Bunları mutlaka okuyun...
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman GÜMAN BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNE DAİR
(Grupta epey bir süredir BES hakkında sorular soruluyor ve biz de habire öteliyorduk. Neyse ki imdadımıza Mehmet Odabaşı yetişti. Bu yazı, Mehmet Odabaşı'nın "Bireysel Emeklilik Sisteminin İslam Hukuku Açısından Değerlendirilmesi" başlıklı uzunca bir makalesinin tarafımdan yapılmış bir özetidir. Daha doğrusu makaleden sistemle ilgili asıl tartışma konusu edilmesi gerektiğini düşündüğüm kısımları almakla iktifa ettim. Tensibi halinde kendisi makalenin tam metnini gruba yükleyebileceği gibi, bir takım ilave katkılar da sunabilir. Özellikle İslam İktisadı hakkında uzmanlığı bulunan grup üyelerimizin de katkılarını bekleriz.)
BES Hakkında Genel Bilgiler
1) Tanımı ve Amacı:
Bireysel emeklilik sistemi esasen sigorta değil bir tür tasarruf ve yatırım modelidir. BES, mevcut varlıkların kar getirecek yatırımlara yönlendirilmesi suretiyle emeklilik döneminde katılımcılara ek bir gelir sağlayarak refah seviyesini arttırmak amacıyla sosyal güvenlik reformunun bir parçası ve sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak oluşturulmuştur. Bu sistem ekonomiye uzun vadeli kaynak sağlayarak istihdamın artırılmasına, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunulmasına, sosyal güvenliğin kapsamının genişletilmesine, kamunun sosyal güvenlikten kaynaklanan yükünün azaltılmasına, mali sektörde uzun vadeli fonların artarak kurumsal yatırımcıların gelişmesine ve sermaye piyasalarının derinleşmesine imkan sağlamaktadır.
2) Katkı Paylarının Değerlendirilmesi
Emeklilik şirketi tarafından tahsil edilen katkı payları, -varsa- kesintiler yapıldıktan sonra emeklilik yatırım fonlarında değerlendirilir. Katılımcı, birikiminin hangi fon veya fonlarda değerlendireceğine risk ve beklenti tercihine göre kendisi karar verir. Dolayısıyla fon seçiminde sorumluluk tümüyle katılımcıya aittir. Fonlar uzman portföy yöneticileri tarafından yönetilir. Sistemde katılımcılara herhangi bir getiri garantisi verilmemektedir.
3) Sistemde Kalınan Süre
Bireysel emeklilik sisteminde emekli olmak için katılımcının, sisteme ilk giriş tarihinden itibaren 10 yıl süreyle sistemde kalması ve 56 yaşını tamamlaması gerekir. Katılımcı isterse, emeklilik hakkını ileri bir tarihte kullanabilir.
4) Devlet Katkısı:
Sisteme katılanlara %25 Devlet katkısı sağlanmaktadır. Devlet Katkısına kademeli olarak hak kazanılır. Katılımcılardan; en az 3 yıl sistemde kalanlar devlet katkısı ve getirilerinin yüzde 15'ine, en az 6 yıl kalanlar yüzde 35'ine, en az 10 yıl kalanlar yüzde 60'ına, 10 yıl sistemde kaldıktan sonra 56 yaş koşulunu da yerine getirenler Devlet Katkısının %100'üne hak kazanacaktır. Vefat ve maluliyet hallerinde de devlet katkısının %100'ü hak edilir.
Fıkhi Değerlendirme
BES anlaşması, bir şirketin katılımcı tarafından verilen primi (sermayeyi) ve yaptığı tasarrufları faizsiz ürün ve işlemlerle değerlendirip dönem sonunda oluşan karı katılımcıya verdiği bir yapı olmalıdır. Zarar edildiğinde ise parasal zarar katılımcıya ait olmalı ve herhangi bir şekilde getiri garantisi verilmemelidir. Yukarıda ifade edildiği gibi mevcut BES sisteminde bulunan "getiri garantisinin verilemeyeceğine" dair hüküm, İslam Hukuku açısından kabul edilen bir hüküm olduğundan dini hassasiyetleri olan müşteriler için güven oluşturmaktadır.
Burada Katılma hesabına benzer yönler bulunsa da şöyle bir farktan söz edebiliriz: Katılma hesapları mudarebe mantığı ile işlemekte ve dönem sonunda oluşan kar, taraflar arasında anlaşılan oranlara göre paylaşılmaktadır. Halbuki BES sisteminde şirket, operasyon ve fon yönetim ücretini almakta ve tüm getiriyi dönem sonunda katılımcıya vermektedir. Bu yönüyle bir tür ücretli vekalet olan ve günümüz İslam Hukukçularının "yatırım vekaleti" adını verdikleri sisteme daha çok benzemektedir. Şirket, katılımcının vekili olarak fonu yönetmekte ve vekalet ücretini almaktadır. Dolayısıyla BES şirketini İslam hukukuna göre yatırım vekili / ücretli vekil olarak görüyoruz.
Sigorta, kişilerin gelecekte herhangi bir gelir kaybı ya da gider artışlarından en az etkilenmesi amacını taşır. Devletler, vatandaşlarının bu tür ihtiyaç ve kaygılarını dikkate alarak geçmişten günümüze çeşitli şekillerde sosyal güvenlik mekanizmaları geliştirdikleri gibi özel sektör de aynı durumu fırsat bilerek sigorta yoluyla ek güvenceler sağlama yoluna gitmişlerdir. Bireysel emeklilik sistemi ise aslında tam bir sigorta gibi görülmemekle birlikte, bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarını teşvik etmek ve emeklilik dönemlerinde refah düzeylerini yükseltecek ek bir gelir elde etmelerini sağlamak amacı taşır. Burada insanların kaygılarını ve geleceğe dönük endişelerini İslam'a aykırı görmek yersizdir. Çünkü İslam insanların bu tür kaygılarına belirli ölçülerde hak verir ve refah düzeyini yükseltecek ek gelir sağlama amacını reddetmez, aksine kabul eder. İslam'ın reddettiği durum, savurganlık ve servetin hakkını vermeksizin yığıp biriktirmektir; İslam'a göre bu ikisi arasında orta yol tutulmalıdır. Dinimiz, bireylerin gerek kendileri gerekse geride bırakacakları çocukları için tasarruf yapmalarını yasaklamak şöyle dursun teşvik etmiştir.
Maaş kesintilerinin faizli fonlarda değerlendirildiği bireysel emeklilik sisteminin caiz olmadığı izahtan varestedir. Kesintinin faizsiz fonlarda değerlendirilmesi halinde ise bu sisteme yöneltilebilecek en ciddi eleştiri şudur:
"... bankası faiz üzere kurulmuş, faizle gelir elde eden, faize hizmet eden bir kurumdur. Bu faizli çatının altında değişik kurumlar vardır. Portföy şirketi, yatırım şirketi, emeklilik şirketi, banka vb. hepsi aynı çatının altında yer almaktadır. Burada, emeklilik şirketi faizsiz enstrümanlarla özel bir fon kurmuş olsa dahi, sonuçta bizim yatırımlarımızdan kesilen fon işletim gideri ile belirli bir gelir elde etmektedir. Bu yapıda, bizim fonlarımızdan emeklilik şirketinin kar etmesi, aynı zamanda faiz üzere kurulmuş, faizle gelir elde eden, faize hizmet eden bir kurum olan .... bankasının da kar elde etmesi demektir. Nihayetinde bu sisteme dahil olmakla faizle çalışan bir yapıya dolaylı ya da doğrudan kar sağlamış oluyoruz. Bu durum en basit ifade ile içki satan tekel bayisinden su alıp içmek ya da herhangi bir şey alıp yemek gibi değil midir?"
Bu sorun aslında sadece günümüzün sorunu değildir. Geçmişten günümüze insanlar helal ticaret yanında haram işler de yapmışlardır. Hatta bazı kimseler her iki ticareti birlikte yürütmüşlerdir. Ancak tarihin hiçbir döneminde Müslüman toplumlarda bile ticaret sırf bu yüzden durma noktasına gelmemiştir; gelmesi de zaten düşünülemez. Biz istesek de istemesek de insanoğlu var olduğu sürece bu durum devam edecektir. Bir kimsenin veya kurumun bazı faaliyetlerinin haram olması, tüm işlerinin haram olduğu anlamına gelmez. Böyle bir kişiden veya kurumdan, helal olan ürün ve hizmetlerin alınmasında bir sakınca olmadığı kanaatindeyiz. Kaldı ki burada olaya hep olumsuz tarafından bakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bu yolla, meşru olmayan ticaret veya iş yapan bir kurumun helal olan işler yapması sağlanmış ve dindar kimselere imkan sunulmuş olmaktadır. Yani sadece ilgili kurumlar değil dindar kişi veya kuruluşlar da yarar sağlamaktadır. Tabi burada faizsizlik ilkesiyle çalışan kurumların ya da bu işe istekli kişilerin kendi müesseselerini kurmaları ve geliştirmelerinin asıl görev olduğunu; hatta bunun Müslümanlara farz-ı kifaye bir görev olduğunu da unutmamak gerekir.
Emeklilik fonları meşru görülen ürün ve işlemlerle oluşuyor ve fon yönetimi de meşru görülen yöntemlerle sağlanıyorsa, katılımcı bu tür fonları tercih ettiği takdirde; bu fon faizli ve/veya gayrimeşru enstrümanlarda değerlendirilmeyeceği için hangi kuruluşa bağlı olduğu önem arz etmez. Burada asıl önemli olan husus faizsizlik veya katılım finans ilkeleri doğrultusunda yani İslami finans prensiplerine göre bir fon kurulduğunda, fon kuruluşuyla ilgili şer'i danışmanlık ve denetim hizmetlerinin alınmasıdır. Bu hizmetler alınmadan kurulan fonlar, tüm dünyada artık uygulama alanı bulan şer'i yönetişim standartlarını göz ardı etmiş olurlar.
Peygamber Efendimiz'in gayri Müslimlerle ve hatta müşriklerle ticaret yaptığına, onlardan mal ve / veya hizmet aldığına hatta ziraat ortaklığı (müzaraa) kurduğuna dair pek çok rivayet bulunmaktadır. Bireysel emeklilik sisteminde katılımcı ile emeklilik şirketi arasında mudarebe akdine benzer bir ilişki kurulmaktadır. Konunun anlaşılması için "ortaklığa benzer bir ilişki" diyoruz. Ancak aslında emeklilik şirketinin vekil vasfıyla hareket ettiği bir "Yatırım Vekaleti" ilişkisi söz konusudur. Bu vekalet ilişkisinde emeklilik şirketi, fonu yöneten vekil (emek - sermaye ortaklığına göre düşündüğümüzde emek sahibi) konumunda iken tasarruflarını değerlendirmek isteyen katılımcılar ise sermaye sağlayan müvekkil (emek - sermaye ortaklığına göre düşündüğümüzde sermaye sahibi) konumundadır.
Gayri Müslimlerle (dolayısıyla gayri meşru işlemler yapma ihtimali yüksek kimselerle) bu tarz bir vekalet ilişkisi hakkında şunları söyleyebiliriz: Fıkıh kitaplarında vekilin şartları sayılırken akıllı ve mümeyyiz olması üzerinde durulur. Vekilin Müslüman olması veya haram işlemeyen bir kimse olması konusuna ise değinilmez. Çünkü kural olarak bir kimsenin yapmaya ehil olduğu tasarruflarda vekalet vermesi de caizdir. Hatta Vehbe Zuhayli'nin naklettiğine göre Hanefi mezhebinde zekatın fakire ulaştırılması konusunda bile zimmi bir kimseye vekalet verilebilmektedir. Bu bakımdan önemli olan vekalet konusu işin İslam Hukuku'na uygunluğudur. Benzeri açıklamaları ortaklık ilişkileri için söylemek de mümkündür; önemli olan sermayenin meşru alanlarda işletilmesidir.
Sermayenin helal alanlarda değerlendirilmesiyle ilgili takibatın mümkün olmadığı ve buna bağlı olarak işletmecinin meşru olmayan işlemler yapabileceği ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda ihtiyatla hareket ederek bu sisteme girilmemesi tavsiye edilir. Ancak günümüzde bunun takibi mümkün hale gelmiştir. Öyleyse emeklilik sistemine dahil olan sigortalıların yaptıkları sözleşmelerde fonun meşru alanlarda değerlendirileceğini şart koşmaları ve bu alanları belirlemeleri gerekir. Bunun yolu da fıkhi danışmanlık ve denetim hizmetinin alınıp alınmadığını sorgulamak, izlemek ve takip etmektir. Özetle katılımcılar İslami finans okuryazarlığının gereklerini yerine getirmelidir.
Sonuç olarak bu sistemde taraflar arasındaki temel ilişki ücretli vekalet olup bu ilişkide anlaşmazlığa yol açabilecek herhangi bir belirsizlik bulunmadığı için bireysel emeklilik sisteminin caiz olduğu kanaatini taşıyoruz. Emeklilik fonlarının içeriği ve fonun işletilmesi ise ayrı bir çalışmanın konusunudur. Fon kapsamına alınan hisse senetleri, sukük, katılma hesapları, para mübadele işlemleri, vaad sözleşmeleri ile gerekli yasal düzenlemeler yapıldığında veya içtihadi olarak geliştirilip onay verildiğinde fon içeriğine alınabilecek diğer ürün ve işlemler cevaz açısından geçmişten günümüze tartışılmış ve tartışılmaya devam edecektir. Bir konuda farklı görüşler varsa kat'i bir haramdan söz etmek mümkün değildir. "Muamelatta aslolan ibahadır" prensibi işletilerek bu alanlarda ibaha prensibini esas almak gerektiği kanaatini taşımaktayız. Bu anlamda Din İşleri Yüksek Kurulu'nun "Kar payı esasına dayalı çalışan birikimli hayat sigortası ile bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sisteminin ise, yatırılan primlerin, dinen helal olan alanlarda değerlendirilmesi durumunda caiz olduğuna" dair genel nitelikli kararının isabetli olduğunu düşünüyoruz. Bu genel nitelikli kararın özel olarak herhangi bir emeklilik şirketine ve bu şirketin kurucusu olduğu fonlara uygulanması noktasında ise şer'i danışmanlık ve denetim hizmetleri önem arz edecektir.
[16/05 12:51] Muhammed TUNCER: Doç. Dr. Soner DUMAN ÖZETİN ÖZETİ:
1. YUKARIDAKİ AÇIKLAMALARDAN ANLADIĞIM
Benim, Mehmet Odabaşı'nın makalesine ilişkin Osman Güman'ın özetinden anladığım şu:
1. Bireysel Emeklilik Sistemi kural olarak caizdir.
2. Bu sistemde fonu işleten kuruluş, "ücretli vekil" konumundadır.
3. Bir kimsenin böyle bir fona katılmasının caiz olması için fonu işleten kuruluşun, o kişiden topladığı fonu haram kazanç yollarında çalıştırmaması gerekir. Bunu takip etmenin mümkün olmadığı durumda sisteme katılmak caiz olmaz. Türkiye'de ise bunu takip etmek mümkündür.
4. İşlemin caiz olması, işletmeci kuruluşun bizden aldığı parayı haram kazanç yollarında kullanmaması ile ilgilidir. Bu kuruluşun faiz vb. başka kazanç yollarının olması, -bizden alınan parayı o yollarda kullanmadığı sürece- bizi ilgilendirmez.
2. DEĞERLENDİRMEM:
İlk üç maddeye aynen katılıyorum. Dördüncü maddede ise çekincelerim söz konusu. Zira;
1. Bireysel emeklilik sistemi her ne kadar bir "maslahat" olarak görülebilirse de bu maslahatın derecesi "zaruriyyat" veya "haciyyat" kabilinden değil, olsa olsa "tahsiniyyat" kabilindendir. Kişi, böyle bir sisteme girip girmemekte seçim hakkına sahiptir.
2. İşletmeci kuruluş bizden elde ettiği kazancı haram yolda çalıştırmamış ve bize bir faiz vb. aktarımı yapmamış olsa bile neticede bütün kazançların toplandığı ana havuzun kirlenmiş olması ve bizim tasarruflarımızın da bir tür bu havuzla ilişkili olması durumu sıkıntılı yapmaktadır. Kaldı ki bizim yatırımımızın o kuruluşta bulunması, o kuruluşu mali açıdan güçlü kılmakta, böylece biz, böyle bir şeyi isteyip amaçlamamış olsak da faizle iştigal eden bir kurumu maddi olarak desteklemiş olmaktayız.
3. Şahsi kanaatimce bireysel emeklilik sistemi, faizle hiçbir şekilde iştigal etmeyen kurumlarca uygulanması halinde caiz olabilir. Aksi takdirde doğrudan faiz değilse bile bir tür şaibeden hali olmayacaktır. Vallahu a'lem.
Bunları mutlaka okuyun...
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman GÜMAN BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİNE DAİR
(Grupta epey bir süredir BES hakkında sorular soruluyor ve biz de habire öteliyorduk. Neyse ki imdadımıza Mehmet Odabaşı yetişti. Bu yazı, Mehmet Odabaşı'nın "Bireysel Emeklilik Sisteminin İslam Hukuku Açısından Değerlendirilmesi" başlıklı uzunca bir makalesinin tarafımdan yapılmış bir özetidir. Daha doğrusu makaleden sistemle ilgili asıl tartışma konusu edilmesi gerektiğini düşündüğüm kısımları almakla iktifa ettim. Tensibi halinde kendisi makalenin tam metnini gruba yükleyebileceği gibi, bir takım ilave katkılar da sunabilir. Özellikle İslam İktisadı hakkında uzmanlığı bulunan grup üyelerimizin de katkılarını bekleriz.)
BES Hakkında Genel Bilgiler
1) Tanımı ve Amacı:
Bireysel emeklilik sistemi esasen sigorta değil bir tür tasarruf ve yatırım modelidir. BES, mevcut varlıkların kar getirecek yatırımlara yönlendirilmesi suretiyle emeklilik döneminde katılımcılara ek bir gelir sağlayarak refah seviyesini arttırmak amacıyla sosyal güvenlik reformunun bir parçası ve sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak oluşturulmuştur. Bu sistem ekonomiye uzun vadeli kaynak sağlayarak istihdamın artırılmasına, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunulmasına, sosyal güvenliğin kapsamının genişletilmesine, kamunun sosyal güvenlikten kaynaklanan yükünün azaltılmasına, mali sektörde uzun vadeli fonların artarak kurumsal yatırımcıların gelişmesine ve sermaye piyasalarının derinleşmesine imkan sağlamaktadır.
2) Katkı Paylarının Değerlendirilmesi
Emeklilik şirketi tarafından tahsil edilen katkı payları, -varsa- kesintiler yapıldıktan sonra emeklilik yatırım fonlarında değerlendirilir. Katılımcı, birikiminin hangi fon veya fonlarda değerlendireceğine risk ve beklenti tercihine göre kendisi karar verir. Dolayısıyla fon seçiminde sorumluluk tümüyle katılımcıya aittir. Fonlar uzman portföy yöneticileri tarafından yönetilir. Sistemde katılımcılara herhangi bir getiri garantisi verilmemektedir.
3) Sistemde Kalınan Süre
Bireysel emeklilik sisteminde emekli olmak için katılımcının, sisteme ilk giriş tarihinden itibaren 10 yıl süreyle sistemde kalması ve 56 yaşını tamamlaması gerekir. Katılımcı isterse, emeklilik hakkını ileri bir tarihte kullanabilir.
4) Devlet Katkısı:
Sisteme katılanlara %25 Devlet katkısı sağlanmaktadır. Devlet Katkısına kademeli olarak hak kazanılır. Katılımcılardan; en az 3 yıl sistemde kalanlar devlet katkısı ve getirilerinin yüzde 15'ine, en az 6 yıl kalanlar yüzde 35'ine, en az 10 yıl kalanlar yüzde 60'ına, 10 yıl sistemde kaldıktan sonra 56 yaş koşulunu da yerine getirenler Devlet Katkısının %100'üne hak kazanacaktır. Vefat ve maluliyet hallerinde de devlet katkısının %100'ü hak edilir.
Fıkhi Değerlendirme
BES anlaşması, bir şirketin katılımcı tarafından verilen primi (sermayeyi) ve yaptığı tasarrufları faizsiz ürün ve işlemlerle değerlendirip dönem sonunda oluşan karı katılımcıya verdiği bir yapı olmalıdır. Zarar edildiğinde ise parasal zarar katılımcıya ait olmalı ve herhangi bir şekilde getiri garantisi verilmemelidir. Yukarıda ifade edildiği gibi mevcut BES sisteminde bulunan "getiri garantisinin verilemeyeceğine" dair hüküm, İslam Hukuku açısından kabul edilen bir hüküm olduğundan dini hassasiyetleri olan müşteriler için güven oluşturmaktadır.
Burada Katılma hesabına benzer yönler bulunsa da şöyle bir farktan söz edebiliriz: Katılma hesapları mudarebe mantığı ile işlemekte ve dönem sonunda oluşan kar, taraflar arasında anlaşılan oranlara göre paylaşılmaktadır. Halbuki BES sisteminde şirket, operasyon ve fon yönetim ücretini almakta ve tüm getiriyi dönem sonunda katılımcıya vermektedir. Bu yönüyle bir tür ücretli vekalet olan ve günümüz İslam Hukukçularının "yatırım vekaleti" adını verdikleri sisteme daha çok benzemektedir. Şirket, katılımcının vekili olarak fonu yönetmekte ve vekalet ücretini almaktadır. Dolayısıyla BES şirketini İslam hukukuna göre yatırım vekili / ücretli vekil olarak görüyoruz.
Sigorta, kişilerin gelecekte herhangi bir gelir kaybı ya da gider artışlarından en az etkilenmesi amacını taşır. Devletler, vatandaşlarının bu tür ihtiyaç ve kaygılarını dikkate alarak geçmişten günümüze çeşitli şekillerde sosyal güvenlik mekanizmaları geliştirdikleri gibi özel sektör de aynı durumu fırsat bilerek sigorta yoluyla ek güvenceler sağlama yoluna gitmişlerdir. Bireysel emeklilik sistemi ise aslında tam bir sigorta gibi görülmemekle birlikte, bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarını teşvik etmek ve emeklilik dönemlerinde refah düzeylerini yükseltecek ek bir gelir elde etmelerini sağlamak amacı taşır. Burada insanların kaygılarını ve geleceğe dönük endişelerini İslam'a aykırı görmek yersizdir. Çünkü İslam insanların bu tür kaygılarına belirli ölçülerde hak verir ve refah düzeyini yükseltecek ek gelir sağlama amacını reddetmez, aksine kabul eder. İslam'ın reddettiği durum, savurganlık ve servetin hakkını vermeksizin yığıp biriktirmektir; İslam'a göre bu ikisi arasında orta yol tutulmalıdır. Dinimiz, bireylerin gerek kendileri gerekse geride bırakacakları çocukları için tasarruf yapmalarını yasaklamak şöyle dursun teşvik etmiştir.
Maaş kesintilerinin faizli fonlarda değerlendirildiği bireysel emeklilik sisteminin caiz olmadığı izahtan varestedir. Kesintinin faizsiz fonlarda değerlendirilmesi halinde ise bu sisteme yöneltilebilecek en ciddi eleştiri şudur:
"... bankası faiz üzere kurulmuş, faizle gelir elde eden, faize hizmet eden bir kurumdur. Bu faizli çatının altında değişik kurumlar vardır. Portföy şirketi, yatırım şirketi, emeklilik şirketi, banka vb. hepsi aynı çatının altında yer almaktadır. Burada, emeklilik şirketi faizsiz enstrümanlarla özel bir fon kurmuş olsa dahi, sonuçta bizim yatırımlarımızdan kesilen fon işletim gideri ile belirli bir gelir elde etmektedir. Bu yapıda, bizim fonlarımızdan emeklilik şirketinin kar etmesi, aynı zamanda faiz üzere kurulmuş, faizle gelir elde eden, faize hizmet eden bir kurum olan .... bankasının da kar elde etmesi demektir. Nihayetinde bu sisteme dahil olmakla faizle çalışan bir yapıya dolaylı ya da doğrudan kar sağlamış oluyoruz. Bu durum en basit ifade ile içki satan tekel bayisinden su alıp içmek ya da herhangi bir şey alıp yemek gibi değil midir?"
Bu sorun aslında sadece günümüzün sorunu değildir. Geçmişten günümüze insanlar helal ticaret yanında haram işler de yapmışlardır. Hatta bazı kimseler her iki ticareti birlikte yürütmüşlerdir. Ancak tarihin hiçbir döneminde Müslüman toplumlarda bile ticaret sırf bu yüzden durma noktasına gelmemiştir; gelmesi de zaten düşünülemez. Biz istesek de istemesek de insanoğlu var olduğu sürece bu durum devam edecektir. Bir kimsenin veya kurumun bazı faaliyetlerinin haram olması, tüm işlerinin haram olduğu anlamına gelmez. Böyle bir kişiden veya kurumdan, helal olan ürün ve hizmetlerin alınmasında bir sakınca olmadığı kanaatindeyiz. Kaldı ki burada olaya hep olumsuz tarafından bakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bu yolla, meşru olmayan ticaret veya iş yapan bir kurumun helal olan işler yapması sağlanmış ve dindar kimselere imkan sunulmuş olmaktadır. Yani sadece ilgili kurumlar değil dindar kişi veya kuruluşlar da yarar sağlamaktadır. Tabi burada faizsizlik ilkesiyle çalışan kurumların ya da bu işe istekli kişilerin kendi müesseselerini kurmaları ve geliştirmelerinin asıl görev olduğunu; hatta bunun Müslümanlara farz-ı kifaye bir görev olduğunu da unutmamak gerekir.
Emeklilik fonları meşru görülen ürün ve işlemlerle oluşuyor ve fon yönetimi de meşru görülen yöntemlerle sağlanıyorsa, katılımcı bu tür fonları tercih ettiği takdirde; bu fon faizli ve/veya gayrimeşru enstrümanlarda değerlendirilmeyeceği için hangi kuruluşa bağlı olduğu önem arz etmez. Burada asıl önemli olan husus faizsizlik veya katılım finans ilkeleri doğrultusunda yani İslami finans prensiplerine göre bir fon kurulduğunda, fon kuruluşuyla ilgili şer'i danışmanlık ve denetim hizmetlerinin alınmasıdır. Bu hizmetler alınmadan kurulan fonlar, tüm dünyada artık uygulama alanı bulan şer'i yönetişim standartlarını göz ardı etmiş olurlar.
Peygamber Efendimiz'in gayri Müslimlerle ve hatta müşriklerle ticaret yaptığına, onlardan mal ve / veya hizmet aldığına hatta ziraat ortaklığı (müzaraa) kurduğuna dair pek çok rivayet bulunmaktadır. Bireysel emeklilik sisteminde katılımcı ile emeklilik şirketi arasında mudarebe akdine benzer bir ilişki kurulmaktadır. Konunun anlaşılması için "ortaklığa benzer bir ilişki" diyoruz. Ancak aslında emeklilik şirketinin vekil vasfıyla hareket ettiği bir "Yatırım Vekaleti" ilişkisi söz konusudur. Bu vekalet ilişkisinde emeklilik şirketi, fonu yöneten vekil (emek - sermaye ortaklığına göre düşündüğümüzde emek sahibi) konumunda iken tasarruflarını değerlendirmek isteyen katılımcılar ise sermaye sağlayan müvekkil (emek - sermaye ortaklığına göre düşündüğümüzde sermaye sahibi) konumundadır.
Gayri Müslimlerle (dolayısıyla gayri meşru işlemler yapma ihtimali yüksek kimselerle) bu tarz bir vekalet ilişkisi hakkında şunları söyleyebiliriz: Fıkıh kitaplarında vekilin şartları sayılırken akıllı ve mümeyyiz olması üzerinde durulur. Vekilin Müslüman olması veya haram işlemeyen bir kimse olması konusuna ise değinilmez. Çünkü kural olarak bir kimsenin yapmaya ehil olduğu tasarruflarda vekalet vermesi de caizdir. Hatta Vehbe Zuhayli'nin naklettiğine göre Hanefi mezhebinde zekatın fakire ulaştırılması konusunda bile zimmi bir kimseye vekalet verilebilmektedir. Bu bakımdan önemli olan vekalet konusu işin İslam Hukuku'na uygunluğudur. Benzeri açıklamaları ortaklık ilişkileri için söylemek de mümkündür; önemli olan sermayenin meşru alanlarda işletilmesidir.
Sermayenin helal alanlarda değerlendirilmesiyle ilgili takibatın mümkün olmadığı ve buna bağlı olarak işletmecinin meşru olmayan işlemler yapabileceği ihtimalinin yüksek olduğu durumlarda ihtiyatla hareket ederek bu sisteme girilmemesi tavsiye edilir. Ancak günümüzde bunun takibi mümkün hale gelmiştir. Öyleyse emeklilik sistemine dahil olan sigortalıların yaptıkları sözleşmelerde fonun meşru alanlarda değerlendirileceğini şart koşmaları ve bu alanları belirlemeleri gerekir. Bunun yolu da fıkhi danışmanlık ve denetim hizmetinin alınıp alınmadığını sorgulamak, izlemek ve takip etmektir. Özetle katılımcılar İslami finans okuryazarlığının gereklerini yerine getirmelidir.
Sonuç olarak bu sistemde taraflar arasındaki temel ilişki ücretli vekalet olup bu ilişkide anlaşmazlığa yol açabilecek herhangi bir belirsizlik bulunmadığı için bireysel emeklilik sisteminin caiz olduğu kanaatini taşıyoruz. Emeklilik fonlarının içeriği ve fonun işletilmesi ise ayrı bir çalışmanın konusunudur. Fon kapsamına alınan hisse senetleri, sukük, katılma hesapları, para mübadele işlemleri, vaad sözleşmeleri ile gerekli yasal düzenlemeler yapıldığında veya içtihadi olarak geliştirilip onay verildiğinde fon içeriğine alınabilecek diğer ürün ve işlemler cevaz açısından geçmişten günümüze tartışılmış ve tartışılmaya devam edecektir. Bir konuda farklı görüşler varsa kat'i bir haramdan söz etmek mümkün değildir. "Muamelatta aslolan ibahadır" prensibi işletilerek bu alanlarda ibaha prensibini esas almak gerektiği kanaatini taşımaktayız. Bu anlamda Din İşleri Yüksek Kurulu'nun "Kar payı esasına dayalı çalışan birikimli hayat sigortası ile bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sisteminin ise, yatırılan primlerin, dinen helal olan alanlarda değerlendirilmesi durumunda caiz olduğuna" dair genel nitelikli kararının isabetli olduğunu düşünüyoruz. Bu genel nitelikli kararın özel olarak herhangi bir emeklilik şirketine ve bu şirketin kurucusu olduğu fonlara uygulanması noktasında ise şer'i danışmanlık ve denetim hizmetleri önem arz edecektir.
[16/05 12:51] Muhammed TUNCER: Doç. Dr. Soner DUMAN ÖZETİN ÖZETİ:
1. YUKARIDAKİ AÇIKLAMALARDAN ANLADIĞIM
Benim, Mehmet Odabaşı'nın makalesine ilişkin Osman Güman'ın özetinden anladığım şu:
1. Bireysel Emeklilik Sistemi kural olarak caizdir.
2. Bu sistemde fonu işleten kuruluş, "ücretli vekil" konumundadır.
3. Bir kimsenin böyle bir fona katılmasının caiz olması için fonu işleten kuruluşun, o kişiden topladığı fonu haram kazanç yollarında çalıştırmaması gerekir. Bunu takip etmenin mümkün olmadığı durumda sisteme katılmak caiz olmaz. Türkiye'de ise bunu takip etmek mümkündür.
4. İşlemin caiz olması, işletmeci kuruluşun bizden aldığı parayı haram kazanç yollarında kullanmaması ile ilgilidir. Bu kuruluşun faiz vb. başka kazanç yollarının olması, -bizden alınan parayı o yollarda kullanmadığı sürece- bizi ilgilendirmez.
2. DEĞERLENDİRMEM:
İlk üç maddeye aynen katılıyorum. Dördüncü maddede ise çekincelerim söz konusu. Zira;
1. Bireysel emeklilik sistemi her ne kadar bir "maslahat" olarak görülebilirse de bu maslahatın derecesi "zaruriyyat" veya "haciyyat" kabilinden değil, olsa olsa "tahsiniyyat" kabilindendir. Kişi, böyle bir sisteme girip girmemekte seçim hakkına sahiptir.
2. İşletmeci kuruluş bizden elde ettiği kazancı haram yolda çalıştırmamış ve bize bir faiz vb. aktarımı yapmamış olsa bile neticede bütün kazançların toplandığı ana havuzun kirlenmiş olması ve bizim tasarruflarımızın da bir tür bu havuzla ilişkili olması durumu sıkıntılı yapmaktadır. Kaldı ki bizim yatırımımızın o kuruluşta bulunması, o kuruluşu mali açıdan güçlü kılmakta, böylece biz, böyle bir şeyi isteyip amaçlamamış olsak da faizle iştigal eden bir kurumu maddi olarak desteklemiş olmaktayız.
3. Şahsi kanaatimce bireysel emeklilik sistemi, faizle hiçbir şekilde iştigal etmeyen kurumlarca uygulanması halinde caiz olabilir. Aksi takdirde doğrudan faiz değilse bile bir tür şaibeden hali olmayacaktır. Vallahu a'lem.