Editörler : Lanet
11 Şubat 2010 20:44

Entelektüel kime denir, nasıl entelektüel olunur?

Hızla küreselleşen dünya ile bilgi toplumuna entegremizi sağlama adına önemli bir donanım olan entellektüellik hakkında düşüncelerinizi paylaşırsanız mütteşşekkir kalırım...


Afra2
Genel Müdür
14 Şubat 2010 17:32

Entellektüel kelimesini münevver kavramıyla tanıdım ilk..Kültür ve medeniyet kavramlarını omuzlarında taşıyan erdemli,kendi yanlışlarıyla ilerleyip yolda bunları örtmeye değil de düzeltmeye çalışan aydınlardır...

Bir de entel vardır ki işte günümüzün asıl problemi budur..erdemden yoksun,entellektüel gibi görünmeye çalışan,özenti bir kültür ve medeniyet ütopyasında boğulmuş,bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanlar..

İkisinin ayırımını çok iyi yapmak gerek..bu küreselleşen dünyada bilgi entegremizi hangi kaynaktan yaptıgımız çok önemli diye düşünüyorum..herşeyin bir yan sanayii var maalesef..entellektüellerin bile..


uluda
Müsteşar Yardımcısı
14 Şubat 2010 20:54

Her okuyuşumda aklımda lezzetli bir tad bırakan hayvan dergisinde yayınlanmış bir söyleşidir..

Mantık, bilim felsefesi, bilgi teorisi başta olmak üzere, felsefe tarihi, kültür felsefesi ve ahlak felsefesi alanlarında çalışmalarını sürdüren Prof.Dr. Ahmet İnam, Türkiye Felsefe Derneği Başkan Yardımcılığı'nın yanı sıra, ODTÜ Felsefe Bölümünün başkanlığını yürütüyor. İnam ile hayat üzerine konuştuk...

- Sevgili hocam, memleketin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Feci şekilde kokuşmuş bir şeyler var. Şimdi tabi bu lafı 1500 sene önce Platon da söylüyormuş, 500 sene önce Hamlet de söylüyordu, otuz yıldır da ben söylüyorum. Hayatımız kokuşuyor, güzel bir söz değil ama böyle.

İnsanların seyrettiği televizyon dizileri kötü, okuduğu kitaplar kötü, ama benim şikayetim bunların kötü olduğunu söyleyen insanlardan. Sürekli şikayet edene entel diyoruz. Ne kadar çok şikayet ederseniz o kadar entelektüel oluyorsunuz. Oysa Entelektüel mutlu bir adamdır, burada mutlu demek memnun anlamında değil. Mutludur, yaşanan çirkinlikleri görür fakat bunları kabul etmez. Çirkinlikleri nasıl düzeltebileceğini düşünür, yolunu yordamını bulur. Kokuşmuşluk, önce kendimizle olan ilişkimizde başlıyor.

Kendimizi çok fazla değerli gördüğümüzü sanmıyorum. İşin beteri kendimizi adam yerine de koymuyoruz. Yemek yemiyor artık çağımız insanı. Tıkınıyor.

Yemeğin tıkınmaya döndüğü, sevişmenin düzüşmeye döndüğü bir çağda yaşıyoruz. Bütün bunlar yozlaşmış bir hayatı gösteriyor, çünkü ortada zevk yok. Zevkin hançerlendiği bir yaşam var.

- Kendimizi nasıl kurtarırız bu hançerden?

Hazların peşinden koşarak değil tabi. O da hayatımızı sürdürmek için, sabah sekiz akşam beş çalıştığımız işler kadar kokuşma belirtisi. Eğlenmek için yaptığımız şeyler de otomatikleşiyor. Çünkü şu film seyredilecek deniliyor, herkes o filmi seyrediyor, şu yazar okunacak diye emir geliyor, herkes o yazara çullanıyor. Fakat herkes o yazardan ne anlıyor? Madem ki farklıyız, herkes o farkı yaşamalı. Ama fark da bize giydirilen bir şeye dönüşüyor.

Beymen'den giyinince farklı oluyorsun. Kendimizden kaynaklanmıyor. Yani diplomalar, nasıl yaşayacağımız, her şey bize dışarıdan giydiriliyor. Ama kim giydiriyor derseniz, kimse giydirmiyor aslında, birbirimize giydiriyoruz. Böyle olunca yaşama sevinci kayboluyor, bu çok büyük bir tehlike.

- Öğrencilerinizin yarısının anti-depresan kullandığı doğru mu?

Doğrudur. Bizim ODTÜ civarında hayat bir beladır diye algılanıyor herhalde.

Sürekli şişiriliyor gençler, sen akıllısın diye. Ailelerin de beklentisi büyüyor. Ama küçük bir başarısızlıkla karşılaştıklarında hemen bunalıma giriyorlar. O kadar el bebek gül bebek yaşamaya alıştırılmışlar ki, acılara tahammülü olmayan insanlar yetişmeye başlıyor. Yaralar almaya başlayınca, bir çıkış noktası bulamayınca ya ilaçlarla tahammül etmeye çalışılıyor ya da savunma mekanizmaları aşırı gelişiyor.

- Bu durum başarıya koşullanmaktan mı kaynaklanıyor?

Başarılı olsan, başarının hiçbir ölçütü olmadığı için, nerede duracağını bilemiyorsun ve başarı dangalağı oluyorsun. Sürekli önüne havuç konmuş eşek gibi koş Allah koş. İşkolik oluyorsun. Başarısız olsan geride durmaya tahammül edemiyorsun. O yüzden başarı ve başarısızlığın dışında bir hayatı seçmiş olabilirsin, yani serseri olmak çok daha iyidir bence. Başarısızlık ve büyük beklentiler bir aradaysa o zaman anti- depresancı oluyorsunuz.

Bunların dışında üçüncü bir yaşamın peşindeyseniz yaratıcı olmak zorundasınız. Yani dünyaya posta atmış, egemen değerlerin dışında bir insan olmak gerekir. Dünyaya posta atabilmeniz için de önce kendi değerlerinizin olması gerekir.

- Mutsuzluk bulaşıcı mı?

Pısırık, güvensiz insanların bu kokuşmuşluktan çıkma şansı yok. Mutsuz ve sinirliysen bol bol sigara içersin ve kısa bir süre sonra ölürsün.

Mutsuzluk uzun sürmez. Trafikte kavga edersin, bir araba sopa yersin.

Sevgilinle sevişemezsin, iktidarsız olursun. Onun için rahat olmak lazım.

On derste rahat olma kitapları şimdi çok satıyor. Orada yazanların tam tersini yaparsan belki biraz rahatlarsın.

- Hayvan dergisine verdiğiniz beyanatta: "Bilge dediğin fırlama olur demişsiniz. " Bu görüşünüzde ısrarlı mısınız?

Gayet ısrarlıyım, hatta bu görüşümü daha da ileri götürdüm, bilge dediğin hem fırlama olur, hem de puşt olur diyorum. Bilge, hayatın bütün hazlarının ardından koşar ama o hazların hiçbirinin dangalağı olmaz. Serserilerle konuşur, berduşlarla arkadaşlık eder, bir sürü dedikodunun farkındadır, magazinleri izler ama bulaşmaz. Günde on beş dakika televizyon izler ama sonra genellikle evleri iki katlı olduğundan yukarı çıkar, Mevlana'yı Farsça'sından okur, yatmadan önce iki bardak şarap içer.

Bilge adamda hem sokakta süren hayatı yaşayabilme yeteneği ve gücü vardır hem de o hayatın dışına çıkabilme cesareti. Yani bilge insan, hayatın içindedir. Leman'ı, Penguen'i okuduğu zaman esprileri anlar, mel mel bakmaz. Yani ben bilgeyim, bu adamlar ne biçim espri yapıyor, çok ayıp demez. Son çıkan küfürleri bilir. Yeni küfürler üretir. Yaşamdan tat almayı bilir ama bunu hiçbir zaman ayağa düşürmez. Ayağıyla yaşadığı yaşamı, yukarı çeker. O küfür ettiği zaman, küfür onda besmele gibi bir şey olur.

Bizde bilge, yerinden kalkmaz, ak sakallı, yemek yemez, çişi gelmez biri olarak bilinir. Oysa bilge dediğin doğal gaz kuyruğuna girer, sırasını kapan olursa kavga eder, gerekirse karakolluk olur.

Bu tanıma göre bilgelik, akademisyenlikle pek örtüşmüyor.

Akademisyenlik kötü bir iş. Bilgeliğe aykırı, otuz yıldır millete not veriyorum, kusturucu bir şey, bıktım anasını satayım, hepinize sıfır diyeceğim bir gün. Ya da hepinize yüz, ne fark eder. Bilgelikle akademisyenlik arasında bir ilişki olabilir, o da yaşı 18-20 olanlarla sürekli bir arada olmaktan kaynaklanan bir şey. Bu avantajı kullanırsanız, yeni kalabilirsiniz.

- Biraz da aşktan konuşalım mı?

Aşkta benim teorim şu; aşk doğuştan hormonlarla ilgilidir ama aynı zamanda kazanılması, edinilmesi gereken de bir şeydir. Emek ister. Hormonu iyi salgılayan aşık olduğunu sanabilir, çıldırabilir, azabilir ama aşk ayrı bir şey. Bir sanat, bir güzellik yaratmaktır aşk. Hıyarların, hamhalat heriflerin işi değildir. Diyelim ki kızın birini görüyorum, içime bir ateş düşüyor ve aşık oluyorum. Yok öyle yağma, böyle beleş bir şey olabilir mi?

Ateş düştükten sonra ne halt yediğine bağlı olarak aşk olur ya da olmaz.

Ateş düştükten sonra o ateşi düşüren kişiye gidip onu söndüreyim hemen diyorsan, orada aşk yoktur. Ama aşk düştüğünde; kendimizi, hayatı, yaşadığımız kültürü anlamaya ve dönüştürmeye çalışıyorsak, işte aşk odur.

Bize insan olduğumuzu hatırlatır ve büyük bir sorumluluk yükler.

Aşık olduğum zaman aklıma şu gelmeli, aşığım, demek ki yapacak çok iş var.

Yani sevgilimle pastanede buluşacağım veya bir arkadaşın evine gidip yiyişeceğiz... Bu da yapılmalı tabi de yalnız bunu yapıyorsanız aşk falan yoktur. Yani burada, arkadaşın evine gittik, yiyiştik. Aşka giriş bile yok burada yiyiş var. Yani aşk, o yemekten aldığımız enerjiyle bir yere bir ağaç dikebiliyorsak, bir insana yardım edebiliyorsak, farklı kitaplar okuyabiliyorsak, gereğini yerine getirdiğimiz şeydir.

Aşk eşittir sevgili değil, iki kişilik de değil çok kişiliktir aşk. Bütün dünyayı düşman belleyip Leyla'yı sevmek değildir. Leyla'da bütün insanlığı sevmektir.

- Bir entelektüel olarak mutlu musunuz?

Yalnız kaldığım zaman, genellikle gece ikiyle dört arasında mutlu olurum.

Televizyonu açarım ama seyretmem. Sesini dinlerim, duvarlara bakıp öyle düşünürüm, belki yazasım gelir bir şeyler karalarım. Uykum gelince, bu dünya düzelmez arkadaş deyip yatarım. Bugün de kurtaramadık dünyayı ne yapalım derim. Hesabi duruş, mutluluğu öldüren şeydir. Örneğin Nıetzsche, adam hayatı boyunca bunu anlattı. Ama Nietzsche'yi okuyup karamsar olan adamlar var, onlara sopayla girişmek istiyorum bazen. Adam demiş ki, ben bir enerji kaynağıyım. Benim insan gibi insan olabilmem, içimdekilerin olabildiğince bastırılmadan ortaya çıkabilmesidir. Oysa yaşam buna izin vermiyor, birbirimizi maskelemek zorunda kalıyoruz. Gerçi Freud medeniyetin temelinin bu olduğunu söylemiş. Biz de içimizdeki hayvanlığı bastıracağız diye, içimizdeki insanlığı da bastırmışız. Hala içimizdeki erotik enerjiyle ilişkimizde sakatlık var. Erotik yanımız ortaya çıktıktan sonra ayıp bir şey yaptığımızı düşünüyoruz. Onun için vatan millet sakarya, ilim aşkı, sanki hiç eros yokmuş gibi davranıyoruz, dava adamı kalıbına sığınıyoruz.

Bütün bu kalıplarım dışında felsefe; çözüm arayanların değil, soru soranların yeridir, şeytanla muhabbettir. Ne zaman ki şeytan sizi alt eder, o zaman insan olduğunuzu anlarsınız.


iktisados
Memur
16 Şubat 2010 02:25

ULUDA arkadaşım hayata bakış açımı değişterecek bu söyleşiyi bir solukta okudum.. bu enfes paylaşımdan dolayı teşekkür ederim...


buzlucay
Daire Başkanı
16 Şubat 2010 11:08

bilge dediğin fırlama olur bölümü hoştu teşekkürler.


suppourters
Müsteşar Yardımcısı
16 Şubat 2010 19:45

teröriste ve de yandaşına 'aydın' ; irticacıya,yobaza 'münevver' denen bir ülkede entelekt ve de entelektüel tanımı yapmak oldukça zor olsa gerek....


Günay Rodoplu
Kapalı
11 Mayıs 2011 21:13

Mutlaka muhalif, biraz da anarşist olmalı; ama hain olmamalı.


lonerrr
Şef
11 Mayıs 2011 22:52

Etellektüel ile mutluluğu ısrarla biraraya getirme çabasıı anlayamadım doğrusu. Bir sürü mutsuz hatta intihar etmiş entellektüel vardır. Entellektüel en başta lanetlenmeyi göze alan kimsedir. Tür yerleşik düşünce sistemine karşı gelen, eleştiren yaargılayan kimse olmak zorundadır. Genelde kendi çağındansadece nefret görür. Çünkü söylediği dğrular herkesin yanlışlasrı olur genellikle. Mesela benden bir önceki yorumcu "ihanet" kavramını kullanmış. Nedir ihanet? Vatana millete sadakat mi? Biz ne yaparsak doğrudur anlayışına sadakat mi? Oysa entellektüel tama da vatanı dini dili ırkı olmayan kimsedir. Taraf aidiyet hissi entellektüel olmanın doğasına aykırıdır.


Agnostik81
Genel Müdür
11 Mayıs 2011 23:42

Tutunamayanlara yakışan bir başlık.Gerçekten yorumlar entellektüel kavramının içini dolduruyor.


Günay Rodoplu
Kapalı
12 Mayıs 2011 20:08

İhanet; ne vatana millete sadakat, ne de biz ne yaparsak doğrudur, anlayışıdır; Bilakis bunların tam tersidir.

"Bu vatanda yaşanmaz, bu milletten adam olmaz vs." zihniyetidir.

Cemil Meriç'in tabiriyle "Kabil kompleksi"dir.


loya3535
Kapalı
18 Mayıs 2011 00:44

entelektüel;

basit bir konuyu karmaşık hale getirip anlatan kişidir.::)

şaka tabii böyle düşünenlerde var biliyorum ama

entelektüel

hiç bir şeye körü körüne bağlı kalmayan

olaylara geniş perspektifden bakabilen

blduğuyla yetinmeyip sürekli araştırma yapan

fikir üretebilen

bana sorarsanızda gerekli yerlerde

tavır alabilen kişi entelektüeldir

seçkin insandır

sürüye uymayı red eden kişidr bir anlamda

o yüzden entelektüel bir sınıfa ait olmaz

sınıfsız ve özgürdür o


terry85
Aday Memur
18 Mayıs 2011 14:19

Bu sitede üzerinde konuşulan en hoş konulardan biri olmuş, gercekten içeriğinin netleşmesi gereken kavramlardandır "entellektüel-entel" faydalı paylasımlarından dolayı bütün arkdaslara teşekkürler...


Ş@h-in
Müsteşar
25 Temmuz 2011 22:26

Bir aydının ilk özelliği sırtını güce, iktidara dayamamaktır bence. Eğer öyle olursa kendini koruyan iktidarın bayrağını sallamak zorunda kalır ve gerçekleri söyleyemez.

Günümüzde bunun ne kadar çok örneği var. Adam 98'de ordudan atılmış. Bugün yazdığı kitaplarda ağlıyor da ağlıyor. Kendine yapılan haksızlıkları anlatmakla bitiremiyor. Peki sayın entelektüel kişi bu kadar muzdariptin de 13 yıldır neden yazamıyordun bu gerçekleri? Yoksa sırtını dayayacak bir güç mü arıyordun yahut ölmekten, sürülmekten mi korkuyordun? Aydın ölümü göze alabilme pahasına gerçekleri her zaman ve her yerde cesaretle haykırmalıdır. Yoksa nasıl Sokrates olunur, nasıl Ömer Hayyam olunur, nasıl Hallac Mansur olunur?

Aydın halkı temsil etmelidir, hiçbir ideoloji onun gözünü kör kulağını sağır etmemelidir, körü körüne bir şeye bağlanıp diğer tüm öğretilere saldırmamalıdır.


-yağmurdan önce-
Daire Başkanı
25 Temmuz 2011 23:25

aşk leylada bütün insanlığı sevmektir..çok güzel ve yerinde bir tanımlama..harika bir söyleşiydi..teşekkürler paylaşımınız için..


esitlik
Şube Müdürü
26 Temmuz 2011 16:09

toplumuna muhalif olmayan insanlar çakma enteldir. entellektüelliğin birinci şartı, tabulara-geleneklere-tolumsal zihniyete muhalif olmak.


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
19 Mayıs 2013 19:24

Bazı kelimeler vardır, bazı insanlar onlara sahiplenirler ve biz onları kırk lafı olangiller olarak biliriz... Ve bazı kelimeler de vardır, bazı insanlara hahiplenirler ve biz onlara, üslup sahibi, üstad deriz...

Bu günlerde fazlaca üstad türedi... Kelimelere sahiplenenler, her önüne gelen üstadım der oldu...

Kim koyun, kim Abdurrahman çelebi anlaşılmaz oldu... Yani bütün izler, kurt izine karışır oldu...


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
19 Mayıs 2013 19:26

Entelektüel kolaycı ve tembel de olmamalı... Ki olmaz da zaten...

Yukarıda ki söyleşi ile alakalı bütün yorumları okudum, ama söyleşiyi okumayı, başka bir zaman bıraktım...


supporters.
Editor
20 Mayıs 2013 01:01

adam haklı :)

suppourters, 14 yıl önce

teröriste ve de yandaşına 'aydın' ; irticacıya,yobaza 'münevver' denen bir ülkede entelekt ve de entelektüel tanımı yapmak oldukça zor olsa gerek....


_neden_
Müsteşar Yardımcısı
23 Mayıs 2013 16:10

Yarı aydın kimdir?

Çoğunlukla düşündüğü gibi degil, alıştığı gibi konuşandır.

Biraz düşünmek lazım...


supporters.
Editor
23 Mayıs 2013 20:27

devrin adamı olandır ,pragmatik olandır ... mehmet barlas ,ahmet altan,orhan pamuk gibi adamlar yarı aydın kavramına örnek olabilir bence ...

_neden_, 11 yıl önce

Yarı aydın kimdir?

Çoğunlukla düşündüğü gibi degil, alıştığı gibi konuşandır.

Biraz düşünmek lazım...

Toplam 19 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi