Editörler : E.Kayı Han
23 Eylül 2008 22:56

Türkiye'de yaşayan etnik gruplar araştırıldı . İşte sonuçları :

Türkiye'de yaşayan etnik gruplar araştır. ıldıSonuçlara göre Türkiye'de bakın kaç Türk, kaç Kürt, gürcü, arap vs. yaşıyor?

Malatya'da 14 ay önce Hristiyanlıkla ilgili kitaplar yayınlayan Zirve Kitabevi'nde biri Alman üç kişi boğazları kesilerek öldürüldü. Bunun üzerine Milli Güvenlik Kurulu 'Türkiye'deki Etnik Grupların Dağılım Raporu' hazırlanması için bir talimat verdi. Bugün Gazetesi'nin haberine göre, Erciyes, Elazığ Fırat ve Malatya İnönü Üniversitesi'ndeki öğretim görevlileri tarafından hazırlanan rapor su anda dava dosyasında duruyor ve ilginç istatistikler içeriyor.

9 MİLYONA YAKIN ALEVİ

Bu arada bazı kaynaklara 5 ila 25 milyon kişi olduğu söylenen Aleviler?in nüfusu ise araştırmaya göre 8 milyon 750 bin civarında bulunuyor. Avrupa'daki 1 milyon Alevi ile araştırmanın tamamlanmadığı 8 il de dahil edildiğinde Türkiye'de 10 milyon civarında Alevi bulunuyor. Araştırmanın 8 yıl önce yapıldığı göz önüne alındığında bugünkü Alevi nüfusunun 11 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Buna göre Türkiye nüfusunun yüzde 85'i Sünni olarak göze çarpıyor.

Prof. Şaban Kuzgun başkanlığında yürütülen proje kapsamında Türkiye'deki 68 il, ilçe, köy, mahalle ve sokaklar tek tek dolaşıldı. Yapılan çalışmada insanların hangi kökenden, mezhepten ya da tarikattan olduklarının profili çıkarıldı.

İşte o rapora göre Türkiye'deki etnik grupların nüfuslarının dağılımı:

TÜRKLER: Türkmen, Yörük, Tatar, Tahtacı, Terekeme, Karaçay, Azeri gibi Türk soyundan gelen gruplar, Türkler?i oluşturuyor. Kökenleriyle ilgileri kalmayan bu grup 50 milyon civarında ve diğer Türkleşme sürecinde olanlar da dâhil edildiğinde bu sayı 55 milyona çıkıyor.

KÜRTLER: Raporda ikinci grup olarak Kürtler gösteriliyor. Sayıları 3 milyon civarında olan bu gruba Zazalar da dâhil edildiğinde Kürt nüfusu 12 milyon 600 bini aşıyor. Ancak bu sayının 2.5 milyonu ciddi derecede Türkleşme sürecinde ve bazı yerlerde Kürtlüğünü kabul etmeyen bile çıkıyor.

GÜRCÜLER: Ağırlıklı olarak Ordu, Artvin, Samsun ve Marmara bölgesinde yaşıyorlar. 1 milyona yaklaşan nüfusuyla Gürcüler, Karadeniz'deki birkaç ilde yaşayanların dışında Gürcüce'yi unutmuş durumda. Ancak son yıllarda Gürcistan'ın kurulmasıyla Gürcülüğe yönelik bir artış olduğu dikkat çekiyor.

BOŞNAKLAR: Adapazarı, İzmir ve Manisa'da toplu halde yaşayan Boşnaklar'ın nüfusu da 2 milyonu buluyor.

ÇERKEZLER: Değişik şehirlerde yaşayan Çerkezler de 2.5 milyon civarında ve Çerkezler?in yüzde 80'i Çerkezce'yi unutmuş görünüyor.

ARAPLAR: Başta Siirt, Şırnak, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Hatay, Adana ve İstanbul'da yaşıyorlar. Türkiye'deki nüfusları 870 bin olarak gösteriliyor.

ARNAVUTLAR: Türkiye'deki nüfusları 1 milyon 300 bini aşmış durumda. Arnavut nüfusunun yarıdan çoğunun, Türkleşme süreci sonunda Arnavutluk'la hiçbir ilgisi kalmadı. 500 bin Arnavut da ise çok canlı bir şekilde 'Arnavutluk şuuru' var.

LAZLAR: Bütün Doğu Karadenizliler'in Laz sanılması yanlışından dolayı kalabalık sanılan Lazlar'ın gerçek sayısı 80 bin civarında. Çünkü bir Kafkas halkı olan ve Lazca konuşan gerçek Lazlar, Rize ve Artvin'in birkaç köyünde ve göç ettikleri birkaç Marmara şehrinde yaşıyorlar.

HEMŞİNLER: Lazlar gibi Rize ve Artvin'in bazı ilçelerinde yaşıyorlar ve sayıları 13 bin civarında.

POMAKLAR: Bazılarına göre Türk, bazılarına göre Slav ırkından olan Pomaklar da 600 bin civarındalar ve tamamıyla Türkleşmiş durumdalar.

DİĞER ETNİK GRUPLAR: Türkiye'de yaşayan diğer etnik grupların sayısı da 1 milyonu aşıyor. Bunların arasında çingeneler 700 binlik nüfusuyla başı çekiyor. Türkiye'de ayrıca 60 bin Ermeni, 20 bin Yahudi ve 15 bin Rum kökenli vatandaşın yanı sıra çok az sayıda Süryani de hayatını sürdürüyor.

TÜRK NÜFUSU ARTIYOR

Raporun en çarpıcı başlıklarından biri ise Türkler?in nüfus artış hızında yatıyor. Buna göre Türk nüfusu son 15 yıldır az oranda artış gösteriyor. Buna karşılık Kürtler her yıl yüzde 2,5 oranında artış gösteriyor. Araştırmaya göre Boşnaklar her yıl binde 12, Türkler binde 8, Arnavutlar binde 5 oranında azalıyorlar. Buna karşılık Türkleşme oranının en fazla Kürtler?de olduğu, onları Boşnaklar?ın, Çerkezler?in ve Arnavutların takip ettiği görülüyor.

Güneydoğudan göç eden Araplar?da da yoğun bir Türkleşme hızı olduğu belirtiliyor.

Kaynak:Milliyet


er-arslan38
Kapalı
23 Eylül 2008 23:17

eline saglık diyelim de ,emegin boşa gitmesin..bilimsellik açısından bu araştırma neye dayanıyor kardeş.?

araştırma yapan adamlar (öğretim görevlileri) ne kadar yansız davrandılar ki?

Türkiye'de bir de bu durumla mı ugraş verecekti?

bu yazıya bakılırsa, pek çok itiraz gelecektir diye düşünüyorum; niye mi?"laz kardeşim ,biz daha fazlayız diyecek.kürt kardeşte öyle diyecek.vsair"

seni eleştirmek gibi bir derdim yok, yanlış anlama..böyle araştırmalar da tam zamanında çıkarılır biliyor musun?


er-arslan38
Kapalı
23 Eylül 2008 23:25

TÜRKİYE'DE ETNİK DAĞILIM..

Kimden: "Prof.Dr.Mehmet Şahingöz"

Konu : Türkiyede Etnik Dağılımlar...

Merkezi Amerika'da olan Ethnologue data from : Languages of the World kuruluşunun P.A. Andrews tarafından hazırlanan raporu kaynak alınmıştır.

Türkiyede Etnik Dağılımlar:

Türk : % 86.21 / 60.347.000 kişi

Diğer : % 13.79 / 9.653.000 kişi

Kürtler : %8.36 / 5.852.000

Zazalar : %0.53 / 371.000

Çerkezler: %2.14 / 1.520.000

Araplar : %1.63 / 1.141.000

Lazlar : %0.02 / 14.000

Diğer : %1 / 700.000

Toplam : %13.79

Kürt Kökenli nüfusun %8 olarak kabul edilmesi, Kürtlerin 15-20 milyon olduklarıını savunan çevrelerin tepkisine yol açabilir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, yerli yabancı hiç bir ciddi araştırmacı ya da kurum Kürt nüfusu böylesine abartılı rakamlarla ifade etmemektedir.

Ayrıca çok sayıda ciddi eri %8'lik oranı doğrulamaktadır... Türkiye'deki Kürt nüfusu gerçek dışı göstermenin maksat dışında hiçbir anlamı yoktur. Türkiyedeki Kürt kökenli nüfusun 6-7 milyon olması hiç bir şekilde Kürt kimliğini inkar için bir gerekçe teşkil etmediği gibi, Kürtlüğe en ufak bir saygısızlık göstergesi olarak da algılanamaz...

1985 nüfus sayımındaki belirlemeye göre Doğu ve Güney-doğudaki halkın (9.903.000 kişi) sadece 2.766.000ı Anadil olarak Kürtçeyi bildirmiştir. Kalan %72lik bölümün anadili Türkçedir.

Örneğin, a) Konda A.Ş.'nin İstanbul araştırmasında ana-baba tarafından Kürdüm diyenlerin oranı %7.6 dır. Akraba ilişkileri dahil edildiğinde bu oran %13.1 olmaktadır. Ancak bunların sadece %4' lük bir bölümü hissen-kalben Kürdüm demektedirler.

b) 1993 de TÜSES'in yaptığı araştırmada Kürt olarak belirlediği gurubun genel seçmen sayısı içindeki oranı %9.8 dir

e) Tarafgir verilerin etkisinde olduğu bilinen M.M.Van Bruinessen'e göre dünyadaki Kürt sayısı 15-16 milyon Türkiye'deki Kürtlerin sayısı 7-8 milyondur.

f) Javed Ensari'ye göre dünyadaki Kürtlerin nüfusu 15 milyon civarındadır ve bunların %25'i, 3.375.000'i Türkiye'dedir.

g) Doktora çalışmasında Kürtlerle ilgili nüfus tahminlerini karşılaştırmalı olarak değerlendirmiş olan M.Fany'nin 1930 yılı için Türkiye'de belirlediği Kürt sayısı 1 milyondur. Bu sayısının o günkü Türkiye nüfusu içindeki payı %6.6 dır

h) Almanya'da yayınlanan uluslararası nitelikli "Der Fisher Weltalmanach 95" adlı eserde dünyadaki Kürt nüfusu yaklaşık 16 milyon olarak verilmiş, Türkiye'de ki Kürt sayısı 6.2 milyon olarak gösterilmiştir.

i) 1985 nüfus sayımındaki belirlemeye göre Doğu ve Güney-doğudaki halkın (9.903.000 kişi) sadece 2.766.000'ı Anadil olarak Kürtçe'yi bildirmiştir. Kalan %72'lik bölümün anadili Türkçedir. Ağaç işinin toplumsal bir meslek olarak yaygın olduğu Tahtacılar,aşiret organizasyonu itibariyle farklı bir toplumsal yapıya ve özgün bir yaşam tarzına sahip Yörükler Türklerin alt gurupları olarak tasnif edilebilirler. Güney Doğu ve Doğu Anadoluda bir çok yörede aşiret mensubiyeti, Türk,Kürt, ya da Arap olmaktan önce gelir. Ülkemizde Çerkez olarak tanımlanan gurubu oluşturan unsurları bu üst kimlikte birleştiren etken, çarlık Rusyasınca 1864te topluca sürgün edilmiş olmalarının yarattığı büyük acı ve dayanışma duygusudur. Türkiye deki Çerkezler esasen dilleri ve soyları tamamen farklı çok sayıda Kuzey Kafkas topluluklarıdır.Bu yüzden 64 farklı Kafkas derneği vardır. Çerkezistan esasen küçük bir bölgeyi kapsamasına karşın Türk hükümeti gelen herkesi Çerkez kabul etmiştir.

ISTANBUL

1993 yılında Konda özel araştırma şirketinin İstanbulda 15.500 kişi üzerinde yaptığı araştırma.Soru " "siz kendinizi ne hissediyorsunuz?" İstanbul nüfusunun %61.4'nün kendisini Türk, %18.44'ünün ise "farklı" kökenden kabul etmiştir.% 21.11' lık gurup ise "karışık" kökenlidir. Bu gurubun akrabalık ilişkileri büyük çoğunlukla Türklerledir. % 61.40 Türk, % 13.30 Kürt, % 6.81 Balkan Kökenli , % 5.75 Kafkas kökenli, % 8.77 Laz , % 1.39 Hıristiyan Azınlıklar, % 2.57 Arap

Etik Bakış

Etik bakış, dışındaki bir gurubun, bir başka gurubu tanımlamasıdır. Örneğin Türkiyede büyük çoğunluk bütün Karadenizlileri Laz, ( KOCAMAN BİR YANLIŞ ) Doğuluların büyük bölümünü Kürt olarak tanımlar. ( KOCAMAN BİR YANLIŞ ) Bu etik bakıştır. Etik bakış, bilimsel temelden uzak, genelleme şeklinde kaba bir görüştür. Bu nedenle, emik bakış gibi geçerli ölçülere dayanmaz. Ülkenin etnik yapısının değerlendirilmesinde fazlaca bir önem taşımaz. Etik bakış, genellikle çoğunluk egemen unsurun önemsemediği azınlık gurupların kimliklerine ilişkin görüşüdür.

Etik bakış, ülkenin etnik yapısının değerlendirilmesinde önem taşımasa da, çoğunluğun bakışı olarak etnik guruplar arası ilişkilerde etkindir. Özellikle, devlet politikalarının belirlenmesinde etkin olabilen etik bakış, ayrıca gurupların kimlik değişiminde de rol oynayabilir.

Etik bakış ve Lazlar

Aşağıdaki iki örnek emik ve etik bakış farklılığını ve de etik bakışın gurup kimliği değişimindeki rolünü açıklayıcıdır. Bugün, ülkenin bir çok yöresinde Laz olarak tanımlanan insanlar mevcuttur. Ancak yerli kavramı içinde Laz sadece Rizenin Pazar, Arhavi ve Hopa üçgeni içinde küçük bir guruptur. Oysa toplum her Karadenizliyi Laz olarak görür. Toplumun Laz olarak tanımladığı halkın büyük çoğunluğu Laz yakıştırmasını reddeder. Konunun uzmanı yabancı bilim adamları da yaptıkları kapsamlı araştırmalar sonucunda Karadeniz bölgesi halkının Pazar, Arhavi, Hopa yöresi dışında Lazlığı kabul etmediklerini ve Laz olmadıklarını ortaya koymuşlardır. Bennighaus, Meeker Zonguldak Ereğlisinden başlayarak, Rizenin Pazar ilçesine gelinceye kadar her yörenin kendisinin bir doğusundaki yöreyi işaretle, kendilerinin Laz olmadıklarım belirttiklerini tespit etmişlerdir. Dolayısıyla etik bakışla kalabalık bir gurup olarak görülen Lazlar, gurubun kendi tanımıyla küçük bir etnik guruptur.

Etik bakış ve Zazalar

Zazaların durumu daha ilginçtir. Zazalar tarih boyunca kendi kimliklerinde onurla direnmiş, ne Türklüğü ne de Kürtlüğü benimsememiş bir topluluktur. Zazaları inceleyen ciddi bütün bilim adamlarının ortak görüşü; Zazaların Kürt ve Zazacanın Kürtçe'nin bir lehçesi OLMADIĞI yolundadır. Bu görüşü paylaşanlar arasında Kürdolojinin babası kabul edilen V.Minorsky, O.Mann, David Mc Kenzie, Sasuni, Haddank, Prof.Goichie Kojima gibi otoriteler de mevcuttur. Ancak Zazaların önemli bir bölümü bugün Kürt üst kimliğini benimsemektedirler. Dillerinin Kürtçe'den farklı olmasına ve kökenlerinin Kürt olmadığı bilim adamlarınca ortaya konmasına ve daha önemlisi tarihte Kürtlüğe karşı kimliklerini duyarlı bir şekilde savunmuş olmalarına rağmen; Zazaları Kürt kimliğine iten, kendilerini kuşatan toplulukların etik bakışı ve devletin bu bakış doğrultusundaki tavrı olmuştur.

Osmanlıdan bu yana Devlet ve toplum Zazaları Kürt olarak tanımlamıştır. Toplumsal ilişkiler sürekli olarak Zazalara Kürtlüğü empoze etmiştir. Osmanlı'dan günümüze devletin padişahı, tımar beyi, paşası, kadısı, kaymakamı, jandarması, tahsildarı, öğretmeni,hakimi, savcısı Zazaları Kürt olarak görmüştür. Sonuç olarak daha 50 yıl öncesine kadar Kürtlüğü reddeden Zazaların büyük bir bölümü bugün üst kimlik olara Kürtlüğü benimsemişlerdir. Ancak Zazalıklarını Kürtlükle eşdeğer bir kimlik olarak sürdürmektedirler.

Etnik Kimliğin Değişkenliği:

Etnik kimlik pek çok nedene bağlı olarak süreç içinde değişkendir. Tarih içinde, kendi dönemlerine damgasını vurmuş sayısız etnik gurup bugün "kimlik" olarak silinmiştir. Hunlar, Hititler, Sümerler, İskitler, bugün hiç bir etnik gurubu tanımlayan kimlikler değildir. Bu isimlerle anılmış olan topluluklar elbette toptan yok olmadılar. Başka topluluklara karışmış olarak ırki nitelikleri bugünkü toplumlar içinde devam etmekte ise de etnik gurup nitelikleri kaybolmuştur. Günümüz Türkiyesinde bile, yakın bir geçmişe dayanan etnik kimlik değişiminin pek çok örneği mevcuttur. Araştırmalarla kanıtlanmıştır ki, bir çok öz be öz Türk unsur Kürtleşmiştir. 24 Oğuz boyundan biri olan Avşarlar'ın bir bölümünün yanısıra, Döğerler, Kalaçlar, Kikiler, Türkanlar, Karakeçililer Kürtleşmişlerdir. Bunların içinde Urfa Karakeçilileri, bugün Batı Anadolu'daki akrabalarının da çabalarıyla Türk kimliklerini yeniden keşfetmekte ve Türklüğe dönmektedirler. İbrahim Paşa'nın zorla Milli Aşiretine bağlayarak Kürtleştirdiği Türkanlar da kimlik değişimine bir başka örnektir. Kürtleşen Zazalar kimlik değişiminin bir başka günümüz örneğidir. Svanberg'in belirttiği gibi "bir etnik gurubun NE OLDUĞUNDAN çok, NE ZAMAN, yani NE GİBİ KOŞULLAR ALTINDA var olduğu" önemlidir.

ÜST KİMLİK

Üst kimlik çoğu kez yanlış tanımlanmakta ve kavram kargaşasına yol açmaktadır. Doğru tanımın iyi anlaşılabilmesi için aşağıdaki örneklerin iyi değerlendirilmesi gerekir. Kendi kökenine, geleneklerine bağlı, etnik kimliğiyle onur duyan bir Çerkez çağdaş vatandaşlık bilincinin ve toplumla bütünleşme ihtiyacının gereği olarak kendisini Türk olarak tanımlamakta hiç bir sakınca görmeyebilir. Egemen unsurun kimliğinin temsili önemini benimser. Bu durumda Türklük bu Çerkez için bir "üst" kimliktir. Bir başka Çerkez köken bilincine ve onuruna sahip olmakla birlikte, kuşaklardır bu topraklarda yetişmenin, egemen kültürle yoğrulmanın sonucu olarak kendini Türk olarak duyumsayabilir ve Türk kimliğini üstün tutabilir. Bu anlamda Türklük bu Çerkez için artık "üst" kimlik değildir. Üst kimliği tartışanların sık sık düştükleri yanlış üst kimliğin değişik "algılanma" düzeylerini, ve kişilerin kendi tercihlerini gözardı ederek, insanlara kendi ölçüleriyle kimlik biçme yanılgılarıdır. Bazı köşe yazarları ise bu yanlışa ek olarak bir de "yerli", "sonradan gelme" yani otoktonluk gibi bilim dışı ölçüler ekleyerek kendi kafalarına göre "üst" kimlikler yaratmaktadırlar. Üst kimliğin, ne "azlık", "çoklukla" ve ne de "yerli" "göçmen" olmakla ilgisi yoktur. Üst kimlik tamamıyla gurubun kendine bakışı, egemen unsuru algılayışıyla ilgili bir tanımlamadır. Üst kimlik en kısa tanımıyla "rıza ile kabul edilen ortak temsili" kimliktir.

Çerkezler

1965 Genel Nüfus Sayımında anadili Çerkez dillerinden olanların oranı %0.19, ikinci dili Çerkez dili olanların oranı %0.15 dir. Bu sayım esas alındığında Çerkez kökenli nüfusun genel nüfüs içindeki payı %0.34 olarak görülmektedir. Aynı oran bugünkü nüfusa uygulanırsa Çerkezlerin nüfusu yaklaşık 200.000 olmaktadır. Ancak değişik kaynaklardaki verilerle birleştirildiğinde Çerkez kökenli nüfusu 1.000.000'un üzerinde kabul etmek gerekir. Çerkez kökenli nüfusa ilişkin olarak ÖZBEK'in tespiti 1984 yılı için 1.100.000 dir. Bu arada tarihi veriler incelendiğinde Turkiye'deki Çerkez kökenli nüfusu 1.5 milyon civarında kabul etmek mümkün olmaktadır. Kuzey Kafkas ülkelerinin Çarlık Rusyasına karşı verdikleri destansı bağımsızlık savaşı 1864'te büyük bir kırıma dönüşen yenilgiyle sonuçlanmış ve Ruslar Çerkezleri sürmüşlerdîr. O günkü verilere göre sürülen nüfus farklı kaynaklara göre 600.000 ile 1.500.000 arasında değişmektedir. Ancak büyük sefalet içinde gerçekleşen göç sonucu Osmanlı topraklarına ayak basabilenler 400.000 civarında gösterilmektedir. Osmanlı topraklarına gelen Çerkezler; Balkanlar, Suriye , Mısır, Filistin, ve Anadolu da iskan edilmişlerdir. Anadolu'ya iskan edilen nüfus 150-200.000 olarak tahmin edilmektedir. Bunların büyük çoğunluğu Adigeler sonra Abhazlar ve 20.000 civarında Ubık'la, 3000 aile Çeçen-İnguş, Türk asıllı Bolkar ve Karaçaylardır. Asetinler ve Dağıstanlılar da diğer küçük guruplardır. Çerkezler, kendi soylarından oluşan köyler kurmuşlar ve doğal asimilasyona uzun süre direnmişlerdir. Ancak Müslüman olmaları ve kentleşmenin hızlanması sonucu büyük ölçüde dillerini unutmuşlar ve Türk toplumuyla bütünleşmişlerdir. Yapılan araştırmaların hemen hemen tamamı göstermektedir ki Çerkez kökenli unsurlar için Türk kimliği köken kimliklerinden önde gelmektedir. 1993 yılında İstanbul'da yapılan araştırmada ana ve baba tarafından Kafkas kökenliyim diyenlerin oranı %2.19'dur. Ancak bunların sadece %0.46 si kimlik olarak Çerkezliğe bağlı olduklarını belirtmişlerdir.

Etnik mozaik kavramı ve Fransa Örneği

Uluslararası bir örnek olarak Fransa'ya bakmak yeterlidir. 1978 istatistiklerine göre Fransa'da 17 etnik gurup mevcuttur. Üstelik bu sayı Andrews'ün yaklaşımıyla 80'ni aşmaktadır. Söz konusu 17 gurubun genel nüfus içindeki oranı %19'dur ve bu guruplardan 16'sının nüfusu 100.000'in üzerindedir. (Türkiye'de etnik gurupların toplam nüfus oranı % 11.87 ve nüfusları 100.000 üzerindeki gurup sayısı sadece 5 tir.) Böyle bir tabloya rağmen Fransa'da ne mozaik sözü edilir, ne de Fransa için "mozaik" nitelemesi yapılır. Fransa haklı olarak mozaik nitelemesini reddettiği gibi, milli azınlık kavramını da benimsememektedir. Fransa 1992 yılında anayasasının 2nci maddesini "Fransızca Cumhuriyetin anadilidir." şeklinde değiştirmiştir. Avrupa Konseyi çerçevesinde oluşturulan ve 11 üye ülkenin imzaladığı "Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı"na taraf olmamıştır. Fransa Anayasa Kurulu 1991 deki kararında Fransa halkının unsuru Korsika halkı ifadesini anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. Üniter bir devlet olarak milli bütünlüğünü 100 yıla aşkın bir süre önce pekiştirmiş olan Fransa'nın etnik guruplara bakışı hiç değişmemiştir. 1925 yılında devrin Milli Eğitim Bakanı A de Monzie bu bakışı şu sözleriyle özetlemiştir. "Fransa'nın tarihsel birliği için, Brötanca'nın ortadan kalkması gerekmektedir." Bu yapıda bir Fransa etnik bir mozaik olarak tanımlanmaz, bu zihniyette bir Fransa eleştirilmezken, Türkiye'yi mozaik olarak nitelemek sadece bilimi inkar değil, insafsızlıktır

**********************************************************

www.payidar.net/turk-kulturu/1604-turkiyede-yasayan-insanlarin-soy-dagilimi.html - 79k -


er-arslan38
Kapalı
23 Eylül 2008 23:33

Ali Tayyar Önder kimdir Ali Tayyar Önder Hakkinda

ESERLERİ

Türkiye'nin Etnik Yapısı / Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler

"A. Tayyar Önder'in 5 yıllık araştırması (Kürtler) hemen tüm malzemeyi önümüze koyuyor." "Farklı ülkelerden ünlü araştırmacıların savları incelenmiş. Bulgular sergilenmiş..." "Araştırmadaki bazı önemli noktaları Cumhuriyet okurları ile paylaşmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü bunlar her bilinçli yurttaşın bilmesi ve üzerinde düşünmesi gereken şeyler."

- Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı

*************************************************************

"Eseriniz, sadece şimdiki yaşayanlara değil, gelecek nesillere de ne olduklarını bilmeleri konusunda bir kaynak olarak hak ettiği yeri alacaktır. İnanılmaz derecede, gerçekleri çarpıtarak ülkemiz insanlarının kafasını bulandıran kasıtlı ve maksatlı yayınlarla geleceğimizi karartanlara büyük bir darbe vuracak olan eseriniz için sizi en samimi dileklerimle kutlarım."

- Prof. Dr. Lütfi Baş

**************************************************

"Bu konuda birçok kitap var. Fakat ilmi değeri olan ve aklı başında insanları tatmin edebilecek kitap sayısı malesef çok az. Biz size bu konuda iki isim verebileceğiz. Birincisi İçişleri eski bakanı E. Korg. Selahattin Çetiner'in Sorunlarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Gerçeği ve diğeri değerli araştırmacı Sn. Ali Tayyar Önder'in Türkiye'nin Etnik Yapısı Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler isimli kitabı. İkinci kitap gerçek bir ilmi eserdir. "

- E. Org. Kemal Yavuz

******************************************************

"Türkiye'nin etnik yapısı hakkında yalanlarla dolu kitaplar bilimin berrak ışığında gerçeklerle çürüten, yüzyıllardan beri devam eden bağımsızlık mücadelemizin vatansever neferlerine meşale olan kitabınız için sizi kutluyorum." "Bitmeyen şark meselesinin bir evresinde, ülkemizin bu güzel köşesinde aklın ve bilimin ışığında hizmet veren Sb. Astsb. Erbaş ve erler, kamu yöneticileri ve öğretmenler adına sizi kutluyor, başarılarınızın devamını temenni ediyorum."

- Tuğ Gen. Zeki Durlanık

*******************************************

"Çok önemli bir eser. Bu hayati konuda, şimdiye dek, ne bir resmi kuruluşun ne de başka bir kişinin bu kadar kapsamlı ve derinlemesine bir çalışma yaptığını sanmıyorum."

- Altemur Kılıç

*****************************************************

"Başta devlet yetkilileri olmak üzere, gençlerin, aydnların, hepmizin tekrar tekrar okuması gereken, sağlam bir bilimsel temele dayalı, başyapıt niteliğinde, fevkalade önemli büyük bir eser. Ansiklopedi değerinde bir kaynak."

- Cengiz Gökçek (Eski Sağlık Bakanı)

*******************************************

"Bu konuda bir çok araştırma yaptım, pek çok kitap okudum. Bu kitap kapsamlı, sistematik, bilimsel bir esere rastlamadım. Denilebilir ki, alanında abide bir eser. Her yurtseverin, özellikle de gençlerin, bu kitabı altını çizerek mutlaka okumaları gerekir."

- Nahsen Badeli (Malkara Kaymakamı)

"Yetmişbeş yıllık Cumhuriyet döneminde bu konuda, bu değerde hiçbir eser yazılmadı. Bu kitanı olmadığı her kütüphane ek******. Milli kültür, milli tarih, milli siyaset anlayışının tamamen yenilenmesini zorunlu kılan başyapıt niteliğinde akademik bir çalışma."

- Turgay Boduroğlu (TUDEV Eski Gen. Bşk.)

****************************************************

KONFERANS

Türkiye üzerine oynanan oyunlar ile ilgili Bodrum?da düzenlenen konferanslara bir yenisi daha eklendi. Türkiye?nin etnik yapısı ile ilgili verilen konferansta etnik mozaik söyleminin yalandan ibaret olduğu vurgulandı...

Türkiye eski güzellerinden Günseli Başar?ın organizasyonuyla Marmara Koleji Haliklarsassos Kültür Merkezi?nde verilen konferansa konuşmacı olarak Ali Tayyar Önder katıldı.

?Türkiye?nin Etnik Yapısı? adlı kitabın yazarı ve ODTÜ Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi Eski Lisan Bölümü Başkanı ve Dekan Yardımcısı Ali Tayyar Önder Türkiye?yi parçalamak amacıyla etnik mozaik söyleminin nasıl kullanıldığını anlatırken, Türkiye?nin bu ve benzeri konularda zaafiyet gösterdiğine dikkat çekti. Bazı basın kuruluşlarının Abdullah Öcalan?ın içinde bulunduğu çözüm önerilerine sıcak davranmalarına anlam veremediğini kaydeden Önder, ?Vatanları için canlarını veren şehitlerimizin yerine cevap vermek onlara mı kadı?? şeklinde konuştu...

Türkiye?yi Serv ile bölmek isteyen güçlerin Lozan?dan sonra farklı arayışlara girerek içerden parçalama politikaları sürdürdüğünü belirten Önder, ?Türkiye Etnik Mozaiktir? söyleminin bu politikaların en birincil sırasında yer aldığına dikkat çekti.

Yaklaşık 40 yıl önceki devlet anlayışının Avrupa?nın ortaya attığı bu görüşü savunarak müdafaya geçme çabalarını eleştiren Önder, Türkiye?de sadece 6 etnik gurup bulunduğuğunu ancak devlet yönetimlerinin bu sayıyı arttırarak savunma politikası izlediklerini dile getirdi. Önder, ?Adeta açık arttırmaya çıkartılan etnik guruplar 47 olarak açıklanmış, daha sonraki dönemlerde 27,36 ve 54 gibi gerçekten uzak rakamlarla abartılmış bugün ise bu sayı 27?e düşürülmüştür? şeklinde konuştu.

Bahsedilen azınlıkların 16 tanesinin Türk olduğuna dikkat çeken Önder, ?Irkları bir, dinleri bir, soyları bir bir millet nasıl 16 parçaya bölünerek azınlık denilebilir? şeklinde konuştu...

Konferans Bodrum Kaymakamı Abdullah Kalkan başta olmak üzere mülki amirler, eğitimciler, sivil ve siyasi örgüt temsilcileri ile vatandaşlar tarafından ilgiyle takip edildi..

Önder'den 'Türkiye'nin Etnik Yapısı' konferansı

Muğla'nın Bodrum İlçesi'nde düzenlenen "Türkiye'nin Etnik Yapısı" konferansında araştırmacı-yazar Ali Tayyar Önder bilgiler verdi.

Bodrum Marmara Koleji Halikarnassos Kültür Merkezi'nde düzenlenen konferansta Ali Tayyar Önder, "Türkiye'nin Etnik Yapısı" konulu bir sunum gerçekleştirdi.

Avrupa eski güzellerinden Günseli Başar tarafından organize edilen konferansı çok sayıda vatandaş izledi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) eski Gaziantep Fen ve Edebiyat Fakültesi Lisan Bölüm Başkanı ve Dekan Yrd. Ali Tayyar Önder konferansta, Türkiye'nin etnik bir mozaik olmadığını belirterek, "Bu, Türkiye'yi bölmek isteyenlerin bir oyunudur. Türkiye'de 6 etnik grup vardır. Bundan 40 yıl önce etnik mozaik yalanını ortaya atarak bölemedikleri ülkemizi bu yolla bölmeye çalışıyorlar" dedi.

"Türkiye'nin Etnik Yapısı" isimli kitabın yazarı olan Önder, etnik çeşitlilik üzerinden siyaset yapıldığında ülkedeki etnik gruplaşmanın 50'ye ulaştığını söyleyerek, "Uzun seneler önce başlayan planlar işliyor. Bizim hükümetlerimiz de etnik mozaik kavramını kabul ederek 'biz herkese eşit davranıyoruz' sistemiyle siyaset yapmaya çalışıyor. Bu oldukça tehlikeli" şeklinde konuştu.

Yayın Tarihi : 11 Aralık 2005 Pazar

***********************************************************

Politik Adam

Kayıtsız şartsız AB'cilere ithaf olunur... Akşam 13 Mart 2002 Çarşamba

Avrupalılaştırılacaklardan mısınız?

Avrupalılaştırılamayacaklardan mısınız?

İşte günümüzün sorusu..

Tuncer Kılınç Paşa konuşunca 'bir bardak suda kopartılan fırtına'nın ana konusu aynı zamanda...

Sözümüz asla ve asla Avrupa Birliği'nden yana olanlara değil.

AB'ye 'kayıtsız şartsız' teslimiyeti kafasına koymuş olanlara..

İthaf olunur..

*******************************************************

ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi eski Dekan Yardımcısı, Ali Tayyar Önder Hoca'nın yazısı..

'Türkiye'nin Etnik Yapısı-Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler' kitabından:

'- Bilimi, teknolojisi ve sosyal kurumlarıyla 20'nci yüzyıla damgasını vurmuş olan Batı uygarlığı çağdaşlaşmayı amaçlayan her ülkenin hedefidir.

- Bu anlamda Türkiye'nin Avrupa'dan kopması, yüz çevirmesi düşünülemez.

- Ancak bu uygarlığı yaratan ülkelerin acımasız bir çıkar temeline dayalı dış politikaları gözardı edilmemelidir.

- Avrupa, Türkleri Anadolu'dan atmak için 1096-1270 yılları arasında 174 yıl boyunca Haçlı Seferleri'ni sürdürmüştür.

- Tamamen çıkar temeline dayalı I ve II. Dünya Savaşları'nda 5 milyonu fırınlarda yakılıp, gaz odalarında zehirlenen 30 milyon insanın, milyonlarca ailenin sefalet ve acısının günahı Avrupa'ya aittir.

- Ülkemizi bir iç savaşın eşiğine getirmiş olan anarşiyi ve bugünkü PKK terörünü Avrupa'nın çıkar zihniyetini kavramadan anlamak mümkün değildir.

- Türklüğü yok etmek planı olan Sevr'i uygulamaya koyan odur.

- Genç Türk Devleti'ni boğmak için Yunan işgalini destekleyen odur.

- 1924 Şeyh Sait İsyanı'nın, 1926-30 Ağrı İsyanı'nın, 1938 Dersim, Hatay olaylarının arkasında hep Avrupa mevcuttur.

- Bu hareketler hep Türkiye'yi bölmeye, çökertmeye yöneliktir.

- Bugünkü PKK ve diğer terör örgütlerinin arkasında yine Avrupa vardır.

- Avrupa teröre; sadece ülkesinde barındırdığı potansiyel teröristlerle, terör eğitim merkezi kamplarıyla, silah yardımıyla değil, demokrasi ve insan hakları kılıfıyla, bütün kurumlarıyla destek vermektedir.

- Türkiye jeopolitik konumu itibariyle Avrupa'nın Ortadoğu'daki petrol çıkarlarının tam kalbinde yer almaktadır.

- Avrupa bugün Ortadoğu petrollerini dilediği gibi denetleyebilmektedir.

- Türkiye'nin bölgedeki güç dengesini bozması Avrupa için bir kabustur.

- Aynı şekilde dünyanın enerji deposu sayılan Türk Cumhuriyetleriyle tarihi bağı Türkiye'yi 'Avrupa nezdinde çıkarları' bakımından tehlikeli kılmaktadır.

- Bunların yanı sıra, Türkiye, Avrupa için bir pazardır.

- Güçlü bir Türkiye Avrupa'ya dünya piyasalarında baş edilemez bir rakiptir.

- AB üyeliği ise Türkiye'yi daha da güçlendirir.

- Avrupa, bu hesabı fevkalade dikkatle yapmıştır.

- Bileğinin gücü yetmedikçe Türkiye'nin Avrupalılar'ca AB'ye alınmasını hayal edenler büyük yanılgı içindedirler.

- Bugün dahi Avrupa'daki 2.5 milyon Türk işçisinin serbest dolaşım hakkı uluslararası anlaşmaya rağmen askıya alınmıştır.

- Türkiye'nin AB üyeliği halinde Batı'ya akacak işçi sayısı 5 milyonu bulacaktır.

- Böyle bir durum Avrupa için kabustur.

- Nüfus artış potansiyeli itibarıyle Türkiye Avrupa Parlamentosu'nda en çok üyeye sahip ülke olabilecektir.

- Bunun anlamı, AB'nin Türkiye'nin onayı olmadan hareket edememesidir.

- Avrupa bunu hayal etmeye dahi tahammül edemez.

Sonuç olarak, Batı Türkiye'nin AB üyeliğini asla onaylamayacağı gibi Türkiye'nin bu birliğe üyeliğini vazgeçilmez hale getirecek her gelişmeyi baltalamak için her türlü komplonun hesabı içinde olacaktır.'

Eline sağlık, Ali Tayyar Önder Hoca...

Diline sağlık, Tuncer Kılınç Paşa...

******************************************************

TÜRKİYE NÜFUSUNUN YÜZDE 7'Sİ KÜRT

Güler Kömürcü

AKŞAM 20.10.2006

Türkiye'nin etnik bir mozaik olduğu 'kabulü', yıllardır, devlet yetkilileri, birçok aydın dahil geniş bir kesimin sorgulamadan benimsediği, adeta ön yargıya dönüşmüş büyük bir yangıdır" Akşam'dan Güler Kömürcü'nün yazısı:

Ali Tayyar Önder'in 'Türkiye'nin etnik yapısı' isimli eserinin mutlaka kütüphanenizde olmasını tavsiye ederim, şimdi kitaptan bazı alıntılar sunmak istiyorum sizlere;

Türkiye'nin etnik bir mozaik olduğu 'kabulü', yıllardır, devlet yetkilileri, birçok aydın dahil geniş bir kesimin sorgulamadan benimsediği, adeta ön yargıya dönüşmüş büyük bir yangıdır.

Bütünüyle yanlıştır ve bilimsel gerçeğe aykırı bu 'kabul', geleceği yıllar öncesinden planlayan Batılıların, Sevr'le (1920) bölemedikleri Türkiye'yi içten bölmek için, özellikle, Lozan Anlaşması (1923) sonrasında belirledikleri politikalarına; meşru bir zemin, bölücü etnik dayatmalarına gerekçe oluşturmak üzere, Türkiye'ye bilinçli olarak çok ince bir şekilde empoze ettikleri bilimsel dayanaktan yoksun bir yakıştırmadır.

Bilimsel ölçütle ve uluslararası kabulle, bir ülkenin etnik yapısının 'mozaik' olarak tanımlanabilmesi için 2 şartın birlikte var olması gerekir. Bu şartlardan biri, 'etnik çeşitlilik', diğeri, ülkeleri etnik grupların toplam nüfusunun, ülke nüfusunun %35'ini oluşturmasıdır. Etnik çeşitlilik, ülkede, genel etnik yapıyı etkileyen büyüklükte 'anlamlı' bir nüfusa sahip 'çok sayıda' grubun var olmasıdır. Bu gruplar 'asli' gruplar olarak tanımlanır. Ülkenin etnik yapısını değerlendirmede, nüfus olarak belirleyici bir etkisi olmayan 'küçük' nüfuslu gruplar, 'tali' gruplar kabul edilir ve topluca diğerleri olarak değerlendirilir.

Bu ölçütle, tüm resmi tespitler ve bilimsel veriler ortalamasıyla, bugün, Türkiye'de, 'yüzde' oranıyla 'anlamlı' büyüklükte nüfusa sahip kabul edilebilecek gruplar, yaklaşık %7 nüfus oranıyla Kürtler, bir ölçüde, %1 nüfus oranıyla Araplar ve yine %1 nüfus oranıyla Zazalardır.

Bunlar dışındaki gruplardan Çerkeslerin nüfusu yaklaşık %0.4 ve Lazların nüfusu yaklaşık %0.27'dir. Diğer grupların toplam nüfusu yaklaşık %0.4'tür (bindedört).

Bu oranlarla değerlendirildiğinde, bugün nüfusu yaklaşık 74 milyon kabul edilen Türkiye'de, etnik grupların nüfusları ve bu nüfusların oransal dağılımı yaklaşık olarak aşağıdaki gibi tespit edilmektedir;

Gruplar Nüfus Oranı (%) Türkler 66.650.000 yüzde 90.00. Kürtler 5.000.000 yüzde 6.76. Zazalar; 800.000 yüzde 1.08. Araplar 800.000 yüzde 1.08. Çerkesler 300.000 yüzde 0.40. Lazlar 200.000 yüzde 0.27. Diğer; 300.000 yüzde 0.41. Diğerleri içindeki Ermenilerin nüfusu 60.000, Yahudilerin nüfusu 25.000, Rumların nüfusu 1.800'dür.

Başta da belirttiğimiz gibi bir ülkenin etnik yapısının mozaik olarak tanımlanabilmesi için, toplam etnik nüfusun ülke nüfusunun en az %35'ini oluşturması gerekir.

Yani... Türkiye bir mozaik değildir.

Bugün, bir AB ülkesi olan Fransa'da toplam nüfusları ülke nüfusunun yaklaşık %22'sini oluşturan 1166 etnik grup mevcuttur. Buna rağmen ne Fransa kendisini etnik bir mozaik olarak tanımlamasına izin vermekte ne de herhangi bir AB ülkesi Fransa'yı etnik bir mozaik olarak tanımlamaktadır.....'

Evet, devamı için kitabı almanız gerekiyor efendim. Kitaptaki bazı değerlendirmeler oldukça tartışma yaratacağa benziyor, Ne dersiniz?

**********************************************************

www.guncelle.com/kim-kimdir/192923-ali-tayyar-onder-kimdir.html - 76k -


sebahattins
Memur
23 Eylül 2008 23:39

İslamın ırkçılığa bakışı adlı yazıyı göndermeye çalıştım.Fakat gönderemiyorum.Belki uzun olduğu içindir belkide bilemeyeceğim.


sebahattins
Memur
23 Eylül 2008 23:44

İslam'ın Irkçılığa Bakışı

İnsanların genel durum ve ahvali hakkında cereyan eden "sünnetullah", onların cinsiyet, huy ve karakter bakımından farklı oldukları gibi; renkleri, ırkları ve mensup oldukları milliyetlerinin de farklı olması şeklinde tezahür etmiştir. Bütün insanlık Hz. Adem'den (a.s) gelmiştir. Fakat daha sonra Allahu Teala'nın meşîeti, bidayette bulunan bu birliğin farklı kavim ve kabilelere ayrılması şeklinde ortaya çıkmıştır. Kur'an'ı Kerim'de bu durum şu şekilde anlatılmaktadır: "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvada (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır".(1)

Yine başka bir ayeti kerimede, insanların bu farklılıklarına dikkat çekilirken, bu durumun Cenab-ı Hakk'ın bir taktir ve dilemesiyle olduğu, dolayısıyla bu çeşitliliğin O'nun varlık ve kudretini gösteren bir delil olduğu vurgulanır. "O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır".(2)


şarampol
Yasaklı
24 Eylül 2008 12:18

bu araştırmalar sağlıksız ve objektif değil.

300 bin çerkes demiş neye dayanarak? 1860 larda sürgünle 1,5-2 milyon kafkasyalı gelmiş osmanlıya zaten. konuşulan dile gör ise bu sayım o da yanlış. adam anası boşnak, babası arnavut diyelim. bu adam melez ama türkçe konuşuyor haliyle ve türküm diyor kendine. bu melez sayısı hayli yüksek ve bunlarda türk kategorisine alınmış.

anadil türkçe olabilir ama etnik kökenine inince bambaşka genetik miras çıkar. bugün ezici çoğunluk sayılan o yüzde 65-70 lik türk oranının içinde bunların sayısı hayli yüksek olmalı.


er-arslan38
Kapalı
25 Eylül 2008 16:44

sebahattin kardeşin; şarampolden ,önceki yazinin devami

*******************************************************

Hucurat suresinde geçen ayeti kerime, insanların taife taife, millet millet ve kabile kabile yaratılmalarının sebebini kavli şerifiyle, onların birbirlerini tanımaları ve bu suretle yardımlaşma ve dayanışma içinde bulunmaları olarak gösteriyor. Yoksa bu farklılık, insanların birbirlerine karşı saygısızlık göstermeleri ve tecavüzde bulunmalarına bir saik ya da alemşumül insani değerleri ve vicdan hürriyetini baltalayan bir unsur değildir.

Bediüzzaman Hazretleri de, insanların kavim ve kabile itibariyle farklı farklı yaratılmalarını, büyük bir ordunun fırkalara, alaylara, taburlara ve bölüklere hatta ta takımlara kadar ayrılmasına benzetiyor. Bu suretle her neferin muhtelif münasebetleri ve o münasebetlere göre vazifeleri bilineceğini ve böylece o ordunun faklı efradının teavün düsturuyla umumi bir vazife göreceklerini ve hayat-ı ictimaiyyenin düşmanların hücumundan masun kalacağını belirtiyor. Yoksa bu tefrik ve inkısam birbirlerine karşı bir rekabet ve muhalefet sebebi olsun değildir.(3)

Belli bir amaç ve gayeyi gerçekleştirmeye matuf olarak ortaya konan bu farklılıklar, tarihin hemen her devrinde, hususiyle de son birkaç asırdır, bu incelik kavranamadığından veya yanlış anlaşıldığından dolayı birçok menfi durumun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Yani insanlar kendilerinde bulunan sevgi, şefkat, merhamet ve yardımlaşma duygularını sadece kendi kavimlerine münhasır kılmışlar, sığ düşünce ve bağnazca fikirlere kapılmışlar, böylece Allah'ın insanda vaz ettiği bu engin duyguların mecrasını daraltarak, koyu bir taassup ve ırkî bir asabiyete takılıp kalmışlardır.

Bir taraftan ayet ve hadislerde asabiyet düşüncesi zemmedilirken, diğer yandan da Efendimizin Müslümanların milli ve dini değerlerine sahip çıkarak, kendileri olarak var olabilmeleri için kavim ve kabile sevgisini tasvip ettiğini görüyoruz. Buradan hareketle milliyetçilik fikrinin iki veçhesinin bulunduğunu, bunlardan birinin menfi diğerinin ise müspet olduğunu söyleyebiliriz.

Menfi milliyetçilik çok defa Efendimizin beyanlarında "cahiliyye davası", "asabiyyet davası", "cahiliyye asabiyyeti" vs. gibi değişik tabirlerle kullanılmış ve kesin olarak yasaklanmıştır. O, her fırsatta insanların mensup bulunduğu kabile ile veya renginin, ırkının farklı olmasıyla bir üstünlük elde edemeyeceğini dile getirmiş ve üstünlüğün doğuştan meccanen verilen bu tür özelliklerde değil, sonradan kazanılan vasıflarda aranması gerektiğinin altını çizmiştir. Veda hutbesinde, insanların doğuştan getirdikleri hususiyetler itibariyle eşit oldukları, bundan dolayı hiç kimsenin ırkçılık düşüncesiyle başkalarına kin ve düşmanlık besleyemeyeceği ve üstünlüğün ancak ve ancak takva ile olduğunu, veciz ifadeleriyle bütün insanlığa duyurmuştur.

"Ey insanlar! Mü'minler kardeştirler. Rızası dışında bir kardeşin malı diğerine helal değildir. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab!

Ey insanlar! Rabbiniz birdir ve atanız da birdir: Hepiniz Adem'in soyundan geliyorsunuz ve Adem de topraktan yaratılmıştır. Allah katında en saygın ve değerliniz, ondan en çok korkan ve çekineninizdir. Takva (Allah'tan hakkıyla korkma) dışında, bir Arap'ın Arap olmayan birine karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. Dikkat edin! (Mesajımı size) ilettim mi? Şahit ol Yâ Rab (4)

Asabiyyet fikrini yasaklayan rivayetlerden birkaçı da şu şekildedir:

"Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körü körüne çekilmiş (ümniyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadaplanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü'min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim.(5)

"Asabiyyet (kavmiyyetçilik) davasına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dava yolunda mücadeleye girişen bizden değildir.(6)

"Kim câhiliyye davasında (kavmiyetçilikde) bulunursa cehenneme iki dizi üzerine çökmüş demektir. Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulü, oruç tutsa, namaz kılsa da mı?" "Evet," cevabını verdi; "oruç tutsa da, namaz kılsa da.(7)

Aslında geçen hadislerde yer alan ifadelerden en âmi bir kişi bile dinimizde ırkçılığın ne kadar fena bir iş olduğunu ve her halü karda ondan kaçınmak gerektiğini anlayabilir. Fakat Peygamber Efendimiz (s.a.s) sadece sözlü uyarılarıyla yetinmemiş, öncelikle cahiliye insanlarının içinde kök salmış bu asabiyyet (ırkçılık) düşüncesini ortadan kaldırmak için ve kıyamete kadar gelecek insanlığa misal olması adına, fiili uygulamalarıyla da, bu meşum düşüncenin kökünü kazımak istemiştir.

Kavmiyetçilik mevzuunda Asr-ı Saadette, her devirde örnek alınması gereken, kendisiyle iftihar edeceğimiz, ırk ayrımı fikrini yıkmak için tatbikata konulmuş birçok örnek bulabiliriz. Fakat burada özet olarak, Hz. Muhammed'in (s.a.s) Kureyş kabilesine mensup soylu bir ailenin kızı olan ve aynı zamanda Peygamberimizin de halasının kızı bulunan Hz. Zeyneb'i (r.a) azadlı kölesi Zeyd (r.a) ile evlendirmesi, Hz. Zeyd'i ve yine onun oğlu olan Hz. Üsame'yi (r.ah), içinde Sahabenin en büyüklerinin de bulunduğu orduya komutan tayin etmesi, siyahî bir köle olan Hz. Bilal'i (r.a) müezzin tayin etmesi ve yine kölelikten gelen Selman (r.a) ve Süheyb (r.a) gibi sahabelere ashabı arasında müstesna bir yer vermesi gibi misalleri burada hatırlayabiliriz.

İslam tarihine bir göz attığımızda, -bazı suiistimalleri istisna kabul edecek olursak- hemen her zaman bütün Müslümanların kardeş olduğu fikriyle hareket edilmiş, farklı milletlerle olan ilişkilerde hak, adalet ve insaf gözetilmiş, hatta Müslüman olmayanlar bile dışlanmayarak İslam'ın getirdiği bu insani hasletler her tarafta bayraklaştırılmıştır.

Burada yasak edilen, menfi milliyetçilik dediğimiz asabiyyet, zulüm ve adaletsizliğe alet edilen sevgidir. Yani başka millet ve kavimleri tahkir etme ve değersiz addetmeye varacak şekilde mensup olduğu milletini sevmesidir ki, buna ferdi ve ictimaî bir hastalık gözüyle bakabiliriz. Çünkü bu duygu ve düşünceleri taşıyan bir kişi, "öteki" dediği kendi millet ve cemaatine mensup olmayanlara karşı cephe alacak ve hep taassup ve cahiliyye asabiyetiyle oturup kalkacaktır. Bu durum Efendimiz'in (s.a.s) beyanlarında şu şekilde yerini bulumuştur:

"Vâsile İbnu'l-Eska (r.a) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, asabiyet nedir?

Asabiyet, buyurdular, zulümde kavmine yardım etmendir." 8

İbnü'l-Esir de asabiyyet kelimesinin "kavmine zulümde yardım eden kimse" manasına gelen asabî'den geldiğini söylemiştir. Çünkü lügat yönünden asabî, asabesi için öfkelenen ve onları himaye eden kimse demektir. Asabe ise, baba cihetinden gelen akrabalara denir. Asabiyete tarafgirlik de diyebiliriz. Tarihe bir göz attığımızda, ırkçılık fikrinin devletleri ve dinleri yıkmada en önde gelen bir unsur olarak kullanıldığını görebiliriz.

İmam Şâfiî şöyle der: "Her kim, sözle asabiyyet (kavmiyyetçilik) izhâr eder, ona çağırır ve bu işi iyice benimserse -bu uğurda bizzat savaşmasa bile- bu kimsenin şahâdeti merduttur, (mahkemede şahitlik yapamaz). Bilirsin ki, insanların hepsi Cenab-ı Hakk'ın kullarıdır. Hiç kimse O'nun kulluğundan dışarı çıkamaz. Bu kullar arasında sevgiye en çok liyâkatli olanı, Allah'a en muti olanıdır Allah insanları İslâm'da birleştirdi ve onları kendisine nispet etti.

Bu (intisap) insanlar arasında mevcut neseplerin (intisapların) en şereflisidir. İnsan bir kimseyi sevecekse onu Allah için sevsin. Bir kimse sadece kendi kavmini sevecek olsa, bakılır, kendine helâl olmayan herhangi bir şeyi kavminin dışında kalanlara yapmadıkça, bu çeşit bir kavim sevgisi sıla-i rahim'dir, yasak olan asabiyyet değildir. Kendisinde iyi veya kötü vasıflar beraberce bulunmayan kimseler azdır. Kişinin kendinden olan bir kimseyi severken mevzubahis olabilecek kötü durum (mekruh), onun Allah tarafından yasaklanmış olan bir şeyi başkasına yapmasıdır. Meselâ, tecavüzde bulunur, nesebi sebebiyle ta'n eder, asabiyyet (kabilecilik) yapar, kişiye nesebi sebebiyle kızar, fakat Allah'a olan isyanı veya kızdığı birisine karşı işlediği cinayeti sebebiyle kızmaz.

Sözgelimi şöyle der: "Ben ona kızıyorum, zira o, falanca aileye mensupdur." İşte bu hâl, şahitliğin reddini gerektiren hâlis asabiyyettir (yâni merdud olan kavmiyyetçilik).(9)

Bir de tesanüt ve teavüne sebep olan, sosyal hayatın ihtiyacından kaynaklanan milliyetçilik fikri vardır ki, bunu diğeriyle eşdeğer tutamayız. İşte insan fıtratında mevcut bulunan unsuriyet fikri, müspet manadaki bu çeşit bir milliyetçiliğe yönlendirilmelidir ki, zülüm ve haksızlıkların değil, yardımlaşmanın, kuvvetin ortaya çıkmasına ve toplumda millî heyecanın takviyesine sebep olsun.

Diğer yönden bu durum, namus, şeref ve haysiyet gibi milletçe üzerine titrenen değerlerin korunmasına ve millet ruhunun canlı kalmasına vesile olacaktır. Bunun dışında kalan kuru bir ırkçılık davası gütmenin hiçbir kimseye faydası olamayacaktır. Hem, dünya yüzü hususiyle Anadolu, kavimlerin o kadar çok yerleşip göç ettiği bir yer olmuştur ki, bunun neticesi olarak karışan ırkların tam olarak ayrılabilmesi, ancak levh-i mahfuzun açılmasıyla mümkün olacaktır.

Bunun dışında kalan, düşmanlık ve zulümlerden uzak bulunan bir kavim ve kabile sevgisini dinimiz de tasvip etmiştir. Bununla ilgili olarak Efendimiz (s.a.s) bir yerde: "En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir.(10), buyurduğu gibi, başka bir hadisinde de kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, kişinin kavmini sevmesi, (merdud olan) asabiye midir?" diye soran sahabiye: "Hayır, asabiye, kişinin zulümde kavmine yardımcı olmasıdır" şeklinde cevap vermiştir. Ve yine Âlemlerin Sultanı, ordusunu savaşa hazırlarken, her bir kabile reisine ayrı bir sancak vererek, onların her birini şereflendirmiş ve böylece aralarında daha sağlam bir uhuvvet ve tesanütün oluşmasını hedeflemiştir.

İnsanlık tarihindeki en büyük tefrika sebeplerinden birisi olan ırkçılık düşüncesini dinimiz şiddetle yasaklamış, hiçbir kavim ve kabilenin diğerinden üstün olamayacağını açıklamış ve Kur'an-ı Kerim üstünlüğün ancak takva ile olacağını beyan buyurmuştur.(11) Çünkü külli bir gıybet addedebileceğimiz bu menfur düşünce, birlik ve beraberliğe indirilen en büyük bir darbe ve aramıza ayrılık tohumlarını atarak bizi birbirimize düşüren bir illettir. Bundan dolayı, bizler her ne kadar milletimizi severek onun için çalışıp gayret etsek de, bu durum diğerlerini dışlama ve onları düşman belleme mahiyetinde olmamalıdır. Özelde bütün Müslümanların kardeş olduğunu düşünmeli, genelde de insan olduğu için hangi ırka mensup olduğuna bakmaksızın her bir kişiye karşı saygı ve sevgimizi sürdürmeliyiz.

[1] Hucurat, 49/13

[2] Rum, 30/22

[3] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, İstanbul:Şahdamar Yay., 2006, s.471-472

[4] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi

[5] Müslim, İmâret 53; Nesâî, Tahrim 28

[6] Ebu Davud, Edeb, 121

[7] Hakim, Müstedrek, 4, 298

[8] Ebu Davud, Edeb 121

[9] İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tecüme ve Şerhi, Ankara: Akçağ Basım, 1988, IV, s. 265-266

[10] Ebu Davud, Edeb 121

[11] Hucurat, 49/13


Hasnicktir'
Kapalı
25 Eylül 2008 18:08

sebahattins,

Alevilik etnik bir grup değil ki :))

Peki sen alevileri hangi ırk sınıfına sokuyorsun gardaş ??


dede ali
Kapalı
25 Eylül 2008 19:25

hasnicktir güzel bir noktaya değinmiş.aleviler neden ayrılıyor.alevilik ırk değilki.


er-arslan38
Kapalı
25 Eylül 2008 19:53

hasnicktir, öyle bir iddiada bulunulmuyor; sebahattins tarafından.


sebahattins
Memur
26 Eylül 2008 01:01

Arkadaşlar bu etnik meselesini bende eleştiriyorum.Bu yüzden yazıyı koydumki hep birlikte eleştirelim.Bu yazıyı milliyet yayınlamış.Gerçekten bu yazıya bende katılmıyorum.Er-Arslan arkadaşım sağolsun gönderemediğim yazıyı kendileri göndermişler.Bu yüzden kendilerine teşekkür ederim.Bu yazıyı bir sitede yayınladım ve eleştirimi yapıştırdığım resimler eşliğinde yaptım.Orada kardeşlik duygularına yer verdim.Sitenin adını er arslana söyledim ama burada yazamıyorum. Çünki yasak.Herkeslere selamlar,saygılar efendim...


Hasnicktir'
Kapalı
26 Eylül 2008 01:03

Teşekkürler sebahattin kardeş, yanlış anladığımız içinde kusura kalma..


sebahattins
Memur
28 Eylül 2008 18:52

Asıl ben teşekkür ederim.Bu konuya gösterdiğiniz duyarlılıktan ötürü.Osmanlının 600 seneden fazla yaşamasındaki sır islam kardeşliğinde saklıdır.Diğer inanç gruplarına karşı hoşgörüsüde uzun yaşamasına bir sebeptir.


emprace
Yasaklı
03 Ekim 2008 14:36

ermeniler de var tabi malum bi ara hepimiz ermeniyiz hepimiz hrantız diyenler vardı. o ırkından utanıp ermeniliği kabul edenleri de sayarsak bunlarda 4-5 milyon vardır heralde..


moonliğht
Kapalı
03 Ekim 2008 19:43

araştırmalardan anlaşılan çoklu bir kültürümüz var..

osmanlı dönemi sıkıntılarını halen yaşıyoruz ama ne yazıkki..

halen bazı azınlıklar toprak ve bağımsızlık peşinde..


Afşın
Kapalı
03 Ekim 2008 19:48

:))

O bazı azınlıklara, Sılanın "...Dan Sonra" isimli parçasını armağan ediyorum dinlesinler bol bol :))


moonliğht
Kapalı
03 Ekim 2008 19:52

dinlesinler dinlesinler.....de burda bir noktalı virgül hangi şarkı o :)


Afşın
Kapalı
03 Ekim 2008 19:53

http://www.dailymotion.com/video/x3c5bz_sila-dan-sonra_music


moonliğht
Kapalı
03 Ekim 2008 20:03

:))))

::DDDD


dilŞAD2
Kapalı
15 Eylül 2009 11:44

Güzel bir araştırma...

Toplam 25 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi