Editörler : E.Kayı Han


Yasaklı
08 Ekim 2011 15:36

Molla?nın idamı...

Nejla PAŞAOĞLU

Osmanlı hukuk tarihi, ilginç davalara sahne oldu. Bu davalar sonrasında bazı âlimler zındık oldukları gerekçesi ile idama mahkûm edildiler. 1527?de Osmanlı başkentinde görülen benzer bir davada Hz. İsa?nın, Hz. Muhammed?den (s.a.v) daha üstün olduğunu iddia eden, ancak bunu söylerken de Müslüman kimliğini aynen muhafaza eden Molla Kâbız, Divân?ın karşısına çıkarılmıştı. Molla Kâbız, ilk olarak Anadolu ve Rumeli kazaskerleri tarafından yargılanmışsa da, ortaya koyduğu örneklerle onları çaresiz bırakmıştır. Sonrasında devreye sadrazam Makbul İbrahim Paşa ve bizzat padişahın girmesiyle dönemin Şeyhülislamı İbn Kemal?in karşısına çıkarılmış ve onun getirdiği örneklere ikna edici cevaplar veremediği için zındıklığına hükmedilerek idam olunmuştur.

***

Osmanlı İmparatorluğu bir Türkmen beyliği olarak ortaya çıkmış, zaman içinde yerleşik bürokrasinin hâkim olmasıyla da Sünni inancın savunucusu haline gelmişti. Devlet, bu süreç içerisinde bilhassa 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren farklı İslami inançlara mensup olanlara karşı tutumunu zaman zaman sertleştirmişti. Bilhassa 16. yüzyıl başlarında Şii Safevi Devleti?nin doğu sınırında belirmesi ve bu devletin, gönderdiği propagandacılar vasıtasıyla kendi görüşlerini Anadolu?da yayarak bir dizi isyana sebep olması, Osmanlı Devleti?nin tutum değişikliklerinin en temel nedenlerindendi. Daha Safeviler ortaya çıkmadan önce bir Kalenderi dervişi 1492?de Sultan İkinci Bayezid?e yönelik bir suikast teşebbüsünde bulunmuş, sonrasında Anadolu?da teşkilatlanan Kızılbaşlar farklı İslami anlayışlara karşı olan tutumun daha da sertleştirmesine sebebiyet vermişlerdi. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail üzerine yaptığı sefer sonrasında bazı Türkmen topluluklarını bu nedenle tenkil etmişti. Kanuni Sultan Süleyman döneminin meşhur şeyhülislamları İbn Kemal ve Ebusuud Efendi?nin, Sünni inancın Hanefi anlayışını devletin temel doktrini haline getirme çabaları da, yaşanan gelişmelere verilen tepkinin bir sonucuydu.

Molla Kâbız kimdir?

Yazımıza konu olan ve Osmanlı kaynaklarında Kâbız-ı Acemî, Mülhid Kâbız, Fasid Kâbız, Dinsiz Kâbız gibi aşağılayıcı unvanlarla anılan Molla Kâbız hakkındaki bilgilerimiz son derece sınırlı. Kendisi bazı kaynaklarda Kâbız-ı Acemî diye adlandırıldığı için İran kökenli olma ihtimali yüksek. İstanbul?a ilim tahsil etmek için gelmiş ve öğrenimini burada tamamlamış. Bugüne kadar bir eserinin ulaşmamış olması ilim çevrelerinde kalıcı bir etki bırakmadığı hissini veriyor. Belki de var olan eser ya da eserleri bir şekilde yok edildi. Ancak dönemin kaynaklarında bir eseri olduğuna dair bir bilgi bulunmuyor. Bununla birlikte ulema sınıfına intisap etmiş ve çevresindeki öğrencilerine ders verirken de bir takım sapkın görüşler öne sürmeye başlamış. Hatta bu fikirlerini zaman zaman gittiği meyhanelerde de dillendirir olmuş. Bir süre sonra halkın farklı kesimlerinden insanları etkilemesi, ulema sınıfından bazı kişilerin kendisini yakalayarak Divan?a havale etmesine sebebiyet verir. Dönemin kaynakları onu, sadece Divân?da gerçekleşen davası dolayısıyla zikrettikleri için görüşleri tafsilatlı olarak bilinmiyor. Ancak en çok tepki çeken fikri Hz. İsa?nın, Hz. Muhammed?den daha faziletli olduğu şeklindeki görüşü. Molla Kâbız, bu fikrine Kur?an ve İncil?den deliller getiriyor, Hz. İsa?nın Allah tarafından gökyüzüne çekilmesini ve hayatını halen orada idame ettiriyor olmasını da delileri arasında zikrediyordu.

Fikirlerinden dolayı Divân?a sevk edilen Molla Kâbız?ı, Divân?a başkanlık eden sadrazam Makbul İbrahim Paşa, Rumeli kazaskeri Fenarizade Muhyiddin Çelebi ile Anadolu kazaskeri Kadiri Çelebi?ye yargılanmak üzere havale etti. Sultan Süleyman da icra edilen mahkemeyi, Divân?da kendisine ayrılan özel bölümden takip ediyordu. Mahkeme sırasında Molla Kâbız, gerek Kur?an ve gerek İncil?den getirdiği delilleri bir takım hadislerle besleyerek fikirlerini gayet soğukkanlı biçimde savunur. Kazaskerler ise bu iddialara ikna edici cevaplar veremezler. Sonrasında da işi bağırıp çağırarak Molla?yı tehdide vardırarak katline hükmederler. Bu durum sadrazam İbrahim Paşa?nın hiç de hoşuna gitmez. Sadrazam, ikna edici deliller kullanılmadan alınan bu kararı uygulatmayarak, kazaskerlere vazifelerinin örf ile hüküm vermek değil, şeriat üzere hüküm vermek olduğunu hatırlatma yoluna gider. İbrahim Paşa, mevkilerinin hakkını veremeyen kazaskerlere iğneleyici sözler söyledikten sonra, Mollayı da hapseder. Ancak olay, bununla kapanmaz. Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, Hester Donaldson Jenkins gibi bazı araştırmacılar, Makbul İbrahim Paşa?nın öldürülme gerekçeleri arasında, Molla Kâbız hadisesinde bazı çevrelerce son derece mülayim olarak kabul edilen bu tutumunu da sayarlar.

Tartışmaları kendisine ayrılan bölmeden takip eden Sultan, sadrazamı huzuruna çağırarak ?Bir imansız divânımıza gelip iki cihanın övünç kaynağı olan peygamberimizden, Hz. İsa?nın daha büyük olduğunu söylüyor, batıl fikirlerini ortaya döküyor. Ulemamız bu sapık fikirlerin hakkından niçin gelemiyor?? sözleriyle çıkışır. Akabinde de şer?i meselelerde ziyadesiyle güvendiği Şeyhülislam İbn Kemal ve İstanbul kadısı Sadî Efendi?nin çağrılarak Molla?nın davasına tekrar bakılmasına hükmeder. Şeyhülislam, Molla?nın iddialarını çürütecek, İstanbul kadısı da gerekli hükmü verecektir.

Mahkemede, İbn Kemal karşısında

Bu minval üzere yapılan ikinci mahkemede İbn Kemal, öncelikle soğukkanlı bir şekilde Molla?yı dinler. Padişahın beklediği olmuş, ulema sınıfından olan Molla Kâbız, ilmi ile her kesimden insan arasında büyük saygı uyandıran şeyhülislam karşısında önce bir şaşkınlık yaşamıştır. Ancak sonrasında toparlanarak bir önceki mahkemede öne sürdüğü fikirlerini yineler. Şeyhülislam?ın önceki davada öne sürülen fikirler hakkında bilgi sahibi olma ihtimali de var. Belki de bu durumun etkisiyle İbn Kemal, Molla?nın kendisine delil olarak gösterdiği ayet ve hadisleri çarpıttığını söylemiş, genel kabul gören yorumları gerekçeleri ile anlatmış ve zaman zaman da İncil?e göndermeler yapmıştı. Molla Kâbız verilen cevaplar karşısında kaynakların ifadesine göre başını öne eğmiş ve cevap verememiştir. Böylelikle bir nevi suçluluğunu kabul etmişti. İbn Kemal bundan sonrasını İstanbul kadısına bırakır. Kadı efendi, Molla?dan iman tazelemesini ve sapkın fikirlerinden vazgeçmesini ister. Bu teklifin reddi üzerine de mahkûmun boynunun vurularak idam edilmesine hükmeder. Karar derhal infaz olunur.

Ne yazık ki Osmanlı tarihinin bu ilginç davasının yargılama kayıtları günümüze ulaşmadı. Bu sebeple Molla Kâbız?ın diğer görüşleri hakkında ve İbn Kemal?in ona verdiği cevaplar hususunda hiçbir bilgiye sahip değiliz. Yargılamanın ne denli adil olduğundan, ya da Molla Kâbız?ın yargılama sırasında gerçekten söyleyecek bir şey bulup bulamadığından da emin olmak mümkün gözükmüyor. Yargılama konusundaki tek veri, İbn Kemal?in bu olay sonrasında kaleme aldığı ve Hz. Muhammed?in diğer peygamberlerden daha üstün olma nedenlerini anlattığı ?Hz. Muhammed Aleyhisselam?ın Diğer Nebilere ve Resullere Üstünlüğüne Dair Risale? adlı eseri. Bu eserde İbn Kemal, fikirlerini bazı ayetlerden örnekler vermek suretiyle gerekçelendiriyor.

Kanuni devrinin izleri

Yaşanan bu gelişmeler Osmanlı ulemasının durumunu da gözler önüne serer niteliktedir. Resmî tarih anlayışımız, Kanuni devrini her açıdan bir ihtişam devri ve altın çağ olarak tanımlar. Devletin duraklama ve gerilemesini ise 17. yüzyılla başlatırız. Hâlbuki Osmanlı Devleti?ni etkisi altına alan açmazlar, daha Kanuni devrinden itibaren kendini gösterir olmuştu. Nitekim Osmanlı ilmiye sınıfının tepesinde bulunan iki kazaskerin İncil?deki ifadeleri yorumlamak bir yana, Molla?nın iddialarını İslamî kaynaklarla çürütememeleri, bulundukları makamın hakkını veremedikleri fikrini doğuruyor. Kaldı ki her iki âlim, şayet İslamî ilimlere layığıyla vâkıf olsalardı dahi, ilgili ayet ve hadislerle Molla Kâbız?ı susturabilirlerdi. Nitekim şeyhülislam da, Molla Kâbız?ı bu yolla dize getirmiştir. Zira Molla?nın en zayıf yanı İslam?dan dönmemiş olması ve fikirlerini bir Müslüman âlim olarak savunmasıydı. Şu halde öne sürülecek delillerle Molla, Kur?an ahkâmına ters fikirler öne sürmekle itham olunabilir ve akabinde de imana davet edilebilirdi. Molla dinden dönmüş olsa o zaman böylesi bir davaya gerek kalmaz, mürted olan yani İslam?dan başka bir dine geçen kişiye verilen ölüm cezası doğrudan uygulanırdı.

Sonuç olarak hakkında detaylı bilgi sahibi olmadığımız, hatta yaşını, vatanını, mezhebini, meşrebini tam olarak bilmediğimiz Molla Kâbız, belki içkici, âlemci, etrafa fesad fikirler saçan, Hıristiyanlarla işbirliği yapan, gizli din taşıyan bir bozguncu, belki de kendince doğru olanı arayan, inandığını savunan ve bu uğurda boynunu kılıcın altına uzatan bir fikir adamıydı. Ancak hakkında bildiğimiz tek şey, fikrî açıdan İbn Kemal karşısında münazarayı kaybetmiş olsa da, fikirlerinin arkasında sonuna kadar durduğu ve marjinal düşünceleri sebebiyle de tarihe geçtiğidir.

Kaynakça:

- Feridun Emecan; İmparatorluk Çağının Osmanlı Sultanları I, İstanbul, 2011.

- İsmail E. Erünsal; ?XV-XVI. Asır Osmanlı Zendaka ve İlhad Tarihine Bir Katkı?, Osmanlı Araştırmaları, cilt: 24, İstanbul, 2004, s. 126-157.

- Hester Donaldson Jenkins; Kanuni?nin Veziriazamı Pargalı İbrahim Paşa (çev: Nilüfer Epçeli), İstanbul, 2011.

- Ahmet Yaşar Ocak; Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler (15-17. yüzyıllar), İstanbul, 1998.

- İlyas Üzüm; ?Molla Kâbız?, DİA, cilt: 30, İstanbul, 2005, s. 254-255.

Mostar Dergisinden Alınmıştır.


dede.ali
Yasaklı
28 Aralık 2011 20:38

güncelle me...

28 Aralık 2011 21:10

Kaymakam kemal bey'in idamından daha dramatik ve haksızca bir idam oldugunu sanmıyorum tabii şehit kubilay'ın katlini hiç yazmaya gerek yok.


tarihci09-82
Yasaklı
28 Aralık 2011 21:22

Tarihin her döneminde insanlar düşünmüş sorgulamış alternatif fikirler geliştirerek insanlığa hizmet etmek istemiş.bilimin teknolojinin olmadığı çağlarda anlamak da anlatmak da elbet çok zor olmuş.

Ne olduğunu nasıl olduğunu nereden gelip nereye gittiğini merak eden bu canlı türünün(insanın) trajikomik hikayesidir Tarih.ve hayat da öyle...

İnsanoğlunun kendini arama ve anlama mücadelesi sonsuza dek devam edecek...


dede.ali
Yasaklı
28 Aralık 2011 21:24

hangi sonsuza :)tebessüm...


tarihci09-82
Yasaklı
28 Aralık 2011 21:54

Dünyaya bi göktaşı düşene kadar.

hani milyonlarca yıl aralıkla büyük yokoluşlar yaşanıyor ya bu gezegende işte öyle bir ana kadar...

sıradaki kıyamet hangisiyse işte o zamana kadar...

Dünyada insan nesli tamamen tükenene kadar işte...

devam eder doğanın ve kendimizin sırlarını arayışlarımız.

her çağda yeni peygamberler yeni mollalar yeni filozoflar yeni bilimadamları çıkar ortaya

ve her çağda tartışılır herşey.

işte dünyayı döndüren ve ilerleten şey budur...


dede.ali
Yasaklı
28 Aralık 2011 23:06

İnsanın,gelmesine mani olamadığı ölüm gelince neyin ne olduğu daha iyi görülecektir...


tarihci09-82
Yasaklı
28 Aralık 2011 23:13

Ben ölüme göre değil Doğuma göre düşünürüm...

12 Ağustos 2014 12:28

.

15 Ağustos 2014 14:37

.

24 Ağustos 2014 07:32

.

Toplam 10 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi