Editörler : E.Kayı Han

çocuuk
Müsteşar
28 Ocak 2010 15:37

Elif gibi yalnızım, Ne esrem var, ne ötrem. Ne beni durduran bir cezmim, Ne de bana ben katan bir şeddem var. Ne elimi tutan bir harf,Ne anlam katan bir harekem.. .Kalakaldım sayfalar ortasında. Bir okuyan bekledim, Bir hıfzeden belki... Gölgesini istedim bir dostun med gibi? Sızım elif sızısı...


çocuuk
Müsteşar
30 Ocak 2010 18:23

Kardelen çiçeği, etrafındakilerin dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur.Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir.

Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır.

Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz

bir hal alır ve Allah'a dua eder,bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye.

Ve bir... gün dayanamaz Allah'ın huzuruna

çıkar ve şöyle der;

"Allahım güneşi görmem için bana izin ver."

Allah'ta ona şöyle seslenir;

"Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle

karşılaştığın an canından olabilirsin.İyi düşün sana 2 gün

mühlet veriyorum, ya güneş ya canın ."

Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür.Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir.2.günün sonunda Rabbinin huzuruna çıkar ve şöyle der;

"Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum.

Allah'ta ona;

"Cesaretini taktir ederim ey kardelen ama bir yandan da

üzülürüm,çünkü canından olacaksın." der. ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın içinden kafasını

çıkardığı an güneşi görür,ama ona daha önce söylendiği gibi

canından olur.

Bu olay herkesin kalbinde yer eder.Herkes çocuklarına ve torunlarına

bu olayı anlatır,nasihatte bulunurlar.

"Eğer günün birinde aşık olursan,birini çok seversen __KARDELEN__ gibi cesaretli ol.

Eğer ___KARDELEN___ kadar cesaretin yoksa Sakın Aşık olma!!! ..


*.GÖKÇEN.*
Kapalı
30 Ocak 2010 20:38

elif yalnızlık değildir çoocuk...

elif bu yamuk dünyada dimdik durabilmektir..

sen elifim diyorsan ne esreye ne ötreye ne şeddeye ihtiyacın vardır...

elif olabilmek bu yalan dünyada başın dimdik kimseye boyun eğmeden yaşamak demek...

ne mimsin ne vav elifsin..

keşke her beden elif gibi dimdik durabilse..

keşke harekelere muhtaç kalmadan bir dala tutunmadan elif olabildiğini farkedebilse..

aşk bu sahte dünyanın ilk harfini eliften seçmiştir..

sade..yalansız..ve en gerçek haliyle eliften..

elifle başlamış AŞKın dili yazılmaya ve çözülmeye bestelenmeye ve bilinmeyenlere...

ADEMin ilk harfidir elif...

Aşkın ilk..

elif demişsen başka söze ne gerek...?

..

gökçen..


çocuuk
Müsteşar
30 Ocak 2010 20:57

onca şey saymışın gökçen bacı

ama dikkatlice bakarsan elif dik değildir

güzellik hât da ortaya çıkar elifin boynu büküktür

ademden aşktan bahis açmışın

hep birileriyle demlenmiş yolunu bulmuştur

yazıda elif yalnız başınaysa yalnızdır bacı

tıpkı şu kalabalıklar içindeki yalnızlar gibi

çünkü harekesiz elif okunmaz,adam yerine konulmaz

bu yüzden elifde vakar aramak nafile


*.GÖKÇEN.*
Kapalı
05 Şubat 2010 21:20

elif yalnızlık değildir kardeş..

elif bir inattır..olduğu yerde tek başına ihtilalcidir..bazen irticaya inat darbecidir..

elif yalnız değildir kardeş..

elif bu yamuk dünyada başını arzdan arşa kaldırandır..

ademle başlar elif kardeş..

elif denmeden söze başlanmaz..

elife aşağıdan bakma kardeşş..

elife bütün harflere inat durduğun yerden bak...

mim gibi değil vav gibi değil saklanmış ellerini havaya kaldırmış nun gibi değil..

başı ne kadar eğikte dursa bu dünyada belini bükmeyendir o kardeşş..

elif olabilmek zordur..

elif gibi durmak zordur..

harakeye lüzüm yok kardeş..

ben her gün güne elif diyerek başlıyorum kardeş..

bu omurgaları olmayan yaşantıda belimi bükmeden aldığım soluğun hakkını vereyim diye..

ben elif diyorum kardeş..

kalabalıklarda da yalnız olduğum an da da...

elif olabilen heryüreğe selam olsun kardeş..


çocuuk
Müsteşar
09 Şubat 2010 17:09

kardelen

Kardelen çiçeği, etrafındakilerin,dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur.Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir.

Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır.

Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz

bir hal alır ve Allah'a dua eder,bana bir defacık olsun güneşi görmeyi nasip et diye.

Ve b...ir gün dayanamaz Allah'ın huzuruna

çıkar ve şöyle der;

"Allah'ım güneşi görmem için bana izin ver."

Allah'ta ona şöyle seslenir;

"Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle

karşılaştığın an canından olabilirsin.İyi düşün sana 2 gün

mühlet veriyorum, ya güneş ya canın ."

Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür.Ama içindeki güneş

sevdası adeta onu içten içe kemirir.2.günün sonunda Rabbinin huzuruna

çıkar ve şöyle der;

"Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum.

Allah'ta ona;

"Cesaretini takdir ederim ey kardelen ama bir yandan da

üzülürüm,çünkü canından olacaksın." der. ve kardelen güneşi görmenin

aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın

içinden kafasını

çıkardığı an güneşi görür,ama ona daha önce söylendiği gibi

canından olur.

Bu olay herkesin kalbinde yer eder.Herkes çocuklarına ve torunlarına

bu olayı anlatır,nasihatte bulunurlar.

"Eğer günün birinde aşık olursan, birini çok seversen

__KARDELEN__ gibi cesaretli ol.

Eğer ___KARDELEN___ kadar cesaretin yoksa

Sakın Aşık olma!!!

13 Şubat 2010 00:05

herkes kendi sevdasını en büyük sanır çünkü herkes kendi sevdasının savaşını verir beyninde ve yüreginde kimi zaman asırlık çamlar devrilir ,kimi zaman daglar sallanır yerinden kimi zaman kar yagar yüreklere buz tutar hissedemez olur insan ama her sarsıntıdan sonra ayakta kalmayı başarabilen sevgiler varmı günümüzde bende merak ederim hep:((ben başaramadım


***GURMONCUU***
Yasaklı
13 Şubat 2010 20:33

üzülme dostumm hakkında hayırlısı .


*.GÖKÇEN.*
Kapalı
15 Mart 2010 16:51

Mecnun adını hepimiz biliriz. Türkçe?deki kelime anlamı ?cin tutmuş çıldırmış divane? falan demek. Leyla?ya olan aşkıyla efsaneleşen delikanlı hakikatte bir deli miydi? Eğer deli idiyse derdine kim derman olabilirdi?

Sözgelimi çağımızda yaşasaydı psikiyatristler onu tedavi edebilirler miydi?

Ayrık bir aşk hastalığına yakalandığı malumdu da onu bu hastalıktan kim kurtarabilirdi? Hastalığı yüzünden şimdi onu ayıplamak mı gerekir takdir etmek mi; acımalı mıyız gıbta mı etmeliyiz? Ve daha çoğaltılabilecek sorular... Fuzulî Leyla ile Mecnun hikayesinde ona;

?Fezâ-yı aşkı çün gördüm salâh-ı akldan dûrem

Beni rüsvâ görüp ayb etme ey nâsih ki ma?zûrem? dedirtir. ?Aşkın fezasını gördüğüm andan itibaren aklın rahatlığından uzak düştüm. Ey öğütler verip duran! Beni böylesine düşkün görüp ayıplama çünkü özürlüyüm.?

Mecnun?un deli olup olmadığını kestirmek için bu beyitteki birkaç kelime üzerinde durmamız gerekiyor. Bilindiği gibi fezâ kelimesi ?ucu bucağı bulunmayan alan göklerin sonsuzluğu? gibi anlamlar içeriyor. Demek ki aşk ülkesi böylesine mekan ötesi bir genişliğe sahiptir. Salâh kelimesi ?düzelme iyileşme rahatlık barış içinde olma? gibi anlamlar ifade eder. Demek ki aklı ön plana alanlar belli bir huzur içindedirler de aklını yitirenlerin rahatı kaçmış durumu kötüleşmiş olur.

Rüsvâ kelimesi ?itibarsız saygınlığını kaybetmiş rezil? anlamlarını taşır. Belli ki aşk sevilene itibar kazandırırken seveni itibardan düşürmektedir. Nâsih ?nasihat eden öğüt ve akıl veren? demek olduğuna göre galiba aşk aklın ölçütlerini hiçe saydırmakta değerlendirmeyi gönül mecrasına çekmektedir. ?Özürlü mazeret sahibi? için ma?zûr deriz. Mazereti olanların sorumlulukları olmadığına deliye de sorgu sual bulunmadığına göre demek ki aşk çılgınlığından dolayı kişi sorumlu tutulamaz. O halde aşkın kişiyi itibardan düşürmesi ne gam!..

Şimdi kelimelerin aynı sırasına göre soralım:

Aşka dair bütün mesafeleri içinde ölçen ve yolculuklarını içine doğru yapan bir mecnun için yeryüzünün her ciheti bir feza sayılmaz mı? Aşkı akla tercih eden bir tutkun için asıl huzur ve salah aşk fezasında tadılan azapta (=lezzet) değil midir? İtibar veya itibarsızlık akla göre yapılan bir değerlendirme olduğuna ve âşık da akıl(lılık)dan uzak durduğuna göre aşk yüzünden rüsvâ oluş hakikatte ona bir itibar kazandırmaz mı? Aklı tasnif dışı bırakan bir âşık için her yerde bir nâsih bir akıl veren bulunması ve onun da bu öğüdü kabul etmemesi garip sayılabilir mi?!..

Bırakın deliyi akıllılardan da olsa hangi öğüdü kim dinlemiştir ki?!.. Akıldan yoksun olanların dünya ve ahiret sorumlulukları bulunmazken yani onlar mazur görülürken aşk ile aklını yitirenin itibar kaygısına düşeceğini kim söyleyebilir?!..

Bütün bunlardan sonra acaba beyitteki akıl deliliğin zıddı olan akıl olabilir mi? Fuzulî aklın karşısına deliliği değil de neden aşkı koymaktadır? Aşk her ne kadar akıl kavramının tersi gibi görünse ve âşıklığın ilk adımında aklı terk etmek şartı aransa da böyle bir macerada akıl terk edilince insan deli mi olmaktadır? Eğer öyle değilse akıl kavramıyla çelişen şey aşk değil bizzat deliliktir. Âşık olmak akıllılık olarak değerlendirilemez tamam ama bu deli olmak demek de değildir ki!..

Evet âşık akıldan uzaklaşır ve aklın güdümünde hareket edemez ama bunun için de kimse ona deli diyemez. Denilse denilse âşıkın kendisi için özge bir yol seçtiği söylenebilir. O yol ki akıldan uzak bir fezadır ama sonu nurdan bir ülkeye çıkar. Âşık bu ışıklı ülkeye ulaştığında akıl(lılık)dan çok öte bir itibara kavuşur. Bu da onun sorumsuzluğu itibarsızlığı vs. için yeterli mazerettir zaten.

İmdi!.. Olgunluk kazanmak için aşk yolculuğuna başvurdu ve dolayısıyla akıl kurallarına uygun hareket etmedi diye hangi deli Mecnun?u delilikle itham edip tedaviye kalkışabilir?.. Onun çılgınlığı (deliliği değil) binlerce akla bedel iken kim ona imrenmez de akıl vermeye yeltenir?!.. Büyük veliler çilehanelerin ıssızlığını nebiler de mağaraların yalnızlığını sünnet etmişlerken Mecnun aşk hastası olup sahralarda tek başına bir hayatı seçti diye kim onu ayıplayabilir?!.. Eğer ayıplanırsa aşk sayesinde nasıl insan-ı kâmil (mükemmel insan yetkin birey) olunabilsin ki?!..

Mecnun ki evet ?deli? demektir; ama ondan evvel ?tutkun çılgın çıldırasıya seven? de demektir. Arapça?da bu kelime ?gizlenen örtünen kapanan? anlamı taşır. Akıllanması için babası onu Kâbe?ye dua etmeye götürdüğünde iltizama başını koyup aşağıdaki dizelerle yalvaran birisi sizce deli midir yoksa akıllı mı; aşka sığınmakla başkasına açılmakta mıdır yoksa içine kapanmakta mı; onun aklı başından gitmiş midir yoksa aşk ile örtülmüş mü:

?Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni

Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni.?


çocuuk
Müsteşar
10 Eylül 2010 22:44

SELAM TEBRİZ'E

kulağını ver, dinle,

bak asesbaşı ne diyor:

bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu, diyor,

derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.

Belirtilerini görün işte, diyor.

Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.

Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.

Ne üst kodular, ne baş.

Aşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.

Aşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.

Hep öyle taze, sıcak.

Bu eski bir kan davasıdır deme sakın

Atma kulağının arkasına sen şu lafı:

Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,

aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviye akacak.

Bu bucağa sığınan senin bakışındır.

O büyük sağrağı sunan senin nerkis gözlerin.

Sarhoşa gelen de onlar, gönüller çalan da ınlar,

adamı canevinden vuran da onlar

Mevlana Celaleddin Rumi

11 Eylül 2010 13:59

Ferhat ile Şirin'in aşk hikayesi;

Efsaneye göre Ferhat, Persler döneminde yaşamış ünlü bir nakkaştır. Sultan Mehmene Banu'nun kız kardeşi Şirin için yaptırdığı köşkün süslemelerini yaparken Şirin'i görür ve birbirlerine sevdalanırlar. Ferhat, Sultan'a haber salarak Şirin'i istetir. Sultan, kız kardeşini vermek istemez. Ferhat'ı oyalamak için Elma Dağı'nı delip şehre su getirmesini şart koşar. Ferhat, sevdanın verdiği aşkla dağları delmeye başlar. Mehmene Banu, dağı delip suyun akacağı kanalı tamamlamak üzere olan Ferhat'ın yanına yaşlı dadısını göndererek, Şirin'in öldüğü haberini ulaştırır. Ferhat, bu acı haber üzerine, elinde tuttuğu külüngü havaya atar, düşen külünk Ferhat'ın başına isabet eder ve Ferhat orada ölür. Ferhat'ın acı haberini alan Şirin korku ve heyecanla olayın geçtiği kayalığa gelir.Ferhat'ın öldüğünü görünce bu acıya dayanamaz ve kayalıklardan aşağı yuvarlanarak, orada can verir. Her iki sevgiliyi, can verdikleri kayalıklarda yan yana gömerler.

Bu da şiirsel bir özet:

Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin?e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin?e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.

Amasya Sultanı Mehmene Banu?ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin?i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. ? Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim? der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.

Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.

Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat?a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat?a ulaşır. Ferhat?ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. ?Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim? der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. ?Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır? der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat'ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten. ?ŞİRİN !? seslenişleri yankılanır kayalarda.

Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.

Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.

Toplam 91 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi