bilimi de, hikmeti de
Ayırt edilirdi o zaman birbirinden sözler
ve ayırt edilirdi yetenekli ve erdemliler"
Burada, bir nokta üzerine birkaç satır yazmamız ve o noktayı açıklığa kavuşturmamız gerekir. O da, Xanî'nin "Rom, Acem ve Arapların hepsi/ bize hizmetçilik ederdi onların hepsi" dediği dizelerdir. Bu söz, bazı kimselerce yanlış anlaşılabilir ve o yanlış anlaşılmanın sonucu olarak, Xanî'nin o sözüyle ırkçılık yaptığı ya da Rom, Arap ve Acemlerin Kürdlere hizmetçilik etmelerini istediği sanılabilir.
Ne var ki Xanî'nin istek ve özlemi, Rom, Arap ve Acemlerin Kürdlere hizmetçilik etmeleri değildi. O, burada mübalâğa üslubunu kullanarak birliğin önemini belirtmek istemiştir.(4) İnsanın, birlik sayesinde amacına ulaşabileceğini, hatta olanaksız şeyleri de elde edebileceğini anlatmak istemiştir. Örneğin bir kimse, "şu kadar param olsa, bir ülke satın alabilirim" dese, o sözün anlamı o demek değildir ki gerçekten ülkeler parayla alınıp satılırlar; ülkelerin parayla alınıp satılamayacaklarını herkes bilir. O sözün anlamı, "insan parayla birçok şey yapabilir ve birçok şey elde edebilir" demektir.
Bu üslup, mübalâğa üslubudur ve birçok şair tarafından kullanılmıştır. Örneğin, ölümsüz Kürd şairi Melaye Cızîrî, bir şiirinde, sevgilisinin insafsızlığı konusunda şöyle demiştir:
"İnsanlıktan uzak olan o, yüreğimi tırmaladı
ve içinden kızgın şişleri çekip sürdü
parçaladı ciğerimi, ona tuz serpti
ve de üzerine ateş koydu, Mela"(5)
Görüldüğü gibi, Melaye Cızîrî, bu dizeleriyle, sevgilisinin zulüm ve insafsızlığını gözler önüne getirmek ve onun katılığını tasvir etmek istemiştir. Yoksa sevgilisi kendisine gerçekten öyle yapmış değildir.
Xanî de, yukarıdaki dizelerle, "eğer biz Kürdlerin birliği olsaydı, tüm isteklerimizde başarıya ulaşırdık" demek istemiştir.
Xanî, başka bazı bölümlerde de mübalâğa üslubunu kullanmıştır. Örneğin, 8. bölümde Botan Beyi'ni anlatıp övdüğünde ve görkemli ligini göstermek istediğinde, şöyle demiştir:
"Romları, Arapları ve Acemleri emrine almıştı
ve 'Botan Beyi' adıyla tanınmış, ün salmıştı"
Herkes bilir ki Rom, Arap ve Acemler Botan Beyi'nin emri altında değildi.
Ama Xanî, o sözüyle, O'nun güç ve görkemini gözler Önüne getirmek istemiştir. Yine o bölümde şöyle demiştir:
"Cennetinde çoktu O'nun hurileri
ve meleklerdi huzurundaki hizmetçileri"
O bölümde Bey'in bacıları Sıti ve Zîn'i överken de şöyle demiştir:
"Paha biçilmezdi o huri ile peri
Çünkü Allah'ın nurundandı her biri"
Açıkça görüldüğü gibi, yukarıdaki bu dizelerde de mübalâğa üslubu kullanılmıştır. Şair, her iki bacının güzelliğini doruğa ulaştırmak için, onları huri ve perilere benzetmiş ve Allah'ın nurundan olduklarını söylemiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ehmedê Xanî, yurtseverlik ve ulusseverlik bayrağını yükseltti ve öylece, yurtseverlik ve ulusseverlik davasının bayraktar ve öncüsü oldu. Bunun da ötesinde, ilk kez Kürd ve Kürdistan'ın özgürlük fikrini ortaya atan Kürd, Ehmedê Xanî idi. Bu nedenle, rahatlıkla diyebiliriz ki, Kürd yurtseverlik ve ulusseverliğinin fikir babası, Ehmedê Xanî'dir.
Yurtseverlik ve ulusseverlik fikrinin Fransız Devrimiyle dünyaya gelmiş olduğu ve Fransız Devriminin de 1789 yılında, yani "Mem û Zîn"in yazılmasından 94 yıl sonra patlak vermiş olduğu düşünülecek olursa, Xanî'nin büyüklüğü ve yüceliği o zaman daha belirgin ve açık bir biçimde ortaya çıkıp gözler önüne serilir. Başka bir deyişle, Xanî, Fransız Devrimi?nden 94 yıl önce, Kürd halkının özgürlük düşüncesini ortaya atmıştır.
Kürd yazarı ve dilbilimcisi Celâdet Âli Bedirxan, Xanî'nin bu uzak görüşlüğü konusunda şöyle yazmıştır:
"Xanî öyle bir zamanda yetişti ki -üç yüz dokuz yıl önce- değil ki bizde, Avrupa'da da halklar henüz milliyetlerinin ve ırklarının bilincine varamamışlardı ve aynı ulustan olan adamlar, birbirlerini Katoliklik ya da Protestanlık için öldürüyorlardı. Ehmedê Xanî, işte Öyle bir çağda milliyetinin ve Kürdlüğunün bilincine varmıştı ve Kürdlere, 'sizler her şeyden önce Kürd'sünüz, ayağa kalkıp bir Kürd devletini kurun ve başka ulusların tutsağı olmayın' demişti".(6)
Celâdet Âli Bedirxan, Xanî'nin öngörüşlülüğü ve uzak görüşlülüğü konusunda bir başka kez de şöyle demiştir:
"Xanî öyle bir insandır ki, Avrupa halkları mezhep davaları için birbirlerini öldürürlerken, kendisi milliyetinin bilincine varmış, ulusunu da bilinçlendirip özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşturmaya gönül verip çalışmıştır"(7)
Bir başka ilginç nokta da şudur ki, o çağda Müslüman halklar arasında dini düşünce egemendi. Kürd halkını boyunduruk altına almış olan her iki devlet, yani Osmanlı ve İran da Müslüman'dı, Kürdler de Müslüman'dı; başka bir deyişle, o iki devletle Kürdler arasında din birliği vardı. Ne var ki Ehmedê Xanî, o din birliğini, yani hem Kürdlerin ve hem de o iki boyundurukçu devletin Müslüman oluşlarını, Kürd halkının tutsaklığı için bir neden olarak kabul etmedi; din birliğinin bulunmasına karşın, Kürd halkı için özgürlük ve o iki devletten kurtuluş isteminde bulundu ve Kürdlerin de onlar gibi bağımsız bir devlete sahip olmalarını istedi.
(1) Buradaki "devlet'ten maksat zenginlik, servet, varlık ve refah gibi şeylerdir.
(2) Buradaki "Rom'dan maksat, Osmanlı devletidir. Anadolu çok eskiden Roma imparatorluğunun elinde olduğu ve o imparatorluğun adı da Kürdler arasında "Rom" olduğu için, o bölgede Osmanlı devleti kurulduktan sonra, Kürdler o devlete de "Rom'' demişlerdir. Bu nedenle, Xanî de "Mem û Zîn'de o devletten, Kürdler arasındaki adı olan "Rom" adıyla söz etmiştir.
(3) Tacikler'den maksat Acemler, yani İranlılardır. Acemlerin bir kolunun adı 'Tacik" olduğu için, Xanî burada bu adı genelleştirip tüm Acemlere 'Tacik" demiştir.
(4) Mübalâğa: Bir şeyi olduğundan büyük gösterme işi, bir şeyi son haddini aşacak biçimde büyütme ve öyle gösterme işi. Arapça olan bu sözcüğün Türkçe de tam karşılığı bulunmadığı için, sözcüğü aynen kullanmak durumunda kaldık. Gerçi Türkçe deki "abartma" sözcüğü de bu anlamda kullanılır; ama "abartma", daha çok olumsuz durumlar için kullanılan bir sözcük olduğu için, burada onu kullanmayı uygun görmedik.
(5) Melayê Cızîrî, "Dîwan", s. 67, Evkaf-ı Islâmiye Matbaası, İstanbul, 1338 (1922). Dördüncü dizedeki Farsça "ateş" sözcüğü, şair tarafından aynen kullanılmıştır.
(6) Celâdet Âli Bedirxan, "Hawar", sayı 33, s. 9 (yazar, bu yazısını "Herekol Azizan" takma adıyla yazmıştır)
(7) Celâdet Âli Bedirxan, "Hawar", sayı 45, s. 7. 20 Haziran 1942
M. Emin BOZARSLAN Kürd Ulusal Destanı: "Mem û Zîn" Ana Sayfa
BEROJ/16.12.2007 - Ehmedê Xanî, yalnızca bir yazar, bir şair ve bir bilgin değildi; aynı zamanda, aydın ve uzak görüşlü bir düşünürdü de. O, bir düşünür olarak, Kürd'ün ve Kürdistan'ın durumuna dikkatle baktı; yurdun, her iki zorba devletin at koşturduğu bir meydan, halkın da o iki devletin boyunduruğu altında tutsak olduğunu gördü. Yurtsever ve ulussever bir düşünür olarak, o durumu kabul etmedi; o duruma ve Kürd halkının tutsaklığına karşı çıktı; Kürd halkına özgürlüğün yolunu göstermek istedi; Kürd halkının dikkatini o durumun üzerine çekmek ve halk arasında ulusseverlik düşüncesini yaymak için tüm gücüyle çaba harcadı.
Açıktır ki, tutsak bir halkın, her şeyden önce, kendi ulusal kişiliğinin ve ulusal kimliğinin farkına varıp bunu kavraması, kendi varlığına ve haklarına inanması, haklarını elde etmek için de mücadeleye hazır olması gerekir.
Xanî, bu gerçeği gördü ve halkı uyarıp bilinçlendirmeden özgürlüğün elde edilemeyeceğini ve kurtuluşa ulaşılamayacağını anlayıp bildi. Halkı uyarıp bilinçlendirmenin de, halkın diliyle olması, Kürtçe olması gerekirdi. O dönemde ve o koşullar altında, Kürtçe yazmak, başlı başına ulusal bir olaydı. Bilindiği gibi, o dönemde Kürd şair ve yazarları, eserlerini ya Arapça ya Farsça ya da Osmanlı Türkçe'siyle yazıyorlardı.
Arapça din dili olduğu için, Farsça ve Osmanlı Türkçe'si de her iki egemen devletin dilleri olduğu için, yalnız o diller değer buluyordu; o durum, bir gelenek olmuştu.
Öylece, Kürd diline hiç bir değer verilmiyordu. Kürd diliyle yazan kimse, o geleneğin dışına çıkıyordu ve o geleneğin sahipleri, korucuları, yandaşları arasında yer bulamıyordu; başka bir deyişle, o iki devletin kanatları altında kendisine yer yoktu. Öyle bir adım atmak için de, güçlü bir inanç ve eksiksiz bir cesaret gerekliydi. Yüreğinde o inanç ve cesaret olan kimselerin sayısı da azdı.
İşte Ehmedê Xanî, o koşullara ve o geleneğe karşı direnen, o zor duruma karşı çıkan o az sayıdaki insanlardan biriydi, o inançlı yiğitlerden biriydi. O, hem Kürd'ün ve Kürdistan'ın özgürlük davasının bayrağını, hem de Kürt dilinin bayrağını yükseltti ve halkına Kürtçe seslendi.
Gerçi Xanî'den önce de, Melaye Cızîrî, Feqîyê Teyran, Elîyê Herîrî gibi yüce değerli bazı Kürd şairleri, şiirlerini Kürt diliyle yazmışlardı ve öylece ulusal dillerine önem vermişlerdi; ne var ki Xanî, çok önemli bir noktada o büyük şairlerden ayrıldı. O nokta, Kürd halkının özgürlüğü ve Kürdistan'ın kurtuluşu düşüncesiydi.
Xanî, yalnızca Kürt diliyle yazmakla yetinmedi. O, Kürt diliyle, Kürd'ün ve Kürdistan'ın özgürlük ve kurtuluş davasının bayrağını kaldırmak ve Kürd halkına o yolu göstermek istedi. Ve o düşünceyle, o amaçla, Kürd halkı için ulusal bir destan yaratmak ve o destanda bağımsız bir Kürd devletini, özgür bir Kürd ulusunu, Özgür bir Kürdistan'ı tasvir etmek istedi.
İşte o görkemli destan, her bir Kürdün gönlünde yer tutan ve zamanla Kürd ulusunun ulusal destanı olan "Mem û Zîn"dir.
"Mem û Zîn" incelenip, üzerine dikkatle düşünüldüğünde, O'nun, baştan sona kadar, hem metniyle ve hem de içeriğiyle, ölümsüz Xanî'nin mesajını, o yüce düşünürün mesajını, o bilgin üstadın mesajını, o öncü bayraktarın mesajını Kürd halkına ileten uzun ve içi dolu bir mektup niteliğinde olduğu görülür.
Özellikle 5. 6. ve 7. bölümlerde, mesaj yazmakla da yetinmemiş; Kürd halkının içinde bulunmuş olduğu ve hâlâ da içinde bulunduğu dert ve güçlüğün üzerine doğrudan doğruya parmak basmıştır. Xanî, o derdin üzerine parmak basarak haykırmıştır:
"Şaşıp kaldım ben, Allah'ın hikmetinde
Kürdler, dünyanın şu varlık ve devletinde(1)
acep hangi nedenle nasipsiz kalmışlar
ve tümüyle boyunduruk altına girmişler!"
Xanî, Kürdlerin içinde bulunduğu dert ve acıların kaynağının tutsaklık olduğunu görmüştür; o dert ve acılardan kurtulmalarının çaresini de, tutsaklıktan kurtuluşta görmüştür:
"Bizim de bir padişahımız olsaydı eğer
Allah ona bir taç lâyık görseydi eğer
belirlenmiş olsaydı ona bir taht
açıkça açılırdı bizim için de baht
elde edilseydi ona bir taç
elbette olurdu bize de revaç
gam yerdi biz öksüzler için ve de acırdı
soysuz ve açgözlü çıkarcıların elinden bizi kurtarırdı
bize galip gelmezdi şu Rom, ona yenilmezdik(2)
ve baykuşların elinde viraneye dönmezdik
tutsak, yoksul ve çaresiz düşmezdik
Türklere ve Taciklere yenilip boyun eğmezdik"(3)
O çağda, dünyanın her yerinde ülkelerin ve halkların yönetimi şahların, padişahların ve beylerin elinde olduğu, cumhuriyetçi ve demokratik rejimler henüz kurulmadıkları için, Xanî de o çağın durumuna göre Kürdler için bir padişah istemiş ve Kürd halkının bağımsızlığını bir padişahın yönetimi altında düşünmüştür. O düşünce, o çağdaki duruma göre doğaldı. O düşünce, o ölümsüz bilgin ve düşünür için bir eksiklik sayılamaz.
Xanî, yurtseverlik ve özgürlük düşüncesini yazıp yaymakla da yetinmemiş, aynı zamanda, Kürdistan'ın kurtuluş yolunu da göstermiştir; başka bir deyişle, yurdun kurtuluşunun yöntem ve yolunu da görmüş ve göstermiştir:
"Her kim, elini kılıca götürüp gösterdiyse himmeti
erkekçe ele geçirdi o, kendisi için devleti
Çünkü dünya bir gelin gibidir
Egemenliği de yalın kılıcın elindedir"
Ne var ki elin kılıca götürülmesi için birlik gereklidir; Kürd halkının topluca ve birlikte elini kılıca götürmesi gerekir. Xanî, bu konu üzerinde de durmuş ve şöyle demiştir:
"Olsaydı bir dayanışma ve uzlaşmamız eğer
ve birbirimize hep itaat etseydik eğer
Rom, Acem ve Arapların hepsi
bize hizmetçilik ederdi onların hepsi
o zaman tamamlardık dini de, devleti de
ve elde ederdik bilimi de, hikmeti de
Ayırt edilirdi o zaman birbirinden sözler
ve ayırt edilirdi yetenekli ve erdemliler"
Burada, bir nokta üzerine birkaç satır yazmamız ve o noktayı açıklığa kavuşturmamız gerekir. O da, Xanî'nin "Rom, Acem ve Arapların hepsi/ bize hizmetçilik ederdi onların hepsi" dediği dizelerdir. Bu söz, bazı kimselerce yanlış anlaşılabilir ve o yanlış anlaşılmanın sonucu olarak, Xanî'nin o sözüyle ırkçılık yaptığı ya da Rom, Arap ve Acemlerin Kürdlere hizmetçilik etmelerini istediği sanılabilir.
Ne var ki Xanî'nin istek ve özlemi, Rom, Arap ve Acemlerin Kürdlere hizmetçilik etmeleri değildi. O, burada mübalâğa üslubunu kullanarak birliğin önemini belirtmek istemiştir.(4) İnsanın, birlik sayesinde amacına ulaşabileceğini, hatta olanaksız şeyleri de elde edebileceğini anlatmak istemiştir. Örneğin bir kimse, "şu kadar param olsa, bir ülke satın alabilirim" dese, o sözün anlamı o demek değildir ki gerçekten ülkeler parayla alınıp satılırlar; ülkelerin parayla alınıp satılamayacaklarını herkes bilir. O sözün anlamı, "insan parayla birçok şey yapabilir ve birçok şey elde edebilir" demektir.
Bu üslup, mübalâğa üslubudur ve birçok şair tarafından kullanılmıştır. Örneğin, ölümsüz Kürd şairi Melaye Cızîrî, bir şiirinde, sevgilisinin insafsızlığı konusunda şöyle demiştir:
"İnsanlıktan uzak olan o, yüreğimi tırmaladı
ve içinden kızgın şişleri çekip sürdü
parçaladı ciğerimi, ona tuz serpti
ve de üzerine ateş koydu, Mela"(5)
Görüldüğü gibi, Melaye Cızîrî, bu dizeleriyle, sevgilisinin zulüm ve insafsızlığını gözler önüne getirmek ve onun katılığını tasvir etmek istemiştir. Yoksa sevgilisi kendisine gerçekten öyle yapmış değildir.
Xanî de, yukarıdaki dizelerle, "eğer biz Kürdlerin birliği olsaydı, tüm isteklerimizde başarıya ulaşırdık" demek istemiştir.
Xanî, başka bazı bölümlerde de mübalâğa üslubunu kullanmıştır. Örneğin, 8. bölümde Botan Beyi'ni anlatıp övdüğünde ve görkemli ligini göstermek istediğinde, şöyle demiştir:
"Romları, Arapları ve Acemleri emrine almıştı
ve 'Botan Beyi' adıyla tanınmış, ün salmıştı"
Herkes bilir ki Rom, Arap ve Acemler Botan Beyi'nin emri altında değildi.
Ama Xanî, o sözüyle, O'nun güç ve görkemini gözler Önüne getirmek istemiştir. Yine o bölümde şöyle demiştir:
"Cennetinde çoktu O'nun hurileri
ve meleklerdi huzurundaki hizmetçileri"
O bölümde Bey'in bacıları Sıti ve Zîn'i överken de şöyle demiştir:
"Paha biçilmezdi o huri ile peri
Çünkü Allah'ın nurundandı her biri"
Açıkça görüldüğü gibi, yukarıdaki bu dizelerde de mübalâğa üslubu kullanılmıştır. Şair, her iki bacının güzelliğini doruğa ulaştırmak için, onları huri ve perilere benzetmiş ve Allah'ın nurundan olduklarını söylemiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Ehmedê Xanî, yurtseverlik ve ulusseverlik bayrağını yükseltti ve öylece, yurtseverlik ve ulusseverlik davasının bayraktar ve öncüsü oldu. Bunun da ötesinde, ilk kez Kürd ve Kürdistan'ın özgürlük fikrini ortaya atan Kürd, Ehmedê Xanî idi. Bu nedenle, rahatlıkla diyebiliriz ki, Kürd yurtseverlik ve ulusseverliğinin fikir babası, Ehmedê Xanî'dir.
Yurtseverlik ve ulusseverlik fikrinin Fransız Devrimiyle dünyaya gelmiş olduğu ve Fransız Devriminin de 1789 yılında, yani "Mem û Zîn"in yazılmasından 94 yıl sonra patlak vermiş olduğu düşünülecek olursa, Xanî'nin büyüklüğü ve yüceliği o zaman daha belirgin ve açık bir biçimde ortaya çıkıp gözler önüne serilir. Başka bir deyişle, Xanî, Fransız Devrimi?nden 94 yıl önce, Kürd halkının özgürlük düşüncesini ortaya atmıştır.
Kürd yazarı ve dilbilimcisi Celâdet Âli Bedirxan, Xanî'nin bu uzak görüşlüğü konusunda şöyle yazmıştır:
"Xanî öyle bir zamanda yetişti ki -üç yüz dokuz yıl önce- değil ki bizde, Avrupa'da da halklar henüz milliyetlerinin ve ırklarının bilincine varamamışlardı ve aynı ulustan olan adamlar, birbirlerini Katoliklik ya da Protestanlık için öldürüyorlardı. Ehmedê Xanî, işte Öyle bir çağda milliyetinin ve Kürdlüğunün bilincine varmıştı ve Kürdlere, 'sizler her şeyden önce Kürd'sünüz, ayağa kalkıp bir Kürd devletini kurun ve başka ulusların tutsağı olmayın' demişti".(6)
Celâdet Âli Bedirxan, Xanî'nin öngörüşlülüğü ve uzak görüşlülüğü konusunda bir başka kez de şöyle demiştir:
"Xanî öyle bir insandır ki, Avrupa halkları mezhep davaları için birbirlerini öldürürlerken, kendisi milliyetinin bilincine varmış, ulusunu da bilinçlendirip özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşturmaya gönül verip çalışmıştır"(7)
Bir başka ilginç nokta da şudur ki, o çağda Müslüman halklar arasında dini düşünce egemendi. Kürd halkını boyunduruk altına almış olan her iki devlet, yani Osmanlı ve İran da Müslüman'dı, Kürdler de Müslüman'dı; başka bir deyişle, o iki devletle Kürdler arasında din birliği vardı. Ne var ki Ehmedê Xanî, o din birliğini, yani hem Kürdlerin ve hem de o iki boyundurukçu devletin Müslüman oluşlarını, Kürd halkının tutsaklığı için bir neden olarak kabul etmedi; din birliğinin bulunmasına karşın, Kürd halkı için özgürlük ve o iki devletten kurtuluş isteminde bulundu ve Kürdlerin de onlar gibi bağımsız bir devlete sahip olmalarını istedi.
(1) Buradaki "devlet'ten maksat zenginlik, servet, varlık ve refah gibi şeylerdir.
(2) Buradaki "Rom'dan maksat, Osmanlı devletidir. Anadolu çok eskiden Roma imparatorluğunun elinde olduğu ve o imparatorluğun adı da Kürdler arasında "Rom" olduğu için, o bölgede Osmanlı devleti kurulduktan sonra, Kürdler o devlete de "Rom'' demişlerdir. Bu nedenle, Xanî de "Mem û Zîn'de o devletten, Kürdler arasındaki adı olan "Rom" adıyla söz etmiştir.
(3) Tacikler'den maksat Acemler, yani İranlılardır. Acemlerin bir kolunun adı 'Tacik" olduğu için, Xanî burada bu adı genelleştirip tüm Acemlere 'Tacik" demiştir.
(4) Mübalâğa: Bir şeyi olduğundan büyük gösterme işi, bir şeyi son haddini aşacak biçimde büyütme ve öyle gösterme işi. Arapça olan bu sözcüğün Türkçe de tam karşılığı bulunmadığı için, sözcüğü aynen kullanmak durumunda kaldık. Gerçi Türkçe deki "abartma" sözcüğü de bu anlamda kullanılır; ama "abartma", daha çok olumsuz durumlar için kullanılan bir sözcük olduğu için, burada onu kullanmayı uygun görmedik.
(5) Melayê Cızîrî, "Dîwan", s. 67, Evkaf-ı Islâmiye Matbaası, İstanbul, 1338 (1922). Dördüncü dizedeki Farsça "ateş" sözcüğü, şair tarafından aynen kullanılmıştır.
(6) Celâdet Âli Bedirxan, "Hawar", sayı 33, s. 9 (yazar, bu yazısını "Herekol Azizan" takma adıyla yazmıştır)
(7) Celâdet Âli Bedirxan, "Hawar", sayı 45, s. 7. 20 Haziran 1942