Editörler : Lanet
03 Haziran 2006 17:05

Şiir Eğitimi Üzerine

Şiirde Kafiye Bilgisi

Kafiye: Mısra sonlarında, farklı kelimelerdeki ses (harf) benzerliğine kafiye denir. Kafiyenin oluşabilmesi için mısra sonundaki kelimelerde şu özellikeleri

aramak gerekir:

a) Ses benzerliği olan kelimelerin farklı kelimeler olması gerekir.

b) Ses benzerliği olan kelimelerin yazımının aynı olması gerekir.

Altın da bir pula olur mu kabil

Ehli ile konuş olasın ehil

Cahille konuşma olursun cahil

Kişi ayarından düşer mi düşer

Yukarıdaki şiirde "il" seslerinde kafiye vardır. Ses benzerliğindeki seslerde, ses sayısının artmasına göre kafiye çeşitli kısımlara ayrılır:

a) Yarım Kafiye: Mısra sonlarında tek ses benzeşmesine dayanan kafiye türüdür. Aslında, bu benzeşmenin sessiz harflerde olması gerekir. Halk edebiyatında yarım kafiye çok kullanılmıştır.

Mehmed'im sevinin başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin eve dönsek de

b) Tam Kafiye: Mısra sonlarında iki sesin benzeşmesine dayanan kafiye türüdür.

Nasihatim sana: Herzeyle iştigali bırak

Adamlığın yolu nerdense bul da girmeye bak

c) Zengin Kafiye: Mısra sonlarında üç ve daha fazla sesin benzeşmesiyle meydana gelen kafiye çeşididir.

Her şey akar su, tarih, yıldız, insan ve fikir

Oluklar çift, birinden nur akar birinden kir

Not (1) Kafiye olan sesli harflerin üzerinde uzatma işareti "^" varsa, bu sesliler tek ses değil iki ses olarak kabul edilir ve buna göre de kafiye türü değişir.

Mesela İstiklaâl Marşı'nın yedinci kıtasındaki

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şühedâ

Cânı cananı bütün varımı alsın da Hüdâ

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ

"da" seslerinde tam değil, zengin kafiye vardır.

Not (2) Tunç kafiye olarak adlandırılan kafiye türünü bazı edebiyatçılar kabul ederken, bazıları da kabul etmez. Bu sebeple Tunç kafiye kimi kitaplarda anlatılırken kimi kitaplarda hiç değinilmez. Fakat çoğu edebiyatçı bunu farklı bir kafiye türü olarak kabul etmez ve Zengin kafiyeye dahil eder. Farklı bir kafiye türü olmadığını kabul etmemekle birlikte bu kafiyenin de tanımını bilmekte yarar var:

Tunç Kafiye: En az üç sesten oluşan bir ya da daha çok kelimenin diğer mısraların içinde geçmesiyle oluşan kafiye türü olarak tanımlanır.

Mesela:

İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya

Bir yanda akan benim öbür yanda sakarya

mısralarında bu özellik görülebilmekte ama zengin kafiyeden bir farkı olmadığı açık..

d) Cinaslı Kafiye: Okunuşları ve yazlışları aynı ancak anlamları farklı olan kelimelerle yapılan kafiye çeşididir. Tunç kafiye sesteş kelimelerle yapılır.

Niçin kondun a bülbül

Dalımdaki asmaya

Ben yarimden vazgeçmem

Götürseler asmaya

Yukarıdaki şiirde, ikinci mısrada asma kelimesi "üzüm veren bir bitki"; dördüncü mısrada ise "öldürmek" anlamında kullanılmıştır.

03 Haziran 2006 17:07

Şiirde Redif Bilgisi

Redifin tanımını yapmadan önce şunları bilmek gerekir:

* Redifler daima mısranın en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir.

* Redifin olduğu her yerde mutlaka kafiye de vardır. Bu sebeple redifin bulunduğunu gördüğünüz her yerde kafiyeyi de bulmaya çalışınız.

Redif: Mısra sonlarında, görevleri aynı olan eklerin, ya da anlamları aynı olan kelimelerin tekrarlanmasına redif denir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere iki tür redif vardır:

a) Ek Halindeki Redifler

b) Kelime Halindeki Redifler

a) Ek Halindeki Redifler: Eş görevli eklerin tekrarlanmasıyla oluşan rediflerdir. Türkçe'deki yapım ve çekim eklerini kavramadan, ek halindeki redifleri kavramanız mümkün olamayacaktır. Eğer bu konularda bir eksiğiniz varsa, önce bunları tamamlamanız ve ondan sonra ek halindeki redifleri kavramak için çaba sarf etmeniz gerekir.

Fakat, ek halindeki rediflerin çoğu, kelimeye bağlanan ekler olduğundan bu konudaki genel kaide: "Kelimenin köklerinde kafiye, eklerinde ise redif vardır." şeklindedir. Bu kural bilinerek mısraya bakılırsa ek halindeki rediflerin yüzde doksanı mısrada tahmin edilebilir. Ancak bu kaide her zaman geçerli olmadığından yine de "ekler" konusunda bilgi sahibi olunması konunun kavranması açısından gereklidir.

Susuz değirmenlerin ne ile döner çarkı

Kerem etmeyen beyin fakirden nedir farkı

Yukarıdaki beyitte, "ı" sesleri, ismin -i hali olduğundan yani, her ikisinin de görevi aynı olduğundan rediftir. Kelimenin köklerinde ise "ark" sesleri benzeştiğinden bunlar da zengin kafiyeyi oluşturur.

Bu beyite pratik yoldan yaklaşırsak: Beyitin birinci mısrasında, kafiyeye söz konusu olan kelimenin kökü "çark", ikinci mısrada ise kelimenin kökü "fark"tır. Dolayısıyla, "ı" seslerinin ek olduğu için redif olduğunu pratik yönden söyleyebiliriz.

Kelimenin köklerinde kafiye bulunduğundan "ark" seslerinde de zengin kafiye vardır.

Fakat, bu pratik yol her zaman işlemeyebilir:

Kokuyor burnuma Sivr'alan köyü

Serindir dağları soğuktur suyu

Yâr mektup göndermiş yadigâr deyi

Gözünün yaşını sil deyi yazmış

Yukarıdaki dörtlükte, kelimelerin kökleri:

"köy", "su", "de" dir. Görüldüğü gibi kelimelerin köklerindeki sesler aynı değildir. Acaba burada "y" sesi kafiye olarak mı yoksa redif olarak mı alınacaktır?

Oysa, çözüm çok basittir."y" sesi birinci mısrada kelimenin köküne dahil olurken, ikinci ve üçüncü mısralarda yardımcı ses (kaynaştırma ünsüzü)'tir.

Yani "y" seslerinin görevi farklıdır. Bu durum da kafiye tanımına uygun olduğundan kafiye olarak kabul edilecektir.

Aynı durum İstiklal Marşı'nın üçüncü kıtasında görülmektedir:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Yukarıdaki dörtlükte ise, kelimelerin kökleri:

"yaş", "şaş", "aş" ve "taş" kelimeleridir. Burada da kelime köklerinden sonra gelen "a" sesleri kafiye olarak mı yoksa, redif olarak mı alınmalı sorusu akla takılmaktadır. O halde, bu köklere eklenen "a" sesinin görevinin ne olduğunu incelemek gerekir:

İlk mısrada: yaş - a - r - ı - m

kök yapım eki geniş zaman yardımcı ses I. tekil

şahıs eki

İkinci mısrada: şaş - a - r - ı - m

kök yardımcı ses geniş zaman yardımcı ses I. tekil

şahıs eki

Üçüncü mısrada: aş - a - r - ı - m

kök yardımcı ses geniş zaman yardımcı ses I. tekil

şahıs eki

Dördüncü mısrada: taş - a - r - ı - m

kök yardımcı ses geniş zaman yardımcı ses I. tekil

şahıs eki

Yukarıda da görüldüğü gibi ilk mısradaki "a" sesi ile diğer "a" seslerinin görevleri farklıdır. Bu özellik sebebiyle, "a" seslerinin kafiye olarak alınması gerekir.

b) Kelime Halindeki Redifler: Aynı anlamdaki kelimelerin tekrarlanmasıyla meydana gelen rediflerdir. Bu tür redifleri mısralarda görebilmek oldukça kolaydır:

Doğru söylerim halk razı değil

Eğri söylerim Hak razı değil.

Yukarıdaki beyitte "razı değil" kelimeleri redif, ondan önceki "k" sesleri ise yarım kafiyedir.

Bir başka örnek:

Zannetme ki şöyle böyle bir söz

Gel sen dahi söyle böyle bir söz

Yukarıdaki beyitte "böyle bir söz" kelimeleri redif, ondan önceki "öyle" sesleri ise zengin kafiyedir..

Bir başka örnek:

Kimsesiz hiç kimse yok, var herkesin bir kimsesi

Kimsesiz kaldım meded, ey kimsesizler kimsesi

Yukarıdaki beyitte "kimsesi" kelimeleri redif, ondan önceki "r" sesleri ise zengin kafiyedir..

Son olarak şuna da dikkati çekmek gerekiyor:

Kelime halinde bulunan redfilerden hemen önce, ek halinde redif de bulunabilir. Böylece, ek halindeki redifle kelime halindeki redif arka arkaya gelebilir:

Elimi beş yerinden, dağladı beş parmağın,

Bağrımda yanmadık bir yer bırakmadan git

Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın

Görmemek istiyorsan, ardına bakmadan git!

İkinci ve dördüncü mısralarda hem ek halinde redif, hem de kelime halinde redif bulunmaktadır. Yukarıdaki mısralarda "madan" ekleri "zarf-fiil"dir.

www.egze.com

03 Haziran 2006 17:10

Dil Bilgisi Kuralları İle İlgili Anlatım Bozuklukları :

Yüklem Yanlışları :

Yüklem Eksikliği : İki farklı yargının tek eylemsiye veya tek yükleme bağlanması, çoğu kez yargılardan birinin eylemsiyle ya da yüklemle uyumsuzluğuna neden olur ve bu durum anlatım bozukluğu yaratır. Bu durumda her farklı yargıyı ayrı bir yan cümleye (eylemsiye) ya da yükleme bağlamak anlatım bozukluğunu ortadan kaldırır. Örnek :

Çok az veya hiç çalışmadan sınava girdiler.

Çok az çalışarak veya hiç çalışmadan sınava girdiler.

İş konusunda ben onu, o da beni etkilemek istemez.

İş konusunda ben onu etkilemek istemem, o da beni etkilemek istemez.

Hava açık; ama sıcak değildi.

Hava açıktı; ama sıcak değildi.

Yüklem Uyuşmazlığı : Sıralı cümlelerde yüklemlerin kip ve kişi ekleri yönünden uyumlu olmaları gerekir. Bu eklerin uyumsuzluğu anlatım bozukluğu yaratır.

Örnek : Sabahları bana uğrar, okula birlikte giderdik.

Sabahları bana uğrardı, okula birlikte giderdik.

Badana boya bitmiş, evi yerleştirecektik.

Badana boya bitmişti, evi yerleştirecektik.

Bu konuda seyircilerle biz eleştirmenler bir kez daha ters düştü sanırım.

Bu konuda seyircilerle biz eleştirmenler bir kez daha ters düştük sanırım.

Birleşik cümlelerde, yan cümlenin yüklem çatısıyla temel cümlenin yüklem çatısı, etkenlik ve edilgenlik yönünden uyumlu olmalıdır. Birinin çatısıyla temel cümlenin yüklem çatısı, etkenlik ve edilgenlik yönünden uyumlu olmalıdır. Birinin çatısı etkenken diğerinin edilgen olması, çatı uyumsuzluğuyla ilgili anlatım bozukluğu oluşturur. Sıralı cümlelerde yer alan yüklemlerin de çatılarının etkenlik edilgenlik yönünden uyumlu olması gerekir.

Örnek :

Toplantıda hep aynı konu tartışılıyor, saatlerce aynı şeyler konuşuyordu.

Toplantıda hep aynı konu tartışılıyor, saatlerce aynı şeyler konuşuluyordu.

Midesinden şikayeti olanlara fazla kızartma yememesini tavsiye ediyorlar.

Midesinden şikayeti olanlara fazla kızartma yememelerini tavsiye ediyorlar.

Özne Yanlışları : Sıralı ve bağlı bileşik cümlelerde ortak olarak kullanılan öznenin bütün yüklemlere uyması gerekir. Özne, bu eylemlerden birine uymazsa cümlede özne yüklem uyuşmazlığı ortaya çıkar. Bu tür anlatım bozuklukları, her farklı yargıya ayrı bir özne kullanılmasıyla giderilebilir. Ayrıca özneyle yüklem arasında, kişi yönünden ve tekillik çoğulluk yönünden bir uygunluk da olmalıdır.

Örnek :

Kitaptaki yanlışlar düzeltilecek ve ikinci baskıya girecek.

Kitaptaki yanlışlar düzeltilecek ve kitap ikinci baskıya girecek.

O resimlerinde pastel renkleri kullanmış, bu nedenle çok çabuk satılmış.

O resimlerinde pastel renkleri kullanmış, bu nedenle resimleri çok çabuk satılmış.

Nesne Yanlışları :

Nesne-Yüklem Uyuşmazlığı : Bu uyuşmazlık, bileşik cümlelerde nesnenin, ilk cümlenin yüklemine uymamasından kaynaklanır. Bu bozukluk ikinci cümleye dolaylı tümleç, edat tümleci veya nesne eklenerek giderilebilir.

Örnek :

Beni hiçbir zaman unutmadı, her zaman mektup yazdı.

Beni hiçbir zaman unutmadı, her zaman bana mektup yazdı.

Çocuğun gözlerindeki yaşı silip, yerine oturttu.

Çocuğun gözlerindeki yaşı silip, çocuğu yerine oturttu.

Nesnelerin Yapısal Uyuşmazlığı : Bir cümlede aynı eklerle türetilen birden çok eylemsi, nesne görevinde kullanılabilir. Bu nesnelerin ekleri farklı kullanılmışsa bunlar arasında yapısal uyumsuzluk oluşur ve bu uyumsuzluk anlatım bozukluğu yaratır.

Örnek :

Seni anladığımı ve onaylayışımı gözden kaçırmazdın sanmıştım.

Seni anladığımı ve onayladığımı gözden kaçırmazdın sanmıştım.

Ne gelişini ne de gittiğini gördüm.

Ne gelişini ne de gidişini gördüm.

Tümleç Yanlışları :

Dolaylı Tümleç-Yüklem Yanlışları : Bileşik cümlelerde ortak olarak kullanılan dolaylı tümlecin, ilk cümlenin yüklemine uyarken ikinci cümlenin yüklemine uymadığı görülebilir. Böylece tümleç-yüklem uyuşmazlığı ile ilgili anlatım bozukluğu ortaya çıkar.

Örnek :

Kadına her fırsatta bağırıyor, sürekli aşağılıyordu.

Kadına her fırsatta bağırıyor, kadını sürekli aşağılıyordu.

Sana her konuda güveniyor ve yardım bekliyoruz.

Sana her konuda güveniyor ve senden yardım bekliyoruz.

Zarf Tümleci-Yüklem Yanlışları : Bileşik cümlelerde, zarf tümleci ortak olmadığı halde, bütün yüklemler için ortak öğe kabul edilirse, anlatım bozukluğu ortaya çıkar. Bu anlatım bozukluğu, ikinci cümleye bir zarf tümleci ilavesiyle giderilebilir. Bu nedenle bu anlatım bozukluğunun diğer adı, zarf tümleci eksikliğidir.

Örnek :

Her zaman senin yanındayım, seni yalnız bırakmayacağım.

Her zaman senin yanındayım, hiçbir zaman seni yalnız bırakmayacağım.

Hiçbir zaman kendini düşünmedi, ailesinin mutluluğu için çalıştı.

Hiçbir zaman kendini düşünmedi, her zaman ailesinin mutluluğu için çalıştı.

Edat Tümleci-Yüklem Yanlışları : Bileşik cümlelerde, edat tümleci durumundaki öğe, ortak olmadığı halde ortak kabul edilirse anlatım bozukluğu meydana gelir. Bu uyuşmazlık ikinci cümleye uygun bir tümleç ya da nesne eklenerek giderilebilir. Aynı şekilde bir dolaylı tümleç, nesne ya da öznenin yüklemle uyum sağlamayış nedeni bir edat tümleci eksikliği olabilir.

Örnek :

Akşamları kitapçıya uğrar, saatlerce sohbet ederdi.

Akşamları kitapçıya uğrar, saatlerce onunla sohbet ederdi.

Arkadaşımın babası geldi, bir süre sohbet ettik.

Arkadaşımın babası geldi, bir süre onunla sohbet ettik.

Tamlama Yanlışları :

Tamlaması Yanlışları : Bir ad tamlamasında;

§ Tamlayan ya da tamlanan sözcüklerden birinin eksikliği,

§ Tamlayan veya tamlanan eklerinden birinin kullanılmaması dolayısıyla tamlayan eksikliğinin anlam belirsizliği yaratması, ad tamlamasına ilişkin belli başlı yanlışlıklardır.

Örnek :

Onun böyle işlerle uğraşmaya ne vakti vardı ne de zamanıdır.

Onun böyle işlerle uğraşmaya ne vakti vardı ne de bunun zamanıdır.

Sıfat Tamlaması Yanlışları : Sıfat tamlamasına ilişkin yanlışlıklar şu şekilde oluşabilir;

§ ?Bir? den büyük sayı sıfatlarıyla kurulan sıfat tamlamalarında adın çoğul eki alması yanlışlık yaratır. Bu tür sıfat tamlamalarında adın tekil kullanılması gerekir.

Örnek:

Toplantıda üç ya da daha çok konuşmacılar söz alacakmış.

Toplantıda üç ya da daha çok konuşmacı söz alacakmış.

Dışarıda iki insanlar seni soruyordu.

Dışarıda iki insan seni soruyordu.

§ ?Birçok, biraz, herhangi, birkaç, hiçbir, her? gibi belgisiz sıfatların tamlayan olduğu sıfat tamlamalarında, adın tekil kullanılması gerekir.

Örnek :

İhaleye birçok yerli ve yabancı firmalar katıldı.

İhaleye birçok yerli ve yabancı firma katıldı.

Hiçbir anne ve babaların buna itiraz edeceğini sanmam.

Hiçbir anne ve babanın buna itiraz edeceğini sanmam.

§ ?Her? belgisiz sıfatının tamlayan olduğu sıfat tamlamalarında, yüklemin olumsuz olması anlatım bozukluğu yaratır.

Örnek :

Bu mevsimde her çeşit kuş avlanmayacaktır.

Bu mevsimde hiçbir çeşit kuş avlanmayacaktır.

Bu tarihlerde her grup sınavlarını aksatmayacak.

Bu tarihlerde hiçbir grup sınavlarını aksatmayacak.

Yapıları Yanlış Olan Sözcükler : Kimi zaman yapım eklerinin sözcüklere, kurallara uygun olarak seçilmemesinden dolayı, kimi zaman da eklerin yanlış seçilmesi nedeniyle sözcüklerin yapıları bozuk olur. Yanlış yapılandırılmış sözcükler, dil bilgisi kurallarına uymaz ve anlatım bozukluğu yaratır.

Örnek :

Çocuğu iyi bir doktora bakıtmak gerekiyor.

Çocuğu iyi bir doktora baktırmak gerekiyor.

Alıkoyulan paketleri yarın postaya verelim.

Alıkonulan paketleri yarın postaya verelim.

Bu eşyaları pahalılatmak müşteri kaybına yol açar.

Bu eşyaları pahalılaştırmak müşteri kaybına yol açar.

Yanlış Ek Kullanımı : Bir sözcüğe, gelmesi gereken ekin dışında yanlış bir ekin getirilmesi de kimi zaman anlatım bozukluğuna yol açar.

Örnek :

Sorun arkadaşlarımızın bizi bu konuda iyi aydınlatmamış olduğundan kaynaklanıyor.

Sorun arkadaşlarımızın bizi bu konuda iyi aydınlatmamış olmasından kaynaklanıyor.

Okuduklarını ezberlemek değil, tartışarak özümlemesine sağlamak gerekir.

Okuduklarını ezberlemek değil, tartışarak özümlemesini sağlamak gerekir.

Her ne kadar şehir dışına taşınmışsak bile beklenen rahatlığa kavuşulmamıştır.

Her ne kadar şehir dışına taşınmışsak bile beklenen rahatlığa kavuşamadık.

Noktalama Yanlışları : Noktalama işaretlerinin eksik ya da yanlış yerde kullanılması; cümleleri bir anlam belirsizliğine sürükleyebileceği gibi cümleden birden fazla anlam çıkmasına da yol açabilir. Bu nedenle noktalama işaretlerinin anlama etkileri ve kullanıldığı yerler iyi bilinmelidir. Yanlış kullanımlar ortaya çıkarsa amaçlanan anlama ulaşmak mümkün olmaz. Bu durumlar da cümlede bir anlatım bozukluğu yaratır.

Örnek :

Yabancı dükkandı eşyaları beğenmedi.

Yabancı, dükkandı eşyaları beğenmedi.

Bebekler için, ağlamak, açlık ve korku gibi durumların en doğal ve tek anlatım biçimidir.

Bebekler için ağlamak, açlık ve korku gibi durumların en doğal ve tek anlatım biçimidir.

Kadın şoförü şöyle bir süzdü.

Kadın, şoförü şöyle bir süzdü.

www.egze.com

03 Haziran 2006 17:12

BİRLEŞİK CÜMLE SORUNU

Leyla Karahan?a> göre birleşik cümle: Bir ana cümle ve cümlenin anlamını tamamlayan bir veya daha fazla yardımcı cümle ile kurulur. Türkçe?de iki tip birleşik cümle vardır.

a) Şartlı Birleşik Cümle: Bir cümlenin, bir şart cümlesi ile tamamlandığı cümledir. Şart cümlesi tek başına yargı bildirmez. Bir başka cümleyi zaman, şart, sebep ve benzetme anlamlarıyla tamamlar. Şart cümlesi genellikle, ana cümlenin yüklemine zarf göreviyle bağlanır, ana cümlenin içinde veya başında bulunur.

Bu iklimin manzarası, mimarisi ve halkı arasında halis ve tam bir ahenk varsa, orada gözlere bir vatan tablosu görünür.

Bir ay evvel sözümü dinleseydi başına bu felaket gelmeyecekti.

Topraktan ayrılsam dua alırım.

Bazı kalıplaşmış şart cümleleri, cümlede özene ve nesne görevi de yapabilir.

Ne istersen al

Ne yapsa faydasız.

b) İç İçe Birleşik Cümle: Bir cümlenin herhangi bir görevle başka bir cümlenin içinde yer aldığı cümledir. Yardımcı cümle, ana cümlenin bir unsuru veya o unsurun bir parçasıdır. Bu yapıda ana cümlenin yüklemi genellikle ?de-, zannet-, san-, bil-, farzet-, düşün-? fiillerinin çekimli şeklidir. Ana cümle sonda bulunur.

Yaşamak zevki nedir bilmez ölümden korkan.

Şark için ?Ölümüm sırrına sahiptir? derler.

O kül rengi sabahları, başımı yastıktan kaldırınca, alnım bulutlara çarpacak ve beynim dağılacak diye korkardım.

c) Bağlı Cümleler: Bağlanma edatlarıyla birbirine bağlanmış cümleler topluluğudur. Bu cümleler ?ki? veya diğer bağlama edatları ile kurulur.

Ki?li Bağlı Cümleler: Farsça ?ki? bağlama edatı ile bağlanmış cümlelerdir. ?ki? edatı ile bağlanan bu cümlelerin her biri, tek başına yargı bildiren müstakil bir cümledir. Ana cümle başta yardımcı cümle sonda bulunur.

Gönlüm ister ki mazisini dirilten sanat

ac

Sana tarihini her lahza hayal ettirsin

Yc

(Gönlüm / mazini dirilten sanatın sana tarihini her lahza hayal ettirmesini isterdi)

Mayıs çiçekleri etrafa öyle bir yaydı/

yc

Ki varlığım büyülemişti en derin hazla

ac

(Mayıs çiçekleri etrafa yaydığı için varlığım en derin hazla büyülenmişti)

d) Sıralı Cümleler: Tek başına yargı bildiren cümlelerin bir anlam bütünlüğü içinde sıralanmasıyla meydana gelen cümleler topluluğudur.

Sıralı cümleler, iki veya daha fazla cümle ile kurulur. Cümleler, birbirinden virgül veya noktalı virgülle ayrılır. Cümlelerin her biri yapı ve anlam bakımından farklı niteliklere sahip olabilir.

Tozlu ve soluk kırmızı perdelerden yakıcı bir güneş taşıyor , / bütün odayı dolduruyordu.

Bu, asırlar ve asırlardan beri böyle olagelmişti, / asırlar ve asırlarca da böyle sürüp gidecekti.

O semtlerdeki minareler görülmez, / ezanlar işitilmez, / ramazan ve kandil günleri hissedilmez.

>Muharrem Ergin?e göre birleşik cümle: Bir asıl cümle ile onun manasını tamamlayan bir veya daha fazla yardımcı cümleden oluşur. Birleşik cümleleri ikiye ayırır. Şartlı ve Ki?li birleşik cümle olmak üzere. Bunlara üçüncü bir birleşik cümle çeşidi olarak iç içe birleşik cümle?yi de ilave eder.

Şartlı birleşik cümle: Bu birleşik cümle Türkçenin asli birleşik cümlesidir.Temeli şart kipinin şart ifadesine dayanır. Şart kipi, bütün fiil çekimlerinin aksine,hüküm ifade etmez, bitimli bir hareket göstermez. Bu yüzden müstakil cümle yapamaz. Şart şekli ancak istek ve temenni ifade ettiği zaman bitimli bir hareket, dolayısıyla bir hüküm gösterir ve müstakil cümle yapabilir: dizinde ağlasam, otursana örneklerinde olduğu gibi. Şart şeklinin bu istek ve temenni fonksiyonunda bile bir kısalma ve klişeleşme vardır. İşte şart kipinin bu durumu onun yaptığı cümlelerin müstakil olmasına imkan vermemekte ve onları asıl cümleleri tamamlayan yardımcı cümleler haline sokmaktadır.

Birleşik cümlede yardımcı cümle önce, asıl cümle sonra gelir.

Hava güzel olursa / biz yarın yemeğe gideceğiz

Şart cümlesi ana cümle

Ki?li birleşik cümle: Farsça?dan gelen ki edatıyla yapılan birleşik cümledir. Ki ya iki fiili, iki cümleyi veya bir isimle bir fiili, bir isim unsuru ile onun izahı olan bir cümleyi birbirine bağlar.Her iki halde de ki?den sonra gelen cümle yardımcı cümledir. Ki böylece kendisinden sonra gelen yardımcı cümleyi kendisinden önce gelen unsura bağlar. Kendisinden sonra önce gelen unsur asıl unsur olup ki?den sonraki yardımcı cümle onun izahını teşkil eder. Ki?den önce gelen unsurun isim veya fiil olmasına göre iki çeşit ki?li birleşik cümle vardır.

Ki?den önceki unsur fiilse asıl cümle ile yardımcı cümlenin tam arasında bulunur.

Baktım ki gelmiyorsun (Gelmediğine baktım), görüyorum ki çalışmışsın(çalışmış olduğunu görüyorum) örneklerinde olduğu gibi.

Ki?den önceki unsur isimse ki yardımcı cümleyi asıl cümleye, yani bir isim unsuruna bağlamış olur. Böylece yardımcı cümle asıl cümlenin değil, asıl cümlenin bir unsurunun tamamlayıcısı durumunda bulunur. Yeri ise asıl cümlenin içinde, tamamladığı ismin sonundadır.

Portakal ki en sevdiğim meyvedir kışın yetişir. (En iyi meyve olan portakal kışın yetiştirilir)

İç içe birleşik cümle: Bir cümlenin başka bir cümlenin içine girmesiyle meydana gelen birleşik cümledir. Bu birleşik cümlede bir cümle başka bir cümlenin bir unsuru veya cümle içinde bir isim unsuru durumunda bulunur.

Buraya gel dedi, bunu duyunca arkadaşları kabahat senindir dediler, bu gece gelecek diyor, yarın gideceksin gibi hazırlan, örneklerinde olduğu gibi.

>Hikmet Dizdaroğlu?na göre birleşik tümce (TDK)>; Genel bir kavramdır. Birleşik tümcede yan yargılar, değişik nitelikteki dil birliklerinden oluşur. Bu birliklerin özelliklerine göre de birleşik tümce türlere ayrılır ve ayrı adlar alır.

Yan yargıya ya da yargısız anlatımı oluşturan öğelerin niteliğine göre beş türlü bileşik tümce vardır: 1. Girişik tümce 2. Kaynaşık tümce 3. Koşul tümcesi 4. İlgi tümcesi 5. katmerli bileşik cümle

Girişik Tümce: Bir temel tümce ile; özne, nesne, dolaylı tümleç, belirteç tümleci, ilgeç tümleci görevindeki bir ya da birkaç tümcemsiden oluşan bağımsız yargılı anlatımlara denir.

Eylemlikli Girişik Tümce

Eylemlikler, hem ad, hem de eylem niteliği taşıyan sözcüklerdir. Eylemlikler tümcemsileri yalın durumda, durum takısı alarak, tek başlarına, tamlama biçiminde, öbekleşerek oluştururlar.

İleriye gitmek, / beklemekten / iyidir.

Bulunduğu yerden sol tarafa / şitap etmek istedi.

Yaşadığımız modern kent hayatında / sinir yorgunluğundan kaçmak güçtür.

Not: Eylemliklerin bir tümcede bulunması, o tümcenin her zaman girişik (bileşik) cümle olmasını gerektirmez. Ad tamlamasında tamlayan görevindeki eylemlikler, tümcemsi kuramaz. Çünkü tamlayan görevindeki eylemliklerde bir edimi bildirme niteliği yoktur. Ayrıca, ad tamlamalarında temel öğe tamlanan?dır, tamlamada asıl anlamı yüklenen öğe odur; tamlayan, yardımcı durumundadır.

Yaşamak isteği / insanı mutlu yarınlara iletir

Çalışmanın yararını / herkes bilir

Görüşünün keskinliğine / inanırız.

Konuşmaların sonunu / bekleyiniz.

Bu tümcelerde tamlayan görevindeki eylemlikler tümcemsi kuramamışlardır, bundan ötürü de bu tümceler girişik (bileşik) değil yalın tümcedir.

Ortaçlı girişik tümce: Ortaçlar hem sıfat, hem de eylem niteliği taşıyan sözcüklerdir. Tümcede bir durumu, oluşu, edinimi bildirir biçimde kullanılırsa tümcemsi kurarlar.

Ortaçların tümcemsi kurabilmeleri; yalın olarak özne ve belirteç tümleci, durum takısı alarak da nesne ve dolaylı tümleç görevinde kullanılmaları, ya da tamlamada tamlanan olmaları koşuluna bağlıdır. Tümcenin bir öğesi olmayan ortaçlar, yan yargı taşımaz ve tümcemsi kuramazlar.

Ortaçlar tümcemsileri yalın olarak, durum takısı alarak, tek başlarına, tamlama biçiminde, öbekleştirerek oluştururlar.

İnsanın böyle yıkılmışını / görmemişti

Çok kimseler denizi övüp övüp bitiremezler, / onsuz edemeyeceklerini / söylerler

Hepimizin seni ne kadar sevdiğimizi / bilirsin.

Sıfat görevindeki ortaçlar tümcemsi kuramazlar. Çünkü bunlar, bir sıfat tamlamasında tamlayan?dırlar. Tamlayan görevindeki ortacı ayrı bir sözcük gibi düşünemeyiz. Tamlama bir bütündür, öğeleri birbirinden ayıramayız.

Akacak kan / damarda durmaz.

Ummadığın taş / baş yarar.

Görünen köy / kılavuz istemez.

Çıkmadık canda / umut vardır.

Ulaçlı girişik cümle: Ulaçlar bir yönleriyle eylemsi, bir yönleriyle belirteç, bir yönleriyle de bağlaç olan sözcüklerdir. Girişik tümcede, belirteç tümleci ya da bağlaç göreviyle, tümcemsileri temel tümceye bağlarlar.

Bu kıyılarda bir büyük medeniyetin otuzdan fazla sitesi, / su düzeninin bozulması yüzünden / yıkılıp / dağılmıştır.

Kadınlar / ona baktıkça / şaşıyorlardı.

Çiftçi onu yetiştirmek için / aylarca çalışan ve ibadet eden bir kaim vaziye ( dik açı) olur.

Oraya varır varmaz / kapı açıldı.

Bir tümcede ulacın bulunması, o tümcenin girişik olmasını gerektirmez. Ulaç, yüklemle doğrudan ilgi kurmamışsa; eylemlikler ve ortaçlarda olduğu gibi, bir tamlamada tamlanan, bir öbekte bitim sözcüğü değilse, o tümce yalındır.

Koşarak gelen çocuk / hızlı hızlı nefes alıyordu.

Işığa bakınca kamaşan gözlerini / bir süre kapıyordu.

Buraya gelmeden önceki günlerini / sık sık anıyordu

Örnekler:

Son zamanların giderek yoğunlaşan havasından, / ölümün elle tutulur gözle görülür

1 2 3

biçimde, iki yüzlü bir hançer gibi karşımıza dikilmesinden / bu şiirin son bölümünü bir

4

türlü aklımdan çıkmıyor.

Bu tümcede 1, 2, 3 numaralı eylemsiler yardımcı öğedir, tamlayan görevindedirler. Tümce, 4 numaralı dikilmesinden ulacının dolaylı tümleç oluşundan ötürü girişik tümcedir.

Halbuki ben yaşanmadık zevk bırakmamak için / oyunun envaını oynardım.

Bu tümcede ?yaşanmadık? ortacı, ?zevk? sözcüğünün sıfatıdır. Bu sebeple, tümce, bırakmamak için ulacıyla girişik tümce olmuştur.

Şiire, toplum sorunlarını savunmak görevini verenlerin bu işe kuyumculuk diyeceklerini /

1 2

biliyorum.

Bu tümce, 1 numaralı eylemlik ve 2 numaralı ortaçtan ötürü değil, kurduğu öbekle nesne görevini yüklenen diyeceklerini ortacı sebebiyle girişiktir.

>Tahsin Banguoğlu?na göre birleşik cümle; Anlam ve şekil ilişkileri olan birden fazla yargının bir araya gelmesiyle kurulmuş cümleye denir.

Birleşik cümlenin yapılışı: Basit cümle bir tek yargıyı kapsar ve bir tek başına yargıdan ibaret olur. Orada öbür cümle üyeleri birden fazla olabilir, fakat yargının ilk unsuru olan yüklem tektir. Bitmemiş fiil yargıları, yarım yargılar da böyledir. Buna göre birleşik cümlede ne sayıda yüklem varsa o kadar birleşen vardır. Cümleler türlü ilişkilerle ve farklı şekillerle birleşirler ve aralarında bir sıralama bulunur. Basit cümledeki üyeler gibi birleşik cümlede de birleşenler bir yapılışa tabi olurlar. Ana fikri taşıyan ve mutlaka bir tam yargı teşkil eden cümleye baş cümle denir. Buna karşı birleşik cümlenin her türlü öbür birleşenlerine ikincil cümle adını veririz. Baş cümlenin cinsine göre birleşik cümle fiil cümlesi, vay isim cümlesi sayılır. İkincil cümle ise bağlı, veya başına cümle olabilir.

Tümleme Birleşik Cümle: İki?ye ayrılır 1. Şart Cümlesi 2. İlinti Zamiri

Şart cümlesi: Bir baş cümleyle bağımlı yargı niteliğinde şart kipinden bir dış cümleden meydana gelen birleşik cümleye tümleme şart cümlesi denir. Fârazi bir anlatış ifade eder.

Biraz da kredi bulsam işe girişeceğim

Vakit varsa bir kahve içelim

Öyle olaydı hep sevinirdik.

İlintili Zamir Cümlesi: Sadece yan yana özel bir yükselen tonla bağlanmış olan iki yargı arasındaki anlamca ilinti ya sözün gelişine bırakılmış, ya da ipucu olarak baş cümle üyelerinden birinin taşıdığı iyelik, veya fiil zamiri ekleriyle adlandırılmıştır.

?Bir kız severim, çilli?.

?Bir mektup yazmış okunmuyor?.

Bir arabam var, motoru bozuk?.

?Çingene beylik vermişler, ilkin babasını asmış?.

a)> Ki ilinti Cümlesi: Ki ilinti cümlesi dilimizde daha yaygın olan karmaşık cümlelerden bazılarını karşılamakla beraber (Bir şey söyledi ki beni düşündürdü) ilinti cümlesi abartmalı anlatmada ayrı bir berkitme işleyişine sahip görünür.

Bir boya yapmış ki, on para etmez.

Evi öyle donattım ki, beğeneceksin

Bu ki ilinti zamirinin çekimi yoktur. Fakat ki ilinti cümlesinde kimse, nesne, isimleme olan kelimelerin, veya bunların yerindeki bir belirtme öbeğinde bir kelimenin yerini alır. Bu sebeple türlü çekim hallerinde olması mümkün bir zamir gibidir.

Orada bir bakkal var ki herkesi tanırdı.

Ki zamirinden sonra bir kişi zamiri, veya dönüşlü zamir getirip onu çekime tabi tutarsak ilinti cümlesinin kuruluşu daha iyi belirir.

b)> Hani İlinti Zamiri: Zamirsi zarflardan olan hani kelimesi de bir kullanışta ve daha çok konuşma dilinde bir türlü ilinti cümleleri kurmaya yarar.

Yüzbaşıya rastladım, hani komşumuzdu.

Ki zamiri gibi bunun da çekimi yoktur, fakat bazen ya! Ünlemiyle uzatılmış olarak kullanılır. (O çocuk geldi haniya iş istiyordu)

II. Karmaşık Birleşik Cümle:

Bu kuruluşta esas bir baş cümle ile onun üyelerinden birinin yerini tutan, ya da üye olacak bir belirtme öbeği içinde yer alan yarım yargının (iç cümle ) birleşmesidir. O zaman her iki yargı anlamca tamamlanır ve birleşik bir bütün teşkil eder.

AD FİL CÜMLESİ: Karmaşık cümlede iç cümlenin yüklemi bir ad fiil olursa bu birleşik cümleye birleşik ad fiil cümlesi denir. Burada iç cümle tümüyle bir ad hükmündedir ve baş cümle içinde bir adın alınabileceği bütün işleyişleri alır. Buna göre baş cümle 1. Kimse, 2. yüklem ismi, 3. nesne, 4. isimleme 5. bir belirtme öbeğinde ad olarak görülecektir.

Adfiil Kimse Cümlesi: İç cümle ad fiilin kim haliye baş cümlenin kimsesi olmuşsa buna ad fiil cümlesi adı verilir.

Böyle bir soruyla karşılaşmak beni şaşırttı.

?Hasmım sitemin anlamamak hasma sitemdir?.

Hesabı ödemek sana düşüyor.

Ad fiilin yalın hali ile bu iç cümlenin kimsesi ya başcümlenin üyeleri arasında görülür, ya da belirsiz kalır. Onu belli etmek istediğimizde adfiilin öbür şekillerini iyelik ekleri getirerek kullanırız.

Adfiil Yüklem Cümlesi: Başcümle bir isim cümlesi olacaksa içcümle başcümlenin yüklem ismi işleyişini alabilir. Burada adfiil yalın haliyle bulunabileceği gibi iyelik ve çekim ekleri de almış olabilir. Fakat kuralca cevher fiil ekleri alıp bitmiş fiil haline gelri. Böylece başcümlenin yüklemiyle içcümlenin yüklemi aynı kelimede birleşmiş olur. Buna adfiil yüklem cümlesi denir.

?Şüphe bir nura doğru koşmaktır?. Maksadım bir gün önce işe başlamanızdı. Oda arkadaşımın şikayeti geceleri biraz geç gelişimdenmiş. Gibi.

Adfiil Nesne Cümlesi:İçcümle adfiilin kimi ve kim halleriyle başcümlenin nesnesi olmuşsa bu karmaşık cümleye adfiil nesne cümlesi denir.

?Senden ayrı düşmeyi Allah bana göstermesin?.

Çocuğu yalnız bırakmak istemiyorlarmış.Hatır için konuşmayı hiç başaramamış.

Burada adfiil iyelik ekleri de almış olabilir ki bunlar içcümlenin kimsesine ip ucu teşkil eder.

Adfiil İsimleme Cümlesi: İç cümle adfiilin belli çekim halleriyle başcümlede isimleme işleyişini alabilir. Bu türlü karmaşık cümleye isimleme cümlesi denir.

Bunu size hatırlatmakta fayda gördüm.

?Değmez Kemal uyanmaya ikmal-i ömr için?

Beni bekletmeye hakkın yoktu.

Adfiil Belirtme Cümlesi: İçcümle başcümlenin bir belirtme öbeği olan üyelerinden biri içinde bir adın yerini alır. Çoğu zaman başcümlede kimse, veya nesne olacak belirli ad takımında katılan işleyişinde görülür ki buna adfiil belirtme cümlesi denir.

Bu kadar para harcamanın manası var mı?

Beni suçlamanın alemi yok gibi.

SIFAT FİİL CÜMLESİ: Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir sıfatfiil olursa bu birleşik cümleye birleşik sıfat fiil cümlesi denir.

Üç zaman ait sıfatfiilerle yapılmış içcümlelerin hepsini başcümlede bir sıfatın yerini tutmak üzere kullanırız. Onlara sıfatfiil deriz.

Senin kırdığın koz bini aştı.

Ali?nin İzmir?den son çektiği telgraftır.

Halamın sevdiği türküyü söyler misin?

ZARFİİL CÜMLESİ: Karmaşık cümlede içcümlenin yüklemi bir zarffiil olursa bu birleşik cümleye birleşik zarffiil cümlesi denir. Burada içcümleyle tümüyle bir zarf hükmündedir ve başcümle içinde bir zarfın alabileceği bütün işleyişleri alır.

Zarf hükmündeki bu içcümle basit zarflarda olduğu gibi iki türlü kullanılır. Buna göre de başcümle içindeki yeri ve anlatımı değişir. Biri içcümlenin başcümle yükleminde doğrudan doğruya zarf olması halidir.

Sizin yemeğinizi çarşıdan dönünce vereceğim

İkincisi bu içcümlenin başcümlede bir üye olarak zarflamanın yerini almasıdır.

Çarşıdan dönünce sizin yemeğinizi vereceğim

Zarffiil cümlesi bu ikinci kullanışta daha yaygın bir sözdizimi kalıbıdır.

Zarffiillerin iyelik ekleri alanları ve almayanları vardır. İyelik eki alanların da bu zamir içcümlenin kimsesine ipucu olur:

Geldiğinde anlatırsınız

Yorulduğumdan devam edemedik. Gibi

İyelik ekleri almayanlarda ise içcümlenin kimsesi ya başka bir cümle üyesinin taşıdığı iyelik zamiri ile, ya da kimse olacak ad ve zamirle belirtilmiş bulunur:

Sözümü bitirmeden hemen itiraz etme.

Ben anlattıkça o heyecanlanıyordu. Gibi

>Süer Eker?e Göre Birleşik Cümle: Temel tümce ile temel tümceyi; şart, dilek, açıklama vb. anlamlarla tamamlayan yan tümcelerden oluşur. Birleşik tümcelerde, temel tümceler ana düşünceyi taşır ve esas yargıyı üzerinde bulundurur. Yan tümceler kuruluş bakımından tümce değerindedir ve bir yargı bildirir; ancak bu yargı, temel tümcenin yargısını tamamlayıcı, destekleyici niteliktedir. Türk diline şart tümcesinin dışında yardımcı tümce bulunmaz. Çeşitli dillerin yardımcı tümcelerle bildirdiklerini, Türkçe son derece zengin bir fiil, zarf fiil vb yapılarla karşılar.

Türkçede yardımcı öğe asıl ögeden önce gelir. Aynı şekilde, birleşik tümcelerde de yan tümceler asıl tümceden önce gelir. Ancak Farça?dan ödünçleme olan ki?li birleşik tümcelerde temel tümceyan tümceden önce gelir. Ki? li birleşik tümceler bu özellikleri dolayısıyla sınırlı bir kullanım alanına sahiptir ve çoğu zaman tercüme havası taşır.

a)> Şartlı Birleşik Tümce: Yüklemi dilek-şart kipinde olan bir yardımcı tümce ile bir ana tümceden meydana gelen tümcedir.

Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa, tam bir hayata malik olamaz.

Yan cümle Temel cümle

b)> Ki?li Birleşik Tümce: Bir temel tümce ile, temel tümceyle ki ile bağlanan bir yardımcı tümceden oluşur. Bu tümce türü, asıl ögenin başta bulunması sebebiyle, art zamanlı Türkçe söz dizim kurallarına aykırıdır.

Ki, iki eylemi, tümce veya bir ad ile eylemi, bir ad ile onun açıklaması olan tümceyi birbirine bağlar. Ki?den önceki ögeye temel cümle, sonrakine ise yan tümce adı verilir.

Hiçbir zaman hatırımızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet, sizden fikri hür,

Temel cümle Yan cümle

vicdanı hür nesiller ister.

c)> Sıralı ve Bağlı Tümce: Yapıca veya anlamca birbirine bağlı; ancak yalnız kullanıldıklarında kendi içinde anlam bütünlüğü bulunan tümcelerden oluşan türdür.

Öğelerinden en az biri veya yüklemlere gelen ekleri ortak olan sıralı tümcelere ?bağımlı sıralı tümce? adı verilir.

Aslında bağlı ve sıralı tümceler arasında kesin bir ayırım yoktur. Bağlama edatlarıyla (bağlaç) birbirine bağlanmış ve aralarında anlamca ilişki bulunan sıralı tümcelere ?bağımlı sıralı tümce? adı verilir. Aralarında yalnızca anlam ilgisi bulunan sıralı tümcelere ise ?bağımsız sıralı tümce? denir.

Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz; isterseniz kendisine sorunuz.

1. tümce 2. tümce

Bağımsız sıralı tümce

Türk kaçmaz neferi; kaçmak nedir bilmez. Bağımlı sıralı tümce

1. tümce 2. tümce

(Türk, neferi; ortak özne)

Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti

1. tümce bağlaç 2.tümce

İlelebet payidar kalacaktır. Bağlı tümce

2. tümce

Yrd. Doç. Dr. Hülya Savran ?Birleşik Cümle Üzerine?

Türk Dili, 1999/1 Sayı:568 325-330

Yapısında sıfat fiil, zarf fiil ve mastarların bulunduğu cümleler basit cümlelerdir. Bu kuruluşların yan cümle sayılıp birleşik cümle kurabilmeleri, tam bir yargı taşıma esaslarına dayalıdır. Girişik birleşik cümle türünü kabul eden araştırmacıların da kabul ettiği gibi bu kuruluşlar tam bir yargı taşımamaktadır. Yine onların deyimi ile bu kuruluşların, yarım yargı ya da yan yargı taşıyor olmaları, onları bir cümle konumuna getirmez.

Bu tür kuruluşların yapıları ve dizilişleri ile ilgili olarak, girişik birleşik cümle türünü kabul edenler arasında da tam bir birliğin olmaması ve ortak bir sonuca varmamaları, görüşlerini zayıflatmaktadır.

Bu tür kuruluşlar, J. Deny?den hareketle ?yan cümleler ayrı tutularak- ?cümlemsi- quasi proposition- diye adlandırılmıştır. Yapı yönünde cümle içindeki konumları yadsınmayacağı için bu yapıdaki cümlelerin, basit cümle içinde, ayrı bir alt başlık altında verilerek, yeni bir sınıflamaya tabii tutulmaları gerekmektedir.

Sıfat fiil grubu, zarf fiil grubu ve mastar grubu olarak, kelime grupları içinde de yer almaları, bu sınıflamayı zorunlu kılmaktadır. Bu kuruluşlar da diğer kelime grupları gibi cümle içindeki yerlerini almaktadırlar. Ve cümlede, yan cümle gibi değil kelime grubu hüviyetleri ile görev yapmaktadırlar. Öyle ise kelime grupları konusunda ele alınırken, cümle içindeki konumları da göz önünde bulundurulmalı, bir yargı taşıyor havası verilmemelidir.

Şartlı cümlelerin ayrıca ele alınması gerekmektedir. Gerçekten şart eki bir cümlede zarf-fiil görevinde kullanılıyorsa, bu durumda birleşik cümleler konusuna yeni bir bakış açısı girecektir. Bu ekin her zaman zarffiil olarak kullanılıp kullanılmadığı ya da hangi şartlarda kullanıldığı veya kullanılmadığı, yeniden gözden geçirilmelidir.

>Sonuç olarak:

Yapısında sıfat fiil, zarf fiil ve mastarların bulunduğu cümlelerin birleşik mi yoksa basit mi olduğu konusunda pek çok görüşler ortaya atılmıştır.

T. Banguoğlu: ?Anlam ve şekil ilişkileri açısında olan birden fazla yargının bir araya gelmesiyle kurulmuş cümleye birleşik cümle denir

H. Dizdaroğlu: ?Bir temel yargı ile bir ya da birden çok yan yargıdan oluşan; içinde bir temel cümle ile bir ya da birkaç tümcemsi, yan tümce, içtüme bulunan yargılı anlatıma birleşik tümce denir?

M. Ergin: ?Birleşik cümle bir asıl cümle ile onun manasını tamamlayan bir veya daha fazla yardımcı cümleden teşekkül eder?.

L. Karahan: ? Birleşik cümle, bir ana cümle ve cümlenin anlamını tamamlayan bir veya daha fazla yardımcı tümce ile kurulur?

Tarifler ana hatlarıyla benzerlik gösterse de fiilimsilerden kurulu birliklerin yan cümle kurup kurmayacakları aşamasına gelince, birleşik cümle tariflerinin seyri de değişmektedir.

Bana göre; Fiilimsileri yan cümle kabul etmek gerekir, ?tümcemsi? ya da ?yan tümce? oluşturdukları halde, tam bir yargı belirtmedikleri, ancak temel cümlenin ?tam yargısı?na katkıda bulundukları için bu cümleleri birleşik cümle olarak kabul etmek gerekir.

Birleşik cümle konusundaki tutarsızlıkların, Türkiye dışındaki Türkologlar arasında da bulunduğunu, Azeri Türkolog E. Zakiroğlu Abdullayev?den öğreniyoruz. Abdullayev?in belirttiğine göre, eğer yan cümlenin ve temel cümlenin özneleri ayrı ise, bir grup dilci bunu birleşik kabul eder. Yine eğer özne yalın haldeyse birleşik, iyelik halde kullanılıyorsa asit sayılır. Abdullayev?e göre bunlar her durumda basittirler ve bu fiilimsiler terkip kabul edilip görevleri açısından cümle üyesi sayılırsa bütün çelişkiler ortadan kalkar.

www.egze.com

03 Haziran 2006 17:15

KOMPOZİSYON NEDİR?

Kompozisyonun Tanımı Batı dillerinden dilimize geçen ?kompozisyon? sözcüğü, günlük hayatımızda ve edebiyat, resim, müzik, mimari gibi pek çok sanat dalında kullanılmaktadır. ?Renk Kompozisyonu?, ?Müzik Kompozisyonu?, ?Kompozisyon Güzelliği?, Kompozisyonu Bozuk?, ?Kompoze Etmek?, gibi deyişler, bu sözcüğün kullanım alanının ne kadar geniş olduğunu gösterir. Kompozisyon; Resim, müzik, heykel, mimari, edebiyat gibi değişik alanlarda malzemenin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesidir. Kompozisyon oluşturmak için gerekli olan malzemeler, üzerinde çalışılan sanat dalına göre değişir. Resim sanatının malzemesi renkler, müziğin malzemesi sesler, mimarinin malzemesi taş, toprak, mermer; edebiyatın malzemesi ise dildir. Her sanat dalının, kompozisyon oluşturma biçimi ve malzemeyi kullanma şekli birbirinden farklıdır. Ancak hepsinde ortak olan temel nokta, değişik ve dağınık malzemenin duygularımıza hoş gelecek, bizde güzellik ve beğeni duyguları uyandıracak şekilde bir araya getirilmesidir. Birikim nedir ? Birikim kazanma yolları Küçük yaşlardan itibaren çevremize karşı merak ve ilgi duyarız. Sorar, araştırır, dinler, gözlem yapar, çeşitli yayınları okur, böylece duygu ve düşünce dünyamızı zenginleştirir ; bilgimizi, görgümüzü, kültürümüzü artırırız. Sosyal bir varlık olmanın gereği ve sonucu olan bu etkinlikler, birikimimizi oluşturur. Her insanın yetiştiği aileye ve içinde bulunduğu çevre koşullarına göre birikim başka başka olur. Bu başkalık hayata bakış tarzımıza, olaylar karşısındaki tavrımıza, kişiliğimize yansır. Birikim sahibi, kültürlü bir insan olmak, kendimizi geliştirmek için eğitim, sanat ve kültür etkinliklerine zaman ayırmalıyız. Zaman alıcı, oyalayıcı, bize hiçbir şey kazandırmayan eğlencelerden uzak durmamız gerekir. Dinleme Çevremizdeki birçok şeyi işitiriz ama dinlemeyiz. Birtakım sesleri, gürültüleri istemesek de duyarız fakat bir süre sonra o seslere alışarak günlük hayatımıza devam ederiz. Ancak dinlemede bir seçme söz konusudur. Bizden yaş, bilgi, kültür ve deneyim olarak daha donanımlı olan büyüklerimizin, öğretmenlerimizin anlattıklarını veya konusunda uzman kişilerin vereceği konferansları dinleriz. Yalnız dinlerken bütün dikkatimizi konu üzerinde yoğunlaştırmalı, en gereksiz gördüğümüz bilgilerin bile bir gün işimize yarayabileceğini düşünmeliyiz. Açık oturum, panel, konferans gibi etkinlikleri dinleyerek takip ederiz. Günlük hayatımızda insanlarla iletişim kurmak, bilgi edinmek için de dinleme etkinliğinde bulunuruz. Arkadaşlarımızın anlattıklarını dinleyerek onların deneyimlerinden yararlanırız. Okuma Kitap, insanın bilgi ve kültürünü artıran, kelime hazinesini zenginleştiren, dili kullanma becerisini güçlendiren, düşünce ve yaşam ufkunu genişleten en etkili araçtır. Okuduğumuz her kitap, bizi belki de hayatımız boyunca hiç gidemeyeceğimiz yerlere götürür. Çok çeşitli karakterlerde insanlarla tanıştırır. Yasayarak edinemeyeceğimiz tecrübelere okuyarak ulaşırız.

İnsan olarak duygularımızı, düşüncelerimizi, taslarımızı, görüşlerimizi karşımızdakilere anlatmak; kendimizden söz etmek, toplumsal sorunları dile getirmek bir ihtiyaçtır. Çevremizdekilerle ilişkiler kurar, onların sorunlarını dinler ya da kendi sorunlarımızı onlara anlatırız. Bu ilişkiden düşünce alışverişi doğar. Düşündüğünü ve duyduğunu karşısındakilere başarı ile anlatabilmek her vatandaşın başarı ile yapması gereken ve yapabileceği bir şeydir. Herkes düşündüğünü duyduğunu, tasarladığını karşısındakine başarı ile anlatabilir.

Kimi öğrenciler için kompozisyon yazmak son derece sıkıcı bir iştir; bu çalışmayı kağıt doldurma olarak algılayanlar oldukça çoktur. Fakat kompozisyonda amaç kağıdın doldurulması değil, düşüncelerin derli-toplu bir şekilde karşımızdakilere ifade edilmesidir.

Aldığınız yiyecekleri Pazar çantasına gelişigüzel mi koyuyorsunuz? Yumurtalarınız altta kalırsa kırılmaz mı? Domatesin ya da karpuzun üzerine karpuz doldurur musunuz? Elbette hayır. Pazar çantasını aldığınız yiyeceklerin özelliklerine göre doldurursunuz. Eşyaları yerli yerinde olmayan bir odada aradığınız şeyi kolayca bulamazsınız. Koltuk takımlarınızın yeri mutfak değildir. Yemek masasını yatak odasına koymak biraz tuhaf olur. Her şey hizmet edebileceği bir yere yerleştirilmelidir. İşte bu kompozisyondur.

Çevrenize bakın; bazı binalar ne kadar güzel yapılmıştır, özenirsiniz. Bazıları ise insanın içini karartırlar. Bu da bir kompozisyondur. Mimari bir tür bina kompozisyonu değil midir? Kullanılan malzemeler genelde aynı, ama ortaya çıkan binalar farklı farklıdır.

Yapılan planın iyi uygulandığı, hazırlanan malzemenin iyi yerleştirildiği bina güzel, uyumlu ve rahat. Öteki bina ise çirkindir. Çünkü orada mimari yok; yığma, doldurma ve uyumsuzluk var.

Bu örneklerden yararlanmanızı ve iyi kompozisyon yazmak için heveslenmenizi çok istiyorum.

Bol bol okuyun ve bol bol yazın. Yazdıklarınız hoşunuza gitmiyorsa yırtın atın ama asla yazmaktan vazgeçmeyin.

Unutmayın ki yazmak yazarak öğrenilir. Çalışma, alışkanlık ve sabır işidir. Herkesten bir şair, romancı olmasını bekleyemeyiz ama herkes düşüncelerini başarıyla anlatabilir.

Kompozisyon, ?Bir konu üzerinde duygu, bilgi ve görüşlerimizden yararlanarak planlı, etkili bir yazı yazmak ya da konuşma yapmak? demektir. İyi kompozisyon yazmanın yolu bol bol okumaktan geçer.

İYİ BİR KOMPOZİSYONUN ÖĞELERİ

* Konu

* Amaç

* Plan

1.KONU

Üzerinde düşündüğümüz, yazı yazma, söz söyleme gereğini duyduğumuz her şey konudur. Bu bir olay, varlık, bir düşünce, gözlem ya da bir sorun olabilir. Konular niteliklerine göre bazı türlere ayrılır:

TOPLUMSAL KONULAR

Toplumun tümünü ya da bir kesimini ilgilendiren konulardır: Köyden kente göç, nüfus artışı, çevre kirlenmesi gibi.

BİREYSEL KONULAR

Kişilerin özel sorunlarına dayanan konulardır: Bir kişinin süslenme şekli, tertipli ya da dağınık oluşu gibi konular özel niteliklidir.

Konular; soyut ya da somut konular, yerel ve verensel konular şeklinde de ayrılabilir: Düşünsel bir konudaki yazı soyuttur. Sevgi, barış, ölüm gibi konular evrensel nitelik taşır. Şehrimizin çöp sorunu ise yerel bir konudur.

Yaşantılarımız, anılarımız, ümitlerimiz, düşlerimiz, sevgilerimiz, gözlediklerimiz, okuduklarımız bizler için birer konu alanıdır.

KONU SEÇİMİ

Okuma-yazma çalışmalarında kompozisyon konusunu genelde öğretmen belirler.

Örnekler:

* Atatürk?ün ?Gelecek çalışkan olanlarındır.? Sözünü açıklayınız.

* ?Elleriyle çalışan adam amale, elleriyle birlikte zihni de çalışan adam usta, zihni ve kalbiyle çalışan adam sanatçıdır.? Sözünden ne anladığınızı belirten bir kompozisyon yazınız.

* Davranışlarını çok beğendiğiniz bir kişiyi tanıtınız.

* ?Söz var, iş bitirir; söz var baş yitirir.? Atasözünü açıklayınız.

İYİ BİR KONUNUN ÖZELLİKLERİ

* Konu ilginç olmalıdır: ilgi duymadığımız bir konuda yaratıcı olamayız.

* Konu açık ve inandırıcı olmalıdır. Doğruluğuna inanmadığımız bir konuda başarılı bir yazı yazamayız.

* Konunun macı iyi saptanmalıdır.

* Okurumuzun kim ya da kimler olduğu hesaba katılmalıdır.

* Anlatım ve anlatım tekniği belirlenmelidir.

2.AMAÇ

Her yazının bir amacı vardır. Amaç, bizi yazmaya iten, vermek istediğimiz temel düşüncedir. Konu, bu düşüncelerin aktarılmasında bir araç görevindedir.

AMACI BELİRLEYEN CÜMLE (ANA DÜŞÜNCE)

Yazıda amacımızı belirleyen cümleye ana düşünce denir. Ana düşüncenin, yazmaya başlamadan önce belirlenmesi gerekir. Yazının düşünce yapısı ana düşünce üzerine kurulur. Söyleyeceklerimize bu düşünce yön verir.

Ana düşünce cümlesinin yazıda belli bir yeri yoktur. Yazını başında, ortasında verilebileceği gibi tümüne de yansıtılmış olabilir.

Amaç ya da ana düşünce, konuya bakış açımızla yakında ilgilidir. Aynı konuyu ele alan iki öğrenci, farklı yorumlarda bulunabilirler. Aynı konu üzerinde ayrı ana düşüncelerle karşımıza çıkarlar. Kuşkulanmayı bir zekâ belirtisi sayanlar olduğu gibi, hastalık şeklinde değerlendirenler de vardır.

AMACI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN GÖZLEM YAPMALIYIZ (Bakmasını Bilmeliyiz)

Bir konuda söyleyeceklerimizin olabilmesi, o konu üzerinde gözlem ve yaşantılarımızın bulunmasına bağlıdır. Bir nesneye uzun süre bakmak, o nesnenin ayrıntılarını daha iyi görmemizi sağlar. Gözlem ve yaşantılarımızın olmadığı bir konuda başarılı bir yazı yazamayız. Hayatında hiç deniz görmemiş olan bir öğrenci, denizdeki fırtınayı anlatamaz. E. Hemingway?in dediği gibi ?Yaşanmadan yazılmaz.?

OKUMALI VE ARAŞTIRMALIYIZ

Yeryüzündeki olaylara ve sorunlara ilk bakan biz değiliz. Bizden önce nice kişiler birçok sorunlara eğilmişler; bunlarla ilgili düşüncelerini yazılaştırmışlardır. Bu kültürel kaynaklardan yararlanmalıyız.

Okuma ve araştırmalarımızı, gözlem ve düşüncelerimizle pekiştirmemiz gerekir. Söyleyeceklerimiz inandırıcı olmalıdır. ?Yalnız gözleri olmak yetmez, onlardan yararlanmayı da öğrenmeli insan.?

3.PLÂN VE PLÂNIN YARARLARI

?Plansız bir yazı üzerine adres yazılmamış mektuba benzer.?

Söyleyeceklerimiz, gözlem ve yaşantılarımızı, bir plana uygun şekilde sıralamamız gerekir. Neyi, nerede, niçin kullanacağımızı bilmek zorundayız. Söylediklerimizi böyle bir düşünsel düzene (plâna) dayandırmazsak yazımız bütünlüğe kavuşmaz, yönünü yitirir. Söylemeyi düşündüklerimiz arasında bağlantı kopar; denge bozulur. Bir yazıda birlik, denge ve canlılık şarttır.

Plân söyleyeceklerimiz denetimden geçirme, aralarındaki bağlantıya göre sıralama ve biçimlendirmedir. Bir mektup yazmadan tutun da bir fıkra, bir roman yazmaya kadar tüm anlatım biçimlerinde plân uygulamak zorundayız.

Roman, öykü gibi uzun bir yazı yazacaksak zihnimizde beliren plânı bir kağıda geçirmek yararlı olur.

Yaptığımız plâna her zaman sıkı sıkıya bağlı kalamayız. Yazma sırasında bazı değişiklikler yapmamız doğaldır. Bu durum plânın gereksizliği anlamına gelmez. Plân yazımız için bir amaç değil, araçtır. Onu dilediğimiz şekilde kullanabiliriz.

* Plân, düşünce ve duygularımızın en etkili şekilde anlatılmasına katkıda bulunur.

* Konuda birlik ve dengeyi sağlar.

* Konuda, gereksiz duygu ve düşüncelerin ayıklanmasını sağlar.

* Plânlı yazı yazan kişi, kararsızlık ve dağınıklıktan kurtulur.

PLÂNIN BÖLÜMLERİ

1.GİRİŞ BÖLÜMÜ

Konunu tanıtıldığı bölümdür. Açık, sade ve ilgi çekici olmalıdır; çok uzun tutulmamalıdır.

2.GELİŞME BÖLÜMÜ

Konuyla ilgili gözlemlerin, betimlemelerin, kanıtların bulunduğu bölümdür. Merak ve kuşku en üst düzeye çıkmıştır. Yazar, amacını bu bölümde gerçekleştirir.

3.SONUÇ BÖLÜMÜ

Ele alınan konunun bitirildiği bölümdür. İleri sürülen düşünceler ve anlatılan olaylar özlü ve kesin bir şekilde sonuçlanır. Sonuç bölümü de giriş bölümü gibi ilgi çekici olmalıdır. Sonuç bölümü bir atasözü,

Bir özdeyiş ya da şiirle bitirilebilir.

KOMPOZİSYONUMUZU (YAZIMIZI) DÜZELTME VE GELİŞTİRME YOLLARI

Buraya kadar anlattığımız kuralları çok iyi bellesek bile, hemen başarılı bir yazı yazacağımızı söyleyemeyiz. İyi, doğru ve etkili yazmaya giden yol denemelerden geçer. Çıraklıktan ustalığa geçiş yaza yaza olur. Anton Çehov, yazmaya yeni başlayanlara şunları söylüyor:

?Dünyada her şey gibi yetenek de çalışmayla elde edilir. Olabildiğince çok yazın. Yaza yaza daha iyiye varacaksınız. Önemli olan alışkanlığınızı yitirmemektir. Dolambaçlı cümlelerden kaçının, sade, yalın yazın. Okuyucu, sizin yorumunuz olmadan da öykünüzü anlayabilmelidir. Gereksizi silip atın.?

KOMPOZİSYON YAZARKEN DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR

1.BİÇİMSEL YÖNDEN

* Kompozisyon yazdığınız kağıdın kenarlarında uygun boşlukları bırakınız.

* Adınızı, sınıfınızı, şubenizi, numaranızı ve günün tarihini yazınız.

* Gerekli malzemelerinizi hazırlayınız.

* Amacınızı, ana düşüncenizi iyi tespit ediniz.

* Hitap edeceğiniz insanların seviyesini göz ardı etmeyiniz.

* Kompozisyonunuzu düzgün ve okunaklı bir el yazısıyla yazınız.

* Paragraf başlarını biraz içeriden (1?2 cm.) başlatınız.

* Satırları fazla sıkıştırmayınız.

2.İÇERİKSEL YÖNDEN

* Kompozisyon konusunu oluşturan temel kavramlar üzerinde durunuz.

* Düşüncelerinizi ilgi ve önem derecesine göre sıraya koyunuz.

* Yazınıza konuya uygun bir başlık koyunuz; Başlıksız yazı olmaz. Başlık ilgi çekici ve kısa olmalıdır.

* Öne sürdüğünüz ana düşünceyi iyi vurgulayınız.

* Düşünceyi geliştirme yollarından (örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme) yararlanınız.

* Cümlelerinizi kısa tutunuz, tek yargı bildiren basit cümleler kurunuz.

* Yazınızda gereksiz bölümler ve tekrarlar varsa atınız.

* Okuyucunun kafasında resim yaratacak sözcükler kullanmaya çalışınız.

* Noktalama işaretlerini doğru kullanınız.

www.egze.com


tria_13
Müsteşar Yardımcısı
03 Haziran 2006 23:10

Valla vicdanımın sesi tam benlik bir konu ama bence şiir yazmak öğrenilemez ki insanın içinden gelecek ayrıca şiir yazan kişi şiirimde şöyle uyak olsun şu sanatlar olsun yok konusunda şu olsun diye ısmarlayama şiir yaparsa onun kopyala yapıştırdan bir farkı olmaz bence şiir doğal olmalı içten gelmeli sonları uyaklı olursa da kaymaklı ekmek kadayıfı olur :)))

şiir le ilgli kısa bir anektot rose78' in Arkadaşlar ,öğrencilerinizin sorularınıza verdiği ilginç cevapları yazar mısınız? sayfasında alınma

"Bakın benden bir iki örnek size;

1.Şiirin ölçüsünü ve birimini yazınız

el-cevap:Hocam bu şiir 7 cm kadardır,ölçü birimi ise km yada cm dir

2.Koşma nedir ,açıklayınız.

el-cevap:yürümenin hızlı şekline denir aöma herkes koşamaz ,mesela şişman olanlar...

03 Haziran 2006 23:15

amirim hoş geldin öncelikle..:))

elbette şiir yazmak marifet ister

amma cahil işide değildir

biraz ilim ister...

saygıyla...

rasatlarsın insanları elem gözlerinle

harici nazarla arifane

muallim has ve pak oldukça

söylenirsin dilinle.


alvaro
Genel Müdür
03 Haziran 2006 23:53

Cinasa bir örnek verebilir miyim?

Ekmeğu yapmak içün katiyirum pakmaya.

Ama birisu lazum uşaklara pakmaya.

:))

03 Haziran 2006 23:58

uygulamar ve örnekleri gelmeye başladı...


edebi1972
Şef
04 Haziran 2006 00:18

?Ben tatilde iken...? ( bu giriş, umarım, siz sevgili okurlara ?ben Paris?te iken...? başlangıcı kadar sevimsiz ve züppece gelmiyordur!) neler oldu, diyerek başlayım söze.

Zira, ?Zaman?da, sevgili Cem Kuleli?nin bir haberi ile başlayan bir tartışmaya dolaylı olarak karışmam, ?ben tatilde iken? oldu. Okurlarımız hatırlarlar belki: Aziz dostumuz Ahmet Turan Alkan, ?Aksiyon? dergisinde, damdan düşer gibi ?Şiir Ölüyor: Türkçe Sesini, kaybediyor? başlıklı bir yazı yazmış ve, Kuleli?nin 13 Temmuz tarihli ?Zaman?da özetlediği biçimiyle alıntılarsam, ?bugünkü Türkçe?nin şiiriyetini ve sesini kaybettiğini, artık gündelik dile karışan, akılda kolayca kalan, edebiyatın diğer türlerine malzeme sağlayan şiirler yazılmadığını, buna da Dil Devrimi?nin meydana getirdiği ?tahribat?ın yol açtığını? öne sürmüştü. Aziz dost Beşir Ayvazoğlu?nun, kısmen de olsa Ahmet Turan Alkan?a destek verdiğini, yine o haberden öğreniyoruz. Cem Kuleli, beni telefonla Bodrum?da buldu ve Alkan?ın bu görüşleri hakkında ne düşündüğümü sordu. Ona, bunların ?ciddiye alınır? bir yanı olmadığını belirttim. Biraz da öfkeyle verilmiş bir yanıt! Yine de, bu öfkede, bir haklılık payı da vardı elbet...

Bir kere şunu vurgulayayım: Ahmet Turan Alkan?ın bu sözleri, bugün Türkiye?de şiir yazan herkese, düpedüz hakarettir. Gerçi Alkan, kurnazca davranıyor ve şairlere doğrudan değil Türkçe?nin ?şiiriyetini kaybettiği? bahanesi üzerinden dolaylı olarak hakaret ediyor, ama sonunda, ister doğrudan, ister dolaylı olsun, yazısının, bugün bu ülkede yazılan (hatta, sadece bugün değil, yazının mantığına bakılırsa, Dil Devrimi?nden bu yana yazılan!) bütün şiirleri, bilaistisna çöpe atılması gereken şiirler olarak gördüğü anlaşılıyor. El insaf, bin kerre el insaf!

Alkan?ın, biraz da laf kıtlığında asma budayım fehvasınca yazdığı bu talihsiz (evet, hakikaten talihsiz!) ve ona hiç mi hiç yakışmayan yazısını, niçin ?ciddiye almadığım?ı belirtmek gereğini duymam da bundan dolayıdır. Sevgili İhsan Deniz de, 2 Ağustos?ta ?Yeni Şafak?ta, ?Türk Şiiri Ölse de, Sizin Yavelerinizden Kurtulsak? başlıklı bir yazı yazdı. Onun da haklı olarak belirttiği gibi, ?gündelik hayatın içine karışma?nın, ?akılda kolayca kalma?nın, ?kolay okunur ve anlaşılır olma?nın, şiir için bir estetik ölçüt sayıldığı nerede görülmüştür? Ahmet Turan Alkan, bu ölçütlerin hangi kuramla ilişkili olduğunu bize söylese de, şiir kuramları üzerine ders veren biz cahiller istifade etsek! Ama gene de haksızlık etmeyeyim: Alkan?ın sözleri, Türkiye?de giderek yaygınlaşan bayağılaşmış, arabeskleşmiş, dahası niteliksiz ve edebiyat-dışı bir izlerçevreye seslenen şiirin meşrulaştırılması için bir ?estetik(?) ölçüt? olarak kullanılabilir belki;-ama işte o kadar! Söylemesi bile fazla: Ahmet Turan Alkan dostumuz, sözlerinin neyi ne kadar meşrulaştırmakta kullanılabileceğini, önceden ve iyi hesaplamalı idi...

?Zaman?da Mehmet Niyazi Bey?in de bu konuda bir yazı yazdığını yine sevgili İhsan Deniz?in o yazısından öğrendim. Mehmet Niyazi Bey?i okumadım. Ancak İhsan Deniz?in söylediğine bakılırsa, o da şiiri, ?hiç şüphe yok ki, şiir ezberlenen bir edebi tür? olarak tanımlamış. Bu konuda söylenmesi gerekeni, yine sevgili İhsan Deniz söylüyor: ?Böylece şiirde yeni bir estetik kategori?yle (!) daha karşılaşıyoruz: Ezberlenebilir olan! Unutmayalım, eğer bir metin ezberleniyorsa, şiirdir; yoksa değil! Ne diyelim, böyle ?geniş ve rahatlatıcı? tanımlamalar olduğu sürece: Yaşasın ?ezberi kolay? şarkı sözleri ve ucuz vecizeler!?

Bazı durumlarda ukalalık, meşru gerekçelere dayanabiliyorsa eğer, şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Şiir üzerine salahiyetle konuşabilmek belirli bir kuramsal donanımla mümkün olabilir. Modern şiir, ona ilişkin kuramlar ve o kuramların koydukları kriterler bağlamında okunduğunda, ve ancak o zaman,üzerinde konuşulabilir bir şeyler söyleyebilmek söz konusudur. Gerisi laf ü güzaftır, efendim...

ZAMAN, 09.09.2004 (tarih var ama yazarını kopyalamamışım.başta yazar olma üzere herkesten özür)

04 Haziran 2006 00:25

edebi1972 değerli üstadım...

Diğer Paylaşımlar'da sizi daha sık görmek isterim...hatalarımızın analizini yapacak işin uzmanlarına herzaman işimiz düşecektir,bizim amatörce olan bu yaklaşımımıza katkı sağlamanız olayı daha çok kemikleştirecek işe profesyönel gözüyle bakacağız...zira çok hatalar yapmaktayız ve kurulan cümleler bizlerin yanlış yorumlarına neden oluyor,formda ben bunu sıkca yaşıyorum ve yanlış yorumlar yaparak azda olsa insanları üzmüş oluyorum...sayın hocam bizedn ayrılmayın diyorum bu ricamızı umarım kırmaz desteğinizi bizden esirgemezsiniz

saygılarımla efendim.


edebi1972
Şef
04 Haziran 2006 00:26

Edebiyat eğitiminin yaşamsal amacı, kişilere düşünme, okuma, konuşma ve yazma eğitimi vermek, edebi ve genel anlamda sanatsal bir beğeni çizgisi yaratmak, estetik seçicilik kazandırmaktır. Edebiyat eğitimini dersliğin sınırlarından çıkarıp yaşama geçirmek ve birkaç yıllık eğitimin etkilerini sürekli ve kalıcı kılmak için, kuramsal bilgiden uygulamaya doğru değil, uygulamadan kuramsal bilgiye doğru gitmek, en etkili ve verimli yol olacaktır. Bunun için, öğretmenin, kuramsal bilgiyi kendisinin önceden özümsemiş olması ve sınıfta öğrencisini yönlendirecek alt yapıyı dersten önce ciddi bir biçimde hazırlayıp programlaması çok önemlidir. Ancak bu sayede öğrencinin 'yaparak-yaşayarak' öğrenmesi ve öğrendiklerini hazmedip kalıcı kılması sağlanabilir. Ezberlenecek bilgilerden kaçınılması, araştırarak, düşünerek, karşılaştırarak, tartışarak ulaşılan bilginin ön plana alınması, hem öğretmenin davranışı hem de öğrencide bilgiye yönelik olarak gerçekleştirilmeye çalışılan davranış tarzı bakımından çok önemli bir noktadır.

Diğer yandan sadece ders kitaplarındaki metinlerle sınırlı kalmayıp, ders kitapları dışında da zevkli, nitelikli, değerli edebi örnekler seçilip, öğrencilerle paylaşılmalıdır. Öğrencilere kavramakta zorlanabilecekleri dünya klasiklerini içeren ciltler dolusu kitaptan oluşan listeler yerine, kısa, farklı, özgün, zevkli, seçkin örneklerden oluşan kitap listeleri sunulmalı2 ve onların bu başlangıç noktasını kullanarak, kendilerine özgü bir edebi seçicilik zevkine ulaşmaları ve okuma dağarcıklarını genişletmeleri hedeflenmelidir.

Sınavların da öğrenme sürecini yapıcı ve yaratıcı parçalarından biri olarak algılanması, eğitimde kalıcı izlerin oluşmasında son derece etkili bir yaklaşımdır. Öğrencilerin, yazılı sınavları, bir metin hakkında kendi fikirlerini sistematik olarak ifade edebilme olanağı buldukları bir tartışma zemini olarak algılamalarını sağlamak, onların derse eğilimlerini, ders içi ve ders dışı çabalarını pekiştirecek bir etkendir.

Kompozisyon, dilbilgisi ve edebiyat eğitimini birbiri içine yedirerek, güçlü geçiş noktaları sağlamak, ders içi bilgiyi yaşamsal bilgiye dönüştürmede oldukça önemlidir. Sadece bir noktaya saplanıp kalmaktan, edebiyat-kompozisyon-dilbilgisine yönelik çalışmalardan birine ağırlık verip diğerlerini ihmal etmekten kesinlikle kaçınılmalıdır. Kişilerin edebiyatın zevkli, renkli, çekici bir dünya olduğunu hissetmeleri, kendi yapabilirliklerinin farkına varmaları, yaratıcılıklarının ve hayal güçlerinin sınırlarını zorlayarak üretmeleri, kendilerini en iyi şekilde ve en doğru, en güçlü estetik ifadelerle anlatabilmeleri, yaşamı kavrayabilmeleri için öğrencilere fırsat yaratılmalıdır. Böylece öğrencilerin yaşantısında, edebiyat dersi aracılığıyla kalıcı ve yaşamsal izler bırakmak, onların okumayı ve düşünmeyi, tartışmayı, sorgulamayı yaşamlarının olağan bir tavrı haline getirmelerini sağlamak amaçlanmalıdır.

Herbert Read, "Sanat eğitiminden amaç, daha çok 'iyi sanat eseri' yaratılması değil, daha iyi insanlar ve daha iyi toplumlar yaratılmasıdır"(San 1979: 11) der. Edebiyat eğitimini derslikten günlük yaşama taşımada da amaç yazarlar yetiştirmek değil, düşünen, düşündüklerini ifade eden ve üreten genç, sağlam kuşaklar yetiştirmektir.

Türkbilig 2000/I-Türkoloji Araştırmaları, Ankara, 2000: 185-202'de yayınlandı.

04 Haziran 2006 00:37

Türçemizi doğru kullanmak her öğretmenin birinci vazifesi olmalı,ancak sanal alemde klavye ile yazarken tuş hataları yapmaktayız bundan kaçınamıyoruz yada bunu bahane edebiliyoruz.Son sınıftaki edebiyat öğretmenimi hiç unutmam"edebiyat;edeb den gelmektedir çocuklar " derdi şimdi nedemek istediğini daha iyi anlıyorum...cümlelerimizi edebe sokmalı disipline etmeliyiz,bunun içinde çok okumalı,size katılmamak elde değil...teşekkürler.


gülen-ay
Şef
04 Haziran 2006 02:50

bizi aydınlattığınız için teşekkürler sayın hocam


ali karadayı
Müsteşar
04 Haziran 2006 23:09

Ali İhsan Hocam, eline, gözüne emeğine sağlık... Bütün bunlar bilinir de şair olunmaz niye? Şairlik biraz da Allah vergisidir. Bunu bir Fransız şair diyor: "Şiirin ilk mısraı Allah vergisidir, gerisi şairin çalışmasına kalmıştır."

05 Haziran 2006 01:45

Takvimdeki Deniz

Hasreti denizlerin,

Denizler kadar derin.

Ve o kadar bucaksız.

Ta karşımda yapraksız

Kullanılmış bir takvim.

Üzerinde bir resim;

Azgın, sonsuz birdeniz.

Kaygısız, düşüncesiz,

Çalkanıyor boşlukta

Resimdeyse bir nokta;

Yana yatmış bir gemi,

Kaybettiği alemi

Arıyor deryalarda.

Bu resim rüyalarda

Gibi aklımı çeldi,

Bana sahici geldi.

Geçtim kendi kendimden,

Yüzüme o resimden,

Köpükler vurdu sandım.

Duymuş gibi tıkandım,

Ciğerimde bir yosun.

Artık beni kim tutsun.

Denizler oldu tasam,

Yakar onu bulmazsam

Beni bu hasret dedim

Varırım elbet dedim.

Bir ömür geze geze

Takvimdeki denize.

Ne var bana ne oldu

Odama nasıl doldu

Birden bire bu meltem

Ve dalgalandı perdem

Havalandı kağıtlar.

Odamda kıyamet var.

Ah yolculuk yolculuk

Ne kadar baygın soluk

O gün bizde betbeniz

Ve ne titrek kalbimiz.

Ve eşyamız ne küskün.

Yola çıktığımız gün

Bir sıraya dizilmiş

Gözyaşlarını silmiş,

Bakarlar sinsi sinsi

Niçin o anda hepsi

Bir kuş gibi hafifler

Arkandan geleyim der

Niçin o güne kadar

Dilsiz duran ne kadar

Eşya varsa dirilir

Yolumuza serpilir

Ufak böcükler gibi

Gezer onların kalbi

Üstünde döşemenin

Gizli bir didişmenin

Saati çalar o an

Birden bakar ki insan

Herşey karmakarışık.

Ayırmak olmaz artık

Bir kalbi bir taraktan

Ve kalb ağlayaraktan

Çekilir geri geri

Terkeder bu mahşeri.

Bu mahşerin içinden

O gün ben de geçtim ben,

Nem varsa evim, anam,

Çocukluğum, hatııram,

Ve ne sevdalar serde

Bıraktım gerilerde

Kaçar gibi yangından.

Rüzgarların ardından

Baktım da süzgün süzgün

Kurşun yükünü gönlün

Tüy gibi hafiflettim.

Denize hicret ettim.

Necip Fazıl Kısakürek


meltem atan
Kapalı
05 Haziran 2006 01:57

Bizim Şarkımız

Kırılır da bir gün tüm dişliler

Döner şanlı şanlı çarkımız bizim

Gökten bir el yaşlı gözleri siler

Şenlenir evimiz barkımız bizim

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze

Kavuşuruz sonu gelmez gündüze

Sapan taşların yanında füze

Başka alemlerle farkımız bizim

Kurtulur dil tarih ahlak ve iman

Görürler nasılmış neymiş kahraman

Yer ve gök su vermem dediği zaman

Her tarlayı sular arkımız bizim

Gideriz nur yolu izde gideriz

Taş bağırda sular dizde gideriz

Bir gün akşam olur bizde gideriz

Kalır dudaklarda ŞARKIMIZ bizim...

Necip Fazıl Kısakürek


selenay15
Genel Müdür
06 Haziran 2006 14:48

Dal güzel boynuna akşamın incik sesle.

Dal boynuna boncuklar takın.

Boncukları salıver camdaki akşamı bitirince.

Çal camı yere,şangıdasın havada.

Ya,al beni artık,böyle ateşinle yanan, dal olayım.

Ya sal beni de,ince boynun dal,ey güzel,başka iklimlere varayım.

Seyhan Erözçelik

Bu da Aliterasyon'a örnek.

06 Haziran 2006 19:41

AFFET BENİ DÜNYA

Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde

Cümle düşmanlarımı affettim

Yediğim meyvalardan

Kokladığım çiçeklerden af diliyorum

Yerde yürürken gördüğüm

Sebepsiz kanına girdiğim

Zevk için öldürdüğüm

Böceklerden af diliyorum

Dağdan, topraktan, taştan

Evlattan, akrabadan, arkadaştan

Yağan yağmurdan, doğan güneşten

Denizlerden, göklerden af diliyorum

Yıllardır kahrımı çeken kadından

Ondaki yaşamak ümidinden

Baba evinden, ana sütünden

Yediğim ekmeklerden af diliyorum

Kadrini, kıymetini bilmediğim

Hayali ile bahtiyar olmadığım

Otuz yıl arayıp bulmadığım

Geleceklerden af diliyorum

ümit yaşar oğuzcan


alvaro
Genel Müdür
07 Haziran 2006 01:12

Bence tunç kafiye vardır. Haa zengin midir? Hem de nasıl zengin. Ama bu zengini diğer zenginlerden ayırmak gerekir, çünkü bu süper zengindir. Örnek:

Niçin kandın a gönül 'Eva Herzigova'ya.

'Jenfır Lopez' dururken kaldın kuru ovaya.

:))


Atabey19
Genel Müdür
11 Haziran 2006 22:43

Durun kalabaliklar, bu cadde çikmaz sokak!

Haykirsam, kollarimi makas gibi açarak:

Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,

Çatirdilar geliyor karanlik kubbemizden,

Çekiyor tebesirle yekun hattini afet;

Alevler içinde ev, üst katinda ziyafet!

Durum diye bir laf var, buyrunuz size durum;

Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!

Bir sey koptu benden, sey, her seyi tutan bir sey,

Benim adim bay Necip, babaminki Fazil Bey;

Utanirdi burnunu göstermekten sütninem,

Kizimin gösterdigi, kefen bezine mahrem.

Ey tepetaklak ehram, basi üstünde bina;

Evde cinayet, tramvay arabasinda zina!

Bir kitap sarayinin bin dolusu iskambil;

Barajlar yikan sarap, sebil üstüne sebil!

Ve ferman, kumardaki dört kiralin buyrugu;

Baskentler haritasi, yerde sarhos kusmugu!

Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,

Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!

Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!

Bitpazarinda sattik, kalkamaz artik kazan!

Allahin on pulunu bakleye dursun on kul;

Bir kisiye tam dokuz, dokuz kisiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara sah olsa;

Yasasin, kefenimin kefili karaborsa!

Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz;

Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.

Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç;

Serbest, verem ve sitma; mahpus, gümrükte ilaç.

Bülbüllere emir var: Lisan ögren vakvaktan;

Bahset tarih, baligin tirmandigi kavaktan!

Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;

Tartilan vatana bak, dalkavuk kafesinde!

Mezarda kan terliyor babamin iskeleti?

Ne yaptik, ne yaptilar mukaddes emaneti?

Ah, küçük hokkabazlik, sefil aynali dolap;

Bir sapka, bir eldiven, bir maymun ve inkilap.

Sultan-Üs Şüara Necip FazılKISAKÜREK

Toplam 22 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi