aldıkları görevin son derece ağır ve tehlikeli olduğu insanlardır.
bu insanlar,
eğitimsiz, hatta kara cahil olarak tanımladığımız insanların sayıca çok fazla olduğu,
başta kapkaç olmak üzere pek çok hırsızlık, cinayet ve tecavüzün sıkça yaşandığı,
adam kayırmanın, 'sen benim kim olduğumu biliyor musun?' cuların varlığı eşliğinde,
gelir dağılımının dengesiz oluşundan mütevellit, kısıtlı ekonomik gelirleriyle,
stresli ve tehlikeli bir görev ortamında hayatlarını sürdürmekteler.
haklarında rüşvetçi, dayakçı olarak atılır tutulur bu insanların ve her meslekte olduğu gibi, polislik mesleğinde de işini yanlış yapanlar, kötüye kullananlar mevcuttur...
görevleri can ve mal güvenliği olan polislerimizin bu tip davranış içinde olanları, haklı olarak tepki çekmektedir. ancak bu tip ağır ithamları bu mesleğin mensupları için kullananların, kendilerini yukarıda bahsi geçen koşullar çerçevesinde bir polis yerine koymaları; bu kutsal mesleği, bir de bu çerçeveden irdelemeleri gerekmektedir.
ve şu da belirtilmelidir ki, istisnalar kaideyi bozmaz; türk polis teşkilatı mevcut koşullar içinde elinden geleni yapmaktadır, yapmaya da devam edecektir, birkaç kötü örneği için bütün bir zümre kötülenmemelidir.
***
siz evinizda rahat uyuyun, sokaklarda rahat rahat dolaşın huzurlu olun diye kendi huzurunu feda eden insanlara nankörlük edilmesi ; o insanların en ufak bir olayda şamaroğlanına çevrilmesidir.bence türkiyede polise bu kadar yüklenilmesinin sebebi sürekli halkla yüz göz olmak zorunda olmasıdır.her teşkilatta çürük elmalar vardır ama sadece emniyet teşkilatındakiler halkın gözüne batar.tabii ki bu ahlaki yozlaşmayı haklılaştıracak bi sebep değil fakat ben emniyet teşkilatının geleceğine dair umutluyum.ayrıca rüşvetten şikayet ediyorsan rüşvet verme git paşa paşa cezanı öde kerdeşim.polislerin yaşam şartlarını psikolojik durumlarını düşünmeden türkiyede polis hakkında kesin yorumlar yapmak haksızlık olur.
aslında "istanbul'da çevik kuvvet polisi olmak" daha zor bir hadisedir. 12-24 esasına göre çalışıp yoğun günlerde 12-12'ye döneceksin. her türlü sosyal olayın tam göbeğinde yer alacaksın. birbirleriyle kavga edenleri ayrıp, sana küfredildiğinde sineye çekmesini bileceksin. evet, zor zanaattir istanbul'da çevik kuvvet polisi olmak. sabahın altısında kalkıp, hem de haftasonu, herhangi bir stada gidip sabah yedide beklemeye başlayacaksın akşam yedideki maç için. akşama kadar yüzlerce kişinin ağız kokusunu çekeceksin hem de asli görevlerin arasında statlarda görev yapmak olmamasına rağmen. bu zorlu vazife sırasında "kumanya" adı verilen ve "topkek, meyve suyu" türünden nevalelerle idare etmeye çalışacak ve maç bittikten sonra bile görevin bitmeyecek, bittiğinde ise gece 10'u 11'i bulacak ve sen farkında olmadan 18-6 çalışmış olacaksın.
"türk takımlarının avrupa'dan elenmesini isteyen tek grup belki de biziz," demişti bir polis arkadaş haklı bir şekilde. sabahın en soğuk ve erken saatlerinden geceyarılarına kadar bir de avrupa maçları için fazladan mesai yaptıkları da su götürmez bir gerçektir. üstelik ne devlet ne de kulüplerimiz ekstra bir ücret verir polislere bu görevinden ötürü, üstelik az önce de ifade ettiğimiz gibi polisin böyle bir mecburi görevi yoktur işin hakikatinde.
maçlarla bitmez çevik kuvvetin görevi. onlara göre "mart ayı dert ayı"dır. zira dünya kadınlar günü, nevruz, apo'nun yakalanması gibi provokasyona açık olaylar hep bu aydadır ve her anma, kutlama günü çevik kuvvet için ekstra bir görevdir. bazıları üniversitelerin kapısından hiç ayrılmaz senelerdir hala neyi paylaşamadıkları meçhul olan karşıt görüşlü öğrencileri birbirinden ayırmak için. o sırada bir gösterici veya protestocu polise ana-avrat söver ve polis sadece "ya sabır" çekmek zorundadır. çünkü amiri emir vermeden grubu dağıtamaz. hele 1 mayıs'ın gelmemesi için adeta dua eder; zira o gün metrekareye düşen provakatör sayısı türkiye değil dünya ortalamasının bile çok üzerindedir.
resmi bayramlar ve dini bayramlarda tatil yaptığı görülmez onların; zira herkes tatil yaparken onlar bizim rahat bayram yapmamız için görev başındadırlar.
aldıkları görevin son derece ağır ve tehlikeli olduğu insanlardır.
bu insanlar,
eğitimsiz, hatta kara cahil olarak tanımladığımız insanların sayıca çok fazla olduğu,
başta kapkaç olmak üzere pek çok hırsızlık, cinayet ve tecavüzün sıkça yaşandığı,
adam kayırmanın, 'sen benim kim olduğumu biliyor musun?' cuların varlığı eşliğinde,
gelir dağılımının dengesiz oluşundan mütevellit, kısıtlı ekonomik gelirleriyle,
stresli ve tehlikeli bir görev ortamında hayatlarını sürdürmekteler.
haklarında rüşvetçi, dayakçı olarak atılır tutulur bu insanların ve her meslekte olduğu gibi, polislik mesleğinde de işini yanlış yapanlar, kötüye kullananlar mevcuttur...
görevleri can ve mal güvenliği olan polislerimizin bu tip davranış içinde olanları, haklı olarak tepki çekmektedir. ancak bu tip ağır ithamları bu mesleğin mensupları için kullananların, kendilerini yukarıda bahsi geçen koşullar çerçevesinde bir polis yerine koymaları; bu kutsal mesleği, bir de bu çerçeveden irdelemeleri gerekmektedir.
ve şu da belirtilmelidir ki, istisnalar kaideyi bozmaz; türk polis teşkilatı mevcut koşullar içinde elinden geleni yapmaktadır, yapmaya da devam edecektir, birkaç kötü örneği için bütün bir zümre kötülenmemelidir.
***
siz evinizda rahat uyuyun, sokaklarda rahat rahat dolaşın huzurlu olun diye kendi huzurunu feda eden insanlara nankörlük edilmesi ; o insanların en ufak bir olayda şamaroğlanına çevrilmesidir.bence türkiyede polise bu kadar yüklenilmesinin sebebi sürekli halkla yüz göz olmak zorunda olmasıdır.her teşkilatta çürük elmalar vardır ama sadece emniyet teşkilatındakiler halkın gözüne batar.tabii ki bu ahlaki yozlaşmayı haklılaştıracak bi sebep değil fakat ben emniyet teşkilatının geleceğine dair umutluyum.ayrıca rüşvetten şikayet ediyorsan rüşvet verme git paşa paşa cezanı öde kerdeşim.polislerin yaşam şartlarını psikolojik durumlarını düşünmeden türkiyede polis hakkında kesin yorumlar yapmak haksızlık olur.
aslında "istanbul'da çevik kuvvet polisi olmak" daha zor bir hadisedir. 12-24 esasına göre çalışıp yoğun günlerde 12-12'ye döneceksin. her türlü sosyal olayın tam göbeğinde yer alacaksın. birbirleriyle kavga edenleri ayrıp, sana küfredildiğinde sineye çekmesini bileceksin. evet, zor zanaattir istanbul'da çevik kuvvet polisi olmak. sabahın altısında kalkıp, hem de haftasonu, herhangi bir stada gidip sabah yedide beklemeye başlayacaksın akşam yedideki maç için. akşama kadar yüzlerce kişinin ağız kokusunu çekeceksin hem de asli görevlerin arasında statlarda görev yapmak olmamasına rağmen. bu zorlu vazife sırasında "kumanya" adı verilen ve "topkek, meyve suyu" türünden nevalelerle idare etmeye çalışacak ve maç bittikten sonra bile görevin bitmeyecek, bittiğinde ise gece 10'u 11'i bulacak ve sen farkında olmadan 18-6 çalışmış olacaksın.
"türk takımlarının avrupa'dan elenmesini isteyen tek grup belki de biziz," demişti bir polis arkadaş haklı bir şekilde. sabahın en soğuk ve erken saatlerinden geceyarılarına kadar bir de avrupa maçları için fazladan mesai yaptıkları da su götürmez bir gerçektir. üstelik ne devlet ne de kulüplerimiz ekstra bir ücret verir polislere bu görevinden ötürü, üstelik az önce de ifade ettiğimiz gibi polisin böyle bir mecburi görevi yoktur işin hakikatinde.
maçlarla bitmez çevik kuvvetin görevi. onlara göre "mart ayı dert ayı"dır. zira dünya kadınlar günü, nevruz, apo'nun yakalanması gibi provokasyona açık olaylar hep bu aydadır ve her anma, kutlama günü çevik kuvvet için ekstra bir görevdir. bazıları üniversitelerin kapısından hiç ayrılmaz senelerdir hala neyi paylaşamadıkları meçhul olan karşıt görüşlü öğrencileri birbirinden ayırmak için. o sırada bir gösterici veya protestocu polise ana-avrat söver ve polis sadece "ya sabır" çekmek zorundadır. çünkü amiri emir vermeden grubu dağıtamaz. hele 1 mayıs'ın gelmemesi için adeta dua eder; zira o gün metrekareye düşen provakatör sayısı türkiye değil dünya ortalamasının bile çok üzerindedir.
resmi bayramlar ve dini bayramlarda tatil yaptığı görülmez onların; zira herkes tatil yaparken onlar bizim rahat bayram yapmamız için görev başındadırlar.