Editörler : E.Kayı Han

kml83
Başbakan Müsteşarı
14 Haziran 2010 11:18

tamam cevaplasın hoca efendiler.alemi kübrayı ihata eden sualleriniz mefkurelerimde hezeyena yol açtı düşünmekten.

ben gideyim de kpss çalışayım.şu kpss de kelam dersi olsaydı belki rast gelirdim sorunuza:))


alem-i suğra 2
Kapalı
14 Haziran 2010 11:25

:)

Allah zihin açıklığı versin hocam, hakkınızı helal edin.


p00r
Kapalı
14 Haziran 2010 12:07

KAZA NAMAZLARI HUSUSUNDA

Bizde dalga geçme, alay etme tarzı şeyler olmaz (Hakîm abi içindi).

İlgili kaynakları sıralayalım. Sözlerime katılmayanlar KENDİ DÜŞÜNCELERİNİ DEĞİL, lütfen ama lütfen KAYNAK KİTAPLARINI BELİRTEREK cevap versinler. KENDİ FİKİRLERİNİ BELİRTEN arkadaşların yazılarını OKUMAYACAĞIM.

Öncelikle söze alıntı yaptığım kişilerin tanıtımıyla başlamak istiyorum:

***

ABDULHAK-İ DEHLEVİ: Hindistan?ın büyük âlimlerindendir. 1551 de doğup, 1642 de vefat etti. Muhammed Bakibillah hazretlerinin talebelerindendir. Hicaz?da hadis âlimi oldu. Delhi?dedir. Çok kitap yazdı. Medaric-ün-nübüvve ve Merec-ül-bahreyn ve Eşiat-ül-lemeat ismindeki Mişkat şerhi kitapları farisi olup, Hindistan?da basılmıştır.

İBNİ NÜCEYM-İ ÖMER: Ömer bin İbrahim ibni Nüceymi Mısıri, Hanefi fıkıh âlimidir. 1597 senesinde Mısır?da vefat etti. Büyük kardeşi ve hocası olan Zeynelabidin ibni Nüceymi Mısıri yanındadır. İmam-ı Nesefinin Kenz fıkıh kitabını şerh ederek, Nehr-ül-faık adını vermiştir.

İBNİ NÜCEYM ZEYNÜLABİDİN: Zeynelabidin bin İbrahim ibni Nüceymi Mısıri, 1520 de doğup, 1562 de Mısır?da vefat etti. Hanefi fıkıh âlimidir. Eşbah, Zeyniyye, Kebair kitapları ve üsuli fıkıhdan Menar şerhi meşhurdur. Kenz kitabını şerh ederek Bahr-ür-raık adını vermiştir. Yedi cilt olup, bir cilt tekmilesi ile ve İbni Abidinin bunlara Haşiyesi ile birlikte hicri 1311 de Mısır?da ve 1393 [m. 1973] de Beyrut?ta basılmıştır.

ABDULHAKİM EFENDİ: Zahir ve bâtın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin de fıkıh bilgilerinde mahir, veliy-yi kâmil idi. Ruh bilgilerinin mütehassısı idi. 1865 senesinde Van vilayetinin Başkale şehrinde doğup, 1943 de Ankara?da vefat etti. Bağlum?da medfundur. Babası seyyid Mustafa, seyyid Taha-i Hakkari hazretlerinin oğlu olan, seyyid Ubeydullahın talebesi idi. Seyyid Mustafa çok kâmil idi. Gördüğü kimsenin, hangi namazı kılmadığını, yüzünden anlardı. Bunun babası, seyyid Muhyiddindir. Onun babası, seyyid Muhammed, bunun babası da, seyyid Abdurrahmandır. İmam-ı Ali Rıza bin Musa Kazım soyundan olup, Seyyid oldukları, Irak?taki şeri mahkeme defterlerinde yazılı olduğu gibi, seyyid Abdulkadir-i Geylaninin torunu olan seyyid Abdurrezzakın mübarek el yazısı ile de tasdik edilmiş olduğu, Van mebusu İbrahim Arvas?ın 1952 de bastırdığı Seyahatname-i Kasım-ı Bağdadi kitabında yazılıdır.

Sultan Selim Cami-i şerifi yanındaki Süleymaniyye Medresesinde, tasavvuf müderrisi [profesörü] iken Er-Riyad-üt-Tasavvufiyye kitabını yazmıştır. Tasavvuf hakkında risale büyüklüğünde müteaddid mektupları vardır. Mevlid okunmasının ve tesbih kullanmanın başlangıç ve meşruiyeti hakkında bir risale, Rabıta-i Şerife Risalesi, Sahabe-i Kiram ve Ecdad-ı Peygamberi risaleleri, İslam Hukuku, Keşkul ve Sefer-i Ahiret isimli eserleri, Arabi, Farisi ve Türkçe şiirleri pek kıymetlidir.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, öğrendiği fıkıh, tefsir gibi ilimlerin yanında kendisini mânevi yoldan yetiştirecek bir rehbere kavuşma arzusu ile yanıyordu. Diğer taraftan Seyyid Tâhâ-i Hakkâri'nin halifesi Seyyid Fehim-i Arvasi, rüyasında Allahü teâlânın Resulünü gördü. Peygamber efendimiz kendisine; "Abdülhakim'in terbiyesini sana ısmarladım" buyurmuştu.

Nihayet Seyyid Abdülhakim Arvasi, 1878 (H.1295) yılında Seyyid Fehim-i Arvasi hazretlerinin huzuruna kavuştu ve hocasından aldığı ilk emir, tevbe ve istihare oldu. İstiharede şöyle bir rüya gördü:

Seyyid Tâhâ hazretleri, camide, talebesi Seyyid Fehim'e şu emri veriyordu: "Abdülhakimi al, elbisesini soy, cevâzimât-ı hams çeşmelerinde kendi elinle tamamen yıka! Sonra ikimize de imam olsun!.. Seyyid Fehim hazretleri onu alıp cevâzımât-ı hams çeşmelerinde yıkıyor, o da elini onun omuzuna koyarak, sağ ayağını kendisi için serilmiş olan seccadeye bırakıyordu.

Bu rüya onun talebeliğe kabul edildiğine dair gayet açıktı. Tabire muhtaç kısmı sadece cevâzımât-ı hams tabiri idi. Cevâzım cezm'in çoğulu olup kat'i, kesin demektir. Hams yani beş adedi ise âlem-i emrin, latifenin tasfiyesine işaret olduğu açıktı. Rüyanın başka tabire muhtaç olmayan açıklığı ayrı bir ilahi lütuf ve sonsuz bir ihsandı.

Seyyid Abdülhakim Arvasi, gördüğü bu rüyanın tesiri ile büyük bir aşkla ilim tahsil edip, ilimde ilerlediği gibi, Seyyid Fehim hazretlerinin sohbet ve teveccühleri ile gönlünü nurlandırdı.

Yüksek tahsilini zamanın en büyük âlim ve evliyası Seyyid Fehim Arvasi hazretlerinin huzurunda tamamladı. 1300 hicri sene başında ilm-i sarf, nahv, mantık, münazara, vad', beyan, meani, bedi', belagat, kelâm, usul-i fıkıh, tefsir, tasavvuf, ulum-i hikemiyye yani hikmet-i tabi?iyye (fizik, biyoloji), hikmet-i ilahiyye, riyaziyye (yani matematik, geometri), hey?et (astronomi) gibi zahir ilimlerde icazet (diploma); tasavvufun Nakşibendiyye, Kadiriyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye ve Çeştiyye yollarından hilafet aldı.

***

Sonrasında ise vesikaları sıralayalım. Kabul eden eder, etmeyen tartışmak yerine vesikalarını ortaya koyarsa sevinirim. Kimseyi ikna etmeye uğraşacak değiliz. Vesikalar ortadadır, inanmak isteyen inanır, inanmak istemeyen inanmaz. Zorla değil.

---

Namazın kazaya kalma sebebi önemlidir. Eğer namaz şer?i bir özürle kazaya kalmışsa, mesela, seferde; sel, yırtıcı hayvan, eşkıya, anarşist gibi bir tehlike varsa, namazı oturarak veya hayvan üzerinde ima ile de kılmak mümkün değilse, annenin veya çocuğunun telef olacağı zaman ebenin ve acil ameliyatlarda doktorun müdahalesi esnasında kılınamamışsa ve uyku, unutmak gibi bir özürle namaz kaçırılmışsa, kazayı önce kılmak gerekmez, bahsedilen nafile namazları kılmakta hiç mahzur olmaz. Çünkü namazın bu özürle kazaya kalması günah değildir.

Böyle bir özürle kaçırılan namazlara faite namaz denilmektedir. Çünkü, bir Müslüman namazlarını terk etmez. Ancak yukarıda bildirilen bir özür ile kaçırabilir. Bir özür ile kaçırılmış namaz ile özürsüz, kasten terkedilmiş namazın hükmü aynı değildir. Namazları, bir özürle fevt ederek kazaya bırakmak günah olmadığı için, bunların kazalarını, nafile kılacak kadar geciktirmek de günah olmaz. (Redd-ül muhtar, Halebi, Hindiyye)

Terk edilmiş namazın hükmü ise şöyledir:

Büyük âlim İbni Nüceym?e soruldu ki, kaza namazı olan kimse, sünnetleri kılarken kazaya niyet ederek kılsa, sünnetleri terk etmiş olur mu? Cevabında, (Sünnetleri terk etmiş olmaz. Çünkü sünnetleri kılmaktan maksat, o vakit içinde farzdan başka bir namaz daha kılmaktır. Kaza kılmakla, sünnet de yerine getirilmiş olur.) [Nevâdir-i fıkhiyye fi mezheb-il-eimmet-il Hanefiyye s.36]

Hamza Efendi hazretlerinin Bey? ve Şir?a risalesinin şerhinde, (Kaza borcu var iken, nafile kılmak ahmaklıktır) buyuruluyor. Sünnetlere nafile denir.

---

Kitaplarda, (terk edilen namazlar) demiyor, (fevt edilen namazlar) deniyor. Aşağıya kitapların orijinallerinin fotokopisini koyduk. [1, 2]

Hanefi fıkıh kitapları, (Faite [fevt edilen, bir özürle kaçırılan] namazların kazası) diyor. (Terk edilmiş namazların kazası) demiyor. Çünkü Müslüman, namazını bilerek terk etmez. Ancak gaflet, uyku ve unutmak gibi özürle fevt eder. Namazı terk eden Müslüman, Şafii ve Maliki?de ceza olarak öldürülür. Hanbelî?de ise mürted olduğu için öldürülür. Hanefi?deyse, hapsedilir, kılıncaya kadar dayak atılır. Bu farz namazın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Farz borcu varken, sünnet veya nafile kılarak farzı geciktirmek de, asla caiz değildir.

Bir kimse, hadis-i şerifle kılınması çok övülen kuşluk, evvabin, teheccüt gibi namazları ömründe hiç kılmasa, ahirette niye kılmadın diye sorguya çekilmez. Fakat bir farzı yapmazsa, büyük günah işleyeceği için sorguya çekilir. Âlimlerimizin bildirdiği gibi, kılınması şart olan farzı geciktirip, nafile kılmak ahmaklıktır. Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretleri buyurdu ki:

Hazret-i Ali?nin rivayet ettiği, (Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurması yakın olan hamileye benzer. Doğumu yakınken çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, Allah, nafile namazlarını kabul etmez) hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu varken nafileyle meşgul olmak ahmaklıktır. Kaza borcu olanın nafile kılması, alacaklıya, borçlunun hediye götürmesine benzer ki, elbette kabul olmaz. Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar sermayesi, nafilelerse kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz. (Fütuh-ul-gayb m. 48) [3]

Yolculuğa çıkarken iki rekât namaz kılmalıdır! Kazaya kalmış namazı varsa, kaza kılmalı; çünkü kaza borcu varken nafile kılmak, ahmaklıktır. (Bey ve Şir?a risalesi) [4]

Kitaplarda terk edilen değil, fevt edilen [fevait] ifadelerinin geçtiği yerlerin orijinalleri aşağıdadır:

(1) Redd-ül-muhtar:

(2) Tahtavi:

(3) Fütuh-ul-gayb:

(4) Bey ve Şir?a risalesi:

////////////////////////////////////////

Bir iş için birkaç niyet hususunda:

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:

(Sünnet namazlar da nafiledir. Camiye girince, iki rekat namaz kılmak sünnettir. Buna Tehıyyat-ül-mescid denir. Camiye girince, farz veya sünnet kılmak bunun yerine geçer. Başka namaz kılarken tehıyyat-ül-mescid için de ayrıca niyet gerekmez ise de, niyet edilirse iyi olur.) [Redd-ül Muhtar s.710]

Sünnet kılarken kazaya da niyet edince kaza da sünnet de kılınmış olur. (Necat-ül müminin s.90)

Sünnet kılarken kazaya da niyet gerekir. (Ramiz-ül-mülk Trablus Fetva emini)

Tatarhaniyye?de, (Sünnet kılarken kazaya da niyet daha iyidir) deniyor. (Uyun-ül-besair s.103)

İlk veya son sünnet demeden hepsini farz diye niyet ederek kılanın namazı sahih olur. Çünkü, sünnete, farz diye niyet edilirse, sünnet sahih olur. İlk kıldığı farz, sonraki sünnet olur. (Fetava-i kübra)

Resulullah, beş vakit namazın sünnetlerini kılarken, yalnız, (Allah rızası için namaz kılmaya) derdi. Sünnet demezdi. Farzdan başka namaz kılınca sünnet de kılınmış olur. (Halebi-yi kebir)

Öğlenin farzına dururken, hem farz, hem de sünneti olarak iki niyet yapılırsa, iki imama göre, yalnız farz kılınmış olur. İmam-ı Muhammed?e göre ise, o namaz sahih olmaz. Çünkü, farz ile sünnet ayrı cinsten iki namazdır. İki imama göre, farzı kılınmış olur. Halbuki, camiye girince kılınan herhangi bir namaz, tehıyyat-ül-mescid yerine de geçtiği için, farz kılarken tehıyyat-ül-mescid olarak da niyet etmek de caiz olur. Yalnız farza niyet edince de, iki namaz birlikte kılınmış olur. (İbni Âbidin)

Sünnet, farzdan başka kılınan namaz demek olduğu için, sünnetin kazaya benzerliği tehıyyat-ül-mescid namazının farza benzerliği gibidir. Yani, sünnet kılarken vaktin farzına niyet edilmez ama, kazaya kalmış bir namaza veya başka bir nafileye de niyet edilebilir. (İslam Ahlakı, Tahtavi)

Sünnet yerine kaza kılan, sünneti terk etmiş olmaz. Vaktin farzını kılarken, sünnete de niyet edilirse, sünnet sahih olmaz. Fakat, kaza kılarken sünnete de niyet etmek sahih olur. (Eşbah)

Nafile kılmak isteyen, önce namaz kılmayı adamalı, sonra, nafile yerine, bu adak namazı kılmalı. Sünnet namazları adadıktan sonra kılan, bu sünnetleri kılmış olur. (Dürr-ül Muhtar s.458)

Nezr edilen namazı kılmak vacip olduğu için, vacip sevabı hasıl olur. Sünnet yerine, nezr olunan namaz kılınınca, sünnet de kılınmış olur. (Redd-ül Muhtar)

Sünnetleri önceden nezr edip de, nezir olarak kılmak daha iyidir. (Halebi, Merakıl-felah)

Vaktin sünnetini kılmaya başlarken, vaktin farzı hariç, kaza namazına, yeni abdest alınmışsa sübha namazına, camide ise tehıyyet-ül-mescit namazına, sefere çıkılacaksa tehıyyet-ül-menzil namazına da niyet edilebilir.

Bunların tek istisnası vardır. O günkü farz namazla o günkü sünnet namaza birlikte niyet edilmez. Yani öğlenin sünneti kılınırken o günkü öğlenin farzına da niyet edilmez; ama sünneti kılarken ilk kazaya kalmış bir namaza niyet edilir. Peygamber efendimiz de, (Farz namaz borcu olanın nafileleri kabul olmaz) buyuruyor. Sünnetlerin de, farzlara bağlı nafile namaz olduğu fıkıh kitaplarında yazılıdır. (Gunye)

Daha fazla bilgi için: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?id=2902

AYRICA;

14. asrın müceddidi olan Seyyid Abdulhâkim-i Arvâsi hazretleri gibi bir Mürşid-i Kâmil birşey dediyse, onu yapmakta endişe duymaya gerek yok artık. Ben bu fikirdeyim. Aksini iddia edenler, iddialarını ispatlamalılardır.


alem-i suğra 2
Kapalı
14 Haziran 2010 12:20

benim sorum da hala geçerli: Allah'ın gayret sahibi olması ne demektir? bu konuda kulun dikkat etmesi gerekenler nedir?


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 13:03

Halen daha dalga geçiyorsun poor;

sırasıyla gidelim;

bana hanefi fıkhını açıklayan temel (veya meşhur da diyebilirsin , sırf laf kalabalığı olsun diye kimsenin ismini bilmediği kitap isimleri vermemeni rica edecem) hanefi kaynakları yazarmısın ve bu hanefi kaynaklarının hangisinde nafile namazları kaza namazları için feda edilri onu da belirtirmisin?


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 13:28

Madem öyle yanlışında ısrar ediyor ve yalan yanlış bilgilerle dolu site bilgilerini kutsamayı kendine en büyük amaç ve ideal edinmişin seni tenbih etmek de bizim boynumuzun borcu olsun:

1.. ?ABDULHAK-İ DEHLEVİ: Hindistan?ın büyük âlimlerindendir. 1551 de doğup, 1642 de vefat etti. Muhammed Bakibillah hazretlerinin talebelerindendir.?

Demişsin ; Kendi alıntında bile fıkıh alimi tabiri geçmiyorken nasıl oluyorda Hanefi kaynaklarının en bilindikleri ve Hanefi fıkıh alimlerinin en büyüklerinin nakilleri mevzu bahis olan bu konuya bu ?evliyanın?(evliya diyorum bak azcık ilmin varsa uyan) fikirlerini kopyalarsın?

Tartışma mevzumuz Arvasinin veya Abdülhak-ı Dehlevinin (Eminim sen de iismini yeni duyuyorsun değilse daha evvel bildiğine dair yemin edermisin?) ne düşündüğü değildi, Hanefi fıkhının bu konudaki görüşü soruluyorsa bu alimlerin değil , İmam Ebu Yusuf , İmam Muhammed gibi alimler veya Tahavi , Merginani ,Molla Husrev,İbni Abidin gibi müçtehidler veya El Hidaye, Fethul Kadir,el Mebsut, Fetevay-ı Hindiyye , Kuduri, el İhtiyar, Dürül/Reddül Muhtar ,Gurer ve Dürer v.s. gibi Hanefi görüşün temel başvuru kaynaklarından dem vurman gerekti..[Aynı takdiği hadisler konusunda da yapıyorsunuz..Adı sanı bilinmedik(bize göre) bir alimin adı sanı bilinmedik bir kitabından hadis bulup getiriyor ve getirilen hadisin sahihliği-zayıflığıyla zerre kadar alakadar olmuyorsunuz.] Biz neden bahsederiz sen nerelerden dem vurusun?

2?..Bana şu cümleyi kurabiliyormusun :? ABDULHAK-İ DEHLEVİ? Hanefi fıkhının en önde gelen alimlerinden biridir..Kurabiliyorsan adresini verde sana madalye gödereyim kuramıyorsan bu kişiden şu konseptimizde alıntı yapmanın alemi ne?

3?...İbni Nüceymi ve onun ?tek başına? muhalefetini daha sen demeden biz demiştik zaten ; döndürüp bize delil getirmen biraz ukalaca olmaz mı?

4??Uzun uzun Arvasiyi anlatmışsın..Bu biyografi yarışmasımı yoksa Hanefilere göre fıkhi bir meselenin hükmünü bulma meselesimi?

5??Seni kim doldurmuşsa iyi doldurmuş ama benim bildiğim poor biraz daha uyanık olmalı..Sahi demeli nerde İBNİ ABİDİN ? Nerde Fethul kadir, nerde hidaye?Nerde el-Mebsut?(nerde olduğunu az ilerde göstereceğim , dikkatli oku; oku ama FANATİKLİĞİNİ VE SİTENİ HAKLI ÇIKARMA MANİPÜLASYONUNU VE SPEKÜLATİF YAZIŞMAYI bırakarak oku , beynini nereye kiraya verdiysen birkaç dakikalığına ricaen alda oku, emanet akılla değil öz benliğine bahşedile akılla oku)


p00r
Kapalı
14 Haziran 2010 13:28

Rica ederim ne dalga geçmesi?

Redd-ül Muhtar'da diğer mesajımda da belirttiğim üzere bir iş için iki (veya daha fazla) niyetin nasıl olacağı açıklanmaktadır. Hem farz, hemde sünnete niyet edilmeyeceği ile ilgili hüküm ise aynı vakit içerisindeki farz ve sünnet için geçerli olduğunu yine ilgili mesajımda görebiliyoruz. Bunu Redd-ül Muhtar'ın tahiyyatül mescid namazı ile ilgili açıklamasından görebiliyoruz.

Hâl böyle iken "nafileler kaza namazları için feda edilir" şeklinde birşey söylediğimizi de nereden çıkartıyorsun?

En muteber kitaplarımızda FAİTE kelimesinin geçtiğini, bu kelimeninde özür ile kaçırılan namazlar için kullanıldığını belirttik.

Ayrıca İbn-i Nüceym hazretlerinin tanınmadığından dem vurmuşsun ama Redd-ül Muhtar müellifi İbn-i Âbidîn hazretleri bu büyük âlimin bir kitabına haşiye yapmış. Demekki birilerini senin tanımaman bizim için bir kriter değil.

Mesajımı okudun mu cidden?


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 13:32

Biraz sabredersen şimdi sana Reddül Muhtarıda gösterecem..Önce ben yazayım ve bitireyim ; sorularım olacak ; numara belirterek yazıyorum..İstediğin sorudan da başlama özgürlüğün var birazcık bekle..Taşıma suyla değirmen döner mi dönmezmi kendin daha iyi anlayacaksın.


mechul_asker
Kapalı
14 Haziran 2010 13:33

12 Haziran 2010 12:09 Düzenle Sil

kesinlikle hayır, mechul_asker.. Bunun için ebu_hanife'ye ihtiyaç yok :)

p00r

Sevgili poor kardeşim biraz felsefik düşünseniz kestirip atmazdınız bu kadar basit şekilde.

İnsan somut olarak ezeli değil bunu encahil insan bile bilir.Benimburda sormak istediğim farklıydı,insan ezeli ebedi midir?

Bu soruya cevap isterken şu aşağıda yazacağım şeyleri dikkate almanızı bekliyorum...

İnsan varlık ile anne karnında tanışır ; ya öncesi? Alemi ervah denen mahiyetini sadece mevlanın bildiği bir yer.Peki alemi ervahtan önce neredeydik?El cevap mevlanın takdirinde/zihninde/aklında/muradında/düşüncesinde

Kısaca mevlanın aklına pat diye bizi yaratmak geldi deseniz ki bu da bir görüştür derim ama bu görüşe katılmadığımı da belirtirim.Bu satırları okuyanlarda yazanlarda alemi ervahtan önce mevlanın iradesinde ise ozaman bizde kısmen ezeli olmuyormuyuz?

Tek farkla : Bizim ezeliyetimiz onun irade buyurması ile olan kendiliğinden olmayan bir ezeliyet.Soruma bu açıdan yaklaşırsanız memnun olurum.Felsefe gerektiği gibi incelenirse insanı mevasına yaklaştıran bir bilim dalıdır.Buna en güzel örnek hz İbrahim(a.s) dir


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 13:50

6??.??Namazın kazaya kalma sebebi önemlidir. Eğer namaz şer?i bir özürle kazaya kalmışsa, mesela, seferde; sel, yırtıcı hayvan, eşkıya, anarşist gibi bir tehlike varsa, namazı oturarak veya hayvan üzerinde ima ile de kılmak mümkün değilse, annenin veya çocuğunun telef olacağı zaman ebenin ve acil ameliyatlarda doktorun müdahalesi esnasında kılınamamışsa ve uyku, unutmak gibi bir özürle namaz kaçırılmışsa, kazayı önce kılmak gerekmez, bahsedilen nafile namazları kılmakta hiç mahzur olmaz. Çünkü namazın bu özürle kazaya kalması günah değildir.

Böyle bir özürle kaçırılan namazlara faite namaz denilmektedir. Çünkü, bir Müslüman namazlarını terk etmez. Ancak yukarıda bildirilen bir özür ile kaçırabilir. Bir özür ile kaçırılmış namaz ile özürsüz, kasten terkedilmiş namazın hükmü aynı değildir. Namazları, bir özürle fevt ederek kazaya bırakmak günah olmadığı için, bunların kazalarını, nafile kılacak kadar geciktirmek de günah olmaz. (Redd-ül muhtar, Halebi, Hindiyye)??

diye alıntılamışsın..Ve şark kurnazlığına girmeye çalışmışsın kendince ?Bu kaynaklardaki hüküm bellidir..Burda Faite / maite / saide / zaide ayrımı yoktur..Şöyleki:

***

?Kazaya kalmış namazları kılmak, nafile namaz kılmaktançok daha ehemmiyetli ve çok daha uygundur. Fakat beş vakit namazın sünnetleri, kuşluk, tesbih, tahiyyetü?l-mescid ve evvabin namazı bundan müstesnadır. Yani bu sünnet ve nafileler kaza namazları için terk edilmezler.1

Mevlânâ eş-Şeyh Nızâm. el-Fetâvâl-Hindiyye. (Bulak: Matbaa-i Emiriyye, 1310), 1:125; İbni Âbidin. 1493; el-Mezahibü?l-Erbaa, 1:492; Halebî-i Sağîr, s.349.

****

a) Üzerinde kaza namazları olan kişilerin nafile namazları kılması meselesine gelince; Müzmerat kitabında şöyle denilmiştir: "Kaza namazlarıyla meşgûl olmak, nafile namazlarla meşgûl olmaktan daha önemlidir. Ancak; farz namazların öncesi ve sonrasındaki sünnetler, kuşluk namazı, tesbih namazı ve haklarında haberler gelen "tahiyyetü'lmescid" (mescidi selâmlama) namazı, ikindi namazından önceki dört rekât namaz, akşam namazının farzı ve sünnetinden sonra ikişer ikişer kılınan altı rekât "evvabin" namazı gibi namazlar bu hükmün dışındadır." Yani bu namazlar kaza namazlarım var, onları kılıyorum diyerekten terkedilmezler. (3)

b) Üzerinde kaza namazları olan kişilerin kaza namazlarıyla meşgûl olmaları, nafile namazlarla meşgûl olmalarından daha önemlidir. Ancak bilinen sünnetler (yani müekked sünnetler), kuşluk namazı, tesbih namazı ve hakkında haberler gelen namazlar bu hükmün dışındadır.

Bu namazlar nafile namaz niyetiyle kılınır. (Yani bu namazlar kılınırken kaza namazlarına değil, bunlara niyet edilir) Bunların dışında kılacağı namazlarda kaza namazlarına niyet edilir.

Muzmerat kitabında Zahiriryye ve Fetave'l Hucce kitaplarından naklen böyle zikredilmiştir. (4)

c) Hucce kitabında şöyle söylendi: Üzerinde kaza namazı olan kişilerin vaktinde kılmadıkları namazların kazalarıyla meşgûl olmaları nafile namazlarla meşgûl olmalarından daha önemlidir. Ancak bilinen sünnetler, (yani namazların öncesi ve sonrasındaki sünnetler) kuşluk namazı, tesbih namazı ve haberlerde rivayet edilen namazlar bu hükmün dışındadır. Bu namazlar nafile niyetiyle kılınır. Bunların dışındakiler kaza niyetiyle kılınır. Yani bu namazların dışında bir namaz kılacak olursa, ona kaza namazı olarak niyet eder. (5)

Görüldüğü gibi Hanefi mezhebinin muteber fıkıh kitapları kaza namazları olan kişilerin sünnet namazları, hâtta hakkında haberler gelen diğer nafile namazları kılabileceklerini açıkça, hiçbir tereddüte mahâl bırakmadan, anlaşılır bir lisanla beyan etmişlerdir. 1. İbni Abidin Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar cilt:2 shf: 64

2. İbni Abidin Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar cilt:2 shf: 62

3. İbni Abidin Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar cilt:2 shf: 74

4. Ahmed b.Muhammed b.İsmail et TahtaviHaşiye ala Merakı'l Felah Şerh'i Nuru'l İzah shf: 364

5. Şeyh Nizamuddin ve heyet el Fetavai Hindiyye cild:2 shf:135

6. İbni Abidin Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar cilt:2 shf: 373374

7. İbni Abidin Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar cilt:2 shf:394

Tahtavi ala Merakı'l Felah shf: 543549

******

Burda faite/maite ayrımını bul ve bana göster..Veya özürsüz kılınmayan namazın (diyelimki adam müslüman adam ama bu vatandaş 50 yaşına kadar namaz kılmamış dolayısıyla 15-50 yaşları arası borç duruyor..Bu borçalrı kılmaya çalışırken özürsüz kazaya bıraktığı için sünnet namazlarını kılmaz kuralını işlettirrisek bu adam muhtemeldirki toprak ile yeksan oluncaya kadar tek vakit sünnet veya revatıb kılamayacak; bana bunun açık hükmünü veya ibaresini getir)

7?..Eğer ayrım olduğuna inanıyorsan bana açık ibaresini getireceksin..Faraza dediğin gibi bile olsa bu senin ilk seferki genelleyici tavrınla çelişki oluşturuyor..Ne hikmetse bu konu açıldığı zaman hayır öyle değil efendim diye ortaya atıldığın her seferde Kaza namazı varken nafile namaz kılınmaz davası güdüyorsun..İş ciddiye bindiğinde de yok efendim benim kastım faiteydi de maiteydide diye bir keskin direksiyon kıvırması sergiliyorsun;Bunu neden yapıyorsun?Böyle ani kıvırmalardan zevk mi alıyorsun?...Bakalım daha evvelki yazında ne demişsin:

////

Hakîm Alajuan:

"hanefilerden ibni nüceym haricinde böyle diyen yok ona göre:)"

Hakîm abi, insanlara yanlış bilgiler veriyorsun. Hanefi âlimlerinden İbn-i Nüceym çok büyük bir âlim olmasına rağmen bu hususta yalnız değildir. Seyyid Abdulhakîm Arvâsi hazretleri hocamız İbn-i Nüceym-i Mısrî hazretleri ile birebir aynı şeyi söylemiştir.

Ayrıca Hanefî fıkıh âlimlerinden Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri de aynı şeyi söylemiştir:

Buyurun alıntı:

(Farz namaz borcu olanın nafile kılması, doğurmak üzere olan hamileye benzer. Doğumu yaklaşmışken, çocuğu düşürür. Artık bu kadına, hamile de, ana da denmez. Bu kimse de böyle olup, farz namazlarını ödemedikçe, nafile namazları kabul olmaz.) [Fütuh-ul gayb m.48]

Bu kitabı şerh eden Hanefi âlimi Abdülhak-ı Dehlevi, (Bu hadis, farz borcu olanın, sünnetlerinin de kabul olmayacağını bildiriyor) buyuruyor. Abdülkadir-i Geylani hazretleri (Farz borcu varken sünnet ile meşgul olmak ahmaklıktır. Çünkü sünnetleri kabul olmaz) buyuruyor. (Fütuh-ul gayb ve şerhi)

////

Şimdi ise ortaya bu faite buluşuyla çıakgeldin..Senin şu yukardaki yazını okuyanın edineceği izlenimi YEMİNLE BERABER bana söylermisin..Ben YEMİN EDERİMKİ SEN BURDA KAZA VARKEN (FAİTE MAİTE AYRIMINA GİRMEDEN GENELLEYİCİ ÜSLÜPLA)Kaza borcu varken nafile kılınmaz davası gütmüş o izlenimi vermeye çalışmışsın ..ŞİMDİ YEMİN SIRASI SENDE?SEN DE YEMİN EDECEKSİN ÖYLE DEĞİL DİYE..


p00r
Kapalı
14 Haziran 2010 14:01

Son cümlen aciliyet arz ettiği için hemen cevap vereyim,

"Kaza borcu varken nafile kılınmaz davası gütmüş o izlenimi vermeye çalışmışsın"

Açıkça söylemek gerekir ki ben bu mevzuyu yıllardır bilir, buna göre amel ederim. Dün veya bugün yeni öğrendiğim birşey değil. Bu cihetten bakılırsa benim böyle birşey düşünmüş veya böyle bir izlenim vermeye çalışmış olmam mümkün değil.. Biz müslümanız sözümüz yeterli gelmeli diye düşünüyorum. Yalan söyleme potansiyelim olduğunu düşünüyorsan zaten hiç konuşmayalım.

Hep söylediğim;

Kaza borcu varken nafile kılmak ahmaklıktır. Çünkü nafilenin herhangi bir cezası gibi birşey yoktur. Kaza borcu olarak ahirete intikal edenin ise çok büyük bir günahın içerisinde olduğunu, her dakika harama yettiğini vurguluyorum.

İyi bilinmelidir ki kaza borcu olan insanın günahı (ekber-i kebair, büyük günah), her 6 dakikada bir kat daha artmaktadır. Hâl böyle iken nafilelerle uğraşmak isteyen buyursun.

İlgili hükümleri de naklettik zaten..

Hakîm abi mesajlarını okuyup, maddeler hâlinde cevap vermeye çalışayım.


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 14:14

8??.. ??Hanefi fıkıh kitapları, (Faite [fevt edilen, bir özürle kaçırılan] namazların kazası) diyor. (Terk edilmiş namazların kazası) demiyor. Çünkü Müslüman, namazını bilerek terk etmez. Ancak gaflet, uyku ve unutmak gibi özürle fevt eder. Namazı terk eden Müslüman, Şafii ve Maliki?de ceza olarak öldürülür. Hanbelî?de ise mürted olduğu için öldürülür. Hanefi?deyse, hapsedilir, kılıncaya kadar dayak atılır. Bu farz namazın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Farz borcu varken, sünnet veya nafile kılarak farzı geciktirmek de, asla caiz değildir.??

*

ALINTILAMIŞSIN..Araya bu faslı geçmenin sebbei nedir?Bizi namazların vaktinde kılınması noktasında mütesahil mi buldun?olaya bu fasıldan baktığına göre (yaklaşık olarak: Farz namazların yanında sünnet namazları da neki!!!) Faite ?non faite ayrımını da yapmaman lazım..Diğer mezheplerdeki hükme dönmen lazım..Çünkü onların da çıkış kaynağı burası..

9????Hz Aliden rivayet etmişsin..H zAli bizim başımızın tacıdır ancak konseptimiz tek tek sahabilerin görüşleri üzerinde durmak değil Mezheplerin görüşü üzerinedir..

Arvasiden bahsetmişsin ..Onu bir Allah dostu olduğuna inandığımızı belirtmekle beraber ?önemli bir fıkıh alimi?? olduğunu zannetmediğimizi , bağımsız değerlendirmelerde böyel bir bilgiye rastlamadığımı belirtmek isterim..Hele hele müceddid v.s. gibi yakıştırmalar pek fazla objektif olacağını sanmıyorum..Kendin öyle diyebilirsin veya dinimizislam.com müdavimleri öyle diyebilir ama bu sadece kendi içinizde bir yüceltme noktasından ileri gidemez..

10???..AYRI VE KORKUNÇ BİR ŞARK KURNAZLIĞIN DAHA(BANA BÖYLE BASİT NUMARALAR SÖKMEYECEĞİNİ HALEN DAHA ANLAMADIN MI?):

??Bir iş için birkaç niyet hususunda:

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:

(Sünnet namazlar da nafiledir. Camiye girince, iki rekat namaz kılmak sünnettir. Buna Tehıyyat-ül-mescid denir. Camiye girince, farz veya sünnet kılmak bunun yerine geçer. Başka namaz kılarken tehıyyat-ül-mescid için de ayrıca niyet gerekmez ise de, niyet edilirse iyi olur.) [Redd-ül Muhtar s.710]?? VE BURDAN ÇIKARDIĞIN SONUÇ: Redd-ül Muhtar'da diğer mesajımda da belirttiğim üzere bir iş için iki (veya daha fazla) niyetin nasıl olacağı açıklanmaktadır. Hem farz, hemde sünnete niyet edilmeyeceği ile ilgili hüküm ise aynı vakit içerisindeki farz ve sünnet için geçerli olduğunu yine ilgili mesajımda görebiliyoruz. Bunu Redd-ül Muhtar'ın tahiyyatül mescid namazı ile ilgili açıklamasından görebiliyoruz.

***

Sana yuh diyorum nasıl oluyorda burdaki mantığı tersine çevirip farzın kazasını kılarkende sünnet yerini bulmuş olur gibi bir vadiye yuvarlandın..Seni tebrik edeyim bu başarından dolayı..


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 14:18

11?VE BİTİP TÜKENMEK BİLMEZ ŞARK KURNAZLIKLARINDAN ? İLMİ-CEHLİ YALANLARINDAN BİRİDE ŞU:

Ayrıca İbn-i Nüceym hazretlerinin tanınmadığından dem vurmuşsun ama Redd-ül Muhtar müellifi İbn-i Âbidîn hazretleri bu büyük âlimin bir kitabına haşiye yapmış. Demekki birilerini senin tanımaman bizim için bir kriter değil.

Mesajımı okudun mu cidden?

?.

Bana tez elden nerde tanınmadığını söylediğimi getireceksin..Böyle yalan söylemek hiç yakışıyormu sana?Zaten bu alimin ismini veren ve dolayısıyla muhalefetini önemseyen ben değilmiyim..Bu nasıl kirli bir propaganda???Yazıkalr olsun en azından benim hakkında böyle basit ayak oyunları yapmayın..Da Beni burda sinir harbi içine itelemeyin..


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 14:23

13....Kaza borcu varken nafile kılmak ahmaklıktır.

***

BUDA SON MESAJIM OLSUN:

Kaza borcu varken nafile kılmak ahmaklıktır.

Demişsin nasıl bir ahmaklık peşinde koştuğun ve bu ahmakça cevabınla hanefi fıkıh alimlerini(ibni nüceym hariç)ahmaklıkla suçladığın farkındamısın acaba?Ayrıca halen daha Bana Geylaniden alıntı yapıyorsun..Geylani bizim başımızın tacıdır ama Hanefi alimlerinin büyüklerindenmidir..Hanefimidir?Her verdiğin cevapta daha da derine batıyorsun..Sen şimdi oku cevap ver..Ben geri dönüp cevap vermeye tenezzül etmeyeceğim ..Yeterince patinaj yaptık burda..Bundan sonra sen ne dersen odur..

üSTADIMIN TAVSİYESİNİ TUTAYIM VE DİYEYİM Kİ "SEN HAKLISIN"


p00r
Kapalı
14 Haziran 2010 14:41

Son mesajından gerçekten birşey anlamadım. Cevap bekliyorsan birşeyler yazmaya çalışayım, yoksa hiç çabalamayayım. Ben düşüncelerimi zaten gayet açık ifade etmiştim. Okumayacaksan ne diye sana cevap yazıyım.

Ayrıca o son cümlemde de birçok şart var. Elbetteki herkes özür ile kaçırılan değil, tembellikle kılınmayan namazları kastettiğimi tahmin ediyordur.

Ayrıca dikkat edersen o cümle bir Hadîs-i Şerîf'tir. Hadîs-i Şerîf'ler konusunda her defasında benden daha bilgili olduğunu söyleyen sen, bu konuda çok çok daha dikkatli olmalıydın..


Hakim Alajuan
Kapalı
14 Haziran 2010 14:56

yahu poor;

önce ayrım yapmadan yazarsın , sonra meşkuk bir ayrım fantazisiyle gelirsin sonra yine ayrım yapılmamış haliyle biz Hanefileri ahmaklıkla suçlarsın sonra tekrar kıvırtıp o sözünde genel değil mukayyet olduğunu söylersin..Bari son söylediğine yemöinedermisin..şu ahmaklıkla suçladığın cümlede hem bilerek hemde unutarak ve özürle kazaya kalanları beraberce kastetmedinmi?Sana Allahı şahit göstererk soruyorum..müslüman gibi yemin ederek cevap var.BU SIRF BU SAYFADA KAÇINCI KIVIRTMAN?BENİM BAŞIM DÖNDÜ..Genel yazıyorsun sonra üzerine gelindiğini farkedince yok yok ben öyle değil de şöyle demek istemiştim diyorsun ya sen yalancısın ya cümlelerin seni yalanlıyor..tam o cümleyi yazarkenki düşüncen neydi(şu andaki değil)kendi fikrini savunacaksın tabiki..beni yanılmakla suçlarken benden izin almamıştın ..şimdi de izne gerek yok buyur.


'nesil'
Yasaklı
14 Haziran 2010 15:05

Kavga etmeyin:)))))


p00r
Kapalı
14 Haziran 2010 15:43

Kızmanı anlayışla karşılıyorum.. Lâkin beni anlamıyorsun..

Basamak basamak gidelim. Ben yanılıyorsam hakkı kabul edeceğime emin olabilirsin.

Bir kişi düşünelim, özür ile bir namazını kaçırmış olsun. Bu kişinin kaza namazı vardır. Bu noktada hem fikiriz.

Bu kişi özür ile kaçırdığı namazından dolayı herhangi bir günaha girmemiştir. Çünkü adı üstünde özürdür.

Ve bu kişi atıyorum akşam namazının sünnetini kılması gerektiğinde "sünneti terk etsin, kaza namazı kılsın" şeklinde bir cümleyi hiçbir hanefi mezhebi mensubu birisi SÖYLEYEMEZ.

Ben bu noktada böyle birşey söylersem kendimle çelişmiş olurum. Çünkü Redd-ül Muhtar'da "sünnetler ve Hadîs-i Şerîf'lerle müjdelenen namazlar, faite (özür ile kaçırılan) kaza namazlarından önce kılınmalıdır" deniyor. Ben Redd-ül Muhtar'ın her noktasının altına imza atacağımı belirtip, bunun tersini söylersem en büyük çelişkiye düşmüş olurum.

Böyle birinin "Hadîs-i Şerîf'lerle müjdelenen nafile namazları" kılmasının ahmaklık olduğunu kimse söyleyemez. Çünkü özür ile kaçırılmış namazı bahsettiğim nafile namazları kılacak kadar geciktirmekte sakınca yok.

İkinci bir kişi düşünelim. Atıyorum 50 yaşına kadar hiç namaz kılmamış olsun. Takrîbi 15 yaşından itibaren sorumlu olmuş olsa, 35 yıldır tembellikle namaz kılmamış oluyor.

Benim üzerinde durduğum konu bu ikinci kişinin konusudur. Şimdi senin yazını alıntılayayım:

"şu ahmaklıkla suçladığın cümlede hem bilerek hemde unutarak ve özürle kazaya kalanları beraberce kastetmedinmi?"

Hem Vallahi, hem Billahi, hemde Tallahi böyle birşeyi kastetmedim. Böyle birşeyi kastetmiş olursam kendimle çelişmiş olurum. Diyorum ya ben bu konuyu dün veya geçen hafta öğrenmiş değilim, yıllarca önce öğrendim ve yıllardır bu şekilde amel ederim.

Bahsettiğim şey, FEVT etmekle, TERK etmek arasında fark olduğudur. Ve fıkıh kitaplarımızda FEVT etmekle ilgili hükümler vardır. Terk etmenin hükmünün farklı olduğunu vurguluyorum.

Namazı terk etmek BÜYÜK GÜNAH olduğu hâlde, fevt etmek bir özürdür. Terk ettiğin günahı geciktirmende ayrıca günahtır. Geciktirmenin günah olduğunu fıkıh kitapları yazıyor.

Ayrıca namazları TERK etmiş olmakta sünnet kılmaya engel değil, hanefi fıkhı açısından. Çünkü hem kaza namazını hem sünnet namazını kılmak imkânı mevcut. Bir alıntı daha yapayım:

***

Sünnetleri kılarken kaza namazına da niyet etmek gerektiği, Trablus Fetva emini Ramiz-ül-mülk'ün, Eşşihab'daki fetvasında da bildirilmektedir. Tatarhaniyye'de, (Sünnet kılarken kaza namazına da niyet etmek daha iyidir) deniyor. (Uyun-ül-besair s. 103)

Sünnetleri kılarken, kazaya niyet edilirse, sünnetler de kabul olur. (Fetava-i kübra)

***

Özetle demeye çalıştığım budur. Başka konularda da yemin etmem gerekiyorsa ederim, sözlerimizin arkasındayım.


zeynep870
Şube Müdürü
14 Haziran 2010 16:53

benimde aklıma bi soru geldi

yattım Allah kaldır beni

nur suyuna daldır beni

eğer vadem yettiyse

dinim imanım ile yanına al beni

bismilla ala

4yanım gala

kapım minare

kılıcım cebrail

bekçim Allah

bekler inşallah

die öğrettiler bize küçükkene:)

bu ne kadar doğru?


zeynep870
Şube Müdürü
14 Haziran 2010 16:55

yattım sağıma döndüm soluma

7melek şahit olsun dinime inamına

buda vardı arada unutmuşum:)

Toplam 142 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi