Editörler : F16 Gökçen


Yasaklı
20 Aralık 2005 23:04

*Türküler* bitmeyen sevdamız, "anadolu" sevgili yurdumuz.

*TÜRKÜLER* BİTMEYEN SEVDAMIZ, "ANADOLU" SEVGİLİ YURDUMUZ.

ANALARIN ANASI ANADOLU,

ÖZ KÜLTÜRÜMÜZÜN EN ZENGİN ÜRÜNÜ, TÜRKÜLERİMİZ.

Dünyanın en eski bölgelerinden birisidir Anadolu. Üzerinde yaşamış onca milletin, medeniyetin acı, tatlı, yorgun izini taşır. Her zaman gözde bir toprak parçası olduğundan birçok millete ev sahipliği yapmış, her birinden aldığı izleri bağrında taşıyıp bugünlere getirmiştir.

Türkülerimiz yüzyıllardan beri insanlarımızın sevinçlerini, üzüntülerini daha doğrusu tüm duygularını bugüne ileten unsurlardır. O kadar yalın o kadar samimi, o kadar bizdendir ki türküler, mutlaka kendinizden birşeyler bulursunuz içinde. Sevdanızı haykırır kimisi dağa, taşa. Kimisi köylüdür, buğdayı başağa durduran. Kimi de uçsuz bucaksız sıra dağlar olup dile gelir.Yüzyıllar sonrasına bugünden haber verecek olan yine türkülerdir. Çünkü insanlar sevgilerini, acılarını, mutluluklarını yine türkülere yüklemişlerdir ve yükleyeceklerdir.

Duygular, insan olmanın en güzel gereklerinden birisi kuşkusuz. Ve bu duygular her yerde, her yörede farklı dillenir. Kimi zaman zeybek olur, kimi zaman gurbet havası, kimi zaman da ağıt türküleri tercüman olur duygulara.

Türkülerimizden binlerce damladır, Anadoluda beraket gibi yağar toprağın üstüne. Bu damlaların herbiri, bir yaşamı barındır içerisinde, öyleki renkli, öyleki, çeşitli, öyleki ahenkli, öyleki güzeldi ki bu altından damlalar.

Halk ozanlarıyla, saz ustalarıyla, eşsiz yorumcularıyla, her zaman var olan ve olacak olan halk kültürümüz, destansı bir anlatıma ve zenginliğe sahiptir. Bu zenginliği ileriki kuşaklara aktarmak ise kültür tarhimizin bize yüklediği zor ama bir o kadar da zevkli bir görevdir.

Anadolunun kiliminin her bir nakışında ilmik ilmik örülen bir sevdadır türküler. Her bir nağmesinde herbir sazında her bir telinde nice anlamlar nice yaşantılar vardır. Türkülerle taşınan, tarih gizemli sayfalarının, sevginin, aşkın, kardeşliğin, barışın, dostluğun, paylaşımın, sevinçlerin, hüzünlerin, mutlulukların, bayramların, toyların, seyranların öz kültürümüzün büyük bir zenginliği olarak günümüze yansımasıdır.

Bu başlıkla, severek dinlediğimiz, dilimizden düşürmediğimiz türkülerimizi, türkülerimizin sözlerini ve öykülerini, burada dostça ve kardeşçe paylaşma istedim.

Siz değerli arkadaşlar da, kendi istediğiniz türkülerden, beğendiğinizi-sevdiğinizi , sözlerini ve öykülerini bildiğiniz türküleri burada bizlerle paylaşma duyarlılığını göstermenizi bekliyorum.

Not: Türküler konusunda tüm paylaşımızı, duyuru ve bilgi alışverişini, buradan yapabiliriz.

UNUTMAYALIM Kİ, SEVİNÇLER, MUTLULUKLAR VE GÜZELLİKLER PAYLAŞARAK ÇOĞALIR.

Saygı ve Dostlukla.

Sedat.

---------------------------------------------

İşte ilk türkümüz, sözlerini ezgisini ve öyküsünü çok sevdiğim bir KARADENİZ türküsü.

HEKİMOĞLU

Hekimoğlu derler benim de aslıma

Aynalı martin yaptırdım narinim kendi nefsime

Konaklar yaptırdım döşetemedim.

Ünye de Fatsa bir oldu narinim baş edemedim

Konaklar yaptırdım mermer direkli

Hekimoğlu sorarsan narinim demir yürekli

Bahçe armut dibinde kaymak yedin mi

Hekimoğlu'nu görünce narinim budur dedin mi

Çiftlice Muhtarı p.uşttur p.zevenk

Hekimoğlu geliyor narinim uçkur çözerek

Hekimoğlu derler bir ufak uşak

Bir omzundan bir omzuna narinim yüz arma fişek

Ordu dolaylarında yaşayan Hekimoğlu, yoksul bir ailenin çocuğudur. Üstelik yoksul bir anneden başka hiç kimsesi yok. Çevresinde dürüstlüğü, akıllılığı ve yiğitliğiyle tanınan bir gençtir.

Yörede egemenlik kurmuş bir Gürcü Beyi vardır. Bu Gürcü Beyi, Ayşa adında güzel ve narin bir kızla sözlüdür. Ne ki, bu kız Gürcü Beyini sevmemekte, Hekimoğlu'na bağlanmıştır. Bu, dostlukla, arkadaşlıkla karışık bir sevgidir. Üstelik Hekimoğlu'yla görüşmeye başlamıştır.

İşte Bey, iki gencin ilişkisinin bu noktaya vardığını duyar duymaz Hekimoğlu'na düşman olur ve ona savaş açar. Hekimoğlu'yla teke tek görüşüp, hesaplaşmayı önerir; bir de yer belirtir. Hekimoğlu, gözüpek, mert bir gençtir. Aynalı mavzerini kuşanıp, tek başına buluşma; yerine gider. Gitmeye gider ama, Bey sözünde durmamış adamlarıyla gelmiştir. Üstelik adamlarından biri, buluşma yerine varır varmaz, sabırsızlanıp Hekimoğlu'nu yaylım ateşine tutar. Ötekiler de çevresini sararlar. Hekimoğlu'yla Beyin adamları arasında yaman bir çatışma olur. Hekimoğlu, çatışma sonunda çemberi yararak kurtulur. Olaydan hemen sonra, Bolu da tek başına yaşayan anasının yanına gider. Anasına durumu anlatır ve artık şehir yerinde duramayacağını bildirir. Anasıyla helallaşıp, yanına Mehmet adlı iki amca oğlunu alarak dağa çıkar. Çıkış bu çıkış ve ölünceye kadar Hekimoğlu artık dağdadır.

Hekimoğlu'nun dağa çıkış nedenini ve biçimini bilen, duyan yöre köylüleri kendisine kucak açarlar. Onun mertliği, yiğitliği ve doğru sözlülüğü köylüleri daha da etkiler ve her açıdan kendisine yardım ederler. Özellikle yoksul köylülerle dostluk kurar, zenginlerden aldıklarıyla onlara yardım eder.

Hekimoğlu, artık Gürcü Beyinin korkulu düşü olmuştur. Bu yüzden Bey,

kendisini sürekli jandarmaya şikayet eder ve kesintisiz izletir. Hekimoğlu'nu ihbar etmeleri için çeşitli yörelerde adamlar tutar. Fakat halk koruduğu için, Hekimoğlu'nu bir türlü ele geçiremezler.

Hatta bir defasında, Beyin adamlarından birinin ihbarı üzerine Hekimoğlu'nun kaldığı evi jandarmalar basıyorlar. Bütün çevre kuşatılmıştır. Evin altında bir fırın vardır. Hekimoğlu fırıncının yardımıyla fırının ekmek pişirilen yerini arkadan delip kaçmayı başarır.

Hekimoğlu, kaçmaya kaçıyor ama, Beyin, iki amca oğlunu öldürttüğünü haber alıyor ve doğru Çiftlice köyüne iniyor. Gittiği ev muhtarın evidir. Bu Muhtar, Hekimoğlu'ndan yana görünüyor, oysa gerçekte Beyin adamıdır ve onunla işbirliği içindedir. Nitekim adamlarından biri aracılığıyla ihbarda bulunur ve Hekimoğlu jandarmalarca sarılır. Hekimoğlu, Muhtarın alçaklığı yüzünden kıstırılmıştır. Büyük bir çatışma çıkar taraflar arasında. Adeta namlular kurşun kusmaktadır. Özetle "yaman cenk" olur orada.

Olayın sonucuna ilişkin iki söylenti var halk arasında :

1-Hekimoğlu, çatışma sırasında. çemberi yarıyorsa da, aldığı yaralar yüzünden fazla uzaklaşamadan ölüyor.

2 -Atına atlıyor, elini karın bölgesinden aldığı yaralara basarak Ordu'ya

kadar geliyor ve burada ölüyor.

Hekimoğlu, tipik bir "erdemli başkaldırıcı" örneğidir. Haklı bir nedenle dağa çıkıyor. Mertliği, yiğitliği ve iyilikseverliğiyle halk arasında büyük ün yapıyor. Yoksulların dostu, onları ezen varsılların düşmanıdır.

Hekimoğlu denince, hemen akla gelen bir özelliği de aynalı martini dir. Hekimoğlu Türküsü'nde geçen ve kendisinin adıyla özdeşleşen aynalı martin in özelliği şudur. Hekimoğlu, özel olarak yaptırdığı mavzerinin üstüne bir ayna taktırıyor. Çatışmaya girdiğinde, bu aynayı: düşmanının gözüne tutarak, gözünün kamaşmasına, dolayısıyla hedefini şaşırmasına yol açıyor.

Bu yüzden Hekimoğlu'nun adı "aynalı martin"le özdeşleşmiştir.


o6_aso
Kapalı
21 Aralık 2005 00:02

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ

Çanakkale içinde vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni

Of gençliğim eyvah

Çanakkale köprüsü dardır geçilmez

Al kan olmuş suları bir tas içilmez

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde aynalı çarşı

Anne ben gidiyorum düşmana karşı

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi

Anneler babalar ümidi kesti

Of gençliğim eyvah

Çanakkale'den çıktım yan basa basa

Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde sıra söğütler

Altında yatıyor aslan yiğitler

Of gençliğim eyvah

Çanakkale'den çıktım başım selamet

Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet

Of gençliğim eyvah

istanbul' un kapısını kilidi olan, çanakkale boğazı fransız ve ingilizlerce tehdit edilince istanbul'da büyük bir infiale sebep olmuştur. bu sebeple üniversiteli hatta liseli binlerce genç çanakkale cephesine koşmuştur. çanankkale savaşı anadoluda büyük infiale sebep olmuş ve yurdun dört bir yanında gençler gönüllü olarak askere gitmişlerdir.


***dolunay***
Kapalı
21 Aralık 2005 00:08

Nem Kaldı - Çukurova yöresi

Terkeyleyim seni hey kaşı keman

Vefası olmayan yârda ne kaldı

Hiç mi yok sevdiğim göğsünde iman

Beni mecnun eden yârda nem kaldı

Felek benden beter etsin hâlini

Ben ölürsem yadlar sarsın belini

Garip bülbül güle versin meylini

Figanım arttıran yârdan nem kaldı

Akar gözüm yaşı bir dem silinmez

Ko başım sağ olsun yâr mı bulunmaz

O yârin yanında kadrim bilinmez

Kadrimi bilmeyen yârda nem kaldı

Karacaoğlan der ki severim candan

Can esirgemezdim cananım senden

İşittim sevdiğim vazgeçmiş benden

Giderim gurbete daha nem kaldı

Karacaoğlan


santiegose
Yasaklı
21 Aralık 2005 01:00

Karacaoğlandan bahsedilir de, hiç Köroğlundan bahsedilmez mi?

İşte Anadolu kültürünün bu iki büyük ozanını, türküleri günümüze kadar söylenerek-dinlenerek gelmiştir.

Şimdi benim sevdiği türkülerden biri daha.

KİZİROĞLU MUSTAFA BEY

Bir atı var Ala Paça peh peh peh

Mecal vermez Kırat kaça hey hey hey

Az kaldı ortamdan biçe

Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim,

Hanım kim

Kiziroğlu Mustafa Bey

Bir beyin oğlu

Zor beyin oğlu

Bu türküyü dinleyen herkesin kafasında bir soru belirir. Kim bu Kiziroğlu Mustafa Bey ? Köroğlu ile ne ilgisi var? Bu türküyle ilgili birçok söylenti var ama en ilginci sanırım bu. Kizir, Kars'ın Susuz kazasına bağlı bir köydür. Bu köy Kısır dağlarının geniş eteklerine kurulmuştur. Köyün dört bir yanından ise soğuk pınarlar akar. Köy düz toprak damlı evlerden oluşmaktadır ve köyün hakim bir yerin de de bir kale kalıntısı vardır. Köylüler Kiziroğlu'nun kalesi derler buraya. Kiziroğlu bu köyde yaşamış ve bura da efsaneleşmiştir derler.

Küçükken at binip kılıç kuşanır

Söylentiye göre şimdiki Kiziroğlu Köyü?nün yerinde bir birinden uzak yirmi yirmi beş kadar ev bulunmaktaymış. Bölge dağlık ve ormanlık olduğu için insanları da bu nedenle olacak ki çok serttir. O zamanlar burada yaşayan insanların başında bulunan kişiye "Kizir" derlermiş. Kizir Muhtar demektir. Gün gelmiş zamanın kizirinin ünü tüm Anadolu'ya yayılmış. Tüm kötüler ondan korkar olmuş. Gel zaman git zaman Kizirin bir oğlu olmuş. Daha küçükken iyi at biner, kılıç kuşanır olmuş. İşte Kiziroğlu Mustafa Bey bu çocuk. Bütün çocukluğu Kısır Dağı?nda at binip avlanmakla geçmiş Mustafa'nın. O da babası gibi büyüyünce namlı bir yiğit olmuş, haksızlık ve adaletsizliklerle savaşmaya başlamış. Zaten onun bulunduğu çevrede kimse haksızlık etmeye cesaret edemezmiş ya .

Köroğlu doğuya gelir

O sırada doğuya gelen Köroğlu Kısır Dağları?nda Ferro deresine yerleşir, amacı doğudaki haksızlıkları yok etmek. Bir gün Köroğlu bir at gezisinde Kizir Köyü?nü görür, "Burada ki adaletsizlikler de benden sorulur" der ve gider orada bir kale kurar. İşlerinden dolayı bir müddet köyünden ayrı kalan Kiziroğlu köye döndüğünde Köroğlu?nun kalesini görür. Sinirlenir. Köroğlu?nun yanına gider, sertçe çıkışır "Sen kim olasın ki benim yurdumda saltanat süresin" Her ikisi de bir birlerini kötü insan olarak bilirlermiş. Köylülerin söylemesi böyle.

Yiğitlerin kavgası

O zamanın adaletine göre iki yiğit dövüşür, galip gelen diğerini öldürüp savaşı kazanırmış. Köroğlu ve Kiziroğlu günlerce at üstünde kavga etmişlerse de yenişememişler. Kılıç kavgasında ve güreşte de yenişememişler. Mustafa Bey?in atı Ala Paça da Köroğlu'nun atı Kırat?la güreş-mekte. Mustafa Bey şöyle bir geri bakmış ki ne görsün atı Ala Paça Köroğlu?nun atını alt etmiş duruyor. "Ola benim atım Köroğlu'nun atını alt etmiş, ben Köroğlu'nu alt etmezsem halim nic' olur" deyip gayrete gelmiş Köroğlu'nu yere vurmuş. Tam kamasını çekmiş vuracağı sırada Köroğlu "Dur yiğit, bana biraz mühlet ver yiğitlerimi göreyim karımla helalaşayım" demiş. Mustafa Bey bırakmış. Köroğlu eve gidip olanları karısına sazıyla sözüyle anlatmaya başlamış.

Bir atı var Ala Paça peh peh peh

Mecal vermez Kırat kaça hey hey hey

Az kaldı ortamdan biçe

Ağam kim, Paşam kim, Nigar kim,

Hanım kim

Kiziroğlu Mustafa Bey

Bir beyin oğlu

Zor beyin oğlu

diye...Köroğlu geciktiği için evine kadar gelen Kiziroğlu kapı aralığından türküyü duyunca duygulanır ve utanır. Kapıyı çalıp içeri girer. Mustafa Bey?i karşısın da gören Köroğlu her şeyin bittiğini düşünürken Mustafa Bey sarılıp onu öper. "Sen benden daha yiğitsin Köroğlu" der. Köroğlu da "Ben artık buradan gideyim burada senin gibi mert ve yiğit biri varken kalmak olmaz" der ve köyü terk edip batıya gider.

Anadolu insanının takdiri

Köroğlu'nun Bolu Dağları?ndan çıkıp ta Kars'a gelmesi o zamanın koşullarında olanaksız gibi. Ama halk düşüncesi iki yiğidi Doğu Anadolu da önce çarpıştırıyor sonra barıştırıyor. Bu, Anadolu insanının kahramanlarına, haksızlıklara direnenlere verdiği değeri gösterir. Kiziroğlu öyküsü tepeden inmemiştir, böyle bir yiğit yaşamış ün almıştır. Halk da bu söylenceyle Kiziroğlu'nu saygı ve sevgiyle anmaktadır.


nasira
Genel Müdür
21 Aralık 2005 01:31

türkülerimisi seviyor beğeniyle dinliyorus:)


sevgi18
Aday Memur
21 Aralık 2005 02:25

Türküler yüreğimizin dili, başımızın sevda yelidir. Anadır, bacıdır, kardeştir, gurbete gidip dönmeyen oğul, hasret çeken yavukludur, Anadır, Anadolu?dur türküler.

Türkülerin olmadığı yerde çiçekler açmaz, kuşlar cıvıldamaz, akmaz derin-dingin ırmaklar hasrete; bahçeye dikilen fidanlar yeşermez türküler olmadıkça... Çiçekler kokmaz türkülerin geçmediği yollarda...

?İnsanların türküleri kendilerinden güzel/ kendilerinden umutlu/ kendilerinden kederli/ daha uzun ömürlü kendilerinden/ sevdim insanlardan çok türkülerini/ insansız yaşayabildim/ türküsüz hiçbir zaman...?? derken Nazım Hikmet, türküleri övmekle kalmıyor aynı zamanda da yaşıyor...

Türküler umuttur, hasrettir, vefadır, dostluktur ve yüreğimizde kıvrım kıvrım dolanan ince bir yoldur sılaya uzanan gurbet ellerde. Dermandır dermansız kalanlara... Yüreğin gurbetinde büyüyen, özlemleri kor kor, demet demet sunan iki damla hasret çiçeğidir türküler... Yüreğimizdeki sevgi kıpırtılarıdır, sevgi pınarıdır gürül gürül hasrete akan...

Yaşama sevincinden tutunda ölüm acısına kadar, vefayı, vefasızlığı, hasreti, sevgiyi, inancı, direnci, aşkı türkülerle dile getirmiş, türkülerle seslenmişiz. İçimizi, acımızı, sevdamızı türkülere dökmüşüz, türkülerle bölüşmüşüz!...

Bir damla aşk iksiridir kırık kadehlerde yudumladığımız, bir damla su?dur hayatımızda türküler. Yüreğimizde ateşlerle dağlanan volkanlar kadar dağlayıcı, özlemler kadar sıcak ve yakıcıdır. Aynı zamanda da bahar yelleri gibi serin ve dağbaşında bir pınar kadar ferahlatıcıdır türkülerimiz..

Bakın Bedri Rahmi Eyüpoğlu?nun dizelerine?

Ah bu türküler

Türkülerimiz

Ana südü" gibi candan

Ana südü" gibi temiz

Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla

Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.

Türküler kanatsız kaldığımızda kanadımız, efkarlı olduğumuz ve yalnız kaldığımız gecelerde tesellimiz olmuştur. Sesimizim çıkmadığı yerde sesimiz, nefesimizin kesildiği yerde nefesimiz olmuştur türküler....

Bazen toprağa düşen su damlası gibi düşüp yüreklerimize ayrılık ateşini söndürmüş. Yağmur olup bizi vuslatına erdirmiş bazen... Bizim canımız, coğrafyamız, anamız, yarimiz, gurbet ellerde tek teselli kaynağımız olmuş türküler. Memleketin başı dumanlı dağlarından, yemyeşil ovalarından, bağlarından, pınarlarından turnalarla haber beklemiş, seher yelleriyle selam yollamışızdır sevdiklerimize türkü türkü.

?Ah bu türküler, köy türküleri

Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak

Hilesiz hurdasız, çırılçıplak

Dişisi dişi, erkeği erkek

Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara

Bıçağı bıçak.

Ah bu türküler, köy türküleri

Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi

Kiminin reyhasından geçilmez

Kimi zehir, kimi zemberek gibi.?


zeynoo
Daire Başkanı
21 Aralık 2005 02:49

Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar

Bu öykü Malkara köylerinden alınmış olup belli bir kişinin dilinden yazıya geçirilmiş değildir. Çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküdür. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında Zeynep'i köylerindeki bir düğünde aşırı (yabancı) köylerden gelen Ali isimli bir genç görür. Ali Zeynep'i çok beğenir ve köyüne döndüğünde kızın babasına hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur. Ali, Zeynep'i alıp aşırı köyüne götürür.

Zeynep'in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası üç gün üç gece çeker. Bu kadar uzak olduğundan dolayı Zeynep, anasını babasını ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemini gidermeye çalışırmış.

Oysa kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından kendini fazlaca horlamaya, eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve kocasının horlaması Zeynep'i yataklara düşürür.

Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için, köyden gelip gidenler de anasının babasının çağrılmasını salık verirler. Başka çare kalmadığını anlayan Zeynep'in kocası da anasına babasına haber vermeye gider. Altı gün altı gecelik bir yolculuktan sonra bir akşam üstü Zeynep'in anası babası köye gelirler, Zeynep'i yatakta bulurlar. Perişan bir halde Zeynep hala türküsünü mırıldanmaktadır. Aynı türküyü anasına babasına da söylemeye başlar. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp göz yaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır.

Zeynep hasretini giderir, giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için göz yaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur.

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler

Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim

Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim

Babamın bir atı olsa binse de gelse

Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse

Kardeşlerim yolları bilse de gelse

Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim

Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim


zeynoo
Daire Başkanı
21 Aralık 2005 02:57

bir fırtına tuttu bizi-yöre;selanik

kaynağı;fatma çil

Bir Fırtına Tuttu Bizi Deryaya Kardı

O Bizim Kavuşmalarımız A Yarim Mahşere Kaldı

O Bizim Kavuşmalarımız A Yarim Ahrete Kaldı

Yeni Cezve Yeni Cezve Kaynar Kaynamaz Oldu

O Benim Nazlı Yarimin Dilleri Söyler Söylemez Oldu

Yeni Cezve Yeni Cezve Kaynıyor Ocakta

Kasatura Belimizde (A Yarim) Martınımız Kucakta

Mapsanede Yata Yata Her Yanlarım Çürüdü

Yollarına Baka Baka A Yarim Ela Gözler Süzüldü


zeynoo
Daire Başkanı
21 Aralık 2005 03:04

Drama Köprüsü - Rumeli yöresi

Drama Köprüsü Bre Hasan Dardır Geçilmez

Soğuktur Suları Hasan Bir Tas İçilmez

Anadan Geçilir Bre Hasan Yardan Geçilmez

At Martini De Bre Hasan Dağlar İnlesin

Drama Mahpusunda Bre Hasan Dostlar Dinlesin

Mezar Taşlarını Bre Hasan Koyun Mu Sandın

Adam Öldürmeyi Bre Hasan Oyun Mu Sandın

Drama Mahpusunu Bre Hasan Evin Mi Sandın

At Martini De Bre Hasan Dağlar İnlesin

Drama Mahpusunda Bre Hasan Dostlar Dinlesin

öyküsü;

Debreli Hasan, Trakya'da Drama'da büyümüş ve binsekizyüzlü yılların sonu ile bindokuzyüzlü yılların başında Debreli lakabıyla tanınmış bir halk kahramanı, eşkıyadır. Ege dağlarının

kahramanı çakırcalı Efe ile hemen hemen aynı

yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Bazı

kaynaklarda bu iki ünlü eşkıyanın

karşılaştığı bile söylenmektedir. Debreli

Hasan da çakırcalı gibi zenginden alan, yoksul halka dağıtan bir halk eşkıyasıdır. Kendisi için

harcamamış, elde ettiği bütün varlığını

halk için harcamıştır. Asıl mekanı Makedonya

Dağları'dır. Yaklaşık kırk yıl boyunca bu

dağlarda hüküm sürmüştür.

Türküde adı geçen Drama Köprüsü'nü de halkın kullanması için, zenginlerden aldıkları ile yaptırmıştır. Debreli Hasan ve çakırcalı, devletin olduğu kadar o yıllarda kervanlar ile ticaret yapmaya çalışan zenginlerin de

büyük korkuları olmuştur. Hala bölgede halkın

ağzından söylenen "Debreli'den geçsen, çakırcalı'dan geçemezsin" sözü tam olarak bunu ifade etmektedir. Debreli Hasan'ın kalabalık bir birliği yoktur. En bilineni Karakedi lakaplı bir kızanıdır. Debreli'nin halkın gözünde büyük bir üne ve sevgiye sahip olmasının en büyük nedeni,

yoksullara yardım etmesi ve özellikle de yoksul ama evlenemeyen gençleri evlendirmesidir. Bir keresinde evlenmek isteyen ama bunun için para bulamayan bir genç, yanına, tek sahip olduğu mal olan danasını alarak satmak için pazara giderken Debreli Hasan tarafından yolu kesilir. Debreli Hasan, kısa sürede delikanlıdan durumu öğrenir. Gence düğün için gereken bütün parayı verir. Ayrıca da danasını satmaması için kendisini öğütler. Bu gibi örnekler Debreli'nin ününün büyümesine yolaçar.

Uzun yıllar boyunca üzerine gelen birlikleri bozan Debreli Hasan, tutsak yoldaşlarının umudu olmayı sürdürmüştür. Adaleti ile kısa sürede Trakya'nın, daha sonra da tüm Anadolu'nun

kalbine yerleşmiştir. Adına yakılan bu türkü de

kahramanlığı, yoldaşlığı anlatır.


zeynoo
Daire Başkanı
21 Aralık 2005 03:14

yöre: selanik

bülbülüm altın kafeste

bülbülüm altın kafeste aman

öter aheste aheste

ötme bülbül yarim hasta aman

ah neyleyim şu gönlüme

hasret kaldım sevdiğime

ben sana aldanamam yarim,

ben sana dayanamam.

bülbülleri har aldatır aman

aşıkları yar ağlatır

ben feleğe neylemişim aman

beni her bahar aldatır

ben sana aldanamam yarim,

ben sana dayanamam.

erkan ogur'un atatürk'e ithaf ederek seslendirdiği selanik türküsü

21 Aralık 2005 14:01

EVET TÜRKÜLER OLMASA AŞKLARIN DA ANLAMI OLMAZ ...TÜRKÜLERİ SEVERİZ BİZ.....SEVENLERİDE SEVERİZ BİZ....

BU GÜN BU KONULARA ÖNEM VEREN İNSANLAR NE KADAR AZ DEĞİLMİ?


santiegose
Yasaklı
21 Aralık 2005 17:16

Siz türkü yürekli dostlar, sevgili zeynoo, 06_aso, ***dolunay***,nasira,Bilimse Gerçek, yanık kalpli

Destek ve paylaşımlarınız için teşekkür ediyor, katkılarınız devamını diliyorum.


heath_fnd
Genel Müdür
22 Aralık 2005 19:23

Yer Çanakkale Boğazı, Nağra Burnu açıkları..uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar denizaltısı, İsveç bandıralı Nabuland şilebi ile çarpıştı.Aldığı darbeyle Dumlupınar birkaç saniye içinde sulara gömüldü.81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi,geminin torpido dairesine sığındı.Mahsur kalanların su yüzüne fırlattıkları telefon şamandırasıyla gemi ile irtibat sağlandı.Sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için herkes seferber oldu ve hatta oksijeni idareli kullanmaları için gereksiz yere konuşmamaları, sigara içmemeleri konusunda uyarılar yapıldı.Ancak umutların tükendiği anda 22 kişiye söylenebilen sadece şu cümlelerdi; konuşabilirler, türkü söyleyebilirler, hatta sigara bile içebilirler...

AH BİR ATAŞ VER

Ah, Bir Ataş Ver, Cigaramı Yakayım

Sen Sallan Gel, Ben Boyuna Bakayım

Uzun Olur Gemilerin Direği

Çatal Olur Efelerin Yüreği

Ah, Vur Ataşı Gavur, Sinem Ko Yansın

Arkadaşlar Uykulardan Uyansın

Uzun Olur Gemilerin Direği

Çatal Olur Efelerin Yüreği


heath_fnd
Genel Müdür
22 Aralık 2005 19:55

Bunlar da dinlemeyi sevdiğim ve bağlamanın konuştuğu türkülerden..

Elif Dedim Be Dedim

Elif Dedim Be Dedim Aman,

Kız Ben Sana Ne Dedim.

Guş Ganedı Galem Olsa Aman,

Ah Yazılmaz Benim Derdim.

Elifim Noktalandı Aman,

Az Verdim Çokçalandı.

Yetiş Anam Yetiş Bubam Aman.

Ah Çeyizim Bohçalandı.

Ah Mezarım Tahtalandı.

Yöre : Kütahya

Kaynak : Yücel Pasmakçı

..........

Zahidem

Zahide kurbanım ne olacak halim

Gene bir laf duydum kırıldı belim

Gelenden gidene haber sorayım

Zahide bu hafta oluyor gelin

Hezeli dedeli gönül hezeli

Çiçekdağı da döktü m´ola gazeli

Dolaştım alemi gurbet gezeli

Bulamadım Zahidem´den güzeli

Gurbet ellerinde esirim esir

Zahide kurbanım hep bende kısır

Eğer anan seni bana verirse

Nemize yetmiyor bu ev kadar hasır

Derleyen Neşat Ertaş

Yöre Kırşehir

.........

Eee Harmandalı olmadan olmaz..

Harmandalı

Harmandallı efem geliyor

Bileğinden kanlar akıyor.

Gümüş bilezikli mavzeri,

Namlusu şimşekler çakıyor.

Efeme de mor cepkenler yaraşır,

Yaraşır,efem ne giyerse yakışır.

Bütün kızanların içinde,

Önünde yatağan savaşır.


heath_fnd
Genel Müdür
22 Aralık 2005 20:06

Dayanamadım bunları da ekledim arkadaşlar :))

Yeşil Ördek Gibi Daldım Göllere

Yeşil Ördek Gibi Daldım Göllere

Sen Düşürdün Beni Dilden Dillere

Başım Alıp Gidem Gurbet Ellere

Ne Sen Beni Unut Ne De Ben Seni

Sevdiğim Cemalim Güneşim Mahım

Seni Seven Aşık Çeker Ezvahın

Getir El Basayım Kelamullahın

Ne Sen Beni Unut Ne De Ben Seni

Gel Seninle Bir Ahduman Kuralım

Bağlanalım Bir Karara Varalım

Verdiğimiz Sözde Hemen Duralım

Ne Sen Beni Unut Ne De Ben Seni

Kaynak Kişi Bahattin Alpaslan - Osman Özdenkçi

Yöre Sivas

...........

Ah Le Yar

Sana olan duyguları

Bir bilebilsen anlayabilsen

Belki severdin

İçimdeki hasretini bir duyabilsen anlatabilsem

Belki benimdin

Sana sevdiğim diyemem

Yalan yalan yalan yalan

Vallahi yalan inan ki yalan

Sen karasevdamsın benim

Duman duman duman duman

Hasretin tüter

İçimde yanan

Ah le yar yar

Yine başımda sevdan

Ah le yar yar

Geceler kara zindan

Ah le yar yar

Bir parçacık canım kaldı

Onu da sen al

Aklıma düştü gözlerin

Bir bıçak gibi

Ah silah gibi

Cehennem gibi

Söylenmemiş türkümdün sen

Unutmam seni

Unutamam ki

Derleyen Yücel Arzen


iece
Aday Memur
22 Aralık 2005 20:15

Harika bir konu!!!Yazdıklarınız ise konudan daha harika!!!Tebrikler arkadaşlar bu konu başlığını ne olur devam ettirelim.Çünkü ben derslerimde bu yazdıklarınızı anlatacağım öğrencilerime.Sevgiler,saygılar......


mehmetmert29
Aday Memur
22 Aralık 2005 20:53

ÇOK HARİKA BİR KONU BÜTÜN TÜRKÜLERİ BEĞENEREK OKUDUM. TÜRKÜLER GERÇEKTENDE SEVDAMIZ, ANADOLU BİZİM SEVGİLİ VATANIMIZ.


***dolunay***
Kapalı
22 Aralık 2005 20:53

Karadır Bu Bahtım Kara - Orta Anadolu yöresi

Karadır bu bahtım kara

Sözüm kar etmiyor yare

Yaktın yüreğimi nara(eyvah ey....)

Kendim ettim kendim buldum

Gül gibi sararıp soldum(Eyvah ey...)

Bilmez yar gönülden bilmez

Akar göz yaşlarım dinmez

Bir kere yüzüme gülmez(eyvah ey...)

Kendim ettim kendim buldum

Gül gibi sararıp soldum(eyvah,ey...)

Söylerim sözüm almıyor

O yar yüzüme gülmüyor

Garip gönlümü bilmiyor(Eyvah ey...)

Kendim ettim kendim buldum

Gül gibi sararıp soldum (eyvah ey...)

Söz-Müzik: Neş'et Ertaş


daphnis35
Daire Başkanı
22 Aralık 2005 20:54

Sarı Gelin

Erzurum carsi pazar leylim aman (sari gelin)

İçinde bir kiz gezer oy nenen olsun

sari gelin aman (suna yarim)

Elinde divit kalem leylim aman (sari gelin)

Dertlere derman yazar oy nenen olsun

Sari gelin aman (suna yarim)

Erzurumda bir kus var leylim aman (sari gelin)

Kanadinda gumus var oy nenen olsun

Sari gelin aman (suna yarim)

Yarim gitti gelmedi leylim aman (sari gelin)

Elbet bunda bir is var oy nenen olsun

Sari gelin aman (suna yarim)

BİR ULUSUN TÜRKÜLERİNİ YAPANLAR,YASALARINI YAPANLARDAN DAHA GÜÇLÜDÜR,


***dolunay***
Kapalı
22 Aralık 2005 21:16

Dönen dönsün.. - Sıvas-Banaz yöresi

Koyun beni hak aşkına yanayım

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Kadılar müftüler fetva yazarsa

İşte kement işte boynum asarsa

İşte hançer işte başım keserse

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Bir gün mahşer olur divan kurulur

Suçlu suçsuz varsa orda bulunur

Piri olmayanlar anda bilinir

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Pir Sultan'ım arşa çıkar ünümüz

O da bizim ulumuzdur pirimiz

Hakka teslim olsun garip canımız

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Anonim

Türküler özümüz,türküler kültürümüz,türküler biz...biz türküler...Ne güzeldir türkü güzelliğinde,türkü tadı ve sıcaklığında türkülerle birlikte bir yaşamda yer almak...


Algoritmaci
Daire Başkanı
22 Aralık 2005 21:22

Sevgili dostlar, santiegose..

Ben dinleyeyim dedim sessizce ama yine de dinlediğimi belirtme ihtiyacı duydum.

Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez

Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez

Eser Bâd-ı Sabâ Yel Bozuk Bozuk

Türkmen Kalkıp Yaylasına Yürümez

Yıkılmış Aşiret İl Bozuk Bozuk

Kızılırmak Gibi Çağladım Aktım

El Vurdum Göğsümün Bendini Yıktım

Gül Yüzlü Cerenin Bağına Çıktım

Girdim Bahçesine Gül Bozuk Bozuk

Elim Tutmaz Güllerini Dermeye

Dilim Tutmaz Hasta Hâlin Sormaya

Dört Cevabin Mânasını Vermeye

Sazım Düzen Tutmaz Tel Bozuk Bozuk

Pir Sultan'ım Yaratıldım Kul Diye

Zalim Paşa Elinden Mi Öl Diye

Dostum Beni Ismarlamış Gel Diye

Gideceğim Amma Yol Bozuk Bozuk

Pir Sultan Abdal

Toplam 156 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi