Editörler : E.Kayı Han
09 Haziran 2008 10:50

Kaza namazı borçları kaç yaşından itibaren hesaplanır? Kaza namazı nasıl kılınır?

Namaz her müslüman üzerine farz olan bir borçtur. Aldığınız bir parayı zamanında ödemek lazımdır. Ancak geciktirince ayıp oluyor ise de yine de ödemek ve özür dilemek gerekecektir. Bunu gibi namaz borçlarımızı zamanında ödemek gerekirdi. Ancak bazı nedenlerle geç kalmişsa onun için Allahtan özür dileyip kalan borç namazlarımızı ödememiz gerekir. Namaz borcu ancak namaz kılmakla ödenir. Onun başka bir ödeme şekli yoktur.

İnsanların hayır ile şerri, hak ile bâtılı ayırtedebilmeleri bâliğ olduktan sonra mümkün olduğundan, Rabbimiz mahşerde dünya hayatımızın çocukluk devresinden hesap sormamakta, ancak bâliğ olduktan sonraki günlerimizden başlayarak namaz, oruç gibi ibadet mükellefiyetlerimizi suâl etmekte, böylece dinî mükellefiyetlerimiz bülûğ çağından sonra başlamış olmaktadır. ? Şu kadar var ki bülûğ zamanı tarih olarak kesin değildir. Erkek (12), kız (9) yaşından başlayarak, (15) yaşlarına varıncaya kadar geçen her ay ve günde bülûğa erme hissi teşekkül edebilir. Oğlanda ihtilâm olma, kızda ise ay hâli görme şeklinde kendini gösteren bu beşerî ve cinsî hissin başladığı günden itibaren mükellefiyetlerin her biri ayrı ayrı amel defterine ya ?yerine getirdi?, ya da ?getirmedi? şeklinde yazılır.

Bu konuda faydalı olacak bazı bilgiler verecek olursak;

1- Buluğ çağı kesin olarak bilinmiyorsa erkekler yaşlarından 12 seneyi, bayanlar ise 9 seneyi çıkararak kalan yıllarda namaz kılmayan bütün vakitler hesap edilip yazılır.

2- Kaza namazlarınızı her namazda bir namaz kazası kılarak yapabilirsiniz. Böylece hem nefsinize zor gelmez hem de hesabı kolay olur.

3- Bu şekilde Allah size ömür verdikçe bütün borçlarınızı ödeyeceğinize niyet etseniz ve buna başlasanız, sonra Allah sizi borçlarınızı bitirmeden huzuruna alsa inşallah bu niyetinizden dolayı onları yapmışsınız gibi olursunuz. Çünkü hayatta kalsaydınız zaten ödemeye başlamış ve devam edecektiniz. Allah ödeme fırsatı verecek bir hayat nasip etsin.(amin)


@zeren@
Şube Müdürü
09 Haziran 2008 12:21

baştan kılmak en iyisi,birikince daha ağır gelir heralde insana


handan06
Aday Memur
09 Haziran 2008 15:16

bizleri aydınlattığın için teşekkürler

09 Haziran 2008 15:39

çok ihmal ettiğim bir konu bu...nasırıma bastın...

09 Haziran 2008 15:42

yinede allah(c.c)razı olsun...en son cümlen içinde amin ve inşllh öyle bir ömür nasip eder ve kılınan namazlarıda kabul eder eksikleri ile beraber...


inzar
Genel Müdür
09 Haziran 2008 17:15

Allah ihmal ettiğimiz namazlarımızı telafi ömrü versin,,,hepimizin ibadetlerini kabul eylesin,,teşekkürler..


@zeren@
Şube Müdürü
09 Haziran 2008 17:23

Amin inşallah

09 Haziran 2008 17:54

Ben hesapladım 5 senelik namaz borrcum var nasıl bitecek bilmiyorum...


yedi-pinar
Şube Müdürü
09 Haziran 2008 18:20

Namazların kazaya kalmaması için küçük yaştan itibaren çocuklara namaz eğtimi vermek gerekiyor.tabi bıktırarak değil sevdirerek...

Çünkü başlangıçta nefse en ağır gelen ibadetlerdendir .Ayrıca doğrudan gündelik hayatı ilgilendirdiği içinde alışkamlık kazanması uzun sürüyor.

Peygamber efendimizin:Çocuklarınıza yedi yaşından itibaren namaz alışkanlığı kazandırılmasına işaret etmesinin sebebi de bu olsa gerek...

Maalesef bizler ergenlik çağına kadar bunlarda bi haber büyüyoruz ve tam bu karmaşık çağda hadi namz diyilince...en az üç beş sene sürüyor.

09 Haziran 2008 18:23

yedi pınarcım maalesef biz dini kendi çabamızla öğreniyoruz tabii sadece bilinçli olanlarımız...öğrenene kadarda böyle borçlar birikiyor...Allaha şükür ki yine de çok geç kalmış sayılmayız...


yedi-pinar
Şube Müdürü
09 Haziran 2008 18:26

Tabi ki şükürler olsun hiç bu eksiğimizi farkedememek te var.


inzar
Genel Müdür
09 Haziran 2008 18:45

sevgili arkadaşlar ;

Meşrû bir mazeretin dışında namazı kazâya bırakan kimse, bir hatâ işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu uitibarla kazâya kalan namazın, en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edâsı farz olduğu gibi, kazası da farzdır. Kazâya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tevbe istiğfar etmek lâzımdır.yani kaza namazı+tövbe..

17 Haziran 2008 12:13

....konu güzel olduğu için ilk sayfada görünsün ...


sag_duyu
Kapalı
17 Haziran 2008 12:16

Hendek Savaşı'nda Rasûlüllah (s.a.s)'i, müşrikler dört vakit namazdan alıkoymuşlar, hatta gecenin de bir bölümü geçmişti. Sonunda Allah elçisi, Bilâl-i Habeşi'ye ezan okumasını emir buyurdu. Bilâl ezan okudu, sonra kâmet getirdi ve öğleyi kıldılar. Sonra kâmet getirerek ikindiyi, sonra yine kâmet getirerek akşam namazını, sonra tekrar kâmet getirerek yatsıyı kıldılar. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) bu sırada Su âyetin indiğini nakleder: "Allah kâfirleri öfkeleriyle geri çevirdi. Hiç bir şey elde edemediler. İman edenlere savaşta Allah'ın yardımı yetti. Allah mutlak kudret sahibidir her şeye galiptir" (el-Ahzab, 33/25). Ancak Hendek Savaşı sırasında, henüz korku namazı ile ilgili âyet inmemişti. Yüce Allah bu âyette şöyle buyurur: "Eğer korku içinde bulunursanız, yaya olarak veya binekli iken namazını kılın. Güven içinde bulunduğunuzda da bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin" (el-Bakara, 2/239; bk. en-Nisâ. 4/101-103).

Rasûlüllah (s.a.s), namazın ancak iki durumda kazaya kalması halinde mü'minin özürlü sayılacağını ifade etmek üzere şöyle buyurmuştur: "Kim uyur kalır veya unutarak namazı vaktinde kılmamış bulunursa, onu hatırlayınca kılsın" (Tirmizî, Salât, 16, Mevâkit, 53; İbn Mâce, Salât, 10). Burada yalnız uyku ve unutma halinde vaktinde kılınamayan namazın kalasından söz edildiği için ibn Hazm gibi bazı bilginler bir mazeret olmaksızın namazını kasten kılmayanların, daha sonra bunu kaza edemeyeceklerini fakat bunun yerine Allah'a tevbe ve istiğfar etmenin daha uygun olacağını söylemişledir (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Terc. Ahmed Meylânî, İstanbul 1973, I, 268).

durum böyleyken günümüzde keyfi namaz kılma sonra kazasını kıl oh ne aala bunun şartı ortada.

17 Haziran 2008 20:40

Namazın kazası olmaz,Kur'an da orucun kazası vardır ama

namazın kazası yoktur.Konuyla ilgili bir alıntı aktarıyorum biraz uzun...

Kaza Nedir?

Herhangi bir mazeret dolayısıyla asıl vaktinde yapılamayan ibadetin, vakit çıktıktan sonra başka bir vakitte yapılmasıdır.?

İşte ibadetin kazasının tanımı bu. Peki vaktinde kılınmayan namazın kazası olur mu? Diğer bir anlatımla; geçmiş namazlar kaza edilir mi? İşte bu konu Müslümanlar arasında, İslam`ın tasvip etmediği tarzda yanlış inanç ve amellerin oluştuğu bir konudur. Din adına toplumdaki bu yanlışın dinimizdeki esas şeklini açıklamak istiyoruz. O nedenle dinimizin ana kaynağı Kur?ân ve onu en iyi anlayan ve uygulayan Peygamber efendimizi dikkate alacağız.

Kur?an?ı kerimde vaktinde kılınmamış namazların kazasına dair açık bir âyet olmadığı gibi buna işaret edecek hiçbir işaret de söz konusu değildir.

Ancak Nisa suresi, âyet 43 :

?Ey iman edenler! Sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de -yolculuk halinde olmanız dışında- boy abdesti alıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hastalanırsanız yahut yolculuk halinde bulunursanız ve yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, bütün bu durumlarda su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Yani yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Allah Afüvv?dür, Gafür?dür.?

Allah-ü Teâla, görüldüğü gibi ?Sarhoş iken ayılıncaya kadar namaza yaklaşmayın? buyurur. Âyette geçen ?Sükâra? sözcüğü sadece sarhoşluk anlamına olmayan, ?bilincin, aklın bulanıklığı, uyuşukluğu? anlamlarını da ihtiva eder. ?Bilinçli olmak? ibadetin ana unsuru olduğundan, bilinçsiz iken namaza yaklaşmayın buyrulmaktadır. Bu nedenle namazı vaktinde kılmaya tek engel, bilinçsizliktir. Yani, uyku, unutmak, sarhoşluk, baygınlık, bunaklık ve deliliktir. Bunların dışında hiç bir koşulda namaz terk edilmez. Bu hallerden kurtulunduğu zaman kılınamamış namaz hemen kılınır. Aşağıda sünnet örneğine iyi dikkat edilmelidir.

Sünnet?te ise uykuda veya unutarak vaktinde kılınmamış namazın, uyanınca ve ya hatırlanınca, vaktin dışında hemen kaza edildiğini görüyoruz. Örnekler :

?Enes RA. anlatıyor: Rasulüllah As. buyurdular ki: Kim bir namazı unutacak olursa hatırlayınca onu hemen kılsın. Ona bundan başka keffaret yoktur.?

?Sizden biriniz namaz kılacak vakitte yatmış idiyse veya namaza karşı gaflet etmişse yani unutmuşsa, hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Çünkü Allah, ?Beni anmak için namaz kıl.? (Ta ha Suresi âyet 14.) buyurmuştur.?

?Ebu Katade RA. anlatıyor: ?Rasulüllah ile birlikte bir gece boyu yürüdük. Cemaattan bazıları:

?Ey Allah?ın Rasülü! Bize mola verseniz? diye istekte bulundu. Efendimiz:

?Namaz vaktine uyuyakalmanızdan korkuyorum? buyurdu. Bunun üzerine Bilal: ?Ben sizi uyandırırım? dedi. Böylece mola verildi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilal de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı.

Güneşin doğmasıyla Rasulüllah uyandı ve :

?Ey Bilal! Sözün ne oldu? diye seslendi ve Bilal: ?Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi? diyerek cevap verdi. Peygamber Efendimiz:

?Allah Teala Hazretleri, ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey Bilal! Halka namaz için ezan oku? buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle namaz kıldırdı.?

Olay şudur:

Hayber?in fethinden Medine?ye dönen Müslüman kafilesi, yorgun ve uykusuzdur. Dinlenip biraz uyumak isterler. Uyanık durup da kafileyi uyandıracak nöbetçi de uyumuş olduğundan uyanıp sabah namazını vaktiyle kılamazlar. Sabah namazını kuşluk vakti kaza ederler.

Bu olay tüm sahih ve muteber hadis kitaplarında değişik rivâyet yoları ve ufak tefek farklılıklarla yer alır.

Bir başka örnek:?Cabir RA. anlatıyor: ?Ömer, Hendek savaşında bir keresinde güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kafirlerine sövmeye başladı ve bu meyanda: ?Ey Allah?ın Rasulü dedi, güneş batmak üzereyken ikindi namazını kılabildim.? Rasulüllah:

?Vallahi ikindiyi ben de kılamadım.? dedi. Beraberce kalkıp Butha?ya gittik. Orada efendimiz abdest aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindiyi kıldı, sonra da akşamı kıldı.?

Bu hadis de Kütübü Sitte dediğimiz sağlam ve muteber hadis kitaplarında değişik kişilerin rivâyetleriyle ve bazı ekleme ve çıkarmalarla yer alır. Ama işin özü bu.

?Nafi anlatıyor. Hz. Ömer?in oğlu Abdullah bayılmış ve aklı gitmişti. Baygın iken kılamadığı namazı kaza etmedi.?

İmam Malik der ki: ?Doğruyu Allah bilir ya, bana göre bu şundan ileri gelir: vakit çıkmıştır. Ama vakit içinde ayılan, o vaktin namazını kılar.?

?Yine Nafi anlatıyor :

?İbn-ü Ömer RA. dedi ki: ?Kim bir namazı unutur ve bunu imamın arkasında namaz kılarken hatırlarsa, imam selamı verince unutmuş olduğu namazı hemen kısın sonra da imamla kıldığı namazı yeniden kılsın.?

Son iki hadisi şerif, Kütübü Sitte?den Muvatta?da yer alır. İmam Şafii hariç tüm mezhep imamları da bu görüşü benimserler.

Sağlam kaynaklarda yer alan peygamberimize ait sözler ve uygulamalar bunlar. Efendimiz ve onun seçkin arkadaşlarının, keyfi olarak namaz kılmadıkları ve onları aylar, yıllar sonra kaza ederek ödedikleri vaki değildir. Bizlere düşen de onlara harfiyen uymaktır.

Bu konu, tüm din bilginlerince epey tartışılmış bir konudur. Bizim sunduğumuz görüş bu tartışmaların neticesi olmakla birlikte en sağlamının da olduğuna kâniyiz.

Konunun teknik açıklamalarına geçmeden, evvela biz kaza namazını kılacak Müslümanın da bir portresini çizelim:

?Anadan doğma Müslüman, çoğu hacı - hoca çocuğu, sağlıklı, genç, dinamik, aklı başında, vakti bol, ama kırkına kadar namaz kılmamış, belki bayramdan bayrama veya cumadan cumaya kılmış. Şimdi geçmişteki kılmadıklarını kılmak istiyor veya kılıyor.?

Yukarıda kazanın tarifini verdiğimiz de ?Bir mazeret nedeniyle? ifadesine yer vermiştik. Kur?ân?ı kerime ve peygamberin sünnetine dikkat edilirse, akılsızlığın dışında namaz kılmamaya herhangi bir mazeret veya verilmiş bir ruhsat olmadığını görürüz. Halbuki oruç için ruhsat vardı. Mesela :

Bakara suresi, âyet 183-185 :

?Ey iman sahipleri! Oruç, sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.

Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta olursa ve ya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak, bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.

Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayırımıyla hidâyetten kanıtlar getiren Kur?an onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; o sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için Allah`ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulur.?

Dikkat edilirse orucun kazaya bırakılması ancak, hastalık ve yolculuk mazeretleri nedeniyle olabiliyor. Keyfi olarak vaktinde tutulmayanları da kaza etme ruhsatı verilmiyor. Mazeretsiz keyfi olarak bırakılan ibadetin kazası olmaz cezası olur. Bu suç da Allah ile kulu arasında olduğundan kulun Tevbe etmesi gerekir. Allah dilerse kabul eder dilerse red eder.

Kaza namazının olabileceğine inananlar bunu orucun kazasına GIYAS etmek suretiyle yapmaktadırlar. Halbuki oruç ve namaz birbirine gıyas edilemez. Mahiyetleri ve amaçları farklı farklı olması nedeniyle gıyasdaki ana neden, ortak illet burada söz konusu olamaz. Ayrıca ?Gıyas? kesinlik ifade etmez, Zanni bir delildir. Zannın ise dinde herhangi bir değeri yoktur. Zann üzerine İnanç ve amel kurulmaz. İşte Allah?ın beyanı :

Yunus suresi, âyet 36 :

?Onların çoğu zanndan başka bir şeyin ardından gitmiyor. Doğrusu da şu ki zann, hakktan hiç bir şey ifade etmez. Allah onların yaptıklarını iyice bilmektedir.?

Yine Yunus suresi, âyet 32 :

?İşte bu Allah?tır sizin Hak Rabbiniz. Hakk?tan sonra sapıklıktan başka ne vardır ki ? Peki nasıl oluyor da yüz geri döndürülüyorsunuz ??

Maide suresi, âyet 77 :

?De ki: ?Ey ehli kitap! Dininizde azgınlık edip Hakk dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, bir çoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın.?

Halbuki yukarıda da görüldüğü vechile oruç, hastalık ve yolculuk mazeretleriyle kazaya bırakılıyordu. Keyfiliğe hiç değinilmiyordu. Halbuki namaz öyle değil. Namaz hiçbir mazeret nedeniyle kazaya bırakılamaz. (Sadece ?Uyku, Unutmak, bayılmak, sarhoşluk, bunamak, delirmek gibi yükümlülüğü düşüren mazeretler hariç.`) Bu mazeretler nedeniyle vaktinde kılınmayan namaz ise bu bilinçsizlik durumu geçer geçmez, yani ne yaptığını ve ne dediğini bilebilir duruma gelindiğinde hemen kılınır. Bu zihinsel özür kerahet vakti dediğimiz vakitlerde bile geçerse, kılamamış olduğu namazı hemen kılar.

Namazın önemini konu alan âyetlere dikkat edelim:

Bakara; 238, 239 :

?Namazları ve vusta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah?ın huzurunda kıyam edin.

Bir korku ve endişe duyarsanız yürüyerek veya binit üzerinde (kılın). Güvene kavuştuğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah?ı anın. ?

Birinci âyette geçen ?Vusta Namaz? ifadesi Müslümanlar arasında tartışılan bir ifadedir. Fıkıh ve tefsir (!) kitaplarına bakıldığında iyice anlaşılamamış bir mesele olduğunu görülür. Kimine göre sabah namazıdır, kimine göre ikindi namazıdır, kimine göre de öğle namazıdır. Bu konuya ait sitemizde özel bir makale bulunmaktadır. Lütfen onu okuyunuz.

Al-i İmran suresi, âyet 191:

?Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken Allah?ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler. Ey rabbimiz! Sen bunu boşu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.?

Nisa suresi, âyet 101-103 :

?Gaza niyetiyle yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermelerinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfür içinde olanlar sizin için açık bir düşmandır.

Sen içlerinde olup onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir gurup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer gurup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kafirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmakta bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kafirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.

Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah?ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükunet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.?

Meryem suresi, âyet 59 :

?Ama arkalarından öyle bir nesil geldi ki; namazı yitirdiler, şehvetlerine uydular. Bunlar azgınlıklarının cezasını bulacaklardır.?

Ta ha suresi, âyet 132 :

?ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç Takva?nındır.?

Nur suresi, âyet 37 :

?Öyle erkekler vardır ki, ne bir ticaret ne bir alış veriş onları Allah?ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoyamaz. Onlar, kalplerle gözlerin döneceği günden korkarlar.?

Yukarıda sunduğumuz âyetlerde görüyoruz ki, Müslüman her türlü koşullar içinde namazı vaktinde kılacak. Herhangi bir nedenle başka zamana bırakılmasına asla ve asla ruhsat yok. Yani namazı kılmaya hiçbir şey engel değil, namaz kılmamaya hiçbir şey mazeret değil:

Ne iş-güç, ne alış-veriş, ne işçilik-patronluk, ne yolculuk (yolcu kısaltabilir ama terk ya da te?hir edemez.) ne esirlik ne askerlik, ne savaş (cephede düşmanla yüz yüze iken bile), ne hastalık, ne hayız, ne nifas (kadınların kanamalı dönemleri), ne dermansızlık, ne ihtiyarlık, ne mal-mülk, ne çoluk-çocuk, ne abdest almak için suyun yokluğu (teyemmüm çare oluyor.) Kısaca hiçbir şey?

Sonuç şu dur ki, Mükellefiyeti düşüren sebepler (uyku, unutmak, bayılmak, bunamak, delirmek gibi zihinsel gerekçeler) olmadan, aklı başında olan hiçbir insan namazını kazaya bırakamaz. Bırakırsa keyfi olarak bırakılan namazın kazası olmaz cezası olur.

Namaz niçin bu kadar önemlidir ?

Bu sorunun cevabını verebilmemiz için önce insanı tanımamız lazım. Kendi gözlemlerimizin ötesinde, Allah?ın açıklamalarına yani Kur?ân?a başvuralım.

Nisa suresi, âyet 26-28 :

?Allah size açıklamalar sunmak istiyor. Sizi, sizden evvelkilerin yol ve yasalarından haberdar ediyor. Size tevbe nasip ediyor. Allah her şeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.

Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlarsa sizin büyük bir sapışla sapmanızı isterler.

Allah size hafiflik getirmek istiyor. Çünkü insan çok zayıf yaratılmıştır.?

İbrahim suresi, âyet 34:

?Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah?ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan gerçekten çok zalim, çok nankördür.?

Hud suresi, âyet 9,10 :

?İnsana bizden bir rahmet tattırıp sonra onu ondan çekip alsak, insan elbette çok ümitsiz, çok nankör bir hale düşer.

Ve eğer ona,kendisine gelip çatan bir zorluk ve kederden sonra bolluk ve nimet tattırsak, hiç kuşkusuz şöyle diyecektir: ?Tüm sıkıntı ve kötülükler benden uzaklaşmıştır.? Bu durumda o, bir sevinç delisi, bir kendini beğenmiş olur.?

İsra suresi, âyet 67 :

?Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O?nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat o, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. insan çok nankördür.?

Yine İsra suresi, âyet 100:

?De ki: ?Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da harcanır, biter korkusuyla cimri davranırdınız.?İnsan, çok cimridir.??

Nahl suresi, âyet 4 :

?İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir.?

Rum suresi, âyet 54 :

?Allah O?dur ki, sizi bir güçsüzlükten yarattı. Sonra bu güçsüzlüğün arkasından bir kuvvet oluşturdu. Sonra o kuvvetin arkasından bir güçsüzlük ve ihtiyarlığa vücut verdi. Dilediğini yaratır. Alim?dir O, Kadir?di.?

Fussılet suresi, âyet 49 :

?İnsan, hayır istemekten bıkıp usanmaz. Kendine bir şer dokunmaya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır.?

Meariç suresi, âyet 19 :

?İşin gerçeği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır.?

Adiyat suresi, âyet 6 :

?İnsan rabbine karşı gerçekten çok nankördür.?

Al-i İmran suresi âyet 14 :

?Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunluk sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici-iğreti hayatın nimetidir. Allah?a gelince, varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.?

Gördüğümüz gibi, insan zalim, nankör, cimri, zayıf, aciz, hırslı, huysuz ve şehvet perest olarak yaratılmış. Allah`ın razı olmayacağı bu çirkinliklerden insanın arınması lazım geliyor. Onun için insan eğitilecek. İnsan bu mikroplardan temizlenecek. Ve erdemli birisi olarak yaşamını sürdürecek.

İnsanı mikroplardan arındıracak ilaç, manevi gelişmesini, sağlıklı beslenmesini sağlayacak gıda, iyi bir insan olmasını sağlayacak eğitim aracı namazdır.

Bunu da yine Kur?ân?dan inceleyelim.

Nur suresi, âyet 21 :

?Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve kötülüğü emreder. Allah?ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arıtıp temizliyor. Allah her şeyi işitiyor, her şeyi biliyor.?

Hud suresi, âyet 114 :

?Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu Allah?ı ananlara bir öğüttür.?

Ankebut suresi, âyet 45 :

?Kitap?tan sana vahyedileni oku. Namazı da kıl. Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah?ın anılması daha büyüktür. Allah neler yaptığınızı biliyor.?

Ahzap suresi, âyet 33 :

?Evlerinizde oturun. İlk cahiliye yürüyüşü gibi kendinizi teşhir ederek yürümeyin. Namazı kılın, zekatı verin, Allah`a ve Rasülüne itaaat edin. Allah sizden kiri-lekeyi gidermek istiyor ey ehli beyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor.?

Görüldüğü gibi namazın niçin farz edildiği, niçin namaz kılmamız lazım geldiği ve namazın ne işe yaradığı bu âyetlerden açıkça anlaşılıyor. Yani bizim eksiklerimizi tamamlayacak olan namazmış, bizim manevi dertlerimizin ilacı namazmış, manevi temizliğimizin sabunu, deterjanı, namazmış. Ve de manevi gelişmemizi sağlayan gıda da namazmış.

Namazın kazası niçin olmaz ?

Âyeti celilerden anlıyoruz ki, insanın bu ilaç ve gıdaya Müslümanlığa adım attığından itibaren gereksinimi vardır. Nasıl ki, maddi hayatlarında büyüme ve gelişme çağlarında yeterli, dengeli beslenmeyi yapamayanlar hastalıklı, cılız, güçsüz olurlar, manevi gıda ve ilaçlarını düzenli almayanlar da manevi açıdan sağlıksız olurlar. Yani, cahil, zalim, cimri, şehvet perest, nankör, aciz, hırslı, huysuz zayıf, egoist, tembel, vahşi, sadist ve diğer tüm kötü huyların sahibi olurlar.

Öyleyse maddi bedenin gelişmesi için günde üç öğün yemek yeniyorsa, manevi varlığın da gelişmesi için üç vakit namaz kılınması gerekiyor. Bu manevi gıda (Namaz) öğün/vakitlerinde alınmazsa/kılınmazsa insan sağlıksız olur.

İşte gıdasını zamanında düzenli almamış, hastalıklara karmış bir insana, yıllar sonra, vaktinde yemediği güçlü besinleri toptan yedirmek, üç öğün yerine mesela otuz üç öğün yemek yedirmek o insanı güçlü ve sağlıklı bir insan yapmıyorsa ve vaktinde almadığı ilaçlar yıllar sonra topluca kullanıldığında tedavi etmiyorsa, vaktinde mazeretsiz, keyfi olarak kılınmamış namazlar da daha sonra toptan kılınmasıyla insanın geçmişini temizlemez sağlıklı bir duruma getirmez.

Keyfi olarak vakitlerinde kılınmamış namazların kazası olmaz, cezası olur. Onun için tevbe edilmesi gerekir. Allah?tan afv ve mağfiret dilenmesi icap eder.

Kılınmamış namazları Allah?a ödenmemiş bir borç kabul edip sonra da topluca kılıverip, ?ben namazlarımı kaza ettim, namaz borcum yok? gibi ödeşme mantığı, namazın farz oluş gayesine terstir, namaz esprisine aykırıdır.

Namaz vaktinde kılınırsa hedefini bulur, gayesine ulaşır. İnsanı temizler, geliştirir, olgunlaştırır .

Bu açıklamalarımız yanlış anlaşılmamalı ve çarpıtılmamalıdır. İnsan çetele tutmadan, boş olduğu zamanlarda Allah?ın rızasını kazanmak ve onu memnun kılmak için (Borç alış verişi, ödeşme olmadan.) bol bol nafile namaz kılmalıdır. Vaktinde kılmadığı namazlar için ise Allah?a çok çok tevbe etmelidir.

Bakara suresi, âyet 275 :

?O ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, ?alış-veriş de riba gibidir? demişlerdir. Oysa ki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah?a kalmıştır. Kim ki yeniden dönerse, işte o dönenler ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada.?


17haydar61
Yasaklı
05 Eylül 2009 17:09

akıl buluğ çağından itibaren...


eşit mesafe
Kapalı
21 Aralık 2011 01:26

vakit varken kılın...


l@ll
Yasaklı
21 Aralık 2011 07:43

kaza namazı diye bir şey yoktur. kişi namazını vaktinde kılmadıysa artık o iş bitmiştir. günahına tevbe etmesi gerekir. sadece uyuma ve unutma durumlarında vakit dışı kılnabilir ki bu da kaza değil, eda olur.


eşit mesafe
Kapalı
10 Temmuz 2012 00:46

Kaza namazı önemli.


onur klasduruş
Yasaklı
10 Temmuz 2012 10:59

sağ_duyu ve lall ne güzel belirtmiş;

bende biraz su ve güneş serpeyim :)

kişilerin samimiyetlerinden kimsenin şüphesi yok, ama yanlış ne kadar masum olsa da hep yanlıştır ve yanlıştan doğru çıkmaz.

Namazın kazası kitapta yoktur, Peygamberimin öğretisinde de yoktur.

" namazı bir borç olarak gören mantalite " namazın gerçek boyutuna erer mi bilinmez ( çok mu iddialı, evet erer mi bilinmez )

çünkü NAMAZ BORÇ DEĞİLDİR, aksine ; anın nefesi, anın huzuru, anın saygı duruşu, anın yaşam disiplini, anın atmosferi, anın getirisi, anın yakarışı, anın Allah'la konuşuşu, anın dimdik duruşu, anın yüzsürüşü, anın dileyişi ... dir. ve yani namaz borç değil, alacak hanesine kayıt edilir asıl. Almazsanız koşmakta, yürümekte, durmakta zorlanırsınız, tökezlersiniz. Anın ihtiyacıdır namaz, gereksinimi, mutluluğu, hüznü, vicdanla yüzleşmesi, insanın içini açıp içine bakması, en sevdiğinin karşısındaki şımarıklığı, en korktuğunun karşısında it gibi titremesi ...

bunu anlamayan namazı borç bilir, 50-60 yaşını emekliliğini bekler, Haccı tutabileceği zamanı ( ne demekse ) bekler ... bekler de bekler işte .. ama insanın en değerlisi kayıp gider " zaman " ve namazın olmazsa olmazı " zamandır " ..

bir acı örnek daha vereceğim ama anlaşılmadığım zihinlerde taşlanmak istemem .. :)

anınızı ötemeleyiniz efenim .. geçmişin en iyi ilacı da kavi bir tevbedir ve tabi ki " doğru ve dürüst yaşam ısrarcısı olanlar " tevbedeki samimiyetlerini kanıtlamış olabilirler.

:)


müh.azra
Kapalı
10 Temmuz 2012 11:01

Kazalara Şimdi başlasam 50 lere doğru telafi ederim ancak

Toplam 38 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi