"bülent arınç'ın dedesini şöyle bir tanıyalım"
Yazıya tamemen karşıyım... Centilmence bir siyaset tarzı değil...
Tarih kurumu eski başkanlarından biriydi sanırım... Herkesin soy seceresini açıklarım ama ülkede yer yerinden oynar demişti ve sessiz sedasız dili tutulacak derecede susturulup ortadan kaybolması sağlandı...
Malum soyadına göre ırk belirleme din belirleme evsaneleri de ona keza muhteliftir...
İyisi mi biz de aynı çıkmaz yollara girip geri gelmeyelim...
Yazıya neden karşıyım...
Basit...
Konu TSK yada Bülent ARINÇ meselesine getirilirse ne işe yarar anlamadım...
TSK yı mı konuşalım Bülent ARINÇ ı mı?
Çünkü TSK ile ilgili eleştirmek istediğimiz aksaklıklar olabileceği gibi, Bülent ARINÇ ile ilgili beğenmediğimiz yanlış bulduğumuz eksik ve aksak hususlar bulunması durumunu da normaldir... Yanlnız işi ikilemli biri doğru öbürü yanlış meselesine getirirsek işte o zaman benim itiraz ettiğim noktaya geliriz...
Bir kimse babası yada dedisinin işlediği (varsayımsal taraf olmak istemiyorum) suçtan dolayı evladı suçlanmalı mıdır?
Yada bir kimsenin babasını yada dedesini savunmak zorunda bırakacak bu polemikler yaratmak doğrumudur? Yani rahmete ermiş kendini savunamayacak bir zaman diliminde, ihaleyi torununa bırakmak doğru yaklaşım mıdır?
Babası buydu dedesi buydu bu çocuktan ne beklenir zihniyeti ile şu an ceza evinden bulunan herkesin evlatlarını da direkt ceza evine koyalım mı? Bireylerin sınırlarını doğru çizmek gerekir...
Ha şunu da belirteyim bu yanlışı en çok TSK yapar... TSK ya girmek istediğinizde ilanlarda görürsünüz ailesinden herhangi birinin, yıkıcı, bölücü, yüz kızartıcı suçlardan sabıkası olup olmadığı kontrol edilmeden alınmaz...
Yani direkt yargısız inafazdır... Babası suçlu ise evladı potansiyel suçludur... Başlıktaki makale bir aşama daha ileri götürmüş işi... Dedesi...
İsterseniz, Hz.Havva ve Hz. Ademe kadar gidip, yasak meyve meselesinden tüm insanlığı suçlayalım... Ne dersiniz...
Kısaca Bülent ARINÇ ın avukatlığını yaptığım ön yargısına kapılabilirsiniz... Buna da saygı duyarım... Ama emin olmanızı isterim böyle bir niyetim yok...
Böyle bir cümlenin ardından teoride kullanmamam gereken cümle, "ama", "lakin", "buna rağmen", "bu dahi olsa" gibi tersi yöne kaymaya neden olacak cümlelerdir... Yine de kullanacağım...
Ama... Bülent ARINÇ ı haklı yada haksız bulabiliriz... Haksız buluğumuzu varsaysak bile TSK konusunda eleştiri hakkımı neden Bülent ARINÇ tekelinde kısıtlıyorsunuz...
Çünki...
Referans kişinin söylemi, referanslığını şaibeye düşürseniz dahi bence doğru olabilir...
TSK ile ilgili başlı başına bir başlık açılabilir esasında... Kısaca sayın ARINÇ ın dedesi o muydu bu muydu kimdi neydi tartışması ile sadece Bülent ARINÇ'ın ailevi sorunlarına çözüm arar dururuz ki bu da aslına özel yaşam mahremiyetine saldırı ve gayri ahlaki bir siyaset metodudur ki ben elimden geldiğince uzak durmak taraftarıyım...
TSK ya dönelim...
Her ne kadar yazılarım TSK düşmanı diye algılanıp kestirilip atılacaksada baştan belirteyim...
Ülkemin ordusu benim ordumdur ve gururum ve şerefimdir...
Olumsuz eleştirdiğim konular da yok değil ve azımsanacak kadar da değildir...
Öncelikle, hep adı olan demokrasi ve özgürlük ne hikmet ise algıda seçicilikten mi nedir uygulamada örselenir...
Yani ben demokrasi ve özgürlük diyen birini görünce, bilinç altım söyleyenlere odaklanır ve artık olumlu imajlar canlanmaz gözümde...
Nerede hangi ülkede bir isyan, direniş bir terör ve kargaşa varsa özgürlük ve demokrasi dediğinden galiba özgürlük ve demokrasi terörist bir eylem çağrıştırmaya başladı... Belki bundandır...
Bununla beraber... Ülkede de dünyadaki sorun özgürlük ve demokrasi sanırım bir türlü doğru anlaşılamıyor...
Siz söyleyin ben dinleyeyim... Benim ülkemi seçilmişler mi yönetmeli atanmışlar mı? Yani özgürlük demokrasi, laiklik, Atatürkçülük aklınıza ne gelir hangi değere inanırsanız inanın bunların koruyucusu halk ve onun seçtiği insanlar mı olmalı, yoksa atanmış devlet memurları mı?
Yani ben hala bu teslimiyetçiliği algılayamadım... Bu değerleri meclis yoluyla mı sağlamalıyız yoksa hemen sol çaprazındaki karargah binası ile mi?
Özetle bizi kim yönetmeli?
Menemen olayını her zaman karikatürize ve simgesel bulurum...
Bize anlatılan din elden gidiyor diyenler bir askeri şehit etmiştir... Halk gericiliğe sürüklenmekten son anda kurtarılmıştır...
Şimdi olsa mesela...
Biri çıktı bir köyde bir mezrada... Din elden gidiyor dese... Bir kaç askeri şehit etse...
Ne düşünürüz?
Ben şunu düşünürüm... Halk ayaklanması konusunda ne kadar az silah kullanır yada ne kadar az zaiat ile olayı bastırabilirizi düşünürüm...
Yada taksimde, kızılayda bir görüş (önemli değil, sağ yada sol) bir anda illagel bir yöne kayıp eylem yapsa... Biz bırakın copu gaz kullanılmasına bile kızmıyor muyuz? Halka şiddet uygulandı diye...
Simgesel basit bir menemen hadisesi bana göre, sarı kamış destanı (!?) gibi biraz şişirme bir olaydır...
Ülkenin kuruluşundan beri sürekli TSK nın gölgesi ve himayesi altında bir demokrasi var görüntüsü beni rahatsız eder...
Ha şunu tartışalım o zaman... Bizim meclis dışında ikincil bir denetim kurumuna ihtiyacımız var... Bu kabul edilir... Ama bir şartla onları da seçersek...
Tasavvur edebiliyormusunuz? Teklifim şudur... Genel kurmay başkanını referandumla seçelim diyorum... Komik değil mi?
Ama madem denetleyecek, idareye müdahale edecek, madem bazı ulvi değerlerin koruyucusu ve kollayıcısı misyonunu yüklenecek bakalım halk onu buna layık görmüşmü kontrol etmek gerekmez mi?
Komik tarafını söyleyim bu durumda TSK işi gücü bırakıp seçilmek için kulis yapan insanlara dönüşmez mi?
Bence kurumsal bir yapı olarak kalmalı, memur kalmalı ve hükümetlerin kontrolünde politikalara paralel iş yapmalı... Ama hala komik bulsam da diğer alternatife hazırım...
Hani bir ara meşhur bir slogan vardı... Güçlü Ordu Güçlü Türkiye... Ben de Kontrolsüz Güç Güç Değildir derim...
Artık şu demokrasiyi anlasak ve koruma kollama görevlerini atanmışlara havale etmesek fena olmayacak...
Yani hala, çeşitli dönemlerde siyasi uygulamalara karşı, bir bildiri yayınlayan kurumu nasıl doğal karşılarsınız anlamıyorum... Yani biri de çıkıp o kadar biliyorsan gel aday ol seçelim seni görelim neden demiyor da onlara bu haktır, söyler der diyebiliyor...
Kaçınız, üst düzey askeri yetkililerin ne iş ile iştigal ettiğini biliyor?
TSK dan beklentim, etkin, teknolojiyi yakından takip edebilen, hükümet politikalarına paralel ve uyum içinde, dış tehditlere karşı öncelikli hedefi gücüyle caydırıcı sonrada yeri geldiğin operasyon kabiliyeti ile etkin bir uzuv olması...
Basit örneği ile Silah ve Teçhizat durumumuz ortada... Birliklerin operasyon kabiliyetleri ortada... Donanmamız hava kuvvetlerimiz ortada...
Bu saydıklarımın işlemesinin tek nedeni personelin insan üstü fedakarlıklarla çalışmasından ibaret... Yoksa sistematik düzenli ve çalışır sistemlerden kaynaklı bir başarı yok...
O helikopter pilot ve teknisyenleri ne riskleri alıp faaliyet icra ediyor tasavvur edebilir misiniz? O uçak pilotları ne kadar fizyolojik yüke maruz kalıyor bilebilirmisiniz? O asker arazide na şartlarla mücadele veriyor hayal edebiliyormusunuz...
Neden ordumda adam gibi bir insansız uçak filosu yok da pilota sıfır risk ile ve sıfır fizyolojik yük ile it dalaşları yapamıyoruz?
Neden donanmamın bir uçak gemisi yok? Konserve kutusu sınıfı denizaltılar kullanıyor...
Neden görünmez uçaklarım yok... Hava savunma silahları riski olmadan operasyon kabiliyetimiz yok...
Neden gece uçuş sistemlerimiz olmadığından yıllarca gece uçamadık?
Neden dev nakliye helikopterlerim yok?
Neden terör örgütünün korkulu rüyası cobra helikopterlerin daha gelişmiş versiyonlarına ve yeter adedine sahip değiliz?
Araziye çıktığımızda adam gibi istihkam sınımıfız dağda arazide klimalı çadırlar kurup mehmetçiğinin hizmetine sunamıyor? Sen askersin, soğuta sıcakta sana bir şey olmaz dayan vatan senden fedakarlık bekler diye soğukta bekletiliyor?
Neden askeri personelin tamamında zati silah yada tüfek gibi standart ve sürekli giyilecek, hafif, rahat, kevlar yelekler mesela balistik koruma sağlayacak zırh yada yelekler yok...
Neden personel mayınlarına dayanıklı botlar yok?
Üzerine bir kamuflaj bir branda hücüm yeleği ile miğfer verip salıyoruz?
Neden karakollarımızın youtube de videolarda çatısı yanarken seyrediyoruz?
Basit misyonlar düşünelim... Gece buradan gizlice kalkıp ABD de bir hücre evine operasyon düzenleyip gelebilir mi bizim ordumuz mesela?
Osloda görüşülenleri avrupada paketleyip gelebilir mi mesela?
Karayılanı tutup kandilden getirebilir mi mesela?
Rusların deniz altısı dibe oturduğundan içindekileri alıp kurtaramayan ölene kadar yabancı ülke müdahalesi kabul etmeyen ruslara fark atıp bizde olsa bu durum kurtarabilir mi personelini mesela?
Kıtalar arası füzeleri olabilecek mi mesela?
Bu soru ve sonrunlara kafa yoracak olanlar kim olmalı? Hemen para ve kaynak sıkıntısından bahsedilir... Aslında ciddi paralar harcanmakta... Ama bu paraların karşılığı bu mudur sizce?
Ben ne zaman genel kurmayın sitesinde, devletten şunu istedik bize vermedi derse o zaman arkasında dururum...
Ama devlet bana vereceği herşeyi veriyorsa neden ve nasıl yazayım?
Peki o zaman ne yazarım siteye... şimdiye kadar yazılanları arşivleri karıştırıp bulun... Benim bir şey söylememe gerek kalmaz...
TSK siyasetin olabildiğince dışında tutulması gereken bir kurum iken, her olayda içine sokulursa asıl görevinin taşmasını beklemek şaşırtıcı olmayacaktır.
Hadi sayın ARINÇ ın tırnak içinde belirttiğiniz cümlesini adımlayalım...
"?Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok."
*** Sizce var mı? Silah sistemlerimiz ne halde, tanklarımız toplarımız ne halde, bir savaş halinde kaç gün ikmal ve idame etrirlebilir... Kurum dışından herhangi bir denetim veya kontrol veya sonuç raparu var mı elinizde?
" Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar, darbelerle uğraşmışlar."
*** Siyasetle uğraşmadılar mı? 1960 ve 1980 de ne yaptılar? Yada yapılanın adı ne idi?
" Memlekette kendi kafalarına göre uygun buldukları işleri yapmak için maalesef yasa dışı güçlerle bile iş birliği yapmaktan çekinmemişler."
*** Eski genel kurmay başkanımızın ses kaydında kendi beyanatı değilmidir... Bazan kanunların dışına çıktık ama bunu yol yaptık diyen?
" Bu çok yanlış bir şey, ama eğer Türkiye'de Ak Parti iktidarı olmasaydı, bunlara karşı hiçbir hükümet ayakta kalamazdı. Bizi biz yapan bunlarla mücadele etme noktasıdır.?
*** Burası trübin... Ak olmasa kara olur mutlaka eninde sonunda biri dur derdi.. Çünkü bu partinin değil halkın talebiydi...
Buyrun bu yukarıdaki kelimelere düşmanlık deyin...
"bülent arınç'ın dedesini şöyle bir tanıyalım"
Yazıya tamemen karşıyım... Centilmence bir siyaset tarzı değil...
Tarih kurumu eski başkanlarından biriydi sanırım... Herkesin soy seceresini açıklarım ama ülkede yer yerinden oynar demişti ve sessiz sedasız dili tutulacak derecede susturulup ortadan kaybolması sağlandı...
Malum soyadına göre ırk belirleme din belirleme evsaneleri de ona keza muhteliftir...
İyisi mi biz de aynı çıkmaz yollara girip geri gelmeyelim...
Yazıya neden karşıyım...
Basit...
Konu TSK yada Bülent ARINÇ meselesine getirilirse ne işe yarar anlamadım...
TSK yı mı konuşalım Bülent ARINÇ ı mı?
Çünkü TSK ile ilgili eleştirmek istediğimiz aksaklıklar olabileceği gibi, Bülent ARINÇ ile ilgili beğenmediğimiz yanlış bulduğumuz eksik ve aksak hususlar bulunması durumunu da normaldir... Yanlnız işi ikilemli biri doğru öbürü yanlış meselesine getirirsek işte o zaman benim itiraz ettiğim noktaya geliriz...
Bir kimse babası yada dedisinin işlediği (varsayımsal taraf olmak istemiyorum) suçtan dolayı evladı suçlanmalı mıdır?
Yada bir kimsenin babasını yada dedesini savunmak zorunda bırakacak bu polemikler yaratmak doğrumudur? Yani rahmete ermiş kendini savunamayacak bir zaman diliminde, ihaleyi torununa bırakmak doğru yaklaşım mıdır?
Babası buydu dedesi buydu bu çocuktan ne beklenir zihniyeti ile şu an ceza evinden bulunan herkesin evlatlarını da direkt ceza evine koyalım mı? Bireylerin sınırlarını doğru çizmek gerekir...
Ha şunu da belirteyim bu yanlışı en çok TSK yapar... TSK ya girmek istediğinizde ilanlarda görürsünüz ailesinden herhangi birinin, yıkıcı, bölücü, yüz kızartıcı suçlardan sabıkası olup olmadığı kontrol edilmeden alınmaz...
Yani direkt yargısız inafazdır... Babası suçlu ise evladı potansiyel suçludur... Başlıktaki makale bir aşama daha ileri götürmüş işi... Dedesi...
İsterseniz, Hz.Havva ve Hz. Ademe kadar gidip, yasak meyve meselesinden tüm insanlığı suçlayalım... Ne dersiniz...
Kısaca Bülent ARINÇ ın avukatlığını yaptığım ön yargısına kapılabilirsiniz... Buna da saygı duyarım... Ama emin olmanızı isterim böyle bir niyetim yok...
Böyle bir cümlenin ardından teoride kullanmamam gereken cümle, "ama", "lakin", "buna rağmen", "bu dahi olsa" gibi tersi yöne kaymaya neden olacak cümlelerdir... Yine de kullanacağım...
Ama... Bülent ARINÇ ı haklı yada haksız bulabiliriz... Haksız buluğumuzu varsaysak bile TSK konusunda eleştiri hakkımı neden Bülent ARINÇ tekelinde kısıtlıyorsunuz...
Çünki...
Referans kişinin söylemi, referanslığını şaibeye düşürseniz dahi bence doğru olabilir...
TSK ile ilgili başlı başına bir başlık açılabilir esasında... Kısaca sayın ARINÇ ın dedesi o muydu bu muydu kimdi neydi tartışması ile sadece Bülent ARINÇ'ın ailevi sorunlarına çözüm arar dururuz ki bu da aslına özel yaşam mahremiyetine saldırı ve gayri ahlaki bir siyaset metodudur ki ben elimden geldiğince uzak durmak taraftarıyım...
TSK ya dönelim...
Her ne kadar yazılarım TSK düşmanı diye algılanıp kestirilip atılacaksada baştan belirteyim...
Ülkemin ordusu benim ordumdur ve gururum ve şerefimdir...
Olumsuz eleştirdiğim konular da yok değil ve azımsanacak kadar da değildir...
Öncelikle, hep adı olan demokrasi ve özgürlük ne hikmet ise algıda seçicilikten mi nedir uygulamada örselenir...
Yani ben demokrasi ve özgürlük diyen birini görünce, bilinç altım söyleyenlere odaklanır ve artık olumlu imajlar canlanmaz gözümde...
Nerede hangi ülkede bir isyan, direniş bir terör ve kargaşa varsa özgürlük ve demokrasi dediğinden galiba özgürlük ve demokrasi terörist bir eylem çağrıştırmaya başladı... Belki bundandır...
Bununla beraber... Ülkede de dünyadaki sorun özgürlük ve demokrasi sanırım bir türlü doğru anlaşılamıyor...
Siz söyleyin ben dinleyeyim... Benim ülkemi seçilmişler mi yönetmeli atanmışlar mı? Yani özgürlük demokrasi, laiklik, Atatürkçülük aklınıza ne gelir hangi değere inanırsanız inanın bunların koruyucusu halk ve onun seçtiği insanlar mı olmalı, yoksa atanmış devlet memurları mı?
Yani ben hala bu teslimiyetçiliği algılayamadım... Bu değerleri meclis yoluyla mı sağlamalıyız yoksa hemen sol çaprazındaki karargah binası ile mi?
Özetle bizi kim yönetmeli?
Menemen olayını her zaman karikatürize ve simgesel bulurum...
Bize anlatılan din elden gidiyor diyenler bir askeri şehit etmiştir... Halk gericiliğe sürüklenmekten son anda kurtarılmıştır...
Şimdi olsa mesela...
Biri çıktı bir köyde bir mezrada... Din elden gidiyor dese... Bir kaç askeri şehit etse...
Ne düşünürüz?
Ben şunu düşünürüm... Halk ayaklanması konusunda ne kadar az silah kullanır yada ne kadar az zaiat ile olayı bastırabilirizi düşünürüm...
Yada taksimde, kızılayda bir görüş (önemli değil, sağ yada sol) bir anda illagel bir yöne kayıp eylem yapsa... Biz bırakın copu gaz kullanılmasına bile kızmıyor muyuz? Halka şiddet uygulandı diye...
Simgesel basit bir menemen hadisesi bana göre, sarı kamış destanı (!?) gibi biraz şişirme bir olaydır...
Ülkenin kuruluşundan beri sürekli TSK nın gölgesi ve himayesi altında bir demokrasi var görüntüsü beni rahatsız eder...
Ha şunu tartışalım o zaman... Bizim meclis dışında ikincil bir denetim kurumuna ihtiyacımız var... Bu kabul edilir... Ama bir şartla onları da seçersek...
Tasavvur edebiliyormusunuz? Teklifim şudur... Genel kurmay başkanını referandumla seçelim diyorum... Komik değil mi?
Ama madem denetleyecek, idareye müdahale edecek, madem bazı ulvi değerlerin koruyucusu ve kollayıcısı misyonunu yüklenecek bakalım halk onu buna layık görmüşmü kontrol etmek gerekmez mi?
Komik tarafını söyleyim bu durumda TSK işi gücü bırakıp seçilmek için kulis yapan insanlara dönüşmez mi?
Bence kurumsal bir yapı olarak kalmalı, memur kalmalı ve hükümetlerin kontrolünde politikalara paralel iş yapmalı... Ama hala komik bulsam da diğer alternatife hazırım...
Hani bir ara meşhur bir slogan vardı... Güçlü Ordu Güçlü Türkiye... Ben de Kontrolsüz Güç Güç Değildir derim...
Artık şu demokrasiyi anlasak ve koruma kollama görevlerini atanmışlara havale etmesek fena olmayacak...
Yani hala, çeşitli dönemlerde siyasi uygulamalara karşı, bir bildiri yayınlayan kurumu nasıl doğal karşılarsınız anlamıyorum... Yani biri de çıkıp o kadar biliyorsan gel aday ol seçelim seni görelim neden demiyor da onlara bu haktır, söyler der diyebiliyor...
Kaçınız, üst düzey askeri yetkililerin ne iş ile iştigal ettiğini biliyor?
TSK dan beklentim, etkin, teknolojiyi yakından takip edebilen, hükümet politikalarına paralel ve uyum içinde, dış tehditlere karşı öncelikli hedefi gücüyle caydırıcı sonrada yeri geldiğin operasyon kabiliyeti ile etkin bir uzuv olması...
Basit örneği ile Silah ve Teçhizat durumumuz ortada... Birliklerin operasyon kabiliyetleri ortada... Donanmamız hava kuvvetlerimiz ortada...
Bu saydıklarımın işlemesinin tek nedeni personelin insan üstü fedakarlıklarla çalışmasından ibaret... Yoksa sistematik düzenli ve çalışır sistemlerden kaynaklı bir başarı yok...
O helikopter pilot ve teknisyenleri ne riskleri alıp faaliyet icra ediyor tasavvur edebilir misiniz? O uçak pilotları ne kadar fizyolojik yüke maruz kalıyor bilebilirmisiniz? O asker arazide na şartlarla mücadele veriyor hayal edebiliyormusunuz...
Neden ordumda adam gibi bir insansız uçak filosu yok da pilota sıfır risk ile ve sıfır fizyolojik yük ile it dalaşları yapamıyoruz?
Neden donanmamın bir uçak gemisi yok? Konserve kutusu sınıfı denizaltılar kullanıyor...
Neden görünmez uçaklarım yok... Hava savunma silahları riski olmadan operasyon kabiliyetimiz yok...
Neden gece uçuş sistemlerimiz olmadığından yıllarca gece uçamadık?
Neden dev nakliye helikopterlerim yok?
Neden terör örgütünün korkulu rüyası cobra helikopterlerin daha gelişmiş versiyonlarına ve yeter adedine sahip değiliz?
Araziye çıktığımızda adam gibi istihkam sınımıfız dağda arazide klimalı çadırlar kurup mehmetçiğinin hizmetine sunamıyor? Sen askersin, soğuta sıcakta sana bir şey olmaz dayan vatan senden fedakarlık bekler diye soğukta bekletiliyor?
Neden askeri personelin tamamında zati silah yada tüfek gibi standart ve sürekli giyilecek, hafif, rahat, kevlar yelekler mesela balistik koruma sağlayacak zırh yada yelekler yok...
Neden personel mayınlarına dayanıklı botlar yok?
Üzerine bir kamuflaj bir branda hücüm yeleği ile miğfer verip salıyoruz?
Neden karakollarımızın youtube de videolarda çatısı yanarken seyrediyoruz?
Basit misyonlar düşünelim... Gece buradan gizlice kalkıp ABD de bir hücre evine operasyon düzenleyip gelebilir mi bizim ordumuz mesela?
Osloda görüşülenleri avrupada paketleyip gelebilir mi mesela?
Karayılanı tutup kandilden getirebilir mi mesela?
Rusların deniz altısı dibe oturduğundan içindekileri alıp kurtaramayan ölene kadar yabancı ülke müdahalesi kabul etmeyen ruslara fark atıp bizde olsa bu durum kurtarabilir mi personelini mesela?
Kıtalar arası füzeleri olabilecek mi mesela?
Bu soru ve sonrunlara kafa yoracak olanlar kim olmalı? Hemen para ve kaynak sıkıntısından bahsedilir... Aslında ciddi paralar harcanmakta... Ama bu paraların karşılığı bu mudur sizce?
Ben ne zaman genel kurmayın sitesinde, devletten şunu istedik bize vermedi derse o zaman arkasında dururum...
Ama devlet bana vereceği herşeyi veriyorsa neden ve nasıl yazayım?
Peki o zaman ne yazarım siteye... şimdiye kadar yazılanları arşivleri karıştırıp bulun... Benim bir şey söylememe gerek kalmaz...
TSK siyasetin olabildiğince dışında tutulması gereken bir kurum iken, her olayda içine sokulursa asıl görevinin taşmasını beklemek şaşırtıcı olmayacaktır.
Hadi sayın ARINÇ ın tırnak içinde belirttiğiniz cümlesini adımlayalım...
"?Allah'a çok şükür ediyorum ki Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş. Yoksa bunların savaşacak halleri yok."
*** Sizce var mı? Silah sistemlerimiz ne halde, tanklarımız toplarımız ne halde, bir savaş halinde kaç gün ikmal ve idame etrirlebilir... Kurum dışından herhangi bir denetim veya kontrol veya sonuç raparu var mı elinizde?
" Askerlikten başka her şeyi yapmışlar. Siyasetle uğraşmışlar, darbelerle uğraşmışlar."
*** Siyasetle uğraşmadılar mı? 1960 ve 1980 de ne yaptılar? Yada yapılanın adı ne idi?
" Memlekette kendi kafalarına göre uygun buldukları işleri yapmak için maalesef yasa dışı güçlerle bile iş birliği yapmaktan çekinmemişler."
*** Eski genel kurmay başkanımızın ses kaydında kendi beyanatı değilmidir... Bazan kanunların dışına çıktık ama bunu yol yaptık diyen?
" Bu çok yanlış bir şey, ama eğer Türkiye'de Ak Parti iktidarı olmasaydı, bunlara karşı hiçbir hükümet ayakta kalamazdı. Bizi biz yapan bunlarla mücadele etme noktasıdır.?
*** Burası trübin... Ak olmasa kara olur mutlaka eninde sonunda biri dur derdi.. Çünkü bu partinin değil halkın talebiydi...
Buyrun bu yukarıdaki kelimelere düşmanlık deyin...