AVRUPA AYNASINDA TÜRK KIMLIĞI - Erhan AKDEMIR
Ankara Avrupa Çalışmalan Dergisi Cilt: 7, No:l (Giiz: 2007), s. I 31-148
Özet
Türk kimli ği, Avrupa 'n ın kendi kimli ğini tammlayabilmesi ve birlik ve bütünlü ğüne zemin te şkil edebilmesi için tehdit olarak gördüğü bir "öteki - olarak algdannuştır. Müslüman sözcü ğü ile eş anlamlı olarak ladlandan Türk kelimesi, Türk kimli ğinin başat bileşeninin İslam olarak algıknmasma da yol açm ıştır. Böylece Türkler ve İslam, Avrupa kimli ğinin negatif tammla.wcıları durumuna gelmişlerdir. Türk varlığı, Hıristiyan Avrupaldarm "ortak düşmana" karşı birleşmelerinin ve Avn ıpahların Avrupa çerçevesinde ortak bir bilinç olu şturmalarma da katda bulunmuştur.
Avrupa'nın Hıristiyan dinini benimsemesi ve bu anlamda k ıtanın Hıristiyankşması ve Türklerin de Miisliimanlaşarak Anadolu'nun büyük bölümünü egemenlikkri alt ına almalarmın tamamlanması ile birlikte, uzun yüzy ıllar boyunca devam edecek bir çatışmanın iki tarafı da ortaya çıkm ıştır.
Giriş
Türkler, sekiz yüz yılı aşan bir zaman önce Akdeniz k ıyı larına eri şmiş olan, büyük uygarlıkların son temsilcilerindendir. Akdeniz o dönemde hem dinsel hem de siyasal aynmlara bölünmü ştü. Ne var ki, bu bölünme yüzy ıllar boyunca devam etmi ştir. Ve belki de bugün bile bu aynmdan söz etmek mümkündür. Sekiz yüz yılı aşkın bir zaman önce buraya gelen Türkler, Akdeniz'in güney ve do ğu kıyı lannın egemen gücü olmuş lardır. Bu egemenlik Batı 'da, Osmanlı İmparatorlu ğu'nda yaşayan tüm halkların Türklükle özdeşleştirilmesine de sebep olmuştur. Aynı zamanda, Avrupalı lar için Türk sözcüğü Müslüman sözcüğü ile eş anlaml ı olarak da kullanılmıştır. Bununla birlikte, Osmanl ı ların Akdeniz'in içlerine kadar ilerlemeleri, Avrupa'nın karada kuzeybatı yönünde ilerleyerek kendini yeniden tan ımlamas ına neden olmuştur. İşte bu bağlamda Avrupa açısından tarih boyunca ötekini temsil eden unsurlardan biri "Müslüman Türk" kimliği olmuştur. Türk kimliği, Avrupa'nın kendi kimliğini tanımlayabilmesi ve birlik ve
bütünlüğüne zemin teşkil edebilmesi için tehdit olarak gördüğü bir "öteki" olarak algılanmıştır. Müslüman sözcüğü ile eş anlamlı olarak kullan ılan Türk kelimesi, Türk kimliğinin başat bileşeninin İslam olarak alg ılanmasına da yol açm ıştır. Böylece Türkler ve İslam, Avrupa kimliğinin negatif tan ı mlayıctlan durumuna gelmişlerdir. Türk varlığı, Hıristiyan Avrupalıların "ortak düşmana" karşı birleşmelennin ve Avrupalıların Avrupa çerçevesinde ortak bir bilinç oluştunnalanna da kat ıda bulunmuştur. Avrupa'nın Hıristiyan dinini benimseınesi ve bu anlamda k ıtanın Hıristiyanlaşması
ve Türklerin de Müslümanlaşarak Anadolu'nun büyük bölümünü egemenlikleri altına almalarının tamamlanması ile birlikte, uzun yüzy ıllar boyunca devam edecek bir çatışmanın iki tarafı da ortaya çıkmış oldu. Haçlı Seferleri'nden ve ardından Osmanlıların Avrupa'daki fetihlerinden 18. yüzyıl sonlarına kadar geçen uzun bir dönem ise Avrupa'da Türk ve Türkiye imajının oluşmasına zemin hazırladı.
Doğu - Batı Ayrımı
Tarihin derinliği içinde birçok uygarlık var olmuştur. Ama bütün bu uygarlıklardan yalnızca iki tanesi coğrafi adların yanı sıra bir de yön işareti taşımaktadır. Bunlar Doğu ve Batı'dır. Yön kişinin kendi konumuna göre belirlediği durumu ifade etmektedir. Yani her yer doğu veya her yer batı olabilir veya aynı yer farkl ı kişilere göre, hem doğu, hem de batı olabilir. Bu da bizi mutlak bir doğu ya da mutlak bir batının konumlandınlmasının imkânsızlığına götürün Bununla birlikte bu durum bizi doğu ile batının ancak birbirine nazaran ve birbirlerini karşılıklı kabulü halinde varlık kazanabilecekleri noktasına da ulaştırır. Yani burada durum, birinin di ğerini kendi aynasında üretmesinden kaynaklanmaktadır.' Yüzyıllar öncesine dayanan Doğu - Batı ayrımının ne zaman oluştuğu ve bu ayrımın kime göre tanımlandığı oldukça önemlidir. Doğu, Antikçağdan beri, gönül
ınaceralarının, egzotik varlıkların, akıldan çıkmayan anılarla görünümlerin, olağanüstü deneyimlerin mekân ı olarak Avrupal ı lar tarafından yaratılmıştır. Bununla birlikte Doğu, Avrupa'nın en geniş, en zengin ve en eski sömürgelerini kurduğu bir bölge olmuştur. Ortaçağ'la birlikte Batı kendini, Universitas Christiana (Hıristiyan alemi) ya da Christianitas (Hıristiyan evreni), İslamiyet'i ise "öteki" çerçevesinde tammlam ıştır. Bu da, Doğu'yu Avrupa'n ın kültürel rakibi ve kar şı tı durumuna sokmuştur. Yeni Çağ'ın başlarından itibaren ise Batı'nın yeni deniz yollarının bulunuşu ile
birlikte o güne değin varlıklan bilinmeyen toplumlarla karşı laşması, daha tarihin ilk günlerinden beri insanlığın karşısında bulunan Doğu-Batı sorununa yeni bir anlam ve yeni bir boyut kazandırmıştır. 18. yüzyıl ın ortas ından itibaren ise Doğu-Batı ilişkilerinin iki temel özelliği olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Avrupa'nın Doğu üzerinde sistematik, geli şen bir bilgiye sahip olmas ıdır. Doğu-Batı ilişkilerinin yeni şekil içindeki ikinci özelli ği de Avrupa'nın üstünlük iddias ında bulunmasa dahi güç dengesini daima kendi tarafında tutuşudur. Politik, kültürel ve hatta dini alanda dahi Doğu-Batı ilişkileri temelde daima zayıf ve güçlü ortaklar arasında olduğu şekli ile kalmıştır. Bununla birlikte Doğulu her zaman düşüncesiz, hain, entrika ve kurnazlığa yatkın, Avrupalı ise buna kar şılık, erdemli, olgun ve normal olarak nitelendirilmişti. Bu çerçevede de Batının da, Doğu'nun da kendi kimlik ve özelliklerini kazanması karşılıklı ilişkiler içinde mümkün olmuştur. Görüldüğü gibi Doğu-Batı kavramının çıkış noktası aslında ötekini algılama ve anlama sorunsal ından kaynaklanmaktadır. Edward Said 1978 yılında yayınlanan Orientalism (Oryantalizm) adlı eserinde de belirttiği gibi Doğu, Batı'nın Doğu'yu Avrupa - merkezci bir şekilde algılaması üzerine oturtulmuştur. Yani Said'in çıkış noktası da ötekini alg ılama ve anlama sorunsal ından kaynaklanmıştır. Batı 'nın Doğu'yu çekip çevirmede gösterdi ğ i başarı ve ona ilişkin bilgisi, Doğu'yu yaratm ış ve Doğulu
böylece varlık kazanm ıştır. 2
Avrupa'da Türk Algılamaları
Alman dilinin günümüzdeki en tan ınmış araştırma - inceleme yazarlar ından olan
Helmut Uhlig "Avrupa'n ın Anası Anadolu" adl ı eserinde Anadolu'nun Katolik
dünyasınca Batılı ülkelerin anas ı olarak kabul edildiğini ancak, Müslüman Türklerin
egemenliğine girmesiyle, Avrupa'nın düşmanı sayıldığını ifade etmektedir. Uhlig bu
eserinde ayrıca, Avrupa'nın, Hı ristiyanl ığı ya da Müslümanl ığı seçmesiyle ilgili olarak
yaşadığı süreçlerin ve olayların, Osmanlı ların 1683'te Viyana önlerine kadar gelmesine
1 Mehmet Ali Kı lıçbay, "Fakir Akrabanın Talihi", Doğu Batı Düşünce Dergisi: Doğu Ne? Batı Ne?. Yıl: I, Say ı : 2, 1998, s. 47 — 53.
2 Edward Said, Oryantalizm, çev. Nezih Uzel, İstanbul. Irfan Yaylmcil ık. 1998.
neden olduğunu ve dolayısıyla da bunun Türkiye'nin Avrupal ılann gözünde pek de iyi
olarak görülmemesine neden olduğunu savunmaktadır. 3
Bununla birlikte Türkler 1853-1856 Kınm Savaşı 'nda ve 1856 Paris
Antlaşması 'nda olduğu gibi zaman zaman, iktidar mücadeleleri s ıras ında Avrupalı
hükümdarlar tarafından bir "müttefik" olarak kabul edilmi şse de, onlar daima korku
salan, yabani ve fanatik savaşçılar olarak görülmü ş lerdir4 . 14. yüzyıldan itibaren ise
giderek artan bir şekilde "Türkler" Hıristiyan bilincini, imgelemini ve düşünce
dünyasını meşgul etmiştir.' Türkler zaman zaman korkulan zaman zaman özenilen bir
imgeye sahip olmuştur.' Hatta "Türklerin devlet düzeni", "Türklerin yönetim biçimi"
"Türklerin ordusu" ve benzeri konular büyük bir merak, ilgi ve tart ışma konusu
olmuştur. Örneğin Rycaut, Türk ordusu konusunda t ımarlı sipahileri, ordunun en iyi
kısmı olarak nitelendirmi ş ve dünyanın büyük bir kısmını fethedenlerin bu askerler
olduğunu söylemiştin' Rycaut, Türklerin talim ve terbiye sistemine de de ğinerek bunun
Türklerin devletlerini ayakta tutan en önemli unsurlardan biri oldu ğunu belirtmi ştir.'
Selçuklu Türklerinin yükseli ş iyle birlikte Türkler diğer İslami unsurların gözünde,
"Islam' ın Kılıcı" konumuna eri şmişlerdir. Böylece Türkler Avrupa için her iki tehlikeyi
de içerir duruma geldiler. Art ık Avrupalıların gözünde yeni tehdit "Barbar ve Müslüman
Türkler" den geliyordu. Bunun nedeni ise, Türkler hem Orta Asyal ıydı lar hem göçebe
kabilelerden — ki bu sebeple Roma'y ı yıkan barbar kavimlerle benze ştiriliyorlardı -
oluşuyorlardı, hem de Müslüman idiler 10 . Yani Avrupal ının kötü, şeytan (evi1) olarak
adlandırdığı her şeyi üzerilerinde taşıyorlardı .
Bu dönemde Türkleri ötekile ştirici niteliğe sahip bir başka belge ise mektuplard ır.
Bu mektuplardan en önemlisi Bizans Imparatoru I. Aleksios'a ait 1088 tarihli
mektuptur. Mektup, Papa tarafından islâm' ın yayılmasını önlemek ve kutsal yerlere
sahip olmak amacıyla, Haçlı Seferi'ne ç ıkılması için başlıca gerekçe olarak
kullanılmıştır. Bizans İmparatoru'nun mektubunda yer verdi ği Türkler hakkındaki
anlatımlar, Hıristiyanl ığın ortak belleğine yerleşen olumsuz imgelerin oluşmasını
3 Helmut Uhlig, Avrupa'nın Anası Anadolu, çev. Yasemin Bayer, İ stanbul, Telos Yayıncılık, 2007, s.12.
4 Petra Kappert, Heinz Kramer, Wolf Schmidt "Avrupa İmajı", Avrupa'nın ince Eşiğinde, Hamburg, Körber Vakfı Türkiye Programı, 1999, s.350.
5 Reha Bilge, Siyah Beyaz Arasında Türkiye ve Avrupa, İstanbul, Evrim, 2001, s.85.
6 14. yüzyıldan itibaren Türkler hakk ındaki Hıristiyan bilinci, imgelerni ve dü şünce dünyası ilerleyen bölümlerde aynntilanyla incelenecektir.
Burada, "Türklerin devlet düzeni", "Türklerin Yönetim Biçimi" ve "Türklerin Ordusu" hakkında daha detayl ı bilgi için bkz. Paul Rycaut, The present state of the Ottoman Empire: Containing the maxims of theTurkish pobte, the mofi material points of the Mahometan Religion, Their Sects and Heresies, their Convents and Religious Votaries. Their Military Discipline, with an exact Computation of their Forces both bv land and Sea. Illustrated with divers pieces of scıdpture, reprefenting the variety of Habits amongst the Turks, Fanıboroııgh, Hants, England: Gregg International Pub., 1972.
Ibid., s. 172 — 182.
9 Ibid., s.1 — 25.
10 " Sedat Laçiner, "Türkiye Avrupa Ili şkilerinde Kültür ve Medeniyet: Tarihsel ve Ideolojik
Kökenler" , (13.01.2004) s.2-3.
sağlamıştır." Ancak bununla birlikte, İsmail Hami Dani şmend'in "Garb Menba 'kırma
Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlükt" adl ı eserinde de belirtildiği gibi yine bu dönem
içerisinde Türklere ili şkin olarak iyi yorumlara rastlamak da mümkündür. Örne ğ in, 1 1 .
yüzyılda Haçlı Seferleri'ne bizzat kat ı lmış bir yazar tarafından Latince kaleme al ınan
"Gesta Francorum et aliorum Hierosolitnitanortan" (Historie Anonyme de la Premiere
Croisade) ( İlk Haçlı Seferinin Anonim Tarihi) adl ı anoniııı eserde, Türklerin yüksek
zekasından ve yiğitliğinden söz edilmektedir. Yine ayn ı eserde Türklerin sava ş tekniği
ve nişancı l ıktaki hünerlerinden de övgüyle bahsedilir.' 2
14. ve 15. yüzyıllarla birlikte Bat ı Avrupa'daki Türk imgesini her şeyden önce,
Osmanlı ların Balkanların büyük kesimleri üzerinde egemenlik kurmalar ıyla ve 1453'te
Istanbul'u fethetmeleriyle sonuçlanan sava şlar belirlemi ştir. 1453'te Istanbul'un
Türklerin eline geçmesiyle birlikte, Türklerin Bat ıya akınlar düzenleyecekleri ve
Hıristiyanl ığı yok edecekleri korku ve endi şesi belirmeye başlamıştı r. Hatta İstanbul'un
fethinden önce 1445 tarihinde, Papa N. Bugen Danimarka'ya gönderdi ği elçi
arac ı l ığıyla gittikçe büyüyen Türk tehlikesine i şaret etmiş ve Türklerin bu hı zl ı
ilerleyi ş ini durdurmak için giri ştiğ i mücadelenin masraflar ının karşılanması için bu
ülkeden para istemi ştir. °3 Oluşan bu korku ve endi şe ise Türkler hakk ındaki Batı lı
imajın meydana gelmesinde en güçlü etken olmuştur". Bu itibarla, Osmanl ı
İmparatorluğu'nun gücünün süratle yay ıldığı bu dönemlerde, "korkunç Türk",
Hıristiyan Avrupa tarafından "öcü" olarak imgelendirilmiştir. Süratle ilerleyen
Müslüman dünyas ını hayal etmek tüm H ıristiyan aleminin zihinlerinde ş iddetli korku ve
dini dehşete neden olmuştur''. Bundan sonra Türkler, Bat ı Avrupa'nın birçok yerinde,
"Türk tehlikesi" propagandas ı aracı l ığı ile Deccal' in habercileri olarak deh şet uyandırı c ı
bir biçimde tan ı tılmaya başlamışlardır. Bunun üzerine temellenen Türk korkusu ba şka
Hıristiyan topraklar ının Müslümanlarca fethedilmesiyle daha da peki şmiştir' 6 .
Osmanl ı İmparatorlu ğu'nda uzun zaman kald ıktan sonra görüp yaşadı klarını
anlatan seyyahlar da "Türk tehlikesinin" etkisi alt ında kalm ış lard ır. Bu dönemin en
ilginç ve kendine has seyahatnamelerinden biri 1436'da Transilvanya'ya giren II. Murat
komutasındaki Osmanlı ordusuna tutsak dü şen ve Anadolu'ya getirilen Macaristan'l ı
Georg von Ungarn' ın "Türkeli — Trac tatus (Türklere Ili şkin Denen ıe)" dur.'_ 1458
yı lında özgürlüğüne kavuşan von Ungarn , Roma'ya döndükten sonra dinbilimsel bir
deneme yazmıştır. Ungarn bu denemesinde, Osmanl ı İmparatorluğu'nda şeytan ın
11 Onur Bilge Kula, Avrupa Kimliği ve Türkiye, Istanbul, Büke Kitapları , 2006, s.261.
12 Ismail Hami Danişmend, Garb Menba'larına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlaki, İstanbul, İstanbul Kitabevi, 1961, s.7.
13 Hadiye Tuncer, 17 ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı imparatorluğu ve Danimarka ilişkileri, Ankara, Doruk Kitabevi, 1991, s.7.
14 Kemal Karpat, Osmanlı ve Dünya, Istanbul, Ufuk Kitapları , 2003, s.18.
15 Willam McNeill, "Dünya Tarihinde Osmanl ı imparatorluğu", Kemal Karpat (der.), Osmanlı ve Dünya, Istanbul, Ufuk Kitaplar ı , 2003,57.
16 Almut Höfert, "Vonı Antichrist Zum Mel ıscheıı", Jürgeıı Reulecke (der.), Spagat Mit Kopftuch: Essays Zur Deutsch-Türkischen Sommerakademie, Hambıırg, Körber Stiftung, 1997, s.67.
17 - Op. cit., Kula, s.230.
imparatorluğu ile karşı laşmayı beklerken, gayet düzenli ve H ıristiyanlara bile örnek
olabilecek bir toplum bulduğunu ifade etmi ş ve vicdanının düştüğü derin bunal ımı bu
eserinde dile getirmi ştir. Yazar bu çeli şkiyi Müslüman olmak ve Roma'ya döndükten
sonra tekrar H ıristiyanlığa geçmek yoluyla çözmüştür. Georg von Ungarn denemesinde
hayatının bu çelişkili çizgisini dinbilim yönünden temellendirmeye çal ışmış ve
Türklerde karşı laştığı erdemin şeytan iş i olduğunu, bununla dürüst H ıristiyanların kendi
gerçek dinlerinden ayart ılıp ruhlarının azaba sokulmas ının amaçlandığını ileri
sürmüştür. I8 Bu çerçevede ele al ınması gereken bir diğer önemli eser ise,
Bartholomaeus Georgievits'e ait "Türklerin Gelenek ve Görenekleri" adlı eseridir.
Georgievits de, Georg von Ungarn gibi on iki y ıl Anadolu'da tutsak olarak
bulunmuştur. Georgievits yapıtında, Osmanl ı/Türk kültüründe ibadet, şenlikler,
toplumsal yapı lanma, inancın gereklerini yerine getirmede uyulan kurallar, vak ıflar,
ölüm, insan — hayvan ili şkisi, zanaatç ı l ık, konut, tarım, toplumsal yapılanma ve
tabakalaşma gibi alanlarda aç ıklamalarda bulunmuştur. Bu eser de 1544'de Avrupa'n ın
birçok diline çevrilerek yay ımlanmıştır. 19
Seyyahları n eserlerinin yan ında ayrıca, I. Haçl ı Seferi esnas ında Haçl ı komutanlar
tarafından Avrupa'ya gönderilen birçok mektupta da Türkler ve dolay ısıyla İslffin
"ötekileştirici" olarak betimlenmiştir. Avusturya/Habsburg İmparatorluğu'nun
İstanbul'daki Büyükelçisi Ogier Ghiselin von Busbeck taraf ından 1554 — 1562 tarihleri
arasmda kaleme al ınan The Turkish Letters of Ogier Ghiselin De Busbecq adl ı eser bu
çerçevede oldukça önemlidir. Eser Busbeck'in Italya'daki ö ğrencisi ve daha sonra
Alman İmparatoru'nun Portekiz'de elçisi olan Nicholas Michault'a yazd ığı dört
mektuptan oluşmaktadır. Mektuplar Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyı ldaki genel
görünümünü vermektedir. "Cart renklere e ğilimli", "mütevazı", "konutlanna özen
göstermeyen", "erki ele geçirmek için hile ve entrikaya ba şvuran", "yapışkan" ve
"henüz tam uygarlaşmamış" gibi kavramlar mektuplarda Türk imgesini betimlemi ştir.2°
ın içinde Türk Bununla birlikte mektuplar, olumsuz imgelemeler içerse de, bunlar
imgesini olumlu olarak yansıtanlar da vardır. 1554 — 1562 y ılları arasında Istanbul'da
görev yapan Busbeck k ısa zamanda Türk karakterine sevgi ve yak ınlık duymuştur. Elçi,
günlük yaşam içerisinde Türk halkının "az konuşma" ve "mütevaz ı lıklannı" övgüye
değer davranış biçimi olarak değerlendirerek, Türk savaşçılarının ve birliklerinin
düzenliliğini de övmüştür. Busbeck'in överek üzerinde durdu ğu bir başka olgu ise,
Türklerin "beden ve konut" temizli ğine gösterdikleri özendir»
16. yüzyılda Hollanda'da "Türkler" hakkındaki önyargılann, algılann
Hollanda'nın kendi siyasi çıkmazlan bakımından - ki gelecek yüzy ıllarda da Avrupa
güç dengesinin gereklerinden kaynaklanan bu tür olaylarla kar şılaşacağız —
18 Höfert, op.cit. s. 67-68.
19 Kula, op.cit. s. 231
20 Onur Bilge Kula, Alman Kültüründe Türk İmgesi I, Ankara Gündoğan Yayınları , 1992, s.31-35.
21 Ogier Ghiselin von Busbeck, The Turkish Ambassador at Constantinople 1554 - 1562, Oxford University Press, 1968, s.85 — 168. Letters of Ogier Ghiselin De Busbecq Imperial Latınceden çev. Edward Seymour Forster, Oxford,
sorgulandığını görüyoruz. Bu dönemde Hollandal ılar İspanyollara karşı yürütmüş
oldukları bağımsızlık mücadelesinde, Türkleri bir müttefik olarak alg ılamışlardır.
Hollandalı ların bu bağımsızlık mücadelesi sürecinde en s ık kullandı kları sloganlardan
biri "Katoliklerdense Türkler" slogan] olmu ştur. Bu slogan ın Hollanda'nın bağımsızlık
mücadelesinde s ık kullanılmasının en önemli nedenlerinde biri, Hollanda halk ının,
İspanyol idaresinin Hollanda'da h ızla yayılan Protestanl ığa karşı sıkça başvurduğu
engizisyon mahkemeleri uygulamalarına mukabil, Osmanl ı yönetiminin Hıristiyan
Yahudilere karşı göstermiş olduğu hoşgörüden haberdar olmas ıdır. Bununla birlikte,
yine de Hollanda'da "Türkler" hakk ındaki genel alg ı diğer Avrupa ülkelerinden farkl ı
olmamıştır. 22
Bu dönemde Türk kelimesinin Avrupalıda uyandırdığı ilk duygular korku ve
"tehdit" idi. Türklerle ba ş edebilmek için ise ile birle şmekten başka bir yol yoktu.
"Şeytan% defetmenin yolu büyük bir Avrupa koalisyonuydu. 23 Böylece Haçlı
Seferleri'ne ek olarak, Avrupal ı lar, Osmanlı'ya karşı oluşturdukları kutsal ittifaklar
sayesinde Avrupal ı olduklarını en geni ş anlamıyla hissedebildiler.
Bu yüzyıl içerisinde ayrı ca düşünsel anlamda da Türklere karşı Birleşik Avrupa
projeleri oluşturulmaya çalışılınıştır. Bunların önde gelenlerini şu şekilde s ı ralayabiliriz:
Dönemin İspanya imparatoru V. Carlos H ıristiyanlar için en kutsal sava şın
Türklere karşı verilen savaş olduğunu savunmuştur. V. Carlos 1523 y ı l ı baş larında
Sessa Dükü arac ı l ığıyla Papa VI. Hadrianus'a sunduğu raporunda, Hıristiyan dünyas ını
korumak için Türklerin saldırılarına karşı koymak gerektiğini söylemiş ve Bâbıâli'ye
karşı savaşmak için Papalık Devletinin askeri yard ımı artırmasını istemiştir. V. Carlos
ayrıca, Macaristan ve Rodos Krallar ına da yardım edilmesi ve Türk sald ınlarma
uğrayan Napoli ve Sicilya Krall ıklannın korunması için gerekli önlemlerin al ınması ve
İtalya kıyılarını korumak amacıyla Papa'nın kadırgalannın İspanyol kadırgalanyla
iş birliği yapmasını da önermiştir. Bu çerçevede Türk tehlikesine kar şı koymak için V.
Carlos'la s ıkı bir iş birliği içerisinde bulunan Papa VI. Hadrianus, Türklerin Roma için
gizli ama gerçek bir tehlike oldu ğuna inanıyordu. Papa VI. Hadrianus, V. Carlos'a
"Hıristiyan dünyas ının Türklerle beraberce mücadele edebilmesi ve H ıristiyan
prenslikleri aras ında bir barış anlaşması imzalanmas ı için her şeyi yapacağım" diye
yazmıştı . 24
Protestan Francis de La Noue da 1589'da yazd ığı "Politicke and Militarie
Discourses of the Lord La Noue" adl ı eserinde Türkler Tanrı'nın gazabı olsa bile, onlara
karşı savaşmak gerektiğini iddia etmi ştir. Ona göre Türkler H ıristiyanların ortak
düşmanıdı r, genel afetidir ve H ıristiyanlan Türklerin elinden kurtarmak her H ıristiyan' ın
22 İsmail Hakkı Kadı , "Hollanda'da Şarkiyat Araştırmaları", Doğu Batı Düşünce Dergisi, Doğu Batı Yayınlan, 2005, Y ıl: 5, Sayı : 20, s. 86.
23 Iver B. Neumaıın ve Jenifer Welsh, "The Other in European SelfDefinition: An Addendurn to the Literature on International Society", Oslo, Nupi Papers, 1991, s.14.
24 Paulino Toledo, "Osmanlı — Ispanyol imparatorluklannda Dünya imparatorlu ğu Fikri: 16. Yüzyıl", Pablo Maritn Asuero (ed.), Ispanya — Türkiye: 16. Yüzy ıldan 21. Yüzyıla Rekabet ve Dostluk, İstanbul, Kitap Yay ınevi, 2006, s. 15 -29.
öncelikli görevidir. 25 La Noue, Papa'n ın izni alınarak ve Avrupa'yı Türk tehdidinden
kurtarmak amac ıyla kolektif bir biçimde gerçekle ştirilecek yeni bir Haçl ı seferini
Hı ristiyanl ık birliğinin yeniden kazan ılmasını sağlayacak araçlardan biri olarak
görüyordu?'
Frans ız devlet adam ı Sully ise (1560 — 1641), Papal ık ve on beş Avrupa
ülkesinden kurulacak bir konfederasyon dü şünmüş ve Osmanlı imparatorluğu ile
Rusya'y ı bu konfederasyon dışında bırakmıştır...2-
Bu dönemde Bat ılı yazarın eserlerinde Türkler "ak ıll ı, olgun, normal" Avrupal ının
zıddı olarak sunuldular. Almancada, özellikle Luther'in söylemlerinde korku ve
barbarl ığı sembolize eden "Türk" kelimesi baz ı dinsel şark ılarda "Tanrı'nın cezas ı ,
tanrının kırbacı ve şeytan ı n hizmetçisi" olarak tan ımlandı . Hı ristiyanlar günah i şledikçe
Tanrı Türkler arac ılığıyla onları cezalandınyordu.28 Ayrıca Türkler, bu dönemin
edebiyat ve tiyatro eserlerinde "günahkârlan yarg ılayan Tanrı cezası olarak" da
anı lmışlardır. 29 Benzer şekilde, Francis Bacon da Türkler için "zalim, medeniyetsiz ve
kana susamış bir millettir" ifadelerini kullanm ıştıri°
Hatta Luther Türklerin Truval ı ların torunları olduğunu bile iddia etti. Luther için
Türkler, dünyanın sonunun yaklaştığını haber veren Daniel Apokalipsann'i
gerçekleşmesi anlam ını taşımaktaydı . 32 Martin Luther ayrıca, Türk tehdidinin
Hıristiyanlar üzerinde ilahi bir kamç ı olduğu iddiasında da bulunmuştur." Luther ayr ıca
yapıtlarında ı slâm'a ve Osmanlı tehlikesinin yay ılmasına ilişkin pek çok at ıfta da
bulunmuştur. Örneğ in, İslam, Ortaçağ'da Deccal'in hizmetindeki bir ş iddet hareketi
olarak görülmüş, islâm' ın akla kapal ı olduğu düşünülmüş ve bu nedenle de
dönüştürülemeyece ği kabul edilmi ştir. O dönemdeki anlayışa göre, islâm'a ancak k ı l ıçla
karşı konulabilirdi ve bundan da söz etmek her zaman mümkün de ğ ildi. Fakat zamanla
yaşanan değiş iklikler sonucunda İslâm' ın gerçek Deccal olmad ığı , ası l Deccal'in başka
bir yerde bulunduğu fikri kafalara yerle şmiştir. Bu fikir, Papa'n ın (Protestanlara göre)
25 Asl ı Cırakman, "Avrupa Fikrinden Avn ıpa Merkezcili ğine", Doğu Batı Düşünce Dergisi Ankara, Felsefe Sanat ve Kültür yay ı nlan, 2001, Vol.4 No.14, s.33.
26 Franco Cardini, Avrupa ve İslam, çev., Gürol Koca, İ stanbul, Literatür Yay ı nları , 2004, s. 191.
27 llber Ortaylı , Avrupa ve Biz, Ankara, Turhan Kitabevi, 2007, s.10.
28 Onur Bilge Kula, Alman Kültüründe Türk imgesi II, Ankara, Gündo ğan Yayı nları , 1993, s.72 — 77.
29 Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1996, s.299.
30 Andrew Wheatcroft, The Ottomans: Dissolving images, Londra, Penguin Books, 1995, s.231.
31 Geleceğe yönelik kehaııetleri ve vahiyle ı-i içeren bir edebiyat türüdür. Bu meti ııler Yahudi ve
Hıristiyan Kutsal Kitaplar ına dahil edilmemiş ler ve bu nedenle de önemlerini kaybetmi şlerdir.
Ancak, Eski Ahit'le yakı ndan ili şkili olan bu metinlerin, ilk dönem Yahudi ve H ı ristiyan
tarihleri ıı iıı anlaşı lması aç ı sından taşıdıkları önem de yads ıııamaz. Daha fazla bilgi için bkz.
James H. Charlesworth, Eski Ahit'in Apokrif Kitaplar ı, Çev. Muhammet Tarakc ı , Uludağ
Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Say ı :2, 2003, s. 385 - 411.
32 Margret Spohn, "Luther ve Türkler", Avrupa'n ın İnce Eşiğinde, Hambıırg, Körber Vakfı Türkiye Programı, 1999, s.255.
33 Arnold. J. Toynbee, "Osmanl ı İ mparatorluğu'nun Dünya Tarihindeki Yeri", Kemal Karpat (der.), Osmanlı ve Dünya, İ stanbul, Ufuk Kitapları , 2003, s.52.
ve Türklerin " İsa'nın ve Kutsal Kilise'nin iki temel düşmanı" olarak alg ılanmalannı
doğurmuştur. Bu açıdan Türkler Deccal' ın bedenini, Papa ise onun ba şını temsil
etmekteydi. 34
Her ne kadar bu dönemin ayd ınları Türkler hakkında genelde olumsuz yorumlarda
bulunmuş olsalar da, Avrupal ılann ve H ıristiyanlann herhangi bir bak ımdan
Osmanlı lardan üstün olduğunu dile getirmemişlerdir. Aksine kendilerinin zay ıf,
bölünmüş, düzensiz, tehdit alt ında ve güvensiz olduklarını söylemişlerdir. Hatta
Luther'in bile, Osmanl ı imparatorluğu'nda keşfettiği ve kendi ülkesinde bulamadığı için
acıyla belirtmek zorunda kald ığı birkaç örnek bulunmaktad ır; Örneğin, ordunun
itaatkârl ığı ve disiplini, Türk dindarlığı , Türk kadınlarının iffetini ve sadakatini ve
çocukları açık yürekli yetiştiren eğitim sistemi Luther tarafından gı pta ile dile
getirilmi ştir.
Türk tarihi uzman ı ünlü İngiliz tarihçi Richard Knolles ise "Türklerin tarihi
Hıristiyanlann y ı kımının tarihidir" ifadelerini kullanm ıştır. 1621 tarihli "Türklerin
Genel Tarihi" adl ı eserinin girişinde Knolles, Türklerin dünyadaki en deh şet verici güç
olduğunu kaygıyla ifade etmiştir. Ona göre dünyada Türkler kadar imrendirici ve tuhaf,
ihtişaml ı ve kuvvetli, tehlikeli ve korkunç bir devlet bulunmamaktad ır. 35 Yine aynı
tarihlerde Izlanda'da bu tür Türk alg ılamalan ortaya ç ıkmıştır. Izlanda'da kiliselerde
okunmakta olan Lutheryen Dua kitab ı , Allah'tan, kendilerini "Papa'n ın kurnazlığından
ve Türklerin teröründen" korumas ını diliyordu. 36
16. Yüzyılda Osmanlı Devleti, Avrupa siyasi yapısını ve ekonomisini derinden
etkileyen faktörlerin ba şı nda gelmi ştir.' Hatta 16. ve 17. yüzy ıldaki Avrupa bütünle şme
tasarı larının gelişmesinde dış faktör olarak Osmanl ı Imparatorluğu çok önemli bir rol
oynamıştır. Bu yüzyıllarda Türk tehdidi d ışarıdan gelen ve Avrupa'y ı sarsan tehlike
olarak algılanmaktaydı . 38 Osmanlı İmparatorluğu'nun batıya doğru genişlemesi II.
Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birli ği karşısındaki Batı Avrupa örgütlenmesi
benzeri bir etki do ğurmuş ve bu temel tehdit alg ılamasına istinaden birleşme
giri şimlerine hız verilmiştir. 39 Bu dönem içerisinde de Avrupa kendini, kendi içinde
değil ötekiyle ili şkisi bağlamında tanımlaınıştır. Yani, 16. ve 17. yüzy ılda Osmanl ılara
karşı oluşturulmuş propaganda da tehdit unsuru üzerine temellendirilen bir Avrupa
fikrine rastlamak mümkündür. 4° 1686'da Osmanlı'ya karşı savaş ve taksim planı
34 Albert Hourani, Avrupa ve Orta Doğu, çev. Ahmet Aydoğan ve Fahrettin Altun, Istanbul, Yöneliş , 2001, s. 27.
35 S Richard Knolles, The General) Historie of the Turkes, from the Beginning of that Nation to the Ottoman Families, Londoıı , Printed by Adam Islip, 1621, s.1 .
36 Bernard Lewis, Müslümanların Avrupa'yı Keşfi, çev. Ihsan Durdu, İstanbul, Ay ışığı
Kitapları , 2000, s.33.
37 Halil inalcık, "Türkiye ve Avrupa: Dün Bugün", Doğu Batı Düşünce Dergisi (Vol.1 No.2) Ankara, Felsefe Sanat ve Kültür yay ınları , 1998, s.7.
38 İbrahim S. Canbolat, Avrupa Birliği Uluslarüstü Bir Sistemin Tarihsel Teorik Kurumsal Jeopolitik Analizi ve Geni şleme Sürecinde Türkiye ile ilişkiler, İstanbul, Alfa, 2002, s.91.
39 Beril Dedeoğlu, Avrupa Birli ği Bütüıı leşnıe Süreci I: Tarihsel Birikimler", Beril Dedeoğlu (der.), Dünden Bugüne Avrupa Birli ği, Istanbul, Boyut Yayıncılık, 2003, s.28.
40 Çırakman, op.cit., s.31.
hazırlayan Rahip Coppin, Türklere karşı savaşta Avrupa devletlerinin bir koalisyonda
bir araya gelmelerini ve ortak bir kuvvet olu şturmalarını önermiştir. 4' 1693'de büyük
bir Avrupa Birliği'nin planlarını yapan William Penn ise, Türklerinde bu birlik
içerisinde yer alabileceklerini fakat bunun bir şarta bağl ı olduğunu bu şartın da
Türklerin dinlerini değiştirmeleri olduğunu ifade etmi ştir.42
16. ve 17. yüzyıl İspanya'smda da Türk alg ısı oldukça olumsuz biçimde ele
alınmıştır. Bu dönem içerisinde birçok İspanyol yazar, Türk'ü sistematik olarak şiddet,
kötülük ve zalimlikle kimliklendirmi ş ve Türk kelimesi her zaman olumsuz kavramlarla
beraber anılmıştır. Türkler ayrıca, siyasi düşmanlar ve din karşıtı günahkarlar olarak
tanımlanmışlard ır. Bu açıdan bu yüzyıllarda Türklere yönelik İspanyol bakış açıs ı
Habsburg ve Osmanlı İmparatorluklarının siyasi — askeri rekabeti ve mücadelesi
çerçevesinde kalm ıştır. Türkler hakk ında İspanyol metinlerinde ifade edilen ilginç bir
nokta daha vard ır. İspanyol metinlerine göre, "Büyük Türk" 43ün ilk zorbaca davran ışı
yerini sağlama alınak üzere sistemi istikrara kavu şturmak ve yönetimi sağlamlaştırmak
için uygulanan karde ş katlidir.44
Bu döneme ait bir diğer önemli eser de İngiliz yazar John Barcly'e aittir. Barcly
1631'de yazd ığı "Zihinlerin Aynas ı" adlı kitabında Avrupa'da yaşayan milletlerin
karakterlerini kendine göre iyi ve kötü yönleriyle kar şılaştırmıştır: Barcly'e göre
Fransızlar; savaşa yatkın ve cesur insanlar olmalarına rağmen bir yeri ele
geçirdiklerinde zafer sarho şluğuyla öyle kıskanç ve kibirli olurlar ki, güçleri sadece
kendilerini yok etmeye yarar. İtalyanlar ise; arkadaş canlısı olmalarına rağmen son
derece sinsi ve kincidirler. Ispanyollar; barbar bir millet olduklar ı için, son derece
mağrur, kendini beğenmiş , cahil ve kabad ırlar ifadelerini kullanm ıştır. Barcly, Türkler
için ise; "sanat ı, bilimi ve şehirleri yok eden barbarlard ır. Dinleri, kaba zihinlerini
yontmaya elvermedi ği için cahildirler" yorumunda bulunmu ştur.45
Bu dönem içerisinde de Türklerden övgüyle bahseden seyahatnamelere rastlamak
mümkündür. Henry Blunt'un 1634 tarihli seyahatnamesi bunlar ın en önemlilerindendir.
Blunt, 1634 yı lında İstanbul ve Doğu Akdeniz' e yaptığı seyahatin ardından kaleme
aldığı eserinde Türkler hakk ında şu görüşleri ortaya koymaktad ır: "Dünyamızın güney
doğusunda Türklerin yönetimi alt ındaki bölgelerde insanların yaşamları farkl ıdır.
Türkler (günümüzde) yegane modern millettir. Yeni at ıl ımlar ve işlerde büyüktürler,
onların imparatorluğu birdenbire dünyay ı istilâ etmi ştir."46
41 Halil inalcık, "Tarihte Avrupa Birliği ve Türkiye", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol. 8 No.31, Ankara, Felsefe Doğu Batı Yayııılan, 2005, s.72.
42 Neumann ve Welsh op. cit. s.20.
43 Burada "Büyük Türk" ten kastedilen Osmanlı Sultan' dır.
44 Femando Fernandez Lanza, "Habsburg — Osmanl ı Rekabeti Bağlamında 16. Yüzyılda Ispanya'da Türk İmajı", Özlem Kumnılar (der.), Dünyada Türk imgesi, İstanbul, Kitap Yayıııevi, 2005, s. 87 — 107.
45 Çırakman, op.cilt., s.32.
46 Gülgün Üçel — Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve insanları (1530-1699), İstanbul, İleti şim Yayınları , 2007, s.74.
Türk, özellikle de Osmanl ı imgesi 16. yüzyıl Fransız edebiyat ında sık sık
karşımıza çıkar. Bu dönem boyunca tüm yazar ve şairler, en çok da askeri ve dinsel
kavramlarla, Türklerden söz ederler. Osmanl ılar, korkunun yanı sıra merak ve cazibenin
de odağında bulunmaktadır. Ronsard, Du Bellay, Baif, Belleau gibi şairlere göre,
Osmanlı Türkü Doğuludur. Öte yandan o, onlar ın dizelerinde ancak belli belirsiz i şlenen
diğer Yakındoğu ve Ortadoğu halklarının çoğundan farklı görünür. Türk, ba ş düşman
rolü için Araplar ve diğer Müslümanlarla yarışır. Bu düşman iki bakış açısıyla ele al ınır.
ilki, bir savaşçı olarak gösterdi ği tavır ve Osmanlı devlet yönetimine özgü unsurlar,
ikincisi, onu geleneksel has ım haline getiren farkl ı bir dinsel cemaate ait olmas ı
bakımından. Ancak bu bağlamda çok daha s ık rastlanan durum, Osmanlıların tüm
Avrupa halkının düşmanı olarak gösterilmesidir 4'.
16. yüzyıldaki bir diğer ilginç saptama ise Alman dilindeki resimli bildirilerin
siyasi gerçeklik (Türk Savaş ları) ve Osmanlı karşıtı propaganda içermesidir. Bu resimli
bildiriler içerisinde Osmanl ı İmparatorluğu'nun Orta Avrupa ile olan temas ı ve çatışma
alanları ele alınmakta ve Doğu'nun Batı açısından ne ölçüde bir tehdit olduğu sorusu
ortaya at ılmaktadır." Ayrıca, 16. yüzy ıldaki "Türk sorunsalının" çeşitli siyasi ve dini
çıkar grupları tarafından bir propaganda arac ı olarak kullamlmasıyla, aslında
Osrnanlı 'mn, kilise ile devlet aras ında bir siyasi malzeme olarak kullan ıldığı da
görülmektedir.
17. yüzyıl İsveç' inde de Türkler, H ıristiyanl ığın can düşmanı olarak
görülmüşlerdir. Örneğin, Jönköping'deki Papaz Erland Dryselius'un 1694'de
yayımlanan "Luna Turcia eller Turkeske m'ane, anwijsandes lika som uti en spegel de
mohametiske vanskelige regementet, fördelter uti fyra qwarter eller böcker" (Türk ay ı,
dört bölümden oluşan ve tehlikeli Muhammedanlarm ordusuyla nas ı l başa çıkılacağını
anlatan kitap) adl ı eserinde bu konular ele al ınmıştır. Ayrıca, ülkedeki papazlarm
ayinlerinde okudukları vaazlarda Türklerin genel "gaddarl ıklarından" ve "kana
susamışlıklarından" söz edilmiş ve ele geçirdikleri yerleri nas ıl yakıp yıkıp, yerle bir
ettikleri anlatılmıştır."
17. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı Devleti'nin 1683'teki Viyana bozgunu onun
Avrupa için askeri bir tehlike olmaktan ç ıkarmıştır. Bu gelişme ile birlikte Avrupa
aynasında "Türk" imajı biraz daha farkl ı lık arz etmiştir. İkinci Viyana kuşatmasıyla
gücünün son sınırlarına ulaşan Osmanlı için, 18. ve 19. yüzyıllar gerilemeyi ve h ızlı bir
çöküşü beraberinde getirmi ştir. Fakat Osmanl ı'nm askeri bir tehdit olmaktan ç ıkması
bile 18. ve 19. yüzyıllardaki Avrupa'daki Türk imaj ını deği ştirmeye yetmemi ştir. Bu
dönemde Türkler Avrupal ının zihninde askeri tehdit olarak de ğil "kültürel tehdit" olarak
yerlerini aldılar. Türk kelimesi "sap ık, eşcinsel, lezbiyen" gibi kavramlarla birlikte aml ır
47 Edith Mazeaud — Karagiannis, "16. Yüzy ıl Frans ız Şiirinde Türk İmajı : Ronsard, Du Bellay, Baif, Belleau", Özlem Kumrular (der.), Dünyada Türk imgesi, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2005, s. 301 — 309.
48 Uta Kural, "Imago Turci — Antiosmanische Propaganda", Spagat Mit Kopftuch: Essays Zur Deutsch-Türkischen Sommerakademie, Hamburg, Körber Stiftung, 1997, s.42.
49 Ingmar Karlsson, "Avrupa ve Türkler: Karmaşık Bir ilişki Üzerine Düşünceler", Istanbul, Homer Kitabevi, 2007, s.19.
oldu. Türk kahvehaneleri, harem gibi kurumlar, Avrupal ı larca anlaşılamayınca kolayca
sapık ilişkiler merkezi olarak görüldüler. Tüm bunlara az ınlık isyanlannın
bastınlmasında çıkan kanlı olaylar da eklenince "medeniyetsiz, vah ş i Türk" geri
dönmüş oldu. 5°
18. yüzyı l İngiliz yazarlar ından Lady Mary Montagu'nun "Brief asu dem Orient"
(Doğu'dan Mektuplar) adl ı eseri bu dönem aç ıs ından oldukça önemlidir. Lady Mary
Montagu'nun mektupları kocası Edward' ın 1716 yı lında Istanbul'a elçi olarak
görevlendirilmesi ile ba şlamaktadır. Bu görevle birlikte Lady Mary Montagu ve kocas ı
Edward, Istanbul'dan Honnover'e oradan Viyana'ya ve oradan da Istanbul'a geri
dönmüşlerdir. Mektuplarda bu döneme aittir ve Lady Montagu tarafından arkadaşlarına
yazılmıştır. Bu mektupların üç cildi 1763'de John Cleland tarafından, dördüncüsü de,
Sir Leslie Stephan tarafından yayınlanmıştır. Mektupların modern hali ise, 1931 y ılında,
Dr. Hans Heinrich Blumenthal tarafından Viyana'da yay ınlanmıştır. Lady Montagu,
farkl ı ve yabancı bir kültürü anlamaya, onlara kendi kültürü aç ısından bir anlam
vermeye çal ışmıştır. Burada "haınam" ritüeli mektuplarda ön plana ç ı kart ılmış ve
kültürel bir öğe olarak anlat ı lmaya değer bulunmuştur. Mektuplarda ayr ı ca, Yeniçeriler
ve Istanbul'da ya şayan Yahudiler ve Ermeniler üzerinde de durulmu ştur. Lady Mary
Montagu ayrıca, ilk defa Istanbul'da kar şı laştığı suçiçeği aşı sını Ingiltere'ye götürmü ş
ve aşının burada da kullan ılmas ını sağlamıştır. 5°
Bu dönemde de ayrıca, Türklere karşı Avrupa Hıristiyan birliğini oluşturma hevesi
devam etmi ştir. Bu döneme ait en dikkat çeken fikir ise Kardinal Alberoni'ye aittir.
1753'de de Ispanya'da Kardinal Alberoni "Testement Politique du Cardinal Jule
Alberoni" adlı eserinde, Türklere karşı Avrupa Hıristiyan birliğini oluşturma teklifinde
bulunmuştur. 52
18. yüzyılda Osmanl ı imgesi opera sanat ında da betimlenmi ştir. Bu döneme ait en
önemli eser W. A. Mozart' ı n "Saraydan Kız Kaçırma" operas ıdır. Saraydan Kız
Kaçırma operas ı Mozart' ın Türkiye ve Türk müzi ği ile ilgili olarak yazm ış olduğu
eserlerin en başında gelmektedir. Eser genel olarak Do ğu temas ını hissettirmeyi
amaçlamış , kabal ık, iradesizlik, erdemsizlik ve kötülük gibi özellikler Osmanl ı ve Türk
imgesiyle bağlantılandınlmıştır. 53
19. yüzyı la gelindiğinde ise Alman kad ın yazarlarından Ida von Hahn-Hahn' ın
"Orientalische Briefe" (Do ğu Mektupları ) da oldukça ilgi çekicidir. Ida von Hahn-
Hahn 1843 yı lında Doğu'ya gezilerini başlatmak için Dresden'den yola ç ıkmış , Viyana,
İ stanbul, İzmir, Rodos, Kı brıs, Beyrut, Lübnan, Kudüs ve M ısır'a gitmiştir. Ida von
Hahn-Hahn mektuplann ı kardeşine, akrabalarına ve arkadaşı Düşes Schönburg
50 Andrew Wheatcraft' ın bu yorumu için bkz. Laçi ııer.
51 Kadriye Öztürk, "Ida von Hahn-Hahn' ın "Orientalische Briefe" ve Lady Mary Montagu' ının "Briefe At ıs Dem Orient" Adl ı Eserleri ııde Doğu ile İlk Karşı laşmada Yabanc ı l ık", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yı l: 2006, Say ı :16, Aral ı k 2006, s. 473 — 491.
52 Özkan Açıkgöz, "Avrupa Birli ği'nde Kültürel Entegrasyon ve Türkiye'nin Durt ımu", Stratejik Öngörü, Vol.1 No.1, İstanbul, TASAM Yay ınları , 2004, s. 62.
53 Elif Sanem Güleç, "W. A. Mozart' ın 'Saraydan K ız Kaç ırma' Operas ında Türk imgesi", Akademik Araştı rmalar Dergisi, 2007, Say ı : 33, s. 142-151.
Wechselburg'a yazm ıştır. Mektuplar 1844'de Berlin'de Alexander Dunckler taraf ından
yayınlanmıştır. Ida von Hahn-Hahn Istanbul'da bulundu ğu sıralarda mektuplar ında dar
sokaklardan, köpek ve e şek sürülerinden, çöplerden ve kanalizasyon sorunlanndan
bahsetmiştir. Bununla birlikte yazar Istanbul'dan Do ğu'ya açılan büyük ve sihirli bir
kapı olarak da bahsetmi ştir. Yazar Istanbul'un Do ğu — Batı arasında bir kültürel,
ekonomik, dini, sosyal ve politik köprü konumunu da ifade etmeye çal ışmıştır. Harem,
hamam kahvehane ve köle pazar ı gibi öğeler Ida von Hahn-Hahn'm kültürel ö ğelerle
ilgili saptamaland ır. 54
19. yüzyıla ait bir diğer önemli eserde Alman Mare şal Helmut von Moltke'nin
"Briefe über Zusffinde Begebenheiten in der Türkei aus den Jahren 1835 — 1389" (1835
— 1839 Yılları Arasında Türkiye'deki Durumlar ve Olgular Üzerine Mektuplar) adl ı
yapıtıdır. Moltke mektuplarında, Avrupa'daki yaşam tarzıyla kıyaslandığında
Istanbul'daki yaşam tarzını "tek biçimli, tek — düze" olarak tan ımlar. Moltke,
sokaklardaki kirlilikten, "ilginç meyvelerden" ve "lezzetli yemeklerden" söz etmi ştir.
Moltke mektuplarında, Osmanl ı devlet yönetiminde yaygın bir uygulamaya dönüşen
"rüşvet" konusuna da yer vermi ştir. Türklerin çevreye ve hayvanlara kar şı sevecen
tutumları da ayrıca mektuplarda ifade edilmi ştir. 55
Bu döneme ait son örnek ise 1854'de H ıristiyanlık açısından Türk tarihini
inceleyip yazan Irlandal ı Kardinal Newmann'a aittir. Kardinal Newmann, Türklerin
savaş gücü (zaferleri), onlar ı imanın ve uygarlığın düşmanı yaptı . Onun için Türklerle
savaşmak ve onları yok etmek zorunday ız yorumunda bulunmu ştur56 .
Yukarıdaki ifadelerden de aç ıkça anlaşılacağı üzere, tarihin ak ışı içerisinde
Türklerin Avrupa'daki imajı oldukça olumsuzdu. Fakat bunun istisnalar ı da olmuştur.
Daha öncede ifade edildi ği gibi, Osmanl ı ların zaman içinde askeri ve ekonomik alanda
zayıflaınaları onları Avrupalılann gözünde büyük bir tehdit olmaktan uzakla ştırarak,
dönemin konjöktörüne göre zaman zaman zay ıf bir düşman, zaman zamanda zay ıf bir
müttefik olarak görülmelerine neden olmu ştur. Bunun ilk örneği ise Türklerin Avrupal ı
kimliğinin onaylanmas ıyla sonuçlanan 1854 Kırım Savaşı ve sonrasında imzalanan
1856 Paris Antlaşmasıdır. Bu savaşta İngiliz ve Fransızlar diğer Avrupalı güçlerle
birlikte Ruslara karşı Osmanlıyı desteklemişlerdir. Bu antlaşmanın imzalatımasıyla
birlikte, Osmanl ı imparatorluğu, Avrupa devletler toplulu ğunun eşit bir üyesi olarak
Avrupalı devletler tarafından kabul edilmi ştir.' Fakat gerek bu destek gerekse de
imzalanan antlaşma Türkiye'nin Avrupalıl ığını sonsuza dek onay ı anlamına gelmiyordu.
Bu istisnalara verilecek ikinci örnek ise I. Elizabeth dönemi İngiliz eserleridir. Bu
dönemdeki bazı İngiliz eserlerinde, günlük ve seyahatnameler gibi, Türklere kar şı daha
yumuşak ve daha hoşgörülü bir yaklaşım bulunmaktad ır. Bunun en önemli sebebi ise,
54 Oztürk, op.cit., . s. 484 — 486.
55 Kula, op.cit., 2006, s. 265 — 266.
56 Bozkurt Güvenç, "Kimlik, imaj ve Türk Iman", Özlem Kumrular (der.), Dünyada Türk imgesi, İ stanbul, Kitap Yay ınevi, 2005, s. 173-178.
57 Hüner Tuncer, Doğu Sorunu ve Büyük Güçler (1853 = 1878) Osmanlı'nın Kader Yılları, Ankara, Ümit Yayıncılık, 2003, s.70.
Osmanlı ların düşmanı olan İspanya ve Fransa gibi Katolik ülkelerin İngiltere'ye rakip
olmalandır. Buna ek olarak, Akdeniz ticaretinden pay sahibi olmak isteyen İngiltere,
Venedik ve Ceneviz gibi Italyan kent devletleriyle mücadele içerisindeydi ve bu
anlamda Osmanlılar ile iyi geçinmeye dikkat etmekteydi. İngiltere, Osmanlılar',
"düşmanımın düşmanı" yani doğal müttefik olarak alg ılamaktaydı . sg
Bahsettiğimiz bu iki örnekten de anlaşı lacağı gibi, Türklerin baz ı dönemler
içerisindeki olumlu algılanmaları onun tabiat ındaki değişmelerden veya Avrupal ı
devletlerin onun imaj ı veya kimliği hakkındaki düşüncelerinin olumlu yönde
değişmelerinden değil tamamı ile Avrupa güç dengesinin gereklerinden
kaynaklanmıştır.
Modern dönemde Avrupa kimliğinin ortaya ç ıkışında üzerinde durulmas ı gereken
bir diğer hadise de Avrupa'n ın denizaşırı yayı lmas ıdır. Avrupa'n ın okyanusa doğru
genişlemesi, nihayetinde Avrupa'n ın küresel bir etkiye sahip olmas ına neden olurken,
bu olay ayn ı zamanda Avrupa kimliğini ve bilincini de derinden etkilemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'nın en önemli "ötekisi" olması tabiidir.
Imparatorluk, kurulu şunun hemen ard ından Avrupa'ya yay ılmış , uzun yüzy ıllar Avrupa
coğrafyas ında hâkim olmuştur. Öyle ki 20. yüzy ıla bile gelindi ğinde Avrupa'nın dörtte
biri Osmanlı nüfuzunun alt ındadır. Yüzyıllar süren bu fiziksel varl ığın siyasi, toplumsal
ve kültürel etkisinin olmas ı ise gayet doğaldır. Birbiri ile hep mücadele içinde olan
Avrupalılar, Osmanlı'ınn doğudaki varl ığı ve baskısı sayesinde birlik ve bütünlük
düşüncesine ve bilincine sahip olmu şlard ır. 59
Sonuç olarak, Avrupa, Yunan ve Roma medeniyetleri, kültür ve din olarak
Hıristiyanl ık, Reformasyon, Rönesans, Ayd ınlanma, Fransız ve Sanayi devrimlerinin
üretti ği değerler üzerine kurulmuş olmasına karşın bu değerleri bir araya getiren ve
Avrupalılar' bu değerler çerçevesinde birle ştiren en önemli faktör d ışsaldı . Avrupa
kimliğinin ve medeniyetinin oluşumunda bu rolü Türkler üstlenmi şlerdir. Avrupa'nın
kültürel bir birim olarak meydana gelmesinde İslam - Hı ristiyanl ık çat ışması önemli bir
rol oynamıştır. Hatta Avrupa merkezli dünya görü şünün oluşması da bu çatışmadan
doğmuştur. Türk varl ığı, Hıristiyan Avrupal ı ların ortak düşmana karşı birleşmelerinin
yanında Avrupalıların Avrupa çerçevesinde ortak bir kimlik bilinci te şkil etmelerini
sağlamıştır.
Bütün Bir Avrupa Kimliği
Türklere ve Türkiye'ye kar şı olumsuz algı lamaların temelinde şüphesiz dinin
yanında, pratikte Osmanl ı ların Avrupa aleyhine yay ı lması ve Türklerin 18. yüzy ı l ın
sonuna kadar Avrupa'n ın en önemli güçlerinden birisi olması da yatar. Türkler
Avrupa'nın gördüğü en büyük tehdit olarak alg ılan ır. Nilgün Tutal' ın da ifade ettiği
üzere, günümüzde bile halen bazı Avrupa çevrelerinde "bugünün Türkiye'si ya Osmanl ı
İmparatorlu ğu'nun egzotikle ştirilmiş geçmişine bağl ı çekiciliğin ya da aynı
58 Güvenç, 1996, op.cit., s.300.
59 Nuri A. Yurdusev, "Avrupa Kimli ği'nin Oluşumu ve Türk Kimliği", Atilla Eralp (der.), Türkiye ve Avrupa, Ankara, İmge Kitabevi, 1997, s. 61.
imparatorluğun Avrupa'ya meydan okuyuşçusunun mirasçısı olarak hatırlanmaktadır.
Avrupa kolektif bilincinde, Türk, cezbedici ve barbar Do ğulu figürüyle
bağlantılandırılmaktadır".6° Yine günümüz itibariyle, Türkiye'nin 14 Nisan 1987
tarihinde AB'ne tam üyelik ba şvurusunda bulunmas ıyla birlikte içinde Müslüman bir
ülkenin de yer alabilece ği bir AB olası l ığı, yukarıda anlat ı lanlardan da anlaşılacağı gibi,
Avrupa'nın İslâm hakkındaki yerle şik ve kökleri çok derinlere giden kayg ı ve
korkularının da tekrardan su yüzüne ç ıkmasına neden olmuştur."
Netice itibariyle, bu değerlendirmeler Türkiye'nin kimlik ve kültür de ğerleriyle
Avrupal ıların kimlik ve kültür değerleriyle farkl ı olması uzlaşmaz oldukları sonucunu
doğurmaz. Türk ve Avrupal ı kimlikleri birbirlerinin "olu şturucu ötekileridir". 62 Zira
Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa topraklarında altı asırlık hakimiyeti olmuş ve
Avrupa medeniyeti, bu aç ıdan, Aydınlanma, Rönesans ve Reformasyon hareketlerinin
dinamiklerini ve yönelimlerini önemli ölçüde Do ğu ve İslam mirası na borçludurlar.
Bunun ötesinde, Türkler güçlü bir tehdit unsuru olarak Avrupa'da haçl ı seferlerini
hazırlayan siyasi ve toplumsal birlikteliklerinin olu şmasında etkili bir rolde üstlenmi ştir.
Bu seferler esnas ında Avrupalı lar Doğu medeniyetini tamm ışlar, ondan etkilenmi ş ler ve
Doğu'nun kültürel birikimlerini çeviri yoluyla kendilerine mâl etmi şlerdir.°
Bütün bir Avrupa kimli ğinin varlığı Avrupa içindeki farkl ılıkları ve diğer yerel
kimlikleri yok etmedi ğine göre, Türkiye ile Avrupa'nın beraber olmas ı farkl ılıkların yok
olmasını gerektirmez. Bilakis, farkl ı kimlikler birbirlerini zenginleştirmektedirler. Farkl ı
kimlikleri koruyan ve sayg ı gösteren bir yaşam biçimi ya da bir arada yaşama isteği ise
herkesin ç ı karına olacağı muhakkaktır.
11 Eylül 2001 sonrasında başlayan ve halen devam eden uygarl ıklar çatışması gibi
olguların tart ışı ldığı günümüz ortamında Türk ve Avrupal ı kimliğinin bir arada var
olması kaçını lmaz bir tarihi fırsattır." Aynı zamanda, Avrupa Birliği'nin iki lokomotif
ülkesi Almanya ve Fransa birbirlerine olan kinlerini zaman ında Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu Antlaşması ile yok etmi şler ve kader birliğine gitmiş ler ise art ık Türk ve
Avrupa kimlikleri de aynı kader birliği içerisinde yer almal ıdırlar.
Günümüzde halen AB üyesi ülkelerin liderlerinden, Sarkozy ve Merkel gibi,
Hıristiyan demokratlar, AB'ni bir H ıristiyan kulübü olarak tan ımlamaktadırlar ve
60 Nilgün Tutal, "Doğu ve Amerika Aras ında Avrupa", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol.6 No.23, Ankara, 2003, s.169.
61 Meyda Yeğenoğlu, Avrupa Kimliğ inin ideolojik Arkaplan ı", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol.8 No.31, Ankara, Doğu Batı Yayı nları, 2005, s.89.
62 Hüseyin İnaç, "Avrupa Birliği Entegrasyonu Sürecinde Türkiye'nin Kimlik Problemleri", Doğu Batı Düşünce Dergisi, Vol.6 No.23, 2003, s. 189.
63 Ibid., s.190.
64 Çiğdem Nas, "Intercultural Dialogue Betwee ıı Civilizations: T ıırkey As A 'Bridge'? ", Nanette Neuwahl - Haluk Kabaalio ğlu (Edit.), European Union and Turkey: Reflections on the Prospects for Membership, TUNAECS-Turkish Universities Association for European Community Studies Publication No:2, 2006, s. 157-181.
Türkiye'nin Müslüman kimliğinden dolayı üyeliğ ine karşı çıkmaktadırlar. Hatta bu
düşüncelerini açıkça dile getirmeyip; dileklerini siyasal, ekonomik gibi alanlara
yansıtmaktadırlar. Ayrıca, Avusturya ve Fransa'dan da yine ayn ı düşünce doğrultusunda
Türkiye'nin üyeli ğine karşı çıkan gruplar bulunmaktad ır.
Türkiye'nin AB üyeliğine karşı en büyük endişe onun kültürü ve dininden
kaynaklanıyor düşüncesi Avrupa'daki bazı siyasi partilerin ifadelerinde somutlaşıyor
olması gerçekten kayg ı verici bir durumdur. Bu tür dü şünce tarzı, Avrupa'nın
benimsediği ve özümsediği çok kültürlü düşünce anlayışına ters düşmekte ve tüm
dünyaya ihraç etmi ş olduğu Rönesans idealleri ile de aç ıkça çeli şmektedir. Bu
çerçevede Frans ız devlet adam ı Dominique De Villepin'in sözlerine yer vermek yerinde
olacaktı r:
"Avrupa aslında bir dinsel alan değildir. Aksine, bir değerler bütünüdür ki bu
değerlerden biri de dünyevi i şlerle dinsel sorunların birbirinden ayrılması gereğini
vazeder. Özgürlüklerin savunusu, ban şın korunması yolunda sars ılmaz irade, hak
eş itliğinin tanınması ; bütün bunlar farkl ı Avrupa halklarını birleştiren karakteristik
göstergelerdir. Bir devlet bu bütüne kat ılmak istediğinde, bizim gözümüzde ölçü, onun
dinsel kimliği değil, bu değerleri içselle ştirme yetisi olmal ıdır."65
Bu çerçevede, Avrupa Birli ği'nin içinden henüz kurtulamad ığı ve zaman zaman
tehdit edici boyutlara ulaşan birtakım akımlardan ve "Hıristiyan Kulübü"
nitelendirmesinden kurtulmas ında, nüfusunun çok büyük ço ğunluğunun Müslümanların
oluşturduğu dünyadaki tek laik, demokratik, modern ve serbest piyasa ekonomisi
uygulayan Türkiye'nin tam üyeli ği önemli bir rol oynayacakt ır.66 Ayrıca, Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne girmesi, Birliğin demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve insan
haklarına saygı gibi ortak değerlere dayal ı, çeş itlilikten güç kazanan, d ışlayıcı olmayan
ve başka dinlere ve kültürlere de ho şgörülü bir topluluk olduğunun ispatı olacaktır.
Kuruluşundan bu yana tek bir kültür modeli üzerine kurulu olmad ığını her
durumda ifade eden Avrupa Birli ği'nin Türkiye gibi kendi içinde geni ş bir sosyo —
kültürel zenginliğe sahip bir ülkeyi tam üye olarak almas ı, bu iddiasını kanıtlamak
içinde bir olanak sa ğlayacaktır. Esasen, Türkiye'nin farkl ı kültürü ve dini Avrupa
Birliği'nin yararlanabileceği bir güç te şkil etmektedir.
Ayrıca, Türkiye'yi AB'ye alarak Birli ğin sınırlarının Ortadoğu'ya kadar
genişlemesinden ve İran, Irak ve Suriye gibi sorunlu ülkelerden AB'ye mülteci ak ını
olacağı gibi endişelerde yine ayn ı çevrelerce payla şılmaktadır. Bu endişelerin de çoğu
geçersiz ve mant ıksızdır. Ne var ki, böyle bir dü şünce tarz ı AB'nin Genişlemeden
65 Jorge Semprun ve Dominique De Villepin, Avrupa insanı , çev. Aydın Cıngı , İstanbul, Agorakitaplığı, 2006, s. 41.
66 İktisadi Kalk ınma Vakfı , Türkiye'nin Tam Üyeli ğinin Avrupa Birliği'ne ve Türkiye'ye
Katkıları , İstanbul, İktisadi Kalk ınma Vakfı Yayınları no:168, 2002, s.32
67 Nedret Kuran-Burço ğlu, "Social And Culural Aspects of Turkey's lntegration To The EU", Haluk Kabaalioğlu, Muzaffer Dartan,M.Sait Akman, Çi ğdem Nas (Edit.), Europeanisation of South-Eastern Europe: Domestic Impacts of the Accession Process", Marmara University European Community Institute Publication No: l 2, 2005, s. 175-181
Sorumlu Üyesi 011i Rehn'in de ifade etti ği gibi, AB'nin zaten orada bulunduğu
gerçeğini gözden kaç ırmaktadır. Üstelik Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolü yine Rehn'in
söylediği gibi olumsuz değil, aksine oldukça olumludur." Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne tam üyeliği, Avrupa Birliği'nin dış layı cı bir Batı kulübü olmadığı
ispatlamas ını sağlayarak, Yak ın ve Ortadoğu ülkelerinin Avrupa Birliği'ne duydukları
güvenin artmasını sağlayacak ve iki farkl ı kültür aras ındaki yakınlaşmaya fevkalade
olumlu etkide bulunacaktır. Aynı zamanda, Türkiye'nin Avrupa Birli ği tam üyeliği
Avrupa Birliği'nin Yakın ve Ortadoğu'daki etkin Amerikan politikas ına alternatif ya da
tamamlayıcı politikalar oluşturmasına yardımcı olacaktır. Esasen güvenlik aç ıs ından da
Türkiye'yi önemli bir ortak yapan zaten bu unsurlard ır.
Türkiye, Batı ve Doğu'nun tam ortasında yer almaktadır. Coğrafi aç ıdan Türkiye
hem Avrupa hem Ortadoğu'dadır; manevi açıdan ise Türkiye, Bat ı demokrasisini ve
İslam kültür ve geleneklerini benimsemektedir. Türkiye, İslam ve demokrasinin
bağdaşabildiğine dair bir örnek te şkil etmektedir. Türkiye'nin en önemli özelliklerinden
biri de, Batının temel tarihsel, kültürel, ekonomik birikimlerini Do ğu eksenine
bağlayabilecek nüfusunun büyük ço ğunluğu Müslüman tek laik devlet olmas ıdır.
Avrupa Birliği Türkiye'yi AB'ye alarak İslam dünyası ile AB arasında diplomatik bir
köprü oluşturup, Ortadoğu'ya yönelik AB politikalann ı daha da etkili hale getirmi ş
olacaktır.
Türkiye'nin reddedilmesi, ileride belki de Türkiye'nin Arap dünyas ına
yönelmesine ve Avrupa'nın demokratik değerlerine s ırtını dönmesine, aynca Bat ı ve
Doğu arasında gerginli ğin tırmanmasına yol açabilecektir. Kültürel ve dini aç ılardan
Türkiye'nin diğer Avrupa ülkelerinden farkl ı olması Türkiye'nin reddedilmesine neden
olmamalıdır. Ayrıca, herhangi bir dine aidiyet AB geni şlemesi bağlamında argüman
olarak kullanılmamal ıdır. Avrupa Birli ğ i, kendi geleceğine bakışını artık din ve ırk
tartışmalarından arındı rılmış bir bakış temeline dayand ırmalıdır.
Avrupalı olmanın artık sadece Avrupa'da dünyaya gelmekle
nitelendirilemeyeceğinin anlaşılması, kültürel çeş itliliğin ve kültürleraras ıcılığın giderek
önem kazand ığı günümüz dünyasında bu kültürel çe ş itlilikler ve kültürleraras ıl ıklar
aras ındaki diyaloga i şaret etmek çok büyük bir önem te şkil etmektedir. İşte bu
çerçevede, Avrupa Birli ği farkl ı kültürler arasındaki diyalogu genişletmeli ve
ilerletmelidir. Eğer Avrupa Birliği kendi varlığını çok daha uzun yı llara taşımak
amacında ise, Birliği kapal ı kapılar ardına kilitlememeli ve d ışlayıcı tutumlar içerisinde
bulunmamal ıdır. Bilakis, bu davranışların kendi evrensel değerleri çerçevesinde öteki
olarak nitelendirdi ği değerlerle kendisini her zaman yeniden olu şturmanın yollarını
aramalıdır.69
Türkiye'nin Avrupa Birli ği'ne tam üye olup olmamas ı Avrupa Birliği'nin
kendisini tanımlaması anlamına da gelecektir. Yüzy ıllardır kendisiyle ilişki içinde olan
68 0lli Rehn, Avrupa'nın Gelecek Sınırları, Istanbul, 1001 Kitap Yayınları , 2007, s. 171.
69 Betül Çotuksöken, "Avrupa: Öznenin Doğum Yeri", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol.4 No.I4, Ankara, Felsefe Sanat ve Kültür Yay ınları, 2001, s. 51.
ve gerekli kriterleri son y ıllarda süratle yerine getirmi ş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin
Avrupa Birliği'ne al ınmaması ister istemez ba şka sorunların mevcut olduğunu akıllara
getirecektir. Böyle bir tercih ise, Avrupa Birli ği'nin çokkültürlülük iddias ının boşa
çıkmasına yol açacaktır. Çokkültürlülüğü, çok dinliliği ve bunların uyumundan söz eden
bir kulübün pratikte bunu hiçe saymas ı o kulübün inandıncı l ığına, samimiyetliğine ve
güvenirliliğine çok büyük zarar verecektir.
Sonuç
Hıristiyanl ığın tarihsel geli ş iminin temel belirleyicisi olan konsiller, mesela Iznik
(325, 787), İstanbul (382, 553, 680), Efes (431) konsilleri Anadolu'da gerçekleşmiştir.-°
ı llarında Macaristan'dan, 1394 y ı lında Fransa'dan, 1420 y ı l ında 1376 ve 1 527 y
Venedik'ten, 1492 y ı l ında Ispanya'dan, 1497 tarihinde Portekiz'den, 1537 y ı lında
italya'dan,' 1542 yıl ında Bohemya'dan, 1648 — 1660 tarihleri aras ında Polonya ve
Ukrayna'dan, 1877 yı l ında Kafkasya'dan, 1891, 1894 ve 1917 y ıllarında Rusya'dan ve
1933 yılında Almanya'dan koyulan veya göç etmek zorunda b ırakılan Yahudilere
sığınma hakkı çağrı sında bulunan Osmanlı imparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti de ğil
midir?-2 1324 yılında Bizans yönetimi alt ında ezilen Yahudi toplumuna bir te şvik olarak
Anadolu'da ilk Sinagog'u yapt ıran Sultan Orhan Gazi de ğil midir? Yaklaşık 2000 yı l
önce Roma zulmünden kaçan ilk H ıristiyanlar, bu topraklardaki Kapadokya
mağaralanna s ığınmamışlar mıdı r? Bugün sadece AB'nin de ğil tüm dünyan ın ihtiyacı
olan bir medeniyetin, dinin di ğer medeniyetlere, dinlere ho şgörüsü değ il midir? Sadece
AB'nin değil tüm yeryüzünün ihtiyac ı olan karşıl ıkl ı anlay ış ve barış değil midir?
AB'nin özellikle Bat ı Avrupa'nın "Türkler" ve "Türkiye" s ınav ı işte bu aşamada
çok büyük bir önem kazanmaktad ır. Eğer bu sınav baş arı lı bir biçimde verilir ise,
insanl ık için yeni bir dönemin başlangıc ından da söz edilebilecek; geçmi şte birbirleriyle
çatışır görünse de asl ında birbirlerine çok şeyler kalm ış olan farkl ı uygarl ıkların,
birbirlerini tamamlayarak yeni bir anlay ışa doğru gidildiğ i görülecektir.
Sonuç olarak, şu an iki farkl ı kültürün bir araya gelebileceği tek platform olarak
görünen Avrupa Birli ği, hem Hıristiyanl ığı hem de Müslümanlığı aynı birlik içerisinde
bir araya getirip, amac ını ve değerlerini de farkl ı l ıklarla ortak yaşam, hoşgörü,
çokkültürlülük kavramlanyla temellendirilebilir ise bundan sadece Avrupa k ıtas ı değil
tüm dünya da çok olumlu şekilde etkilenecektir.
Genelde Hıristiyan Müslüman, özelde ise Avrupal ı ve Türk kimliklerinin bir araya
getirilmesi kaçınlmaması gereken tarihi bir fırsatt ır. Dini bir farkl ı l ık Avrupa'ya güç
kalacaktır. Ortaya ç ıkacak bu güç ile de Avrupa, 'Medeniyetler Çat ışması 'nın
insanl ığın kaçınılmaz kaderi olmad ığı fikrini çok kuvvetli bir şekilde savunabilecektir.
70 Kula, 2006, op.cit., s. 111.
71 Portekiz, İspanya ve Italya'dan göçmek zorunda kalan Yahudiler: Selanik, Istanbul, Izmir ve diğer Osmanlı şehirlerine yerleştirilmişler ve bu Yahudilere Sefaridi denilmiştir.
72 Ali Arslan, Avrupa'dan Türkiye:1;e İkinci Yahudi Göçü, Istanbul, Truva Yay ı nları , 2006, s.31-78.
AVRUPA AYNASINDA TÜRK KIMLIĞI - Erhan AKDEMIR
Ankara Avrupa Çalışmalan Dergisi Cilt: 7, No:l (Giiz: 2007), s. I 31-148
Özet
Türk kimli ği, Avrupa 'n ın kendi kimli ğini tammlayabilmesi ve birlik ve bütünlü ğüne zemin te şkil edebilmesi için tehdit olarak gördüğü bir "öteki - olarak algdannuştır. Müslüman sözcü ğü ile eş anlamlı olarak ladlandan Türk kelimesi, Türk kimli ğinin başat bileşeninin İslam olarak algıknmasma da yol açm ıştır. Böylece Türkler ve İslam, Avrupa kimli ğinin negatif tammla.wcıları durumuna gelmişlerdir. Türk varlığı, Hıristiyan Avrupaldarm "ortak düşmana" karşı birleşmelerinin ve Avn ıpahların Avrupa çerçevesinde ortak bir bilinç olu şturmalarma da katda bulunmuştur.
Avrupa'nın Hıristiyan dinini benimsemesi ve bu anlamda k ıtanın Hıristiyankşması ve Türklerin de Miisliimanlaşarak Anadolu'nun büyük bölümünü egemenlikkri alt ına almalarmın tamamlanması ile birlikte, uzun yüzy ıllar boyunca devam edecek bir çatışmanın iki tarafı da ortaya çıkm ıştır.
Giriş
Türkler, sekiz yüz yılı aşan bir zaman önce Akdeniz k ıyı larına eri şmiş olan, büyük uygarlıkların son temsilcilerindendir. Akdeniz o dönemde hem dinsel hem de siyasal aynmlara bölünmü ştü. Ne var ki, bu bölünme yüzy ıllar boyunca devam etmi ştir. Ve belki de bugün bile bu aynmdan söz etmek mümkündür. Sekiz yüz yılı aşkın bir zaman önce buraya gelen Türkler, Akdeniz'in güney ve do ğu kıyı lannın egemen gücü olmuş lardır. Bu egemenlik Batı 'da, Osmanlı İmparatorlu ğu'nda yaşayan tüm halkların Türklükle özdeşleştirilmesine de sebep olmuştur. Aynı zamanda, Avrupalı lar için Türk sözcüğü Müslüman sözcüğü ile eş anlaml ı olarak da kullanılmıştır. Bununla birlikte, Osmanl ı ların Akdeniz'in içlerine kadar ilerlemeleri, Avrupa'nın karada kuzeybatı yönünde ilerleyerek kendini yeniden tan ımlamas ına neden olmuştur. İşte bu bağlamda Avrupa açısından tarih boyunca ötekini temsil eden unsurlardan biri "Müslüman Türk" kimliği olmuştur. Türk kimliği, Avrupa'nın kendi kimliğini tanımlayabilmesi ve birlik ve
bütünlüğüne zemin teşkil edebilmesi için tehdit olarak gördüğü bir "öteki" olarak algılanmıştır. Müslüman sözcüğü ile eş anlamlı olarak kullan ılan Türk kelimesi, Türk kimliğinin başat bileşeninin İslam olarak alg ılanmasına da yol açm ıştır. Böylece Türkler ve İslam, Avrupa kimliğinin negatif tan ı mlayıctlan durumuna gelmişlerdir. Türk varlığı, Hıristiyan Avrupalıların "ortak düşmana" karşı birleşmelennin ve Avrupalıların Avrupa çerçevesinde ortak bir bilinç oluştunnalanna da kat ıda bulunmuştur. Avrupa'nın Hıristiyan dinini benimseınesi ve bu anlamda k ıtanın Hıristiyanlaşması
ve Türklerin de Müslümanlaşarak Anadolu'nun büyük bölümünü egemenlikleri altına almalarının tamamlanması ile birlikte, uzun yüzy ıllar boyunca devam edecek bir çatışmanın iki tarafı da ortaya çıkmış oldu. Haçlı Seferleri'nden ve ardından Osmanlıların Avrupa'daki fetihlerinden 18. yüzyıl sonlarına kadar geçen uzun bir dönem ise Avrupa'da Türk ve Türkiye imajının oluşmasına zemin hazırladı.
Doğu - Batı Ayrımı
Tarihin derinliği içinde birçok uygarlık var olmuştur. Ama bütün bu uygarlıklardan yalnızca iki tanesi coğrafi adların yanı sıra bir de yön işareti taşımaktadır. Bunlar Doğu ve Batı'dır. Yön kişinin kendi konumuna göre belirlediği durumu ifade etmektedir. Yani her yer doğu veya her yer batı olabilir veya aynı yer farkl ı kişilere göre, hem doğu, hem de batı olabilir. Bu da bizi mutlak bir doğu ya da mutlak bir batının konumlandınlmasının imkânsızlığına götürün Bununla birlikte bu durum bizi doğu ile batının ancak birbirine nazaran ve birbirlerini karşılıklı kabulü halinde varlık kazanabilecekleri noktasına da ulaştırır. Yani burada durum, birinin di ğerini kendi aynasında üretmesinden kaynaklanmaktadır.' Yüzyıllar öncesine dayanan Doğu - Batı ayrımının ne zaman oluştuğu ve bu ayrımın kime göre tanımlandığı oldukça önemlidir. Doğu, Antikçağdan beri, gönül
ınaceralarının, egzotik varlıkların, akıldan çıkmayan anılarla görünümlerin, olağanüstü deneyimlerin mekân ı olarak Avrupal ı lar tarafından yaratılmıştır. Bununla birlikte Doğu, Avrupa'nın en geniş, en zengin ve en eski sömürgelerini kurduğu bir bölge olmuştur. Ortaçağ'la birlikte Batı kendini, Universitas Christiana (Hıristiyan alemi) ya da Christianitas (Hıristiyan evreni), İslamiyet'i ise "öteki" çerçevesinde tammlam ıştır. Bu da, Doğu'yu Avrupa'n ın kültürel rakibi ve kar şı tı durumuna sokmuştur. Yeni Çağ'ın başlarından itibaren ise Batı'nın yeni deniz yollarının bulunuşu ile
birlikte o güne değin varlıklan bilinmeyen toplumlarla karşı laşması, daha tarihin ilk günlerinden beri insanlığın karşısında bulunan Doğu-Batı sorununa yeni bir anlam ve yeni bir boyut kazandırmıştır. 18. yüzyıl ın ortas ından itibaren ise Doğu-Batı ilişkilerinin iki temel özelliği olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, Avrupa'nın Doğu üzerinde sistematik, geli şen bir bilgiye sahip olmas ıdır. Doğu-Batı ilişkilerinin yeni şekil içindeki ikinci özelli ği de Avrupa'nın üstünlük iddias ında bulunmasa dahi güç dengesini daima kendi tarafında tutuşudur. Politik, kültürel ve hatta dini alanda dahi Doğu-Batı ilişkileri temelde daima zayıf ve güçlü ortaklar arasında olduğu şekli ile kalmıştır. Bununla birlikte Doğulu her zaman düşüncesiz, hain, entrika ve kurnazlığa yatkın, Avrupalı ise buna kar şılık, erdemli, olgun ve normal olarak nitelendirilmişti. Bu çerçevede de Batının da, Doğu'nun da kendi kimlik ve özelliklerini kazanması karşılıklı ilişkiler içinde mümkün olmuştur. Görüldüğü gibi Doğu-Batı kavramının çıkış noktası aslında ötekini algılama ve anlama sorunsal ından kaynaklanmaktadır. Edward Said 1978 yılında yayınlanan Orientalism (Oryantalizm) adlı eserinde de belirttiği gibi Doğu, Batı'nın Doğu'yu Avrupa - merkezci bir şekilde algılaması üzerine oturtulmuştur. Yani Said'in çıkış noktası da ötekini alg ılama ve anlama sorunsal ından kaynaklanmıştır. Batı 'nın Doğu'yu çekip çevirmede gösterdi ğ i başarı ve ona ilişkin bilgisi, Doğu'yu yaratm ış ve Doğulu
böylece varlık kazanm ıştır. 2
Avrupa'da Türk Algılamaları
Alman dilinin günümüzdeki en tan ınmış araştırma - inceleme yazarlar ından olan
Helmut Uhlig "Avrupa'n ın Anası Anadolu" adl ı eserinde Anadolu'nun Katolik
dünyasınca Batılı ülkelerin anas ı olarak kabul edildiğini ancak, Müslüman Türklerin
egemenliğine girmesiyle, Avrupa'nın düşmanı sayıldığını ifade etmektedir. Uhlig bu
eserinde ayrıca, Avrupa'nın, Hı ristiyanl ığı ya da Müslümanl ığı seçmesiyle ilgili olarak
yaşadığı süreçlerin ve olayların, Osmanlı ların 1683'te Viyana önlerine kadar gelmesine
1 Mehmet Ali Kı lıçbay, "Fakir Akrabanın Talihi", Doğu Batı Düşünce Dergisi: Doğu Ne? Batı Ne?. Yıl: I, Say ı : 2, 1998, s. 47 — 53.
2 Edward Said, Oryantalizm, çev. Nezih Uzel, İstanbul. Irfan Yaylmcil ık. 1998.
neden olduğunu ve dolayısıyla da bunun Türkiye'nin Avrupal ılann gözünde pek de iyi
olarak görülmemesine neden olduğunu savunmaktadır. 3
Bununla birlikte Türkler 1853-1856 Kınm Savaşı 'nda ve 1856 Paris
Antlaşması 'nda olduğu gibi zaman zaman, iktidar mücadeleleri s ıras ında Avrupalı
hükümdarlar tarafından bir "müttefik" olarak kabul edilmi şse de, onlar daima korku
salan, yabani ve fanatik savaşçılar olarak görülmü ş lerdir4 . 14. yüzyıldan itibaren ise
giderek artan bir şekilde "Türkler" Hıristiyan bilincini, imgelemini ve düşünce
dünyasını meşgul etmiştir.' Türkler zaman zaman korkulan zaman zaman özenilen bir
imgeye sahip olmuştur.' Hatta "Türklerin devlet düzeni", "Türklerin yönetim biçimi"
"Türklerin ordusu" ve benzeri konular büyük bir merak, ilgi ve tart ışma konusu
olmuştur. Örneğin Rycaut, Türk ordusu konusunda t ımarlı sipahileri, ordunun en iyi
kısmı olarak nitelendirmi ş ve dünyanın büyük bir kısmını fethedenlerin bu askerler
olduğunu söylemiştin' Rycaut, Türklerin talim ve terbiye sistemine de de ğinerek bunun
Türklerin devletlerini ayakta tutan en önemli unsurlardan biri oldu ğunu belirtmi ştir.'
Selçuklu Türklerinin yükseli ş iyle birlikte Türkler diğer İslami unsurların gözünde,
"Islam' ın Kılıcı" konumuna eri şmişlerdir. Böylece Türkler Avrupa için her iki tehlikeyi
de içerir duruma geldiler. Art ık Avrupalıların gözünde yeni tehdit "Barbar ve Müslüman
Türkler" den geliyordu. Bunun nedeni ise, Türkler hem Orta Asyal ıydı lar hem göçebe
kabilelerden — ki bu sebeple Roma'y ı yıkan barbar kavimlerle benze ştiriliyorlardı -
oluşuyorlardı, hem de Müslüman idiler 10 . Yani Avrupal ının kötü, şeytan (evi1) olarak
adlandırdığı her şeyi üzerilerinde taşıyorlardı .
Bu dönemde Türkleri ötekile ştirici niteliğe sahip bir başka belge ise mektuplard ır.
Bu mektuplardan en önemlisi Bizans Imparatoru I. Aleksios'a ait 1088 tarihli
mektuptur. Mektup, Papa tarafından islâm' ın yayılmasını önlemek ve kutsal yerlere
sahip olmak amacıyla, Haçlı Seferi'ne ç ıkılması için başlıca gerekçe olarak
kullanılmıştır. Bizans İmparatoru'nun mektubunda yer verdi ği Türkler hakkındaki
anlatımlar, Hıristiyanl ığın ortak belleğine yerleşen olumsuz imgelerin oluşmasını
3 Helmut Uhlig, Avrupa'nın Anası Anadolu, çev. Yasemin Bayer, İ stanbul, Telos Yayıncılık, 2007, s.12.
4 Petra Kappert, Heinz Kramer, Wolf Schmidt "Avrupa İmajı", Avrupa'nın ince Eşiğinde, Hamburg, Körber Vakfı Türkiye Programı, 1999, s.350.
5 Reha Bilge, Siyah Beyaz Arasında Türkiye ve Avrupa, İstanbul, Evrim, 2001, s.85.
6 14. yüzyıldan itibaren Türkler hakk ındaki Hıristiyan bilinci, imgelerni ve dü şünce dünyası ilerleyen bölümlerde aynntilanyla incelenecektir.
Burada, "Türklerin devlet düzeni", "Türklerin Yönetim Biçimi" ve "Türklerin Ordusu" hakkında daha detayl ı bilgi için bkz. Paul Rycaut, The present state of the Ottoman Empire: Containing the maxims of theTurkish pobte, the mofi material points of the Mahometan Religion, Their Sects and Heresies, their Convents and Religious Votaries. Their Military Discipline, with an exact Computation of their Forces both bv land and Sea. Illustrated with divers pieces of scıdpture, reprefenting the variety of Habits amongst the Turks, Fanıboroııgh, Hants, England: Gregg International Pub., 1972.
Ibid., s. 172 — 182.
9 Ibid., s.1 — 25.
10 " Sedat Laçiner, "Türkiye Avrupa Ili şkilerinde Kültür ve Medeniyet: Tarihsel ve Ideolojik
Kökenler" , (13.01.2004) s.2-3.
sağlamıştır." Ancak bununla birlikte, İsmail Hami Dani şmend'in "Garb Menba 'kırma
Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlükt" adl ı eserinde de belirtildiği gibi yine bu dönem
içerisinde Türklere ili şkin olarak iyi yorumlara rastlamak da mümkündür. Örne ğ in, 1 1 .
yüzyılda Haçlı Seferleri'ne bizzat kat ı lmış bir yazar tarafından Latince kaleme al ınan
"Gesta Francorum et aliorum Hierosolitnitanortan" (Historie Anonyme de la Premiere
Croisade) ( İlk Haçlı Seferinin Anonim Tarihi) adl ı anoniııı eserde, Türklerin yüksek
zekasından ve yiğitliğinden söz edilmektedir. Yine ayn ı eserde Türklerin sava ş tekniği
ve nişancı l ıktaki hünerlerinden de övgüyle bahsedilir.' 2
14. ve 15. yüzyıllarla birlikte Bat ı Avrupa'daki Türk imgesini her şeyden önce,
Osmanlı ların Balkanların büyük kesimleri üzerinde egemenlik kurmalar ıyla ve 1453'te
Istanbul'u fethetmeleriyle sonuçlanan sava şlar belirlemi ştir. 1453'te Istanbul'un
Türklerin eline geçmesiyle birlikte, Türklerin Bat ıya akınlar düzenleyecekleri ve
Hıristiyanl ığı yok edecekleri korku ve endi şesi belirmeye başlamıştı r. Hatta İstanbul'un
fethinden önce 1445 tarihinde, Papa N. Bugen Danimarka'ya gönderdi ği elçi
arac ı l ığıyla gittikçe büyüyen Türk tehlikesine i şaret etmiş ve Türklerin bu hı zl ı
ilerleyi ş ini durdurmak için giri ştiğ i mücadelenin masraflar ının karşılanması için bu
ülkeden para istemi ştir. °3 Oluşan bu korku ve endi şe ise Türkler hakk ındaki Batı lı
imajın meydana gelmesinde en güçlü etken olmuştur". Bu itibarla, Osmanl ı
İmparatorluğu'nun gücünün süratle yay ıldığı bu dönemlerde, "korkunç Türk",
Hıristiyan Avrupa tarafından "öcü" olarak imgelendirilmiştir. Süratle ilerleyen
Müslüman dünyas ını hayal etmek tüm H ıristiyan aleminin zihinlerinde ş iddetli korku ve
dini dehşete neden olmuştur''. Bundan sonra Türkler, Bat ı Avrupa'nın birçok yerinde,
"Türk tehlikesi" propagandas ı aracı l ığı ile Deccal' in habercileri olarak deh şet uyandırı c ı
bir biçimde tan ı tılmaya başlamışlardır. Bunun üzerine temellenen Türk korkusu ba şka
Hıristiyan topraklar ının Müslümanlarca fethedilmesiyle daha da peki şmiştir' 6 .
Osmanl ı İmparatorlu ğu'nda uzun zaman kald ıktan sonra görüp yaşadı klarını
anlatan seyyahlar da "Türk tehlikesinin" etkisi alt ında kalm ış lard ır. Bu dönemin en
ilginç ve kendine has seyahatnamelerinden biri 1436'da Transilvanya'ya giren II. Murat
komutasındaki Osmanlı ordusuna tutsak dü şen ve Anadolu'ya getirilen Macaristan'l ı
Georg von Ungarn' ın "Türkeli — Trac tatus (Türklere Ili şkin Denen ıe)" dur.'_ 1458
yı lında özgürlüğüne kavuşan von Ungarn , Roma'ya döndükten sonra dinbilimsel bir
deneme yazmıştır. Ungarn bu denemesinde, Osmanl ı İmparatorluğu'nda şeytan ın
11 Onur Bilge Kula, Avrupa Kimliği ve Türkiye, Istanbul, Büke Kitapları , 2006, s.261.
12 Ismail Hami Danişmend, Garb Menba'larına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlaki, İstanbul, İstanbul Kitabevi, 1961, s.7.
13 Hadiye Tuncer, 17 ve 18. Yüzyıllarda Osmanlı imparatorluğu ve Danimarka ilişkileri, Ankara, Doruk Kitabevi, 1991, s.7.
14 Kemal Karpat, Osmanlı ve Dünya, Istanbul, Ufuk Kitapları , 2003, s.18.
15 Willam McNeill, "Dünya Tarihinde Osmanl ı imparatorluğu", Kemal Karpat (der.), Osmanlı ve Dünya, Istanbul, Ufuk Kitaplar ı , 2003,57.
16 Almut Höfert, "Vonı Antichrist Zum Mel ıscheıı", Jürgeıı Reulecke (der.), Spagat Mit Kopftuch: Essays Zur Deutsch-Türkischen Sommerakademie, Hambıırg, Körber Stiftung, 1997, s.67.
17 - Op. cit., Kula, s.230.
imparatorluğu ile karşı laşmayı beklerken, gayet düzenli ve H ıristiyanlara bile örnek
olabilecek bir toplum bulduğunu ifade etmi ş ve vicdanının düştüğü derin bunal ımı bu
eserinde dile getirmi ştir. Yazar bu çeli şkiyi Müslüman olmak ve Roma'ya döndükten
sonra tekrar H ıristiyanlığa geçmek yoluyla çözmüştür. Georg von Ungarn denemesinde
hayatının bu çelişkili çizgisini dinbilim yönünden temellendirmeye çal ışmış ve
Türklerde karşı laştığı erdemin şeytan iş i olduğunu, bununla dürüst H ıristiyanların kendi
gerçek dinlerinden ayart ılıp ruhlarının azaba sokulmas ının amaçlandığını ileri
sürmüştür. I8 Bu çerçevede ele al ınması gereken bir diğer önemli eser ise,
Bartholomaeus Georgievits'e ait "Türklerin Gelenek ve Görenekleri" adlı eseridir.
Georgievits de, Georg von Ungarn gibi on iki y ıl Anadolu'da tutsak olarak
bulunmuştur. Georgievits yapıtında, Osmanl ı/Türk kültüründe ibadet, şenlikler,
toplumsal yapı lanma, inancın gereklerini yerine getirmede uyulan kurallar, vak ıflar,
ölüm, insan — hayvan ili şkisi, zanaatç ı l ık, konut, tarım, toplumsal yapılanma ve
tabakalaşma gibi alanlarda aç ıklamalarda bulunmuştur. Bu eser de 1544'de Avrupa'n ın
birçok diline çevrilerek yay ımlanmıştır. 19
Seyyahları n eserlerinin yan ında ayrıca, I. Haçl ı Seferi esnas ında Haçl ı komutanlar
tarafından Avrupa'ya gönderilen birçok mektupta da Türkler ve dolay ısıyla İslffin
"ötekileştirici" olarak betimlenmiştir. Avusturya/Habsburg İmparatorluğu'nun
İstanbul'daki Büyükelçisi Ogier Ghiselin von Busbeck taraf ından 1554 — 1562 tarihleri
arasmda kaleme al ınan The Turkish Letters of Ogier Ghiselin De Busbecq adl ı eser bu
çerçevede oldukça önemlidir. Eser Busbeck'in Italya'daki ö ğrencisi ve daha sonra
Alman İmparatoru'nun Portekiz'de elçisi olan Nicholas Michault'a yazd ığı dört
mektuptan oluşmaktadır. Mektuplar Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyı ldaki genel
görünümünü vermektedir. "Cart renklere e ğilimli", "mütevazı", "konutlanna özen
göstermeyen", "erki ele geçirmek için hile ve entrikaya ba şvuran", "yapışkan" ve
"henüz tam uygarlaşmamış" gibi kavramlar mektuplarda Türk imgesini betimlemi ştir.2°
ın içinde Türk Bununla birlikte mektuplar, olumsuz imgelemeler içerse de, bunlar
imgesini olumlu olarak yansıtanlar da vardır. 1554 — 1562 y ılları arasında Istanbul'da
görev yapan Busbeck k ısa zamanda Türk karakterine sevgi ve yak ınlık duymuştur. Elçi,
günlük yaşam içerisinde Türk halkının "az konuşma" ve "mütevaz ı lıklannı" övgüye
değer davranış biçimi olarak değerlendirerek, Türk savaşçılarının ve birliklerinin
düzenliliğini de övmüştür. Busbeck'in överek üzerinde durdu ğu bir başka olgu ise,
Türklerin "beden ve konut" temizli ğine gösterdikleri özendir»
16. yüzyılda Hollanda'da "Türkler" hakkındaki önyargılann, algılann
Hollanda'nın kendi siyasi çıkmazlan bakımından - ki gelecek yüzy ıllarda da Avrupa
güç dengesinin gereklerinden kaynaklanan bu tür olaylarla kar şılaşacağız —
18 Höfert, op.cit. s. 67-68.
19 Kula, op.cit. s. 231
20 Onur Bilge Kula, Alman Kültüründe Türk İmgesi I, Ankara Gündoğan Yayınları , 1992, s.31-35.
21 Ogier Ghiselin von Busbeck, The Turkish Ambassador at Constantinople 1554 - 1562, Oxford University Press, 1968, s.85 — 168. Letters of Ogier Ghiselin De Busbecq Imperial Latınceden çev. Edward Seymour Forster, Oxford,
sorgulandığını görüyoruz. Bu dönemde Hollandal ılar İspanyollara karşı yürütmüş
oldukları bağımsızlık mücadelesinde, Türkleri bir müttefik olarak alg ılamışlardır.
Hollandalı ların bu bağımsızlık mücadelesi sürecinde en s ık kullandı kları sloganlardan
biri "Katoliklerdense Türkler" slogan] olmu ştur. Bu slogan ın Hollanda'nın bağımsızlık
mücadelesinde s ık kullanılmasının en önemli nedenlerinde biri, Hollanda halk ının,
İspanyol idaresinin Hollanda'da h ızla yayılan Protestanl ığa karşı sıkça başvurduğu
engizisyon mahkemeleri uygulamalarına mukabil, Osmanl ı yönetiminin Hıristiyan
Yahudilere karşı göstermiş olduğu hoşgörüden haberdar olmas ıdır. Bununla birlikte,
yine de Hollanda'da "Türkler" hakk ındaki genel alg ı diğer Avrupa ülkelerinden farkl ı
olmamıştır. 22
Bu dönemde Türk kelimesinin Avrupalıda uyandırdığı ilk duygular korku ve
"tehdit" idi. Türklerle ba ş edebilmek için ise ile birle şmekten başka bir yol yoktu.
"Şeytan% defetmenin yolu büyük bir Avrupa koalisyonuydu. 23 Böylece Haçlı
Seferleri'ne ek olarak, Avrupal ı lar, Osmanlı'ya karşı oluşturdukları kutsal ittifaklar
sayesinde Avrupal ı olduklarını en geni ş anlamıyla hissedebildiler.
Bu yüzyıl içerisinde ayrı ca düşünsel anlamda da Türklere karşı Birleşik Avrupa
projeleri oluşturulmaya çalışılınıştır. Bunların önde gelenlerini şu şekilde s ı ralayabiliriz:
Dönemin İspanya imparatoru V. Carlos H ıristiyanlar için en kutsal sava şın
Türklere karşı verilen savaş olduğunu savunmuştur. V. Carlos 1523 y ı l ı baş larında
Sessa Dükü arac ı l ığıyla Papa VI. Hadrianus'a sunduğu raporunda, Hıristiyan dünyas ını
korumak için Türklerin saldırılarına karşı koymak gerektiğini söylemiş ve Bâbıâli'ye
karşı savaşmak için Papalık Devletinin askeri yard ımı artırmasını istemiştir. V. Carlos
ayrıca, Macaristan ve Rodos Krallar ına da yardım edilmesi ve Türk sald ınlarma
uğrayan Napoli ve Sicilya Krall ıklannın korunması için gerekli önlemlerin al ınması ve
İtalya kıyılarını korumak amacıyla Papa'nın kadırgalannın İspanyol kadırgalanyla
iş birliği yapmasını da önermiştir. Bu çerçevede Türk tehlikesine kar şı koymak için V.
Carlos'la s ıkı bir iş birliği içerisinde bulunan Papa VI. Hadrianus, Türklerin Roma için
gizli ama gerçek bir tehlike oldu ğuna inanıyordu. Papa VI. Hadrianus, V. Carlos'a
"Hıristiyan dünyas ının Türklerle beraberce mücadele edebilmesi ve H ıristiyan
prenslikleri aras ında bir barış anlaşması imzalanmas ı için her şeyi yapacağım" diye
yazmıştı . 24
Protestan Francis de La Noue da 1589'da yazd ığı "Politicke and Militarie
Discourses of the Lord La Noue" adl ı eserinde Türkler Tanrı'nın gazabı olsa bile, onlara
karşı savaşmak gerektiğini iddia etmi ştir. Ona göre Türkler H ıristiyanların ortak
düşmanıdı r, genel afetidir ve H ıristiyanlan Türklerin elinden kurtarmak her H ıristiyan' ın
22 İsmail Hakkı Kadı , "Hollanda'da Şarkiyat Araştırmaları", Doğu Batı Düşünce Dergisi, Doğu Batı Yayınlan, 2005, Y ıl: 5, Sayı : 20, s. 86.
23 Iver B. Neumaıın ve Jenifer Welsh, "The Other in European SelfDefinition: An Addendurn to the Literature on International Society", Oslo, Nupi Papers, 1991, s.14.
24 Paulino Toledo, "Osmanlı — Ispanyol imparatorluklannda Dünya imparatorlu ğu Fikri: 16. Yüzyıl", Pablo Maritn Asuero (ed.), Ispanya — Türkiye: 16. Yüzy ıldan 21. Yüzyıla Rekabet ve Dostluk, İstanbul, Kitap Yay ınevi, 2006, s. 15 -29.
öncelikli görevidir. 25 La Noue, Papa'n ın izni alınarak ve Avrupa'yı Türk tehdidinden
kurtarmak amac ıyla kolektif bir biçimde gerçekle ştirilecek yeni bir Haçl ı seferini
Hı ristiyanl ık birliğinin yeniden kazan ılmasını sağlayacak araçlardan biri olarak
görüyordu?'
Frans ız devlet adam ı Sully ise (1560 — 1641), Papal ık ve on beş Avrupa
ülkesinden kurulacak bir konfederasyon dü şünmüş ve Osmanlı imparatorluğu ile
Rusya'y ı bu konfederasyon dışında bırakmıştır...2-
Bu dönemde Bat ılı yazarın eserlerinde Türkler "ak ıll ı, olgun, normal" Avrupal ının
zıddı olarak sunuldular. Almancada, özellikle Luther'in söylemlerinde korku ve
barbarl ığı sembolize eden "Türk" kelimesi baz ı dinsel şark ılarda "Tanrı'nın cezas ı ,
tanrının kırbacı ve şeytan ı n hizmetçisi" olarak tan ımlandı . Hı ristiyanlar günah i şledikçe
Tanrı Türkler arac ılığıyla onları cezalandınyordu.28 Ayrıca Türkler, bu dönemin
edebiyat ve tiyatro eserlerinde "günahkârlan yarg ılayan Tanrı cezası olarak" da
anı lmışlardır. 29 Benzer şekilde, Francis Bacon da Türkler için "zalim, medeniyetsiz ve
kana susamış bir millettir" ifadelerini kullanm ıştıri°
Hatta Luther Türklerin Truval ı ların torunları olduğunu bile iddia etti. Luther için
Türkler, dünyanın sonunun yaklaştığını haber veren Daniel Apokalipsann'i
gerçekleşmesi anlam ını taşımaktaydı . 32 Martin Luther ayrıca, Türk tehdidinin
Hıristiyanlar üzerinde ilahi bir kamç ı olduğu iddiasında da bulunmuştur." Luther ayr ıca
yapıtlarında ı slâm'a ve Osmanlı tehlikesinin yay ılmasına ilişkin pek çok at ıfta da
bulunmuştur. Örneğ in, İslam, Ortaçağ'da Deccal'in hizmetindeki bir ş iddet hareketi
olarak görülmüş, islâm' ın akla kapal ı olduğu düşünülmüş ve bu nedenle de
dönüştürülemeyece ği kabul edilmi ştir. O dönemdeki anlayışa göre, islâm'a ancak k ı l ıçla
karşı konulabilirdi ve bundan da söz etmek her zaman mümkün de ğ ildi. Fakat zamanla
yaşanan değiş iklikler sonucunda İslâm' ın gerçek Deccal olmad ığı , ası l Deccal'in başka
bir yerde bulunduğu fikri kafalara yerle şmiştir. Bu fikir, Papa'n ın (Protestanlara göre)
25 Asl ı Cırakman, "Avrupa Fikrinden Avn ıpa Merkezcili ğine", Doğu Batı Düşünce Dergisi Ankara, Felsefe Sanat ve Kültür yay ı nlan, 2001, Vol.4 No.14, s.33.
26 Franco Cardini, Avrupa ve İslam, çev., Gürol Koca, İ stanbul, Literatür Yay ı nları , 2004, s. 191.
27 llber Ortaylı , Avrupa ve Biz, Ankara, Turhan Kitabevi, 2007, s.10.
28 Onur Bilge Kula, Alman Kültüründe Türk imgesi II, Ankara, Gündo ğan Yayı nları , 1993, s.72 — 77.
29 Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, Istanbul, Remzi Kitabevi, 1996, s.299.
30 Andrew Wheatcroft, The Ottomans: Dissolving images, Londra, Penguin Books, 1995, s.231.
31 Geleceğe yönelik kehaııetleri ve vahiyle ı-i içeren bir edebiyat türüdür. Bu meti ııler Yahudi ve
Hıristiyan Kutsal Kitaplar ına dahil edilmemiş ler ve bu nedenle de önemlerini kaybetmi şlerdir.
Ancak, Eski Ahit'le yakı ndan ili şkili olan bu metinlerin, ilk dönem Yahudi ve H ı ristiyan
tarihleri ıı iıı anlaşı lması aç ı sından taşıdıkları önem de yads ıııamaz. Daha fazla bilgi için bkz.
James H. Charlesworth, Eski Ahit'in Apokrif Kitaplar ı, Çev. Muhammet Tarakc ı , Uludağ
Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Say ı :2, 2003, s. 385 - 411.
32 Margret Spohn, "Luther ve Türkler", Avrupa'n ın İnce Eşiğinde, Hambıırg, Körber Vakfı Türkiye Programı, 1999, s.255.
33 Arnold. J. Toynbee, "Osmanl ı İ mparatorluğu'nun Dünya Tarihindeki Yeri", Kemal Karpat (der.), Osmanlı ve Dünya, İ stanbul, Ufuk Kitapları , 2003, s.52.
ve Türklerin " İsa'nın ve Kutsal Kilise'nin iki temel düşmanı" olarak alg ılanmalannı
doğurmuştur. Bu açıdan Türkler Deccal' ın bedenini, Papa ise onun ba şını temsil
etmekteydi. 34
Her ne kadar bu dönemin ayd ınları Türkler hakkında genelde olumsuz yorumlarda
bulunmuş olsalar da, Avrupal ılann ve H ıristiyanlann herhangi bir bak ımdan
Osmanlı lardan üstün olduğunu dile getirmemişlerdir. Aksine kendilerinin zay ıf,
bölünmüş, düzensiz, tehdit alt ında ve güvensiz olduklarını söylemişlerdir. Hatta
Luther'in bile, Osmanl ı imparatorluğu'nda keşfettiği ve kendi ülkesinde bulamadığı için
acıyla belirtmek zorunda kald ığı birkaç örnek bulunmaktad ır; Örneğin, ordunun
itaatkârl ığı ve disiplini, Türk dindarlığı , Türk kadınlarının iffetini ve sadakatini ve
çocukları açık yürekli yetiştiren eğitim sistemi Luther tarafından gı pta ile dile
getirilmi ştir.
Türk tarihi uzman ı ünlü İngiliz tarihçi Richard Knolles ise "Türklerin tarihi
Hıristiyanlann y ı kımının tarihidir" ifadelerini kullanm ıştır. 1621 tarihli "Türklerin
Genel Tarihi" adl ı eserinin girişinde Knolles, Türklerin dünyadaki en deh şet verici güç
olduğunu kaygıyla ifade etmiştir. Ona göre dünyada Türkler kadar imrendirici ve tuhaf,
ihtişaml ı ve kuvvetli, tehlikeli ve korkunç bir devlet bulunmamaktad ır. 35 Yine aynı
tarihlerde Izlanda'da bu tür Türk alg ılamalan ortaya ç ıkmıştır. Izlanda'da kiliselerde
okunmakta olan Lutheryen Dua kitab ı , Allah'tan, kendilerini "Papa'n ın kurnazlığından
ve Türklerin teröründen" korumas ını diliyordu. 36
16. Yüzyılda Osmanlı Devleti, Avrupa siyasi yapısını ve ekonomisini derinden
etkileyen faktörlerin ba şı nda gelmi ştir.' Hatta 16. ve 17. yüzy ıldaki Avrupa bütünle şme
tasarı larının gelişmesinde dış faktör olarak Osmanl ı Imparatorluğu çok önemli bir rol
oynamıştır. Bu yüzyıllarda Türk tehdidi d ışarıdan gelen ve Avrupa'y ı sarsan tehlike
olarak algılanmaktaydı . 38 Osmanlı İmparatorluğu'nun batıya doğru genişlemesi II.
Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birli ği karşısındaki Batı Avrupa örgütlenmesi
benzeri bir etki do ğurmuş ve bu temel tehdit alg ılamasına istinaden birleşme
giri şimlerine hız verilmiştir. 39 Bu dönem içerisinde de Avrupa kendini, kendi içinde
değil ötekiyle ili şkisi bağlamında tanımlaınıştır. Yani, 16. ve 17. yüzy ılda Osmanl ılara
karşı oluşturulmuş propaganda da tehdit unsuru üzerine temellendirilen bir Avrupa
fikrine rastlamak mümkündür. 4° 1686'da Osmanlı'ya karşı savaş ve taksim planı
34 Albert Hourani, Avrupa ve Orta Doğu, çev. Ahmet Aydoğan ve Fahrettin Altun, Istanbul, Yöneliş , 2001, s. 27.
35 S Richard Knolles, The General) Historie of the Turkes, from the Beginning of that Nation to the Ottoman Families, Londoıı , Printed by Adam Islip, 1621, s.1 .
36 Bernard Lewis, Müslümanların Avrupa'yı Keşfi, çev. Ihsan Durdu, İstanbul, Ay ışığı
Kitapları , 2000, s.33.
37 Halil inalcık, "Türkiye ve Avrupa: Dün Bugün", Doğu Batı Düşünce Dergisi (Vol.1 No.2) Ankara, Felsefe Sanat ve Kültür yay ınları , 1998, s.7.
38 İbrahim S. Canbolat, Avrupa Birliği Uluslarüstü Bir Sistemin Tarihsel Teorik Kurumsal Jeopolitik Analizi ve Geni şleme Sürecinde Türkiye ile ilişkiler, İstanbul, Alfa, 2002, s.91.
39 Beril Dedeoğlu, Avrupa Birli ği Bütüıı leşnıe Süreci I: Tarihsel Birikimler", Beril Dedeoğlu (der.), Dünden Bugüne Avrupa Birli ği, Istanbul, Boyut Yayıncılık, 2003, s.28.
40 Çırakman, op.cit., s.31.
hazırlayan Rahip Coppin, Türklere karşı savaşta Avrupa devletlerinin bir koalisyonda
bir araya gelmelerini ve ortak bir kuvvet olu şturmalarını önermiştir. 4' 1693'de büyük
bir Avrupa Birliği'nin planlarını yapan William Penn ise, Türklerinde bu birlik
içerisinde yer alabileceklerini fakat bunun bir şarta bağl ı olduğunu bu şartın da
Türklerin dinlerini değiştirmeleri olduğunu ifade etmi ştir.42
16. ve 17. yüzyıl İspanya'smda da Türk alg ısı oldukça olumsuz biçimde ele
alınmıştır. Bu dönem içerisinde birçok İspanyol yazar, Türk'ü sistematik olarak şiddet,
kötülük ve zalimlikle kimliklendirmi ş ve Türk kelimesi her zaman olumsuz kavramlarla
beraber anılmıştır. Türkler ayrıca, siyasi düşmanlar ve din karşıtı günahkarlar olarak
tanımlanmışlard ır. Bu açıdan bu yüzyıllarda Türklere yönelik İspanyol bakış açıs ı
Habsburg ve Osmanlı İmparatorluklarının siyasi — askeri rekabeti ve mücadelesi
çerçevesinde kalm ıştır. Türkler hakk ında İspanyol metinlerinde ifade edilen ilginç bir
nokta daha vard ır. İspanyol metinlerine göre, "Büyük Türk" 43ün ilk zorbaca davran ışı
yerini sağlama alınak üzere sistemi istikrara kavu şturmak ve yönetimi sağlamlaştırmak
için uygulanan karde ş katlidir.44
Bu döneme ait bir diğer önemli eser de İngiliz yazar John Barcly'e aittir. Barcly
1631'de yazd ığı "Zihinlerin Aynas ı" adlı kitabında Avrupa'da yaşayan milletlerin
karakterlerini kendine göre iyi ve kötü yönleriyle kar şılaştırmıştır: Barcly'e göre
Fransızlar; savaşa yatkın ve cesur insanlar olmalarına rağmen bir yeri ele
geçirdiklerinde zafer sarho şluğuyla öyle kıskanç ve kibirli olurlar ki, güçleri sadece
kendilerini yok etmeye yarar. İtalyanlar ise; arkadaş canlısı olmalarına rağmen son
derece sinsi ve kincidirler. Ispanyollar; barbar bir millet olduklar ı için, son derece
mağrur, kendini beğenmiş , cahil ve kabad ırlar ifadelerini kullanm ıştır. Barcly, Türkler
için ise; "sanat ı, bilimi ve şehirleri yok eden barbarlard ır. Dinleri, kaba zihinlerini
yontmaya elvermedi ği için cahildirler" yorumunda bulunmu ştur.45
Bu dönem içerisinde de Türklerden övgüyle bahseden seyahatnamelere rastlamak
mümkündür. Henry Blunt'un 1634 tarihli seyahatnamesi bunlar ın en önemlilerindendir.
Blunt, 1634 yı lında İstanbul ve Doğu Akdeniz' e yaptığı seyahatin ardından kaleme
aldığı eserinde Türkler hakk ında şu görüşleri ortaya koymaktad ır: "Dünyamızın güney
doğusunda Türklerin yönetimi alt ındaki bölgelerde insanların yaşamları farkl ıdır.
Türkler (günümüzde) yegane modern millettir. Yeni at ıl ımlar ve işlerde büyüktürler,
onların imparatorluğu birdenbire dünyay ı istilâ etmi ştir."46
41 Halil inalcık, "Tarihte Avrupa Birliği ve Türkiye", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol. 8 No.31, Ankara, Felsefe Doğu Batı Yayııılan, 2005, s.72.
42 Neumann ve Welsh op. cit. s.20.
43 Burada "Büyük Türk" ten kastedilen Osmanlı Sultan' dır.
44 Femando Fernandez Lanza, "Habsburg — Osmanl ı Rekabeti Bağlamında 16. Yüzyılda Ispanya'da Türk İmajı", Özlem Kumnılar (der.), Dünyada Türk imgesi, İstanbul, Kitap Yayıııevi, 2005, s. 87 — 107.
45 Çırakman, op.cilt., s.32.
46 Gülgün Üçel — Aybet, Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı Dünyası ve insanları (1530-1699), İstanbul, İleti şim Yayınları , 2007, s.74.
Türk, özellikle de Osmanl ı imgesi 16. yüzyıl Fransız edebiyat ında sık sık
karşımıza çıkar. Bu dönem boyunca tüm yazar ve şairler, en çok da askeri ve dinsel
kavramlarla, Türklerden söz ederler. Osmanl ılar, korkunun yanı sıra merak ve cazibenin
de odağında bulunmaktadır. Ronsard, Du Bellay, Baif, Belleau gibi şairlere göre,
Osmanlı Türkü Doğuludur. Öte yandan o, onlar ın dizelerinde ancak belli belirsiz i şlenen
diğer Yakındoğu ve Ortadoğu halklarının çoğundan farklı görünür. Türk, ba ş düşman
rolü için Araplar ve diğer Müslümanlarla yarışır. Bu düşman iki bakış açısıyla ele al ınır.
ilki, bir savaşçı olarak gösterdi ği tavır ve Osmanlı devlet yönetimine özgü unsurlar,
ikincisi, onu geleneksel has ım haline getiren farkl ı bir dinsel cemaate ait olmas ı
bakımından. Ancak bu bağlamda çok daha s ık rastlanan durum, Osmanlıların tüm
Avrupa halkının düşmanı olarak gösterilmesidir 4'.
16. yüzyıldaki bir diğer ilginç saptama ise Alman dilindeki resimli bildirilerin
siyasi gerçeklik (Türk Savaş ları) ve Osmanlı karşıtı propaganda içermesidir. Bu resimli
bildiriler içerisinde Osmanl ı İmparatorluğu'nun Orta Avrupa ile olan temas ı ve çatışma
alanları ele alınmakta ve Doğu'nun Batı açısından ne ölçüde bir tehdit olduğu sorusu
ortaya at ılmaktadır." Ayrıca, 16. yüzy ıldaki "Türk sorunsalının" çeşitli siyasi ve dini
çıkar grupları tarafından bir propaganda arac ı olarak kullamlmasıyla, aslında
Osrnanlı 'mn, kilise ile devlet aras ında bir siyasi malzeme olarak kullan ıldığı da
görülmektedir.
17. yüzyıl İsveç' inde de Türkler, H ıristiyanl ığın can düşmanı olarak
görülmüşlerdir. Örneğin, Jönköping'deki Papaz Erland Dryselius'un 1694'de
yayımlanan "Luna Turcia eller Turkeske m'ane, anwijsandes lika som uti en spegel de
mohametiske vanskelige regementet, fördelter uti fyra qwarter eller böcker" (Türk ay ı,
dört bölümden oluşan ve tehlikeli Muhammedanlarm ordusuyla nas ı l başa çıkılacağını
anlatan kitap) adl ı eserinde bu konular ele al ınmıştır. Ayrıca, ülkedeki papazlarm
ayinlerinde okudukları vaazlarda Türklerin genel "gaddarl ıklarından" ve "kana
susamışlıklarından" söz edilmiş ve ele geçirdikleri yerleri nas ıl yakıp yıkıp, yerle bir
ettikleri anlatılmıştır."
17. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı Devleti'nin 1683'teki Viyana bozgunu onun
Avrupa için askeri bir tehlike olmaktan ç ıkarmıştır. Bu gelişme ile birlikte Avrupa
aynasında "Türk" imajı biraz daha farkl ı lık arz etmiştir. İkinci Viyana kuşatmasıyla
gücünün son sınırlarına ulaşan Osmanlı için, 18. ve 19. yüzyıllar gerilemeyi ve h ızlı bir
çöküşü beraberinde getirmi ştir. Fakat Osmanl ı'nm askeri bir tehdit olmaktan ç ıkması
bile 18. ve 19. yüzyıllardaki Avrupa'daki Türk imaj ını deği ştirmeye yetmemi ştir. Bu
dönemde Türkler Avrupal ının zihninde askeri tehdit olarak de ğil "kültürel tehdit" olarak
yerlerini aldılar. Türk kelimesi "sap ık, eşcinsel, lezbiyen" gibi kavramlarla birlikte aml ır
47 Edith Mazeaud — Karagiannis, "16. Yüzy ıl Frans ız Şiirinde Türk İmajı : Ronsard, Du Bellay, Baif, Belleau", Özlem Kumrular (der.), Dünyada Türk imgesi, İstanbul, Kitap Yayınevi, 2005, s. 301 — 309.
48 Uta Kural, "Imago Turci — Antiosmanische Propaganda", Spagat Mit Kopftuch: Essays Zur Deutsch-Türkischen Sommerakademie, Hamburg, Körber Stiftung, 1997, s.42.
49 Ingmar Karlsson, "Avrupa ve Türkler: Karmaşık Bir ilişki Üzerine Düşünceler", Istanbul, Homer Kitabevi, 2007, s.19.
oldu. Türk kahvehaneleri, harem gibi kurumlar, Avrupal ı larca anlaşılamayınca kolayca
sapık ilişkiler merkezi olarak görüldüler. Tüm bunlara az ınlık isyanlannın
bastınlmasında çıkan kanlı olaylar da eklenince "medeniyetsiz, vah ş i Türk" geri
dönmüş oldu. 5°
18. yüzyı l İngiliz yazarlar ından Lady Mary Montagu'nun "Brief asu dem Orient"
(Doğu'dan Mektuplar) adl ı eseri bu dönem aç ıs ından oldukça önemlidir. Lady Mary
Montagu'nun mektupları kocası Edward' ın 1716 yı lında Istanbul'a elçi olarak
görevlendirilmesi ile ba şlamaktadır. Bu görevle birlikte Lady Mary Montagu ve kocas ı
Edward, Istanbul'dan Honnover'e oradan Viyana'ya ve oradan da Istanbul'a geri
dönmüşlerdir. Mektuplarda bu döneme aittir ve Lady Montagu tarafından arkadaşlarına
yazılmıştır. Bu mektupların üç cildi 1763'de John Cleland tarafından, dördüncüsü de,
Sir Leslie Stephan tarafından yayınlanmıştır. Mektupların modern hali ise, 1931 y ılında,
Dr. Hans Heinrich Blumenthal tarafından Viyana'da yay ınlanmıştır. Lady Montagu,
farkl ı ve yabancı bir kültürü anlamaya, onlara kendi kültürü aç ısından bir anlam
vermeye çal ışmıştır. Burada "haınam" ritüeli mektuplarda ön plana ç ı kart ılmış ve
kültürel bir öğe olarak anlat ı lmaya değer bulunmuştur. Mektuplarda ayr ı ca, Yeniçeriler
ve Istanbul'da ya şayan Yahudiler ve Ermeniler üzerinde de durulmu ştur. Lady Mary
Montagu ayrıca, ilk defa Istanbul'da kar şı laştığı suçiçeği aşı sını Ingiltere'ye götürmü ş
ve aşının burada da kullan ılmas ını sağlamıştır. 5°
Bu dönemde de ayrıca, Türklere karşı Avrupa Hıristiyan birliğini oluşturma hevesi
devam etmi ştir. Bu döneme ait en dikkat çeken fikir ise Kardinal Alberoni'ye aittir.
1753'de de Ispanya'da Kardinal Alberoni "Testement Politique du Cardinal Jule
Alberoni" adlı eserinde, Türklere karşı Avrupa Hıristiyan birliğini oluşturma teklifinde
bulunmuştur. 52
18. yüzyılda Osmanl ı imgesi opera sanat ında da betimlenmi ştir. Bu döneme ait en
önemli eser W. A. Mozart' ı n "Saraydan Kız Kaçırma" operas ıdır. Saraydan Kız
Kaçırma operas ı Mozart' ın Türkiye ve Türk müzi ği ile ilgili olarak yazm ış olduğu
eserlerin en başında gelmektedir. Eser genel olarak Do ğu temas ını hissettirmeyi
amaçlamış , kabal ık, iradesizlik, erdemsizlik ve kötülük gibi özellikler Osmanl ı ve Türk
imgesiyle bağlantılandınlmıştır. 53
19. yüzyı la gelindiğinde ise Alman kad ın yazarlarından Ida von Hahn-Hahn' ın
"Orientalische Briefe" (Do ğu Mektupları ) da oldukça ilgi çekicidir. Ida von Hahn-
Hahn 1843 yı lında Doğu'ya gezilerini başlatmak için Dresden'den yola ç ıkmış , Viyana,
İ stanbul, İzmir, Rodos, Kı brıs, Beyrut, Lübnan, Kudüs ve M ısır'a gitmiştir. Ida von
Hahn-Hahn mektuplann ı kardeşine, akrabalarına ve arkadaşı Düşes Schönburg
50 Andrew Wheatcraft' ın bu yorumu için bkz. Laçi ııer.
51 Kadriye Öztürk, "Ida von Hahn-Hahn' ın "Orientalische Briefe" ve Lady Mary Montagu' ının "Briefe At ıs Dem Orient" Adl ı Eserleri ııde Doğu ile İlk Karşı laşmada Yabanc ı l ık", Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yı l: 2006, Say ı :16, Aral ı k 2006, s. 473 — 491.
52 Özkan Açıkgöz, "Avrupa Birli ği'nde Kültürel Entegrasyon ve Türkiye'nin Durt ımu", Stratejik Öngörü, Vol.1 No.1, İstanbul, TASAM Yay ınları , 2004, s. 62.
53 Elif Sanem Güleç, "W. A. Mozart' ın 'Saraydan K ız Kaç ırma' Operas ında Türk imgesi", Akademik Araştı rmalar Dergisi, 2007, Say ı : 33, s. 142-151.
Wechselburg'a yazm ıştır. Mektuplar 1844'de Berlin'de Alexander Dunckler taraf ından
yayınlanmıştır. Ida von Hahn-Hahn Istanbul'da bulundu ğu sıralarda mektuplar ında dar
sokaklardan, köpek ve e şek sürülerinden, çöplerden ve kanalizasyon sorunlanndan
bahsetmiştir. Bununla birlikte yazar Istanbul'dan Do ğu'ya açılan büyük ve sihirli bir
kapı olarak da bahsetmi ştir. Yazar Istanbul'un Do ğu — Batı arasında bir kültürel,
ekonomik, dini, sosyal ve politik köprü konumunu da ifade etmeye çal ışmıştır. Harem,
hamam kahvehane ve köle pazar ı gibi öğeler Ida von Hahn-Hahn'm kültürel ö ğelerle
ilgili saptamaland ır. 54
19. yüzyıla ait bir diğer önemli eserde Alman Mare şal Helmut von Moltke'nin
"Briefe über Zusffinde Begebenheiten in der Türkei aus den Jahren 1835 — 1389" (1835
— 1839 Yılları Arasında Türkiye'deki Durumlar ve Olgular Üzerine Mektuplar) adl ı
yapıtıdır. Moltke mektuplarında, Avrupa'daki yaşam tarzıyla kıyaslandığında
Istanbul'daki yaşam tarzını "tek biçimli, tek — düze" olarak tan ımlar. Moltke,
sokaklardaki kirlilikten, "ilginç meyvelerden" ve "lezzetli yemeklerden" söz etmi ştir.
Moltke mektuplarında, Osmanl ı devlet yönetiminde yaygın bir uygulamaya dönüşen
"rüşvet" konusuna da yer vermi ştir. Türklerin çevreye ve hayvanlara kar şı sevecen
tutumları da ayrıca mektuplarda ifade edilmi ştir. 55
Bu döneme ait son örnek ise 1854'de H ıristiyanlık açısından Türk tarihini
inceleyip yazan Irlandal ı Kardinal Newmann'a aittir. Kardinal Newmann, Türklerin
savaş gücü (zaferleri), onlar ı imanın ve uygarlığın düşmanı yaptı . Onun için Türklerle
savaşmak ve onları yok etmek zorunday ız yorumunda bulunmu ştur56 .
Yukarıdaki ifadelerden de aç ıkça anlaşılacağı üzere, tarihin ak ışı içerisinde
Türklerin Avrupa'daki imajı oldukça olumsuzdu. Fakat bunun istisnalar ı da olmuştur.
Daha öncede ifade edildi ği gibi, Osmanl ı ların zaman içinde askeri ve ekonomik alanda
zayıflaınaları onları Avrupalılann gözünde büyük bir tehdit olmaktan uzakla ştırarak,
dönemin konjöktörüne göre zaman zaman zay ıf bir düşman, zaman zamanda zay ıf bir
müttefik olarak görülmelerine neden olmu ştur. Bunun ilk örneği ise Türklerin Avrupal ı
kimliğinin onaylanmas ıyla sonuçlanan 1854 Kırım Savaşı ve sonrasında imzalanan
1856 Paris Antlaşmasıdır. Bu savaşta İngiliz ve Fransızlar diğer Avrupalı güçlerle
birlikte Ruslara karşı Osmanlıyı desteklemişlerdir. Bu antlaşmanın imzalatımasıyla
birlikte, Osmanl ı imparatorluğu, Avrupa devletler toplulu ğunun eşit bir üyesi olarak
Avrupalı devletler tarafından kabul edilmi ştir.' Fakat gerek bu destek gerekse de
imzalanan antlaşma Türkiye'nin Avrupalıl ığını sonsuza dek onay ı anlamına gelmiyordu.
Bu istisnalara verilecek ikinci örnek ise I. Elizabeth dönemi İngiliz eserleridir. Bu
dönemdeki bazı İngiliz eserlerinde, günlük ve seyahatnameler gibi, Türklere kar şı daha
yumuşak ve daha hoşgörülü bir yaklaşım bulunmaktad ır. Bunun en önemli sebebi ise,
54 Oztürk, op.cit., . s. 484 — 486.
55 Kula, op.cit., 2006, s. 265 — 266.
56 Bozkurt Güvenç, "Kimlik, imaj ve Türk Iman", Özlem Kumrular (der.), Dünyada Türk imgesi, İ stanbul, Kitap Yay ınevi, 2005, s. 173-178.
57 Hüner Tuncer, Doğu Sorunu ve Büyük Güçler (1853 = 1878) Osmanlı'nın Kader Yılları, Ankara, Ümit Yayıncılık, 2003, s.70.
Osmanlı ların düşmanı olan İspanya ve Fransa gibi Katolik ülkelerin İngiltere'ye rakip
olmalandır. Buna ek olarak, Akdeniz ticaretinden pay sahibi olmak isteyen İngiltere,
Venedik ve Ceneviz gibi Italyan kent devletleriyle mücadele içerisindeydi ve bu
anlamda Osmanlılar ile iyi geçinmeye dikkat etmekteydi. İngiltere, Osmanlılar',
"düşmanımın düşmanı" yani doğal müttefik olarak alg ılamaktaydı . sg
Bahsettiğimiz bu iki örnekten de anlaşı lacağı gibi, Türklerin baz ı dönemler
içerisindeki olumlu algılanmaları onun tabiat ındaki değişmelerden veya Avrupal ı
devletlerin onun imaj ı veya kimliği hakkındaki düşüncelerinin olumlu yönde
değişmelerinden değil tamamı ile Avrupa güç dengesinin gereklerinden
kaynaklanmıştır.
Modern dönemde Avrupa kimliğinin ortaya ç ıkışında üzerinde durulmas ı gereken
bir diğer hadise de Avrupa'n ın denizaşırı yayı lmas ıdır. Avrupa'n ın okyanusa doğru
genişlemesi, nihayetinde Avrupa'n ın küresel bir etkiye sahip olmas ına neden olurken,
bu olay ayn ı zamanda Avrupa kimliğini ve bilincini de derinden etkilemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'nın en önemli "ötekisi" olması tabiidir.
Imparatorluk, kurulu şunun hemen ard ından Avrupa'ya yay ılmış , uzun yüzy ıllar Avrupa
coğrafyas ında hâkim olmuştur. Öyle ki 20. yüzy ıla bile gelindi ğinde Avrupa'nın dörtte
biri Osmanlı nüfuzunun alt ındadır. Yüzyıllar süren bu fiziksel varl ığın siyasi, toplumsal
ve kültürel etkisinin olmas ı ise gayet doğaldır. Birbiri ile hep mücadele içinde olan
Avrupalılar, Osmanlı'ınn doğudaki varl ığı ve baskısı sayesinde birlik ve bütünlük
düşüncesine ve bilincine sahip olmu şlard ır. 59
Sonuç olarak, Avrupa, Yunan ve Roma medeniyetleri, kültür ve din olarak
Hıristiyanl ık, Reformasyon, Rönesans, Ayd ınlanma, Fransız ve Sanayi devrimlerinin
üretti ği değerler üzerine kurulmuş olmasına karşın bu değerleri bir araya getiren ve
Avrupalılar' bu değerler çerçevesinde birle ştiren en önemli faktör d ışsaldı . Avrupa
kimliğinin ve medeniyetinin oluşumunda bu rolü Türkler üstlenmi şlerdir. Avrupa'nın
kültürel bir birim olarak meydana gelmesinde İslam - Hı ristiyanl ık çat ışması önemli bir
rol oynamıştır. Hatta Avrupa merkezli dünya görü şünün oluşması da bu çatışmadan
doğmuştur. Türk varl ığı, Hıristiyan Avrupal ı ların ortak düşmana karşı birleşmelerinin
yanında Avrupalıların Avrupa çerçevesinde ortak bir kimlik bilinci te şkil etmelerini
sağlamıştır.
Bütün Bir Avrupa Kimliği
Türklere ve Türkiye'ye kar şı olumsuz algı lamaların temelinde şüphesiz dinin
yanında, pratikte Osmanl ı ların Avrupa aleyhine yay ı lması ve Türklerin 18. yüzy ı l ın
sonuna kadar Avrupa'n ın en önemli güçlerinden birisi olması da yatar. Türkler
Avrupa'nın gördüğü en büyük tehdit olarak alg ılan ır. Nilgün Tutal' ın da ifade ettiği
üzere, günümüzde bile halen bazı Avrupa çevrelerinde "bugünün Türkiye'si ya Osmanl ı
İmparatorlu ğu'nun egzotikle ştirilmiş geçmişine bağl ı çekiciliğin ya da aynı
58 Güvenç, 1996, op.cit., s.300.
59 Nuri A. Yurdusev, "Avrupa Kimli ği'nin Oluşumu ve Türk Kimliği", Atilla Eralp (der.), Türkiye ve Avrupa, Ankara, İmge Kitabevi, 1997, s. 61.
imparatorluğun Avrupa'ya meydan okuyuşçusunun mirasçısı olarak hatırlanmaktadır.
Avrupa kolektif bilincinde, Türk, cezbedici ve barbar Do ğulu figürüyle
bağlantılandırılmaktadır".6° Yine günümüz itibariyle, Türkiye'nin 14 Nisan 1987
tarihinde AB'ne tam üyelik ba şvurusunda bulunmas ıyla birlikte içinde Müslüman bir
ülkenin de yer alabilece ği bir AB olası l ığı, yukarıda anlat ı lanlardan da anlaşılacağı gibi,
Avrupa'nın İslâm hakkındaki yerle şik ve kökleri çok derinlere giden kayg ı ve
korkularının da tekrardan su yüzüne ç ıkmasına neden olmuştur."
Netice itibariyle, bu değerlendirmeler Türkiye'nin kimlik ve kültür de ğerleriyle
Avrupal ıların kimlik ve kültür değerleriyle farkl ı olması uzlaşmaz oldukları sonucunu
doğurmaz. Türk ve Avrupal ı kimlikleri birbirlerinin "olu şturucu ötekileridir". 62 Zira
Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa topraklarında altı asırlık hakimiyeti olmuş ve
Avrupa medeniyeti, bu aç ıdan, Aydınlanma, Rönesans ve Reformasyon hareketlerinin
dinamiklerini ve yönelimlerini önemli ölçüde Do ğu ve İslam mirası na borçludurlar.
Bunun ötesinde, Türkler güçlü bir tehdit unsuru olarak Avrupa'da haçl ı seferlerini
hazırlayan siyasi ve toplumsal birlikteliklerinin olu şmasında etkili bir rolde üstlenmi ştir.
Bu seferler esnas ında Avrupalı lar Doğu medeniyetini tamm ışlar, ondan etkilenmi ş ler ve
Doğu'nun kültürel birikimlerini çeviri yoluyla kendilerine mâl etmi şlerdir.°
Bütün bir Avrupa kimli ğinin varlığı Avrupa içindeki farkl ılıkları ve diğer yerel
kimlikleri yok etmedi ğine göre, Türkiye ile Avrupa'nın beraber olmas ı farkl ılıkların yok
olmasını gerektirmez. Bilakis, farkl ı kimlikler birbirlerini zenginleştirmektedirler. Farkl ı
kimlikleri koruyan ve sayg ı gösteren bir yaşam biçimi ya da bir arada yaşama isteği ise
herkesin ç ı karına olacağı muhakkaktır.
11 Eylül 2001 sonrasında başlayan ve halen devam eden uygarl ıklar çatışması gibi
olguların tart ışı ldığı günümüz ortamında Türk ve Avrupal ı kimliğinin bir arada var
olması kaçını lmaz bir tarihi fırsattır." Aynı zamanda, Avrupa Birliği'nin iki lokomotif
ülkesi Almanya ve Fransa birbirlerine olan kinlerini zaman ında Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu Antlaşması ile yok etmi şler ve kader birliğine gitmiş ler ise art ık Türk ve
Avrupa kimlikleri de aynı kader birliği içerisinde yer almal ıdırlar.
Günümüzde halen AB üyesi ülkelerin liderlerinden, Sarkozy ve Merkel gibi,
Hıristiyan demokratlar, AB'ni bir H ıristiyan kulübü olarak tan ımlamaktadırlar ve
60 Nilgün Tutal, "Doğu ve Amerika Aras ında Avrupa", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol.6 No.23, Ankara, 2003, s.169.
61 Meyda Yeğenoğlu, Avrupa Kimliğ inin ideolojik Arkaplan ı", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol.8 No.31, Ankara, Doğu Batı Yayı nları, 2005, s.89.
62 Hüseyin İnaç, "Avrupa Birliği Entegrasyonu Sürecinde Türkiye'nin Kimlik Problemleri", Doğu Batı Düşünce Dergisi, Vol.6 No.23, 2003, s. 189.
63 Ibid., s.190.
64 Çiğdem Nas, "Intercultural Dialogue Betwee ıı Civilizations: T ıırkey As A 'Bridge'? ", Nanette Neuwahl - Haluk Kabaalio ğlu (Edit.), European Union and Turkey: Reflections on the Prospects for Membership, TUNAECS-Turkish Universities Association for European Community Studies Publication No:2, 2006, s. 157-181.
Türkiye'nin Müslüman kimliğinden dolayı üyeliğ ine karşı çıkmaktadırlar. Hatta bu
düşüncelerini açıkça dile getirmeyip; dileklerini siyasal, ekonomik gibi alanlara
yansıtmaktadırlar. Ayrıca, Avusturya ve Fransa'dan da yine ayn ı düşünce doğrultusunda
Türkiye'nin üyeli ğine karşı çıkan gruplar bulunmaktad ır.
Türkiye'nin AB üyeliğine karşı en büyük endişe onun kültürü ve dininden
kaynaklanıyor düşüncesi Avrupa'daki bazı siyasi partilerin ifadelerinde somutlaşıyor
olması gerçekten kayg ı verici bir durumdur. Bu tür dü şünce tarzı, Avrupa'nın
benimsediği ve özümsediği çok kültürlü düşünce anlayışına ters düşmekte ve tüm
dünyaya ihraç etmi ş olduğu Rönesans idealleri ile de aç ıkça çeli şmektedir. Bu
çerçevede Frans ız devlet adam ı Dominique De Villepin'in sözlerine yer vermek yerinde
olacaktı r:
"Avrupa aslında bir dinsel alan değildir. Aksine, bir değerler bütünüdür ki bu
değerlerden biri de dünyevi i şlerle dinsel sorunların birbirinden ayrılması gereğini
vazeder. Özgürlüklerin savunusu, ban şın korunması yolunda sars ılmaz irade, hak
eş itliğinin tanınması ; bütün bunlar farkl ı Avrupa halklarını birleştiren karakteristik
göstergelerdir. Bir devlet bu bütüne kat ılmak istediğinde, bizim gözümüzde ölçü, onun
dinsel kimliği değil, bu değerleri içselle ştirme yetisi olmal ıdır."65
Bu çerçevede, Avrupa Birli ği'nin içinden henüz kurtulamad ığı ve zaman zaman
tehdit edici boyutlara ulaşan birtakım akımlardan ve "Hıristiyan Kulübü"
nitelendirmesinden kurtulmas ında, nüfusunun çok büyük ço ğunluğunun Müslümanların
oluşturduğu dünyadaki tek laik, demokratik, modern ve serbest piyasa ekonomisi
uygulayan Türkiye'nin tam üyeli ği önemli bir rol oynayacakt ır.66 Ayrıca, Türkiye'nin
Avrupa Birliği'ne girmesi, Birliğin demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlük ve insan
haklarına saygı gibi ortak değerlere dayal ı, çeş itlilikten güç kazanan, d ışlayıcı olmayan
ve başka dinlere ve kültürlere de ho şgörülü bir topluluk olduğunun ispatı olacaktır.
Kuruluşundan bu yana tek bir kültür modeli üzerine kurulu olmad ığını her
durumda ifade eden Avrupa Birli ği'nin Türkiye gibi kendi içinde geni ş bir sosyo —
kültürel zenginliğe sahip bir ülkeyi tam üye olarak almas ı, bu iddiasını kanıtlamak
içinde bir olanak sa ğlayacaktır. Esasen, Türkiye'nin farkl ı kültürü ve dini Avrupa
Birliği'nin yararlanabileceği bir güç te şkil etmektedir.
Ayrıca, Türkiye'yi AB'ye alarak Birli ğin sınırlarının Ortadoğu'ya kadar
genişlemesinden ve İran, Irak ve Suriye gibi sorunlu ülkelerden AB'ye mülteci ak ını
olacağı gibi endişelerde yine ayn ı çevrelerce payla şılmaktadır. Bu endişelerin de çoğu
geçersiz ve mant ıksızdır. Ne var ki, böyle bir dü şünce tarz ı AB'nin Genişlemeden
65 Jorge Semprun ve Dominique De Villepin, Avrupa insanı , çev. Aydın Cıngı , İstanbul, Agorakitaplığı, 2006, s. 41.
66 İktisadi Kalk ınma Vakfı , Türkiye'nin Tam Üyeli ğinin Avrupa Birliği'ne ve Türkiye'ye
Katkıları , İstanbul, İktisadi Kalk ınma Vakfı Yayınları no:168, 2002, s.32
67 Nedret Kuran-Burço ğlu, "Social And Culural Aspects of Turkey's lntegration To The EU", Haluk Kabaalioğlu, Muzaffer Dartan,M.Sait Akman, Çi ğdem Nas (Edit.), Europeanisation of South-Eastern Europe: Domestic Impacts of the Accession Process", Marmara University European Community Institute Publication No: l 2, 2005, s. 175-181
Sorumlu Üyesi 011i Rehn'in de ifade etti ği gibi, AB'nin zaten orada bulunduğu
gerçeğini gözden kaç ırmaktadır. Üstelik Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolü yine Rehn'in
söylediği gibi olumsuz değil, aksine oldukça olumludur." Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne tam üyeliği, Avrupa Birliği'nin dış layı cı bir Batı kulübü olmadığı
ispatlamas ını sağlayarak, Yak ın ve Ortadoğu ülkelerinin Avrupa Birliği'ne duydukları
güvenin artmasını sağlayacak ve iki farkl ı kültür aras ındaki yakınlaşmaya fevkalade
olumlu etkide bulunacaktır. Aynı zamanda, Türkiye'nin Avrupa Birli ği tam üyeliği
Avrupa Birliği'nin Yakın ve Ortadoğu'daki etkin Amerikan politikas ına alternatif ya da
tamamlayıcı politikalar oluşturmasına yardımcı olacaktır. Esasen güvenlik aç ıs ından da
Türkiye'yi önemli bir ortak yapan zaten bu unsurlard ır.
Türkiye, Batı ve Doğu'nun tam ortasında yer almaktadır. Coğrafi aç ıdan Türkiye
hem Avrupa hem Ortadoğu'dadır; manevi açıdan ise Türkiye, Bat ı demokrasisini ve
İslam kültür ve geleneklerini benimsemektedir. Türkiye, İslam ve demokrasinin
bağdaşabildiğine dair bir örnek te şkil etmektedir. Türkiye'nin en önemli özelliklerinden
biri de, Batının temel tarihsel, kültürel, ekonomik birikimlerini Do ğu eksenine
bağlayabilecek nüfusunun büyük ço ğunluğu Müslüman tek laik devlet olmas ıdır.
Avrupa Birliği Türkiye'yi AB'ye alarak İslam dünyası ile AB arasında diplomatik bir
köprü oluşturup, Ortadoğu'ya yönelik AB politikalann ı daha da etkili hale getirmi ş
olacaktır.
Türkiye'nin reddedilmesi, ileride belki de Türkiye'nin Arap dünyas ına
yönelmesine ve Avrupa'nın demokratik değerlerine s ırtını dönmesine, aynca Bat ı ve
Doğu arasında gerginli ğin tırmanmasına yol açabilecektir. Kültürel ve dini aç ılardan
Türkiye'nin diğer Avrupa ülkelerinden farkl ı olması Türkiye'nin reddedilmesine neden
olmamalıdır. Ayrıca, herhangi bir dine aidiyet AB geni şlemesi bağlamında argüman
olarak kullanılmamal ıdır. Avrupa Birli ğ i, kendi geleceğine bakışını artık din ve ırk
tartışmalarından arındı rılmış bir bakış temeline dayand ırmalıdır.
Avrupalı olmanın artık sadece Avrupa'da dünyaya gelmekle
nitelendirilemeyeceğinin anlaşılması, kültürel çeş itliliğin ve kültürleraras ıcılığın giderek
önem kazand ığı günümüz dünyasında bu kültürel çe ş itlilikler ve kültürleraras ıl ıklar
aras ındaki diyaloga i şaret etmek çok büyük bir önem te şkil etmektedir. İşte bu
çerçevede, Avrupa Birli ği farkl ı kültürler arasındaki diyalogu genişletmeli ve
ilerletmelidir. Eğer Avrupa Birliği kendi varlığını çok daha uzun yı llara taşımak
amacında ise, Birliği kapal ı kapılar ardına kilitlememeli ve d ışlayıcı tutumlar içerisinde
bulunmamal ıdır. Bilakis, bu davranışların kendi evrensel değerleri çerçevesinde öteki
olarak nitelendirdi ği değerlerle kendisini her zaman yeniden olu şturmanın yollarını
aramalıdır.69
Türkiye'nin Avrupa Birli ği'ne tam üye olup olmamas ı Avrupa Birliği'nin
kendisini tanımlaması anlamına da gelecektir. Yüzy ıllardır kendisiyle ilişki içinde olan
68 0lli Rehn, Avrupa'nın Gelecek Sınırları, Istanbul, 1001 Kitap Yayınları , 2007, s. 171.
69 Betül Çotuksöken, "Avrupa: Öznenin Doğum Yeri", Doğu Batı Düşünce Dergisi Vol.4 No.I4, Ankara, Felsefe Sanat ve Kültür Yay ınları, 2001, s. 51.
ve gerekli kriterleri son y ıllarda süratle yerine getirmi ş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin
Avrupa Birliği'ne al ınmaması ister istemez ba şka sorunların mevcut olduğunu akıllara
getirecektir. Böyle bir tercih ise, Avrupa Birli ği'nin çokkültürlülük iddias ının boşa
çıkmasına yol açacaktır. Çokkültürlülüğü, çok dinliliği ve bunların uyumundan söz eden
bir kulübün pratikte bunu hiçe saymas ı o kulübün inandıncı l ığına, samimiyetliğine ve
güvenirliliğine çok büyük zarar verecektir.
Sonuç
Hıristiyanl ığın tarihsel geli ş iminin temel belirleyicisi olan konsiller, mesela Iznik
(325, 787), İstanbul (382, 553, 680), Efes (431) konsilleri Anadolu'da gerçekleşmiştir.-°
ı llarında Macaristan'dan, 1394 y ı lında Fransa'dan, 1420 y ı l ında 1376 ve 1 527 y
Venedik'ten, 1492 y ı l ında Ispanya'dan, 1497 tarihinde Portekiz'den, 1537 y ı lında
italya'dan,' 1542 yıl ında Bohemya'dan, 1648 — 1660 tarihleri aras ında Polonya ve
Ukrayna'dan, 1877 yı l ında Kafkasya'dan, 1891, 1894 ve 1917 y ıllarında Rusya'dan ve
1933 yılında Almanya'dan koyulan veya göç etmek zorunda b ırakılan Yahudilere
sığınma hakkı çağrı sında bulunan Osmanlı imparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti de ğil
midir?-2 1324 yılında Bizans yönetimi alt ında ezilen Yahudi toplumuna bir te şvik olarak
Anadolu'da ilk Sinagog'u yapt ıran Sultan Orhan Gazi de ğil midir? Yaklaşık 2000 yı l
önce Roma zulmünden kaçan ilk H ıristiyanlar, bu topraklardaki Kapadokya
mağaralanna s ığınmamışlar mıdı r? Bugün sadece AB'nin de ğil tüm dünyan ın ihtiyacı
olan bir medeniyetin, dinin di ğer medeniyetlere, dinlere ho şgörüsü değ il midir? Sadece
AB'nin değil tüm yeryüzünün ihtiyac ı olan karşıl ıkl ı anlay ış ve barış değil midir?
AB'nin özellikle Bat ı Avrupa'nın "Türkler" ve "Türkiye" s ınav ı işte bu aşamada
çok büyük bir önem kazanmaktad ır. Eğer bu sınav baş arı lı bir biçimde verilir ise,
insanl ık için yeni bir dönemin başlangıc ından da söz edilebilecek; geçmi şte birbirleriyle
çatışır görünse de asl ında birbirlerine çok şeyler kalm ış olan farkl ı uygarl ıkların,
birbirlerini tamamlayarak yeni bir anlay ışa doğru gidildiğ i görülecektir.
Sonuç olarak, şu an iki farkl ı kültürün bir araya gelebileceği tek platform olarak
görünen Avrupa Birli ği, hem Hıristiyanl ığı hem de Müslümanlığı aynı birlik içerisinde
bir araya getirip, amac ını ve değerlerini de farkl ı l ıklarla ortak yaşam, hoşgörü,
çokkültürlülük kavramlanyla temellendirilebilir ise bundan sadece Avrupa k ıtas ı değil
tüm dünya da çok olumlu şekilde etkilenecektir.
Genelde Hıristiyan Müslüman, özelde ise Avrupal ı ve Türk kimliklerinin bir araya
getirilmesi kaçınlmaması gereken tarihi bir fırsatt ır. Dini bir farkl ı l ık Avrupa'ya güç
kalacaktır. Ortaya ç ıkacak bu güç ile de Avrupa, 'Medeniyetler Çat ışması 'nın
insanl ığın kaçınılmaz kaderi olmad ığı fikrini çok kuvvetli bir şekilde savunabilecektir.
70 Kula, 2006, op.cit., s. 111.
71 Portekiz, İspanya ve Italya'dan göçmek zorunda kalan Yahudiler: Selanik, Istanbul, Izmir ve diğer Osmanlı şehirlerine yerleştirilmişler ve bu Yahudilere Sefaridi denilmiştir.
72 Ali Arslan, Avrupa'dan Türkiye:1;e İkinci Yahudi Göçü, Istanbul, Truva Yay ı nları , 2006, s.31-78.