BÜTÜN SORULARINIZIN CEVABI BURDA İNANIN BİRAZ UZUN AMA DEĞER... DİYE DÜŞÜNÜYORUM...
Rüya
Ayakların kaymasına sebep olan hallerden biri de tasavvuf erbabında sıkça rastlanan rüya ve keşif gibi hallerdir. Yolun başında ve ortasında olan sofilerin rüya ve keşiflerinde ciddi tehlikeler vardır.
Aslında rüya, ayet ve hadislerle sabit, tecrübelerle teyit edilmiş bir vakıa olarak prensipte haktır. Kur?an-ı Kerim?de Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Mısır meliki ve Hz. Rasulullah s.a.v.?in gördüğü rüyalardan bahsedilmiştir. Efendimiz s.a.v. ?Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.? (Buharî, Müslim) buyurmaktadır.
Dolayısıyla dine uygun bazı hakikatler rüya vasıtasıyla insana beyan olunabilir. Dinin kaidelerine uygun rüyalarla amel eden kimse de Allah indinde mesul olmaz. Fakat böyle salih rüyalar gayet az olup, şeytanın ve hayalin karışmadığı rüya pek nadirdir. Ayrıca rüyaları doğru yorumlama ehliyetine sahip zevat da çok azdır. O yüzden Nakşibendîlikte rüyalara pek kıymet verilmemiştir.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri?nin buyurduğu üzere, şeytanın aldatmasından ancak Allah Tealâ?nın koruduğu, yolun sonuna varmış, seçkin kimseler kurtulabilir. Şeytan onları aldatamaz. Buna rağmen onlar şeytanın aldatmasından korkmuş, titremişlerdir. Yolun başında ve ortasında olanlar ise korunmuş değillerdir. Şeytan her zaman bunları aldatabilir.
Rüyaların bir bölümü de, susuz bir kimsenin kendini pınarlardan su içerken, denizlerde yüzerken görmesi gibi, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçtan kaynaklanan şeylerdir. Bazıları da hayale yerleşen şekil ve suretlerin görüntüsüdür. Bir kimse kendisini rüyada vali gibi görebilir, fakat gerçekte vali değildir. Veya meftun olduğu birisi iyice hayaline yerleşir ve sonra onu rüyasında görür. Bu rüya doğru olmadığı gibi, şeytanın karışmasıyla da değildir.
Rüyasında Hz. Peygamber s.a.v.?i veya gavs, kutup gibi büyük velileri gördüğünü ve onlardan bazı şeyler öğrendiğini söyleyen bir hayli insan vardır. Bunları dahi din ve tasavvuf mizanına vurmadan kabul etmek son derece mahzurludur. Zira bu tür rüyalara da şeytan bir şekilde karışabilmektedir. Gerçi peygamberlerin ve gavsların hakiki suretine şeytan giremez. Fakat Muhyiddin ibn-i Arabî Hazretleri, şeytanın başka suretlerde onlar gibi görünebileceğini ifade etmektedir.
Peygamberlerin hakiki suretlerini bu devirde gözüyle gören yoktur. Yolun sonundaki velilerin gerçek suretlerini rüyada ayırt edebilmek ise son derece zordur. Hem şeytanın onların adıyla hiçbir suretle görünemeyeceğini kabul etsek bile, yine de şeytan kendi söz ve işaretlerini o mübareklerin ses ve işaretlerine karıştırabilmektedir.
Ayrıca, rüya doğru olsa bile, çoğunlukla yorumlanmadan bir şey anlaşılmaz. Rüya yormak ise herkesin işi değildir. En doğru tabiri kâmil veliler yaparlar. Bu mertebenin altında olanlar, kalplerine gelen ilhamla tabir ederler. Ehil alimler ise, görülenleri ilişkilendirerek yorum yaparlar. Fakat tabir ilmini bilmeden sadece tahminle rüyayı doğru yorumlayabilmek mümkün değildir.
Rüyada başka mürşidlerden feyz geldiğini gören mürit, onları da kendi mürşidinden bilmelidir. Zira her velinin kabiliyetleri farklı olduğu gibi, bu kabiliyetlere bağlı olan feyzleri de farklıdır. Müridin ihtiyacı olan feyzle herhangi bir velinin feyzi arasında bir paralellik varsa, rüya ve keşiflerde mürşidin lâtifesi o zat şeklinde görünebilir. Tabir ilmini bilmeyen mürid, mürşidinin lâtifesini başka bir zat zannederek feyzin ondan geldiğini sanır ve muhabbeti kayar. Bu da büyük bir yanılma ve kaymadır.
O yüzden sadık bir mürid, mürşidi varken binlerce rüyaya önem vermez, hakikat varken hayalle uğraşmaz. Şayet önemli bir rüya gördüğünü düşünüyorsa bunu muhakkak mürşidine arz eder. Aksi halde ayağı hak yoldan kayar. Nitekim tasavvuf ehlinin bir kısmı sırf bu yüzden kayıp gitmiştir.
BÜTÜN SORULARINIZIN CEVABI BURDA İNANIN BİRAZ UZUN AMA DEĞER... DİYE DÜŞÜNÜYORUM...
Rüya
Ayakların kaymasına sebep olan hallerden biri de tasavvuf erbabında sıkça rastlanan rüya ve keşif gibi hallerdir. Yolun başında ve ortasında olan sofilerin rüya ve keşiflerinde ciddi tehlikeler vardır.
Aslında rüya, ayet ve hadislerle sabit, tecrübelerle teyit edilmiş bir vakıa olarak prensipte haktır. Kur?an-ı Kerim?de Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Mısır meliki ve Hz. Rasulullah s.a.v.?in gördüğü rüyalardan bahsedilmiştir. Efendimiz s.a.v. ?Müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.? (Buharî, Müslim) buyurmaktadır.
Dolayısıyla dine uygun bazı hakikatler rüya vasıtasıyla insana beyan olunabilir. Dinin kaidelerine uygun rüyalarla amel eden kimse de Allah indinde mesul olmaz. Fakat böyle salih rüyalar gayet az olup, şeytanın ve hayalin karışmadığı rüya pek nadirdir. Ayrıca rüyaları doğru yorumlama ehliyetine sahip zevat da çok azdır. O yüzden Nakşibendîlikte rüyalara pek kıymet verilmemiştir.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri?nin buyurduğu üzere, şeytanın aldatmasından ancak Allah Tealâ?nın koruduğu, yolun sonuna varmış, seçkin kimseler kurtulabilir. Şeytan onları aldatamaz. Buna rağmen onlar şeytanın aldatmasından korkmuş, titremişlerdir. Yolun başında ve ortasında olanlar ise korunmuş değillerdir. Şeytan her zaman bunları aldatabilir.
Rüyaların bir bölümü de, susuz bir kimsenin kendini pınarlardan su içerken, denizlerde yüzerken görmesi gibi, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçtan kaynaklanan şeylerdir. Bazıları da hayale yerleşen şekil ve suretlerin görüntüsüdür. Bir kimse kendisini rüyada vali gibi görebilir, fakat gerçekte vali değildir. Veya meftun olduğu birisi iyice hayaline yerleşir ve sonra onu rüyasında görür. Bu rüya doğru olmadığı gibi, şeytanın karışmasıyla da değildir.
Rüyasında Hz. Peygamber s.a.v.?i veya gavs, kutup gibi büyük velileri gördüğünü ve onlardan bazı şeyler öğrendiğini söyleyen bir hayli insan vardır. Bunları dahi din ve tasavvuf mizanına vurmadan kabul etmek son derece mahzurludur. Zira bu tür rüyalara da şeytan bir şekilde karışabilmektedir. Gerçi peygamberlerin ve gavsların hakiki suretine şeytan giremez. Fakat Muhyiddin ibn-i Arabî Hazretleri, şeytanın başka suretlerde onlar gibi görünebileceğini ifade etmektedir.
Peygamberlerin hakiki suretlerini bu devirde gözüyle gören yoktur. Yolun sonundaki velilerin gerçek suretlerini rüyada ayırt edebilmek ise son derece zordur. Hem şeytanın onların adıyla hiçbir suretle görünemeyeceğini kabul etsek bile, yine de şeytan kendi söz ve işaretlerini o mübareklerin ses ve işaretlerine karıştırabilmektedir.
Ayrıca, rüya doğru olsa bile, çoğunlukla yorumlanmadan bir şey anlaşılmaz. Rüya yormak ise herkesin işi değildir. En doğru tabiri kâmil veliler yaparlar. Bu mertebenin altında olanlar, kalplerine gelen ilhamla tabir ederler. Ehil alimler ise, görülenleri ilişkilendirerek yorum yaparlar. Fakat tabir ilmini bilmeden sadece tahminle rüyayı doğru yorumlayabilmek mümkün değildir.
Rüyada başka mürşidlerden feyz geldiğini gören mürit, onları da kendi mürşidinden bilmelidir. Zira her velinin kabiliyetleri farklı olduğu gibi, bu kabiliyetlere bağlı olan feyzleri de farklıdır. Müridin ihtiyacı olan feyzle herhangi bir velinin feyzi arasında bir paralellik varsa, rüya ve keşiflerde mürşidin lâtifesi o zat şeklinde görünebilir. Tabir ilmini bilmeyen mürid, mürşidinin lâtifesini başka bir zat zannederek feyzin ondan geldiğini sanır ve muhabbeti kayar. Bu da büyük bir yanılma ve kaymadır.
O yüzden sadık bir mürid, mürşidi varken binlerce rüyaya önem vermez, hakikat varken hayalle uğraşmaz. Şayet önemli bir rüya gördüğünü düşünüyorsa bunu muhakkak mürşidine arz eder. Aksi halde ayağı hak yoldan kayar. Nitekim tasavvuf ehlinin bir kısmı sırf bu yüzden kayıp gitmiştir.