Editörler : Pangaea

ylmzksgn
Genel Müdür
17 Kasım 2009 23:44

Hakimiyet Anlayışı

Kişi, Tanrı irade ettiği, kendisine kut (devlet, baht, talih, yönetme yetkisi) ve ülüg (kısmet) verdiği için hükümdar olur.

KB: Tanrı beylik işini kime verirse ona, işi ile mütenasip akıl ve gönül verir.

Soy: ?Bey anasından doğarken beylikle doğar.?

Hükümdarın Vasıfları ve Görevleri

Vasıflar:

Cesaret ve Kahramanlık

Akıl ve bilgelik

Erdemli olmak

Görevler:

Halkı Refah İçinde Yaşatmak

Törü?yü düzenleme uygulamak ve Düzen ve Adaleti tesis etmek

Savaş gücü ile devleti düzen içinde bulundurmak, fetihler yapmak

Reaya- hükümdar ilişkileri

Hükümdar paranın yani ekonominin istikrarını sağlamalı,

İyi kanunlar koyup eşitlik ve adaletle uygulamalı, zorbalık ve kargaşaya engel olmalı

Ülke içinde dirlik ve düzeni sağlamalıdır

Reaya- hükümdar ilişkileri II

Reaya kölelikten gelse dahi hükümdarın emirlerine itaat etmeli

Hazine hakkı olan vergileri ödemeli

Hükümdarın dostunu dost, düşmamını düşman bilmelidir.

Hükümdarlı alametleri

Unvan ve lakaplar (beğ, emir, ilig, han, hakan; arslan, buğra, tonga (panter?) gibi hayvan adları, tavgaç, tamgaç, kara, kadır, kılıç vb. sıfatlar

Hutbe

Sikke

Payitaht

Saray

Otağ

Taht

Tac

Çetr

Bayrak

Tuğ

Nevbet

Hil?at

Saray Teşkilatı

Ulu Hacib, hacibler, buyruklar (Hükümdar-halk ilişkileri, kabuller vb.)

Kapucubaşı (saray hizmetleri)

Candar (muhafaza)

Silahdar

Alemdar

Aşçıbaşı

İdişçibaşı (İçkicibaşı)

Camedar (elbiseleri muhafaza)

Merkez Yönetimi

Vezirlik (Yuğruş)

Büyük Divan

Diğer Divanlar (İstîfa, İşrâf, Arzü?l-Ceyş, Tuğra(=İnşa)

Taşra Yönetimi

İkili teşkilat ve hanedan mensuplarının yönetimi

Hanedan üyeleri ve devlet adamlarının belirli bölgelerde naiplikleri

Şehir ve vilayet hakimleri, divanları

Adli yönetim ve kadılar

Mali işler ve amiller (Imgalar)

Muhtesipler

Askeri Teşkilat

Saray Muhafızları (Yataklar ve Turgaklar)

Hassa Ordusu

Hanedan Mensupları ve Valilerin kuvvetleri

Devlete bağlı Çiğil, Karluk vb. Türk boy ve bodunlarının kuvvetleri

Kutadgu Bilig

Kitabıma,okuyana mutluluk getirsin,ona doğru yolu getirsin diye Kutadgu Bilig adını koydum.Ben sözlerimi söyledim,düşüncelerimi yazdım.Bu kitap her iki dünya için de doğruyu gösteren bir rehberdir,yardımcı bir eldir.Dosdoğru bir söz söyleyeyim size:Her iki dünyayı da devletle elinde tutabilecek kişiden daha mutlu kimse yoktur.

Nitelik ve adlandırma

Çinliler Edebü?l-mülûk

Maçin mülkünün hakimleri Âyinü?l memleket

Maşrıklılar Zînetü?l-ümera

İranlılar Şahnâme-i Türkî

Baızlrı Pendnâme-i mülûk

Turanlılar Kutadgu bilig

Anlatılanlar

Hakimiyetin icap ve şartları

Ordu meselesi

Hükümdar-halk ilişkileri, raiyyetin korunması

Hükümdarın sahip olması gereken nitelikler vs.

Dört Ana Karakter

Gündoğdu ? hükümdardır-doğru yasayı(töre)temsil eder.

Aydoldu ?vezir- devlet, saadet ve ikbal- mutluluğun(kut)temsilcisidir.

Öğüdülmüş-vezirin oğlu- aklı temsil eder

Odgurmuş-vezirin akrabası- akıbeti temsil eder.

Dört Karakter Dört Değer

Ben sözlerimi bu dört değer

a- doğru yasa,

b-mutluluk,

c-akıl,

d-akıbet)

üzerine kurdum.Okuduğunda anlayacaksınız,dikkat et.

82 bab

Tanrının medhi

Peygambere övgü vb.

13. bab: Küntoğdu ve adaletin vasfı

32. babdan itibaren beylerin, vezirlerin, kumandanın, kapcıbaşının, elçinin, katibin, hazinedarın, aşçıbaşının, sakiler-başının nasıl olmaları gerektiği?

Diğer konular

Dünya-ahiret

Halka muamele

Ali evladı

İlim adamları, tabibler, müneccimler, çiftçiler, şairler vb.ye muamele

Evlenme

Ziyafet vb. meseleler

Kaşgarlı ve Eseri

Divanu Lûgati't - Türk (Türk Dili Kamusu (sözlüğü))

Kitabu Cevâhirü''n-nahv fi lûgati't-Türk (Türk dilinin sentaksı (söz dizimi cevherleri) yani, cümle yapısı bilgileri ) adlı iki dev eserin sahibidir. Ancak bu eserlerden ikincisi bugün elimizde değildir.

Bu eserden Divanu Lûgati't Türk'te bahsedilmektedir.

Kökeni

Kâsgar XI-XIII yüzyıllar arasındaki dönemde, Doğu Türkistan'dan Maveraünnehre kadar uzanan ve ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar ülkesinin başkentidir. Aynı zamanda XI. yüzyıl Orta-Asya'sının büyük ve önemli bir kültür merkezidir. Mahmud'un babası Hüseyin ve dedesi Muhammed, Kâsgar'ın kuzey-doğusunda bir kasaba olan Barsgan'lıdırlar. Barsgan'ın o günkü adı da Ordukent'tir.

Mahmud'un kendisi Kâşgar'da doğmuştur.

Gerçi, son yıllarda yine Divanu Lûgati't Türk'teki bazı ifadelere dayanılarak, Mahmud'un da babası ve dedesi gibi Barsganda doğmuş olduğunu, bu çevrede büyüdüğünü ve çocukluğunu İli ırmağı kıyılarında geçirdiğini iddia eden bir görüş ortaya atılmıştır.

Kâşgarlı Mahmud soylu bir ailedendir. Ataları Emirler (asıl söylenişi ile Hamirler) diye tanınan Karahanlı beyleridir. Bunlardan Emir (veya Hamir) Tekin Türkistanı Samanoğullarından zaptetmiş olan bir beydir. Mahmud'un ataları olan beylerin, Karahanlılar ülkesinde Oğuzların oturdukları bölgeleri idare etmiş olmaları yahut da Karahanlılar ordusunun onların kumandaları altında Oğuzlardan kurulmuş olması muhtemeldir.

Divanu Lûgati't-Türk

Kâşgarlı Mahmud'u dilcilik alanına ve bilim dünyasına tanıtan eseri, bildiğimiz gibi Divanu Lûgati't-Türk'üdür.

Divanu Lûgati't-Türk, Türk dilinin ansiklopedik bir sözlüğüdür. Kâşgarlı bu eserini 1072 yılında yazmaya başlamış ve 1074 yılında, yani bundan 921 yıl önce tamamlamıştır.

Kâşgarlı'nın eserini Kâşgar'da mı yoksa Bağdat'ta mı yazdığı kesinlikle belli değildir. Ancak, o bu eseri yazabilmek için, o devir Türk dünyasını adım adım dolaşarak pek çok notlar almış, yığın yığın dil malzemesi toplamış; sonra da bu malzemeyi işleyerek ve çok iyi bildiği Arap dilinin kurallarına göre düzenleyerek bir sözlük hâline getirmiştir.

Yazılış Sebebi

DLT, adından ve Arap dilinin kurallarına göre düzenlenmiş olmasından da anlaşılacağı üzere, aslında Araplara Türkçe öğretmek üzere kaleme alınmış bir eserdir.

Ancak, onun yazılışını tek bir sebebe bağlamak doğru değildir. Mahmud bu görevi yerine getirirken hem Türk dili ile Arap dilinin karşılaştırmasını, hem de Türk dili ve kültürü ile ilgili geniş ve çok yönlü bilgiler vermiştir.

Kültürel Etkenler

Türkler yeni bir medeniyet sahasına girmişti. Bu çerçevede Maveraünnehir bölgesi ile Buhara, Semerkant ve Kâşgar gibi Türk illeri İslâm kültürünün de önemli merkezleri durumuna yükselmişti. Türk ülkelerinde, Türkçe eserler yanında Arapça ve Farsça eserler de yazılıyordu. Öyle ki, Türk kültürü ile İslâm kültürü, Türk dili ile Arap dili arasında bir rekabet ortamı ortaya çıkmıştı.

Kendi Ağzından Telif Sebebi

İmdi bundan sonra Muhammed oğlu Hüseyn, Hüseyn oğlu Mahmud der ki: Tanrı'nın devlet güneşini Türk burçlarından doğdurmuş olduğunu ve onların mülkleri üzerinde göklerin bütün teğrelerini * döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi; onları herkese üstün eyledi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çalışanı, onlardan yana olanı aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dileklerine eriştirdi; bu kimseleri kötülerin -ayak takımının- şerrinden korudu. Okları dokunmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, bu adamların tuttuğu yolu tutmak oldu. Derdini dinletebilmek ve Türklerin gönlünü almak için onların dilleri ile konuşmaktan başka yol yoktur".

(* üzerinde güneş batmayan imparatorluk)

Türkçe?nin Önemine dair hadis

"And içerek söylüyorum, ben Buhara?nın sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim, ikisi de senetleriyle bildiriyorlar ki, yalavacımız (Peygamberimiz S.A.) kıyamet belgelerini, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada ?Türk dilini öğreniniz; çünkü, onlar için uzun sürecek egemenlik vardır?, buyurmuştur".

"Bu söz (hadis) doğru ise (sorgusu kendilerinin üzerine olsun) Türk dilini öğrenmek çok gerekli (vâcib) bir iş olur; yok bu söz doğru değilse akıl da bunu emreder"

Eserin Niteliği ve İçeriği

Kâşgarlı Mahmud, Karahanlı yazı dilindeki sözleri verirken, onları öteki Türk lehçe ve ağızlarından topladığı örneklerle karşılaştırmış bunlar için ses bilgisi ve gramer açıklamaları yapmıştır.

Eseri modern dilcilik yöntemlerine göre hazırlanmış ansiklopedik bir sözlük ve geniş çapta karşılaştırmalı bir gramerdir

İçerik

Türk boy ve kavimlerinin oturdukları yerleri (Uygurlar ve Oğuzlar vb.)

Kullandıkları alfabe sistemleri

Dillerindeki ses ve yapı ayrılıkları

Boy teşkilâtları

İnanç, gelenek ve görenekleri, edebiyat ve folkloru

İlk Türk dünya haritası ve en eski Türk savları (atasözleri)

Bazı savlar (Atasözleri)

Erdem başı tıl

'Erdemin, yani faziletin başı dildir.'

Ot tise ağız köymes

' Ateş demekle ağız yanmaz'

Közden yırasa köngülden yıne yırar

'Gözden ıraklaşan gönülden de ıraklaşır.'

Tağ tağka kavuşmas kişi kişike kavuşur

'Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur


ylmzksgn
Genel Müdür
17 Kasım 2009 23:47

4. Orhan Bey zamanında,

I. ilk Osmanlı medresesinin açılması,

II. Rumeli?ye geçilmesi,

III. yaya ve atlı düzenli bir ordunun kurulması

gelişmelerinden hangileri Osmanlı Devleti?nin

bu dönemde teşkilatlanmaya başladığının bir

göstergesi olduğu savunulabilir?

A) Yalnız I

B) Yalnız II

C) I ve III

D) II ve III

E) I, II ve III

Çözüm:

Soru, Osmanlı Devleti?nin kuruluş dönemi ile ilgili

olup devletin kurumsallaşması ile ilgilidir. Bilindi-

ği gibi Beyliğin devlet haline dönüşmesi Orhan

Bey Devri?nde gerçekleşmiştir. Orhan Bey Os-

manlı Devleti?ne devleti devlet yapan nitelikler

kazandırmıştır. Bunlar; ilk divan teşkilatı, İznik?te

ilk medrese, adalet örgütü ve kadılık makamı,

yaya ve müsellem adıyla ilk düzenli ordu kurma-

sı olmuştur. Bağımsızlık sembolü olarak da ken-

di adına ilk kez para bastırmıştır. l. öncülde

?medrese?, lll. öncülde ?ordu? kavramları kurum-

sallaşma ile paraleldir. ll. öncül ise teşkilatlan-

madan sonraki gelişmedir.

(Ce


ylmzksgn
Genel Müdür
17 Kasım 2009 23:50

Orhan Bey Dönemi Teşkilatlanma Çalışmaları

Tarih:24/7/2009 | Kategori: Kuruluş Dönemi

Orhan Bey döneminde idari, askeri, adli, eğitim ve sosyal alanlarda teşkilatlanma çalışmaları yapılarak devletleşme sürecine girildi. Bu amaçla yapılan faaliyetler şunlardır:

?Yaya ve müsellem denilen ilk düzenli ordu kuruldu.

?İlk divan teşkilatı kuruldu ve vezirlik kurumu oluşturuldu.

?İllere kadılar ve subaşılar gönderildi.

?İlk donanmaya sahip olundu ve Karamürsel'de ilk tersane kuruldu.

?İlk kez iskan siyaseti uygulanmaya başlandı. (Tekirdağ ve Bolayır çevresinde)

?İlk Osmanlı medreseleri Bursa ve İznik'te açıldı.

?İmarethaneler (Aşevleri) açıldı.

NOT: Yapılan bu teşkilatlanma çalışmaları ile ''beylikten devlete geçiş'' sağlanmıştır. Böylece, devlet işleri kişisellikten çıkarılarak sürekliliği sağlanmış ve sosyal devlet anlayışı etkin bir şekilde uygulanmıştır.

Orhan Gazi, babası Osman Gazi'den 16.000 km.kare olarak aldığı devlet topraklarını oğlu Murad Hüdavendigar'a 95.000 km.kare olarak devretti. ASİ EDA


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 00:02

Osmanlı Devleti?nde Eğitim Öğretim Sistemi

Bilindiği gibi eğitim, yetişen nesillerin topluma intibakını sağlamak, millî kültürü genç kuşaklara aktarmak, böylece fert ve cemiyet hayatında bir denge ve ahenk meydana getirme faaliyetidir. Eğitim ailede, okulda ve çevrede hayat boyu süren bir etkileşimin adıdır. Her devlet, kendi toplumunun değer yargılarına, zamana, ekonomik ve diğer şartlara göre bir eğitim sistemini ve anlayışını benimser.

Osmanlı Devleti, kuruluşundan XVI. yüzyıl ortalarına kadar hızla ilerlemiş, sadece İslam dünyasının değil, aynı zamanda tüm dünyanın en büyük ve en güçlü devleti haline gelmiştir. Osmanlı Devleti?nin bu büyümesi ve güçlenmesi devlete bağlı kurumların; özellikle de ?eğitim kurumları?nın tâbi bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Devletin gereksinim duyduğu her türlü bilimsel ve entelektüel ihtiyaç bu kurumlar tarafından karşılanmıştır.

Önceleri küçük bir beylik iken, Osmanlı Devleti?ni kısa bir zamanda ?cihan devleti? yapan unsurların başında, asırlardır başarıyla uyguladığı eğitim politikası gelmektedir. Bu başarılı eğitim politikası nedeniyledir ki, Devlet-i Â?liye Osmaniyye, 400 atlıdan koskoca cihangir bir devlet haline gelmiş, 320 yıl dünyanın tek süper gücü olmuş; hangi din, dil, ırk ve coğrafyadan olursa olsun insanları adalet ve büyük bir hoşgörü örneği sergileyerek asırlardır bir arada yaşatmayı başarmıştır.

Osmanlı Devleti, tarihte İslâmî esaslara göre yönetilen Türk-İslâm Devletidir ki, bu nedenle bütün sistem ve müesseselerde olduğu gibi, eğitim öğretim sisteminde de İslâmî eğitim usûllerinden ve kendisinden önceki İslâm Devletleri?nden (bilhassa da Anadolu Selçuklularından) yararlanmıştır. Bu İslam Devletlerinin ise, temelde Kur?an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerle, Müslüman Milletlerin kültür ve medeniyetlerinden yararlandıkları bilinmektedir. Osmanlı Devleti?nin başta eğitim öğretim olmak üzere diğer hususlarda, daha önceki İslam Devletleri?nden istifade etmesi körü körüne bir taklit olmayıp, bir sentez ve özümleme hadisesidir. Gerçekten de Osmanlı devleti kendisinden önceki kültür ve medeniyetlerden en iyi şekilde yararlanmayı bildiği gibi, bu bağlamda kendisinden önceki tarihsel mirası ve birikimi en iyi şekilde değerlendirip çağına uyarlamayı da başarmıştır.

ÖRGÜN EĞİTİM MÜESSESELERİ

Bu müesseseler, belirli yaş ve bilgi seviyesindeki insanları, belirli eğitim ve öğretim kaidelerine göre yetiştirmek üzere kurulmuş müesseselerdir.

I) İlk Seviyedeki Eğitim-Öğretim Müesseseleri

Sıbyan Mektepleri: Osmanlılar da bu okullara ?Daru?ttalim?, ?Daru?l-ibn?, ?Muallimhâne?, ?Mektephâne?, ?Mahalle Mektebi?, ?Mekteb-i İbtidaiye? adları verilirdi. Osmanlılar?da bu mektebin hocasına ?Muallim?, yardımcısına ?Kalfa?, talebelerine de ?Suhte?, ?Puser?, ?Şakird? denilirdi. Daha çok cami ve mescit bitişiğine yapılan bu okullar, medreselerin çekirdekleri idi. İlk tahsil veren bu mekteplerde 5-6 yaşlarındaki çocuklara okuyup yazmayı, başta Kur?an-ı Kerim okumak olmak üzere dinî bilgileri ve dört işlemden ibaret olan matematik dersini verilirdi. Bu mektepler camilerin veya mescidlerin yanına yapılırdı. Osmanlılar her mahalleye, her köye varıncaya kadar bu okulları yaygınlaştırmışlardı. Devletin sınırlarının ilerlemesine paralel olarak bu okulların sayısı da her geçen gün artmıştır. Bu mekteplerin en önemli özelliklerinden biri de mektebe başlama şekliydi. Çocuk, okuma çağına gelince mektebe büyük bir merasim ile başlatılırdı ki, buna ?Âmin Alayı? denirdi. Mektepteki okuma müddeti içinde, çocuklara çalışıp kolayca öğrenmeleri için teşvikte bulunulur ve çocuklar hediyeler alınıp ödüller verilirdi. Bu mektepleri bitiren çocuklar, rüşdiye ve emsali okullara devam edebilecek duruma gelirlerdi. Bu okullarda Elifba, Kur?an-ı Kerim, Tecvid, İlmihâl, Ahlâk, Sarf-ı Osmanî, İmlâ, Kıraat, Mülahhas Tarih-i Osmanî, Muhtasar Coğrafya-ı Osmanî, Hesap, Hendese, Hüsn-i Hatt gibi dersler okutulurdu. Okuma yazma bilen ve bu işe uygun olan herkes, bu mektepte muallim olabilirdi. Okulun belirli sınıfları ve süresi yoktu. Her çocuk, öğretilen bilgiyi öğreninceye kadar mektebe giderdi.

II) Orta ve Yüksek Seviyedeki Eğitim-Öğretim Müesseseleri

Medreseler: Medrese, Arapça bir kelime olan ?derese? türevinden gelmektedir. ?İlim öğrenilen yer? anlamına gelir. Medrese teşkilatlı bir kuruluş olup, dershane ve etrafında öğrencilerin kaldığı odalar, medreselerin bel kemiğini teşkil eder. Kütüphane, imaret, hamam gibi kuruluşlarda medresenin ayrılmaz parçalarıdır. Çoğu zaman cami ve mescid bitişiklerine yapılırdı. Diğer İslam Devletleri?nde olduğu gibi Osmanlılarda da temel eğitim ve öğretim kurumları medreseler idi. Osmanlılar, medreselerini Büyük Selçuklu, Anadolu Selçukluları ve diğer İslam devletlerini örnek alarak kurdular. Kısa zamanda şöhret bulan bu medreselere, İslam dünyasındaki diğer ülkelerden çok sayıda talebe ve âlim akın etmeye başlamıştır. Osmanlılar medreselerinde naklî ilimlerde Şam-Mısır; aklî ilimlerde Bağdat-Semerkand bölgelerinde yetişmiş ûlemadan istifade etmiştir.

Osmanlılar, eğitim öğretim sistemlerinin temelini oluşturan medreseleri, Büyük Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti ve diğer İslâm Devletlerini örnek olarak kurdular. Bu yüce devlet, ilmiye sınıfı mensuplarına büyük bir itibar gösterdiği için İran, Turan, Horasan, Dağıstan, Hindistan, Buhara, Halep, Şam, Mısır?dan birçok âlim İstanbul?a akın etmiştir. Osmanlı?larda ilk medrese, 1330?da İznik?in fethini müteakip bir manastırın medreseye çevrilmesiyle İznik?te Orhan Gazi tarafından açılmıştır. Burası kısa zamanda bilim yuvası haline gelmiş, uzun müddet hizmet vermiştir. Davudî Kayserî (öl. 1350) bu medresenin ilk baş müderrisliğini (rektör) yapmıştır. Ayrıca Orhan Gazi bu medrese için vakıflar tesis etmiştir.

Osmanlılarda ikinci medrese Bursa?nın fethini müteakip yine Orhan Gazi döneminde, şehrin en büyük manastırının(Manastır Medrese?si) medreseye çevrilmesiyle Bursa?da açılmıştır(1335). Osmanlı Devleti?nin sınırlarının hızla gelişmesine paralel olarak medreseler de aynı hızla artmaya başlamıştır. Orhan Gazi?den sonra sırasıyla I. Murat, Yıldırım Bayezıt, I. Çelebi Mehmet, II. Murat?ın yaptırdığı medreseler izlemiştir. Yine pek çok devlet ricali, medrese ve diğer hayır kurumları açmakta âdeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Açılan bu medreseler Osmanlılarda bilim ve düşünce hareketliliğini ve faaliyetlerini artırıyor, devletin her alanda büyük bir ilerleme ve gelişme kaydetmesini sağlıyordu. Kuruluş döneminin en önemli medreseleri aynı zamanda devletin de başkentliğini de yapmış olan İznik, Bursa ve Edirne medreseleri idi.

Medreselerin doruğa çıkışı ise Fatih ile gerçekleşti. Çağ kapayıp çağ açan Fatih, Fatih Camii yanına Sahn-ı Seman (Semaniye) adını taşıyan sekiz medrese yaptırdı ve sekiz kiliseyi de medrese haline getirdi. Sahn-ı Seman medresesinin programı Ali Kuşçu ile Mahmut Paşa tarafından hazırlandı. Ayrıca Ayasofya?nın papaz odalarını medreseye çeviren Fatih, buranın baş müderrisliğine de Molla Hüsrev?i getirmişti. Ali Kuşçu ve Hızır Çelebi gibi büyük âlimler de burada dersler vermekte idi. Kanunî Sultan Süleyman?ın Süleymaniye Camii civarında yaptırdığı ve Süleymaniye adıyla anılan medreseler ise Osmanlılarda öğretim yoluyla atılan en büyük adımlardan biri oldu. Burası aynı zamanda İslâm dünyasının en büyük ilim ve kültür merkezi haline geldi. İslâm dünyasının diğer bölgelerinden bu medreselere çok sayıda âlim ve talebe akın etti. Bu medreseler darü?l hadis, tıp, tabiiye, riyaziye ve diğer ilimlerin okutulduğu 6 fakülteden ibaretti. Ayrıca sitenin hastane, imaret, tabhâne(mutfak), hamam da bulunmaktaydı. Sonraki yıllarda bunlara yenileri eklendi. II. Selim zamanında Edirne?de Selimiye, III Murat döneminde III. Murat Medresesi, III. Mehmet devrinde III. Mehmet Medreseleri inşâ edilerek yüzyıllarca bu böyle devam etmiştir. Bu medreselerde Davudî Kayseri, Molla Fenari, Kadizâde Rumî, Ali Kuşçu, Celaleddin Hızır, Zenbilli Ali Efendi, Gelenbevi İsmail, Mirim Çelebi, İbn-i Kemâl, Taşköprüzâde Ahmet, Meşhur Hekim Âhî Çelebi, Kınalızâde Ali, Kanuni?nin meşhur Şeyhülislamı Ebussuud Efendi gibi pek çok âlim yetişmiş ve yine bu medreselerde ders vermişlerdir.

Medreselerin vakfiyesi vardı. Bu vakfiye de medresenin çalışma sisteminden, çalışanların günlük yevmiyelerine varıncaya kadar her türlü bilgi yer alırdı. Ayrıca hoca ve talebelerin ihtiyaç ve masrafları da bu vakfiyelerden karşılanırdı.

Medreselerde ?baş müderris? (rektör), ?müderris? (profesör), ?müfid? (doçent), ?muid? (asistan), öğrenciler ise ?danişmend, sûhte, talebe, mülazım? adıyla anılırdı.

Şimdi bunlardan kısaca bahsedecek olursak:

a)Müderris: Belirli bir tahsilden sonra icazet, mülâzemet, ve beratla medreselerde ders veren kimsedir.

b)Müfîd(Doçent): Günümüzdeki doçentin karşılığı diyebiliriz. Talebenin derste anlamadığı bir konu varsa talebenin dikkatini derse yoğunlaştırmak suretiyle talebenin daha iyi yetişmesini sağlardı.

c)Muid: Müderrisin yardımcılarına denirdi. Müzakereci de denilirdi. Müderrisin, dersten ayrılmasından sonra, onun dersini talebeye tekrar anlatan kimsedir.

d)Danişmend(Talebe): Medreselerde ders gören talebelere, tahsillerine göre değişik isimler verilirdi. Genelde aşağı seviyedeki talebelere ?sûhte?, yüksek seviyedeki talebelere de ?danişmend? adı verilirdi.

Medreseden imtihanla mezun olan her öğrenciye ?icazetname? denilen diploma verilirdi. İcazetnamede, medresede okunan derslerin ve müderrislerin adı yazılırdı.

Osmanlı medreselerinde değişik zamanlarda, farklı dersler okutulurdu. Dinî ilimlerden Fıkıh, Kelâm, Hadis, Tefsir, Feraiz, Usûl?i Fıkıh; aklî (müspet) ilimlerden Mantık, Belâgat, Lügât, Sarf, Nahiv, Hendese, Hesap, Heyet (Astronomi), Botanik, Tarih, Kimya, Tıp, Felsefe gibi ilimler okutulurdu.

Medreseler, eğitim öğretimi bir zümrenin, sınıfın imtiyazı olmaktan çıkarmak ve toplumda sosyal adaleti, fertler arasındaki fırsat ve imkan eşitliğini temin etmek için parasız eğitim yapılırdı. Talebenin ve öğretim elemanlarının masrafları vakıflar tarafından karşılanırdı. Böylece eğitim öğretimin finansmanı işinde devletin yükü hafif tutulurdu. Medreseler sadece, din ve dünya işlerini Osmanlı medreselerinde ilk dönemlerde müderrisler günde 4 ders vermekle yükümlüydüler. Eğitim, medreselere ve müderrislere göre değişirdi. Haftanın en çok üç günü (salı-perşembe-cuma) tatildi.

Osmanlı medreselerini, umumî ve ihtisas (uzmanlık) medreseleri olmak üzere iki ana gruba ayırabiliriz:

a) Umumi Medreseler: Bu medreseler, devrindeki dinî ve pozitif ilmilerin birlikte okutulduğu medreselerdi. Bu medreseleri, müderrislerin aldıkları yevmiye miktarlarına göre inceleyebiliriz:

1- Haşiye-i Tecrit (yirmili): Müderrislerine 20 akçe yevmiye verilen medreselerdir.

2- Miftah (otuzlu): Müderrislerine 30 akçe yevmiye verilen medreselerdir.

3- Telvih (kırklı): Müderrislerine 40 akçe yevmiye verilen medreselerdir

4- Ellili Medreseler: Müderrislerine 50 akçe yevmiye verilen bu medreseler dâhil ve hariç olmak üzere ikiye ayrılırlardı.

Hariç Ellide:

a)Fıkıh?ta, Hidaye

b)Kelam?da, Şerh-i Mevafık

c)Hadis?te, Mesabih adlı eserler okutulurdu.

Dâhil Elli?de:

a)Fıkıh?ta, Hidaye

b)Usûl-i Fıkıh?ta, Telvih

c)Hadis?te, Buharî

d)Tefsir?de Keşşaf ve Beyzavî okutulurdu.

5- Sahn-ı Seman Medreseleri: Bu medreseler, Fatih Sultan Mehmet?in İstanbul?a kurduğu külliyede bulunan 8 medresedir. Bu medreseler, Kanuni Sultan Süleyman Süleymaniye Medreselerini kuruncaya kadar en yüksek payeli medreselerdi.

6- Altmışlı Medreseler: II. Beyazıt devrinden itibaren kurulan bu medreselerde müderrislere 60 akçe yevmiye verilirdi.

b) İhtisas (Uzmanlık) Medreseleri: Bu medreselerde hem dini ilimler hem de pozitif ilimler okutulurdu. Eğitim-öğretim üç ana dalda yürütülürdü. Bunlar dâru?l-hadis, daru?l-kurra, daru?l-tıp idi.

Şimdi bunlardan kısaca bahsedelim:

1- Dâru?l-Hadisler: Bu okullar hadis öğretiminin yapıldığı okullardı. Daha önce camilerde yapılan bu tip öğretim, sistemli bir şekilde öğrenme ihtiyacından dolayı sonradan okullarda yapılmaya başlandı. Buhari, Müslim gibi hadis kitapları ile bunların şerhleri ve Usûl-i Hadis?e dair eserler okutulurdu. Buradaki hocalara da ?Muhaddis? denirdi. Bu mekteplerde talebe olabilmek için umumî medreseleri bitirmek gerekirdi. Ayrıca bu mekteplerde tefsir de okutulurdu

2- Darû?l-Kurrâlar: Bu medreseler Kur?an öğretimiyle ilgili medreselerdir. İlk dârû?l-kurrâ Yıldırım Bayezıt tarafından Bursa?da açıldı. Bu medreselerde iki kademeli öğretim yapılırdı. Sıbyan mekteplerini bitiren öğrenci önce birinci kademe darû?l-kurra?ya girerdi. Burada Kur?an-ı Kerim?i ezberledikten sonra ikinci kademe darû?l kurra?ya devam ederdi. Burada da kıraat, mahreç (seslerin çıkış bilgisi), tecvid dersleri öğretilirdi. Bu medreseler genellikle cami görevlileri ve kıraat ilmi öğrenenlerin devam ettikleri medreselerdi. Çoğu zaman cami bitişiklerinde bulunurlardı. Bu medreselerde dersler, tekrar suretiyle ve uygulamalı olarak camilerde yapılırdı. Bu medreseden diploma alanlar; hafız, hatip, imam ve müezzin olurdu.

3- Darû?l-Tıplar: Bugünkü tıp fakülteleriydi. Bu medreselere ?daru?ş-şifa?da denilirdi Osmanlılarda ilk defa Yıldırım Bayezıt tarafından Bursa?da yaptırılan bu medreselerin başlangıcı diğer İslam ülkelerine dayanır. Fatih?in İstanbul?da, II. Beyazıt?ın Edirne?de inşa ettirdiği birer daru?l-tıp vardı. Kanuni Sultan Süleyman?ın İstanbul?da yaptırdığı Süleymaniye Tıp Medresesi bu medreselerin en ünlüsüydü, tıp tarihi açısından önemli bir medrese idi. Bunları diğerleri takip etti. Bu okullarda doktor yetişirdi. Daha çok teorik tıp okutulur, pratikleri ise hastanelerde öğretilirdi.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru ise diğer bütün kurumlarda olduğu gibi medreselerde de gözle görülür bozulmalar oldu. Bunun nedenleri ise: Medrese kanunlarına aykırı hareket edilmesi, ilme önem verilmemesi, ilim ehlinin maddî manevî olarak desteklenmemesi, yeni doğmuş bebeklerin ?beşik uleması? müderris olarak atanması, merkezcilik, bencillik, rüşvet ve iltimaslar, pozitif bilimlerin medreselerden kaldırılması gibi nedenlerle, medreseler ve buna bağlı olarak devletin diğer müesseseleri bozulmaya yüz tutmuştur. Daha sonraki yıllarda ise Avrupa?nın gözle görünür üstünlüğü karşısında, diğer kurumlarda olduğu gibi eğitim öğretim kurumlarında da Avrupa örnek alınarak birtakım ıslahat hareketlerine girişildi ise de bunlardan bir sonuç alınamamıştır.

Enderun Mektepleri: Bir şeyin iç kısmı, dâhili, iç yüzü, harem dairesi gibi anlamlara gelen Enderun; mülkî, idarî ve diğer önemli kadronun yetiştirildiği bir okuldur.

Osmanlı?yı cihan devleti yapan kurumların en başında Enderun Mektebi gelir ki, Osmanlı Devleti?nin ihtiyaç duyduğu devlet adamı kadrosu bu mektepten yetişirdi. Bu okullara alınacak öğrenciler, çok zeki ve de yetenekli kimselerdi. Nitekim önde gelen tanınmış psikologlardan Amerikalı Lewis Terman (Stanford-Binet adlı zekâ testini bulan kişi) Enderun mektebine alınan çocuklar için şunları söylemektedir: ?Zekâ seviyesini ölçmek için ilk defa test yönetimi, Osmanlılarda Enderun mektebine seçilen öğrenciler için uygulanmıştır.?

II. Murad zamanında kurulan Enderun Mektebi, gerçek kimliğine Fatih Sultan Mehmet zamanında kavuşmuştur. Fatih zamanında Enderun Mektebi yalnız bir devşirme mektebi olma hüviyetinden çıkarak, devletin siyasî sistemi için gerekli idarî ve mülkî kadronun eğitimine de yönelmiştir.

İstanbul?da bulunan İngiliz sefiri(elçisi) Enderun Mektepleri hakkında şunları söylemektedir: ?Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar, seçilerek saraydaki Enderun denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor, İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli, başarılı Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyâset ve idâre adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı akınlarını durdurmak için, bu Enderûn mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende geri bırakmak lâzımdır.?

Askerlik, siyaset ve teknik konuların ağırlıklı olarak okutulduğu Enderun okulunun temel özelliği, saray içinde bulunması ve bütün derslerin Türkçe okutulmasıdır. Fatih kanunnameleri ve Enderun mektebinin durumu da gösteriyor ki, Osmanlı devrinde Türkçeye devlet dili olarak gereken önem verilmiştir Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hâkim olmasının bir başka sebebi de Enderun Mektebi?dir. Enderun, saray içinde bir okuldur. Sarayda, orduda ve hükümet işlerinde çalışacak memurları ve hizmetlileri yetiştirmek bu okulun görevi idi. Bu okulda okuyanlar, her bakımdan Türkçeyi en iyi şekliyle bilmek zorunda idi.

Bu mekteplere acemi oğlanlardan seçilen öğrenciler alınırdı. Bunlar Enderun Mektebine hazırlık olarak Saray Mektebi?ne dağıtılırlardı. Bu hazırlık sarayları: Edirne Sarayı, Galata Sarayı, İbrahim Paşa Sarayı ve İskender Sarayı olmak üzere dört taneydi. Bu sarayların eğitime tahsis edilmiş odalarında eğitim görürlerdi.

Enderun Mektebine Hıristiyan tebaanın yetenekli çocukları alınırdı ki, bu çocuklar akıllı ve zeki, kabiliyetli ve de yakışıklı idiler. Devşirme sistemiyle toplanan bu çocuklar Enderun?da iyi bir müslüman, güvenilir ve nitelikli bir devlet adamı ve usta bir sanatkâr olarak yetiştirilirdi. Osmanlılara tâbi olan ülkelerin rehine olarak İstanbul?a gönderdikleri çocukları da yine Enderun?da eğitilirlerdi. Burada bilhassa şunu belirtmemiz gerekiyor: Enderun Mektebine önceleri devşirme çocukları alınırken daha sonra İstanbul ve Anadolu?dan Müslüman çocukları da alınmaya başlandı. Esasen Kanuni Devrinden itibaren Türk çocukları da Enderun Mektebi?ne alınmıştır. Nitekim Osmanlı bürokrasisi sadece devşirmelerden ibaret değildir. Divan ve taşra teşkilatında da yükselme olup buralar genelde Türklerin hâkim oldukları kurumlardır.

Enderun?da eğitim şu dört konu üzerinde toplanmıştı:

* Beden eğitimi yapılırdı.

* Saray işlerini fiilî olarak öğrenirlerdi.

* Yeteneklerine uygun bir sanatta uzmanlaşırlardı.

* Teorik bir öğretim görerek İslamî bilgilerini artırırlardı.

Bu eğitim faaliyetleri bir bütün olarak yapılırdı. Eğitim öğretim birbirini izleyen yedi odada verilirdi. Odalara ?koğuş? da denilirdi. Öğrenciler sarayda her odanın gereklerini yerine getirirlerdi. Odalardaki eğitim süresi bir ile iki yıl arasında değişirdi.

Görüldüğü gibi Enderun, aşağıdan yukarıya doğru 7 (yedi) odadan oluşuyordu. Bu odalar büyük oda, küçük oda, doğancılar odası, seferli odası, kiler odası, hazine odası ve has oda şeklinde sıralanmaktaydı. Öğrenciler odaların alt basamağında öğretime başlar, üste doğru yükselirdi. Öğretim, uygulamalı ve de teorik olarak iki şekilde yapılırdı. Uygulamalı olanlar; saray ve protokol hizmetleri, güreş, atlama, meç ve ok atma gibi spor çalışmaları, hat sanatı, müzik vb. gibi güzel sanatlardı. Teorik olanlar ise Türkçe, Arapça, Farsça, Sarf, Nahiv, Şiir, Beyan, Hikmet, Edebiyat, Mantık, Coğrafya, Astronomi, Tarih, Fen, Geometri, Cebir ve İslamî Bilimler (Hadis, Tefsir, Fıkıh, Kelam gibi) idi.

Bu önemli eğitim kurumu, Osmanlı devlet hayatına çok sayıda sadrazam, vezir, yüksek rütbeli asker ve birçok hattat, şair, müzisyen, ressam ve minyatür ustası yetiştirmiştir. Yetiştirilen bu kimseler, bu mektepten aldıkları eğitimin mükemmelliği sayesinde uzun yıllar Osmanlı Devletine hizmet ettiler. Batı metotları ile harp okullarının açılması ve bunların gitgide çoğalmasıyla mektebin önemi iyice azaldı. Modern eğitimin gittikçe yerleşip yayılması karşısında, Enderun mektebi de modern eğitimin ilkelerini uygulamaya başladı. Ancak şehirde Türk ve ecnebi olmak üzere çeşitli genel kültür kurumlarının ve meslek okullarının açılması, özellikle Enderun Mektebi?nden çıkanların, Tanzimat?tan önceki dönemde olduğu gibi, devlet görevlerine tayinlerdeki üstün durumlarını kaybetmeleri, halk arasında özellikle devlet ileri gelenleri katındaki değerini sarstığından bu eğitim yuvası kalkınamadı ve 1908 İkinci Meşrutiyet?in ilânını takip eden günlerde tamamen kapatıldı. 1909?a kadar devam eden Enderun Mektebi, Türk eğitim tarihinde çok önemli bir yer işlev görmüştür.

Dinî ve Sosyal Müesseselerin Eğitim ve Öğretimdeki Fonksiyonu:

Osmanlı Devleti?nde halkı bilgilendiren diğer önemli müesseselerden birisi de camiler ve mescidler, tekke ve zâviyelerdir. Ayrıca kütüphanelerde birer eğitim öğretim merkezi olarak hizmet veriyordu.

Bu kurumlar, yüzyıllar boyu sadece ibadet yeri olarak değil; aynı zamanda eğitim-öğretimin yapıldığı, toplumu ilgilendiren güncel meselelerin görüşülüp karara bağlandığı, hükümet konağı, mahkeme, misafirhâne, genel ve siyasî bilgi edinme yeri, hatta konferans merkezi olarak hizmet vermiştir.

Câmi, Arapça bir kelime olup, halkı toplayan ve halkın toplantı yeri manalarına gelir. Mescid ise yine Arapça bir kelime olup secde edilen, namaz kılınan, Allah?a dua ve niyazda bulunulan yer manâlarına gelir. Bu yüzden sosyal müesseselerin başında gelen câmi ve mescidler hem ibadet yeri hem de cemaatin toplu bulunması sebebiyle memleket, muhit ve mahalleye ait işlerin görüşülüp karar bağlandığı yerlerdi. Bu nedenle medreseler, sosyal bir yapı olarak büyük bir öneme sahiptir.

Hz. Peygamber(a.s.)?in Mekke?den Medine?ye hicreti sırasında ilk olarak Ku?ba Mescidi (Mescid-i Nebevi) inşâ edilmiş, burası eğitim öğretim merkezi olarak kullanıldığı gibi devlet ve memleket işlerinin, güncel mesele ve olayların görüşülüp karara bağlandığı, çözümlendiği bir karargâh olarak da kullanılıyordu.

Bu önemi nedeniyledir ki diğer İslam Devletlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da cami ve mescidler bir mahallenin odak noktasını teşkil ediyordu. Ayrıca cami ve mescidlerin yanına medrese, kütüphane, sebil, aşevi vb. gibi sivil ve sosyal vazifelerin görüldüğü binalar tesis edilirdi. Bu hâliyle bunlar, bir külliye meydana getirir ve âdeta yeni bir mahallenin kurulmasına yardım ederlerdi. Çünkü bir cami yaptırmak isteyen hayır sahibi kimse, toprağa ağaç diker gibi, binasını tek başına yalnız bırakmaz, yanına diğer hayır kurumlarını da yaptırırdı.

Zengin fakir herkesin katılabildiği dersleri ?dersiam? denilen kişiler yapardı. Öğrencilerden de hiçbir ücret alınmazdı. Halk, konuşmacının çevresinde halka oluşturur ve dersi dinlerdi. Bu derslere gösterilen ilgi oldukça fazlaydı. Genellikle ikindi namazından sonra yapılan bu derslere ?İkindi dersleri? de denilirdi.

Camilerin en önemli görevlerinden birisi de siyasî eğitim merkezi olarak kullanılmalarıdır. Ülkeyi ilgilendiren herhangi bir konu hakkında halkı bilinçlendirmek, yönlendirmek ve canlı tutmak için camilerden yararlanılmıştır. Yine her semtin camiine gelen hükümet bildirileri burada halka açıklanırdı. Görüldüğü gibi camiler sadece ibadet yönüyle değil, pek çok bakımdan halka hizmet veren yerlerdi. Burada vazife görenlerin de günümüzle mukayese edilemeyecek kadar, toplumda itibar sahipleri oldukları düşünülürse caminin bu görev ve fonksiyonları çok daha iyi anlaşılır. Gerçekten de günümüzde vazifesi, hemen hemen mihrapla minber arasına sıkışıp kalan imamların, salahiyetleri başlangıçta bu kadar kısıtlı değildi. Osmanlı?da imamlık, sorumluluk alanı geniş ve önemli bir vazife idi. Osmanlı Devleti?nde hükümdar berâtıyla göreve getirilen imamlar, özellikle sosyal faaliyetleriyle mühim bir rol üstleniyorlardı. Ülkemizde 1829?da muhtarlık teşkilatı kurulana kadar mahalle yöneticisi olarak kadıların bir nevî temsilciliğini de yapıyorlardı.

Camilerin dışında tekke ve zaviyeler, dergâhlarda birer yaygın eğitim öğretim kurumu olarak hizmet vermişlerdir

Tekke, bir şeyhin idaresi altında, dervişler grubunun dayandıkları zikir, murâkabe ve niyazla uğraştıkları yer anlamlarına gelmektedir. Zaviye ise bir zâhidin ibadetle meşgul olmak üzere inzivaya çekildiği köşe, tenha yer anlamındadır.

İslam eğitim ve kültür tarihinde önemli bir yeri bulunan müesseselerden birisi de tekke ve zâviyelerdir. Tasavvuf düşüncesinin, anlayış ve terbiyesinin işlendiği, derinleştirildiği ve halka aktarılıp öğretildiği tekkeye; dergâh, hangâh gibi isimler de veriliyordu. Bu konuda anlatılan özellikleri nedeniyle tekke ve zaviyeler, önemli birer eğitim müesseseleri olarak faaliyet gösteriyorlardı.

Nitekim Osmanlı Devleti?nin kuruluşundan itibaren devletin ilerleyip genişlemesinde, eğitim öğretim kurumu olarak da kullanılan tekke ve zaviyelerin rolü çok büyüktür. Osmanlılarda tekkeler edebiyat, tarih, musikî ocakları idi. Yine tekkelerde yetişen, konusu daha çok dinî, ahlakî, mistik değerler olan bir edebiyat türü ortaya çıkmıştır ki bu edebiyata ?Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı? denir. Ayrıca tekkeler ve zaviyeler Anadolu?nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde çok mühim rol oynamışlardır.

İslam?da dînî tedrisat ile ibadet birbiriyle bir bütün oluşturdukları için tekke ve zaviyede bulunan şeyh, burada çeşitli dinî dersler verirdi. Bununla beraber tekke ve zaviyelerin esas gayesi zikir ve niyaz yapılabilecek yerler olmasıdır. Programlarında tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, kıraat, ahlâk gibi dinî ilimlerin yanında Osmanlıca, Farsça, biyografi, tarih, musiki ve edebiyat gibi dersler de yer alırdı.

Tekke ve zâviyelerin Osmanlı fütûhatını kolaylaştırmada büyük bir ehemmiyete haiz olduklarını biliyoruz. Osmanoğullarıyla birlikte birçok şeyh gelip Anadolu?nun batı taraflarına yerleştiler. Bu yeni gelen derviş muhacirlerin bir kısmı gazilerle birlikte fütûhat yapmak, memleket açmakla meşgul oluyor; diğer bir kısmı ise civardaki mekânlara yerleşiyor, ziraat ve hayvancılıkla meşgul oluyordu. Buraları kısa zamanda din, eğitim ve kültür, imâr merkezleri haline geliyordu. Bu zâviyelerin, ordudan önce gelip sınır boylarına yerleşmesi ordunun ileri harekâtını kolaylaştırıyordu.

Bundan başka tekke ve zaviyelerin, köylerin gelişmesinde ve ilerlemesinde büyük bir hizmetler yaptığını bilmekteyiz. Zaviye şeyhleri, Osmanlı Devleti?nin kuruluşundan itibaren ?köy gençlik ocaklarını? nüfuzları altına alarak buralara tasavvuf ilkelerini yerleştirmişlerdi. Böylece bunlar da şehirlerdeki ahi teşkilatları gibi manevî birlik kazanmışlardı. Tekke ve zaviyelerin bir kısmı devlet tarafından, bilhassa yolculuk için tehlikeli olan yerlerde, tesis ediliyordu. Bu bakımdan dağlarda, tehlikeli boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekke ve zâviyeler; askerî sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya baskınlarına mâni olmak için birer ?jandarma karakolu? vazifesi de görüyorlardı. Tamamen vakıflara bağlı olan bu müesseseleri, hemen her yerleşim merkezinde görmek mümkün idi.

Osmanlı Beyliği?nin kuruluşunda Babaîlik, Ahilik gibi tarikatlar mühim rol oynamıştır. 14. yüzyıl sonlarıyla 15. yüzyılda bu tarikatların kuvvetlenerek Anadolu?nun siyasî tarihinde söz sahibi olmaları ise, beyliğin bunları himayesinden doğmuştur. Osmanlı padişahlarıyla devlet adamları tarikat erbabına karşı, kuruluştan itibaren büyük bir hürmet göstermişler, birçoğu tarikat şeyhlerine intisap etmişlerdir. Bunun bir neticesi olarak da adlarına tekkeler açtırıp vakıflar yaptırmışlardır. Osmanlı sultanlarından bazıları tarikat mensubu kişilerden, savaşa giderlerken gaza kılıcı kuşanmışlar, onları seferde beraberinde götürmüşlerdir. İşte bu hürmet 14. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlılarda Ekberiyye, Bistamiyye, Zeyniye gibi tarikatların yaygınlaşmasına vesile olmuştur. Bundan başka yine 14. yüzyıl sonlarıyla 15. yüzyılda Halvetilik, Kadirilik, Mevlevilik de yavaş yavaş tarih sahnesine çıkmıştır.

Fakat son zamanlarda çok istisnai olarak tekkeler esrar içenler, işsiz güçsüz kimselerin buluştukları, sazlı sözlü eğlenceler düzenlendikleri yerler olarak telakki edilmiş (bazı art niyetli kişiler tarafından abartılı ve maksatlı olarak) bu müesseselerin son zamanlardaki nahoş durumlarına bakıp da bunların hep böyle olduğunu zannetmek çok büyük haksızlık olur. Nitekim Muallim Cevdet de bu mevzuya temasla: ?Son zamanlardaki yozlaşmasına bakıp da tekke ve zaviyelerin, daima öyle olduğuna hükmedilmemelidir. Dört mevsimden sonbahara bakarak ilkbaharda da ortalığı yapraksız ve yeşilliksiz sanmak doğru değildir, kemâl zamanlarında tekke ve zâviyeler ruhları çok terbiye etmiştir. Hayatın ızdırabını dindirmek ihtiyacında olanlar oralara koşar, nefis bir ahengin şelalesi altında ruhlarını yıkar, teselli edici söz ve tarihî menkıbelerle yeniden canlanırdı. Hâsılı tekkeler, yeis ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların yeniden hayat buldukları yerlerdir.?

Osmanlı Devleti?nde esnaf teşkilatı da birer eğitim öğretim yeri olarak kabul edilmelidir. Selçuklular döneminde Anadolu?da yaygın olarak görülen ve bir esnaf teşkilatı olan ?Ahilik?, Osmanlılar döneminde de varlığını sürdürdü. Ahilik esnaf, zanaatkâr ve işçileri bünyesinde toplayan, üyelerine mesleki bilgi ve eğitim veren, dini bilgilerini artıran ve en önemlisi iş ve ticaret ahlâkına dayanan bir eğitim öğretim kurumudur.

Osmanlı Devleti?nin temeli atılırken geniş ölçüde Ahilik ve Ahi reislerinin nüfuzlarından istifade edilmiştir. Osmanlı Beyliğinin kurucusu Osman Gazi?nin Kayınpederi Şeyh Edibali?nin ahilerin büyüklerinden olması da rol oynamıştır. Nitekim kuruluşta büyük hizmetleri görülen Ahî Hasan Çelebi, Ahî Mahmut, Çandarlı Kara Halil gibi değerli kimseler de bu teşkilattan idiler.

Fatih Sultan Mehmet dâhil olmak üzere ilk Osmanlı Sultanları Ahi teşkilatının başı idiler. Devletin yerleşmesinden sonra ahiler siyasî yönlerini bırakarak esnaf teşkilatı olarak varlık ve etkilerini, etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Bu yüzden esnaf, ?fütüvvetnâme? denilen yönetmeliklere tâbi, hizmet ehli, diğergam, dayanışmacı ve özerk bir yapıya sahiptir. Sistem rekabete değil işbirliğine, çıkarcılığa değil dayanışmacılığa, bencilliğe değil diğergamlığa, karşılıklı kontrol ve tahsis ilkelerine dayanmaktadır. İş ve çalışma hayatı belli bir disiplin altına alınmıştır. Yükselebilmek için ehliyet ve liyakat esastır. Bu yolda her şey sıralıdır. Esnaflığa giren genç, mesleğinde uzmanlaşmadıkça ve zamanı gelmedikçe yükselemez ve ayrı dükkân açamazdı.

Ahilik teşkilatının amacı, üyeleri arasında sevgi ve dayanışmayı sağlamak, gerek duyulduğu durumlarda da devlete her türlü yardımda bulunmaktır. Ahilik teşkilatının kendine özgü ?Fütüvvetnâme? adlı yasaları vardır. Ahilik, çeşitli dönemlerde birer teknoloji ve sanat okulu, ilim ve kültür merkezi, gerektiğinde asker yetiştiren bir kurum rolünü üstlenmiştir.

Ahilikte öğretici, örgüte bağlı çıraklara sanat ve teknikle ilgili bilgiler yanında, toplum hayatının gerektirdiği kültür ve terbiyeyi de öğretirdi. Müslüman Türk toplumunun dinî, sosyal ve iktisadî, siyasî ve kültürel hayatında önemli rol oynayan ahi teşkilatı, kaliteli mal üretiminde bugün dahi örnek alınacak iyi bir sistem geliştirmiş ve bunu başarıyla uygulamıştır. Ahi ocağı üretilen mallarda kaliteyi sağlamayı yalnız ekonomik olarak değil; ahlâkî olarak da önemli saymıştır. Belirlenen ölçü ve kalitede mal üretmeyen üyelerini, ağır bir biçimde cezalandırmıştır.

Yüzyıllarca Müslüman Türk toplumunun temel kurumlarından biri olan Ahilik, 16. yüzyılın sonlarında Batı sanayi ürünlerinin Anadolu pazarlarını ele geçirmesi sonucunda çözülmeye başlamıştır. El tezgâhlarında mal üreten esnafın, sanayileşme faaliyetlerine uyum sağlayamaması ve mallarına alıcı bulamaması, Osmanlı ülkesinin Avrupalı Devletlerin ve tüccarların açık pazarı haline gelmesi, Ahilik teşkilatını bunalıma itmiştir. Osmanlı ekonomisinin zayıflamasının bir sonucu olarak sanat, ticaret ve iş hayatına askerlerin ve köyden şehre göç eden grupların katılmasıyla Ahilik teşkilatı etkinliğini yitirerek çözülmüştür.

Eğitim öğretim ile ilgili bir diğer kuruluş ise kütüphanelerdir. Bir milletin medeniyet seviyesi kütüphanelerinin ve ondan faydalananların çokluğuyla ölçülür. İlmin, şefkatli kollarıyla insanları sardığı İslam dünyasında kütüphaneler okulların vücuduydu. Herkes gücü ölçüsünde kütüphane kurmaya yönelir, bu hususta âdeta birbirleriyle yarışırlardı. Özel kütüphanelerden resmi kütüphanelere kadar ağaç yetiştirir gibi her tarafa kütüphaneler dikmişlerdi. Kütüphaneler ya umumî, ya da hususî mahiyette kurulurlardı. Başlangıçta cami ve mescid yanlarına kurulan kütüphaneler sonraları medrese, hatta hastahâne bitişiklerinde kuruldular. Herkese açık olan bu kütüphaneler şehirlerin gülistanları oldular. Kütüphanelerin birçoğunun vakıfları vardı. Kütüphaneye alınan kitaplardan tutunuz, personeline varıncaya kadar bütün masraflar vakıflardan karşılanırdı.

Kuruluş döneminde kütüphanelerle ilgili olarak elimizde maalesef ciddi olarak bir kaynak yok. Yani devrin anlayışına göre bir kitap dolabından veya kitap için ayrılmış odadan ve kütüphaneciden söz etmek için elimizde yeterli bir bilgi yoktur. Kuruluş döneminde rastladığımız kütüphane örneklerinin ortak özelliği, bu kütüphanelerin küçük bir koleksiyona sahip olmaları, bu koleksiyonun korunması için tayin edilen görevliye ücret tahsis edilmesi, genellikle bu görevin kütüphanenin kurulduğu hayır kurumunda görevli kimseler tarafından yapılmasıdır.

Osmanlılarda kütüphaneler, ilmin yayılıp genişlemesinde (özellikle de yükselme döneminde) çok mühim bir rol oynadılar. Bilhassa Fatih, Yavuz ve Kanunî zamanlarında kütüphaneler birer bilim ve kültür yuvası haline geldiler. Osmanlılarda kütüphanelerden ciddi olarak istifade edilmesi, kütüphanelerin bilim ve kültür merkezi olması yükselme dönemine rastlar.

İstanbul?un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, şehri siyasî ve idarî merkez haline getirdiği gibi ilmî ve kültürel olarak da bir merkez haline getirdi. Fatih Sultan Mehmet, sadece kendisi ve saray için değil; halk için de ilk kütüphaneyi açan padişahtı.

Yavuz Sultan Selim de kitapsever bir padişahtı. Padişahlığı zamanında İstanbul?a İslam dünyasından birçok âlimin ve kütüphanenin gelmesini sağlamıştır. Bu dönemde fethedilen Suriye, Mısır gibi ülkelerden çok sayıda kitap getirtilmişti. Ayrıca sarayda büyük bir koleksiyon meydana getirilmiş, bu daha sonraki dönemlerde Osmanlı padişahları tarafından kurulacak olan birçok vakıf kütüphanesinin temelini teşkil etmiştir.

Kanunî?nin yaptırdığı Süleymaniye Kütüphanesi ise dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında yer almaktadır. İstanbul?da Süleymaniye Cami külliyesinde hâlâ faaliyetini sürdüren kütüphane binlerce el yazma esere sahiptir. Bu kütüphane dünya kütüphaneleri arasında el yazma eserlere sahip birinci kütüphanedir. Daha sonraki dönemlerde başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve Rumeli?de birçok yerde, halka ve medrese öğrencilerine yönelik birçok vakıf kütüphanesi kurulmuştur.

Osmanlılarda eğitim öğretim konusunda mahallenin de rolü büyüktür. Mahalleler bilgi iletişimin gerçekleştiği yerlerden biridir. Mahalle sakinleri arasında bilgisi ve kültürüyle tanınan kişilerin çevresinde toplanılarak yapılan sohbetlerde her türlü konu tartışılır, karara bağlanırdı. Mahalledeki bu bilgi aktarımı, duruma göre bazen mahalle mekteplerinde yapılırdı.

Sonuç olarak şunları söylemek gerekir ise; yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, Osmanlı Devleti?ni kısa zamanda cihan devleti yapan unsurların en başında asırlardır başarıyla uyguladığı ideal eğitim öğretim sistemi gelir. Zira Osmanlı Devleti, bu eğitim öğretim sistemi ve yetişmiş insan gücü sayesindedir ki çok geniş bir coğrafyada hangi din, dil ve ırktan olursa olsun yüzyıllardır insanları barış ve huzur içinde, bir arada yaşatmayı başarmıştır. Ne zaman ki bu ideal eğitim öğretim sisteminden uzaklaşılmış, eğitime bağlı olarak Devlet-i Â?liyye?nin diğer kurum ve kuruluşlarındaki yozlaşma ve bozulmalar da artmış, koskoca cihangir devlet tarih sayfalarına karışıp gitmiştir.


velocirapt4
Müsteşar Yardımcısı
18 Kasım 2009 00:18

hocam eline emeğine sağlık


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:33

önemli değil hocam


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:40

OSMANLI EKONOMİSİ

OSMANLI EKONOMİSİNİN TABİİ KAYNAKLARI:

1)- İNSAN : Osmanlı devletinde son yıllara gelinceye dek bugünkü anlamda bir nüfus sayımı yapılmamıştı. İlk nüfus sayımı 1831'de II.MAHMUT döneminde yapıldı. Osmanlı Devleti'nin bundan önceki dönemlerine ait nüfus bilgilerini ise Tahrîr defterlerinden öğreniyoruz.

TAHRîR DEFTERLERİ: Bir yer fethedildiğinde ya da belirli aralıklarla kaza ve sancakların vergi yükümlüsü "erkek nüfusunu" ve bunların ödeyeceği vergi miktarını saptamak amacıyla "TAHRîR" denilen bir sayım yapılırdı. Tahrir defterlerini "Nişancı" tutar, bir örneği de Eyalette saklanırdı.

2)- TOPRAK : Osmanlı Devletinde ekonominin en önemli kaynağı topraktı.

OSMANLILARDA TOPRAK SİSTEM

A)- MİRî ARAZİ B)- MÜLK ARAZİ C)-VAKIF ARAZİ

1)- Havass-ı Hümayun toprakları

2)- Paşmaklık toprakları 1)- Öşür Topraklar

3)- Malikâne toprakları 2)- Haraci Topraklar

4)- Yurtluk ve Ocaklık Toprakları

5)- Dirlik Toprakları

a)- Has

b)- Zeamet

c)- Tımar

A)- MİRî ARAZİ:Mülkiyeti devlete ait olan topraklardır. Mirî toprakların başlıcaları şunlardır:

1)- Havass-ı Hümayun Toprakları: Gelirleri doğrudan doğruya devlet hazinesine giren topraklar olup, mukataa ve iltizam yoluyla yönetilirdi.

2)- Paşmaklık toprakları: Gelirleri padişah kızlarına ve ailelerin bırakılan topraklardı.

3)- Malikâne toprakları: Devlet adamlarına hizmetleri karşılığı mülk olarak verilen topraklardı.

4)- Yurtluk ve Ocaklık Toprakları: Fetih sırasında bazı kumandanlara, hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklardır.

5)- Dirlik (Tımar)Toprakları: Vergi geliri, devlet adamlarına ve askerlere hizmet veya maaş karşılığı verilen topraklardır. Dirlik sahibi, toplanan verginin maaş olarak ayrılan "Kılıç hakkı" olarak ayrılan bölümünden geriye kalanla CEBELÜ denilen tam teçhiatlı asker yetiştirirdi. Dirlik topraklar üçe ayrılırdı: a)- Has b)- Zeamet c)- Tımar

B)- MÜLK ARAZİ:Mülkiyeti kişilere ait topraklardır. İki bölümde incelenebilir:

1)- Öşriyye (öşür topraklar): Bu topraklar, fethedildiği zaman MÜSLÜMANLARA verilmiş veya fethedildiğinde müslümanlara ait olan topraklardır. Bu gibi topraklar sahiplerinin malı olup, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi. Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak ÇİFT RESMİ, ürün vergisi olarak da "ÖŞÜR" vergisini verirlerdi.

2)- Haraciye (Haracî topraklar): Bu topraklar bir yerin fethinden sonra GAYRî MÜSLİM halkın elinde bırakılan,onlara mülk olarak verilen topraklardır. Sahipleri, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi.

Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak HARAC-I MUVAZZAF ürün vergisi olarak da HARAC-I MUKASSEM vergisini verirlerdi.

C)- VAKIF ARAZİ:Gelirleri kişiler ya da devlet tarafından hayır kurumlarına bırakılan topraklardı.

OSMANLILARDA VAKIF TEŞKİLATI

Vakıf : Bir müslümanın malının bir bölümünü veya tamamını hayır amacıyla bağışlamasına denir.

Vâkıf : Vakfeden kişiye denir.

Mevkûf : Vakfedilen mala denir.

Mütevelli: Vakıf yöneticisine denir.

Vakfiye : Kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmeye denir.

VAKIFLARIN ÖNEMİ: Vakıflar yoluyla şehir, kasaba, köy gibi yerleşim merkezlerinde cami, medrese, yol, çeşme vb. bir çok yapı vakıflar yoluyla yapılmış, böylelikle devlete imar konusunda yapılacak fazla bir şey kalmamıştır.

TOPRAK SİSTEMİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER:

1)- Tımar sisteminin bozulmasıyla, "Dirlik topraklar" MİRî MUKATAA'ya çevrilerek, yani gelirleri hazineye devredilerek, peşin alınan bir bedel karşılığı üç yıllığına "İltizam"a verilmeye başlandı.

NOT: Mültezîm denen iltizam sahipleri daha fazla vergi toplamak için halka baskı yapmışlardır. Bu durum "Celali isyanlarına" veya vergisini ödeyemeyen köylünün toprağını terk ederek büyük şehirlere göç etmesine neden olmuştur.

2)- Devletin artan masraflarının karşılanması için Mukataalar mültezîmlere üç yıllık dönemler için değil, ömür boyu verilmeye başlandı. Bu sisteme MALİKANE USULÜ denilir. (1695'te)

3)- "Malikane usulüyle" sağlanan gelirlerde yetmeyince, bu defa Mukataaların yıllık kârları paylara ayrılarak satılmaya başladı. Bu usule de ESHAM USULÜ denilmiştir. (1775)

4)- Tımar ve zeâmet sistemi II.Mahmut zamanında kaldırılarak başta valiler olmak üzere devlet memurları memurları maaşa bağlanmıştır.

5)- 1854'te "Arazi kanunnamesi" ile MÜLKİYET sistemine geçilerek, uzun süre bir toprağı kullananlar o toprağın sahibi olmuşlardır. (Zilliyet)

6)- 1858'de çıkarılan bir başka "arazi kanunu" ile tarım ürünlerinden alınan çeşitli vergiler kaldırılarak, tek vergi olarak "AŞAR" vergisi yürürlükte tutuldu.

AYAN VE EŞRAF: Şehirlerin, köylerin, aşiretlerin ileri gelenlerine "Ayân ve eşraf" denilirdi. Bu kişiler bulundukları yerlerde en etkili ve zengin kişilerdi.

AYAN VE EŞRAFIN GÜÇLENMESİNİN SEBEPLERİ:

1- Tımar topraklarının mukataaya çevrilmesiyle, bu toprakları iltizama alanlar genellikle "Ayânlar" oldu. Böylelikle Dirlik sahiplerinin haklarına sahip olan âyânlar bulundukları yerleri yönetmeye başladılar.

2)-Merkez teşkilatını bozulmasıyla "beylerbeyi" veya "sancak beyi" olarak atananlar makamlarına gitmeyerek o eyalet yada sancaktaki âyânı MÜTESELLİM (vekil) olarak görevlendirmiştir. Ayanlar böylelikle devlet gücünün temsilcisi durumuna gelince daha da güçlenmişlerdir.

NOT: II. Mahmut döneminde âyânlarla padişah arasında SENED-İ İTTİFAK diye bir belge imzalayarak anlaşma yoluna gitmiştir. (1808)

OSMANLI EKONOMİSİNDE TARIM

Osmanlı ekonomisinin en önemli sektörü tarımdır. 17. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devleti tarım ürünleri bakımından kendine yeten bir ülkeydi. Ancak, zaman zaman karşılaşılan kuraklık, sel, isyanlar, göçler ve tımar sisteminin bozulması üretim kayıplarına neden olmuştur. Özellikle hububat, bağ-bahçe ziraâti ön plandayken, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da sanayinin gelişmesi doğrultusunda tütün, pamuk gibi sanayi bitkilerinin üretimi önem kazanmıştır. Ayrıca Avrupa'nın tarım ürünü ihtiyacı artınca Osmanlı Devletinde GEÇİMLİLİK düzeyde üretimden PAZAR EKONOMİSİ'nin ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretim düzeyine gelinmiştir.

OSMANLI EKONOMİSİNDE HAYVANCILIK

Hayvancılığın Osmanlı ekonomisine katkıları şunlardı:

1)-Tarım alanında : Toprakları ekmek için öküz, manda gibi hayvanlardan yararlanılıyordu.

2)-Gıda alanında : Etinden yağından,sütünden yararlanılıyordu.

3)-Sanayi alanında: Yünü ve derisi giyim, dokuma ve ayakkabı üretiminde hammadde olarak kullanılıyordu.

4)-Ulaşım alanında: At,katır ,eşek gibi hayvanlar taşıma ve ulaştırmada kullanılıyordu.

5)-Maliye alanında: Hayvanlardan ve hayvansal ürünlerden alınan vergiler devletin başlıca gelir kaynaklarını oluşturuyordu.

OSMANLI EKONOMİSİNDE MADENCİLİK

Osmanlı devleti'nde madenler iltizam olarak dağıtılırdı. Çıkartılan madenlerin çoğu ülke içinde işlenemediğinden dışarıya ihraç edilirdi.

NOT: Osmanlılarda ilk madenin işletilmesi Osman Bey zamanındadır. Bilecik'in fethi ile buradaki demir madeni işletilmiştir.

OSMANLI EKONOMİSİNDE SANAYİ

Osmanlı Devletinde sanayi kesimi esnaf birlikleri(Lonca) halinde teşkilatlanmıştı. Esnafın üretimi elemeği ? göz nuruna dayanıyordu. Bu mevcut sanayi öncesi üretim başlangıçta ülke ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ankara'da sof, Bursa'da İpekçilik, Selanik'te çuhacılık, Bulgaristan'da aba Kayseri,Manisa ve Tokat'ta dericilik(debbağlık) yaygındı. Ayrıca Osmanlı Devletinde savaş araç ve gereçlerini üretmek için fabrika ve imalathaneler de kurulmuştu.

Bunlar:

Tersane (Gemi yapım yeri): ilk büyük Osmanlı tersanesi Yıldırım Bayezıt tarafından Gelibolu'da yapıldı. Daha sonraki dönemlerde İstanbul, Sİnop,İzmit, Süveyş, Basra gibi sahillerde başka tersaneler de kuruldu.

Tophane: İstanbul'un fethinden önce Edirne ve Bursa'da, fetihten sonra da İstanbul'da top döküm tesisleri kuruldu.

Baruthane: İlk baruthane Gelibolu'da kuruldu.

AVRUPADAKİ EKONOMİK GELİŞMELERİN OSMANLI SANAYİİNE ETKİLERİ:

1)- Coğrafi keşiflerle zenginleşen Avrupalılar; artan tüketim eğilimlerini, elde ettikleri altın ve gümüşle Osmanlı pazarlarından karşılayınca esnaf hammadde bulmakta zorlandı.

2)- Sanayii inkılâbı sonucu bol ve ucuz, üstelik kapitülasyonlar nedeniyle düşük gümrüklü Avrupa mallarıyla Osmanlı esnafı rekabet edemedi.

NOT: Esnafı zorlayan başka bir konuda şehirlere göç eden köylünün,maaşları alan yeniçerilerin ve diğer grupların esnaflığı yeni bir geçim yolu olarak görmesiydi. Bu durum esnaf teşkilatlarının disiplinli yapısını bozmuş, artan esnaf sayısı geçimlerini iyice zorlaştırmıştır.

OSMANLI DEVLETİNİN SANAYİİYİ GELİŞTİRMEK İÇİN ALDIĞI TEDBİRLER:

1)- Sanayi hammaddelerinin ihracını yasaklamıştır.

2)- Gelişmiş teknolojiyle yeni imalathaneler açmıştır.

3)- Islah-ı Sanayii Komisyonu kurarak, esnaf birliklerini canlandırmaya ve onları şirketleşmeye çalışmıştır.

Osmanlı Devleti Tanzimat fermanıyla ülkenin kalkınması için yabancı sermayeden yararlanacağını açıklamıştı. Bu yolla Osmanlı ülkesinde haberleşme ve ulaşımı geliştiren adımlar atılmıştır. Kırım savaşı sırasında ilk defa TELGRAF hattı döşenmiştir. Yine yeni bir teknoloji olan "demiryolu" Osmanlı ülkesine girmiştir. Verilen imtiyazlarla İngilizler Batı Anadolu hattını, Almanlarda Bağdat Demiryolunu inşa etmişlerdir.

OSMANLILARDA TİCARET

ANADOLU'DA TİCARET YOLLARI:

1- Sağ Kol: İstanbul'dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Konya, Adana üzerinden Halep'e uanıyordu.

2- Orta Kol:İstanbul'dan (Üsküdar) başlayan bu yol,Diyarbakır'a buradanda Musul ve Bağdat'a kadar uzanıyordu.

3)-Sol Kol: İstanbul'dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Erzurum ve Kars'a uzanıyordu.

RUMELİ'DE TİCARET YOLLARI:

1- Sağ Kol: İstanbul'dan Bulgaristan, Eflak-Boğdan ve Erdel'e uzanıyordu.

2- Orta Kol: İstanbul'dan Edirne,Belgrad üzerinden Avrupa içlerine uzanıyordu.

3)-Sol Kol: İstanbul'dan Edirne, Selanik üzerinden Mora'ya uzanıyordu.

TİCARETLE İLGİLİ DEYİMLER:

Menzil : Yol üzerindeki konaklama noktaları denirdi.

Menzil Teşkilatı: Haberleşme TATAR denilen ulaklar tarafından yapılıyordu. Devlet habercilerin çabuk gitmelerini sağlayacak dinlenmiş atları ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için konaklama yerine yakın köy ve kasabalardaki bazı aileleri bu iş için görevlendirirdi. Bu teşkilata "menzil teşkilatı" denirdi.

Derbentçi : Ana yolların, boğaz ve geçitlerin güvenliğinden sorumluydu.

Mekkâri Tâifesi : Yolcu ve mal taşıma işlerini meslek edinen esnaflara verilen ad.

OSMANLI TİCARET GELİRLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER:

1)- Ticaret yollarının değişmesi(Ümit Burnu)

2)- Kapitülasyonlar

3)- 1838 Balta Limanı Antlaşması

KAPİTÜLASYONLAR:

Kapitülasyon: Gümrük,Hukuk,ve ekonomik konularda verilen ayrıcalıklara denir. İlk ticari imtiyazlar ORHAN BEY tarafından CENEVİZLİLER'e verildi. İstanbul'un fethinden sonra Fatih "Ceneviz" ve "Venedikliler'e" ticarî imtiyazlar tanıdı. Kanuni Sultan Süleyman 1535' de Fransızlarla Osmanlıların "AHİDNAME", Fransızların KAPİTÜLASYON dediği anlaşmayı yaptı.

NOT:Kanuni'nin amacı Şarlken'e karşı Fransa'yı yanına çekerek, Avrupa hırıstiyan birliğini bölmekti.

NOT: Kapitülasyonlar I. Mahmut zamanında (1740) sürekli hale getirildi.

NOT: Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923'te LOZAN ANTLAŞMASI ile kaldırıldı.

BALTA LİMANI ANTLAŞMASI(1838):İngiltere ile II. Mahmut döneminde imzalanmıştır. Bu antlaşmayla ihracattan alınan vergiler artırılırken (%12), İthalattan alınan vergiler azaltılıyordu (%5). II. Mahmut'un bu antlaşmadan amacı Mehmet Ali Paşa'ya ve Rusya'ya karşı İngiltere'nin desteğini kazanmaktı.

NOT: Balta Limanı Anlaşması'ndan sonra diğer devletlere de aynı haklar genişletilerek verilmiş ve Osmanlı ülkesi Avrupa Devletlerinin bir "açık pazarı" haline gelmiştir.

DIŞ BORÇLAR

Osmanlı Devleti bütçe açıklarını kapamak için önce halka ek vergiler getirmiş,yeterli olmayınca KAİME adı verilen hazine tahvillerini çıkarmıştı. Bu da yeterli olmayınca dış borca yönelmek zorunda kalmıştı.

İlk Dış borç 1854 yılında KIRIM SAVAŞI sırasında İngiliz ve Fransız sarraflarından alındı. 20 yıl gibi kısa bir sürede Osmanlı devleti Borç batağına saplandı. 1881'de yayınlanan ve adına MUHARREM KARARNAMESİ denilen bir kararnameyle iç ve dış borçlarının ödenmesini DûYûN-I UMUMİYE (Genel Borçlar) denilen üyeleri alacaklı ülkeler tarafından seçilen bir komisyona bıraktı. Osmanlı Devleti borçlarına karşılık tuz, tütün, ipek ve damga vergilerini karşılık olarak gösterdi. Osmanlı Borçları meselesi LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI ile çözümlendi.

OSMANLILARDA MALİYE

PARA:

MADENİ PARALAR(SİKKELER)

Osmanlılar 19. yüzyıla kadar altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılma paralar kullanmışlardır. Bu madenlerden "DARPHANE"de kesilen yassı yuvarlak parçacıklara SİKKE denilirdi. Bunların gümüşten olanına AKÇE, Altından olanına da SİKKE-i HASENE(Sultani) yada "kırmızı" denilirdi.

İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bastırıldı. Orhan Bey zamanında bastırılan gümüş paraya "AKÇE" denildi. Fatih amanında basılan altın paraya da SULTANİ adı verildi. Sikkelere bakır katılmasına AYAR denilirdi. Bu tip paralara KIRKIK AKÇE adı verilirdi. Sonraki dönemlerde çeşitli isimlerde sikkeler piyasaya sürülmüştür.Bunlar GURUŞ,PARA, PUL, METELİK, MECİDİYE dir.

KAĞIT PARA:

İlk kağıt para Sultan Abdülmecit döneminde basıldı. Hazine bonosu niteliğindeki bu paraya KAİME denildi.

OSMANLI VERGİ SİSTEMİ

Osmanlı Devletinde vergiler 1-Şeri vergiler, 2- Örfi vergiler olmak üere ikiye ayrılıyordu:

1-ŞERİ VERGİLER:Bunların şeriatın emrettiği vergilerdi.

a)- Öşür: Müslümanlardan alınan toprak ürünü vergisidir. Elde edilen ürünün onda biri vergi olarak alınırdı.

b)- Haraç: Müslüman olmayanlardan alınan vergiydi. ikiye ayrılıyordu:

1-Harac-ı Mukassem: Elde edilen üründen alınırdı.

2-Haracı Muvazzaf: Toprak vergisiydi.

c)- Cizye: Müslüman olmayan erkeklerden, askerlik görevi karşılığı alına vergidir.

d)- Ağnam: Hayvandan sayısına göre alınan vergi.

2- ÖRFİ VERGİLER: Padişahın iradesiyle konulan vergilerdi. Başlıcaları:

a)-Çift Resmi: Reayanın sipahiye ödediği toprak vergisi

b)-Çift bozan vergisi: Toprağını izinsiz olarak terkeden veya üç yıl üst üste ekmeyenlerden alınan vergi.

c)-Avarız: Olağanüstü hallerde, divanın kararı ve padişahın emri ile toplanan vergilere denirdi.


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:42

Osmanlı Ekonomisi

* Ekonomik Faaliyetler:

Genel olarak çeşitli tüketim mallarının üretilmesi ve bunların dağıtımının sağlanması amacıyla oluşturulan düzenlemelerin tümüne ekonomik faaliyetler denir. Doktorluk, marangozluk, taşımacılık gibi hizmetler de ekonomik faaliyetler içine girer. Bütün bu işler tarım, sanayi ve ticaret olmak üzere üç ana bölümde toplanabilir. Osmanlılarda ekonomik faaliyetlerin hepsi, halkın sıkıntıya düşmeden, bolluk içinde yaşamasını sağlamak amacıyla düzenlenmişti. Bu anlayış, XVIII. yüzyıl sonlarına kadar hemen hemen değişmeden devam etti.

* Osmanlı Ekonomisinin Tabii (doğal) Kaynakları:

Osmanlı ekonomisinin doğal kaynakları insan ve toprak olarak iki temele dayanıyordu, insan kaynağı reâyâ denilen üretici kesimdi.

Osmanlı Devleti'nin insan gücünü bugünkü anlamda tespit etmek mümkün olmamakla birlikte doğruya yakın bir tahmin yapmak mümkündür. Çünkü devlet, özellikle vergi veren nüfusu belirlemek amacıyla tahrir denilen bir tür sayım yapmıştır. Bugün arşivlerimizde bulunan ve tahrir defteri denilen bu belgelerden çıkarılan sonuçlara göre, Osmanlı Devleti'nin nüfusu, XVIII. yüzyılın başlarına kadar sürekli olarak artmıştır. Toprak ise Osmanlı ekonomisinin en önemli kaynağıdır. Bu bakımdan toprak çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Bunların içinde mîrî topraklar en önemli olanıdır. Mülkiyeti devlete ait olan bu topraklar kullanılmak üzere halka verilmiştir.'XVI. yüzyıl sonlarından itibaren hızla artan nüfusa karşılık yeni tarım alanları açılamamış ve insan-toprak dengesi bozulmaya başlamıştır. Bu da ekonominin bozulmasına yol açmıştır. Toprak mülkiyetinde de değişiklikler olmuş, 1854 Arazi Kanunnamesi ile, uzun süre toprağı kullananlar, onun sahibi olmuştur. Osmanlı ekonomisinin temeli, tarıma dayanıyordu. Çünkü nüfusunun büyük bir bölümü kırsal kesimde yaşıyordu. Tarımın temeli ise tımar sistemine dayanıyordu. Tımar topraklarının mülkiyeti devlete, tasarrufu halka, üreticinin devlete vermesi gereken vergiler ise, tımarlı sipahiye aitti. Köyü toprağı ekip"biçerken şu kurallara uymak zorundaydı;

* Sebepsiz olarak toprağını terkedemezdi.

* Sebepsiz olarak toprağını üç yıl üst üste işlemeyenin toprağı geri alınırdı.

* Elde ettiği ürünün vergilerini düzenli olarak ödemek zorundaydı.

Sipahi ise, devlet adına, köylünün güven ve düzen içinde yaşaması için diğer görevlilerle birlikte sorumlu ve yükümlü olan kişiydi.

* ayvancılık:

Hayvancılık yalnız tarım ekonomisinin değil, Osmanlı genel ekonomisinin temel unsurlarından biriydi. Beslenme, dericilik, dokuma gibi ekonomi dallarında tartışılmaz bir hammaddeydi. Aynı zamanda ulaşım ve taşıma sektörünün en önemli güç kaynağıydı. Tarım alanında çalışan ailelerin hepsi aynı zamanda ulaşım ve taşımacılık için, yeter sayıda hayvan besleyen ailelerdi. Ayrıca konar-göçer aşiretler hayvancılık konusunda zengin bir kaynaktı. Bursa'da ipek, Ankara'da tiftik, Selanik'te çuha, Bulgaristan'da aba üretimi hayvancılığı önemli bir hammadde durumuna getirmiştir.

* Sanayii:

Sanayi alanında üretim, arz talep dengesi içinde gerçekleştirildi. Üretim ihtiyaçla sınırlı olduğunda plânlı yapılır ve üretilen malın fiyatı tüketici göz önüne alınarak belirlenirdi. Bu belirleme işlemine narh vermek denirdi. Sanayii genellikle el tezgâhlar ve küçük işletmeler şeklindeydi. Bunlar da bütünüyle şehirlerde ve büyük kasabalarda toplanmıştı. Sanayii dalında çalışanlara esnaf denirdi. Bu teşkilât aslında XIII. ve XIV.

yüzyıllarda ortaya çıkan ahi teşkilâtının bir devamıydı. Bazı meslek dalları, bazı yerlerde ün yapmıştı. Meselâ, Karaman ve Konya'da pamuklu dokuma, Bursa'da kadife ve ipekli dokuma, Ankara ve Kastamonu'da sof dokumacılığı, Selanik'te çuhacılık, Bulgaristan'ın çeşitli yerlerinde aba ve kıl dokumacılığı, Tokat'ta bakırcılık, Edirne'de ayakkabı ve silâh sanayii, istanbul'da ipek ve çuha sanayii, Batı Anadolu'da pamuklu dokuma ve halı sanayii bunlardan bir kısmıdır.

* Ticaret Hayatı:

Osmanlılarda zengin ve hareketli bir ticaret hayatı vardı. Ekonominin ticaret kesimini ikiye ayırmak mümkündür. Bunlardan biri, sanatkârların ürettiklerini dükkânlannda pazarlamasıdır. Diğeri ise yurt içi veya yurt dışında satma amacıyla mal getirmek veya götürmektir. Osmanlı tüccarları yurt dışında ticaret kolonileri de kurmuşlardır. Devlet de her zaman ticareti özendirmiş ve tüccarları korumuştur. Bu amaçla şehir ve büyük kasabalarda han, bedesten gibi ticaret merkezleri, yol tzerlerinde ve yerleşim merkezlerinde hanlar ve kervansaraylar yaptırılmıştır. Ülke düzenli ve güvenli bir yol ağıyla örülmüştür.

Kamu ekonomisi, devlet maliyesi demektir. Osmanlı maliyesinin en önemli gelir kaynağı halkın ödediği vergilerdir. Vergiler iki ana grupta toplanabilir. Bunlardan biri şer'i, diğeri örfî vergilerdir. fier'î vergiler, islâm Hukuku'na göre toplanırdı. Öşür, haraç ve cizye olarak üç kısma ayrılırdı. Örfi vergiler ise padişahın emriyle konulurdu. Örfî vergiler de çeşitli vergilerden oluşurdu.

* Osmanlılarda Para ve Fiyat Hareketleri:

Osmanlılar, XIX.yüzyıla kadar bakır, gümüş ve altından yapılmış paralar kullandılar. Bu paralar darphane denilen yerde basılır ve genelikle adına sikke denirdi. Para gümüşten yapılmışsa akçe, altından yapılmışsa sikke-i hasene veya kırmızı adı verilirdi. Devletin bastırdığı bu paraların yanında yer yer ve zaman zaman başka ülkelerin paraları da kullanılırdı. Akçe aynı zamanda diğer paraların değerlerini belirlemede kullanılan

bir ölçekti. Meselâ bir altın 60 akçe, bir guruş 40 akçe, bir para 4 akçe idi. Geçen yıllar içinde Osmanlı parası da değer kaybına uğradı ve para sisteminde değişiklikler oldu. Akdeniz havzasındaki hızlı nüfus artışı, aynı yıllarda Amerikan gümüşünün Avrupa'ya akması, Avrupa'nın ticaret faaliyetlerini genişletmesi gibi nedenler yüzündenmOsmanlı ülkesinde hızlı fiyat artışları, yani yüksek enşasyon olayı görüldü. 1839

yılında ilk kez kâğıt para basıldı. Klasik dönemde Osmanlı toplumunun büyük bir bölümü mütevazı bir hayat

yaşamıştır. Genellikle hayat standardı geçimlik bir anlayış içinde olmuştur. Yöneticiler gibi toplumun üst grupları, nisbeten daha geniş imkânlara sahip olmuştur.

* Sanayii inkılâbının Osmanlı Ekonomisine Etkisi:

XVI.yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devleti dışındaki gelişmeler, Osmanlı ülkesinde de etkisini gösterdi. Avrupa, XVI.yüzyılda, daha önceki birikimi sonucunda, ticaret alanında büyük bir gelişme gösterdi. Bunu, XVIII. yüzyılda sanayii inkılâbı izledi. Bu tarihten itibaren Osmanlı ülkesinde Avrupa'nın etkisi duyulmaya başladı. Bu etki, XIX. yüzyılda daha da arttı. Bunun üzerine devlet, tarım ve toprak tasarrufu konusunda yeni düzenlemeler yaptı. Aynı olgu hayvancılık dalında da yaşandı. Sanayileşen Avrupa'nın yiyecek ihtiyacı karşısında Osmanlı tarım ve hayvancılık sektörü geçimlik üretimden pazar ekonomisi yapısına geçti. Buğday ve hayvan gibi önemli besin maddeleri dışarıya kaçırılmaya başlandı.

XVIII.yüzyılda sanayileşmesini gerçekleştiren Avrupa'nın etkisi, daha çok esnaf teşkilâtları üzerinde görüldü. Lonca sistemi bozuldu. Esnaf üretim yapmak yerine Avrupa sanayiinin ihtiyacı olan hammaddeyi satmaya başladı. Bu da zaten el tezgâhları ve küçük işletmeler şeklinde olan Osmanlı sanayiinin gelişmesini önledi. Bu çöküşe karşı devlet birtakım önlemler almaya çalıştı. Bazı fabrikalar açıldı ise de istenen

sonuç elde edilemedi. Osmanlı sanayiinin canlandırılması çabaları, XIX.ytizyılda yeni gelişmeler gösterdi. Ülkenin alt yapı yatırımları başlatıldı. Bunlar genellikle yabancı yatırımlar şeklinde gerçekleşti. Ticaret, ulaşım, haberleşme gibi konularda çalışmalar yapıldı.

Devletin kuruluş döneminden itibaren yabancı ülkelerle kapitülasyon adı verilen ticaret anlaşmaları yapılmıştı. Ekonominin güçlü olduğu yıllarda ülkeye zarar vermeyen kapitülasyonlar, ekonomi çökmeye başlayınca, çöküşü hızlandıran etken oldular. Özellikle, 1838 yılında ingiltere ile yapılan anlaşma ile Osmanlı Devleti, bağımsız dış ticaret politikası izleyebilme imkânını kaybetti. Ekonomik alanda bankacılık faaliyetleri de başladı. Bütçeler daha ciddi yapıldı ise de büyük açıklar verdi. Bu açıkları kapatmak için devlet iç ve dış borçlanma yoluna saptı. ilk defa 1854'de borç para alındı. Daha 1850 yıllarında iç kaynaklar tükenme noktasına geldi. Devlet aldığı dış borçların taksitlerini bile ödeyemedi . Bunun üzerine1881 yılında Düyûn-ı Umumiye idaresi adıyla bir komisyon kuruldu. Bu komisyon, Osmanlı ekonomisini tamamen kontrol altına aldı. Bu ekonomik çöküş, devletin yıkılışına kadar sürdü.

Esnaf Ve Zanaatkarlar

* Ahilik Teşkilatı:

Anadolu'da 13. yüzyılda yayılmıs olan esnaf, zanaatkâr ve isçileri toplayan teskilattır. Anadolu Selçuklu Devletinin sosyal düzeninin sağlanmasında ve

Osmanlı devletinin kurulusunda etkili olan ahîlik teskilatı dinî, ahlakî, sosyal ve ekonomik bir nitelik tasıyordu. Ahîlikte her mesleğin bir pîri ve pîr çevresinde toplanan meslek sahipleri vardı. Bu meslek sahiplerinin güven, doğruluk, tövbe ve hidayet gibi kurallara uyma zorunluluğu vardı.

* Lonca Teşkilatı:

Osmanlı toplumunda esnaflar LONCA adı verilen teskilatlara sahiptiler. Her esnaf muhakkak bir loncaya kayıtlı olur, loncasının koruması ve denetimi altında bulunurdu. Bugünkü tabipler odası, mimarlar odası, soförler cemiyeti gibi... Dükkan açma hakkına GEDİK denilirdi. Gedik'e sahip olmak için çıraklık, kalfalık yapıp, ustalık belgesini almak gerekirdi.

Loncaların baslıca görevleri sunlardı:

1- Üye sayısını, üretilen malların kalitesini,fiyatını belirlemek

2- Esnaf arasındaki haksız rekabeti önlemek,

3- Esnaf ile devlet arasındaki iliskileri düzenlemek,

4- Üyelerine kredi vermek. Her loncada yaslılardan meydana gelen 6 kisilik bir "ustalar kurulu" vardı.

Bunların en yaslısı baskan olur ve SEYH adını alırdı.

Seyh : Çıraklık ve ustalık törenlerini yönetir ve cezaların uygulanmasını sağlardı.

Kethüda: Loncayı dısarda temsil eder, hükümetle iliskileri düzenlerdi.

Nakib : Seyhi temsil eder,esnafla seyh arasında aracılık yapardı.

Yiğitbası: Disiplin isleri ve esnafa hammadde dağıtımını yapardı.

Ehl-i Hibre: İki kisiydiler. Mesleğin sırlarını bilen, malların kalitesi bildiren, fiyat belirleyen uzman. (Bilirkisi)

Bu 6 kisiden olusan Lonca kurulunun dısında Lonca teskilatıyla ilgili devlet görevlileri de vardı; Bunlar:

Kadı : Lonca birliklerinin en üst makamıydı. Esnaf arasındaki anlasmazlıkları çözümler ve yukarıda belirtilen altı kisilik kurulun seçilmesini onaylar veya görevden alırdı.

Muhtesib: Çarsı ve pazar denetlemesi yapardı.Satılan mal ve fiatları kontrol ederlerdi.(zabıta)

Esnaf ikiye ayrılır

a) Üreticiler:

Hammaddeyi isleyerek, islenmis madde haline getiren esnaflardır.

Örneğin: Bakırcı, kılıççı, fırıncı, demirci gibi...

b) Hizmet Erbabı:

Toplum için gerekli bir hizmeti yapan esnaftır. Örneğin: Berberler, hammallar gibi...

* Diğer Gruplar:

Osmanlı sehirlerinde Askerîler, tacîrler ve esnaflardan baska meslek ve toplum grupları da vardı. Bunların baslıcaları; yabancı tüccarlar, seyyahlar, yabancı ülke temsilcileri, köyden kente göç etmis issizler, seyyar satıcılardır

* Köyde Yşayanlar:

Köylerde yasayanları söyle gruplayabiliriz:

1)- Çiftçiler: Bunlar dirlik sahiplerinden veya devletten aldıkları 50-150 dönüm arasında ÇİFTLİK denilen toprakları islerlerdi. Ürün vergisi olarak "Ösür" veya "harac" vergisini öder, toprak vergisi olarak da ÇİFT RESMİ'ni verirlerdi.Üç yıl toprağını ekmeyen veya terkeden çiftçinin toprağı baskasına verilirdi. Bu takdirde bu kisiden ÇİFTBOZAN AKÇESİ adıyla bir vergi alınırdı.

2)- Tımar Beyleri: Köylerde yasayan beyler, çiftçinin denetimini yapar, güvenliği sağlarlardı.

3)- Muaflar: Köylüler arasında hiç vergi vermeyen veya çok az verenlere " MUAF " denirdi. Derbentçiler, emekli sipahiler, kalelerde görev yapanlar, din görevlileri, ilim

adamları muaflar içinde yer alıyordu.

* Göçebeler (Konargöçerler):

Türk oymaklarının basındakilere BEY, Arap asiretlerinin basındakilere SEYH adı veriliyordu. Bunların devletle ilgili islerini KETHÜDA denilen yardımcıları yürütürdü. Hayvancılıkla uğrasan konargöçerler, devlete hayvan veya sürü basına AĞIL RESMî denilen bir vergi

öderlerdi.

Osmanlı Ekonomisi

* Osmanlı Ekonomisinin Temel Kaynağı:

İNSAN : Osmanlı devletinde son yıllara gelinceye dek bugünkü anlamda bir nüfus sayımı yapılmamıstı. İlk nüfus sayımı 1831'de II.MAHMUT döneminde yapıldı. Osmanlı Devleti'nin bundan önceki dönemlerine ait nüfus bilgilerini ise Tahrîr defterlerinden öğreniyoruz.

TAHRîR DEFTERLERİ: Bir yer fethedildiğinde ya da belirli aralıklarla kaza ve sancakların vergi yükümlüsü "erkek nüfusunu" ve bunların ödeyeceği vergi miktarını saptamak amacıyla "TAHRîR" denilen bir sayım yapılırdı. Tahrir defterlerini "Nisancı" tutar, bir örneği de Eyalette saklanırdı.

TOPRAK: Osmanlı Devletinde ekonominin en önemli kaynağı topraktı.

* Osmanlı Toprak Sistemi

A) Miri Arazi

B)- Mülk Arazi

C)-Vakıf Arazi

1) Havass-ı Hümayun toprakları

2) Pasmaklık toprakları 1)- Ösür Topraklar

3) Malikâne toprakları 2)- Haraci Topraklar

4) Yurtluk ve Ocaklık Toprakları

5) Dirlik Toprakları

a) Has

b) Zeamet

c) Tımar

A)- MİRî ARAZİ: Mülkiyeti devlete ait olan topraklardır.

Mirî toprakların baslıcaları sunlardır:

1)- Havass-ı Hümayun Toprakları: Gelirleri doğrudan doğruya devlet hazinesine giren topraklar olup, mukataa ve iltizam yoluyla yönetilirdi.

2)- Pasmaklık toprakları: Gelirleri padisah kızlarına ve ailelerin bırakılan topraklardı.

3)- Malikâne toprakları: Devlet adamlarına hizmetleri karsılığı mülk olarak verilen topraklardı.

4)- Yurtluk ve Ocaklık Toprakları: Fetih sırasında bazı kumandanlara, hizmetlerine karsılık olmak üzere verilen topraklardır.

5)- Dirlik (Tımar)Toprakları: Vergi geliri, devlet adamlarına ve askerlere hizmet veya maas karsılığı verilen topraklardır. Dirlik sahibi, toplanan verginin maas olarak ayrılan "Kılıç hakkı" olarak ayrılan bölümünden geriye kalanla CEBELÜ denilen tam teçhiatlı asker yetistirirdi. Dirlik topraklar üçe ayrılırdı:

a)- Has

b)- Zeamet

c)- Tımar

B)- Mülk Arazi:

Mülkiyeti kisilere ait topraklardır. İki bölümde incelenebilir:

1)- Ösriyye (ösür topraklar): Bu topraklar, fethedildiği zaman MÜSLÜMANLARA verilmis veya fethedildiğinde müslümanlara ait olan topraklardır. Bu gibi topraklar sahiplerinin malı olup, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi. Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak ÇİFT RESMİ, ürün vergisi olarak da "ÖSÜR" vergisini verirlerdi.

2)- Haraciye (Haracî topraklar): Bu topraklar bir yerin fethinden sonra GAYRî MÜSLİM halkın elinde bırakılan, onlara mülk olarak verilen topraklardır. Sahipleri, dilediği gibi kullanırlar,satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi. Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak HARAC-I MUVAZZAF ürün vergisi olarak da HARAC-I MUKASSEM vergisini verirlerdi.

C)- Vakif Arazi:

Gelirleri kisiler ya da devlet tarafından hayır kurumlarına bırakılan topraklardı.

* Toprak Sisteminde Meydana Gelen Değişmeler:

1)- Tımar sisteminin bozulmasıyla, "Dirlik topraklar" MİRî MUKATAA'ya çevrilerek, yani gelirleri hazineye devredilerek, pesin alınan bir bedel karsılığı üç yıllığına "İltizam"a verilmeye baslandı.

NOT: Mültezîm denen iltizam sahipleri daha fazla vergi toplamak için halka baskıyapmıslardır. Bu durum "Celali isyanlarına" veya vergisini ödeyemeyen köylünün toprağını terk ederek büyük sehirlere göç etmesine neden olmustur.

2)- Devletin artan masraflarının karsılanması için Mukataalar mültezîmlere üç yıllık dönemler için

değil, ömür boyu verilmeye baslandı. Bu sisteme MALİKANE USULÜ denilir. (1695'te)

3)- "Malikane usulüyle" sağlanan gelirlerde yetmeyince, bu defa Mukataaların yıllık kârları paylara ayrılarak satılmaya basladı. Bu usule de ESHAM USULÜ denilmistir. (1775)

4)- Tımar ve zeâmet sistemi II.Mahmut zamanında kaldırılarak basta valiler olmak üzere devlet

memurları memurları maasa bağlanmıstır.

5)- 1854'te "Arazi kanunnamesi" ile MÜLKİYET sistemine geçilerek, uzun süre bir toprağı kullananlar o toprağın sahibi olmuslardır. (Zilliyet)

6)- 1858'de çıkarılan bir baska "arazi kanunu" ile tarım ürünlerinden alınan çesitli vergiler kaldırılarak, tek vergi olarak "ASAR" vergisi yürürlükte tutuldu.

AYAN VE ESRAF: Sehirlerin, köylerin, asiretlerin ileri gelenlerine "Ayân ve esraf" denilirdi. Bu kisiler bulundukları yerlerde en etkili ve zengin kisilerdi.

Ayan ve Eşrafın Güçlenmesinin Sebepleri:

1- Tımar topraklarının mukataaya çevrilmesiyle, bu toprakları iltizama alanlar genellikle "Ayânlar"

oldu. Böylelikle Dirlik sahiplerinin haklarına sahip olan âyânlar bulundukları yerleri yönetmeye basladılar.

2)-Merkez teskilatını bozulmasıyla "beylerbeyi" veya "sancak beyi" olarak atananlar makamlarına gitmeyerek o eyalet yada sancaktaki âyânı MÜTESELLİM (vekil) olarak görevlendirmistir. Ayanlar böylelikle devlet gücünün temsilcisi durumuna gelince daha da güçlenmislerdir.

II. Mahmut döneminde âyânlarla padisah arasında SENED-İ İTTİFAK diye bir belge imzalayarak anlaşma yoluna gitmistir. (1808)

Osmanlı Ekonomisinde Tarım

Osmanlı ekonomisinin en önemli sektörü tarımdır. 17. yüzyılın baslarına kadar Osmanlı devleti tarım ürünleri bakımından kendine yeten bir ülkeydi. Ancak, zaman zaman karsılasılan kuraklık, sel, isyanlar, göçler,ve tımar sisteminin bozulması üretim kayıplarına neden olmustur.

Özellikle hububat, bağ-bahçe ziraâti ön plandayken, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da sanayinin gelismesi doğrultusunda tütün, pamuk gibi sanayi bitkilerinin üretimi önem kazanmıstır. Ayrıca Avrupa'nın tarım ürünü ihtiyacı artınca Osmanlı Devletinde GEÇİMLİLİK düzeyde üretimden PAZAR EKONOMİSİ'nin ihtiyaçlarını karsılayacak bir üretim düzeyine gelinmistir.

Osmanlı Ekonomisinde Hayvancılık

Hayvancılığın Osmanlı ekonomisine katkıları sunlardı:

1)Tarım alanında : Toprakları ekmek için öküz, manda gibi hayvanlardan yararlanılıyordu.

2)Gıda alanında : Etinden yağından,sütünden yararlanılıyordu.

3)Sanayi alanında: Yünü ve derisi giyim, dokuma ve ayakkabı üretiminde hammadde olarak kullanılıyordu.

4)Ulasım alanında: At,katır ,esek gibi hayvanlar tasıma ve ulastırmada kullanılıyordu.

5)Maliye alanında: Hayvanlardan ve hayvansal ürünlerden alınan vergiler devletin baslıca gelir kaynaklarını olusturuyordu.

Osmanlı Ekonomisinde Madencilik

Osmanlı devleti'nde madenler iltizam olarak dağıtılırdı. Çıkartılan madenlerin çoğu ülke içinde islenemediğinden dısarıya ihraç edilirdi.

* Osmanlılarda ilk madenin isletilmesi Osman Bey zamanındadır. Bilecik'in fethi ile buradaki demir madeni isletilmistir.

Osmanlı Ekonomisinde Sanayi

Osmanlı Devletinde sanayi kesimi esnaf birlikleri(Lonca) halinde teskilatlanmıstı.Esnafın üretimi elemeği-göz nuruna dayanıyordu. Bu mevcut sanayi öncesi üretim baslangıçta ülke ihtiyaçlarını karsılıyordu. Ankara'da sof, Bursa'da İpekçilik, Selanik'te çuhacılık, Bulgaristan'da aba Kayseri,Manisa ve Tokat'ta dericilik(debbağlık) yaygındı. Ayrıca Osmanlı Devletinde savas araç ve gereçlerini üretmek için fabrika ve imalathaneler de kurulmustu.

Bunlar:

Tersane (Gemi yapım yeri): ilk büyük Osmanlı tersanesi Yıldırım Bayezıt tarafından Gelibolu'da yapıldı. Daha sonraki dönemlerde İstanbul, Sİnop,İzmit, Süveys, Basra gibi sahillerde baska tersaneler de kuruldu.

Tophane: İstanbul'un fethinden önce Edirne ve Bursa'da, fetihten sonra da İstanbul'da top döküm tesisleri kuruldu.

Baruthane: İlk baruthane Gelibolu'da kuruldu.

* Avrupa'daki Ekonomik Gelişmelerin Osmanlı Sanayiine Etkileri:

1)- Coğrafi kesiflerle zenginlesen Avrupalılar; artan tüketim eğilimlerini, elde ettikleri altın ve gümüsle Osmanlı pazarlarından karsılayınca esnaf hammadde bulmakta zorlandı.

2)- Sanayii inkılâbı sonucu bol ve ucuz, üstelik kapitülasyonlar nedeniyle düsük gümrüklü Avrupa mallarıyla Osmanlı esnafı rekabet edemedi.

Esnafı zorlayan baska bir konuda sehirlere göç eden köylünün,maasları alan yeniçerilerin ve diğer grupların esnaflığı yeni bir geçim yolu olarak görmesiydi. Bu durum esnaf teskilatlarının disiplinli yapısını bozmus, artan esnaf sayısı geçimlerini iyice zorlaştırmıştır.

* Osmanlı Devletinin Sanayiiyi Geliştirmek İçin Aldığı Tedbirler:

1)- Sanayi hammaddelerinin ihracını yasaklamıstır.

2)- Gelismiş teknolojiyle yeni imalathaneler açmıstır.

3)- İslah-ı Sanayii Komisyonu kurarak, esnaf birliklerini canlandırmaya ve onları sirketlesmeye çalısmıstır.

Osmanlı Devleti Tanzimat fermanıyla ülkenin kalkınması için yabancı sermayeden yararlanacağını açıklamıstı. Bu yolla Osmanlı ülkesinde haberlesme ve ulasımı gelistiren adımlar atılmıstır. Kırım savası sırasında ilk defa TELGRAF hattı dösenmistir. Yine yeni bir teknoloji olan "demiryolu" Osmanlı ülkesine girmistir. Verilen imtiyazlarla İngilizler Batı Anadolu hattını, Almanlarda Bağdat Demiryolunu insa etmislerdir.

Osmanlılarda Ticaret

* Anadolu'da Ticaret Yolları:

1- Sağ Kol: İstanbul'dan (Üsküdar) baslayan bu yol, Konya, Adana üzerinden Halep'e uanıyordu.

2- Orta Kol:İstanbul'dan (Üsküdar) baslayan bu yol,Diyarbakır'a buradanda Musul ve Bağdat'a kadar uzanıyordu.

3)-Sol Kol: İstanbul'dan (Üsküdar) baslayan bu yol, Erzurum ve Kars'a uzanıyordu.

* Rumeli'de Ticaret Yolları:

1- Sağ Kol: İstanbul'dan Bulgaristan, Eflak-Boğdan ve Erdel'e uzanıyordu.

2- Orta Kol: İstanbul'dan Edirne,Belgrad üzerinden Avrupa içlerine uzanıyordu.

3- Sol Kol: İstanbul'dan Edirne, Selanik üzerinden Mora'ya uzanıyordu.

* Ticaretle İlgili Terimler:

Menzil : Yol üzerindeki konaklama noktaları denirdi.

Menzil Teskilatı: Haberlesme TATAR denilen ulaklar tarafından yapılıyordu. Devlet habercilerin çabuk

gitmelerini sağlayacak dinlenmis atları ve yiyecek ihtiyaçlarını karsılamak için konaklama yerine yakın köy ve kasabalardaki bazı aileleri bu is için görevlendirirdi. Bu teskilata "menzil teskilatı" denirdi.

Derbentçi : Ana yolların, boğaz ve geçitlerin güvenliğinden sorumluydu.

Mekkâri Tâifesi : Yolcu ve mal tasıma islerini meslek edinen esnaflara verilen ad.

* Osmanlı Ticaret Gelirlerini Etkileyen Faktörler:

1- Ticaret yollarının değismesi(Ümit Burnu)

2- Kapitülasyonlar

3- 1838 Balta Limanı Antlasması

* Kapitülasyonlar:

Kapitülasyon: Gümrük,Hukuk,ve ekonomik konularda verilen ayrıcalıklara denir. İlk ticari imtiyazlar ORHAN BEY tarafından CENEVİZLİLER'e verildi. İstanbul'un fethinden sonra Fatih "Ceneviz" ve "Venedikliler'e" ticarî imtiyazlar tanıdı. Kanuni Sultan Süleyman 1535' de Fransızlarla Osmanlıların "AHİDNAME", Fransızların

KAPİTÜLASYON dediği anlasmayı yaptı.

*Kanuni'nin amacı Sarlken'e karsı Fransa'yı yanına çekerek, Avrupa hırıstiyan birliğini bölmekti.

* Kapitülasyonlar I. Mahmut zamanında (1740) sürekli hale getirildi.

* Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923'te LOZAN ANTLASMASI ile kaldırıldı.

BALTA LİMANI ANTLASMASI(1838): İngiltere ile II. Mahmut döneminde imzalanmıstır. Bu antlasmayla

ihracattan alınan vergiler artırılırken (%12), İthalattan alınan vergiler azaltılıyordu (%5). II. Mahmut'un bu antlasmadan amacı Mehmet Ali Pasa'ya ve Rusya'ya karsı

İngiltere'nin desteğini kazanmaktı.

* Balta Limanı Anlasması'ndan sonra diğer devletlere de aynı haklar genisletilerek verilmis ve Osmanlı ülkesi Avrupa Devletlerinin bir "açık pazarı" haline gelmistir.

* Dış Borçlar

Osmanlı Devleti bütçe açıklarını kapamak için önce halka ek vergiler getirmis,yeterli olmayınca KAİME adı verilen hazine tahvillerini çıkarmıstı. Bu da yeterli olmayınca dıs borca yönelmek zorunda kalmıstı. İlk Dıs borç 1854 yılında KIRIM SAVASI sırasında İngiliz ve Fransız sarraflarından alındı. 20 yıl gibi kısa bir sürede Osmanlı devleti Borç batağına saplandı. 1881'de yayınlanan ve adına MUHARREM KARARNAMESİ denilen bir kararnameyle iç ve dıs borçlarının ödenmesini DûYûN-I UMUMİYE (Genel Borçlar) denilen üyeleri alacaklı ülkeler tarafından seçilen bir komisyona bıraktı. Osmanlı Devleti borçlarına karsılık tuz, tütün, ipek ve damga vergilerini karsılık olarak gösterdi. Osmanlı Borçları meselesi LOZAN BARIS ANLASMASI ile çözümlendi.

Osmanlılarda Maliye Para:

* Madeni Paralar (Sikkeler)

Osmanlılar 19. yüzyıla kadar altın ve gümüs gibi değerli madenlerden yapılma paralar kullanmıslardır. Bu madenlerden "DARPHANE"de kesilen yassı yuvarlak parçacıklara SİKKE denilirdi. Bunların gümüsten olanına AKÇE, Altından olanına da SİKKE-i HASENE (Sultani) yada "kırmızı" denilirdi. İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bastırıldı. Orhan Bey zamanında bastırılan gümüs paraya "AKÇE" denildi. Fatih amanında basılan altın paraya da SULTANİ adı verildi. Sikkelere bakır katılmasına AYAR denilirdi. Bu tip paralara KIRKIK AKÇE adı verilirdi. Sonraki dönemlerde çesitli isimlerde sikkeler piyasaya sürülmüstür.

Bunlar GURUS, PARA, PUL, METELİK, MECİDİYE dir.

* Kağıt Para: İlk kağıt para Sultan Abdülmecit döneminde basıldı. Hazine bonosu niteliğindeki bu paraya KAİME denildi.

Osmanlı Vergi Sistemi

* Seri Vergiler: Bunların seriatın emrettiği vergilerdi.

a) Öşür: Müslümanlardan alınan toprak ürünü vergisidir. Elde edilen ürünün onda biri vergi olarak alınırdı.

b) Haraç: Müslüman olmayanlardan alınaaan vergiydi.

Haraç ikiye ayrılıyordu:

-Harac-ı Mukassem : Elde edilen üründen alınırdı.

-Haracı Muvazzaf : Toprak vergisiydi.

c) Cizye: Müslüman olmayan erkeklerden, askerlik görevi karşılığı alına vergidir.

d) Ağnam : Hayvandan sayısına göre alınan vergi.

* Örfi Vergiler: Padişahın iradesiyle konulan vergilerdi.

Başlıca Örfi Vergi Çeşitleri

a)-Çift Resmi : Reayanın sipahiye ödediği toprak vergisi

b)-Çift bozan vergisi : Toprağını izinsiz olarak terkeden veya üç yıl üst üste ekmeyenlerden alınan vergi.

c)-Avarız : Olağanüstü hallerde, divanın kararı ve padişahın emri ile toplanan vergilere denirdi


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:45

Baltalimanı Antlaşması

BALTALİMANI ANTLAŞMASI; Osmanlı Devletinin 1838?de İngiltere ile Baltalimanı?nda imzaladığı ticaret antlaşması. Avrupa?da sanayi inkılabının neticesi olarak daha fazla ham maddeye ihtiyaç duyulmaya başlandı. Bunun üzerine Osmanlı hükumeti de 1826?dan itibaren, ham maddesini dışarıya çıkararak esnafın işsiz kalmasını önlemek maksadıyle bir nevi himaye sistemi olan yed-i vahid (tekel) usulünü uygulamaya koymuştu. Sistemin ayrıca yeni kurulmuş olan Asakir-i Mansure-i Mu

Baltalimanı Antlaşması hakkında ansiklopedik bilgi

Osmanlı Devletinin 1838?de İngiltere ile Baltalimanı?nda imzaladığı ticaret antlaşması.

Avrupa?da sanayi inkılabının neticesi olarak daha fazla ham maddeye ihtiyaç duyulmaya başlandı. Bunun üzerine Osmanlı hükumeti de 1826?dan itibaren, ham maddesini dışarıya çıkararak esnafın işsiz kalmasını önlemek maksadıyle bir nevi himaye sistemi olan yed-i vahid (tekel) usulünü uygulamaya koymuştu. Sistemin ayrıca yeni kurulmuş olan Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ordusuna kaynak bulmak ve üreticinin mahsulünü ucuza satarak aldanmasını önlemek gibi gayeleri de bulunuyordu. Yed-i vahid uygulaması özellikle İngiliz tüccarlarını son derece rahatsız ediyordu. Nitekim, İngiliz sefiri Ponsenby, yed-i vahid usulü ile ticaret serbestisine konmuş engellere şiddetle çatmakta; Türkiye?de mahsul yetiştirenler, bunların fiyatlarını tesbit etmekte yegane hakim olan imtiyazlı kimselere satmak mecburiyetinde kaldıkça, Türk sanayiinin geriliğe mahkum kalacağını iddia etmekteydi. Kısaca yed-i vahid usulü, İngiltere?nin Osmanlı Devletini gönlünce sömürmesini engellemekteydi.

Bu sebeple İngilizler, Osmanlı ticaretinde kendilerine ters düşen hükümlerin kaldırılması için 1833?ten itibaren ünlü hariciye nazırları Polmerston aracılığıyla uğraşmaya başladılar. 1836?daki müzakerelerde Osmanlı heyetine başkanlık eden gümrük emini Tahir Efendi, eski düzenden mümkün olduğunca az taviz vermeye çalışmış ve İngiliz isteklerine boyun eğmemişti. Bu durumda İngiliz diplomasisi, Osmanlı bürokrasisinin zayıf ve bunalımlı bir devresini kollamaya başladı. Nitekim bu fırsat iki yönlü bir şekilde İngilizlerin karşısına çıktı. 1837?de Londra büyük elçiliğinden hariciye nazırlığına getirilen Mustafa Reşid Paşa, İngilizlere yakın bir müzakereciydi. Londra büyükelçiliğindeyken mason locasına kayıtlı olan Reşid Paşa, Osmanlı Devlitini iktisadi bakımdan çökertecek bir antlaşmaya yanaşmakta hiç tereddüt göstermedi. Bu sırada Mehmed Ali Paşa Mısır'da Osmanlı Devleti için büyük bir tehlike arz ediyordu. Reşid Paşa, Mısır meselesinde İngilizlerin yardımlarını temin bahanesiyle Baltalimanı?ndaki yalısında dört gün süren ve çok gizli tutulan pazarlıklar sonucunda, 16 Ağustos 1838?de Osmanlı-İngiliz ticaret antlaşmasını imzaladılar. Antlaşma, 8 Ekim 1838?de Kraliçe Victoria, bir ay sonra da Sultan Mahmud tarafından tasdik olundu. Esas ve zeyl olmak üzere iki kısım halinde tanzim edilen antlaşmanın birinci kısmı iç ticarete ait maddeleri; zeyli meydana getiren ikinci kısım ise İngiltere?den ithal edilecek mallarla, transit eşyaların gümrüklendirilme şekillerini ihtiva ediyordu.

Antlaşmanın zeyl kısmının ikinci maddesine göre zirai mahsullerle sair eşya üzerine konan yed-i vahid yani tekel usulü tamamen kaldırılıyordu. Bu maddeyle emperyalizmin önündeki engeller kaldırılarak iktisadi sistemimiz felce uğramış oluyordu. Ayrıca iç ticaretin Osmanlı vatandaşlarına münhasır kalması da kaldırılıp, istisnasız bir şekilde İngiliz tüccarlarına veriliyordu.

Antlaşmanın diğer önemli hükümlerine gelince, dördüncü madde ile, Britanya tebeası, Osmanlı memleketleri mahsulü olan bütün maddeleri, istisnasız olarak ihrac etme müsaadesine sahip olacaklardı. Altıncı madde ile transit resmi kaldırılmaktaydı. Yedinci madde ile, İngiliz gemileriyle gelen İngiliz emtiası için bir defa gümrüğü ödendikten sonra, ithalatçı veya alıcı tarafından nereye götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmeyecekti. Antlaşmanın bu hükümleri ile, Osmanlı hazinesi, önemli bir gelir kaynağından mahrum kaldı. Önceden yabancı bir emtia bir eyaletten diğer bir eyalete geçerken ilave gümrük ödemek zorunda bulunduğundan, fiyatı artarak rekabet gücünü kaybediyordu. Şimdi ise Osmanlı tüccarı bir yerden bir yere bir malı götürüp, satarken yüzde 12 vergi verirken, İngiliz tüccarları ortakları ve adamları yüzde beş vergi ödeyecekti. Böylece İngiliz tüccarları Osmanlı tüccarına karşı korunmuş oluyordu. Bilahare transit resminin devam etmesine karar verilmiş ise de buna karşılık ithalat resimlerinde, yüzde ikiye varan bir indirime daha gidildi.

Bu arada antlaşma hükümlerinin Mısır, Afrika eyaletleri dahil bütün Osmanlı ülkelerinde ve her sınıf halk tarafından tatbik ve riayet olunacağına dikkat çekildikten sonra, isteyen bütün dost devletlere de istisnasız olarak antlaşmanın teşmil edileceği taahhüt olunuyordu. Nitekim 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Osmanlı dış ticaretinde birinci sırayı alan Fransa, menfaatlerine halel geleceğini bilerek bu antlaşma hükümlerine şiddetle karşı çıktığı halde, çok geçmeden 25 Kasım 1838?de yukarıdaki maddeye istinaden aynı hükümleri ihtiva eden bir antlaşma imzaladı. Bunu, Avrupa?nın diğer devletleri takib etmekte gecikmediler. 31 Ocak 1840?ta İsveç ve Norveç, 2 Mart 1840?ta İspanya, 14 Mart 1840?ta Hollanda, 30 Nisan 1840?ta Belçika, 1 Mayıs 1841?de Danimarka ve 20 Mart 1843?te Portekiz ile antlaşmalar imzalandı.

Mustafa Reşid Paşanın faaliyetleri sonucu 1838?de önce İngiltere ve sonraki yıllarda diğer Avrupa devletleriyle imzalanan bu ticari antlaşmalar, esnafı ve tüccarlarımızı uşaklığa, devletimizi de borç bataklığına düşürmekten öte bir işe yaramamıştır. Nitekim antlaşmanın imzalanmasından sonra Avusturya başbakanı; ?İşte Osmanlı şimdi bitti!? derken, Osmanlı?ya büyük bir darbenin vurulduğunu daha işin başında söylemekten kendini alamamıştır. Aradan yirmi yıl geçtikten sonra, 1858?de antlaşmanın tesirlerini anlatan İngiliz Edward Michelson ise; ?Yabancı ülkelerde büyük ünü olan Türk sanayiinin birçok kolları şimdi tamamen yok olmuştur. Bunlar arasında pamuk sanayii başta gelir ki, bunlar tamamiyle İngiliz sanayii tarafından sağlanmaktadır. Şam?ın çelik bıçakları, Kıbrıs?ın şekeri, İznik?in çinisi, Teselya?nın iplik boya sanayi hep yok olmuştur. Bütün bu sanayi kollarının bugün Türk topraklarında artık izi bile kalmamıştır.? derken, Türk sanayiinin düştüğü acı durumu dile getirmiştir. Bu ticaret antlaşmaları, devlet hazinesini önemli masrafları karşılayamaz hale getirdi ve Avrupa?dan borç alma yolu açıldı. Böylece dışa bağımlılık devri başlamış oldu.

Gerçekten de Sultan Abdülaziz 1861?de tahta çıkarken, 1838 ticari antlaşmalarının bir neticesi olarak, dış ticaretin yanında iç ticaret de yabancıların eline geçmiş, büyük çapta mali ve iktisadi çöküntü içerisinde bulunan bir devletle karşılaşmış idi.


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:48

ÖZET

Derbendler, Osmanlılar zamanında Türk kültürünün vücuda getirdiği önemli sosyal ve iktisadi teşekküllerdir. Ticaret yolları ve geçitler üzerine kurulan derbendler sayesinde, seyahat eden yolcuların emniyeti sağlanmak-la birlikte, yol boyunca onların her türlü ihtiyaçları da karşılanmıştır. Aynı zamanda derbendlerin kurulma-sıyla hem iç iskân meselesi çözüme kavuşturulmuş, hem de bölgenin güvenliği temin edilerek, ıssız yerlerin iktisadi ve sosyal açıdan canlandırılması sağlanmıştır. Derbend teşkilatı, temelinde insana hizmet amacını taşıyan kültürümüzün köklü birikiminin, zenginliğinin ve yaratıcılığının bir eseri olarak ortaya çıkmıştır. Makalede Derbend teşkilatı tarihsel sosyoloji açısından ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Derbent Teşkilatı, Türklerde İskân, Kültür, Müessese

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________

DERBEND ORGANISATION IN TURKISH NATIONS AS A HOUSING POLICY

ABSTRACT

Derbends- the gate of the houses- is a kind of significant social and economic instutition in Otoman period which Turkish culture and tradition created. Thanks to the Derbends constructed on trade routes and passageways, the safety of travellers was secured and their various kinds of needs were provided. Moreover, immediately after the construction of Derbends, on the one hand, the inner housing problem was settled, and on the other hand, the revival of the deserted places was put into practice in addition to securing the safety of the region in question. Derbend organisation emerged as a result of the rooted accumulation, richness, and creativity of Turkish culture under the foundation of which there lied the idea of service to human beings. İn the article, derbend organisation has researched in point of historical sociology.

Keywords:Derbent Organisation, Housing in Tukish Nations, Culture, Institution

__________________________________________________________________________________________________________________________________________________

GİRİŞ

Kolektif bir zihniyetin değerler dünyasını ifade eden kültür, toplum bünyesinde ihtiyaçların karşılanması amacıyla çeşitli müesseseler oluşturur. Bu haliyle insanlar, sınırsız çeşitlilikte ve yöndeki ihtiyaçlarını gidermek için sosyal ve kültürel yapı tarafından çizilen, formülleştirilen müesseselere ve yollara müracaat ederler. Kültür, potansiyeli ve ya-ratıcılığı oranında insanların ihtiyacı olan bazı müesseseleri vücuda getirir. Türk kültürü de yaratıcı bir kültür olarak, her dönemde ve zamanda üyele-rinin ihtiyaçlarını karşılamak için özgün müessese-ler meydana getirmiş, milletin huzur içerisinde yaşa-masını temin etmeye muvaffak olmuş bir kültürdür.

Tarihin en eski dönemlerinden itibaren farklı coğrafyalarda hâkimiyet kuran Türk milleti, bazen zor şartlar karşısında kendi kültür dünyasında çıkar-dığı önemli müesseseler neticesinde hem birliğini ve bütünlüğünü sağlamış, hem de coğrafyanın olumsuz koşullarının üstesinden gelmiştir. Türk milleti pek çok boydan oluşan, büyük ve geniş bir millettir. Bu cesameti ile milleti idare eden Türk devletleri, farklı boyların ve aşiretlerin iskânını, sistemli bir şekilde, zamanın ve mekânın şartlarında, farklı yöntemler geliştirerek gerçekleştirmişlerdir.

İşte bu çerçevede Türkler Anadolu?ya geldik-ten sonra, içe dönük geliştirilen bir iskân siyaseti olarak, Osmanlılarda ?derbend? ve geçitler yoluyla yeni müesseseler teşekkül ettirilmiştir. Ekonomisi temelde ticarete, tarıma ve hayvancılığa dayalı bir toplum olan Osmanlıda, yollar hayati bir öneme sahipti. Ticaret, ulaşım ve seyahat açısından oldukça önemli olan bu yollar ve güzergâhlar, adeta ülkenin can damarlarını teşkil etmekteydi. Önemli ticaret yolları ve geçitler üzerinde kurulan derbendler, yol boyunca bir emniyet zinciri görevini yürütmekle birlikte, yeni alanlar derbendlerle ziraata açılmakta, bölgede kurulan köyler ve derbend mahallindeki yerleştirmeler ile iç iskân meselesi de çözüme ka-vuşturulmaktaydı. Makalemizde, Türklerde bir iskân metodu olarak kullanılan ve o günkü şartlar itibariy-le önemli sosyal işlevler yürüten derbend teşkila-tının sosyolojik bir izahı yapılacaktır.

TÜRKLERDE İSKÂN SİYASETİ

İskân, sözlüklerde sükûn?dan gelen ve sakin kılma, oturtma, ev sahibi etme veya yerleştirme an-lamlarını ifade etmektedir. İskân-ı muhacirin ise muhacir (göçmen) yerleştirme, bir harfi sakin okun-ması, anlamına gelmektedir( Devellioğlu, 1996). En geniş manasıyla iskânın, ?bir beşeri yerleşme? oldu-ğu belirtilmektedir (Halaçoğlu, 1991). Kavramın bu geniş manasıyla tanımlanması, yer tutma ve yerleş-me meselesinin, sosyal hareketlik içerisinde olan insanı, çok uzun tarihlerden beri meşgul ettiğini bize göstermektedir.

Geçmişten günümüze göçebe ve yarı göçebe-lerin toprağa bağlanması, tehcir veya muhacirlerin uygun bölgelere yerleştirilmesi hususu, siyasi, içti-mai, iktisadi, milli ve dini bakımlardan bütün dev-letleri sürekli olarak ilgilendirmiş, onların vazifeleri ve sorumlulukları kapsamına girmiştir. Toplumların sahip oldukları kültürleri ve bu hususta belirledikleri prensip, düşünce ve kanaatleri, onların iskân politi-kalarını oluşturmuştur(Eröz, 1991). Bu çerçevede mevcut kültürel zihniyet ve değerler, iskânın şu veya bu tarzda biçimlenmesine tesir etmiştir.

İçerisinde pek çok boyu, aşireti ve insan top-luluğunu barındıran Türk milleti de zamanın şartla-rına uygun olarak, kendine has dinamik bir iskân siyaseti belirlemiştir. Eski Türk toplum yapısı, yay-lak- kışlak kültürüne dayanan, yarı göçebe özelliği gösteren, bir hayat üzerine kurulu idi. Bu ise teme-linde at ve demirin bulunduğu ?Bozkır kültürü? ola-rak isimlendirilir. Bu kültür, dünyayı, coğrafyayı ve insanı algılayış açısından Türklere pek çok vasfı ve kabiliyeti kazandırmada etkili olmuştur. Geniş ot-laklarda yüz binlerce hayvanı göz önünde tutmak, çabuk hareket etmek ve kuşanmak gibi özelliklerle örülü bu kültürün, zamanla Türklerde, özgürlükle örülmüş bir ?yaygınlık? vasfının oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca bu kültürü yaşayan insanlar olarak Türkler, yeni otlaklar için iklimden iklime koştu-ğundan dolayı ?dünyayı dar gören? hareketli bir hayat anlayışa sahip olduğu, böylelikle sevk ve idare etme, teşkilatçılık ve askerlik kabiliyetlerinin yük-sek bir noktada olduğu görülmüştür (Kafesoğlu, 1991). Esasında bu zor bir hayat tarzıdır ve temelin-de yaylak ile kışlak arasında geçen göçebeliğe dayanmaktadır. Göçebelik ise insan hünerinin bir zaferidir. Çünkü hayvanların ehlileştirilmesine, güç fiziki şartlara uyulmasına, çobanlık yanında askeri tekniklerin doğmasına yol açarak çiftçilikten üstün bir özellik arz eder (Türkdoğan, 1996).

İslamiyet?ten evvel Türkler, sadece çadır ha-yatı yaşamamışlardır, bir iskân biçimi olarak şehir-ler de kurmuşlardır. Türkler buralara senenin belirli bir döneminde kullanıldığı için pek önem verme-mekle beraber, çoğu zaman çamur-toprak (kerpiç) veya ahşap evlerden oluşan kasaba mahiyetli şehirler inşa etmişlerdir. Türklerin idari yapıları, derebeylik rejiminden uzak olduğu için, ?şato? tipi yapılara rastlanmadığı gibi nadiren surlu şehirler de inşa edilmiştir. Yine yol güzergâhlarında ve ticari açıdan faal merkezlerde, ticarete dayalı şehirlerin de inşası, bir başka yerleşim tarzı olarak kendini göstermiştir (Kafesoğlu, 1991).

Daha sonra Anadolu?nun fethiyle beraber, büyük göç hareketleri başlamış ve uzun süre devam etmiştir. Bu göç hareketinde, Anadolu?nun İslamlaş-mamış olmasının da etkisi büyük olmuştur. Göçler, bir istila hareketi olarak değil, fütüvvet anlayışından hareketle, fetih düşüncesiyle gerçekleştirilmiştir. Selçuklulardan itibaren Anadolu?ya yapılan bu Türkmen göçleri, sistemli bir iskân siyasetine göre gerçekleşmiştir. Göç eden aşiretler, devletin belirle-diği yerlerde iskân ettirilmiş, buraların içtimai ve iktisadi olarak canlanması sağlanmaya çalışılmıştır.

Anadolu Selçukluları Devleti, Türkmenleri iskân ile kendini yükümlü olarak görmüş, onların beşeri ve iktisadi her türlü maişet problemlerine çö-züm bulmaya çalışmıştır. Selçuklular, göç edenlerin iskânını, ikta usulü ile gerçekleştirmeye gayret et-mişlerdir (Eröz, 1991). Bunlara ilave olarak göç eden aşiretlerin, sürgün yoluyla iskânı sağlanıldığı gibi, büyük ve kalabalık olan aşiretler de ?parça-lanarak? iskâna tabi tutulmuştur. Türkmen aşiretleri-ni parçalara ayırarak bir birinden uzak sahalara sevk etmek suretiyle, irsi reislerin idaresi altındaki her-hangi toplu ve kuvvetli etnik bir birliğin isyanı ihti-mallerini ortadan kaldırmak ve aşiret dayanışmasını kırarak milli bütünlüğü, huzuru sağlamak gayesi güdülmüştür(Şeker, 1991). Selçuklular yaptıkları bu gibi sistemli faaliyetler ile de Anadolu?nun Türkleş-mesi hareketini de tamamlamışlardır (Öğel, 1992).

Osmanlı Devleti?nin kuruluşu, iktisadi fak-törler temelde olmak üzere, sınırdaki göçebe bu Türk halkı ile yerleşik Bizanslılar arsında kurulan ticari ilişkilere dayandırılmaktadır. Bu durumu Mus-tafa Akdağ ?Marmara İktisadi Ünitesi? olarak belirt-mektedir (Akdağ, 1950). Halik İnalcık ise bu görüşe karşıdır. O?na göre Osmanlının kuruluşunu sadece iktisadi faktörlere dayandırılarak açıklamak doğru değildir. Kendisi Köprülü?ye de dayanarak, Osmanlı Devleti?nin kuruluşunu, tekke, zaviye şeyhlerinin, abdalların, dervişlerin ve ahilerin fetih düşünceleri-nin etkisiyle oluşan ve sistemli bir şekilde cereyan eden yerleşme ve nüfus hareketlerine dayandırmak-tadır (İnalcık, 1951). Gerçekten de hem Anadolu? nun fethedilmesinde hem de buralardaki Türkleştir-me ve İslamlaşma hareketlerinde, o günlerde canlı bir şekilde yaşayan tasavvufun ve tasavvuf erbap-larının önemli bir rolü olmuştur.

Osmanlı Devleti?nin ilk devirlerinde, birçok köylere isim veren, boş ve ıssız yerlerde yerleşip oraları imar ve iskân eden dervişler ve onların faali-yet merkezi olan zaviyeler, kendiliğinden bir iskân hareketini temsil ediyordu. Savaş sonrasında derviş-ler, boş yerlere yerleşiyor ve mensubu bulunduğu tarikata bağlı teşkilatlı bir hareket sergiliyorlardı. Askeri fetihlerle birlikte ele geçirilen yerlere köylü-ler ve dervişler sevk edilerek buralar imara ve iskâ-na açılıyordu öncelikle orada bir zaviye kurulduktan sonra etrafında yapılan inşaatlara ve yapılarla bir köyün kuruması sağlanıyordu. Bu köyler çoğu za-man bir kültür ve tarikat merkezi olduğu açıktır. Bunlar çoğu zaman vergiden muaf tutulmuşlardı. Getirilen halkın, işçi, tüccar, esnaf ve sanatkâr gibi mesleklerden olmasına dikkat edilmiş (Orhonlu, 1987) böylece buraları imar edecek iş yapacak sosyal hayatı canlandıracak sağlam bir kadro teşekkül ettirilmişti.

Yine Ahiler Osmanlı Devleti?nin kuruluşun-da büyük rol oynamakla birlikte, fethedilen yerlerde iktisadi ve içtimai unsurlarını oraya gelip yerleşen Türk esnafa ve halka bağlamışlardır. Bu ise Türk esnafının rekabet gücünün oluşmasına yardım etmiştir(Köprülü, 1986). Bu faaliyetler, savaş so-nunda kazanılan yerlerin, Türkleşmesinde ve İslam-laşmasında büyük bir etkiye sebep olmuştur. Os-manlı İmparatorluğu?nun kuruluş ve yükseliş dö-nemlerindeki fütuhat içerikli dışa dönük iskân siya-seti, Osmanlı İmparatorluğu?nun 17. Yüzyılın ve sonrası dönemleri için içe dönük iskân siyaseti şeklini almıştır.

Fethedilen ülkeleri iskân ve imar için, idari ve mali birer müstakil müessese mahiyetinde olan arazi vakıfları tesisi, devletin eskiden beri tatbik etti-ği ve geliştirdiği bir iskân usulü idi. Vakıf yoluyla, iktisadi ve sosyal hayat zenginleşmiş, ıssız yerler mamur edilmiştir. Diğer sitemli bir şekilde yapılan iskân usulü de, sürgün adı ile bilinmektedir. Bu usul kuruluş devrinde büyük ölçüde kullanılmıştır. Dev-let gerek gördüğü zaman mükellefiyetleri olmayan halk üzerine mükellefiyetler koyduğu gibi, onları icap eden yerlere yerleşmek üzere gönderebilirdi. Sürgünler gönüllü olarak veya devletin şekavet edenleri sürmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Örneğin 1712?de İçel, Alaiye ve Teke dolaylarında şekavette bulunan Yörükler, Kıbrıs?a sürgün edilmişlerdir. Di-ğer sitemli bir iskân metodu da, derbend ve geçitler vasıtası ile tatbik edilen sistemdir. Derbendler ile iç iskân meselesi gidermeye muktedir olarak başıboş, yurtsuz veya konargöçer kimseler toprak sahibi ya-pılıyor ve bu ararda boş arazilerde ziraata açılıyor-du. Önemli ticaret yolları ve geçitler üzerinde kurulan derbendler, yol boyunca bir emniyet zinciri görevini ifa etmekteydi (Beydilli, 1999), (Orhonlu, 1987), (Orhonlu, 1990). Böylelikle işi olmayan kim-seler iş, toprağı olmayan kimseler toprak sahibi yapılırken diğer yandan da, iç iskân meselesi çözüme kavuşturulmuş oluyordu.

Osmanlıda aşiretlerin iskânı, başıboş konar-göçerlerin boş toprak bulma ihtiyacının doğurduğu bir askeri istila değil, tamamıyla teşkilatlı bir devlet idaresinde, belirli nizam ve kurallara uygun olarak gerçekleştirilen göç ve yerleşme hareketleridir. İs-kândaki esas amaçlar özetle:( Tabakoğlu, 1994) 1- Konargöçerlerin hayat tarzları itibariyle yerleşik halka zarar vermesini önlemek, 2- Harap ve boş olan iskân merkezlerinin imar edilmelerini ve ekil-meyen toprakların işlenmesini temin etmek Böylece ekonomik yapısı ziraata ve hayvancılığa dayanan bir toplumu güçlü kılmak 3- Devlet tarafından kontrol edilmesi zor olan şaki gruplarına karşı emniyet sağlamak 4- İskâna açılan bölgede Türkleştirme hizmetini gerçekleştirmek şeklinde olmuştur.

DERBEND TEŞKİLATININ SOS-YOLOJİK TEMELLERİ

Sosyolojik olarak müessese analizleri tarihi bir süreç içerisinde ele alınıp incelenmelidir. Zira kültürel öğeler, donmuş ve bitmiş kalıplar değildir. Zaman içerisinde değişen ve gelişen, canlı ve dina-mik organizasyonlardır. Bu haliyle kültürün en önemli özelliği olan süreklilik teşekkül etmektedir. Özellikle Türk kültürü gibi güçlü bir kültürel dünya içerisinde oluşturulmuş müesseseler, değişen dönem ve toplumsal şartlarda, adını değiştirse bile bu mües-seselerin mana zeminini oluşturan değerlerin, norm-ların ve geleneklerin süreklilik arz etmesiyle, varlı-ğını korumuştur. Zira tarihimiz içerisindeki müesse-selerin muhtevasına ve yapısına baktığımızda, her bir müessese bir önceki Türk devletinde bulunandan daha gelişmiş ve kompleks bir vaziyette olduğu gö-rülmektedir. İslam ülkelerinde ?Ribat?, İlhanlılarda ?Tutkavul?, Selçuklularda ?Kervansaray?, Osmanlı-larda ?Hanlar? ve ?Derbendler? bunun en güzel ör-neğidir. Bu açıdan Derbent teşkilatının da, daha ön-ce değişik ve basit biçimlerde, Osmanlıdan önceki Türk devletlerinde mevcut olduğunu söyleye biliriz.

Osmanlılardan önce İlhanlılarda yol ve geçit emniyeti ile ilgili ?Tutkavulluk? derbendlerin bir benzeri idi. Bunlar tüccar ve hacı kafilelerini eşkıya saldırılarından korurlardı. Buna karşılık geçenlerden ve kervanlardan tüccarların sahip olduklarından ve hayvan sürülerinden vergi alma hakkı, divan tarafın-dan kendilerine verilmişti. Türklerde özellikle önemli yollar üzerinde misafirhaneler bulunmaktay-dı. Bu misafirhaneler yolcuların emniyet tesislerini ile çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak üzere inşa edil-mekteydi. Misafirhane olarak kaydedilmiş olan bu binaların adı, ?ribat? olarak bilinmektedir. Ribatlar İslam ülkelerinde 10. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamışlardı. Dervişlerin, yolcuların, gariplerin toplandığı ve ziyaretçilerine yemek verilen bir yer olan ribatlar, bir tarikata mensup zengin bir şahıs veya bir şeyh tarafından kurulmuşlardı. Büyük kervan ve ticaret yolları üzerinde, dağ ve geçit bölgelerinde, tüccar ve yolcuları barındıran ribatlar, Selçuklu devrinde kervansaraylar ile Osmanlı dev-rindeki hanların ve derbend teşkilatının görevlerini yerine getiriyorlardı. Selçuklu döneminde kervansa-raylar iki önemli amacı göz önünde tutmak suretiyle inşa edilmiştir: (Orhonlu, 1990) Bunlardan birincisi, ticaret ve seyahat emniyetini temin edecek emin ko-nak yerleri vücuda getirmektir. Bunun için kervan-sarayların etrafı surlarla çevrilmiş, üzerine burç ve kuleler de inşa edilmiştir. İkincisi ise kervansaraya gelen yolcuların istirahatını temin etmek olmuştur. Bu amaçla her bir kervansarayda yatakhaneler, aşhaneler, erzak ambarları, depolar, samanlık, mes-cit hamam, şadırvan, hastane hatta eczaneler bulun-durulmuştur. Bunların yanında seyyah ve tüccarların türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere nalbant, ayakka-bı yapan esnaf ile saraç vs. gibi farklı meslek sa-hipleri istihdam edilmiştir.

4. OSMANLILARDA DERBEND TEŞ-KİLATI

Osmanlılarda Anadolu?da ve Rumeli?de yol güzergâhlarında, özellikle dağlık ve geçit bölgele-rinde, halkın can, mal ve namus emniyetini sağla-mak için oluşturulmuş teşkilatlara ?derbend?, bu teşkilatta görevli olan kimseye de ?derbendci? denilir.

Derbend kelimesi, Türkçeye Farsçadan geç-miş birleşik bir kavramdır. Bu kelime der=geçit, bend=tutmak şeklinde iki kelimeden oluşmuştur. Osmanlıcada derbendci manasında kullanılan ?dide-ban? kelimesi de bulunmaktadır. Suriye?de ise der-bend yerine ?derek? tabiri kullanılmıştır. Avrupa? daki Osmanlı topraklarında muaf derbendcilere, ?martolos?, her bölgenin ücretli derbendcisine de ?pandor? adı verilmiştir (Orhonlu, 1990).

Osmanlıda derbendlerin teşkilatlı bir müesse-se olarak II. Murad (1421?1451) ve II. Mehmed (1451?1481) devirlerinden itibaren ortaya çıktığı belirtilmektedir. Osmanlı?da askeri ve ticari yolların muhafazası ile birlikte halkın emniyetini de sağla-mak amacıyla köprücü, suyolcu ve derbendci gibi hizmet sınıfları mevcuttu. Derbendciler ve köprücü-ler gördükleri hizmet karşılığında avarız-ı divani ve örfi tekalif gibi vergilerden muaf tutulmuşlardır. Bu görevleri yerine getirmek için Osmanlı içerisinde binlerce köy derbendcilik, suyolculuk ve köprücülük hizmetleri ile sorumlu kılınmıştır. Ancak 16. ve 17. yüz yılarda Anadoluda cereyan eden içtimai buhran-lar, derbendcilik ve köprücülük hizmetleri ile so-rumlu olan köylerin boşalmasına sebep olmuştur. Daha sonra buraları canlandırılmak amacıyla farklı bir iskân yolu izlenmiştir. Bu sefer derbend ve geçitlerin hizmetine tayin edilen kimseler arazisi ol-mayan boş reayadan seçilmiştir. Bunlar konar göçerler ve topraklarını kaybetmiş köylülerdi. Bu şekilde konargöçerlerin ve başıboş kimselerin der-bendci tayin edilerek, kendi evlerini inşa etmeleri, ziraat yapabilmeleri için toprak verilmesi durumu yeni bir iskân siyasetini ortaya çıkardı. Başıboş kim-selerin derbend başına yerleştiren, onlarda vazifeleri karşılığında vergi almayan devlet, böylece iç iskân meselesini de halletmiş bulunuyordu. Daha sonra her derbend mahallinde bir iskân yeri doğuyor ve yeni köyler teşekkül ediyordu (Orhonlu, 1990) (Orhonlu, 1987). Yine bu iskân siyaseti ile birlikte konargöçerlerin yerleşik halka verdiği zararlar ön-lenmek istenmiştir.

Yaylak ve kışlak hayatı geçiren konargöçer-ler, bulundukları bölgelerde bazı olumsuz durumlara sebep olmuşlardır. Yaylak ve kışlak arasında gidip gelirken bölgede bulunan yerli halkı sürekli rahatsız etmişlerdir. Bu rahatsızlıklar arasında, ekili toprak-ların çiğnemek ve bozmak, mahsulleri ve hayvanları gasp etmek ve evleri tahrip etmek, insan kaçırmak, yaralamak ve öldürmek gibi nahoş durumlar görül-müştür. Harpler ve seferler dolayısıyla Anadolu?nun kolluk kuvvetlerinin zayıfladığı durumlarda medya-nı boş bulup zararlarını bazı dönemlerde arttırdıkları görülmüştür. Bu gibi olumsuz olayları bertaraf et-mek için boş ve harap yerlere konargöçer aşiretler yerleştirilmeye başlanmıştır. Böylece boş ve sahip-siz yerler imar edilmek ve yeniden ziraata açmak amaçlandığı gibi bu insanların konar-göçer hayat tarzları itibariyle yerleşik halk ile olan anlaşmazlık-lara son verilmesi ve (saruca sekban*) eşkıyaların arasına girmeleri önlenilmiştir (Orhonlu, 1987).

Bu devirlerde ulaşım, yaylı, kağnı v.s. muh-telif araba çeşitleri ile at, deve, katır ve eşek gibi hayvanlar vasıtasıyla sağlanıyordu. Bütün iktisadi faaliyet, yolların geçtiği yerler ile bu yolların vardığı liman şehirlerinde toplanmakta idi. Her devirde mü-nakale dediğimiz her türlü eşya nakli ve yolculuğu-nun işlemesi için en önemli şart emniyettir. Der-bendler önemli geçit noktalarında bulunmakta idiler. Bu günkü anlamda polis jandarma kuvveti olmadığı için yolların ve geçitlerin emniyeti derbendciler ta-rafından temin ediliyordu. Derbendlerin bulunduğu yerler etrafı kontrol bir durumda idi. Derbendler daha ziyade iskân noktalarının az olduğu ıssız yer-lerde tesis ediliyordu. Bir köyün yakınında olduğu gibi, köylerden uzak bir yerde de olabilirdir. Hanlar ıssız yerlerde inşa edilmiş olmaları dolayısıyla birer derbend bölgesi idiler. Önemli ticaret ve askeri yol-ların kavşak noktaları ve dağların geçit verdiği yer-ler derbend mahallerinden idiler. Derbendler önemli yerlerde bulundukları için aynı zamanda askeri önemi de bulunuyordu. Genellikle bu yerin etrafında ve yakınında bulunan köy, derbend hizmetine tayin edilirdi (Orhonlu, 1990).

Kurulu derbend tesisleri, dört tarafı duvar ile çevrili küçük bir kale şeklinde idi. Bu kalenin yanın-da bir han, cami, mektep ve dükkânlar bulunurdu. Derbendler adeta içinde konaklayanların ve yaşa-yanların her türlü ihtiyaçlarını temin eden küçük bir şehir mahiyetinde idi(Halaşoğu, 1991). Derbendciler belirli bir hudut içerisindeki araziyi gözetmekte ve beklemekte, bunlar diğer derbendin hududuna mü-dahale etmesi söz konusu değildi. Her derbendde, civarında çıkan bir hadiseleri ve tehlikeyi diğer derbende haber vermek üzere bir davul bulunmak-taydı. Bu davulların çalınması ile tehlikeli haberler diğer derbendlere ulaştırılırdı(Orhonlu, 1990).

Derbend teşkilatının hiyerarşik yapısı şu biçimde idi: (Orhonlu, 1990) başbuğluk, sağkol ağa-lığı, bölük başılık, sol kol ağalığı, zabitan ve neferat; derbendin idari ve hukuki işleri için, muhtar-ı derbend ve imam bulunurdu.

Derbendci-başı: Derbenddeki, derbendciler arasında sözü geçen bir şahıs, derbendci başı olarak tayin ediliyordu. Derbendcibaşının idaresi altındaki der-bendcilerin kontrolü ile derbend hizmetinin aksama-masını temin etmekle görevli idi. Bir derbendden başka bir yere giden derbendcileri yerlerine getir-mek. Nöbetlerine gelmeyenleri takib edip nöbetleri başında olmalarını sağlamak, onların en önemli görevleri arasındaydı

Derbendci Bölükbaşı: İzah ettiğimiz derbendcibaşı ile farkı, derbendci bölük-başının daha ziyade silahlı hizmetlerde bulunması idi. Vefat eden bir derbend bölük-başısının yerine eğer varsa oğlu getirilirdi veya saraya yakın kimseler tayin edilirdi. Başbuğluk derbend bölük-başısı tabirinin diğer bir ifade şeklidir.

Derbend Ağalığı: Evvelce derbendci başı, derbend bölük-başısı olarak geçen bu terim, XVIII. Yüzyıl başlarından itibaren derbend ağası ve derbend baş-buğu şeklinde ifade edilmiştir. Ağalığa tayin edile-cek kişinin bölge halkı tarafından itimat edilir kimse olması, aynı zamanda sorumlu idare amirinin ağalık için tavsiyesine de mazhar olması gerekirdi.

Genel olarak derbendcilerin görevlerini üç önemli başlık altında toplayabiliriz: (Orhonlu, 1990)

Bir nevi jandarma kuvveti olarak yollarda ve geçitlerde asayiş ve emniyeti temin etmek, Der-bendlerin en büyük görevleri, şaki ve eşkıya grupları ile mücadele ve sorumlu oldukları toprakları onların zararından korumaktı. Diğer bir ifadeyle jandarma-lık yapmaktı. Derbendciler görevlerini ifa ederken, yanlarında hiçbir şekilde tüfenk gibi ateşli silahlar verilmiyordu. Ancak diğer cins kesici silahlar kul-lanmalarına izin veriliyordu. Çok tehlikeli yerlerde ise tüfenk kullanımına izin verilmiştir.

Yolların muhafazası ve tamir işlerinde çalış-mak, derbendcilerin görevlerinden biri de bölgele-rinde bulunan yolların açılmasını ve temizlenmesini sağlamaktı. Yolların geçit vermediği yerleri geniş-letmek, yollar üzerindeki tüm engelleri kaldırmak ve tamir etmek derbendcilerin görevleri arasındaydı.

Issız yerleri canlandırmak. (Şen ve abadan eyle-mek), Derbendler ıssız, terkedilmiş ve boş olan yer-lerde teşekkül etmekteydi. Derbend mahallinde ilerleyen zamanla birlikte köyler meydana gelirdi. Kurulan bu köyler derbendin vazifelerini yerine ge-tirmede kolaylıklar sağlıyorlardı.

Derbendler bulundukları yere, ifa ettikleri va-zifelere ve görevlendirilme biçimlerine göre farlı şekilleri mevcuttur (Orhonlu, 1990).

Derbend mahiyetindeki kaleler: Önemli geçit-lerde ve yollarda tesis edilme lüzumu olan kaleler derbend kategorisinde değerlendirmek gerekmekte-dir. Bu kaleler yolların ve geçitlerin en tehlikeli olan yerlerinde bulunmaktaydı. Fırat nehri yanındaki Caber kalesi ile Ceyhan nehri üzerindeki Misis, bu şekilde birer derbend hüviyetindedirler. Özellikle hac yolunda bu tip kaleler dizisi görülmüştür. Hac zamanı hacı kervanlarının bir zarara uğramamaları için bu şekilde sıkı tedbirler alınmıştır.

Büyük vakıf şeklindeki derbend tesisleri: Va-kıflar ülkenin kuruluşundan itibaren özellikle tarım-da, sulamada ve ıssız yerlerin ekilip biçilmesi faali-yetinde etkin rol oynamışlardır. Bu vakıflarda yine derbend olarak değerlendirilmektedir.

Han ve kervansarayların derbend olarak kul-lanılması: Ticaret yolları üzerinde her menzil başında inşaa edilen han ve kervansaraylar, bizim için yapıldıkları devrin iktisadi ve sosyal politikası-nın delilidirler. Bu gibi müesseselerin sıralandıkları güzergâhlar, devrin yollarını bize göstermektedir. Han ve kervansaray arasında şekil ve hacim olarak önemli farklılıklar vardır. Önemli yol kavşaklarında zengin kişiler tarafından inşaa edilen bu müesseseler emniyet sisteminin de temsilcisi idiler. Zira der-bendcilerin görevlerini ifaya muktedir olamadıkları tehlikeli yerlerde, derbend görevinin teşkilatlı bir tesis olan han ve kervansaray inşasıyla, daha müessir bir halde yapılması mümkün olmuştur. Bir derbendin sınırları içerisinde han ve kervansarayın emniyeti, o derbendin derbendcilerinin sorumluluğu altında idi. Civarda bulunan bir kale dizdarı bunun idaresine memurdu.

Köprü yerlerinde bulunan derbendler: Bazı köprülerin bir geçit üzerinde kurulmuş olmaları onların aynı zamanda derbend karakterine sahip olmalarını sağladığı belirtilmektedir. Bu köprülerin, yolların üzerinden geçmesi gereken önemli güzer-gâhlarda ki nehirler üzerine kuruldukları bilinmek-tedir. Köprülere tayin edilen köprücüler, derbend-cilik ile de görevlendiriliyordu. Zira önemli geçiş yerlerinde bulunan bu köprülerin bakımının yanında muhafazası ve onarımı da gerekiyordu. Eğer orası tehlikeli bir bölge ise köprü yanlarına kuleler inşa ediliyordu.

Dervişlerin ıssız ve tenha yerlerde tesis ettik-leri zaviye ve tekkeler, aslında tesis gayesi konumu-zu teşkil eden derbendlerin kategorisine girdiği için bunun üzerinde durulması icap etmektedir. Rumeli? ye Osmanlı orduları ile geçen dervişler, yollar boyunca zaviyeler, tekkeler meydana getirmişlerdi. Dervişler aynı zamanda derbend bekleyerek asayişin temin edilmesine de gayret ediyorlardı. Bu açıdan zaviye ve tekkelerini derbend, geçit yerlerinde kuru-yorlardı. Zamanla bu zaviye etrafında bir iskân top-luluğu meydana gelerek ıssız yerlerin şenlendirilme-sine sebep oluyordu. Zaviyeler hükümet tarafından, asayişin tehlikeli olduğu yerlerde kurulmak üzere teşvik ediliyordu (Orhonlu, 1990).

Bir yerin derbend olabilmesi için oranın kav-şak noktasında ve merkezi bir yer de olması gere-kirdi. Derbend olma şartına haiz olan diğer yerler de köprüler ve nehirlerin geçit noktaları idi. Bundan da önemli bir özellik ?resmi vesikalarda geçen şekline göre mahüf ve muhatara olan, kutta-ı tarik ve harami?den hali olmayan yerler olması idi.? Yani tehlikeli olan ve eşkıyaların saldırılarını engelleye-bilecek yerlerde olması gerekirdi. Ayrıca o yerin derbend olarak kabul edildiği taktirde miriye ve reayaya faydalı olup olamayacağı konusu idi. Bu uygunluk durumunu eyalet ve kaza kadıları merkeze rapor ederlerdi ve aynı zamanda kendileri uygun gördükleri ve lüzumlu yerlerde halk için derbendlik talebinde bulunurlardı (Orhonlu, 1990).

Seyahat emniyeti bakımından derbend olması lazım gelen tehlikeli yerin derbendliği, herhangi bir teklif yapıldıktan sonra söz konusu olmaktaydı. Bu ise titizlikle yapılan bir işlemdi. Zira derbendler hakkında sadece bölgenin kadı ve naibi değil. Aynı zamanda ileri gelenlerinin de iyi şekilde şahadet etmesi gerekirdi (Orhonlu, 1990). Büyük tehlikeler ihtiva eden derbend ve askeri geçit yerleri için ise, daha ziyade askeri sınıfa mensup kimseler veya ücretli olarak tutulmuş şahıslar tayin ediliyordu. Derbendci yazılmak isteyen köyler, derbendcilik yapmak istedikleri yerin bir derbend olduğunu, ait oldukları kaza kadısına ispat etmek mecburiyetinde idiler. Derbendciler bulundukları yerlerde hiçbir kimsenin malına ve canına zarar gelmeyeceğini, ak-si takdirde zararı karşılayacağını taahhüt ederlerdi. Derbendlik şenlikten uzaktaki yerlerde kurulur ve orayı şenlendirmek amacı güdülürdü. Böylece ıssız yerleri şenlendirmek için derbendler, bir iskân vasıtası olarak kullanılırdı (Akdağ, 1995).

Esasen hukuki bakımdan derbendler ikiye ayrılmaktadır. Yurdluk ve ocaklık şeklinde tımar yoluyla tasarruf olunan derbendler, derbendci tımar-lar. Muafiyet usulü ile tevcih edilmiş, tehlikeli yer-lere yerleştirilmiş veya memur edilmiş olan halkın muhafaza ile görevli oldukları derbendler:

Derbendci Tımarları: Derbendciler, ikametleri ve ziraat yapıp geçimlerini sağlayabilmeleri için kendi-lerine belirli miktarda arazi dağıtılmakta idi. Bu arazinin derbend halkının ihtiyacına yetecek kadar olmasına gayret edilmekteydi. Bir yer fetih olunur olunmaz oraların hemen tahriri yapılır ve orası tımarlarla zaimlere, vüzera ve ümera haslarıyla ha-vası hümayunun belirli nispetlerde taksimi ve tevzii yapılırdı (Karamursal,1989). Osmanlı imparatorlu-ğunda dirlik adı ile anılan tımarlar, çeşitli isimler ile mevcuttur, bunların çoğunluğunu sipahi tımarları teşkil etmiştir. Timar sahibi ilk defa merkez tara-fından bir berat ile tahsis ediliyordu. Timar sahibi, zeamet sahibi dahi olsa ayırt edilmeksizin sipahi olarak gösterilirdi. Mülkiyet ve tasarruf hakkı sipa-hiye ait olan toprak, asker beslemek ve işletilmek üzere köylüye verilirdi (Cin, 1985). Bu vasıtayla Os-manlıda devlet, ordusunun bel kemiğini teşkil eden eyalet askerleri ile eyaletlerin idaresini, hazinenin dışında tutmaktayd.(Cin, Akgündüz,1990).

Derbendci Köyleri: İmparatorluk içerisindeki her-kes bir görevle yükümlü idiler. Köyler ve burada oturan halk, bulundukları yerin özelliğine ve mes-leklerine göre, veya üretim şeklinde hizmetler yapa-rak, idarenin mesuliyetine iştirak etmişlerdir. Bunun için muafiyet usulü vasıta olarak kullanılmıştı. Bir kısım köylüler suyolu hizmetinin görülmesi için memur olmuşlardı. Bazı kimseler gemi işleterek insanların su üzerinde ulaşımını sağlamakla görevli kılınmışlardı. Gene köprülerin tamirleri ve korun-ması ile de sorumlu kimseler bulunmakta idi (Or-honlu, 1990). Bir köy halkı tamamen derbendci olarak tayin edildiği gibi, içinden belirli bir kesimde derbendci olarak tayin edilebilirdi. XVIII. Asırda Anadolu?da bulunan derbendlere yeni bir nizam verildiği zaman, onlara bölgeden geçen tüccardan ve hayvan sürüsünden ayni ve nakdi olarak geçit akçası alma hakkı tanınmıştı. Derbendciler bulundukları yerin iktisadi hüvviyetine göre çiftçilik veya hay-vancılık ile meşgul oluyorlardı. Derbendci oldukla-rından avarız gibi (Tabakoğlu, 1994) diğer vergiler-den muaf durumda idiler. Fakat öşürden muaf değillerdi. Bunlar kendilerine ayrılmış bulunana top-raklardan başka yerlerde ziraat yapamazlardı. Bulundukları topraklar bir sipahi toprağı ise ziraat ettikleri takdirde öşürünün tamamını verirlerdi. Bir derbendci vefat ettiği zaman meydana çıkan hukuki durumda şu olurdu: Vefat eden zatın çocuğu yoksa derbend kadrosunda bulunan muayyen sayıdan fazla tayin edilmeyeceği için, vefat eden şahsın yerine derbendci olarak namzet kılınan şahıs derbendci yapılırdı. Derbendcilik babadan oğula geçen bir nevi meslek imtiyazı idi. Bazen derbendcilik, köprücü-lük, suyolculuk, bazı halkın vergilerden kaçmak için sık sık mensubiyet iddiasında bulundukları hizmet-lerdendi. Bu durum özellikle bozgun ve buhran yıllarında artmıştır. Harp zamanı ağır vergi yükünü taşımakta zorluk çeken halk, derbendcilik iddiası ile bu ağır yükten kurtulmak istiyordu (Orhonlu, 1990).

Arizi sebepler dışında genel olarak derbend-cilerin firar etmeleri ve teşkilatın bozulması üç se-bepten ileri gelmiştir: (Tabakoğlu, 1994), (Orhonlu, 1990) 1-Muafiyet usulüne aykırı olarak fazla vergi istenmesi, 2- Derbend idarecilerinin kifayetsiz ve sorumsuz oluşları, 3- Kalabalık şaki gruplarına engel olmayacak kadar tesirsiz kalmaları ve salgın hastalıklar sebebiyle halkın zayıf ve güçsüz düşmesi sebebiyle dağılmıştır. Zamanla bozulan derbend teşkilatı sonraları zabtiye adı olarak bilinen kesime fonksiyonlarını devretmiştir.

5. SONUÇ

İster Müslim isterse gayrimüslim olsun, Os-manlı devleti tebaası içerisinde yer alan halkın can, mal ve yaşama hakkını kutsal görüyor, bizatihi insanın kendisine değer veriyordu. Osmanlıda, dev-letin ruhuna hâkim olan zihniyet dünyasında insan, zaman ve çevre değerleri önemli olarak kabul edil-miş ve değerler hiyerarşisinin üst sıralarında yer al-mıştır. İşte Osmanlı devletinde, zamanı, insanı ve çevreyi değerlendirmede ve işlevsel kılmadaki has-sasiyet, derbend teşkilatlarının teşekkülünde kendini göstermiştir. Kurulan derbendler sayesinde, bir yan-dan yolcuların ve civar bölgelerde oturanların can ve mal güvenliği teminat altına alınmış, diğer yan-dan buralarda istihdam edilen insanlar, üretkenliğe sevk edilerek sosyal yapıya katkısı sağlanmıştır. Ayrıca bölgedeki ekilebilir alanlar ziraata açılarak, müsait çevre şartlarının akıp giden zaman süreci içerisinde değerlendirilmesi söz konusu olmuştur.

O günkü dönemde belirli sosyo-kültürel çev-re şartlarında kurulan bu müesseseler, devlet kont-rolünde faaliyet gösteren adeta bir sivil toplum örgütü gibi çalışmakta, önemli toplumsal faaliyetleri yürütmekteydiler. Vesikalarda kayıtlı olmak üzere, derbendler içerisinde eczacıdan hayvan bakıcısına, ayakkabı tamircisine kadar olan mesleklerin bulun-ması, bu teşekküllerin ne kadar farklı ve zengin bir hizmet faaliyeti yürüttüklerini bize göstermektedir. Derbendler, hanlar ve kervansaraylar gibi kültürel bünye içerisinde teşekkül ettirilmiş birimler, döne-min iktisadi ve sosyal hayatını bize aksettiren önem-li yapılardır. Çalışmamızda Derbend teşkilatı çerçe-vesinde bu müesseselerin izahında, sosyal yapımı-zın zaman ve çevre şartları karşısında sürekliliğini koruduğu ve varlığını zenginleştirerek devam ettir-diği görülmüştür. Müesseselerin bir öncekilere bağlı olarak, onların temelleri üzerine gelişerek kurulma-sı, kültürel dünyamızın birikimini, tutarlılığını ve gücünü göstermektedir. Derbend gibi müesseseler içerisinde insana ve topluma yönelik pek çok çeşit-lilikteki hizmetin ifası, Türk kültürü içerisinde insan odaklı değerlerin ne kadar önemli olduğunu ve bunların somut bir yansımasını ortaya koymaktadır.


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:51

ALAN TESTİ 1

1-)Osmanlı Devleti kuruluştan itibaren teokratik özellikler taşırken:Yavuz Selim Devri?nde bu durum tam bir resmiyet kazanmıştır.

Aşağıdakilerden hangisi bu duruma kanıt olamaz?

A-)Halkın çoğunluğunu Müslümanların oluşturması

B-)Toplumun Şer?i Hukukla yönetilmesi

C-)Eğitinm ? öğretimin dinsel temele dayanması

D-)Şeyhü?l ? İslam?ın Fetva yayınlaması

E-)Padişahların halife sıfatına sahip olması

2-)XVI.yüzyıl sonlarından itibaren Osmanlı Ülkesinde görülen hızlı nüfus artışının ardından gelen dönemlerde insan toprak ilişkisi değişmiş ve artan nüfus oranında tarıma yeni alanlar açılmadığı görülmüştür.Nitekim bu nüfus artışıyla birlikte işlenen toprakların yetmemesi Tımar sistemi?nin bozulmasına da sebep olmuştur.

Yukarıdaki bilgilerin ışığında aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A-)Kişi başına düşen gelir azalmıştır.

B-)Toprağın sabit kalıp , nüfusun artması Tımar sistemini olumsuz yönde etkilemiştir.

C-)Hızlı nüfus artışı , insan toprak ilişkisini baozmuştur.

D-)Tarım ürünleri , ihtiyacı karşılayamaz hale gelmiştir.

E-)Hızlı nüfus artışı tarım alanlarını daraltmıştır.

3-)- Osmanlı Devleti siyasi düzeni, herkesin güvenini sağlamış uzak ve geniş alanları birbirini tamamlayan iktisadi birimler halina getirimiştir.

-Uzun ve ait dalları bulunan yol ağı,güvence altına alınmıştır.

-Mekanda rasyonel bir örgütlenme sağlanmıştır.

Yukarıdaki şartlar Osmanlı Tarihi?nde öncelikle aşağıdaki alanların hangisindeki gelişmeleri sağlamaya yöneliktir?

A-)Siyasi B-)Askeri C-)Ticari D-)Dini E-)Kültürel

4-)Durum:XVI.yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti ve bütün Akdeniz çevresinde büyük bir nüfus artışının olduğu araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır.

Yargı:Sağlık şartlarındaki düzelme ve insanların bqazı salgın hastalıkların önünü almada gösterdikleribaşarı nüfus artışını hızlandırmıştır.

Yukarıdaki durum ve yargı karşılaştırıldığında aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?

A-)XVI.yüzyılda Osmanlı fetihleri hızlanmıştır.

B-)XVI.yüzyılda Osmanlının nüfusu artmıştır.

C-)Tıp alanında gelişmeler yaşanmıştır.

D-)Kitlesel ölümler azalmıştır.

E-)Halkın sağlık şartları iyileşmiştir.

5-)?Osmanlı ülkesinde eyalet sınırları içinde ortaya çıkan sorunlar, önce Eyalet Divan-ı Hümayun?a başvuruldu.?

Bu durum Osmanlı yönetiminin aşağıdaki özelliklerinden hangisini vurgulamaktadır?

A-)Osmanlı Devleti, idari bakımdan yönetim birimlerine ayrılmıştır.

B-)Divan son kararın alındığı kurumdur.

C-)Eyalet Divanı , Divan-ı Humayun?a bağlı olarak çalışmıştır.

D-)Divan yasama organı gibi çalışmaktadır.

E-)Osmanlı?da merkeziyetçiliğe önem verilmemiştir.

6-)Osmanlı Devleti?nde

- Toprağın üç yıl üst üste mazeretsiz olarak boş bırakanların toprakları ellerinden alınırdı.

-Devlet, köylünün topraklarını güvenli bir şekilde işleyebilecek ortamı hazırlamakla yükümlüdür.

Bu bilgilere dayanarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A-)Toprak üzerinde üretimde süreklilik amaçlanmıştır.

B-)Köylü toprağı işlemek, devlet ise güvenliği sağlamakla yükümlüdür.

C-)Köylü geçerli bir mazeretle toprağını boş bırakmış olursa toprağına dokunulmamıştır.

D-)Toprağın mülkiyeti ve geliri tamamen köylüye aittir

E-)Toprak üzerinde üretimde devamlılığın sağlanması devletin ve köylünün görevlerini yapmasıyla mümkündür.

7-)Osmanlı saltanat otoritesi tartışılmaz bir biçimde kabullenmiş, bağlı beylik ve devletlerin yöneticileri de padişah tarafından atanmıştır.

Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda Osmanlı Devleti?nde ülke yönetiminin en belirgin özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A-)Devlet özerk (muhtar) bir yapıya sahiptir.

B-)Ülke toprakları dirliklere ayrılmıtır.

C-)Din adamları yönetimde söz sahibidir.

D-)Merkezi otorite bağlılık esastır.

E-)Halk arasında sınıf ayrımı yoktur.

8-)XV.yüzyılda ,

-Batı Anadolu?da pamuklu dokuma ve halı sanayi

-Ankara?da ayakkabıcılık

-Bursa?da ipekçilik gelişmiştir.

Yukarıdaki ekonemik hareketliliğin temel kaynağı aşağıdakilerden hangisidir?

A-)Bu bölgelerde yoğun olarak Gayrimüslimlerin yaşaması

B-)Düşman saldırılarına uzak bölgeler olması

C-)Bölgelerin güvenliğinin devlet güçleri tarafından sağlanmış olması

D-)Bölgelerin ticaret yolları üzerinde bulunması

E-)Bölge sanayisinin tarım ve hayvancılık ürünlerine bağlı olması

9-)Tımar sistemi?nin bozulması aşağıdakilerden hangisini en az etkilemiştir?

A-)Eyalet ordusunun bozulmasını

B-)Yeniçeri Ocağı?nın bozulmasını

C-)Tarımsal üretiminin azalması

D-)Güvanliğin bozulması

E-)İç isyanlara ortam hazırlanmasını

10-)Osmanlı,tarihi boyunca devlet düzeninde birçok değişiklik ve yenilik yapılmıştır.

Aşağıdakilerden hangisi bunlardan değildir?

A-)Şehzadelerin sancağa çıkma geleneklerininkaldırılması

B-)Hanedanın en yaşlısının padişah olması

C-)Sık sık hanedan değiştirilmesi

D-)Padişahın yetkilerinin kısıtlanması

E-)Halkın yönetime katılması

11-)?1453-1566 yılları arasında Osmanlı Devleti?nde görev yapan 24 sadrazamdan 20?si devşirme kökenlidir.Bunlar Gayrimüslim Osmanlı reaya çocuğu iken devlet tarafından toplanmış.Türk İslam kültürü belli bir eğitim verildikten sonra devlet hizmetine alınmıştır.

Buna göre Gayrimüslim reaya için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A-)Vergi karşılığında yaşamlarını sürdürdüler.

B-)Devletin tüm kadrolarında şartsız görev alabilmişlerdir.

C-)Medrese eğitimine tabi tutulmuşlardır.

D-)Belli bir eğitim alıp Müslüman olduktan sonra Osmanlı Devlet hizmetinde yer almışlardır.

E-)Osmanlı geleneklerine uygun yaşamak zorunda bırakılmışlardır.

12-)?Osmanlı Devleti?nde Şeyhülislamlar, Kanuni zamanında Divan?ın doğal üyesi haline gelmişlerdir.?

Bu döneme kadar Şeyhülislam Divan?daki temsilcisi olarak aşağıdaki görevlilerden hangisi bulunmuştur?

A-)Kazasker B-)Vezir C-) Nişancı D-)Sadrazam E-)Defterdar

13-)Osmanlılarda kullanılan toprak bölümlerinden , hangisi günümüz Türkiyesi?nde de amaçla işlevini sürdürmektedir?

A-)Dirlik B-)Yurtluk C-)Ocaklık D-)Vakıf E-)Mukataa

14-)Yükselme döneminde, şehzadeler, sarayda gerekli eğitim ve öğretimi gördükten sonra , yanlarında devlet işlerinde tecrübeli ?Lala ? denilen devlet adamları da verilerek Anadolu?daki sancaklara gönderildi.Şehzadelere Rumeli?de sancak verilmezdi.

Bunun en önemli nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A-)Rumeli?nin fetih yolları üzerinde olması

B-)Rumeli?de halkın isyan eden şehzadeleri desteklemesi

C-)Avrupa Devletleri??nden yardım alma ihtimalinin yüksek olması

D-)Rumeli?nin Haçlı saldırılarına uğraması

E-)Rumeli?de ekonemik faaliyetlerin yetersiz olması

15-)Aşağıdakilerden hangisi Lonca Teşkilatı?nın sağladığı yararlarından biri değildir?

A-)Ekonomiyi canlandırmışlardır.

B-)Üretici ve tüketici haklarını korumuşlardır.

C-)Vergilerin toplanmasında Müslüman ve Müslüman olmayanlar arasındaki eşitliği sağlamışlardır.

D-)Çırak ? kalfa ? usta ilişkilerini düzenlemişlerdir.

E-)Mesleki gruplar içerisinde birlikteliği artırmışlardır.

16-)Osmanlılarda ilk Divan teşkilatının kurulması aşağıdakilerden hangisiyle ilgilidir?

A-)Ordu teşkilatı

B-)Vakıf sistemi

C-)Devlet yönetimi

D-)Toprak yönetimi

E-)Eğitim öğretim

17-)Aşağıdakilerden hangisi üretimde sürekliliği sağlamak amacıyla alınan vergidir?

A-)Avarız B-)Ağnam C-)Cizye D-)Haraç E-)Çiftbozan

18-)Osmanlı toprak sisteminde , ?miri? arazinin en büyük bölümü ?dirlik? olarak ayrılmıştır.

Aşağıdakilerden hangisi Dirlik Sistemi?nin uygulanmasıyla sağlanan katkılardan biri değildir?

A-)Üretim devlet tarafından denetim altına alınarak süreklilik sağlanmıştır.

B-)Vakıflara ayrılan topraklardan devlet daha fazla gelir sağlamıştır.

C-)Eyalet askerlerinin yetiştirilmesi ve daima hazır bir ordu sağlanmıştır.

D-)Ülkenin bayındır hale gelmesi sağlanmıştır.

E-)Askeri masraflar azalarak devlet gelirlerinin artması sağlanmamıştır.

ALAN TESTİ 2

1-) Buğday Zeytin Et

İstanbul : 1,500 0,750 0,500

Konya : 5,250 0,350 0,750

İzmir : 3,50 1,250 0,600

Yukarıda XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti?nin değişik şehirlerinde 1 Akçeye alınabilecek ürünler kg olarak verilmiştir.

Bu tobloya göre aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A-)Osmanlıda ürün fiyatları sabittir.

B-)Bir ürün üretim merkezlerinde daha ucuzdur.

C-)Nakliye ücretleri devlet tarafından karşılanmaktadır.

D-) 1 Akçenin alım gücü her yerde aynıdır.

E-)Buğday İstanbul?da diğer şehirlerden daha fazla tüketilmektedir.

2-)Osmanlı toprak yönetim biçimi için aşağıdakilerden hangisini söylemek yanlış olur?

A-)Üç yıl üst üste toprağını ekmeyenin toprağı işleme hakkı elinden alınır.

B-)Miri topraklar miras yolu ile babadan oğula geçer.

C-)Görevlerini yerine getirmeyenler tımar sahibi olamazlar.

D-)Miri toprak devletindir, kullanım hakkı kişilere verilmektedir.

E-)Vergi geliri asker yetiştirmek şartı ile asker veya sivil memurlara bırakılan topraklara ?Dirlik? denir.

3-)Osmanlılar?da devlet memurlarına maaş verilmez ve ?Dirlik? adı ile belli bir bölgenin arazi gelirleri verilirdi. Dirlik sahipleri de gelirlerine göre belli bir oranda asker beslerler, bu askerlerin toplanması ile ordu teşkilatındaki Tımarlı Sipahiler grubu oluşurdu.

Yukarıdaki verilere göre Osmanlılarda toprak yönetiminin bozulması aşağıdakilerden hangisinde doğrudan etkili olmuştur?

A-)Duraklama devrinin başlamasında

B-)İmparatorluk sınırlarının daralması

C-)Ordu teşkilatının bozulması

D-)Sık sık padişah değişikliğinin yapılmasında

E-)Eyalet isyanlarının başlamasında

4-)Osmanlı yönetim kadrolarına memur yetiştirmek üzere saray içerisinde açılan okul aşağıdakilerden hangisidir?

A-)Enderun

B-)Sahn-ı Seman

C-)Mülki Rüştiye Mektebi

D-)Süleymaniye Külliyesi

E-)Dar-ül Fünün

5-)I. Fatih Topkapı Sarayı?nı yaptırırken, bütün devlet memurlarını bir arada toplamak ve hükümet merkezi olarak kullanma amacını gütmüştür.

II.XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Divan toplantıları , sadrazamlar için inşa edilen konaklarda yapılmaya başlanmış ve buraya Bab-ı Ali denilmiştir.

Yukarıda verilen bilgiler doğrutusunda aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A-)Fatih döneminde devlete merkeziyetçibir karakter kazandırılmıştır.

B-)Devletin tüm yönetim organları bir çatı altında toplanmıştır.

C-)Sadrazamlar devlet yönetiminde daha etkili hale gelmişlerdir.

D-) Bab-ı Ali?de Divam toplantıları yapılmaya başlamıştır.

E-)Yükselme döneminden sonra padişahlar devlet meseleleriyle hiç ilgilenmemişlerdir.

6-)I.Suçluyu savunma kurumu 19.yüzyılda kurulmuştur.

II.Şer?i Hukuk , Hanefi mezhebi kurallarına göre düzenlenmiştir.

III.Örfi Hukuk , gelenek ve göreneklere dayanmıştır.

IV.İlmiye sınıfından Müftü ve Kazasker , adalet işlerini yürütmüştür.

V.İlk Medeni yasa ?Mecelle? olup , İslami kurallara göre düzenlenmiş ve 19. yüzyılda kabul edilmiştir.

Yukarıdaki bazı özellikleri verilen Osmanlı Hukuk sistemi ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A)Suçlular XIX. yüzyıla kadar savunmalarını kendileri yapmıştır.

B) Şeri Hukuk İslami temellere dayalıdır.

C) Yargı ilmiye sınıfının elindedir.

D-)Bütün hukuk kuralları İslami temele dayanır.

E-)Hukuk kuralları zaman içinde değişikliklere uğramıştır.

7-)Osmanlılarda şehzadeler küçük yaşta sancaklara vali olarak gönderilirdi.

Bu uygulamadaki temel amaç aşağıdakilerden hangisidir?

A-)Şehzadeleri merkezden uzaklaştırmak

B-)Şehzadelerin isyan etmelerini önlemek

C-)Şehzadelerin yünetim deneyimi kazanmasını sağlamak

D-)Şehzadelerin ulema ile ittifak kurmasını engellemek

E-)Devlet memuru yetiştirmek

8-)I.Fiyatları kontrol eder.

II.Üyelerine kredi verir.

III.Karşılıklı işbirliği ve dayanışmayı sağlar.

IV.Üretilen malların kalitesini kontrol eder.

V.Divan?da malların kararları ekonomik açıdan denetler.

Yukarıda verilen özelliklerden hangisi Lonca denilen esnaf ve zanaatkarlar teşkilatının görevleri arasında sayılamaz?

A-)I B-)II C-)III D-)IV E-)V

9-)I.Müslümanların elde ettiği ürün üzerinden alınan onda bir vergidir.

II.Köylü üzerinde giderek ağırlaşmıştır.

III.Askerlerden de alınır.

IV.Gayrimüslimlerden alınan beşte bir vergidir.

V.Devlet memurlarına yurtluk olarak verilirdi.

Yukarıda verilenlerden hangileri Öşür vergisi ile ilgilidir?

A-)I ? II B-)I ? IV C-)I ? V D-)II ? IV E-)III ? V

10-)Osmanlı Devleti?nin büyüklüğü ve gelişmişliğine göre devlet hazinasine giren para az olduğu gibi hazinenin giderleri de azdı.

Bu duruma aşağıdaki uygulamalardan hangisinin sebep olduğu söylenebilir?

A-)Miri arazilerinden alınması gereken vergilerin doğrudan harcanacağı yere verilmesi

B-)Yabancı devlet elçilerinin getirdiği hediyelerin hazineye aktarılması

C-)Savaş ganimetlerinin beşte birinin hazineye bırakılması

D-)Vergilerin iltizam yoluyla toplanması

E-)Osmanlı hazinesinin iç ve dış hazine olarak iki bölüme ayrılması

11-)Osmanlı Devleti?nde tanımda reaya, toprağı terketmemek ve toprağı işletmek zorundaydı.

Bu yolla ulaşmak istenilen temel amaç aşağıdakilerden hangisidir?

A-)Vergi gelirlerini artırmak

B-)Ülkeyi bayındır hale getirmek

C-)Asker sayısını artırmak

D-)Güvenliğini sağlamak

E-)Tarımsal üretimin sürekliliğini sağlamak

12-)Selçuklularda Atabeylik , Osmanlılarda Lalalık adı verilen makamların oluşturulması aşağıdakilerden hangisine yöneliktir?

A-)Merkezlerde güvenliğin sağlanması

B-)Haraç ve Cizye vergilerinin toplanması

C-)Şehzadelerin eğitilmesi

D-)Saray erkanının korunması

E-)Şeri esasların uygulanmasına

13-)Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı Devleti?nde askeri alanda ıslahatlar sonucu ortaya çıkan bir kuruluştur?

A-)Yeniçeri Ocağı

B-)Tımarlı Sipahiler

C-)Yaya ve müsellemler

D-)Kapıkulu Ordusu

E-)Nizam-ı Ordusu

14-)Osmanlı İmparatoru?nda , devlet mülkiyetinde olan ?Miri? topraklar:

-Sosyal hizmetler için Vakıf

-Hanedan kızları için Paşmanlık ,

-Sınır boylarındaki akıncılar için Yurtluk,

-Tersane giderleri için Ocaklık

-Türkmen askerler için Tımar olmak üzere çeşitli bölümlere ayrılmıştır.

Buna göre, aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?

A-)Topraklar tamamen devletin mülkiyetindedir.

B-)Miri araziler değişik amaçlar için kullanılmıştır.

C-)Halkın sosyal amaçlı ihtiyaçlarını karşılamak için çalışılmalıdır.

D-)Askeri harcamaların hazineye getireceği yük hafiflemiştir.

E-)Toprak gelirlerinin bir kısmı hazineye girmeden hizmetler için ayrılmıştır.

15-)Osmanlı Devleti?nin İslam hukuk kurallarına göre yönetilmesine rağmen, tamamen teokratik devlet olmasını önleyen sistem , aşağıdakilerden hangisinin varlığıyla sağlanmıştır?

A-)Bağımsız mahkemelerin olmamasıyla

B-)Askeri yapıya sahip olmasıyla

C-)Örfi hukuka da önem verilmasiyle

D-)Halifeliğin sembolik olarak kullanılmasıyla

E-)Padişahın aynı zamanda Halife olmasıyla

16-)Aşağıdakilerden hangisi Tımar Sistemi?nin Osmanlı Devleti?ne sağladığı faydalardan biri değildir?

A-)Her an savaşa hazır atlı ordu oluşması

B-)Güvenlik ağının köylere kadar yayılması

C-)Aynı vergilerin kolay toplanması

D-)Vakıfların masraflarının karşılanması

E-)Ordunun en kalabalık sınıfının oluşması

17-)Osmanlı Devleti?nde değişik devirlerin mimari eserlerinde benzerlik görülmekle birlikte farklılıklarda bulunmaktadır.

Bu farklılığın sebebi olarak aşağıdakilerden hangisi gösterilemez?

A-)Kültürel değişme ve gelişmeler

B-)Fethedilen bölgelerin kültürleri

C-)Diğer devletlerle olan kültürel etkileşim

D-)Mimarların ustalarını taklit etmesi

E-)Sanat anlayışının değişmesi

18-)Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı Devleti?nde saltanat ile ilgili geleneklerden biri değildir?

A-)Kız çocuklarının tahta çıkma hakkının olmaması

B-)Padişahın Divan tarafından seçilmesi

C-)Her şehzadenin tahta çıkma şansının olmaması

D-)Bütün yetkilerin tahta çıkanda toplanması

E-)Gereğinde Padişahın kardeş ve yeğenlerini öldürtebilmesi

ALAN TESTİ 1

1-A 2-E 3-C 4-A 5-B 6-D 7-D 8-E 9-B 10-C 11-D 12-A 13-D 14-C 15-C 16-A 17-E 18-B

ALAN TESTİ 2

1-B 2-B 3-C 4-A 5-E 6-D 7-C 8-E 9-A 10-A 11-E 12-C 13-E 14-A 15-C 16-D 17-D 18-B


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:55

Gordion ?????? medeniyetinin merkezidir.

2- İlyada ve Odesa ????????. Medeniyetine ait destanlardır

3- ???????.. Urartu medeniyetinin merkezidir.

4- Uygur Türkleri ??????dinini benimsemişlerdir.

5- Ordu-Balık şehri ?????????. Devletinin merkezidir

Aşağıdaki Sorularda Parantezle Açılan Yerlere Doğru (D) Veya Yanlış (Y) Yazınız

6- Gordion , Hititlerin merkezidir. ( )

7- Alper Tunga Destanı İskitlere ( Sakalara) aittir. ( )

8- Bilinen ilk Türk Devleti Göktürk Devleti?dir. ( )

9- Kadeş Antlaşması, Hititler ile Mısırlılar arasında yapılmıştır. ( )

10- Tarihte ilk yazıyı kullanan medeniyet Lidyalılar olmuştur. ( )

11- Aşağıdakilerden hangisi İlkçağ Anadolu medeniyetlerinden biri değildir.

A) İyonlar B) Urartular C) Asurlar D) Hititler E) Frigler

12- Hititler de görülen bir nevi kralların tanrıya hesap vermeleri şeklinde olan ve bir anlamda tarih yazıcılığının ilki olarak ta kabul edilen yıllıklara ne ad verilir

A) Şam B) Pankuş C) Patesi D) Anal E) Balbal

13-Aşağıdakilerden hangisi Göktürklerin kurucusudur

A) Alper Tunga B) Mete Han C) Kül Bilge Kutluğ Kağan

D) Bumin Kağan E) İlteriş Kağan

14- İskenderin başlatmış olduğu Asya seferi ile Doğu kültürünün Batı kültürüyle birleşmesi sonucunda ortaya çıkan uygarlığın adı aşağıdakilerden hangisidir.

A) Manihaizm B) Zerdüştlük C) Helenizm D) Oryantalizm E) Hiçbiri

15- Kral Yolu Aşağıdaki hangi uygarlıkla ilgilidir

A) Lidyalılar B) Babiller C) Akadlar D) Hititler E) İyonlar

16- 13.Yüz yılın ikinci yarısının ilk çeyreği aşağıdakilerden hangisidir?

A) 1927 B)1498 C) 1361 D)1272 E) 1345

17- Anadolu?da yazıyı kullanan ilk medeniyet hangisidir.

A) Sümerler B) Fenikeliler C) Babiller D) Akadlar E) Hititler

18- Dünyanın ilk kütüphanesini aşağıdaki medeniyetlerden hangisi kurmuştur?

A) İbraniler B) Lidyalılar C)Asurlular D)Urartular E) Frigler

19- Tufan, Yaradılış ve Gılgamış destanları hangi medeniyete aittir.?

A) Hititler B) Mısır C) İyonlar D) Sümerler E) Frigler

20- Aşağıdaki Tabloda Yazılan Kavramların Karşısına Hangi Medeniyete Ait Olduğunu Yazınız

KAVRAM UYGARLIK

Heredot

Ninova

Hammurabi Kanunları

Kral Yolu

Tavananna


ylmzksgn
Genel Müdür
18 Kasım 2009 09:57

SORULAR

S.1-Tarih öncesi dönemler ile Tarihi dönemleri birbirinden ayıran en önemli fark nedir?

S.2-Toplumların örf, adet ve geleneklerini inceleyen bilim dalı hangisidir?

S.3-Türklerin kullandıkları takvimler arasında yer alan Gregoryen takvimi de denilen takvim hangisidir?

S.4-Antalya Beldibi,Ankara Macunçay ve Samsun Tekkeköy Anadolu?nun hangi dönemlerinde yerleşim yeri olmuşlardır?

S.5-Tarihte ilk defa deniz ticaret kolonileri kuran medeniyet kimlerdir?

S.6-Tıp ilminde ilk defa ilerlemeyi başlatan İyonyalı bilim adamı kimdir?

S.7-Büyük İskender tahta çıktığı zaman ilk amacı neydi?

S.8-Büyük İskender öldüğü zaman devleti parçalanmıştır.Buna göre Makedonya?da hangi Krallık kurulmuştur?

S.9 En önemli şehirleri Sayda,Biblos ve Sur olan, deniz ticaretinde önemli gelişmeler kaydeden ve M.Ö.800 yılında Asur egemenliğine giren devlet hangisidir?

S.10-Yakut Türkleri ve Sakalar arasındaki ilişkiyi belirleyiniz?

S.11-Bugünkü Askeri teşkilatın temellerini atan ilk Türk hükümdarı kimdir?

S.12-İlkçağın sonu ve Ortaçağın başlangıcı olan olay nedir?

S.13-Türk Devlet teşkilatında var olan İkili teşkilata bir örnek veriniz?

S.14-Uygurların Mani dinini kabul etmeleri onları nasıl etkilemiştir?

S.15-Kırgızların en meşhur destanı hangisidir?

S.16- Orhun yazıtları kimler adına dikilmiştir?

S.17-Göktürk Devletini kimler yıkmıştır?

S.18-Orta Asya Türk Devletleri ile Çinliler arasındaki mücadelenin temel nedeni nedir?

S.19-Yabgu ve Tigin nedir?

S.20-Mete, Bilge Kül Kağan, Bumin Kağan, Mukan Kağan ve Bögü Kağan Bu kağanlar hangi Türk Devletlerinin Kağanlarıdır?

18 Kasım 2009 11:08

guncell


marlyngirl
Şube Müdürü
18 Kasım 2009 11:14

teskr...ben bunların cıktısı alıp calısmayı düşünüorum..henüz tarih kaynagı almadım..bunlardan baslayım


zeynepp10
Genel Müdür
18 Kasım 2009 11:37

teşekkürler hocam


ylmzksgn
Genel Müdür
19 Kasım 2009 01:09

Etüt Odası Öğrencilerin Buluşma Noktası > Tarih - İnkılap Tarihi > Tarih - İnkılap Tarihi (Soru-Cevap-Konu Anlatım) > Tarih - İnkılap Tarihi 11. Sınıf

İnkilap Ders Notları 1

Kullanıcı Adınız Beni hatırla

Şifreniz

Kayıt ol Forum Kuralları Yardım Ajanda

Seçilene git...

Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 1 2 3 >

LinkBack Seçenekler

18.11.08, 12:38 #1 (permalink)

Capknnet

Şube: Ankara

Öğrenim: Düz Lise

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 426

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

4 mesajına 19 kere teşekkür edildi.

İnkilap Ders Notları 1

--------------------------------------------------------------------------------

İnkilap Ders Notları 1

ve Daha Fazlası..

TRABLUSGARP SAVAŞI(1911-1912)

A-İtalya?nın Trablusgarp?ı işgalinin Nedenleri

1-Birliğini geç kuran İtalya?nın ham madde ve pa-zar arayışı

Açıklama: Birliğini geç tamamlayan İtalya sömür-gecilik yarışında geç kalmıştır. 1896?da Habeşis¬tan?a saldırdıysa da; İtalya?nın bu saldırısı başarı¬sızlıkla sonuçlanmıştır.

2-Trablusgarp?ın İtalya?ya yakın olması

3-Osmanlı Devleti?nin Libya?yı(Trablusgarp) sa-vunacak gücünün olmaması

Açıklama: Osmanlı Devleti Trablusgarp?a karadan yardım edemezdi; çünkü Mısır, İtalya?nın Trablus-garp?ı işgalini onayla¬yan İngiltere?nin elindeydi. Do-nanmasının güçsüzlüğünden dolayı da Osmanlı Devleti Trablusgarp?a denizden yardım edemezdi.

4-İtalya?nın, Trablusgarp?ın işgali için, Avrupa devletlerinin onayını alması

Açıklama: 1900?de, Fransa, Fas?ı almasına yar¬dımcı olduğu takdirde Trablusgarp?ı İtalya?nın işgal etmesine razı olabilece¬ğini açıkladı. 1902?de ise Avusturya Bos-na-Hersek üzerindeki emellerini İtalya?ya kabul ettirdiği için; İtalya?nın Trablus-garp?a yönelik olan emellerini kabul etti. Fransa?nın işgali altındaki Tunus ile kendi işgali altındaki Mı¬sır arasında Trablusgarp?ı tampon bölge olarak gö-ren ve İtalya?yı bloklaşmada ya¬nında tutmak iste¬yen İngiltere de İtalya?nın Trablusgarp?a yöne¬lik emellerini olumlu karşıladı. İtalya?nın Rusya?nın Boğazlara yönelik olan plan¬larını desteklemesinden dolayı; Rusya da İtalya?nın Trablusgarp?a yönelik olan emellerini onayladı. Almanya ise oluşan blok¬laşma hareketinde İtalya?yı kaybetmek istemedi¬ğinden dolayı İtalya?nın Trab-lusgarp?a yönelik olan emellerini kabul etti.

5-İtalya?nın, Trablusgarp?ın uygarlıkta geri bırakıl¬dığı ve burada İtal¬yanlara kötü davranıldığı iddi¬ası.

6-İtalya?nın Habeşistan?daki başarısızlığını telafi etmek istemesi

7-İtalyan hükümetinin, kendi halkı karşısında, prestij ar¬tırmak istemesi.

B-Trablusgarp?ın İşgali

Büyük devletlerle gizli görüşmeler yaparak Trab-lusgarp?ı ele geçirme serbestliği elde eden İtalya, haklı bir gerekçe göstermeden 28 Eylül 1911?de Trablusgarp üzerine harekete geçti. Osmanlı böl¬geyi savunabilecek durumda olmadığından dolayı bir grup vatan sever subay(M. Kemal, Enver Paşa, Nuri Conker, Ali Çetinkaya, Fethi Okyar), halkı teşkilatlandır-mak için Trablusgarp?a gitti. Bölgeye giden subaylardan Mustafa Kemal Derne ve Tobruk?u teşkilatlandırırken; Enver Paşa Bingazi?yi teşkilat-landırdı. Teşkilatlanmış olan asker ve halk karşısında İtalyanlar başarısız duruma düştüler. İtalya Trab-lusgarp?ta başarılı olamayaca¬ğını anla¬yınca; Os-manlı?yı barışa zorlamak için On İki Ada?yı işgal etmiştir. Osmanlı bu durum karşısında barışa yanaşmamıştır. Fakat, 8 Ekim 1912?de Bal¬kan Devletleri Osmanlı?ya saldırınca; Osmanlı İ-talya ile Uşi Antlaşmasını imzalamak zorunda kal¬mıştır.

C-(QUCHY)Uşi Antlaşması (18 Ekim 1912)

1-Trablusgarp İtalyanlara verilecek.

2-On İki Ada, Yunan işgali ihtimaline binaen, ge-çici olarak, İtalyanlara bırakılacak.

Açıklama: Balkan Savaşlarından sonra I. Dünya Sava-şının başlaması On İki Ada meselesini küllen¬dirdi. Savaş esnasında ise İtilaf Devletleri gizli anlaşmalarla On İki Ada?yı İtalya?ya bıraktılar. Lo-zan Antlaşması ile adalara resmen sahip olan İtalya II. Dünya Savaşından sonra ise bölgeyi Yu¬nanis¬tan?a bıraktı.

Uyarı: On İki Ada meselesi Balkan Savaşları esna-sında gün¬deme gelmemiştir.

3-İtalya Osmanlı Devletine kapitülasyonların kaldı-rılması konusunda destek verecek.

4-Trablusgarp dini bakımdan halifeye bağlı kala-cak.(Böylelikle Osmanlı Devleti Trablusgarp hal¬kıyla olan dini-kültürel bağını sürdürmeyi hedefle¬miştir.)

D-Trablusgarp Savaşının Sonuçları

1-İtalyanlar Trablusgarp?ı ele geçiremeyince Os¬manlı Devleti?ni barışa zorlamak için On İki adayı işgal etti.

2-Balkan Savaşı?nın başlaması üzerine Osmanlı Devleti İtalya ile anlaşma yapmak zorunda kaldı.

3-Osmanlı Devleti Kuzey Afrika?daki son toprak parça-sını İtalya?ya verdi.

4-Mustafa Kemal Paşa Trablusgarp?ta kazandığı başarılar(Derne-Tobruk) sonucu binbaşı oldu.

5-Kuzey Afrika?da İtalyan sömürgesi başladı

6-On İki Ada fiilen Osmanlı?nın elinden çıktı.

7-İtalyanlar ilk defa Ege Denizi?ne yerleşti.

8-Balkan devletlerinin Osmanlı üzerine harekete geçişi kolaylaştı

9-İttihat ve Terakki Partisi prestij kaybetti.

NOT: Mustafa Kemal ilk defa sömürgeciliğe karşı savaştı.

NOT: Uşi İsviçre?de bir kenttir.

I. BALKAN SAVAŞI (1912-1913)

A-Savaşın Nedenleri

1-Rusya?nın Balkanlarda takip ettiği Panslavist po-litika

2-Balkanlardaki gelişmelerin, Osmanlı tarafından, takip edilememesi

3-Fransız ihtilalinin etkisi (Milliyetçilik ve bağım¬sızlık)

4-Türklerin Balkanlardan tamamen atılmak isten¬mesi

Açıklama:Savaş başlamadan önce; Arnavutluk, Make-donya, Selanik ve Yanya Osmanlı?nın elin¬deydi.

5-Trablusgarp Savaşı esnasında, Osmanlı Dev¬leti?nin güçsüz olduğunun anlaşılması

6-Kiliseler sorununun Balkan devletlerinin lehine sonuçlanması

7-Balkan devletlerinin Osmanlı?ya karşı ittifak kur-maları

8-İngiltere?nin, 1908?de Estonya?nın başkenti Re-val?de yapılan görüşmeler sonucunda, Rusya?yı Balkan politi-kasında serbest bırakması

B-Katılan Devletler ve Savaşın sonucu

1-Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan Os-manlı Devleti?ne karşı savaştılar(Bu devletlerin Bulgaristan önderliğinde birleşip; Osmanlı?ya sal-dırmasında Rusya etkili oldu. Savaş 8Ekim 1912?de Karadağ?ın Osmanlı topraklarına saldırması ile baş-ladı. Bulgarlar Çatalca?ya kadar gelmeyi başa-rırken;Rauf Orbay?ın Hamidiye Kruvazörü ile yap¬tığı başarılı mücadelelere rağmen Yunanlılar Ege Adalarını işgal etmeyi başarmıştır.)

2-Osmanlı Devleti bütün cephelerde yenilerek Ça-talca?ya kadar geriledi

C-Osmanlı?nın Başarısızlığının Nedenleri

1-Ordunun siyasete ka¬rışması

2-Savaştan önce askerlerin bir bölümünün terhis edilmesi 3-Ordunun savaşa hazır olmaması

4-Osmanlı donanmasının yetersiz olması

5-Avrupa devletlerinin Balkan uluslarını destek-

lemesi

6-İngiltere, Fransa ve Rusya?nın Balkan sınırlarının değişmeyeceğine dair verdikleri teminata güvenen Osmanlı?nın Balkanlar?da gelişen olayları takip etmemesi.

7-Balkan devletlerinin birlikte hareket etmesi

8-Balkan devletlerinin ulaşım ve iletişim imkan-larını etkisiz hale getirmelerinden dolayı Osmanlı ordusunda iletişim ve ulaşım bozukluğu olması.

9-Osmanlı?nın siyasal yalnızlık içinde olması.

D-Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913)

1-Midye-Enez çizgisinin batısındaki topraklar Bal-kan devletlerine bırakıldı(Osmanlı, Gelibolu Yarı-madası hariç olmak üzere, Doğu Trakya ve Balkan topraklarının tamamını kaybetti.)

2-Ege adalarının durumu ve Arnavutluğun sınır durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı

Açıklama: Ege Adaları fiilen elden çıkmıştır. I. Dünya Savaşı başlayınca; Ege Adaları meselesi askıya alınmış; Lozan Antlaşması ile Ege Adaları resmen Yunanistan?a verilmiştir.

E-I. Balkan Savaşının Sonuçları

1-Osmanlı Devleti?nin Balkanlar?daki varlığı ta-mamen sona erdi.

2-Edirne ve Kırklareli Bulgaristan?a bırakıldı

3-Gökçe Ada ve Bozca Ada hariç, Ege Adaları fiilen elden çıktı

4-28 Kasım 1912?de, Arnavutluk, bağımsızlığını i-lan etti. Bu durum İslamcılık politikasını da olum-suz etkiledi. (Osmanlı Devleti?nden ayrılan son Balkan devleti Arnavutluktur.)

5-İttihat ve Terakki Partisi, 23 Ocak 1913?de dü-zenlediği Bab-ı Âli Baskını sonucunda hükümeti tam olarak ele geçirdi. (Bu partinin resmî iktidar dönemi başladı.)

Açıklama:İttihat ve Terakki Partisi 1889?da kuru-lan II. Meşrutiyetin ilanında etkili olan, 31 Mart O-layından itibaren yönetimde etkili olmaya başla-yan, II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülüğü devle-tin siyasi düşüncesi haline getiren, Osmanlı Devle-tini I. Dünya Savaşına sokan bir partidir.

6-Mustafa Kemal?in ordunun siyasete girmemesi şeklindeki görüşünün doğruluğu ispatlandı.

7-Bulgaristan Ege Denizi?ne ulaşmıştır.

8-Balkan devletleri arasındaki anlaşmazlık sonu-cunda II. Balkan Savaşı çıkmıştır.

9-Balkanlar?dan Anadolu?ya göç başladı

10-Mustafa Kemal siyaseti bırakmıştır.

Açıklamalar:

1-I. Balkan Savaşında İstanbul tehdit altına gir-miştir.

2-Londra Antlaşması II. Balkan Savaşı?nın çıkması üzerine yürürlükten kalkmıştır.

II. BALKAN SAVAŞI

A-Savaşın Nedenleri

1-Bulgaristan?ın I. Balkan Savaşı sonucunda en bü-yük payı alması (Özellikle Makedonya üzerindeki anlaşmazlıklar) ve Ege Denizine ulaşmasından do-layı Balkan devletlerinin aralarında anlaşmazlığa düşmesi.

2-Bulgaristan?ın Ege Denizi?ne kadar genişlemesini Yunanistan?ın uygun görmeyişi.

3-Osmanlı Devleti?nin bölgeden çekilmesiyle mey-dana gelen otorite boşluğu

Yunanistan?ın çalışmaları sonucunda Sırbistan, Karadağ ve Romanya Bulgaristan?a karşı birleş-miştir. Bulgaristan?ın zor durumda olduğunu gören Enver Paşa harekete geçerek, Edirne ve Kırk-lareli?ni Bulgarlardan almıştır.

II. Balkan Savaşı sonucunda Bulgaristan yenildi.

B-Savaş Sonucunda Yapılan Antlaşmalar

1-Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913):

Balkan devletleri arasında yapıldı.

Açıklamalar:

1-Bulgaristan I. Balkan Savaşı?nda aldığı toprakla¬rın büyük bir kısmını kaybetti.

2-Bükreş Antlaşması Balkanlarda huzuru sağlaya-madı.

3-Bu antlaşmaya Osmanlı Devleti katılmadı.

4-Bulgaristan Ege Denizi ile bağlantısını devam ettirdi.

2-İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913)

İstanbul Antlaşması Osmanlı Devleti ile Bulgaris¬tan arasında imza¬landı.

Antlaşmanın İçeriği:

1-Meriç nehri iki ülke arasında sınır kabul edildi.

2-Edirne, Kırklareli Dimetoka ve Kırkağaç Osmanlı Devle¬tinde kaldı.

3-Bulgaristan?daki Türklerin yasal hakları garanti altına alındı.

4-Bulgaristan?daki Türklerin; isterlerse dört yıl içe-risinde Türkiye? ye göç edebilecekleri karalaştırıldı.

Açıklamalar:

1-Bulgaristan?ın Ege Denizi ile bağlantısı kesil¬medi.

2-Bu günkü Türk-Bulgar sınırı yaklaşık olarak çi-zildi.

3-Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı öncesinde; sa¬vaş esnasında Bulgaristan üzerinden Almanya ile kara bağlantısı kurabilmek için Dimetoka?yı Bulga¬ristan?a bıraktı.

3-Atina Antlaşması (14 kasım 1913):

Atina Antlaşması Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imza¬landı.

Antlaşmanın İçeriği:

1-Yunanistan?daki Türklerin hakları güvence altına alındı.

2-Yanya, Girit ve Selanik Yunanistan?a bırakıldı.

3-Ege Adalarının durumu büyük devletlerin kara¬rına bırakıldı.

NOT:Büyük devletler 16 Kasım 1913?te aldıkları karar ile İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki Ege Adalarını Yunanistan?a, On İki Adayı da İtalyanlara verdiler.

4-İstanbul Antlaşması (13 Mart 1914):

İstanbul Antlaşması Osmanlı devleti ile Sırbistan ara-sında imzalandı. Osmanlı?nın Sırbistan ile sınırı olma-dığı için; bu antlaşma ile yal¬nızca Sırbistan?da kalan Türklerin hakları görü¬şüldü.

C-II. Balkan Savaşının Sonuçları

1-Balkanlar?da azınlık durumuna düşen Türklerin hakları imzalanan antlaşmalarla güvence altına alındı

2-Edirne ve Kırklareli Bulgaristan?dan geri alındı.

3-Bulgaristan malubiyetini telafi etmek için I. Dünya Savaşına girdi.

Açıklamalar:

1-İttihat ve Terakki Partisi savaştan sonra; orduyu, gençleştirmek ve Almanya?dan subaylar getirerek modernize etmek için hare¬kete geçtiyse de; I. Dünya savaşı başladığı için İttihat ve Terakki Parti¬sinin düşüncesi sonuçsuz kaldı.

2-Mustafa Kemal Edirne?nin kurtuluşuna katılmıştır

3-Arnavutluk Balkan Savaşlarına katılmamıştır

4-Balkan Savaşlarından sonra Balkanlarda Rusya, Osmanlı yerine Avusturya ile karşı karşıya geldi

5-Osmanlı?nın Almanya?dan faydalanarak orduyu ıslah etmek istemesi Osmanlı ile Almanya?yı birbi¬rine daha fazla yaklaştır¬mıştır.

6-Türk ordusu II. Balkan Savaşında sadece Bulga¬ristan ile savaşmıştır

7-II. Balkan Savaşı esnasında Avrupalı devletlerin tepkisinden çekindiği için Osmanlı ordusu Meriç?in batısına geçmemiştir.

8-Balkan Savaşları Osmanlı?nın I. Dünya Savaşına girmesinde etkili olmuştur.

I.DÜNYA SAVAŞI (1914-18)

A-Savaşın Genel Nedenleri

1-Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan düşünce¬lerin hızla yayılması

2-Sanayi İnkılabı sonucunda gelişen sanayi, berabe-rinde hammadde ve Pazar ihtiyacını da ortaya çı-karmıştı. Hammadde ve Pazar ihtiyacı ise sömür¬geci devletleri karşı karşıya getirdi.

3-Almanya ve İtalya?nın siyasi birliklerini kurma¬ları sonucunda Avrupa?nın siyasi dengesinin bo¬zulması

4-Bloklar arası silahlanma yarışının hızlanması

Açıklamalar:

Almanya, Fransa?dan Alses Loren böl¬gesini al¬dıktan sonra kendisini Fransa karşısında güvensiz hissetmeye başladı ve kendini güvende hissetmek için ittifaklar ve bloklaşmalar döne¬mini başlattı.

Devletlerarası bu çıkar çatışmaları sonucunda Avrupa bloklara ayrılmıştır.1883?te Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya arasında üçlü itti¬fak(bağlaşma devletleri) kurulmuştur. Savaş başla¬dıktan sonra kendine Anadolu?dan pay verilen İtalya bu gruptan ay-rılmış; ancak bu boşluk Os¬manlı Devleti ve Bulgaristan?ın ittifak bloğuna katılmasıyla dol-durulmaya çalışılmıştır.

1907?de ise İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Üçlü İtilaf (Anlaşma Devletleri) kurulmuş bu gruba daha sonra Japonya, Sırbistan, Romanya, Belçika, Portekiz, Brezilya, ABD ve Yuna¬nis¬tan gibi dev¬letler de katılmış-tır.

Bloklaşmanın Önemi:

1-Devletler arası gerilim arttı.

2-Fransa ile Almanya arasında XIX. yüzyıl sonla¬rında başlaması muhtemel olan ikili savaş ertelendi.

3-Silahlı ve bloklu tehdide dayalı zoraki barış dö¬nemi oluştu.

4-Avusturya ile Sırbistan arasında 28 Temmuz 1914?de başlayan özel savaş dünya savaşına dö¬nüştü.

B-Savaşın Özel Nedenleri

1-Almanya ile İngiltere arasında ortaya çıkan siyasi ve ekonomik rekabet

Açıklama: Özel sebepler arasında en etkili sebep bu sebeptir. Sömürgeleri kendi topraklarının 104 katına çıkan İngiltere, Almanya?yı sömürgeleri için bir tehdit unsuru olarak görüyordu. Almanya?nın İngiltere aleyhine büyümek istemesine rağmen; İngiltere mevcut durumunu korumak istiyordu.

2-Fransa?nın Sedan Savaşı sonucunda Almanya?ya kaptırdığı Alses Loren bölgesini geri almak iste¬mesi

Açıklama: Almanya 1871 yılında, taş kömürü yö-nünden zengin olan Alses Loren?i Sedan Savaşı ile Fransa?dan almıştı.

3-Boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmek iste¬yen Rusya?nın Almanya ve Avusturya?Macaristan?ı etkisiz hale getirme düşüncesi.

4-Rusların Slavları birleştirme (Panslavizm) poli-tikasının Avusturya-Macaristan?ı etkilemesi (Slav-Germen çatışması)

5-Rusya?nın Balkanlara yönelik politikasının Bal¬kanlar üzerinden Orta Doğuya açılmak isteyen Al¬manya?yı tedirgin etmesi.

6-Siyasi birliğini geç tamamlayan İtalya?nın yeni sömürgeler ele geçirmek ve Akdeniz?de etkili ol¬mak istemesi.

Açıklama: İtalya Ak Deniz?e yönelik emelleri için Avus-turya ile karşı karşıya geliyordu; ki bu durum İtalya?nın I. Dünya Savaşı başladıktan sonra İttifak Grubunu terk ederek İngil¬tere?nin yanına geçme¬sinde de etkili oldu.

7-Dini ve kültürel yayılma yarışı

Açıklama: Sömürgeci devletler sömürmek istedik¬leri bölge¬lerde öncelikle dinlerini ve kültürlerini yaymaya çalışıyordu

8-Hanedanlar arası mücadeleler

C-Savaşın Başlaması

Avusturya-Macaristan Veliahtı?nın Bosna-Hersek ziyareti sırasında öldürülmesi savaşın başlaması için bir kıvılcım olmuştur. Bu olaydan sonra Avus¬turya Sırbistan?a savaş açmıştır. Bunun üzerine Rusya Sır-bistan?ın; Almanya da Avusturya?nın ya-nında yer almış ve İngiltere ile Fransa?nın da dev¬reye girmesiyle 1.Dünya savaşı başlamıştır.

I.Dünya savaşının başlamasıyla Japonya da sa¬vaşa girmiş; Uzak doğudaki Alman sömürgelerini ele geçirerek kısa süre içinde amacına ulaşmış ve sa-vaştan çekilmiştir.

D-İttifak Grubu(Bağlaşma)

1-Avusturya-Macaristan İmparatorluğu,

2-Almanya, 3-İtalya( İtalya savaş başlamadan önce İttifak gru-bundaysa da savaş başladıktan sonra; Avus¬turya ile çıkarları çatıştığı, Almanya?dan beklediği başarıyı bula-madığı, isteklerine İtilaf bloğunda ulaşacağına inandığı ve Gizli Antlaşmalarla kendi¬sine yapılan teklifleri cazip bulduğu için 1915?den itibaren İtilaf bloğuna geçmiştir.)

4-Osmanlı Devleti

5-Bulgaristan (Bulgaristan?ın savaşa girmesi ile Almanya ile Osmanlı arasında kara bağlantısı ku-rulmuştur.)

NOT: Balkan Savaşları Osmanlı ile Bulgaristan?ın

I. Dünya Savaşına girmesinde etkili olan ortak se-beptir.

E-İtilaf (Anlaşma) Grubu

1-İngiltere

2-Fransa

3-Rusya

4-İtalya

5-Japonya

6-Sırbistan( Savaştan sonra Yugoslavya?nın çatısı altında siyasi varlığı sona erdi)

7-Romanya( Rusya?nın baskıları ve Avusturya toprakla-rındaki emellerinin bir sonucu olarak sa¬vaşa girdi)

8-Belçika(Almanya?nın Fransa?ya saldırırken Bel¬çika üzerinden geçmesi, Belçika?yı savaşın içine çekti.)

9-Karadağ (Savaştan sonra Yugoslavya çatısı al¬tında siyasi varlığı sona erdi.)

10-Yunanistan (Savaşın başlangıcında, gidişatında ve sonucunda önemli bir etkisi olmayan Yunanis¬tan; savaşa en son katılan devlettir.)

11-Portekiz

12-ABD(ABD Almanya?nın ticaret ve yolcu ge¬milerini batırması ve ABD ile arasında gerginlik bulunan Meksika ile işbirliği yapması üzerine 2 Nisan 1917?de savaşa katıldı. ABD'?in savaşa gir¬mesiyle savaşın dengesi itilaf lehine bir şekil aldı. Savaşın başlangıcında etkili olmayan ABD savaşın sonu¬cunda etkili olmuştur. ABD savaşa girerken Wilson Prensiplerini yayınladı. ABD?nin savaşa girmesi savaşın süresinin kısalma¬sında, savaşın İtilaf Devletleri lehine sonuçlanmasında, Rusya?nın savaştan çekilmesinden dolayı oluşan boşluğun doldurulmasında etkili oldu. ABD savaşa girmekle tarafsızlık politikasını da bozmuş oldu.)

13-Brezilya

F-Almanya?nın Osmanlı Devletini yanına çek¬mek istemesinin nedenleri

Osmanlı Devleti?nin jeopolitik konumundan fay-dalanarak;

1-Savaşı Orta Doğuya kaydırarak Avrupa?da ra-hatlamak

2-Rusya?nın dikkatini Avrupa dışına çekmek

3-İngilizlerin sömürge yollarını kesmek(Süveyş Kana-lı...)

4-Rusya ile İtilaf devletlerinin bağlantılarını kes-mek(Boğazlar...)

Osmanlı?nın halifelik gücünden faydalanarak;

1-Sömürgelerdeki Müslümanları İngiltere ve Fransa?ya karşı kışkırtmak

2-Rus hakimiyeti altında yaşayan Müslüman Türk¬leri Rusya?ya karşı kışkırtmak

Açıklama:Çok iyi teçhiz edilip hazırlandığı tak¬dirde Os¬manlı ordusunun savaşabileceğine inanan Al-manya?nın gerek bu beklentisi; gerekse Os¬manlı?nın jeopolitik durumuna yönelik olan beklen¬tisi büyük oranda gerçekleşti. Fakat, Almanya, ha-lifelik müessesesinden umduğunu bulamadı.

NOT: Almanya Osmanlı?ya ait olan Musul-Kerkük pet-rollerinden de faydalanmak istemiştir.

H-Osmanlı Devletinin Savaşa Giriş Nedenleri

1-Son dönemlerde kaybettiği toprakları geri al¬mak.

2-Siyasi yalnızlıktan kurtulmak (İtilaf grubu savaş esnasında Osmanlı?nın yükünü çekmemek ve Rus-ya?yı küstürmemek için Osmanlı?yı yanlarına al-mamışlardır.)

3-İttihat ve Terakki Partisinin; Alman hayranlığı ve Alman desteğiyle ülkenin kalkınabileceği düşüncesi

4-Kapitülasyonlar ve dış borçlar nedeniyle artan İngiliz ve Fransız baskısından kurtulmak.

5-2 Ağustos 1914?te Almanya ile Osmanlı arasında gizli bir antlaşma yapılması

6-19 Ağustos 1914?te Bulgaristan ile Osmanlı ara¬sında bir dostluk antlaşması imzalanması

7-Turan imparatorluğu kurma fikri (Enver Paşa Os-manlı bayrağı altında bütün Türk dünyasını bir-leştirmeyi hayal ediyordu. Osmanlı Devleti?nin bü-tünlüğünü koruyamadığı bir dönemde Turancılı¬ğın düşünülmesi İttihatçıların hayalciliğini göste¬rir)

8-Almanya?nın savaşı kazanacağına inanılması

9-Yunan ?megali idea?sını sonuçsuz bırakmak

10-Almanya ile gizli ittifak yapılmış olması.

11-Rus, İngiliz ve Fransız sömürgelerindeki Türk ve İslam ülkelerinin istiklale kavuşturulacağı dü¬şüncesi

I-Osmanlı Devleti?nin Savaşa Girmesi

İngilizlerden kaçan Goeben ve Breslav adlı Alman gemileri Osmanlı Devletine sığınmıştır. Osmanlı Devleti bu gemileri satın aldığını açıklamış ve ge¬milere Yavuz ve Midilli isimlerini vermiştir. Ancak bu ge-milerin Rusya?nın Sivastapol ve Odesa li¬manlarını bombalamaları üzerine Osmanlı Devleti savaşa girmek zorunda kalmıştır.

Rusya,İngiltere ve Fransa Osmanlı devletine savaş açınca; Osmanlı Devleti de 14 Ka¬sım 1914?tde Kut-sal Cihat ilan etmiştir.

İ-Osmanlı devletinin savaşa girmesiyle

1-Yeni cepheler açılmıştır.

2-Savaş daha geniş alana yayılmış ve uzamıştır.

3-Almanya ve müttefikleri avantaj sağlamıştır.

4-İngiltere Kıbrıs?ı kendi topraklarına kattığını a-çıklamıştır.

5-Savaş Orta Doğuya kaymıştır.

6-Almanya Avrupa?da rahatlamıştır.

7-Gizli antlaşmalar gündeme gelmiştir.

8-İngiliz sömürge yolları tehlike altına girmiştir.

9-Rusya?nın İtilaf devletleri ile bağlantısı zedelen¬miştir.

K-Osmanlı?nın Savaş Öncesi Durumu

1-Osmanlı Devleti İttihat ve Terakki Partisi tara¬fından yönetilmektedir.

2-Ordu Almanya?nın desteği ile modernize edil¬meye çalışılmaktadır.

3-Suriye, Filistin, Irak, Lübnan ve Hicaz Os¬manlı?nın elindedir.

4-Ege Adalarının durumu belirsizdir.

5-On İki Ada hâlâ İtalya?nın elindedir.

6-Kıbrıs İngiltere?nin elindedir.

7-Balkan Savaşlarından çıkan Osmanlı Devleti sa-vaşa hazır değildir.

L-İtilaf Grubunun Osmanlı?nın Savaşa Girme¬sini İstememe Nedenleri

1-Savaşın alanının genişleyecek olması.

2-İngiliz sömürge yollarının tehlikeye girecek ol¬ması.

3-Rusya ile İtilaf devletlerinin bağlantılarının kesi¬lecek olması

4-Şark meselesinin karışık bir ortama gelecek ol¬ması

5-Sömürgelerdeki Müslümanların İngiltere ve Fran sa?ya isyan etme ihtimalinin olması.

M-I.Dünya Savaşında Osmanlı Devleti

Trablusgarp ve Balkan savaşlarından yıpranmış o-larak çıkan Osmanlı Devleti savaşın başında taraf-sızlığını ilan etmiş,Boğazları kapatmış, seferberlik ilan etmiş(Seferberlik ilanı devletin savaşa girece¬ğinin bir habercisidir.) ve kapitülasyonları da tek taraflı olarak kaldırmış; ayrıca meclisi tatil etmiştir.

Kapitülasyonların kaldırılmasına en büyük tepki Al-manya ve Avusturya-Macaristan?dan gelmiştir. İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti?nin ittifak teklifle¬rini kabul etmedikleri gibi kapitülasyonların kaldı¬rılmasına da önemli bir tepkide bulunmamıştır.

İttifak teklifi İngiltere ve Fransa tarafından redde¬dilen Osmanlı Devleti Almanya?ya daha fazla ya¬kınlaşmıştır. Almanya da bu durumu değerlendire¬rek Osmanlı?yı kendi yanına çekme gayretini artır¬mıştır.

Savaş başladıktan sonra İngilizlerin önünden ka¬çan Goeben ve Breslav isimli Alman gemilerini Osmanlı; uluslararası hukuka aykırı olmasına rağ¬men, Marma-ra?ya aldı. Bu gemilerin İngilizlerin Osmanlı?dan parasını aldığı halde, Osmanlı siparişi olan Sultan Osman ve Reşadiye gemilerine karşılık satın alındığı bildirildi. 11 Ağustos 1914?de mey¬dana gelen bu olay halka da kabul ettirildi. Fakat halk devletin savaşa gireceğinden habersizdi.

Yavuz ve Midilli adları veri¬lerek Türk bayrağı çekilmiş olan Alman gemileri, Enver Paşanın emri ile Alman komutan Amiral Souchon komutasında Kara Deniz?e çıkarıldı. Bu gemiler 28-29 Ekim 1914 gecesi Rusya?nın Odesa ve Sivastopol liman¬larını bombaladılar. Rusya bunun üzerine Os¬manlı?ya 1 kasım 1914?de savaş ilan etti. Resmi ta-rafsızlığını 12 Kasım 1914?e kadar koruyan Os¬manlı; bu tarihte Rus-ya?ya savaş ilan etti.

N-Osmanlı Devleti?nin Savaştığı Cepheler

1-Kafkas cephesi:

1a-Cephenin Açılma Sebepleri:

1-Başlamış olan Rus taarruzunu durdurmak

2-Bakü petrol bölgelerini el geçirme düşüncesi

3-Orta Asya Türk dünyası ile irtibatlaşarak Rusya?yı zor duruma düşürmek

4-İngiltere?nin Hint sömürge yollarını kesmek

5-Enver Paşanın Turan imparatorluğu kurma fikri

6-Avrupa?da rahatlamak isteyen Almanya?nın Os-manlı?yı kışkırtması.

1 Kasımda harekete geçmiş olan Rus birliklerine karşı Osmanlı 22 Aralıkta harekete geçti. Os¬manlı?nın Ruslar karşısında Azapköy ve Köprüköy savaşlarında kazandığı başarılar geçici oldu. Böl¬geye yazlık elbiselerle gönderilen ve yardım getiren geminin Ruslar tarafından batırılmasından dolayı desteksiz kalan Osmanlı askeri Rusya?nın teknik üstünlüğü ve bölgenin ağır kış şartları karşı¬sında büyük bir malubiyet aldı.Erzurum, Erzincan, Bitlis, Muş, Van ve Trabzon Rusların eline geçti.

Çanakkale savaşlarından sonra Kafkas cephesine atanan Mustafa Kemal Paşa 1916?da Muş ve Bit¬lis?i Ruslardan geri aldı.

Rusya?da Bolşevik ihtilalinin başlaması (Ekim 1917) Kafkas Cephesinde Osmanlı lehine sonuçlar ortaya çıkarmış; Ruslarla Osmanlı arasında 15 Ara¬lık 1917?de Erzincan Mütarekesi; Ruslar ile İttifak devletleri ve Osmanlı arasında 3 Mart 1918 ise Brest-Litowsk Antlaşması imzalanmıştır.

1b-Brest Litovsk Antlaşması(3 Aralık 1918)

Rusya Kafkas cephesini terk ederek Kars, Arda¬han ve Batum?u Osmanlı?ya geri verdi.

1c-Önemi:

1-Kafkas, Galiçya, Makedonya ve Romanya cep¬hesi kapandı

2-Berlin Antlaşması ile kaybedilen Elviye-i Selase Rusya?dan geri alındı

3-Osmanlı askerî yönden rahatladı

4-İtilaf bloğu sarsıldı.

Açıklamalar:

1-Brest-Litowsk Antlaşmasını İtilaf Devletleri onay-lamadı.

2-Ruslar Kafkaslardan çekilince; Gümrü civa¬rında, İngilizlerin desteğiyle Ermeni Devleti kuruldu.

3-Türkler antlaşmadan sonra geçici olarak Hazar?a kadar ilerle¬miştir.

4-Ruslar Elviye-i Selase?de plebisit yapılma¬sını istemiştir.

1d-Kafkas Cephesinin Özellikleri:

1-Osmanlı?nın savaştığı ilk taarruz cephesidir.

2-Osmanlı, malüb olduğu halde, bu cephede toprak kazandı.

3-Ruslar tarafından Osmanlı?ya karşı kullanılmaya çalışıldığından dolayı; bölge¬deki Ermeniler 14 Ma-yıs 1915?de çıkarılan tehcir kanunu ile Suriye böl¬gesine gönderildi.

2-Kanal Cephesi:

2a-Cephenin Açılma Sebepleri:

1-İngiltere?nin Hint sömürge yolarını kontrol altına almak.

2-Mısır?ı İngiltere?den geri almak.

3-İslam alemini İngilizlere karşı harekete geçirmek.

4-Almanya?nın telkinleri.

Cemal Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu İngi¬lizler karşısında tutunamayarak Filistin?e çekilmiş¬tir.

2b-Kanal Cephesinin Özellikleri:

1-Osmanlı?nın ikinci taarruz cephesidir.

2-Osmanlı?nın ilk kapanan cephesidir.

3-Türk ordusu Tih sahrasında sıcaktan kırılmıştır.

4-İngilizler deniz yoluyla sömürgelerinden yardım almıştır.

5-Cephe 14 Ocak 1915?de açılmıştır.

6-Osmanlı?ya Almanlar destek göndermiştir.

7-Cephenin açılmasında bölgenin jeopolitik özelliği etkili olmuştur.

8-Osmanlı Araplardan beklediği yardımı alama-mıştır.

3-Irak cephesi:

3a-Açılış Sebepleri:

1-İngilizler, Hint Deniz yolunun güvenliğini sağla¬yarak bölgedeki Alman tehlikesini ortadan kaldır¬mak istemiştir.

2-İngilizler Musul-Kerkük petrollerini ele geçirmek ve Ku¬zeye çıkarak Rusya?ya yardım etmek iste¬miştir.

3-İngilizler Almanların Orta Doğudaki etkisini kırmak istemiştir.

NOT:Çanakkale Cephesinin açılış sebeplerinden biri de Rusya?ya yardım etmekti.

3b-Cephenin Özellikleri:

1-İngilizler 24 Kasım 1915?de Ktesifon; 29 Nisan 1916?da Kutülamare?de Türklere malüb olmuş ve İngiliz general Towsend Türklere esir olmuş¬tur.

2-İngilizler 17 Mart 1917?de Bağdat?a girmeyi ba-şarmıştır.

4-Çanakkale cephesi:

İtilaf devletleri tarafından açılmıştır.

4a-Açılma nedenleri:

1-İstanbul ve boğazları ele geçirerek Osmanlı Dev-leti?ni saf dışı bırakmak

Açıklama: Savaşın alanını daraltmak ve süresini kı-saltmak

2-Rusya?ya askeri ve ekonomik yardım götürmek

3-Savaşı kısa zamanda sonuçlandırmak

4-Balkan uluslarını savaşın içine çekmek

İtilaların Balkanları Savaşa Sokma Nedenleri:

a-Osmanlı ile Almanya?nın kara bağlantısını kes¬mek.

b-Rusya ile karadan bağlantı kurmak.

c-Avusturya?yı Balkanlarda zor duruma düşürmek.

Açıklama: İtilaf Devletleri, bu cephede başarılı olundu-ğu takdirde, Balkan devletlerinin bu başarı¬dan cesaret-lenerek Os¬manlı ve Avusturya?dan pay almak için harekete geçebilecekle¬rini tahmin edi¬yordu.

5-Osmanlı ordularının Kafkas ve Kanal cephele¬rinden çekilmesini sağlamak

6-Balkanlarda yeni cephe açarak ittifak devletleri¬nin birbirine olan irtibatını zayıflatmak.

7-İngiltere?ni Kanal Cephesindeki yükünü hafiflet¬mek.

8-İngiliz sömürge yollarının kontrolünü sağlamak

9-Osmanlı ile Almanya?nın bağlantılarını kesmek.

10-Rus buğdayının Avrupa?ya naklini sağlamak.

İngiliz ve Fransız donanmalarının saldırısıyla 19 Şubat 1915?te denizde başlayan savaş 18 Mart 1915?de Osmanlı?nın zaferi ile sonuçlanmış (Sed-dülbahir ve Kumkale başarısı); 25 Nisanda başla¬yan kara savaşları da ittifak devletlerinin mağlubi¬yeti ile sonuçlanmıştır.

Açıklama: Bu başarılarda; askerlerine ?Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum? diyen, XIX. tümen komutanı Mus¬tafa Kemal?in Anafartalar, Conkbayırı ve Arıburnu?nda kazan¬dığı başarılar etkili olmuştur.

NOT:Nusret mayın gemisinin boğaza döşediği ma-yınlar da Osmanlı?nın başarılı olmasında etkili ol-muştur.

4b-Sonuçları:

1-I .Dünya Savaşı uzadı.

2-Rusya?ya yardım götürülemediğinden dolayı Rus-ya?da artan ekonomik kriz Bolşevik ihtilaline zemin hazırlandı.

3-İngiltere ve Fransa itibar kaybetti ve büyük zarar gördü.

4-İttifak devletleri safında Sırbistan ve Yunanis¬tan?a karşı savaşa giren Bulga¬ristan Osmanlı ile Almanya arasında kara bağlantısı kurdu. (Bulgaris¬tan Rusya?nın başarılı olarak Bal¬kanlar?a inmesini de istemiyordu.)

5-Türk ulusunun kendine olan güveni arttı. Bu gü¬ven milli mücadeleye taşındı

6-Yaklaşık yarım milyon insan hayatını kaybetti

7-Askerlerine ?Ben size Taarruzu değil ölmeyi emredi-yorum?diyen 19.Tümen komutanı Mustafa kemal Paşa bu cephede kazandığı başarılarla tanın¬mış, generalliğe terfi etmiş ve Milli Mücadelede önder olarak kabul edilmiştir.

8-Osmanlı?nın saygınlığı arttı.

9-İngiliz ve Fransız donanmalarının da malüb ola-bileceği görüldü

10-Sömürge altındaki milletler cesaretlenmiştir.

11-Yunanistan ve Romanya?nın savaşa girip gir¬meme konusundaki tereddütleri artmıştır.

12-İngiltere ve Fransa?nın boğazlara saldırmasını çıkarlarına uygun bulmayan Rusya?nın; boğazlar ken-disine terk edilmediği takdirde Almanya ile barışa-cağını ileri sürerek İngiltere ve Fransa?yı tehdit etmesi, ilk defa gizli antlaşmaları gündeme getirdi.

4c-Cephenin Özellikleri:

1-Osmanlı?nın zaferi ile sonuçlanan tek cephedir.

2-İstanbul?u tehdit eden tek cephedir.

3-Saldırının İstanbul?u tehdit etmesi Türk milletinin savunma azmini artırmıştır.

4-Mustafa Kemal savaş esnasında albay; savaş sonra-sında ise general olmuştur.

5-Hicaz ve Yemen cephesi:

Osmanlı Devleti; bu cephede kutsal yerleri koru¬mak için savaşmış; ancak Arapların İngilizlerle beraber hareket etmesinden dolayı başarılı olama¬mıştır. İngi-lizlerin 1917?de Akabe?yi ele geçirme¬leri sonu¬cunda bölgedeki Osmanlı hakimiyeti sona ermiştir.

5a-Cephenin Özellikleri:

1-Araplar arasında milliyetçiliğin güçlendiği ve İslamcılığın iflas ettiği görülmüştür.

Açıklamalar:

1-Fahrettin Paşanın Medine savunması meş¬hurdur.

2-I.Dünya Savaşından sonra Arap bölgelerinde İn-giltere ve Fransa mandater sistemler kurmuştur.

6-Filistin ve Suriye cephesi:

Kanal harekatının başarısız olması üzerine karşı taar-ruza geçen İngilizler Kudüs?ü Osmanlı?dan almıştır. İngiliz ilerleyişi Mustafa Kemal Paşa tara¬fından Halep?in kuzeyinde durdurulmuştur.

Cephenin genel komutanı Alman Liman Von Sanders idi. Mondros Mütarekesi imzalanınca; Yıl-dırım Orduları Komutanlığı Liman Von San-ders?ten alınarak Mustafa Kemal?e verilmiştir. Mustafa Kemal, bundan sonra bölgede savunma tedbirleri al¬maya başladıysa da; İstanbul?a geri çağ-rılmıştır.

6a-Cephenin Özellikleri:

1-I.Dünya savaşı esnasında Mustafa Kemal?in sa-vaştığı son cephedir.

2-Bu cephede savaşlar sürerken, Mondros Mütare¬kesi imzalandı.

3-Mustafa Kemal?in mütareke sonrasında Türk ordusu-nu hızlı bir şekilde Anadolu?ya çekmesi, mütareke gereğince İtilaf devletlerine teslim edil¬mesi gereken Türk askerinin, teslim olmasını ön¬ledi; ki bu askerler Kurtuluş Savaşının askeri gü¬cünü oluşturdu.

NOT: Bu cepheye İtalyanlar ve Fransızlar da asker göndermiştir.

7-Galiçya-Makedonya-Romanya Cephesi:

Osmanlı Devleti bu cephelerde müttefiklerine yar-dım etmek ve Makedonya üzerinden geçen ve Al¬manya ile kara bağlantısını sağlayan demir yolu-nun güvenliğini sağlamak için savaşmıştır.

Osmanlı bu cephelerde Rus, Sırp, Romen ve Fran¬sız güçlerine karşı savaşmıştır. Brest Litowsk Ant¬laşması ile bu cephe kapanmıştır. Bu cephe Os¬manlı?nın toprakları dışında savaştığı tek cephedir.

O-Osmanlı Devletini Paylaşma tasarıları

(Gizli Antlaşmalar)

Gizli Antlaşmaların Yapılma Sebepleri:

1-Şark meselesi (Osmanlı ülkesini paylaşma mese-lesi) ni halletmek.

2-İtilaf bloğunun birlik ve istikrarını sağlamak

3-Savaştan sonra Osmanlı?yı paylaşma konusunda anlaşmazlığa düşmemek

4-İtalya?yı İtilaf bloğuna katmak.

5-Rusya?yı İtilaf bloğunda tutmak

1-Boğazlar Antlaşması (Mart-Nisan 1915):

Çanakkale Savaşı esnasında Rusya boğazlar konu-sunda tedirginleşince; İngiltere, Fransa ve Rusya ara-sında imzalanan antlaşma ile boğazlar ve çevresi Rusya?ya bırakılmıştır.

Antlaşmanın Önemi:

1-Rusya?nın Almanya tarafına geçmesi önlendi

2-Gizli antlaşmalar başladı

3-İngiltere ve Fransa ilk defa Rusya?nın boğazlar konu-sundaki isteklerini kabul etti.

NOT: Rus Çarlığı yıkıldıktan sonra; tekrar yapılan gizli antlaşmalar sonucunda boğazlar bölgesinin yönetiminin İtilafların ortak kontrolünde olmasına karar verildi.

2-Londra Antlaşması (26 Nisan 1915):

Bu antlaşma İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalandı.

İtalya?ya On İki Ada ve Antalya bırakıldığı gibi; İtal-ya?ya,Osmanlı?nın Libya üzerindeki halifelik haklarının da kaldırılacağı vaat edildi. Bu antlaşma sonucunda İtalya İtilaf bloğuna geçti.

3-Sykes-Pıcot (1916):

Bu antlaşma İngiltere ile Fransa arasında imzalan-mıştır.

1-Musul hariç, Irak İngiltere?ye bırakıldı

2-Adana, Antakya, Lübnan ve Suriye kıyıları Fransa?ya bırakıldı.

3-Musul, Ürdün ve Suriye?nin bir kısmında Arap krallığının kurulması ve bu devletin Fransa ile İn¬gil-tere?nin ortak denetiminde olması kararlaştırıldı.

4-Filistin?de, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Şerif Hüseyin tarafından kararlaştırılarak, uluslar-arası bir yönetimin kurulması kararlaştırıldı.

5-Hicaz?ın serbest bölge olması kararlaştırıldı.

Önemi:

1-Arap bölgeleri (Orta Doğu) paylaşıldı

4-Petrograt Protokolü:

Bu antlaşma Rusya, Fransa ve İngiltere arasında imzalandı.Rusya'ya, İngiltere ve Fransa?nın Orta Doğu çıkarlarını kabul etmesine karşılık boğazlar bölge¬sine ek olarak Trabzon?a kadar Doğu Karade¬niz, Erzurum, Van ve Bitlis verildi.

5-Mc Mahon (1916):

İngiltere?nin Mısır valisi ile Şerif Hüseyin ara¬sında imzalanmıştır. Şerif Hüseyin?e bağımsız bir Arap devleti vaat edilmiştir. Arapları Osmanlı?ya karşı savaştırmak isteyen İngilizler bu tür gizli ant-laş¬malarla amaçlarına ulaşmıştır.

6-Saint Jean de Maurıenne (19 Nisan 1917):

Bu antlaşma İngiltere, Fransa ve İtalya arasında imzalanmıştır.

On İki Ada, Antalya, İzmir,Aydın ve Muğla İ-talya?ya bırakılmıştır. İngiltere; İzmir?in İtalya?ya verilmesini Rusya istemeyeceğinden dolayı; bu antlaşmanın geçerli olabilmesini, Rusya?nın ant¬laşmayı imzalamasına bağlamıştır. Rusya kısa bir süre sonra savaştan çekildiği için bu antlaşma Rusya tarafından imzalanamamıştır.

Paris Konfe¬ransında İzmir?i Yunanistan?a bırak¬mak isteyen İngiltere?ye İtalya karşı çıkınca; İngil¬tere Sen Jön dö Möryen antlaşmasının geçersizli¬ğini ileri sür-müş¬tür.

Gizli Antlaşmaların Önemi:

1-İtilaf devletleri aralarında çıkar birliği sağlamış¬lardır.

2-Savaş daha bitmeden, Osmanlı toprakları payla-şılmıştır.

3-Bu antlaşmalar Mondros Mütarekesinin ağır şartlar taşımasında etkili olmuştur.

4-İtilaf devletleri aralarındaki birlik ve bütünlüğü güçlendir¬mişlerdir.

5-Gizli antlaşmalar İtilaf devletlerinin zaferden e-min olduğunu göste¬rir.

Gizli Antlaşmaların Özellikleri:

1-Şark meselesini halletmeye yöneliktirler

2-Osmanlı toprakları paylaşılmıştır.

3-İtilaf Devletleri çıkar birliği sağlamıştır.

4-Osmanlı?nın savaşa girmesinin bir sonucu olarak gündeme gelmiştir.

Açıklamalar:

1-Yunanistan gizli antlaşmalara katılmadığı halde; savaştan sonra toplanan Paris Konferansında İzmir ve civarını alarak Osmanlı?nın paylaşımına açıkça katılmıştır.

2-Rusya gizli antlaşmalara katıldığı halde; savaştan çekildiğin¬den dolayı; savaştan sonra Osmanlı?nın pay-laşımına katılama¬mıştır.

3-İtalya gizli antlaşmalara katıldığı halde; savaştan sonra ant¬laşmalardan umduğunu bulamamış; ki bu durum İtalya ile İngiltere ve Fransa?nın arasını açmıştır.

4-Gizli antlaşmaları dünyaya ilk defa Çarlık Rus-yasını, İngiltere, Fransa ve İtalya?yı dünya kamu oyuna kötü göstermek isteyen Bolşevikler duyur¬muştur.

5-Wilson İlkeleri gizli antlaşmaları hukuken geçer¬siz saymıştır.

6-İngiltere ve Fransa ABD ile çelişkiye düşmeden gizli antlaş¬maları uygulayabilmek için, Paris Konfe¬ransında mandater sistem düşüncesini ortaya attılar. Mondoros Mütarekesine 7 ve 24. maddeleri koydular. Azın¬lıkları Osmanlı?ya karşı kışkırttılar.

7-Mondros Mütarekesinden sonra başlayan işgaller, genelde, gizli antlaşmalar doğrultusunda oldu

8-Rusya?nın savaştan çekilmesi üzerine; Doğu Anado-lu?da Ermeni Devleti ku¬rulmasına; Ermenile¬rin koruyu-culuğunun ABD?ye verilmesine ve Bo¬ğazlar üzerinde ortak yönetim kurul¬masına karar verildi.

9-Mondros Mütarekesinin imzalanması ile gizli antlaş-malar uygulamaya girdi.

10-İşgal güçleri gizli antlaşmaları daha rahat uygula-yabilmek için Mondros Mütarekesini işlerini ko-laylaştıracak şekilde hazırladılar.

Ö-Wilson İlkeleri (8 Ocak 1918)

ABD Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson I.Dünya Savaşı sonrasında yapılacak barışın esaslarını ya-yınladığı on dört ilke ile açıklamış, İtilaf devletleri de ABD?yi yanlarında tutmak istediklerinden dolayı bu ilkeleri kabul ettiklerini bildirmişlerdir.

ABD başkanı Wilson, savaştan sonra barışın de¬vam etmesini bir daha böyle büyük savaşların çık¬mamasını istiyordu.

İlkeler:

1-Galip devletler yenilen devletlerden toprak ve sa-vaş tazminatı almayacak.

Açıklama:

1-Bu madde yeni sömürgeler oluşmasına karşıdır.

2-Malüb devletlerin mütareke imzalamasını hızlan-dırmıştır.

3-Savaştan sonra imzalanan antlaşmalar bu mad¬deye uymamış¬tır.

2-Devletlerarası antlaşmalarda açık diplomasi esası uygulanacak.

Açıklama:

Gizli antlaşmalar hukuken geçersiz sayılmıştır.

3-Karasuları dışındaki denizlerde tam serbestlik sağla-nacak

4-Uluslar arası ekonomik engeller kaldırılacak ve dev-letler arasında eşitlik sağlanacak

5-Silahlanmanın azaltılması yolunda karşılıklı gü-venceler verilecektir.

Açıklama:

İlk silahsızlanma çağrısıdır.

6-Rusya,Belçika,Romanya,İtalya,S ırbistan,Karadağ ve Romanya?nın sınırları tekrar saptanacak

7-Devletlerarası anlaşmazlıkları barış yoluyla çöze¬cek uluslararası bir örgüt kurulacak

Açıklama:

Milletler Cemiyetinin kurulması istenmiştir. Bu cemiyet Paris Konferansında kurulmuştur. Bu madde Wilson Prensiplerinin uyulan tek maddesi¬dir. Savaş uluslararası meselelerin çözülme¬sinde araç olmaktan çıkarılmak istenmiştir.

8-Boğazlar bütün ulusların ticaret gemilerine açık ola-cak.

9-Osmanlı İmparatorluğu?nda Türklerin oturduğu bölgelerin egemenliği sağlanacak; diğer bölgeler¬deki uluslara da kendilerini geliştirme hakkı verile¬cektir.

Açıklama:

Osmanlı Devletinin devam edeceği, fakat, parça-lanacağı vur¬gulanmıştır. Bu madde Mondros müta-rekesinden sonra Ana¬dolu?da başlayan işgallerin hukuk dışı; bu durum karşısında Türk Kurtuluş Sa-vaşının ise hukuka uygun olduğunu gösterir. Bu madde azınlıklar için ilham kaynağı olmuştur.

10-Alses Loren Fransa?ya geri verilecektir.

Açıklama:

Bu madde ?savaştan sonra malüb devletlerden toprak alınma¬yacaktır? maddesi ile çelişmektedir.

Wilson Prensiplerinin Önemi:

1-İttifak grubu mütareke imzalama konusunda ce-saretlendi(Savaşın bitişi hızlandı)

2-Çok uluslu imparatorlukların parçalanması ön gö-rüldü

3-Wilson ilkeleri itilaf devletlerinin çıkarlarına ters düş-müştür. Bu nedenle kabullenmiş gibi görün¬dükleri bu ilkeleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamışlardır. İttifak devletleri ise bu ilkeleri barışın anahtarı olarak görüp benimsemişlerdir.

4-Savaştan sonra prensiplerine uyulmadığını gören ABD belli bir dönem Avrupa siyasetinden çekildi. 5-İmzalanan antlaşmalarda prensiplere uyulmadı

6-Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşının çıkması Wilson Prensiplerinin amacına ulaşmadığını göste¬rir.

P-Savaşı Bitiren Ateşkes Antlaşmaları

1-Bulgaristan : (Selanik-29 Eylül 1918)

2-Osmanlı: (Mondros-30 Ekim 1918)

3-Avusturya: (Villa gusti-3 Kasım-1918)

4-AlmanyaRedhondes-11Kasım-1918 )

Açıklamalar:

1-Almanya?da 9 Kasım 1918?de cumhuriyet ilan e-dildi.

2-Avusturya?nın savaştan çekilmesinde kendisine bağlı azınlık¬ların isyan etmeleri etkili oldu.

3-Romanya, Rusya savaştan çekilince savaştan çe-kildi

4-Bulgaristan?ın savaştan çekilmesi Osmanlı ile Al-manya?nın kara bağlantısını kesti.

R-Mondros Mütarekesi(30 EKİM 1918)

Osmanlı?nın Mütarekeyi İmzalama Sebepleri:

1-Osmanlı?nın savaşacak gücünün kalmaması

2-Bulgaristan?ın savaştan çekilmesi sonucunda Osmanlı ile Almanya?nın kara bağlantısının kesil¬mesi

3-Wilson Prensiplerinden cesaret alınması

4-Güney cephelerinin çökmesi

5-Savaş taraftarı olan İttihat ve Terakki Partisinin ülkeyi terk etmesi sonucunda başa barış isteyen Hürriyet ve İtilaf Fırkasının gelmesi.

Mondros Mütarekesi; 30 Ekim 1918?de Osmanlı adına bahriye nazırı Rauf Orbay ile; İtilaf devletleri adına İngiliz amirali Caltrop arasında Limni Adası¬nın Mondros Limanında Agamemnon Zırhlısında imza-lanmıştır.

Bazı Maddeleri (tamamı 25 maddedir):

1-Anlaşma devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında istedikleri stratejik bir bölgeyi işgal edebilecektir.(7.Madde)

Açıklama:

1- Mütarekenin en önemli maddesi 7. maddedir.

2-Bu madde itilaf devletlerinin Anadolu?da yaptık¬ları işgallerin hukuki dayanağı olmuştur.

3-İtilaf Devletleri bu maddeyi ateşkese koya¬rak Wilson ilkele¬rine ters düşmekten kurtulmuşlar¬dır.

4-Bu madde Osmanlı ülkesini işgale açık hale geti¬rip ülke bütünlüğünü bozmuştur.

2-Doğu Anadolu?da altı ilde (vilayet-i sitte: Erzu-rum,Van, Elazığ, Sivas,Bitlis,Diyarbakır)bir karı¬şıklık çıktığında itilaf devletleri bu illerin herhangi birini işgal edebilecektir.(24.Madde)

Açıklama:

Bu madde anlaşma devletlerinin Doğu Anadolu?da bağımsız bir Ermeni Devleti kurma projelerinin en önemli göstergesidir.

3-Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlan¬ması dışındaki Osmanlı orduları terhis edilecek; ayrıca ordu-ya ait cephane, taşıtlar ve donanma anlaşma devletlerine bırakılacaktır.

Açıklama:

Böylece Osmanlı Devleti yapılacak işgaller karşı¬sında savun¬masız hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu madde Anadolu?nun işgal edileceğini gösterir.

4-İran ve Kafkasya?daki Osmanlı birlikleri geri çeki-lecek. Kuzey Afrika ve Orta Doğu da bulunan Osmanlı askerî birlikleri en yakın itilaf devletine teslim ola¬caktır.

5-Ermenilerle itilaf devletlerinden alınan esirler ser-best bırakılacak; Türk esirler itilaf devletlerinin dene-timinde kalacaktır.

Açıklama:

Bu durum devletlerin eşitliği ilkesine aykırıdır.

6-Haberleşme ve Ulaşıma ait bütün araç-gereçler anlaşma devletinin denetiminde bırakılacaktır.

Açıklama:

1-Böylece, işgalci devletlere karşı topyekün bir mü-cadelenin Türkler tarafından başlatılması engellen-meye çalışılmıştır.

2-Bu durum bölgesel direniş hare¬ketlerinin vatanın bütününe yönelik hale getirilme¬sini kısa bir için de olsa geciktirmiştir.

3-Bu madde işgallerin başlayacağını gösterir.

7-Limanlar,Toros Tünelleri,tersaneler ve demir yol-ları anlaşma devletlerine bırakılacak

8-Anlaşma devletleri akaryakıt ve kömür ihtiyaç¬larını Osmanlı devletinden karşılayacak ve bu mad¬deler ihraç edilmeyecektir.

Açıklama:

Anlaşma devletleri bu tür maddelerle Osmanlı Devle-ti?nin eko¬nomik bağımsızlığını ortadan kal¬dırmış ve Osmanlı?yı ekonomik bakımdan kendile¬rine bağımlı hale getirmeye çalışmışlardır.

9-Boğazlar İtilaf devletlerinin işgalinde olacaktır.

Açıklama:

Bu madde Osmanlı?nın boğazlar üzerindeki ege-menliğini sona erdirdiği gibi; İstanbul?u güvenliksiz hale getirdi ve Anadolu ile Rumeli?nin bağlantısını kesti.

10-Batum işgal edilecektir.

Açıklama:

İngiltere bu madde ile Kafkasya?yı işgal ederek Os-manlı ile Rusya?nın bağlantılarını kesmek iste¬miştir.

11-Osmanlı ittifak grubu ile ilişkilerini kesecektir.

Mondros Mütarekesinin Önemi:

1-Osmanlı Devleti İtilaf devletlerine teslim olmuş¬tur.

2-Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir.

3-Gizli antlaşmaların uygulama safhası başlamıştır.

4-Milli cemiyetler kurulmuştur.

5-Mütarekeyi imzalayan Rauf Orbay gözden düş-müştür.

Açıklamalar:

1-Mütarekenin imzalandığı tarihte Mustafa Kemal Suriye?dedir.

2-Gizli antlaşmaların var olması mütarekenin ağır şartlar taşıma¬sında etkili oldu.

S-Paris Konferansı (18 Ocak 1919)

İtilaf Devletleri yenilen devlet¬lerle imzalanacak barış antlaşmalarının şartlarını tespit etmek ve bo¬zulan den-geleri kendi lehlerine kurmak için Paris?te bir barış konferansı toplamış¬tır. Bu konferansa 32 Devlet katılmıştır. Konferans İngiltere ve Fransa?nın etkisi altında kalmıştır. Pa¬ris?te ilk ola¬rak Milletler Cemiyetinin kurulması kararlaştırıl¬mıştır. Ancak ABD diğer konularla fazla ilgilen¬memiş ve infirat (yalnızlık) politikasına geri dön¬müştür.

En fazla tartışılan mesele Osmanlı ile imzalanacak olan antlaşma olmasına rağmen;aralarında çıkar çatış-masına düşen galipler Osmanlı ile imzalanacak olan antlaşmayı karara bağlayamamışlardır.

Batı Anadolu?nun kendisine bırakılması için çaba harcayan Yunanistan konferansa Batı Anadolu?da Rumların çoğunlukta olduğunu gösteren ve İzmir civarında Rumların Türkler tarafından katledildiğini ileri süren sahte raporlar ile geldi. Güçlü bir İtalya?nın Batı Anadolu?da varlığını istemeyen İngiltere Yunanistan?ın verdiği sahte raporları kul¬lanarak İzmir ve civarının Yunanistan tarafından işgal edilmesini Konferansa kabul ettirdi. İtalya ise bu durumdan dolayı konferansı terk etti. İtilaf dev¬letleri arasında ilk çatlak oluştu.

Osmanlı ülkesini milletler prensibine göre böle¬rek; ilgilendiği bölgeleri mandater sistem aldatma¬cası ile sömürü sınırları içine almak isteyen İngil¬tere konfe-ransa Kürt, Ermeni, Rum ve Arapları da davet etti. Bu milletler konferansa İngiliz çıkarla¬rına hizmet edecek şekilde sahte raporlarla geldiler. İlk defa bu konferans esnasında Doğu Anadolu?da bir Ermeni devletinin kurulmasına karar verildi.

Wilson prensiplerinde kurulması istenen Milletler Cemiyeti ( Cemiyet-i Akvam ) kurulmuştur. Görevi uluslararası anlaşmazlıkları çözümleyerek dünya barışının devamını sağlamak olan bu cemiyet İngi¬liz çıkarlarına hizmet etmekten başka bir işe yara-mamıştır. Kurtuluş Savaşı ve II. Dünya Savaşının çıkması bu durumu açıkça göstermektedir. Bu ce-miyetin iç tüzüğü I. Dünya Savaşı sonucunda im-zalanan bütün antlaşmalara konulmuştur. Bu cemi-yetin kurulması Wilson prensiplerinin kısmen uy-gulandığını gösterir.

İngiltere ve Fransa ABD ve dünya kamu oyuna dürüst görünerek sömürgeciliklerini devam ettire¬bilmek için; yeni kurulan bir devletin büyük bir devlet tarafından Milletler Cemiyeti adına yönetil¬mesi esasına dayanan Mandater Sistem düşüncesini konferansa kabul ettirdi-ler. Bu sistem sömürgecili¬ğin şekil değiştirmiş halidir.

Tamirat adı altında savaş tazminatı alınmasına karar verildi.

Ş-Barış Antlaşmaları

1-Versailles(Versay) (28 Haziran 1919)

Versay Antlaşması Almanya ile imzalanmıştır.

Bazı Maddeleri:

1-Almanya Alses bölgesi ve Saar bölgesini Fransa?ya; deniz aşırı bölgelerini İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya?ya bıraktı.

2-Danzig serbest bölge olarak kabul edildi.

3-Almanya Avusturya ile birleşmemeyi garanti etti.

4-Almanya Yugoslavya ve Çekoslovakya?yı tanıdı.

5-Askerlik mecburi olmaktan çıkarıldı

6-Kiel Kanalı ve Alman nehirleri uluslararası hale getirildi.

7-Almanya ekonomik yükümlülüklere uyacağını ve savaş tazminatını vereceğini kabul etti.

Önemi:

1-İngiltere en güçlü rakibinden kurtuldu

2-Almanya uzun süre savaşamayacak hale getirildi

3-Antlaşma hükümlerini uygun bulmayan Almanya II. Dünya Savaşının çıkmasında etkili oldu

4-Alman sömürgeleri İngiltere, Fransa, Belçika ve Japonya arasında paylaşıldı.

2-Saınt Germaın (10 Eylül 1919)

Bu antlaşma Avusturya ile imzalanmıştır.

Bazı Maddeleri:

1-Avusturya Macaristan, Yugoslavya ve Çekoslo-vakya?yı tanıdı

2-Almanya ile birleşmemeyi garanti etti

3-Malubiyetin gerektirdiği yükümlülükleri kabul et-ti.

NOT: Avusturya?nın denizle bağlantısı kesildi.

3-Neuilly Antlaşması (27 Kasım 1917)

Bu antlaşma Bulgaristan ile imzalanmıştır.

Bazı maddeleri:

1-Bulgaristan Gümülcine ve Dedeağaç?ı Yunanis¬tan?a; Dobruca?yı Romanya?ya bıraktı.

2-Malubiyetin getirdiği yükümlülükleri kabul etti.

3-Ordu 25.000 ile sınırlandırıldı.

NOT: Bulgaristan?ın Ege ile bağlantısı kesildi.

4-Trianon (Triyanon)Antlaşması

(6 Haziran 1920)

Macaristan?daki rejim değişikliği nede¬niyle bu antlaş-manın imzalanması gecikmiştir. Macaristan bu antlaş-ma ile bağımsız bir devlet olarak tanın¬makla beraber denize çıkışı olmayan küçük bir devlet haline gelmiştir.

NOT: Macaristan?a malüb devlet muamelesi ya-pılmıştır.

Barış Antlaşmalarının Özellikleri:

1-Yeni devletler kuruldu

2-Askeri ve ekonomik sınırlamalar getirildi

3-Sınırlar değiştirildi.

T- İtilaf Grubunun Savaştaki Dezavantajları

1-Rusya?nın savaştan çekilmesi

2-Sömürgelerde bıkkınlık görülmesi

3-Çanakkale?nin geçilememesi

4-Osmanlı?nın savaşı Orta Doğu?ya çekmesi

5-Bulgaristan?ın İttifak Grubuna girmesi

U-İttifak Grubunun Savaştaki Dezavantajları

1-İngilizlerin denizlerde güçlü olması

2-İngiltere?nin sömürgelerinden destek alması

3-Avusturya ve Osmanlı?nın etnik problemlerle uğ-raşması

4-ABD?nin İtilaf Grubunda savaşa girmesi

5-İtalya?nın İtilaf Grubuna geçmesi

Ü-Rusya?nın Savaştan Çekilmesinin Sonuçları

1-İngilizler Anadolu için Yunanlıları ön plana çı-karmaya başladı

2-Ermenilerin koruyuculuğu ABD?ye verildi

3-Gizli antlaşmalar değişti

4-Brest-Litowsk Antlaşması imzalandı

5-Kafkas, Galiçya, Romanya ve Makedonya cep¬heleri kapandı

6-Osmanlı Kars, Ardahan ve Batum?u geri aldı

7-İtilaf bloğunda oluşan boşluk önce İtalya ile sonra ise ABD ile doldurulmaya çalışıldı

V-I.Dünya Savaşının Genel Sonuçları

1-Avrupa?daki mevcut dengele değişti

2-Rakiplerini etkisiz hale getiren İngiltere ve Fransa en kazançlı devletler olurken; galipler safında yer alan İtalya ve Rusya hedefledikleri amaçlarına ula-şamamışlardır.

3-Osmanlı ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu parçalanmış; Çarlık Rusya?sı yıkılmıştır.

4-Türkiye, Macaristan, Polonya, Çekoslovakya, Yugos-lavya, Letonya, Litvanya ve Ukrayna gibi ye-ni devletler kurulmuştur.

Açıklama:

Yugoslavya, Sırbistan, Karadağ, Bosna Hersek, Ma-kedonya ve Slovenya?nın birleşmesi sonucunda kurul-muştur.

5-Cemiyet-i Akvam kurulmuştur(1920)

6-Sömürgecilik yerini Manda ve Himayeye bırak-mıştır.

7-Barış Antlaşmalarında milliyetçilik prensibine dikkat edilmemesi azınlık sorununun ortaya çıkma¬sına sebep olmuştur.

8-Merkezi İmparatorlukların parçalanması sonucu Avrupa ve Orta Doğu?da denge boşlukları ortaya çıkmıştır.

9-Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi, demokratik ol-mayan, totaliter rejimler ortaya çıkmıştır.

10-Sivil savunma düşüncesi ortaya çıkmış; böylece cephe gerisindeki sivil halkın korunması amaçlan-mıştır.

11-Barış Antlaşmaları devletlerin eşitliği ilkesine aykırı olduğu için sürekli bir barış ortamı sağlana¬mamış,bu yüzden II.Dünya savaşı çıkmıştır.

12-Bazı devletler ekonomik krizlere girdi

13-Ümmetçilik ve Turancılık iflas etti.

14-Milliyetçilik güçlendi ve ulusal devletlerin kuru¬luşu hızlandı

15-Deniz altı gemileri önem kazandı

16-ABD tekrar içine kapandı

17-İngiltere ve Fransa Orta Doğu kaynaklarını ele ge-çirdi

18-Suriye, Irak, Lübnan ve Hicaz Osmanlı?dan ay¬rıldı.

19-Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin?de mandater yönetimler kuruldu.

20-İttihat ve Terakki Partisi dağıldı.

Açıklamalar:

1-I.Dünya Savaşında ilk defa tank ve kimyasal silah kullanıldı

2-Savaştan sonra sınırlar çizilirken milliyetlerin dağı-lımı dikkate alınmadığından dolayı savaştan sonra da milliyet olayları devam etti.

3-İtalya savaş başlamadan önce Fransa ile gizli antlaşma yaptı

4-Paris konferansında Doğu Trakya Yunanistan?a verildi.

5-ABD I. ve II.Dünya savaşının bitmesinde etkili oldu.

6-ABD savaşa girerken uluslararası dengede yerini almak istedi.

7-ABD savaşa 2 Şubat 1918?de fiilen girdi.

8-Savaştan sonra; Almanya?nın güçlenmemesi İn-giltere ve Fran-sa için temel politika oldu.

9-Versay, Nöyyi, Sen Jermen ve Trianon antlaşma¬ları II.Dünya Savaşının çıkması ile yürürlükten kalktı

10-ABD ve Osmanlı savaşın başlamasında etkili ol-mamıştır.

11-Boğazların Osmanlı?nın elinde olması; Mustafa Kemal?e göre Osmanlı?yı savaşa sokabilecek stra¬tejik bir etkendi.

12-Rusya?da Bolşevik ihtilali çıkınca; Ermenistan, Gür-cistan ve Azerbaycan bağımsız oldu.

13-Ukrayna 22 Ocak 1918?de bağımsız oldu

14-Savaştan önce İngiliz sömürgeleri kendisinin 104 katı; Fran¬sız sömürgeleri ise kendisinin 20 katıdır.

15-Osmanlı?yı paylaşmak savaşın başlangıç sebeple-rinden değildir.

16-Malüb devletlerin bir daha savaşmaya cesaret edememesi için antlaşmalara ağır maddeler kondu.

17-I.Dünya Savaşı?nda Danimarka, Norveç, İsveç, İsviçre ve İspanya tarafsız kalmıştır.

18-Osmanlı, ABD, Yunanistan, Bulgaristan, Japon-ya ve Romanya savaşın başlangıcında et¬kili olma¬mış¬tır.

MONDROS MÜTAREKESİNE TEPKİLER

A-MİLLİ CEMİYETLER

1-Trakya Paşaeli Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Mavri Mira Cemiyetinin Trakya?ya yönelik ola¬rak yürüttüğü bölücü faaliyetlere karşı kurulmuştur.

2-İstanbul ve boğazların işgal edilmesi bu cemiyetle Anadolu?nun bağlantısını kesmiştir.

3-Bu cemiyet Osmanlı Devleti?nin yıkılması halin-de Trakya?da bir cumhuriyet kurmayı planlamakta¬dır.

4-Edirne Kongresini düzenlemiştir.

2-İzmir Müdafa-i Hukuk Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Ege Bölgesinde Yunanlıların bölücü faaliyetle¬rine karşı çalıştı.

2-2-9 Mart 1919 tarihinde İzmir?de Müdafa-i Hu¬kuk Kongresini düzenledi.

3-Kilikyalılar Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Adana ve civarının Ermeni ve Fransızlara karşı bütünlüğünü korumak için kuruldu

4-Redd-i İlhak Cemiyeti:

Özellikleri:

1-İzmir?in işgaline tepki olarak kuruldu

2-Balıkesir ve Alaşehir kongrelerini düzenleyerek Ege Bölgesini örgütledi

3-Kuvay-ı Milliyeyi harekete geçirerek silahlı dire¬niş başlattı.

5-Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Orta ve Doğu Karadeniz?deki Rum ve Ermeni faaliyetlerine karşı kuruldu.

2-Erzurum Kongresinin toplanmasına yardımcı ol-du.

3-Erzurum Kongresinde Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ile birleşti.

6-Milli Kongre Cemiyeti:

Özellikleri:

1-İstanbul?da kuruldu

2-İlk defa kuvay-ı milliye tabirini kullandı

3-Milli mücadele için birleşmeyi savundu

4-Genelde basın yayın yoluyla propagandayı ilke edin-di.

5-16 Mart 1920?de İstanbul?un işgaliyle bu cemiyet dağıldı.

7-Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Doğu Anadolu?nun Ermenilere karşı bütünlüğünü korumak için kuruldu.

2-XV. kolordunun Erzurum?da dağılmamış halde olması bu cemiyeti daha da etkin hale getirdi.

3-Erzurum Kongresini düzenledi

4-Le Pays gazetesini çıkardı.

5-Cemiyet; Türkleri azınlıklara göre daha güçlü tutmak için şu kararları aldı:

a-İşgallere karşı direnilecektir.

b-Basın yayın yoluyla propaganda yapılacaktır

c-Bölge dışına göç edilmeyecektir.

d-Bilim, iktisat ve din teşkilatları kurulacaktır.

Milli Cemiyetlerin Özellikleri:

1-Türk halkının Mondros Mütarekesine ilk tepkisi¬dir.

2-Basın yayın faaliyetlerinin elverişli olmasından, elçiliklerin varlığından ve merkez durumunda ol-masından dolayı İstanbul?u merkez edindiler

3-Milli mücadeleye örgütsel zemin hazırladılar

4-Halk arasında milli bilinci uyandırdılar

5-İşgalleri ve azınlıkların bölücü faaliyetlerini ön-lemeye çalıştılar

6-Bölgesel niteliklidirler

7-Mustafa Kemal gibi birleştirici bir liderden yok¬sun oluşları en büyük eksiklikleridir.

8-İstanbul hükümetine, bağlı olmadıkları gibi; karşı da değillerdir.

9-Sivas kongresinden önceki en büyük eksiklikleri tek elden idare edilmemeleridir.

10-Türkçülük duyguları ile kurulmuşlardır.

11-Genellikle ittihatçılar tarafından kurulmuşlardır.

12-Programları bölgesel kurtuluşa yöneliktir. Bü¬tünü kapsayan plan ve programları yoktur.

13-Önce basın yayın yoluyla propagandayı ilke edin-diyseler de; kanlı işgallerin başlamasıyla silahlı müca-deleyi başlattılar.

14-Sivas Kongresinde Anadolu ve Rumeli Cemiyeti adı altında birleştiler

B-AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLER

1-Mavri Mira:

Özellikleri:

1-Fener Rum patrikhanesi tarafından kuruldu

2-Bizans İmparatorluğunu yeniden canlandırmayı ve Ege?de ilerleyen Yunanlılara yardım ederek Batı Anadolu ve Trakya?yı Yunanistan?a katmayı amaç-lıyordu. (megale idea)

3-Yunan Kızılhaçı, Göçmenler Komisyonu ve Rum izcilik kuruluşları bu cemiyetin alt kollarıydı

2-Pontus Rum Cemiyeti:

Özellikleri:

1-1904?de Merzifon?da Amerikan kolejinde ku¬ruldu

2-Batum?dan Sinop?a kadar uzanan ve merkezi Samsun veya Trabzon olabilecek bir Rum devleti kurmayı amaçlıyordu.

Açıklama: MÖ281?de kurulan Pontus Devleti?ni MS 63?de Romalılar yıktı. 1204?de tekrar kurulan Pontus Devleti?ni 1461?de Fatih yıktı.

3-Kardos Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Bu cemiyet Rum göçmenlerine yardımcı olmak görüntüsü altında Pontus Cemiyetine yardımcı olu-yordu.

4-Etnik-i Eterya Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Bu cemiyet bağımsız Yunanistan?ı oluşturmak için 1814 yılında Filiki Eterya adıyla kurulmuştur.

2-I. Dünya Savaşından sonra ise Yunanistan?ı bü-yütmek ve Bizans Devletini kurmak için çalıştı

5-Hınçak ve Taşnak Sütyun Cemiyetleri

Özellikleri:

1-Doğu Anadolu toprakları, Çukurova toprakları ve Kara Deniz bölgesinin bir kısmını Ermenistan?a katmak için çalıştılar.

6-Makabi-Alyans İsrailit Cemiyetleri:

Özellikleri:

1-Yahudi devleti kurmak için çalışmışlardır.

2-Ekonomik çıkarlarının korunması ön planda ol-muştur.

7-Rum-Ermeni Birlik Komitesi:

Özellikleri:

1-Rum ve Ermeni cemiyetleri arasındaki koordi-nasyonu sağladı.

Açıklama:

1-Azınlıklar Türkleri Hıristiyan katliamı yapı¬yor olarak göstere¬rek Anadolu?nun işgalini başlat¬mak istediler.

2-Azınlıklar giriştikleri yıldırma faali¬yetleri ile he-defledikleri bölgelerden Türkleri kaçı¬rarak ilgili bölgelerde çoğunluk olmak istediler.

Azınlık Cemiyetlerinin Özellikleri:

1-Wilson Prensiplerinden ilham aldılar

2-Mondros Mütarekesi, azınlıkların çalışmaları için uygun ze¬min oluşturdu

3-Azınlıklar Osmanlı ülkesini sömürmek isteyen işgalciler tarafından kullanıldılar

4-Kiliseleri ve yabancı okullarını üs edindiler

5-İşgal devletlerinden yardım gördüler

6-Çıkardıkları olaylar ile TBMM?yi meşgul ettiler

C-MİLLİ VARLIĞA DÜŞMAN CEMİYETLER

1-Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Kurtuluşun padişahın emirlerine bağlı kalmakla mümkün olacağını savunmuştur.

2-Teali İslam Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Kurtuluşun halifenin emirlerine ve İslamın pren-siplerine uymakla mümkün olacağını savunmuştur.

3-İngiliz Muhipleri Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Kurtuluşun İngilizlerin himayesi ile mümkün ola-cağına inanıyordu

2-Bu cemiyet hükümet tarafından da desteklenmiş¬tir.

4-Wilson Prensipleri Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Bu cemiyetin taraftarları Wilson ilkelerinden ilham almıştır

2-Kurtuluşun ABD mandasına girmekle mümkün olacağına inanmışlardır.

5-Kürt Teali Cemiyeti:

Özellikleri:

1-Bu cemiyetin taraftarları Wilson Prensiplerine da-yanarak; halifeye bağlı olarak bir Kürt devleti kur-mayı planlamışlardır.

6-Hürriyet ve İtilaf Fırkası:

Özellikleri:

1-1911 yılında İttihat ve Terakki Partisine karşı kuruldu

2-1918?den itibaren yönetimde etkili olmaya baş¬ladı

3-Anadolu hareketini İttihatçıların hareketi olarak gören parti Kurtuluş Savaşına karşı gelişin liderli¬ğini üstlendi.

İŞGALLER

A-İşgalcilerin İşgallere Hazırladığı Zemin

1-Mondros Mütarekesine 7 ve 24. maddeler kondu

2-Osmanlı ordusu terhis edildi

3-Osmanlı?nın savaş araç ve gereçleri kontrol altına alındı

4-Haberleşme ve ulaşım kontrol altına alındı

5-Osmanlı yönetimi denetim altına alındı

6-Boğazlar denetim altına alınarak Anadolu ile Rume-li?nin bağlantısı kesildi

7-Azınlıklar kışkırtıldı

İşgaller Mondros Mütarekesine dayanılarak baş-lamıştır. 3 Kasım 1918?de Musul?u işgal ederek İngilizler işgal faaliyetlerini başlattılar. 13 Kasım 1918?de ise Yunanlılar da içinde olmak üzere İtilaf donanması İstanbul?u filen işgal etti.

Açıklamalar:

1-İşgallere karşı ilk tepki, 19 Aralık 1918?de Ha¬tay?a bağlı Dörtyol?un Karakese Köyü?nde Mehmet Kara?nın Fransızlara attığı kurşundur.

2-Batı cephesinde ilk kuva-yı milliye direnişi ise Ali Çetinkaya komutasında Ayvalık?ta, Yunanlılara karşı, geçekleştirdi.

İngiliz İşgal Bölgeleri:Çanakkale, Musul, Batum, An-tep, Maraş, Konya, Bilecik, Samsun, Merzifon

Fransız işgal Bölgeleri:Adana, Dörtyol, Mersin, Os-maniye, Afyon, Antep, Maraş, Urfa

İtalyan İşgal Bölgeleri:Antalya, Kuşadası, Fet¬hiye, Marmaris, Bodrum

B-İZMİR?İN İŞGALİ (15 MAYIS 1919)

Yunanlılar Paris Konferansına verdirttikleri karar doğ-rultusunda İzmir?i işgal etmişlerdir.

İşgalin Önemi:

1-Kuva-yı Milliye ortaya çıkmaya başladı

2-Milli bilinç uyandı

3-Halkı Milli Mücadele için örgütlemek kolaylaştı

4-Mitingler düzenlendi

5-Redd-i İlhak Cemiyeti kuruldu

6-Halk, işgalcilere güvenilemeyeceğini anladı.

C-Amiral Bristol Raporu:

İzmir?in işgali dünya kamuoyunda büyük bir yankı ve kınamaya sebep olunca; olayın sorumlusu duru¬munda olan İtilaf devletleri kamuoyunu yatıştırmak ve İzmir bölge¬sindeki durumu öğrenebilmek için bölgeye Amiral Bristol önderliğinde bir rapor he¬yeti göndermişler¬dir.

Bristol Raporunun İçeriği:

1-Bölgedeki olayların sorumlusu Türkler değil; Rumlardır.

2-Bölgede Türkler çoğunluktadır.

3-Yunanlıların bölgeyi işgali ilhaka yöneliktir. Böl-genin güvenliğini sağlamaya yönelik değildir.

4-Bölgeden Yunanlılar çekilerek; bölgeye İtilaf devletlerinin güvenlik birlikleri yerleşmelidir.

Bristol Raporunun Önemi:

1-Yunanlıların Paris Konferansına sahte rapor ver¬diği ortaya çıkmıştır.

2-Yunan işgalinin niteliği dünyaya duyurulmuştur.

3-İşgalin gereksiz ve haksız olduğu belirtilmiştir.

4-İlk defa uluslararası bir belge Türk Milli Müca-delesinin haklılığını göstermiştir.

KUVA-YI MİLLİYE

Kuva-yı milliye, işgaller karşısında, halkın hare¬kete geçerek kendi bölgelerini korumaya çalışması hare-ketidir.

A-Kuva-yı Milliyenin Özellikleri

1-İşgallere tepki olarak ortaya çıktılar.

2-Bölgesel olarak hareket ettiler.

3-Düzenli ordu kurulana kadar düşmanı oyaladılar.

4-Düzenli ordunun temelini oluşturdular.

5-TBMM?ye karşı oluşan isyanları bastırdılar.

6-Desteğini halktan aldılar.

7-Tutarsız davranışları halk ile kuva-yı milliyenin vurucu gücü olan milislerin arasını açtı.

8-Ortaya çıkışında işgaller ve işgaller karşısında Os-manlı Devletinin tepkisizliği etkili oldu

9-Milli cemiyetlerin silahlı koludurlar.

10-Disiplin ve birlikten yoksun oluşları en büyük eksik-likleridir.

KURTULUŞ SAVAŞININ HAZIRLIK DÖNEMİ

A-MUSTAFA KEMAL?İN SAMSUN?A ÇIKIŞI

(19 MAYIS 1919)

Orta ve Doğu Kara Deniz Bölgesinde Pontus Rum Cemiyetinin çalışmaları sonucunda bölgedeki Rum halkı karışıklıklar çıkarıyor ve olayın sorumlusu olarak da Türk halkı gösteriliyordu. Bu durum kar¬şısında İngi-lizler, Osmanlı hükümetine bölgede gü-venliğin sağlanmasını; aksi takdirde, bölgeyi iş-gal edeceklerini bildirdiler. Rumların da zaten bek¬lentisi, bölgenin İngilizler tarafından işgal edilerek Rumların işlerinin kolaylaştırılmasıydı.

Bölgede güvenliğin sağlanması için İstanbul yöne¬timi IX. Ordu Müfettişliğine getirerek Mustafa Ke-mal?i gö-revlendirdi. Mustafa Kemal bölgede hare¬ket edebilmek için IX. Ordu Bölgesindeki sivil ma-kamlara da emir verme yetkisini aldı.

Mustafa Kemal?in Görevi:

1-Görev bölgesindeki orduları terhis etmek

2-Asayiş ve güvenliği sağlamak

3-Halkın elindeki silah ve cephaneyi toplamak

4-Halka silah ve cephane dağıtan kuruluşları orta¬dan kaldırmak

Samsun?a Çıkışın Önemi:

1-Mustafa Kemal milli mücadeleyi başlattı

2-Mustafa Kemal ?Ya istiklal! Ya ölüm!? pa¬rolasını be-nimsedi.

3-Kurtuluşun ulusal olacağı vurgulandı.

B-HAVZA GENELGESİ

(28 MAYIS 1919)

Samsun bölgesini, İngiliz ve Rumların varlığından dolayı, milli mücadele çalışmalarının başlaması için uygun görmeyen Mustafa Kemal; Samsun?dan Hav-za?ya hareket etti.

Anadolu?daki komutanlarla da irtibat kurarak ordu-ların terhis edilmemesini sağlamaya çalışan Mustafa Kemal; Havza?da, milli bilincin uyanması ve İtilaf devletlerinin Türk halkının tepkisini gör¬mesi için İzmir?in işgalini protesto eden bir miting düzenledi. Bu tür mitinglerin tüm yurtta da yapıl¬masını istedi.

Mustafa Kemal yurdun çeşitli yerlerinde başlayan halk heyecanını ortak bir çizgi üzerinde birleştir¬mek istiyordu.Ferdi bilinçten ulusal bilince ulaşıl¬masını istiyordu.

Açıklamalar:

1-Mustafa Kemal İzmir?in işgalini halkın uyarıl¬ması ve birleşti¬rilmesi için kullanmak istemiştir.

2-Mustafa Kemal?in isteği üzerine bundan sonra mitingler düzenlenmesi, Mustafa Kemal?in lider olarak benimseneceğini göstermektedir.

3-Mustafa Kemal?e Havza?daki faaliyetlerinin so¬nucu olarak; İngilizlerin baskısıyla, 8 Haziran 1919?da İstan-bul hükümetin¬den, kendisini İstan¬bul?a geri çağıran bir telgraf geldi.

C-AMASYA GENELGESİ-TAMİMİ

(22 HAZİRAN 1919)

Sebep:

Ülkenin içinde bulunduğu durumu millete duyura¬rak milleti bağımsızlık ve egemenlik için mücade¬leye çağırmak.

Genelgenin Hazırlayıcıları:

Mustafa Kemal, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Kazım Karabekir(Erzurum?da)

Genelgenin Maddeleri:

1-Yurdun bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikede¬dir.

Açıklama:

1-Durum ve Kurtuluş Savaşının gereği ortaya kon-maktadır.

2-Kurtuluş Savaşının bölgesel değil; bütünsel ol¬duğu vurgulan¬mıştır.

3-Bölücülere ve bölgesel kurtuluşu amaçlayanlara bir tepkidir.

2-İstanbul?daki hükümet baskı altında olduğundan dolayı, üzerine almış olduğu sorumluluğun gerekle¬rini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor.

Açıklama:

1-İlk defa İstanbul hükümetine tepki gösterilmiştir.

2-İstanbul hükümetinin bu tutumu da, durumun bir parçası olarak, belirtilmiştir.

Uyarı:Mustafa Kemal Milli Mücadele esnasında milli güçte bölünme yaşanmaması için padişaha karşı doğrudan tepki gös¬termeyip; tepkilerinde İs-tanbul hükümetini hedef almıştır.

3- Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtara-caktır.

Açıklama:

1-Milli egemenlik fikri ilk defa üstü kapalı bir şe¬kilde vurgu¬landı.

2-Kurtarıcı olarak, padişah, mandacı ve himayeci dev-letlerin yerini milletin kendisi aldı.

3-Kaderine razı olmaya bir karşı çıkış vardır.

4-İleride milli egemenliğe dayalı devletin kurulaca¬ğına dair ilk işaretler verilmiştir.

5-Mustafa Kemal?in Türk milletine güvendiği ve müca-deleyi millete mal etmek istediği anlaşılmak¬tadır.

4-Milletin durum ve davranışını göz önünde tutmak ve haklarını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden kurtulmuş milli bir kurulun varlığı gereklidir.

Açıklama:

1-İlk defa heyet-i temsiliyenin kurulması istenmek-tedir.

2-Kurtuluş savaşına, kişisellikten çıkarılarak, ulusal karakter kazandırılmaya çalışılmaktadır.

3-Genelgenin ihtilalci yönü görülmektedir.

5-Anadolu?nun her yönden güvenli yeri olan Si¬vas?ta milli bir kongre toplanmalıdır.

Açıklama:

1-Ulusal bir kongrenin toplanması istenmiştir.

2-Milli birlik ve beraberliğin sağlanması amaçlan¬mıştır.

6- Kongreye her sancaktan milletin güvenini ka¬zanmış üç delege katılmalıdır. Delegeleri müdafa-i hukuk cemiyetleri ve belediyeler seçmelidir. Dele¬gelerin kongreye geliş güzergahları ve zamanları milli bir sır olarak saklanmalıdır.

Açıklama:

1-Kararların ulusal olması amaçlanmıştır.

2-Delegelerin milletin güvenini kazanmış kişilerden olmasının istenmesi kongrede alınacak kararların bütün millet tarafından kabul edilebilmesi içindir.

3-Delegelerin milli mücadele taraftarı olması için dele-gelerin müdafa-i hukuk cemiyetleri tarafından belirlen-mesi istenmiştir.

4-Delegelerin seçimle belirlenmek istenmesi ileride seçime dayalı bir sistemin olabileceğini de göster-mektedir.

7-Doğu ileri adına 10 Temmuz 1919?da Erzu¬rum?da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas?a gelebilirlerse; Erzurum kongresine katılmış olan delegeler Sivas?a hareket edecektir.

Amasya Genelgesinin Önemi:

1-Kurtuluş Savaşının gereği( Ülkenin bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.); amacı ( Vata¬nın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlık ve ege¬menli¬ğinin sağlanması) ve yöntemi ( Mücadeleyi halk yapa¬caktır.)

2-İşgalciler ve İstanbul hükümetine bir tepkidir.

3-Milli mücadelenin programıdır.

4-Mustafa Kemal?in millete ilk çağrısıdır.

5-Türk inkılabının ihtilal safhası başlamıştır.

6-Kurtuluşun tek elden yürütülmesi için ortam ha-zırlanmaya çalışılmıştır.

7-Milli bağımsızlık hukuki yönden belgelere bağ-lanmıştır.

8-Evrensel haklar dile getirilmiştir.

9-Mustafa Kemal bu genelgeyi yayınlayarak ilk defa İstanbul?un verdiği yetkileri aşmıştır.

Açıklamalar:

1-Amasya Genelgesinin yayınlanmasından sonra içişleri bakanı Ali Kemal, Mustafa Kemal?e göre¬vinden alındığını ve İstanbul?a geri dönmesi gerek¬tiğini bildir-di.(Gerekçe olarak ise yetkilerini aştığı bildirildi.) Vakit kazanmak isteyen Mustafa Kemal ise ? Ben sadece padişahtan emir alırım? diyerek karşılık vermiştir. 7-8 Temmuz 1919 günü İstan¬bul?dan Mustafa Kemal?in görev¬den alındığına dair telgraf geldi. Mustafa Kemal ise 8-9 Temmuz 1919 günü askerlik mesleğinden ayrılarak sine-i millete döndü¬ğünü bildirdi.

2-Amasya Genelgesinin esasları ilk defa Erzurum Kongresinde karara dönüştü.

3-Genelgeden sonra, İstanbul?un Anadolu?ya ege-men değil tabi olması gerektiği bildirildi.

4-Genelgenin uygulanması ile ordu mensuplarının görevlendi¬rilmesi Türk ordusunu da ihtilalin içine çekmiştir.

D-ERZURUM KONGRESİ

(23 TEMMUZ-7 AĞUSTOS 1919)

Erzurum Kongresi Doğu Anadolu Müdafa-i Hu¬kuk Cemiyeti ile Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Mil-liye Cemiyeti tarafından Rum ve Ermenilere karşı Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesinin bütünlüğü¬nün korunması için toplanmıştır.

Kongrede Alınan Kararlar:

1-Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez

Açıklama:

1-Bu madde Sivas Kongresi ve Misak-ı Milli karar-larının da ilk maddesidir.

2-Bölgesel amaçlı olarak toplanan kongre bütünü ilgilendiren karar almıştır.

3-Bütün bölücülere tepki gösterilmiştir.

2-Her türlü yabancı müdahalesine karşı millet, bir-lik olarak kendisini müdafa edecektir.

3-Vatanın ve istiklalin muhafaza ve teminine İstan¬bul Hükümeti muk¬tedir olamadığı takdirde; gayeyi temin için Ana¬dolu?da geçici bir hükümet kurula¬caktır. Hükümeti milli kongre seçecektir. Kongre toplantı halinde değilse; bu işi temsil heyeti yapa-caktır.

Açıklama:

1-İlk defa geçici hükümetten bahsedildi

2-İlk defa açıkça yeni bir devletten bahsedildi.

4-Kuva-yı Milliyeyi âmil, irade-i milliyeyi hakim kılmak esastır.

Açıklama:

1-İlk defa millet iradesinden açıkça bahsedildi.

5-Hıristiyan azınlığa siyasi hakimiyetimizi zedele¬yici ve sosyal dengemizi bozucu ayrıcalıklar veri¬lemez.

6-Manda ve himaye kabul edilemez

Açıklamalar:

1-Bağımsızlığın koşulsuz olarak sağlanacağı vur-gulanmıştır.

2-Mandacılığa ilk defa tepki gösterilmiştir.

7-Milli meclisin derhal toplanmasına ve hükümet işleri-nin meclisin denetimi altında yürütülmesine çalışılacaktır.

Açıklamalar:

1-İlk defa meclis-i mebusanın toplanması istenmiş¬tir.

2-Tutarsız davranışlar içinde olan Damat Ferit Paşa hükümeti kontrol altına alınmaya çalışılmıştır.

8-Ulusal irade padişah ve halifeyi de kurtaracaktır.

Açıklama:

1-Mustafa Kemal birlik ve beraberliğin devamı için böyle bir kararı da kongrede almıştır.

9-Milletimiz insani ve asri gayeleri tebcil; sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder.

Açıklama:

1-Dışarıdan gelebilecek yardımların insani amaç¬larla olması durumunda kabul edilebileceği vurgu¬lanmıştır.

Kongrenin Önemi:

1-Erzurum Kongresi toplanış amacı ve katılımı yönüyle bölgeseldir. Fakat Mustafa Kemal kong¬reye katıldığı için kongrede ulusal kararlar da alın¬mıştır.

2-İstanbul?un muhalefetine karşı toplandığından ve aldığı karalardan dolayı ihtilalci bir kongredir.

3-Tam bağımsızlık ve milli egemenlik fikirleri a-çıkça vurgulandı.

4-Mustafa Kemal başkanlığında, dokuz kişiden olu-şan ve Doğu illerini temsil eden temsil heyeti ku¬ruldu.

5-İlk defa ulusal sınırlardan bahsedildi

6-Doğu Anadolu?daki cemiyetler ve Trabzon Muha-faza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Doğu Ana¬dolu Müdafa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetinin çatısı al¬tında birleştirildi.

7-Azınlık haklarına ilk defa tepki gösterildi

8-Sivil bir vatandaş olan Mustafa Kemal?in, kong¬reye ve temsil heyetine başkan seçilmesi, Mustafa Kemal?in yetki problemini ortadan kaldırdı.

9-İstanbul hükümeti Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Refet Bele için tutuklama kararı çıkardı(30 Temmuz 1919). 9 Ağustos 1919?da ise Mustafa Kemal askerlik-ten ihraç edildi.

10-Ulusal güçlerin birleştirilmesi için ilk adım atıldı

11-Ermenilere karşı takip edilecek yol belirlendi

12-Bağımsızlık, dış politika ilkesi olarak benim¬sendi.

13-Sivas Kongresi ve Misak-ı Milli Kararlarına ze-min hazırlandı.

Açıklamalar:

1-Gücün tüm yurttan alınması için Sivas Kongresi¬nin toplanma¬sına da gerek duyuldu

2-Mustafa Kemal ilk defa sivil bir vatandaş olarak Erzurum Kongresinde görev almıştır.

3-Erzurum Kongresinde dış işlerle de ilgili kararlar alınması, kongrenin meclis gibi hareket ettiğini gös-terir.

4-Askeri yetkileri alınan Mustafa Kemal?in emrine Kazım Karabekir?in gönüllü olarak girmesi Mustafa Kemal?in liderlik sorunun çözülmesinde etkili ol¬duğu gibi örgütlenme döneminde Mustafa Kemal?in işini de kolaylaştırmıştır.

5-Mustafa Kemal bölge dışından olduğu için ilk anda Erzurum Kongresine alınmak istenmedi. Kongreden Kazım Bey ve Cevat Dursun?un istifa etmesi sonu-cunda Mustafa Kemal ve Rauf Orbay kongreye alındı.

6-Kongreye 56 delege katıldı. İstanbul?un baskıları sonucunda Elazığ valisi Ali Galip Elazığ, Mardin ve Diyarbakır delegeleri¬nin kongreye katılmasını engel-ledi.

E-BALIKESİR KONGRESİ

(26-31 TEMMUZ 1919)

Balıkesir Kongresi Yunanlılara karşı Batı Ana¬dolu?nun bütünlüğü için; Redd-i İlhak Cemiyetinin çalışmaları sonucunda Hacim Muhittin başkanlı¬ğında toplanmıştır.

Alınan Kararlar:

1-Yunanlılara karşı kuva-yı milliyenin güçlendirile¬ceği kararlaştırıldı.

2-Batı Anadolu?daki güçlerin birleştirileceği karar-laştırıldı.

3-Seferberlik ilan edildi.

4-Padişaha bağlılık bildirildi.

Balıkesir Kongresi Amasya Genelgesinin bağım¬sızlık yönünü kabul etmiştir. Batı Anadolu örgüt¬lenmeye çalışılmıştır.

F-ALAŞEHİR KONGRESİ

(16-25 AĞUSTOS 1919)

Batı Anadolu?nun Yunanlılara karşı bütünlüğünün korunması için Redd-i İlhak Cemiyetinin çalışma¬ları sonucunda Hacim Muhittin başkanlığında top-lanmıştır.

Alınan Kararlar:

1-Erzurum ve Balıkesir Kongresinin kararları görü-şüldü

2-Milli mücadeleyi destekleme kararı alındı

3-Yunanlılarla savaşma kararı alındı

4-Gerektiğinde büyük devletlerin yardımının alına-bileceği vurgulandı

G-SİVAS KONGRESİ

(4-11 EYLÜL 1919)

Bütünlük ve bağımsızlığı korumak için nasıl bir politika izleneceğinin saptanması; saptanan politi¬kanın bütünü kapsayacak şekilde tüm milletçe uy¬gulanması amaçlanmıştır.

Kongrenin Karşılaştığı Sorunlar:

1-İstanbul hükümeti ve işgal güçlerinin engellemesi sonucunda kongreye beklenildiği kadar üye katıla¬madı (38 kişi katıldı.)

2-Elazığ valisi Ali Galip?in kongreyi basacağı şayi¬ası yayıldı ( Ali Galip Sivas?taki askeri birlikten çekindiği için kongreyi basamadı)

3-Fransızların Sivas?ı işgal edeceği haberleri ya¬yıldı. ( Mustafa Kemal böyle bir şeyin mümkün olmayacağını belirtti.)

4-İlk anda Mustafa Kemal kongreye başkan seçil¬mek istenmediyse de; uzun tartışmalar sonucunda Mustafa Kemal kongreye başkan seçildi.

5- Delegelerin büyük bir çoğunluğu ABD manda¬sını savundu. Fakat Mustafa Kemal, ABD mandası¬nın Türk milleti için uygun olmadığını delegelere anlatıp kabul ettirince; ABD mandası da kesin ola¬rak reddedildi.( ABD Doğu Anadolu?da bir Ermeni devletinin kurulmasını istiyor; Osmanlı ülkesinin parçalanmasını öngörüyor; Türkiye?nin mandaterli¬ğini ise istemiyordu.)

6-İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal ve kongreye katı-lanlar için tutuklama kararı çıkardı.

Açıklama:Erzurum Kongresinin kararları Sivas Kongre¬sinin birinci maddesi olarak kabul edildiği için Sivas Kongresi Erzu¬rum Kongresine göre daha kısa sürmüştür.

Alınan Kararlar:

1-Osmanlı hükümeti bir dış baskı karşısında vatanın her hangi parçasını terk ve ihmal etmek zorunda kalırsa; halife ve saltanatın, vatan ve milletin ko-runmasını sağlayacak her türlü tedbir alınmıştır.

2-İtilaf devletlerinden haklarımıza saygı gösteren haklı ve adaletli bir karara varmalarını bekleriz

3-Milli cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti altında toplanmıştır.

Açıklama:

1-Birlik sağlanmıştır.

2-Cemiyetler bölgesel olmaktan çıkarak ulusallaş-mıştır.

3-Kuva-yı milliye için komuta birliği sağlanmıştır.

4-Kurtuluş Savaşının tek elden yönetilmesi ko-laylaşmıştır.

4-Mustafa Kemal başkanlığında tüm yurdu temsil edecek şekilde 15 kişiden oluşan temsil heyeti ku-ruldu.

5-Ali Fuat Cebesoy batı cephesi kuva-yı milliye komu-tanlığına tayin edildi.

Açıklama:

1-Heyet-i Temsiliye ilk defa hükümet gibi yürütme yetkisi kullandı.

2-Batı cephesinin oluşturulması için ilk adım atıldı

6-İrade-i Milliye Gazetesinin çıkarılmasına karar verildi.

7-Damat Ferit Paşa hükümetinin iş başından uzak-laştırılmasına kadar İstanbul ile ilişkilerin kesildiği bildirildi.

Açıklama:

1-Bu karardan yaklaşık yirmi gün sonra Damat Ferit Paşa hükü¬meti istifa ederek yerine Ali Rıza Paşa hü-kümeti geldi. Bu durum Sivas Kongresinin olumlu bir sonucudur ve Milli Müca¬delecilerin İs-tanbul karşısında güçlendiğini gösterir.

Kongrenin Önemi:

1-Kongreler dönemi kapandı

2-Misak-ı Milli esasları belirlendi

3-Heyet-i Temsiliye bütün vatanı temsil eder hale geldi

4-Milli birlik ve beraberlik büyük oranda sağlandı

5-Ulusal örgütlenme tüm vatanı kapsadı

6-Gücünü halktan alan yeni bir otorite ortaya çıktı

7-Mustafa Kemal lider olarak benimsendi

8-Erzurum Kongresi kararları ulusallaştı

9-Mondros Mütarekesi reddedildi

10-Sivas Kongresi milleti temsil eden tek kurul ol-du

11-Tam bağımsızlık ve milli egemenlik ilkeleri temel prensip olarak kabul edildi

12-Mandacılık kesin olarak reddedildi

13-Kuva-yı Milliye cepheleri arasında kumanda bir¬liği sağlandı

Açıklamalar:

1-Erzurum Kongresi; Doğu Bölgesinin, Osmanlı tarafından terk edilmek istenen yerinde geçici bir yönetim kurulacağından bahsederken; Sivas Kong¬resi bu kararı bütün yurdu kapsayacak şekilde aldı.

2-Mustafa Kemal ve arkadaşları 1 Mayıs 1919?da idama mah¬kum edildi

3-İzinsiz toplanmasından; hakkında tutuklama ka-rarı olan Mustafa Kemal?i kendisine başkan seçti¬ğinden ve aldığı karar¬lardan dolayı Sivas Kongresi de ihtilalcidir.

H-AMASYA GÖRÜŞMELERİ

(20-22 EKİM 1919)

Damat Ferit Paşa 2 Ekim 1919?da istifa edince, hükü-meti Ali Rıza Paşa kurumuştur. Ali Rıza Paşa Anadolu hareketini milli mücadelecilerle iyi ge-çinerek kontrol altına almaya çalışan bir kişiydi. Bundan dolayı da Mustafa Kemal ile iyi geçinmeyi ilke edindi. Mustafa Kemal, Ali Rıza Paşa hükü¬metini Damat Ferit Paşa hükümetine nazaran daha ılıman olduğundan dolayı desteklediği gibi; birliğin sağla¬nıp korunması için İstanbul hükümeti ile iyi geçinmeye de çalışmıştır. Mustafa Kemal ile Ali Rıza Paşanın karşılıklı görüşmeleri sonucunda Amasya?da, her iki tarafın uzlaşması amacıyla bir mülakat yapılmasına karar verildi. Amasya Görüş¬melerine İstanbul hükümeti adına bahriye nazırı Salih Paşa katıldı. Milli mücadele adına Mustafa Kemal ve arkadaşları katıldı.

Alınan Kararlar:

1-Hiçbir vilayet terk edilmeyecek, himaye kabul edilmeyecektir.Bütünlük ve istiklal korunacaktır.

2-Azınlıklara siyasi hakimiyetimizi zedeleyici ve sosyal dengemizi bozucu ayrıcalıklar verilmeye¬cektir.

3-Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti İstanbul hükümeti tarafından tanınacaktır.

4-Meclis-i Mebusan toplanmalıdır.

5-Meclis-i Mebusan İstanbul dışında toplanmalıdır. (Meclisin, İstanbul?da toplanması halinde, mili mü-cadele ruhunu yansıtamayacağı ve rahat çalışama-yacağı düşünülmüştür.)

6-Sivas Kongresi kararları meclis tarafından onay-lanmalıdır.

7-Yapılacak antlaşmalar için heyet-i temsiliyenin onayı alınmalıdır.

8-Seçimlerin serbest yapılmalıdır.

Önemi:

1-Milli mücadele, Heyet-i Temsiliye ve Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti İstanbul hükü¬meti tarafından hukuken tanındı

2-Temsil Heyeti ile İstanbul arasındaki ilişkiler yu-muşadı

3-İstanbul Anadolu?ya bağlı olmaya başladı.

4-İtilaf devletleri Anadolu hareketini İstanbul vası-tasıyla kontrol altına alamayacaklarını anlamıştır.

5-Meclis-i Mebusanın toplanması kararlaştırılmış¬tır.

Açıklamalar:

1-Görüşmelerde egemenlikten değil; bağımsızlıktan bahsedilmiştir.

2-Meclisin İstanbul dışında toplanması meselesinde anlaşmaya varılamadı

3-Salih Paşa kararların tamamını kendisinin kabul etmesinin bir anlam ifade etmediğini; kararların hükümet tarafından kabul edilmesinin önemli oldu-ğunu; kararların hükümet tarafından kabul edilmesi için elinden geleni yapacağını; bu konuda başarılı olamadığı takdirde istifa edeceğini açıkladı. Hükü¬met sadece Meclis-i Mebusanın açılması kararını tam olarak onayladı. Salih Paşa ise istifa etmedi.

I-HEYET-İ TEMSİLİYENİN ANKARA?YA GEL-MESİ

(27 ARALIK 1919)

Sebepleri:

1-Ankara?nın güvenli olması

2-Meclis-i Mebusan çalışmalarının yakından izlen¬mek istenmesi

3-Ankara?nın batı cephesine yakın olması

4-Ankara?nın iletişim ve ulaşım yönünden uygun olması.

İ-Meclis-i Mebusan İçin Seçimlerin Yapılması

İşgal güçleri seçimlerden saltanat yanlılarının ço-ğunluk olarak çıkacağını zannettiğinden dolayı se-çimlere pek müdahale etmediler. Fakat Kasım 1919?da yapılan seçimlerden milli mücadele taraf-tarlarının çoğunluk olarak çıkması işgalcilerin Ana¬dolu hareketini hâlâ anlayamadığını gösterdi. İşgal¬ciler padişahın kontrolünde toplanacak olan bir meclisten kendi aleyhlerine bir kararın çıkma-yacağını zannettiklerinden dolayı meclisin açılma¬sın da karışmadılar. Meclisin Misak-ı Milli kararla¬rını alması ise işgalcilerin Anadolu hareketini anla¬yamadığını bir defa daha gösterdi.

K-MECLİS-İ MEBUSANIN AÇILMASI

(12 OCAK 1920)

Padişah meclisin İstanbul dışında toplanmasını, meclisin kendi kontrolünden çıkmasından dolayı, uygun görmüyordu. Meclisin İstanbul dışında top-lanmasını anayasaya uygun olmayışı ise padişaha bu konuda dayanak oluyordu.

Mustafa Kemal ise işgal altındaki İstanbul?da, padişah başkanlığında toplanacak olan bir mecliste milli mücadele adına sağlıklı kararların çıkmayaca¬ğını tahmin ediyor ve meclisin Anadolu?da toplan¬masını istiyordu.

Mustafa Kemal meclisten sağlıklı kararlar çıktığı tak-dirde milli mücadelenin yasallaşacağına inanı¬yordu. Fakat her şeye rağmen Mustafa Kemal bu meclisin kurtuluşu gerçekleştiremeyeceğini biliyor ve bu durumu milletin de görmesini istiyordu. Bu açıdan meclisin İstanbul?da toplanması ve Misak-ı Milli kararlarından dolayı İstanbul?un işgal edilerek meclisin dağıtılması olumlu oldu.

Erzurum mebusu seçilen Mustafa Kemal güvenlik meselesinden dolayı İstanbul?da toplanan meclise katılmadı. Meclis Anadolu?da toplanacak olsaydı; Mustafa Kemal meclise katılabilirdi.

Mustafa Kemal?in İstanbul?a gönderdiği Me¬bus Ar-kadaşlarından İstekleri:

1-Mecliste milli mücadelecilerin birlikte hareket et-mesini sağlayacak olan bir müdafa-i hukuk grubu oluşsun.

Açıklama:Mecliste müdafaa-i hukuk grubu bazı mebusların çekimser davranmasından dolayı kuru-lamayıp; bu grubun yerine içinde saltanat yanlıları¬nın da olduğu ve Misak-ı Milliyi ilan edecek olan Felah-ı Vatan grubu kuruldu.

2-Sivas Kongresi kararları mecliste onaylansın

Açıklama: Meclis Sivas Kongresinin bağımsız¬lıkla ilgili kararlarını onayladı( Misak-ı Milli). Fa¬kat, padişah kont-rolün¬deki mecliste Sivas Kongre¬sinin milli egemenlikle ilgili madde¬leri tartışma konusu dahi yapılamadı.

3-Mustafa Kemal meclise başkan seçilsin

Açıklama:

1-Mustafa Kemal işgalcilere ve İstanbul otoritesine milli eyle¬min gücünü göstermek istiyordu.

2-Meclis dağıtıldığı takdirde, meclis başkanı sıfa¬tıyla, meclisi Anadolu?da toplamayı amaçlıyordu.

3-Mustafa Kemal meclise başkan seçilmemiştir. (Bu durum mebusların padişaha ve saltanata bağlı olduklarını gösterir.)

L-MİSAK-I MİLLİ--PEYMAN-I MİLLİ

[ MİLLİ ANT]

(28 OCAK 1920)

1-Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölüne¬mez.

Açıklama:

1-Bu madde Erzurum ve Sivas Kongresinin de ilk maddesidir.

2-Ülkeyi bölmek isteyenlere karşı bir tepkidir.

3-Kurtarılacak vatanın sınırları belli olmuştur.

2- İşgal altındaki Arap topraklarının geleceği bölge halkının vereceği oylara göre belirlenecektir.

3-Kars, Ardahan ve Batum?un geleceğinin belir-lenmesi için halk oylaması yapılacaktır.

4-Batı Trakya?nın geleceğinin belirlenmesi için halk oylaması yapılacaktır.

5-İstanbul ve Marmara Denizi her türlü tehlikeden uzak tutulursa; Boğazların dünya ticaret ve ulaşı¬mına açıl-ması mümkündür.

6-Azınlık hakları komşu ülkelerde Müslüman azın¬lığa verilen haklar kadar olacaktır.

7-Siyasi, iktisadi ve hukuki gelişmemizi engelleyen sınırlamalar (kapitülasyonlar) kabul edilemez.

Misak-ı Millinin Önemi:

1-Milli mücadelenin hedefi kesin olarak belli oldu

2-Milli sınırlar meclis onayından geçti

3-Milliyetçilik anlayışının yerleştiği görüldü

4-Meclis kapitülasyonlara ilk ciddi tepkiyi gösterdi.

5-Milli mücadele için meclisin desteği alındı

6-Kurtarılacak vatan belli oldu

7-Türk halkının temel hakları dile getirildi.

8-Ulusal devlet anlayışı kabul edildi

9-Alınan kararlar Turancılığın benimsenmediğini gös-terdi

10-Ümmetçiliğin yerini ulusçuluk aldı

11-Mustafa Kemal?in askerlik hakları iade edildi

12-Misak-ı Milliyi öfkeyle karşılayan İtilaf Dev¬letleri İstanbul?u resmen işgal etti.

13-Tam bağımsızlık ilkesi benimsendi

Açıklamalar:

1-Misak-ı Millide hedefler belirlendiği halde; he¬deflere gidilecek yolun belirtilmemesi Mustafa Ke-mal?e hareket serbestliği verdi.

2-Misak-ı Milli kararları Wilson Prensipleri ile çelişmez.

3-Misak-ı Millide Osmanlı borçlarının ödenmesine de değinil¬miştir.

4-Ulusal egemenlikten bahsedilmedi

5-Misak-ı Milli Lozan Konferansında bütün dün¬yaca kabul e-dildi.

6-Sınırların belirlenmesinde Mondros Mütarekesi¬nin imzalandığı anda işgal edilmeyen yerler ve Türkle¬rin çoğunlukta olduğu bölgeler ölçü alındı.

7-Misak-ı Milli ilk defa Londra Konferansında dün¬yaya duyu¬ruldu.

M-İSTANBUL?UN RESMEN İŞGALİ

(16 MART 1920)

Sebepleri:

1-Meclis-i Mebusanın Misak-ı Milliyi ilan etmesi

2-Mustafa Kemal?in otoritesini kırmak

3-Milli mücadeleyi Türk halkının gözünde kötü göster-mek

4-Panislamist eğilimlerin ve giderek güçlenen Bol-şevik yayılmacılığın İngiltere?nin bölgesel çıkarla¬rını tehdit edecek duruma gelmesi

Sonuçları:

1-Osmanlı meclisi dağıtıldı

2-Damat Ferit Paşa tekrar hükümet başkanı oldu

3-İstanbul?daki Türkler de kurtuluş adına İstan¬bul?da ümit kalmadığını görünce Anadolu?ya geçti

4-Damat Ferit Paşanın tekrar yönetime getirilmesi halkı İstanbul hükümetinden soğuttu

5-TBMM?nin açılışına zemin hazırlandı

6-Padişah tutuklu duruma düştüğünden dolayı; Mus-tafa Kemal?e padişah adına söz söyleme imkanı doğdu

7-Türk halkı, güvendikleri İngilizlerin, çirkin yüzü-nü gördü.

8-İngilizler Osmanlı meclisine saldırmakla milli ira-deye ve demokrasiye karşı olan saygısızlıklarını gösterdiler

9-Bazı mebuslar sürgün edildi, bazı mebuslar tu-tuklandı; bazıları ise Anadolu?ya kaçtı.

10-İstanbul?dan Anadolu?ya göç başladı

11-Mustafa Kemal?in meclisin İstanbul?da toplan-mamasını isteme haklılığı ortaya çıktı.

İşgalciler halkın kendilerine karşı tepkisini önle¬mek ve işgalden Milli Mücadelecileri sorumlu tut¬mak için şu genelgeyi yayınladılar:

1-İşgal geçicidir

2-Saltanatın devamını ve güçlenmesini istemekteyiz

3-Anadolu?da işgal devletlerinin isteklerine muhale¬fet edildiği takdirde; İstanbul da Türklerin elinden alınacaktır.

4-İstanbul?dan verilecek emirlere uyulmalıdır.

Mustafa Kemal?in İşgale Tepkisi:

1-İşgalciler kınandı

2-İstanbul ile ilişkiler kesildi

3-Anadolu?daki bazı işgalci subaylar, Malta?ya sürgün edilen Türk mebuslarına karşılık tutuklandı

4-Osmanlı?nın Anadolu?daki gelir kaynaklarına el kondu

5-İşgalcilerin sevkıyat yaptıkları Ulukışla-Geyve Demir-yolu işlemez hale getirildi.

NOT: İstanbul?un işgal edildiğini Anadolu?ya Tel-grafçı Hamdi Bey haber vermiştir.

N-TBMM?NİN AÇILMASI

(23 NİSAN 1920)

TBMM?nin Açılış Amaçları:

1-Milli iradeyi egemen kılmak

2-Ulusal güçleri bir arada tutmak

3-Bağımsızlığı sağlamak

4-Bağımsızlı ve egemenliği sağlayacak otorite ve gücü oluşturmak

TBMM?ye öncelikle, işgal dolayısıyla İstan¬bul?dan kaçıp gelen mebuslar kabul edilerek; meclis Meclis-i Mebusanın devamı gibi gösterilmiştir.

Mustafa Kemal?in Meclisin Çalışma Şartlarını Belir-lemek İçin Meclise Sunduğu Öneri:

1-TBMM?nin fevkinde hiç bir güç yoktur.

Açıklama:

1-TBMM bütün güçlerin üzerinde kabul edilmiştir.

2-İstanbul?daki otorite meclis otoritesinin altında kabul edilmiş¬tir.

2-Hükümet kurmak gereklidir.

Açıklama:

1-Bu madde meclisin kuruculuk yönünü gösterir

3-Geçici olduğu bildirilerek bir hükümet başkanı tanı-mak; ya da padişah vekili çıkarmak doğru de-ğildir.

Açıklama:

1-Bu madde açılan meclisin daimi olduğunu vurgu-lamaktadır.

Sponsor

18.11.08, 12:40 #2 (permalink)

Capknnet

Şube: Ankara

Öğrenim: Düz Lise

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 426

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

4 mesajına 19 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

4-Mecliste yoğunlaşan ulusal iradenin yurdun alın yazısına doğrudan doğruya el koymasını kabul et-mek temel ilkedir.

5-Yasama ve yürütme TBMM?ye aittir.

Açıklama:

1-18 Eylül 1920?de kurulan İstiklal Mahkemeleri¬nin üyeleri de milletvekillerinden oluştuğundan dolayı yargı da meclisin eline geçmiştir.

2-Yasam, yürütme ve yargının mecliste toplanma¬sına güçler birliği ilkesi denilir.

3-Güçler birliği ilkesi olağan üstü durumdan dolayı kabul edil¬miştir. Hızlı karar alınıp; alınan kararların hızlı uygulanması amaçlanmıştır.

4-Güçler birliği ilkesi demokrasiye uygun değildir. Demokrasiye uygun olan kuvvetler ayrılığı ilkesi 1961 Anayasası ile kabul edilmiştir.

6-Meclisten seçilecek bir kurul meclis adına hü-kümet işlerine bakar. Oluşturulan bu İcra Vekilleri Heyetinin başkanı meclisin de başkanıdır.

Açıklama:

1-Kurulan bu sisteme meclis hükümeti sistemi deni¬lir. Bu sis¬temde bakanlar meclisten tek tek seçilir.

2-Meclis hükümeti sisteminde hükümet üyeleri meclis-ten tek tek seçildiğinden dolayı hükümetin kurulması gecikir; dolayısıyla da yürütme olumsuz etkilenirdi.

3-Meclis hükümeti sistemi cumhuriyet ilan edilene kadar devam etmiştir.

4-Saltanat devam ettiğinden dolayı devlet başkan¬lığı kurumu oluşturulamamıştır. Meclis başkanlığı ile hükü-met başkanlığı aynı kişide toplanmıştır.

7-Padişah ve halife baskı ve zordan kurtulduğu za-man, meclisin düzenleyeceği yasal ilkeler doğrultu-sunda yerini alır.

Açıklama:

1-Birliğe ihtiyaç duyulan bu dönemde padişahlık ve halifelik kurumunun açıkça karşısına geçilmemiştir.

2-Bu madde ileride saltanat ve halifeliğin kaldırıla-bileceğini göstermektedir. Çünkü padişah ve halife¬nin durumunu meclisin belirleyeceği dile getiril¬miştir.

NOT: Bu önerge Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilene kadar meclisin çalışma şartlarını belirle-miştir.

TBMM?ni Açılmasının Önemi:

1-Milli egemenlik ilkesi kurumlaştı

2-Halkçı, ulusçu ve demokratik bir Türk devleti o-luştu

3-Temsil heyetinin görevi sona erdi

4-Ulusal örgütlenme tamamlandı

TBMM?nin Özellikleri:

1-İhtilalcidir: İstanbul?daki otoriteye rağmen mec¬lis açılmış, yeni bir devlet oluşturulup; hıyanet-i vata-niye gibi kanunlar çıkarılmıştır.

2-Kurucudur: Yeni bir hükümet ve yeni bir devlet orta-ya çıkarılmış; bir devlet için gerekli olan ka¬nunlar ve anayasa hazırlanmıştır.

3-Halkçı, demokratik ve ulusçudur.

4-Milli egemenlik ilkesi temel ilkedir.

5-Güçler birliği ilkesi kabul edilmiştir

6-İstiklal mahkemelerini kurmakla yargı gücünü ortaya koymuştur.

7-Kurtarıcı bir meclistir.

8-Meclis hükümeti sistemi kabul edilmiştir.

9-İlk meclisteki vekiller arasında fikir birliği yok¬tur. Misak-ı Milli (bağımsızlık) birleştikleri tek fikirdir. Meclisin bu özelliğinden dolayı da bu mec¬lis inkı¬lapları yapmaya uygun değildir. Saltanatı kaldır¬ması, bu meclisin inkılapçı olduğunu göster¬mez. Çünkü saltanatın kaldırılması Lozan öncesinin olağan üstü durumundan kaynaklanmıştır.

10-İlk ilişkilerini Rusya ile kurdu ve ilk elçisini Rusya?ya gönderdi.

11-30 Nisan 1920?de varlığını dünya devletlerine duyurdu.

TBMM?ni Otoritesini Artırma Çalışmaları:

1-İstanbul hükümetinin çalışmaları yok sayıldı

2-Otoriteyi artırıcı tedbirler alındı

3-Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı

4-İstiklal mahkemeleri kuruldu

5-İsyanlar bastırıldı

6-Anayasa ilan edildi

TBMM?ni Birliği Sağlama ve Devam Ettirme Çalışma-ları:

1-Devrimler savaş sonrasına bırakıldı

2-Meclis-i Mebusanın üyeleri TBMM?ye kabul edildi

3-Kurulan devletin yeni bir cumhuriyet olduğu a-çıkça ifade edilmedi

4-Güçler birliği ilkesi kabul edildi

5-Padişah ve halifeye karşı, savaş bitene kadar açık-ça tavır takınılmadı

I. Meclis 23 Nisan 1920 ile 1 Nisan 1923 tarih-leri arasında çalışmıştır. 11 Ağustos 1923?de ise II. Meclis çalışmalarına başlamıştır.

I. Meclisin Yenilenme Nedenleri:

1-Devlet sisteminin geliştirilmesi ve barıştan sonra izlenecek olan politikaların belirlenmesi konu-sunda millet vekilleri¬nin anlaşmazlığa düş¬mesi.

2-İtilaf devletlerinin Lozan görüşmelerini keserek Türkiye?deki tartışmalı ortamdan yararlanmak is¬temesi

3-Meclisin savaş döneminde yıpranmış ol-ması

4-Meclisin inkılapları yapmaya uygun ol-mayışı

İÇ İSYANLAR

Sebepleri:

1-İşgal devletlerinin işgallerini yerleştirmek is-te¬mesi

2-Osmanlı yönetiminin Mustafa Kemal ve arka¬daşlarını etkisiz duruma getirmek istemesi

3-TBMM?nin halktan yeni fedakarlıklar is-temesi

4-İtilaf devletlerinin milli mücadeleyi iç karışık-lıklarla yıpratmak istemesi

5-Osmanlı ordusunun terhis edilmiş olmasın-dan dolayı asayişsizlik olması

6-Bazı kuva-yı milliyecilerin tutarsız davranışları

7-Bazı milli mücadelecilerin tutarsız davranış-ları

8-Milli mücadele politikasının bazı çıkar çevre-le¬rini rahatsız etmesi

9-Kürtçülük düşüncesi ve Kürtlerin kışkır-tılması

10-Azınlıkların emelleri

11-Bazı kuva-yı milliyecilerin düzenli ordunun em¬rine girmek istemeyişi

A-İstanbul Hükümetinin İtilaf Devletlerinin İs-teği Üzerine Düzenlediği İsyanlar

1-Ahmet Anzavur İsyanı:

Sebep:

1-İngilizlerin, milli mücadelecileri Çanakkale Bo¬ğazı çevresine yanaştırmak istemeyişi

2-İstanbul yönetiminin milli mücadeleden duy¬duğu tedirginlik

Özellikleri:

1-İsyan Marmara?nın güneyinde Susurluk civa¬rında çıkmıştır.

2-Milli mücadelecilere karşı bölgedeki Çerkezler kışkırtıldı

3-İsyan TBMM açılmadan önce başladı

4-Saltanat yanlısı bir isyandır

5-İsyan önce Çerkez Ethem tarafından bastırıl¬dıysa da; Ahmet Anzavur tekrar isyan çıkardı. Bu isyanı ise Ali Fuat Cebesoy 20 Mayıs 1920?de ke-sin olarak bastırdı.

2-Kuva-yı İnzibatiye (Halifelik Ordusu)

İs¬yanı

Sebepleri:

1-İngilizlerin, milli mücadelecileri Boğazlar çev¬resine yanaştırmak istememesi

2-İstanbul yönetiminin duyduğu tedirginlikler

Halifelik ordusu denilen isyancı birliğini Süley-man Şefik İngilizlerin istek ve desteği ile hazır-ladı. Birliğin oluşturulmasında genellikle Enver Paşa?nın ordudan tasfiye ettiği eski subaylar kul-lanıldı.

Özellikleri:

1-İsyan Adapazarı civarında başladı

2-Çerkez Ethem ve Refet Bele tarafından bas-tı¬rıldı

3-İsyanın bastırılması sonucunda Kuva-yı İnzi-ba¬tiye birliğinin çoğu milli mücadele saflarına geçti

Açıklama: Ahmet Anzavur ve Kuva-yı İnziba-tiye İsyan¬larının başarısız olması İngilizlere; İs¬tanbul hükümetinin isyan düzenleme konusunda başarı¬sız olduğunu gösterdi; ki bundan sonra İn¬gilizler kendileri isyan düzenlettirmeye başladılar.

NOT:28 Nisan 1920?de Anadolu?da, padişah adına, asayiş sağlamak için Anadolu Fevkalade Mü-fettişliği kuruldu.

B-İstanbul Yönetimi ile İşgalcilerin Düzenlet-tir¬diği İsyanlar

1-Bozkır-Zeynelabidin İsyanı

(27 Eylül-4 Ekim 1919)

Özellikleri:

1-Milli mücadeleye karşı çıkan ilk isyandır

2-Padişah taraftarı bir isyandır

3-Konya havalisinde çıkmıştır.

2-Bolu-Düzce Ayaklanması:

Özellikleri:

1-12 Nisan 1920?de başladı

2-Çerkez Ethem tarafından bastırıldı

3-Çapanoğulları İsyanı

(15 Mayıs-27 Ağustos 1920)

Özellikleri:

1-Yozgat, Çorum ve Tokat havalisinde etkili oldu

2-Bölgedeki Aleviler de kullanılmak istendi

3-Çerkez Ethem tarafından bastırıldı

4-****baş Mehmet-Konya İsyanı

(2 Ekim-15 Ka¬sım 1920)

Özellikleri:

1-Halifelik taraftarı bir isyandır

2-Konya ve Isparta?da etkili oldu

3-İsyanın çıkarılmasında İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar etkili oldu

4-Milli kuvvetler karşısında tutunamayan De-libaş Mehmet önce Fransızlara sonra Yunanlılara sığın¬mıştır.

5-Cemil Çeto İsyanı (17 Haziran 1920):

Özellikleri:

1-Kürtçü bir isyandır.

6-Milli Aşireti İsyanı (8 Haziran 1920):

Özellikleri:

1-Kürtçü bir isyandır

2-Fransızlardan destek almıştır

7-Koçgiri İsyanı :

Özellikleri:

1-Kürtçü bir isyandır

2-Kemah ve Divriği?de etkili oldu

3-Bu isyanı II. İnönü Savaşı döneminde kurul-muş olan merkez ordusu bastırdı

8-Ali Batı İsyanı

(11 Mayıs-18 Ağustos 1919):

Özelikleri:

1-Kürtçü bir isyandır

2-Diyarbakır?da etkili oldu

3-Ali Batı çatışma esnasında öldürüldü

9-Çopur Musa İsyanı:

Özellikleri:

1-İsyan Afyon?da çıktı

2-İsyanın çıkmasında Yunanlıların kışkırtmaları da etkili oldu

3-İsyan Refet Bele tarafından bastırıldı

C-Kuva-yı Milliyecilerin Çıkardığı İsyanlar

Demirci Mehmet Efe İsyanı:

Özellikleri:

1-Yunanlılara karşı başarılı mücadeleler vermiş olan Mehmet Efe, düzenli ordu kurulurken ilk gün¬lerde düzenli ordunun emrine girmek istemedi

2-Demirci Mehmet Efe ikna edildi ve efeleriyle birlikte düzenli ordunun emrine alındı.

Çerkez Ethem İsyanı:

Özellikleri:

1-Yunanlılara karşı başarılı mücadeleler veren ve isyanların bastırılmasında büyük katkıları olan Çer-kez Ethem düzenli ordunun emrine girmeyerek isyan etmiştir.

2-Çerkez Ethem düzenli orduya karşı girdiği müca¬delede başarılı olamayınca; 5 Ocak 1921?de Yu-nanlılara sığınmış; Çerkez Ethem?e bağlı birlikler ise 20 Ocak 1921?de düzenli ordunun emrine gir¬miştir.

D-Azınlıkların Çıkardığı İsyanlar

Sebepleri:

1-Osmanlı?dan toprak koparma düşüncesi

2-Emellerinin olduğu bölgelerde çoğunluk olma düşüncesi ile, Türk milletini yıldırarak, bölgeden kaçırma

3-İşlerini kolaylaştırma düşüncesi ile işgallere ze¬min hazırlama

4-İşgal devletlerinin kışkırtmaları

Ermeni isyanları Gümrü ve Ankara Antlaşmaları ile bitirilirken; Karadeniz?deki Rum isyanları Şubat 1923?e kadar devam etti.

TBMM?nin İsyanlara Karşı Aldığı Önlem¬ler:

1-İstanbul ile ilişkiler kesildi

2-İstanbul hükümetinin icraatları yok sayıldı

3-İstanbul?un halkı milli mücadelecilere karşı kış¬kırtmak için yayınladığı fetvalara karşı; Ankara müf-tüsü Rıfat Börekçi fetva yayınladı

4-Damat Ferit Paşa vatan haini kabul edildi

5-29 Nisan 1920? Hıyanet-i Vataniye Kanunu çı-ka¬rıldı

6-18 Eylül 1920?de İstiklal Mahkemeleri kuruldu

7-İsyanlara karşı Kuva-yı Milliye, merkez ordusu ve düzenli ordu kullanıldı

İsyanların Sonuçları:

1-Anadolu daha fazla işgal altında kaldı

2-Milli mücadelenin başarıya ulaşması gecikti

3-Yunanlılar Anadolu?da daha fazla ilerledi

4-Kardeş kanı akıtıldı

5-Anadolu birliği zedelendi

6-Ekonomik zayiatlar oldu

7-İsyanları bastıran TBMM?nin otoritesi arttı

Açıklamalar:

1-İsyanları kışkırtanlar ve çıkaranlar kutsal de-ğer¬leri kullandılar

2-Padişaha bağlılık, milli mücadeleyi halka kötü gös¬terdi

3-Asker kaçaklarının bir kısmı isyanların insan gücünü oluşturdu

4-Yunan ordusu dahî bazı dönemlerde halifelik ordusu olarak tanıtıldı

5-İsyanların bastırılmasında TBMM?nin güçler birliği ilkesi etkili oldu

6-TBMM?ye karşı çıkarılan isyanlarda İstanbul yönetimi Milli Egemenliği; İşgalciler Milli Bağım¬sızlığı hedef almıştır.

7-Milli Aşireti TBMM açılana kadar milli mücadele taraftarıydı

8-Mayıs 1919?da başlayan isyanlar 1921 yılı sonla¬rına kadar devam etti.

SEVR ANTLAŞMASI

(10 AĞUSTOS 1920)

Antlaşmanın Geç İmzalanmasının Sebepleri:

1-Mondros Mütarekesinin kalıcı hükümler içer-mesi.

2-Osmanlı?yı paylaşmak isteyen devletlerin çıkar çatışmasına girmesi

3-İşgalcilerin iç isyanlar ve Yunan işgalinin sonu¬cunu beklemesi

4-Kurtuluş Savaşının başlamış olması

5-Yunanlıların İzmir?i işgal etmesinin paylaşım planlarını değiştirmesi

İtilaf devletlerine göre Osmanlı ile imzalana-cak olan antlaşma Türk halkını kısmen rahatlatır ve Mustafa Kemal?den koparırdı.

Yunan güçleri 22 Haziran 1920?de, imzalana-cak olan antlaşmanın kabulüne zemin hazırlamak için, Milne Hattını aşarak; Bursa-Uşak çizgisinde hare-kete geçti. Yunanlılar 20 Temmuz 1920?de Doğu Trakya?yı işgal ettiler. (3 Kasım 1919?da İngilizler tarafından Yunanlıların güvenliğinin sağlanması ve Yunan işgalinin yerleşmesi için, İzmir, Aydın, Ma¬nisa?nın bir kısmı, Soma ve Ayvalık?ın bir kısmını Yunan işgali altında bırakacak şekilde çizilen ve Yunanlıların ve kuva-yı milliyenin karşılıklı olarak geçmesi yasaklanan hatta Milne Hattı denilir.)

Bu gelişmeler üzerine saltanat şurası mese-leyi görüşmek üzere 22 Temmuz 1920?de toplandı. Ya-pılan şurada Rıza Paşa hariç tüm üyeler Sevr Ant-laşmasının imzalanması yönünde kararını bildirdi. Saltanat şurasının Sevr Antlaşmasını imzalamak istemesinde Bursa ve Doğu Trakya?nın işgal edil¬mesi etkili oldu.

Antlaşmanın maddelerini hafifletmek için Da-mat Ferit Paşa Fransa?daki Sevr kasabasına gittiyse de etkili olamadı.

Sevr Antlaşmasını imzalamak için Rıza Tevfik, Reşat Halis ve Hadi Paşadan oluşan grup Fransa?ya gönderildi.

İşgalci devletler Sevr Antlaşmasının imzalan-ması ile Şark Meselesinin hallolacağına inanıyordu.

TBMM, Sevr Antlaşmasını tanımadığı gibi; 19 Ağustos 1920?de aldığı kararla, antlaşmayı imzala-yanları vatan haini kabul etti. Türk milletinin bu antlaş-maya cevabı ise kurtuluş savaşı oldu. Halk bu durum karşısında milli mücadelenin gereğini daha iyi anladı.

Padişah Sevr Antlaşmasının imzalanmasını kabul etmekle hukuka ve milli iradeye aykırı dav-ranmış¬tır. Çünkü; Kanun-ı Esasiye göre bir antlaşmanın imzalanabilmesi için Meclis-i Mebusanın onayının alınması gerekir. Sevr Antlaşması bu yönüyle hu¬kuka aykırı olduğu gibi; Meclis-i Mebusanın aldığı Misak-ı Milli kararları ile çeliştiği için milli ira¬deye de aykırıdır. Türklerin çoğunlukta olduğu Ana¬dolu?yu böldüğü için evrensel beyannamelere de aykırıdır. (Fransız İhtilalinin yaydığı fikirler ve Wilson Prensipleri)

Sevr Antlaşmasının İçeriği:

1-Osmanlı ülkesi; Giresun, Ordu, Samsun, To-kat, Çorum, Amasya, Sinop, Kastamonu, Çankırı, An-kara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak, Bilecik, İstanbul ve Kayseri?nin doğusu ile sınırlı kalıyordu.

2- Boğazlar her zaman bütün devletlerin gemilerine açık tutulacak; Türklerin hiç bir etkisinin bulunma¬dığı, kendine has polis gücü, bütçesi ve bayrağı olan bir komisyon tarafından yönetilecek. (İlk defa Boğazların yönetimi için komisyon kurulması ka-rarı verilmiştir. Bu madde İstanbul?u güvenliksiz hale getirmiştir.)

3-Midye-Büyük Çekmece hattının batısı ve İzmir dahil Batı Anadolu Yunanistan?a verilecek

4-Doğu Anadolu?da sınırları Wilson tarafından çizilecek ve Karadeniz ile Ak Deniz?e çıkışı olan bir Ermeni devleti kurulacaktır.

5-Doğu Anadolu?da bir Kürt devleti kurulacaktır.

6-Antalya ve Konya havalisi İç Batı Anadolu?nun içlerine kadar İtalyanlara verilecektir.

7-Mardin, Urfa, Antep, Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını birleştiren bölge ve Suriye Fransa?ya verile-cektir.

8-Hicaz hariç olmak üzere Arabistan ve Musul İngiltere?ye verilecektir.

9-Rodos ve On İki Ada İtalya?ya; Ege Adaları Yu-nanistan?a verilecektir.

10- Brest Litovsk Antlaşması tanınmayacaktır.

11-Osmanlı ordusunun mevcudu 50.700?ü geç-me¬yecek; askerlik mecburi olmaktan çıkarılacak, deniz gücü 13 ufak gemiyi geçmeyecek, orduda tank, ağır makineli tüfek, top ve uçak bulunmayacaktır.

12-Osmanlı maliyesini işgalcilerin oluşturacağı bir komisyon düzenleyecektir.

13-Kapitülasyonlar genişletilerek bütün devletlere verilecektir.

14-Azınlık hakları artırılacak; azınlık haklarının garantisi için bir komisyon kurulacaktır.

15-Osmanlı savaş tazminatı ödeyecektir.

Antlaşmanın Önemi:

1-Osmanlı Devleti sömürge durumuna getirildi

2-İşgalciler şark meselesini hallettiklerine inandı

3-Halkın direnme gücü kamçılandı

4-Türk milleti İstanbul yönetimine ve İngilizlerle güvenilemeyeceğini bir defa daha anladı.

5-Azınlıklar emellerine ulaştığını zannetti.

Açıklamalar:

1-Osmanlı yönetimine göre Sevr Antlaşması ta-ma¬men yok olmaktan daha iyiydi

2-Bu antlaşma Ayastefanos Antlaşması gibi ge-çer¬siz ve uygu¬lanmayan bir antlaşmadır.

DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI

İzmir?in işgalinden sonra kuva-yı milliye bir-likleri Ayvalık, Bergama, Soma, Akhisar, Salihli, Nazilli ve Aydın?da Yunanlılara karşı başarılı mücadeleler vermiştir.

Kuva-yı milliye düşmanı oylayabiliyor fakat düş¬manı yurttan atacak şekilde karşı taarruza geçe-miyordu. Bu durumu bilen Mustafa Kemal, düzenli ordunun kurulmasının şart olduğuna inanıyor; fakat bu düşüncesini meclise kabul ettiremiyordu.

22 Haziran 1920?de başlayan Yunan Taarruzu Gediz muharebelerinde kuva-yı milliyenin malubi-yetine sebep oldu. Kuva-yı milliyenin komutanı olan Ali Fuat Cebesoy malubiyete kuva-yı milliye-nin disiplinsizlik ve düzensizliğini sebep gösterir¬ken; kuva-yı milliyeciler malubiyetin sebebi olarak Ali Fuat Cebesoy?un başarısızlığını ileri sürüyor¬lardı. Gediz muharebeleri Mustafa Kemal?in dü¬zenli ordu konusun-daki düşüncelerini haklı çıkar¬mış ve bunun üzerine 8 kasım 1920?de yapılan meclis toplantısı sonucunda Ali Fuat Cebesoy?un Moskova büyük elçiliğine tayin edilmesine ve dü¬zenli ordunun kurulmasına karar verilmiştir.

Batı Cephesinde düzenli orduyu kurmakla İs-met İnönü görevlendirildi. Cephenin güneyi ise Refet Bele?nin komutasına verildi.

NOT:27 Aralı 1920?de kuva-yı seyyarenin, kaldı-rılarak düzenli orduya katılması kararlaştırıldı

Düzenli Ordunun Kurulma Sebepleri:

1-Halk ile Kuvayı Milliye birliklerinin karşı karşıya gelmeye başlaması

2-Yunan ilerleyişinin durdurulamayışı

3-Kuvayı Milliyenin merkezi otoriteden yoksun oluşu

4-Kuvayı Milliyenin bölgesel amaçlı olması

Düzenli Ordunun Özellikleri:

1-Kurtuluş savaşında sadece Yunanlılara karşı sa¬vaştı

2-TBMM?ye karşı oluşan bazı isyanları bastırdı

3-Tekalif-i Milliye Emirlerinin uygulanması sonu¬cunda taarruz gücüne ulaştı

4-I. İnönü Muharebesi ilk savaşı ve ilk başarısı-dır.

5-Eskişehir-Kütahya Muharebeleri tek başarısızlığı¬dır.

KURTULUŞ SAVAŞI

A-GİRİŞ:

1-Halk kongreler yolu ile örgütlenip birleşti-rilmiş¬tir.

2-Güneyde Fransız ve Ermenilere karşı kuva-yı milliye; Doğu Anadolu?da Ermenilere karşı, Os-manlı?dan kalan XV. kolordu; Batı Anadolu?da Yu-nanlılara karşı, TBMM?nin kurduğu, düzenli or-du kullanılmıştır.

3-Ordu taarruz gücüne ulaşana kadar Yunanlılara karşı batı cephesinde savunmada kalınmıştır.

4-Kurtuluş savaşında bağımsızlık ve egemenlik birlikte yürütülmüştür.

5-Kurtuluş savaşı, Türk milletinin I. Dünya sava-şı¬nın sonuçlarına bir tepkisidir.

6-Mondros Mütarekesinin Osmanlı devletini etkisiz duruma getirmesi, kurtuluş mücadelesini halkın yapmasına sebep olmuştur.

7-Kurtuluş savaşı için ilk adımları milli cemi-yetler atmış, kurtuluşu TBMM tamamlamıştır.

8-İtalyan ve İngilizlerle askeri mücadele ol-mama¬sına rağmen; en fazla diplomatik mücadele İngiliz¬lerle olmuştur.

9-TBMM?de ilk bunalım ordu, ikinci bunalım ise hükümet meselesinden dolayı çıkmıştır.

CEPHELER

A-DOĞU CEPHESİ

Ermeni Sorunu:

Ermeniler Osmanlı ülkesinde rahat bir şekilde yaşıyordu. Osmanlı Devletinde bakanlık ve yargıç¬lık yapan Ermeniler dahi vardı. Van, Bitlis, Diyar¬bakır, Tokat ve İstanbul yoğun olarak yerleştikleri yerlerdi. Osmanlı ülkesinin her yerine istedikleri gibi yayılmışlardı.

Fatih zamanında İstanbul?da Ermeni patrikha-nesi kurulmuştur (dini liderlerine katolikos denilir.). Tanzimat döneminde Fransızlar Katoliklerin; İngi-lizler Protestanların koruyuculuğunu yaparken; Ruslar da Ortodoksların ve Ermenilerin koruyucu¬luğunu yapı-yordu.

Osmanlı, Ermenilere, devlete bağlılıklarından dolayı millet-i sadıka diyordu. XIX. yüzyılda bir çok ayaklanma olurken; Ermeniler bu ayaklanma¬lardan pek etkilenmemiştir. Doğu Anadolu?da karı¬şıklıklar çıkararak, bu bölgeden güneye inmeyi planlayan Rusya, Ayastefanos Antlaşmasından iti-baren Ermeni meselesini gündeme getirmiştir. Doğu Anadolu?da bir Ermeni devleti kurdurarak Rusya?nın güneye inmesini önlemek isteyen İngil¬tere ise Berlin Konferansında Ermeni meselesini gündeme getirdi. Böylece Ermeni meselesi İngiltere ile Rusya?nın meselesi olarak ortaya çıktı.

Rusya ve İngiltere?nin kışkırtmaları sonucunda XIX. yüzyılın sonlarında Ermeniler arasında da milliyet-çilik çalışmaları görülmeye başladı. Erme-niler teşkilat-lanmak için Hınçak(1887) ve Taşnak-sütyun(1890) cemiyetlerini kurdular.

Osmanlı ülkesinde en son isyan eden azınlık olan ve hiç bir bölgede yeterli çoğunluğu olmayan Er-menilerin, Osmanlı ülkesinde isyanlar çıkararak ba-şarıya ulaşmaları mümkün değildi.

Ermeniler XX. yüzyılın başlarında Osmanlı Ban¬kasını bastılar, 1904?de Sason isyanını; 1914?de Zeytun İsyanını çıkardılar. II. Abdülhamit?e suikast düzenlediler.

I. Dünya Savaşı esnasında Ruslar tarafından kul¬lanılan Ermeniler yıllarca birlikte yaşadıkları Türklere saldırmaktan çekinmediler. Osmanlı Dev¬leti Doğu Anadolu?da Türklerle Ermeniler arasında olayların çıkmaması için Ermenileri 14 Mayıs 1915?de çıkardığı tehcir kanunu ile Suriye bölge¬sine göç ettirdi.

Brest Litovsk Antlaşması ile Rusya I. Dünya Sa¬vaşından çekilince; İngilizler Batum petrol bölge-sinde etkili olabilmek ve Osmanlı ile Rusya ara¬sında tampon bölge oluşturmak için Gümrü civa¬rında Ermenilere devlet kurdurdu. (28 Mayıs 1918)

Paris Konferansında, Doğu Anadolu?da, Ermeni devletinin kurulması kabul edildi. Mondros Müta¬rekesinin İngilizce metninde Doğu illerine Ermeni vilayetleri denmesi de İngilizlerin Ermenilerle ilgili düşüncesini, daha Paris Konferansından önce ortaya koyuyordu.

Doğu Anadolu?da kurulacak olan Ermeni devleti¬nin mandaterliği Paris Konferansı esnasında ABD?ye verilmiştir. ABD Ermeni mandaterliğinden Aralık 1919?da oluşturulan Harbord Raporu sonu¬cunda vazgeçmiştir. Bu rapor Ermenilerin Doğu Anadolu?da azınlıkta olduğunu, Türklerin mücade¬leye hazır olduğunu ve ABD için Doğu Anadolu?ya yönelik olarak alınacak bir mandaterliğin zararlı olacağı belirtiyordu.

Doğu Anadolu?daki Ermeni olaylarından do-layı Kazım Karabekir komutanı olduğu XV. kolorduyu dağıtmamıştı. Bu kolordunun varlığı Ermeniler için kısmen de olsa caydırıcı bir unsurdu. Bölge Doğu Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin çalışmaları sonucu örgütlenmişti.

9 Haziran 1920?de Kazım Karabekir?in, TBMM tarafından, doğu cephesi komutanlığına atanması sonucunda devletin ilk cephesi oluşmuş oldu.

28 Ekim 1920?de harekete geçen Türk ordusu karşısında tutunamayacağını anlayan Ermeniler barış isteyince, 3 Aralık 1920?de Kazım Karabekir TBMM adına Ermenilerle Gümrü Antlaşmasını imzaladı. NOT: 5 Aralık 1920?de Ermenistan Sov¬yet Rusya yöne-timine girdiği için Gümrü Antlaş¬ması Ermeni meclisin-den geçememiştir.

GÜMRÜ ANTLAŞMASI

(3 ARALIK 1920)

1-Ermeniler Kars, Gümrü ve Sarıkamış?ı terk ede¬cek

2-Aras Nehri ile Çıldır Gölü arası Türk-Ermeni sınırı olacak

3-Ermeniler TBMM aleyhine olan antlaşmaları ta-nımayacaktır.

4-Göç ettirilmiş olan Ermeniler altı ay içinde Tür¬kiye?ye geri dönebilecektir.

Ermeniler Kars civarından çekilince; Türkiye Devleti Gürcüler ile sınır komşusu oldu. Arda¬han?ın bir kısmı, Artvin ve Batum Gürcülerin elin¬deydi. TBMM?nin verdiği ültimatom sonucunda 23 Şubat 1921?de Gürcüler Artvin, Ardahan ve Ba-tum?u terk etti. (Batum Antlaşması)

Gümrü Antlaşmasının Önemi:

1-Mondros Mütarekesi ile belirlenen sınırlar ilk defa aşılmıştır.

2-TBMM?nin ilk askeri ve siyasi başarısı görüldü

3-Ermenistan TBMM?yi antlaşma imzalayarak tanı¬yan ilk devlet oldu

4-Misak-ı Milli yönünde ilk adım atıldı

5-Sevr Antlaşmasına ilk darbe vuruldu

6-Doğu sınırının belirlenmesi yönünde ilk adım atıldı

7-Doğudaki güçleri batıya kaydırma imkanı oluştu

B-GÜNEY CEPHESİ

Mondros Mütarekesinden sonra İngilizler 9 Ka-sım !918?de İskenderun?u, 17 Aralık 1918?de Antep?i, 22 Şubat 1919?da Maraş?ı ve 24 Mart 1919?da Ur-fa?yı işgal ettiler.

Fransızlar ise Mersin, Adana, Hatay ve Osma-niye?yi işgal ettiler.

İngilizler petrol bölgelerine karşılık Maraş (30 Ekim 1919), Urfa (30 Ekim 1919) ve Antep?i (5 Kasım 1919) Fransızlara devrettiler.

Fransızlar Suriye ve Mısır?dan getirdikleri Er-me¬nilere intikam alayları kurdurarak, Ermenileri böl-gedeki Türklere karşı kullandılar. Ermeniler Çuku-rova?da devlet kurmak istediklerinden dolayı Türklere karşı saldırıya geçtiler.

Batı Anadolu?da düşmana karşı seçilmiş ge-rilla güçleri savaş verirken; güney cephesinde kadın, çocuk, ihtiyar olmak üzere halk düşmana karşı top-yekün bir mücadeleye girmiştir.

Sivas Kongresinde, güney cephesinin, gönderile¬cek subaylarca düzenlenip halkın düşmana karşı harekete geçirilmesi planlanmıştır.

Fransızlar ile Türk halkı arasında ilk ciddi çar-pış¬malar Sütçü İmam?ın harekete geçmesi ile Maraş?ta başlamıştır. Maraş halkı Fransızları 10 Şubat 1920?de Maraş?tan atmayı başardı.

11 Nisan 1920?de ise Urfa halkı Fransızları mem¬leketlerinden atmayı başardı.

Şahin Bey mücadelesi ile ünlenen Antep ise bütün gayretlerine rağmen Fransızlara teslim olmak zo¬runda kaldı.(Şubat 1921)

TBMM daha sonradan Maraş?a kahraman; Ur-fa?ya şanlı; Antep?e ise gazi unvanını vermiştir.

Adana?da ise mücadeleler 20 Ekim 1921?de im¬zalanan Ankara Antlaşmasına kadar devam etti.

Açıklama: Güney cephesi Ankara Antlaşması ile kapanmış ve Adana ile Antep savaş yapılmadan Fransızlardan geri alın¬mıştır.

C-BATI CEPHESİ

Yunanlıların Anadolu?da İlerleme Sebepleri:

1-Osmanlı ordusunun terhis edilmiş olması

2-Cephede ilk dönemde disiplin olmaması

3-İsyanlardan dolayı Anadolu?da birliğin geç sağ¬lanması

4-İngilizlerin Yunanlılara yardım etmesi

5-Mondros Mütarekesinin taşıdığı ağır madde-lerden dolayı Osmanlı Devletinin üzerine düşen sorumlu¬luğu yerine getirememesi

Paris Konferansında, Türkiye?nin mandaterliği-nin hiç bir devlet tarafından alınmamasını savunan Fransa; Yunanistan?ın İzmir?i terk etmesini de isti¬yordu.

Dünya Müslümanlarından çekinen İngilizler İs-tanbul?u paylaşım planları içine almamıştır.

Paris Konferansında Kürtlerin mandaterliğini İngi-lizler kabul etmiştir.

Batı Anadolu?da Yunanlılara karşı ilk mücade-leyi kuva-yı milliye birlikleri verdi. 1921 yılkının başla-rında oluşan düzenli ordu ise ilk savaşını Çerkez Ethem?e karşı vermek zorunda kaldı

8-9 Temmuz 1920?de Bursa işgal edilince meclis kürsüsüne siyah bir örtü çekildi. Bu örtü 6 Eylül 1922?de kaldırılmıştır.

I. İNÖNÜ SAVAŞI

(6-10 OCAK 1921)

Sebepleri:

1-Demir yolu hattından dolayı Yunanlılar Eskişe¬hir?i ele geçirmek istiyordu.

2-Yunanlılar, yardım alabilmek için, batılı devlet¬lere güçlerini ispatlamak istiyordu

3-Yunanlılar Çerkez Ethem?in isyanından fayda¬lanmak istiyordu.

4-Yunanlılar TBMM?ye Sevr Antlaşmasını kabul ettirmek istiyordu

İsmet İnönü komutasındaki düzenli ordu Yu-nan¬lıları durdurmayı başarmıştır.

I. İnönü Zaferinin Önemi:

1-Düzenli ordu ilk zaferini kazandı

2-İtilaf devletleri arasında anlaşmazlık yaşandı

3-İsmet İnönü tuğgeneral rütbesi aldı

4-TBMM?nin içte ve dışta saygınlığı arttı.

5-Çerkez Ethem isyanı bastırıldı

6-Afganistan ve SSCB ile dostluk anlaşması imza¬landı

7-İstiklal marşı kabul edildi.(12 Mart 1921)

8-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul adildi

9-Halkın orduya ve TBMM?ye karşı güveni arttı

10-Asker toplama işi kolaylaştı

11-İstanbul hükümeti ve TBMM Londra Konfe-ran¬sına davet edildi

LONDRA KONFERANSI

(23 ŞUBAT-12 MART 1921)

Sebepleri:

1-Düzenli ordunun I. İnönü başarısı

2-İtilaflar arasındaki anlaşmazlıklara çözüm aramak

3-Rusya ile TBMM?nin yaklaşmaya başlaması

4-TBMM?ye Sevr Antlaşmasının kabul ettirilmek istenmesi

5-Yunan ordusuna zaman kazandırma düşüncesi

6-TBMM?nin Gümrü başarısı

7-Güneyde Fransızlara karşı başarılı mücadele-ler verilmesi

Konferansa İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanis-tan, Osmanlı Devleti ve TBMM katıldı.

TBMM?yi hukuken tanımak istemeyen İngilizler TBMM?yi konferansa direkt olarak davet etmeyip Londra Konferansına Türkiye?den öncelikle İstan¬bul hükümetini çağırmıştır. İngilizler, konferansta ikilik çıkarmak amacıyla ve TBMM?ye Sevr Ant¬laşmasını kabul ettirmek için İstanbul hükümetin¬den TBMM adına Mustafa Kemal?in uygun göre¬ceği bir temsilci getirmesini istemiştir.

Mustafa Kemal konferansa direkt olarak davet edilmedikçe TBMM?nin katılamayacağını bildi¬rince; TBMM de İtalya aracılığı ile konferansa di-rekt olarak davet edildi.

Konferansa TBMM adına Bekir Sami Bey; İs-tan¬bul hükümeti adına ise Tevfik Paşa katıldı. Konfe-ransta Türk delegeleri arasında ikilik çıkarmak isteyen İtilaf Devletleri ilk konuşma hakkını Tevfik Paşaya verdiler. İtilaf devletlerinin oyununu boz¬mak isteyen Tevfik Paşa ? Söz milletimin asıl tem¬silcilerinindir, sözün Anadolu kuruluna verilmesin rica ederim? der.

Mustafa Kemal Türkler Adına Konferanstan Olumlu Bir Sonuç Çıkmayacağını Biliyor; Fakat Şu Sebeplerden Dolayı Konferansa Katılımı Kabul Edi-yordu:

1-Türklerin haklı davasını ve misak-ı millisini dün¬yaya duyurmak

2-İşgalcilerin ?Türk milleti barışa yanaşmıyor? tezini çürütmek

3-Yeni kurulan orduya zaman kazandırmak

4-TBMM?yi hukuken tanıtmak

Konferansta işgalciler Türklere sürekli olarak Sevr Antlaşmasını kabul ettirmeye çalışmıştır. Sadece Sevr Antlaşmasında belirlenen asker sayısının bir miktar artırılabileceği söylenmiştir.

Bekir Sami Bey Fransa, İngiltere ve İtalya ile esir mübadelesine ve ekonomiye yönelik antlaşmalar imzalamıştır. Bekir Sami Bey bu antlaşmalarda eşitlik ilkesini gözetmemiştir. İtalya ve Fransa?ya ekonomik tavizler verirken; İngilizlerle yaptığı esir mübadelesi antlaşmasına göre İngilizlerin sadece Malta?daki esirleri serbest bırakmasını; diğerlerini ise değişim dışı tutmasını kabul etmiştir. Bekir Sami Bey?in yaptığı bu antlaşmaları TBMM eşitlik ilkesine uymadığı için kabul etmediği gibi; Bekir Sami Bey?i de dışişleri bakanlığından almıştır. Bu antlaşmalar TBMM?nin antlaşma imzalanabilecek diplomatik saygınlığa ulaştığını göstermiştir.

Konferansın Önemi:

1-TBMM hukuken tanındı

2-Sevr Antlaşmasından işgalcilerin taviz verebi-le¬ceği görüldü

3-İşgalciler arasıdaki görüş ayrılıkları büyüdü

4-Konferanstan sonuç çıkmaması Türk mille-tine tam zafer kazanılması gerektiğini gösterdi.

TÜRK-AFGAN DOSTLUK ANTLAŞMASI

(1 MART 1921)

TBMM ve Afganistan karşılıklı olarak birbirinin meşruluğunu tanımayı ve yardımlaşmayı kabul etti-ler.

Önemi:İlk defa bir doğulu İslam devleti TBMM?yi ve misak-ı milliyi tanıdı.

NOT:Afganistan 1919?a kadar İngiliz sömür-gesi altındaydı.

MOSKOVA ANTLAŞMASI (16 MART 1921)

Türk-Rus Yakınlaşmasının Sebepleri:

1-TBMM?nin Gümrü başarısı

2-I. İnönü Zaferi

3-TBMM?nin güvenilir dost imajı vermesi

4-SSCB?nin dost arayışı

5-TBMM?nin İtilaf devletleri ile yaklaşıyor olması

6-Boğazların açık halde oluşunun SSCB?yi kendi adına endişelendirmesi

7-Güneyde Fransızlara karşı başarılar kazanıl-ması

8-Mustafa Kemal?in diplomatik çabaları

9-Her iki ülkenin de ortak düşmanının olması

10-Rusya?nın Anadolu Mücadelesini kendi reji-mine dönüştürmek istemesi

Antlaşmanın Maddeleri:

1-Liman hizmetlerinden Türkiye?nin faydalanması şartıyla, Batum Gürcistan?a bırakılacaktır.

2-Ermeni ve Gürcüler ile yapılan antlaşmalar kabul edilecektir.

3-Boğazların rejimi Türkiye?nin egemenlik hakları korunmak şartıyla Kara Deniz?e sahildar devlet-lerce düzenlenecektir.

4-Birinin tanımadığı uluslararası antlaşmayı di-ğeri de tanımayacaktır.

5-Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı?nın yaptığı ant-laşmalar geçersiz sayılacaktır.

6-Artvin ve Ardahan TBMM?de kalacaktır.

7-Gerekli durumlarda karşılıklı yardımlaşılacaktır.

Antlaşmanın Önemi:

1-İlk defa Avrupalı bir devlet antlaşma imzalayarak TBMM?yi ve misak-ı milliyi tanıdı

2-Rusya Sevr Antlaşmasını geçersiz saydı

3-Batum?un Gürcistan?a bırakılması ile misak-ı milliden ilk taviz verildi

4-Rusya kapitülasyonları kaldıran ilk devlet oldu

5-TBMM ile SSCB arasında ilk antlaşma imza-landı

6-Doğu cephesinin güvenliği pekiştirildi.

7-TBMM diplomatik bir zafer elde etti.

8-İşgalci devletlere karşı denge politikası izlenebil¬mesi için önemli bir koz elde edildi.

9-İki devlet karşılıklı olarak birbirinin rejimini ta-nıdı.

NOT: Rusya ile ilişkiler Mayıs 1920?de başlamış¬tır. Haziran 1920?de ise Rusya misak-ı milliyi tanı¬mıştır.

II. İNÖNÜ ZAFERİ

(23 MART-31 MART 1921)

Sebepleri:

1-Londra Konferansında TBMM?nin Sevr Antlaş¬masını kabul etmemesi.

2-Yunanlıların Eskişehir?i ele geçirmek istemesi

3-Yunanlıların güçlerini Avrupalı devletlere gös-te¬rerek, onlardan yardım almak istemesi.

İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu Yunan-lı¬ları ikinci defa durdurmayı başarmıştır.

Mustafa Kemal İsmet Paşaya çektiği telgrafta ?Siz orada yalnız düşmanı değil; milletin makus talihini de yendiniz? demiştir.

Zaferin Önemi:

1-I. İnönü Zaferinin rastlantı olmadığı görüldü

2-Ordunun taarruza hazır olmadığı görüldü

NOT: 8 Nisan 1921?de Türk ordusu Aslıhan-lar?da karşı taarruza geçtiyse de başarılı olamadı.

3-Cephenin güneyi de Refet Bele?den alınarak İsmet Paşa?nın komutasına verildi.

4-İtilaf bloğundaki ayrılık düşüncesi güçlendi.

ESKİŞEHİR-KÜTAHYA MUHAREBELERİ

(10-24 TEMMUZ 1921)

Türk ordusunun daha fazla güçlenmeden imha edilmesi gerektiğine inanan Yunanlılar 10 Tem¬muzda tekrar harekete geçmiştir. Zaferden emin olan Yunan kralı bu savaş öncesinde İzmir?e gel¬miştir.

Yunanlılar karşısında Türk ordusu tutunama-yınca; Türk ordusunun telef olmasını önlemek isteyen Mustafa Kemal, İsmet Paşadan Türk ordusunu Sakar-ya?nın doğusuna çekmesini istedi. Yunanlılar Sakar-ya?nın doğusunu hem tam olarak bilmiyorlar; hem de Yunanlıların bu bölgeye ait savaş planları yoktu.

Önemi:

1-Türk ordusu Kurtuluş Savaşı esnasında ilk ve tek malubiyetini almıştır.

2-Afyon, Kütahya ve Eskişehir Yunanlıların eline geçmiştir.

3-Mecliste tartışmalar başlamıştır.

4-Meclisteki bazı milletvekilleri başkentin Kay-seri?ye taşınmasını teklif etmiştir.

5-Fransızlar barış yapmaktan vazgeçti.

6-Kuvayı Milliyeye geri dönme tartışmaları baş-ladı.

BAŞKOMUTANLIK KANUNU

(5 AĞUSTOS 1921)

Kanunun Çıkarılma Sebebi:

Olağan üstü durumdan dolayı kararların hızlı alı-nıp; hızlı uygulanması gerekiyordu.

Mustafa Kemal milli iradeye olan saygısından dolayı baş komutanlık yetkisini meclisten sadece üç aylık kısa bir süre için istemiştir. Baş komutanlık yetkisi daha sonradan, Büyük Taarruz öncesinde süresiz olmak üzere (20 Temmuz 1922), iki defa uzatıldıysa da Cumhuriyetin ilanı ile sona ermiştir.

Önemi:

1-Meclis ilk defa bütün yetkilerini bir kişiye ver-miştir.

2-Mustafa Kemal tekrar askerlik mesleğine dön¬müştür.

3-Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşını daha rahat idare etme imkanına kavuşmuştur.

Baş Komutanın Yetki ve Sorumlulukları:

1-Meclisin tüm yetkilerini taşır.

2-Meclis kararı ile yetki süresi uzatılır.

3-Kararları kanun niteliğindedir.

4-Görev süresi dolmadan yargılanamaz

Açıklama:Baş komutanlık süresinin uzatılması ve süresiz hale getirilmesi; meclisin Mustafa Kemal?e güvendiğini ve Mustafa Kemal?in baş komutanlık yetki-sini iyi kullandığını gösterir.

TEKALİF-İ MİLLİYE EMİRLERİ

(7-8 AĞUSTOS 1921)

Kanunun Çıkarılış Sebebi:

Türk ordusunun taarruz gücüne ulaşabilmesi için Türk milleti topyekün seferber edilmek istenmiştir.

Maddeleri:

1-Her ilçede bir tekalif-i milliye komisyonu kuru-la¬caktır.

2-Kanunun uygulanması için İstiklal Mahkemeleri çalışacaktır

3-Her aile bir giyimlik elbise; bir çift çorap; bir çift çarık verecektir.

4-Be**** sonradan ödenmek üzere; halk ve es-nafın elinde bulunan yiyecek, giyecek gibi her türlü temel gereksinim maddeleri ve teknik araç gereçlerle ulaşım araç gereçlerinin %40?ına el konulacaktır.

5-Halk elinde bulunan ulaşım araçları ile her ay Milli Mücadele adına 100 kilometre taşıma yapa¬caktır.

6-Gerekirse sahipsiz mallara el konulacaktır.

7-Halk elinde bulunan silah ve cephanenin tü-münü teslim edecektir.

8-Gerektiğinde, zanaat erbabı orduya katılacak-tır.

Açıklamalar:

1- Halktan yardımlar toplanamadan Sakarya Savaşı başlamıştır.

2-Bu vergiler Osmanlı zamanında toplanan avarız vergisi ile benzerlik gösterir.

SAKARYA MEYDAN SAVAŞI

(23 AĞUSTOS-12 EYLÜL 1921)

Yunanlılar Ankara?ya kadar ilerleyerek savaşı kesin olarak sonuçlandırmak için harekete geçmiş¬tir.

Yüz kilometrelik bir alana yayılmış olan Türk ordusu düşman karşısında dağılma emareleri gös-terdiyse de; Mustafa Kemal?in ?Hattı müdafa yok¬tur. Sathı müdafaa vardır. O satıh tüm vatandır. Va-tanın her karış toprağı yurttaşın kanı ile ıslanma¬dıkça terk olunamaz? sözü Türk askerinin savunma azmini artır-mıştır. 10 Eylülden itibaren kendisini toparlayan Türk ordusu, Yunanlıları, durdurduğu gibi; Sakarya Nehri?nin batısına atmayı da başar¬mıştır. Ordunun taarruz gücü olmadığı için savaşa devam etmemiştir.

İngilizler Yunanlılara Zaman Kazandırmak İçin Ateşkes Teklifinde Bulundular:

1-Savaş durdurulacak

2-İki tarafın kuvvetleri denetlenecek

3-Kuvvetler artırılmayacak

4-Askersiz ara bölge oluşturulacak

5-İtilaflar her iki tarafın askeri gücünü denetleyebi¬lecek

Bağımsızlık olgusu ile bağdaşmayan bu ateş-kes önerisi ilke olarak kabul edildiyse de; TBMM bu ateşkesin şartlarını bütün olarak kabul etmedi.

TBMM ateşkesin tam olarak kabul edilebilmesi için Yunanlıların Anadolu?yu terk etmesini iste¬miştir. Fakat asıl amaçları Yunanlılara zaman ka¬zandırmak olan işgal devletleri bu öneriyi kabul etmemiştir.

Açıklamalar:

1-Türk ordusu, Kurtuluş Savaşında, en fazla Sa¬karya Savaşında şehit vermiştir.

2-Türkler ve Yunanlılar Sakarya Savaşında uçak kullanmıştır.

Sakarya Zaferinin Önemi:

1-Türk ordusunun II. Viyana Bozgunundan beri de-vam eden geri çekilişi ve savunması sona erip; taarruz dönemi başladı.

2-İtilaf bloğu dağıldı.

3-İtalyanlar Anadolu?yu terk etti.

4-Fransa ile TBMM arasında Ankara Antlaşması imzalandı

5-İngiltere ile 22 Ekim 1921?de TBMM esir mü-ba¬delesi antlaşması imzaladı

6-Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ile TBMM arasında Kars Antlaşması imzalandı.

7-2 Ocak 1922?de TBMM ile Ukrayna arasında dostluk antlaşması imzalandı

8-İngilizler TBMM?ye ateşkes teklifinde bulundu.

9-Yunanlıların taarruz gücü kırıldı.

10-Mustafa Kemal?e gazilik unvanı ve mare-şallik rütbesi verildi. (19 Eylül 1921)

11-Yunanlılar Doğu Trakya üzerinden İstanbul?a yapmak istedikleri saldırıdan vazgeçtiler.

NOT: Türk ordusunun en fazla insan kaybı Sa-karya Savaşında oldu.

KARS ANTLAŞMASI

(13 EKİM 1921)

Sakarya Zaferi Ermenistan, Azerbaycan ve Gür-cistan?ı Rusya?nın da teşviki ile TBMM ile ant¬laşma imzalamaya yönlendirdi.

TBMM ile üç Sovyet cumhuriyeti arasındaki ant-laşma Türkiye?nin doğu sınırına son halini verdi. (Türkiye?nin Batum?un liman hizmetlerinden fay-dalanma hakkı da sona erdi.)

ANKARA ANTLAŞMASI

(20 EKİM 1921)

Sebepleri:

1-TBMM?ni Sakarya Zaferi

2-Fransızların Yunan zaferinden ümidini kesmesi

3-İngiltere?nin Almanya?ya yaklaşmaya başlaması

4-Türklerin her türlü bölücü harekete karşı olması ve bu tür pürüzleri gidermek için mücadeleyi göze alması

Açıklama: Fransa ile TBMM arasında Eskişehir-Kütahya Savaşlarından önce barış görüşmeleri başla-mış; fakat Türk ordusunun bu savaştaki başarı¬sızlığı Fransızları ümitlendirmiş ve Fransızlar Yu¬nanistan ile Türkler arasındaki mücadelenin kesin sonucunu beklemeye başlamıştır.

Antlaşmanın İçeriği:

1-Fransa işgali altında bulunan Adana ve An-tep?i terk edecektir.

2-Hatay ve İskenderun Fransa?nın mandaterliği altında bulunan Suriye?de kalacaktır.

3-Fransa Hatay?ın nüfusuna ve kültürüne müdahale etmeyecektir.

4-Fransa bölgeden çekilmek zorunda kalırsa; Hatay ve civarını Suriye?ye bırakmayacaktır.

Açıklama: Bu madde Mustafa Kemal?in ileri gö-rüşlülüğünü gösterir. Çünkü Fransa 1936?da böl¬geyi terk edecek ve bölge¬deki statünün yeniden belirlenmesi gerekecektir.

Önemi:

1-Güney cephesi kapanmıştır.

2-Misak-ı milliden taviz verilmiştir.

3-Dış politikada başarılı ve sözü geçer olmanın şar-tının iç politikada da başarılı olmaktan geçtiği gö-rülmüştür.

4-Güney sınırı ilk haliyle çizilmiştir.

5-İtilaf bloğu parçalanmıştır.

6-Adana ve Antep kurtarıldı.

7-Hatay misak-ı milli sınırlarının dışında kaldı.

8-Güneydeki Ermeni sorunu kapandı.

BÜYÜK TAARRUZ (26 AĞUSTOS 1922)

Taarruz İçin Yapılan Hazırlıklar:

1-Mustafa Kemal?in baş komutanlık süresi uza-tıldı.

2-Rusya?dan ve bazı doğulu ülkelerden yardım sağ-landı.

3-Doğu ve güney cephesinde tam güvenlik sağ¬landı.

4-İstanbul?dan silah ve cephane kaçırıldı.

5-Kamuoyu oluşturmak için Avrupa?ya diplomat¬lar gönderildi.

6-Fransa ve İtalya?nın bıraktığı silahlar toplandı.

7-Fransa ve İtalya?dan silah satın alındı.

8-Tekalif-i milliye emirleri uygulandı.

9-Ordu yoğun bir eğitime tabi tutuldu.

Türk ordusu 26 Ağustos 1922?de taarruza geçti. 30 Ağustos 1922?de ise Dumlupınar?da Yunan ordusu ile Türk ordusu arasında Başkomutan Meydan Mu¬harebesi oldu. Başkomutan Meydan Muha-rebesinde Türk ordusu karşısında malüb olan Yunan ordusu batı yönünde kaçmaya başladı. Mustafa Kemal Türk ordusunun bu zaferi üzerine Yunanlıların ül-keden tamamen atılması için orduya ?Ordular ilk hedefiniz Ak Denizdir İleri!? emrini verdi.

9 Eylülde Yunanlılar İzmir?den atılırken son Yu-nan kalıntıları ise 18 Eylülde Kapıdağ Yarıma¬dası?ndan atıldı.

Türk ordusu, 18 Eylülden itibaren Marmara?ya yönelince; İngilizler ile karşı karşıya geldi. İngiliz¬ler bu durum karşısında TBMM?ye ateşkes tekli¬finde bulundular. İngilizler Türk ordusu Mar¬mara?ya girdiği takdirde Türk ordusuna karşı sava¬şabilecekle¬rini bildirdiler. SSCB kozunu İngilizlere karşı çok iyi kullanan Mustafa Kemal ise Doğu Rumeli Yu¬nanlılar tarafından boşaltılmadığı tak¬dirde Türk ordusunun savaşa devam edeceğini bildirdi. İngi¬lizler Yunanlıların Doğu Rumeli?yi boşaltması şartını kabul ederek mütareke yapılma¬sın istediler.

Büyük Taarruzun Önemi:

1-Yunanlılar Anadolu?dan atıldı.

2-TBMM eşit devletler konumuna geldi.

3-İngilizler ile Türk ordusunun savaşma ihtimali o-luştu.

4-Mudanya Mütarekesine zemin oluştu.

5-Yunan başkomutanı esir alındı.

MUDANYA MÜTAREKESİ

(11 EKİM 1922)

Sebepleri:

1-Yunanlıların kesin olarak malüb olması

2-İngiltere?nin politik yalnızlığa düşmesi.

3-İngiliz dominyonlarının bıkkınlık göstermesi.

4-Lloyd George hükümetinin sert eleştirilere maruz kalması

5-Mustafa Kemal?in SSCB ile yardımlaşma ma-nev¬ralarına girmesi.

TBMM, İngiltere, Fransa, İtalya?nın doğrudan ka-tıldığı ve Yunanlıların Mudanya açıklarından bir gemiden dolaylı olarak takip ettiği Mudanya Müta-rekesi görüşmeleri 3 Ekim 1922?de başladı.

Mütarekenin Maddeleri:

1-Yunanlılar Doğu Trakya?yı 15 gün içinde Me-riç?e kadar boşaltacak; bölgede Türk yönetimi 30 gün sonra başlayacaktır.

2-İstanbul ve çevresinin yönetimi TBMM?ye bıra-kılacaktır.

3-Türk ordusu barış imzalanana kadar; Çanak-kale ve Kocaeli Yarımadası?nda belirlenen çizgide dura¬caktır.

4-Türkiye barış imzalanana kadar Doğu Trak-ya?da 8000 jandarmadan daha fazla güç bulundurmaya¬caktır.

5-Boğazların durumu yapılacak olan antlaşma ile belirlenecektir.

Mütarekenin Önemi:

1-Savaşın silahlı mücadele dönemi sona erip; dip¬lomatik mücadele dönemi başladı.

2-Lloyd George hükümeti istifa etti.

3-İsmet Paşa diplomatik başarısını ispat etti.

4-Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı.

5-Osmanlı yönetimi mütarekeye çağrılmamakla ve İstanbul ve çevresinin yönetimi TBMM?ye bırakıl-makla Osmanlı Devletinin hukuken sona erdiği ka-bul edildi.

6-İngiltere TBMM?nin meşruluğunu tanıdı.

LOZAN ANTLAŞMASI (24 TEMMUZ 1923)

Mustafa Kemal; Yunanlıların İzmir?de yaptığı tahri¬batın görülerek, Yunanistan?dan daha fazla savaş tazminatı alınması ve görüşmeleri daha ya¬kından takip edebilmek için barış görüşmelerinin İzmir?de olmasını istemiştir. Görüşmelerin tarafsız bir ülkede olmasını isteyen Avrupalı devletler ise görüşmelerin İsviçre?nin Lozan kentinde olmasına karar vermiştir.

Rauf Orbay bakanlar kurulu başkanı olduğu için görüşmelere katılmak istemiş; fakat görüşmelere Mondros Mütarekesini imzalayan bir kişinin gide-meyeceğini savunan Mustafa Kemal; barış görüş-melerine İsmet paşa?nın gitmesini uygun bulmuştur.

Görüşmelere TBMM adına baş delege olarak İs-met İnönü, Rıza Nur ve Hasan Saka katılmıştır.

Mustafa Kemal TBMM delegelerinden; barış görüşmeleri esnasında kapitülasyonlar ve Ermeni meselesi hakkında taviz verilmemesini istemiştir.

Lozan?da barış görüşmeleri 20 Kasım 1922?de başladı. Borçlar, Irak sınırı, kapitülasyonlar, Bo¬ğazlar ve İstanbul?un boşaltılması meselesinden dolayı görüşmeler 4 Şubat 1923?de kesildi.

Yahudi cemaati lideri Haim Naim Efendi?nin ara-buluculuğu sonucunda görüşmeler 23 Nisan 1923-de tekrar başlayıp, 24 Temmuz 1923?de so-nuçlandı.

a-Sınırlar:

1-Doğu Sınırı: Kars Antlaşması ile belirlenen sı-nır ölçü alındı.

2-Irak Sınırı:Musul petrol bölgesini Türkiye?ye bırakmak istemeyen İngiltere Irak sınırının çizilme-sinde sorun çıkardı. Görüşmelerde vakit kaybedil¬mek istenmediğinden dolayı, Irak sınırı meselesi-nin, Lozan Görüşmelerinden sonra Türkiye ile İn-giltere arasındaki ikili görüşmelerle halledilmesi kararlaştı-rıldı.

Açıklama: Irak sınırının çizilmesi, Lozan?da çö-züme ka¬vuşturulamayan tek meseledir.

3-Suriye Sınırı:Ankara Antlaşması ile belirlenen sınır ölçü alındı.

b-On İki Ada:İtalya?ya bırakıldı.

c-Ege Adaları:Bozcaada ve Gökçeada dı-şındaki diğer adaların Yunanistan?a, silahlandırmamak şar-tıyla bırakılmasına karar verildi.

d-Boğazlar:Boğazlar başkanlığını Türk delege-nin yapacağı şekilde bir komisyon tarafından yöne-tilecektir. Bu komisyon milletler cemiyeti tarafın¬dan denetlenecek ve statü milletler cemiyetinin garantisinde olacaktır.Boğazlardan serbest geçiş olacaktır. Ticaret gemilerinin geçişi serbest olacak; fakat savaş gemileri tonaja tabi tutulacaktır. Türk askeri olağanüstü durumlar hariç boğazlar bölgesi¬nin 20 km gerisinde duracaktır.

Açıklama: Türkiye açısından Lozan antlaşması-nın en sakat maddesi boğazlarla ilgili maddesi olmuş-tur. Bu madde adeta Türkiye?yi malüb durumuna düşü-rerek, Türkiye?nin egemenlik haklarını kısıt¬lamıştır.

e-İstanbul?un Boşaltılması:Antlaşmanın imza-lanmasından 6 hafta sonra İstanbul boşaltıla¬caktır.

Açıklama:İşgalciler 2 Ekim 1923?de İstanbul?u terk etti.

f-Kapitülasyonlar ve Düyun-ı Umumiye:

Kapitülasyonlar ve Düyun-ı Umumiye kaldırıldı.

g-Borçlar:Osmanlı?nın en fazla Fransa?ya borcu olduğundan dolayı, borçlar en fazla Fransa ile tartı¬şıldı. Borçların I. Dünya Savaşı sonucunda Os-manlı?dan ayrılan devletlerle TBMM arasında pay-laştırılarak ödenmesine ve TBMM?nin üzerine düşen borcu taksitler halinde ödemesine karar ve¬rildi.

h-Ermeni Meselesi: Kapandı.

ı-Azınlıklar:TBMM, azınlıklar bahane edilerek iç işlerine karışılmaması için bütün azın¬lıkları Türk vatan-daşı kabul etti. İstanbul?daki Rumlar ile Batı Trakya?daki Türkler hariç; diğer azınlıkların ve dışa-rıdaki Türklerin ülkelerine dö¬nebileceği kabul edildi.

i-Yabancı Okullar:Yabancı okulları iç mese¬lesi sayan TBMM Lozan Görüşmelerinde yabancı okulları tartışma konusu yaptırmadı.

k-Savaş Tazminatı:Yunanistan, Karaağaç böl-ge¬sini savaş tazminatı olarak Türkiye?ye verecektir.

Açıklama: Bu madde Trakya?nın I. Dünya Sava-şı öncesin¬deki sınırını değiştirmiştir.

l-Patrikhane:Patrikhane İstanbul?da kalacaktır. Patrik seçimini, başka devletleri iç işlerine karış-tırmak istemeyen Türkiye yapacaktır. Türkiye Or¬todoks din adamlarının belirlediği üç adaydan birini patrik olarak tayin edecektir. Patriğin siyasal yetki¬leri olmayacaktır.

m-Kıbrıs: İngiltere kendi toprağı saydığı Kıbrıs?ı görüşmeler esnasında tartışma konusu yaptırmadı.

Lozan Antlaşmasının Önemi:

1-Türkiye Devleti tanındı.

2-Osmanlı devletinin sona erdiği kabul edildi.

3-Türk devletinin tam bağımsızlığı kabul edildi.

4-Osmanlı?nın bıraktığı asırlık sorunlar kapandı.

5-Devrimler için ortam hazırlandı.

6-Sevr Antlaşması yürürlükten kalktı.

7-Sömürge altında yaşayan milletlere örnek ol-du.

Lozan Antlaşmasının Eleştirilen Yönleri:

1-Batı Trakya ve Ege Adaları?nın geri alınama-ması

2-Patrikhanenin İstanbul?da kalması

3-Musul?un alınamaması

4-Boğazların statüsü

Açıklama:Lozan?ı eleştirenlerin; günün şartları-nı, bilme¬diği veya düşünmediği anlaşılmaktadır. Ta-rihçi araştırdığı olayın geçtiği dönemin şartlarını bilmek zorundadır.

Lozan Antlaşmasının Özellikleri:

1-I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan ant-laşma¬lar arasında günümüze kadar geçerliliğini koruyan tek antlaşmadır.

2-I. Dünya Savaşı sonucunda imzalanan en son antlaşmadır.

3-Yeni bir devletin kurulduğunu belgelemiştir.

4-23 Ağustos 1923?de II. Meclis tarafından onay-landı.

5-Rusya ve Bulgaristan sadece Boğazlar rejimi için katıldı.

6-143 maddedir.

Lozan?ı I. Dünya Savaşından Sonra İmzalanan Antlaşmalardan Ayıran Farklar:

1-Askeri kısıtlamalar yoktur.

2-Türkiye savaş tazminatı vermemiştir

3-Türkiye?ye ekonomik yaptırımlar uygulanma-mış¬tır.

4-Zaferi simgelemektedir.

5-Türkiye eşit devletler statüsündedir.

SİYASİ İNKILAPLAR

A-Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)

Sebepleri:

1-İstanbul hükümeti de İtilaf devletleri tara-fından Lozan Görüşmelerine çağrıldı. Bu durum, TBMM ile İstanbul hükümeti arasında ikilik oluştura-bilirdi.

2-Saltanatın milli egemenlik ilkesine aykırı olması.

3-Bazı çevrelerin hâlâ saltanat yönetimini iste-mesi

Saltanatın Kaldırılmasının Önemi:

1-Lozan?da ikilik çıkması önlendi.

2-Milli egemenlik ilkesi güçlendirildi.

3-Osmanlıların siyasi varlığı sona erdi.

4-Devlet başkanı sorunu ortaya çıktı.

5-Siyasi yetki ile dini yetkinin birbirinden ayrıl-ması ile laiklik yönünde ilk adım atılmış oldu.

Açıklamalar:

1-Vahdettin saltanatın kaldırılmasından sonra gü¬venliğini tehli¬kede gördüğünden dolayı İngiltere?ye sığındı.

2-Vahdettin?in, İngilizlerden sığınma talebinde bu-lunduğu mektupta ?Müslümanların halifesi? imza-sını kullanması, salta¬natın kaldırılmasını kabul et-tiğini gösterir.

3-Vahdettin?in halifeliği yurt dışında istismar ede¬bileceğini düşünen TBMM 18 Kasım 1922?de Abdülmecit Efendi?yi halife olarak belirledi.

4-Padişahın milli mücadeledeki tutumu saltanatın kadırılmasını halk nazarında kolaylaştırdı.

Mustafa Kemal birleştirici yönünden dolayı Milli Mücadelenin ilk yıllarından saltanata açıkça karşı çıkmadı.

5-Teşkilat-ı Esasiye kanunu padişah ve halifeyi sembolik hale getirmiştir.

B-Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)

TBMM?nin açılması ile cumhuriyete dayalı bir devlet kurulmuş fakat; ortamın müsait olmamasın¬dan dolayı kurulan sistemin adı açıkça söyleneme¬miştir.

İtilaf devletlerinin İstanbul?u boşaltması ile devlet merkezinin neresi olacağı sorunu ortaya çıkmış; 13 Ekim 1923?de Ankara?nın başkent ilan edilmesi ile bu sorun ortadan kalkmıştır.

Ekim 1923?de meclis başkanı yardımcısı ve içiş-leri bakanı seçilmesi gerekiyor, fakat meclis bu se-çim işinde anlaşma sağlayamıyordu. Meclisin çalı-şamaz hale gelmesi ise hükümet bunalımını oluş-turdu. Bunun üzerine Ali Fethi Okyar hükümeti is-tifa etti (27 Ekim). Yeni hükümetin kurulması ko¬nusunda da problemler çıktı. Bu aksaklıklar meclis hükümeti sisteminden kaynaklanıyordu. Bu sisteme göre bakanlar meclisten tek tek seçiliyordu. Mus¬tafa Kemal mecliste oluşan bunalımın rejimden kaynaklandığını ve bu bunalımın kabine sistemi ile aşılacağını belirterek cumhuriyetin ilan edilmesine karar verdi. Kabine sistemine göre meclis cumhur- başkanını seçecek, cumhurbaşkanı başbakanı tayin edecek; başbakan da meclisten uyumlu çalışabile¬ceği kişileri bakan olarak belirleyerek kabineyi kuracak¬tır.

Mustafa Kemal ilk cumhurbaşkanı, İsmet İnönü ilk başbakan, Ali Fethi Okyar ilk meclis başkanı oldu.

Cumhuriyetin İlanının Önemi:

1-Rejimin ve devletin adı belli oldu.

2-Devlet başkanlığı sorunu çözüldü.

3-Kabine sistemine geçildi.

4-1921 Anayasasında ilk önemli değişiklik yapıldı.

5-Daha uyumlu ve yürütmeyi aksatmayacak hükü¬metlerin oluşması için zemin hazırlandı.

6-Meclis başkanlığı ile hükümet başkanlığı birbirin¬den ayrıldı.

NOT: Yasama ve yürütme görevlerinin TBMM?nin açıldığı zaman TBMM?ye verilmesi cumhuri-yet sis-teminin oluşacağının habercisiydi.

C-Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Sebepleri:

1-Halife Abdülmecit?in TBMM?nin belirlediği ku-rallara uymaması.

2-Halifeliğin laiklikle bağdaşmaması.

3-Halifeliğin cumhuriyet rejimi ile çelişki içinde olması

4-Halifelik makamının cumhuriyet karşıtları için sı-ğınak haline gelmesi.

5-Halifelik makamının yapılacak inkılaplar için engel görülmesi.

6-İslam ülkelerinde sömürgeleri olan Avrupalı dev¬letlerin halifeliği temsil eden Türkiye?yi kendileri i-çin potansiyel tehlike olarak görmesinin Tür¬kiye?nin dışişlerini olumsuz etkilemesi.

Halifeliğin Kaldırıldığı Gün;

1-Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.

2-Şer?iyye ve Evkaf Vekaleti kaldırılarak yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Diyanet İşleri Baş¬kan¬lığı kuruldu.

3-Genel Kurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Ba-kanlığının yetkilerini bünyesinde bulunduran Er-kan-ı Harbiye Vekaleti kaldırılarak; yerine Genel Kurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı o-luşturuldu. Böylece askeri yetki ile siyasi yetki bir-birinden ayrılmış oldu.

Açıklama:19 Aralık 1924?de komutanlık ile mil-letve¬killiği birbirinden ayrıldı. Olağanüstü durum¬dan dolayı Kurtuluş Savaşı yıllarında komutan-lardan bir kısmı aynı zamanda milletvekiliydi.

4-Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına çıka¬rılmasına karar verildi.

Açıklama:1921 Anayasası şer?î hükümlerin yü-rürlüğünü TBMM?ye vermekle halifeliği yetkisiz ve sembolik duruma getirmiştir.

Halifeliğin Kaldırılmasının Önemi:

1-Laikliğe geçişin en önemli aşması oldu.

2-Cumhuriyetin karakteri tam olarak belli oldu.

3-Ümmetçilik en önemli dayanağını kaybetti.

4-Ulusal egemenlik pekiştirildi.

5-İnkılap süreci hızlandı

6-Dış ilişkilere yönelik soğukluk ortadan kalktı.

7-Ümmetçilikten milliyetçiliğe geçişte önemli bir adım daha atıldı.

D- Anayasal Hareketler

1-1921 Anayasası-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu

(20 Ocak 1921)

Teşkilat-ı Esasiyenin Yapısı:

1-Gerekli görüldüğünde Kanun-ı Esasinin uygu-lanması uygun görülmüştür.

2-Yasama, yürütme ve yargı meclise aittir.

3-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

4-TBMM süre dolmadan seçimleri yenileyebilir.

5-Savaşa ve barışa TBMM karar verir.

6-Şer?i hükümlerin yürürlüğünü TBMM yapar.

7-Bakanlar meclis tarafından seçilir.

8-Vekiller iki yılda bir seçilir.

9-TBMM başkanı icra vekilleri heyetinin de başka¬nıdır.

Teşkilat-ı Esasiyenin Özellikleri:

1-Olağan üstü durum için hazırlandığından dolayı geniş kapsamlı değildir.

2-Milli Egemenliği yansıtan ilk siyasi belgedir.

3-Temel hak ve hürriyetlere yer verilmemiştir.

4-23 madde bir ek bölümden oluşur.

5-Yeni devlete işlerlik kazandırdı.

6-Laik bir anayasa değildir.

7-Kuvvet ve yetkinin kaynağı millettir.

8-Meclisin üstünde güç yoktur.

9-En önemli değişikliğini cumhuriyetin ilanı ile gördü.

10-Yeni devletin kurulduğunu belgeledi.

11-TBMM?nin meşruluğunu tanıttı.

12-Amasya Genelgesinden itibaren oluşan ruh resmi hüviyet kazandı.

13-Meclis hükümeti sistemi benimsendi.

14-Milli egemenlik ilkesi yasallaştı.

Teşkilat-ı Esasiyenin Geç İlan Edilme Sebepleri:

1-Kanun-ı Esasinin varlığı.

2-TBMM?nin kendisini tam olarak ispatlayama¬ması.

3-Yeni bir anayasanın kabulü yeni bir devletin o-luştuğunu gösterir; ki bu da birliği zedeleyebilirdi.

2-1924 Anayasası (20 Nisan 1924):

Kapsamı:

1-Egemenlik milletindir.

2-Devletin şekli cumhuriyettir.

3-Devletin dini İslam, Başkenti Ankara, dili Türk-çedir.

4-Yasama, yürütme ve yargı meclise aittir.

5-Kişi hürriyeti başkasının hürriyetinin başladığı yerde biter.

6-Vekiller 4 yılda bir seçilir.

7-Seçme yaşı 22; seçilme yaşı 30?dur.

8-Cumhurbaşkanı 4 yılda bir seçilir. Tekrar seçile¬bilir.

9-Seçme ve seçilme erkekler aittir.

10-Vatandaşlar kanun önünde eşittir.

11-Kabine sistemi geçerlidir.

12-Cumhuriyet sistemi değiştirilemez.

Özellikleri:

1-Meclis hükümeti sistemi ile parlamenter sistem ara-sında bir geçiştir.

2-Türk İnkılabının hukuki temelleri atıldı.

3-Yargı kısmen meclisin dışına alındı.

4-Kanun-ı Esasi kesin olarak yürürlükten kalktı.

5-En uzun ömürlü anayasamızdır.

6-İnkılaplar dönemi anayasası olduğundan dolayı, en fazla değişikliğe uğrayan anayasamızdır.

7-1928?de, anayasadan ?devletin dini İslam?dır? mad-desi atılarak, anayasa laikleşti.

8-1934?de kadınların seçme ve seçilme hakkı anaya-saya alındı.

9-1937?de Atatürk ilkeleri anayasaya alındı.

10-1945?de anayasanın dili sadeleştirildi.

11-1952?de anayasanın eski dili tekrar kabul edildi.

3-1961 Anayasası:

Kapsamı:

1-Kuvvetler ayrılığı prensibi benimsendi.

2-Cumhuriyet senatosu kuruldu.

3-Nispi temsil sistemi benimsendi.

4-Anayasa mahkemesi kuruldu.

5-Kişisel hak ve hürriyetler genişletildi.

6-Cumhuriyetin nitelikleri değişmez kabul edildi.

7-Sosyal hukuk devleti anlayışı benimsendi.

8-Yürütme sınırlandırıldı.

9-Cumhurbaşkanlığı sembolikleştirildi.

10-Üniversiteler, TRT, DPT ve MGK anayasaya a-lındı.

11-Anayasa Mahkemesi, Kanun Hükmünde karar-name çıkarma, Yüksek Savcılar Kurulu, Yüksek Ha-kimler Kurulu ve Askeri Yüksek İdare Mahke¬mesi benimsendi.

12-Meclis 450 üyeden, cumhuriyet senatosu 150 üye-den oluştu.

13-Vekiller 4 yılda bir; senatörler 6 yılda bir seçile-cektir.

14-Siyasi parti hakları anayasaya alındı.

1961 Anayasasının Özellikleri:

1-27 Mayıs 1961 askeri darbesi sonucunda hazır¬landı.

2-Yapılan darbeyi haklı gösterme eğilimindedir.

3-Siyasi iktidarın uygulamalarına karşı olduğu için bir tepki anayasasıdır.

4-1982 Anayasası:

Özellikleri:

1-12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucunda hazırlan-mıştır.

2-1982?de yapılan referandum sonucunda hem ana-yasa hem de cumhurbaşkanı belirlendi.

3-Kişisel hak ve hürriyetler kısıtlandı.

4-Cumhuriyet senatosu kaldırıldı.

5-Millet vekili sayısı 400 olarak belirlendi. (1987?de 450?ye çıkarıldı.)

6-Milletvekili seçimlerinin 5; cumhurbaşkanlığı se-çiminin 7 yılda bir yapılması kabul edildi.

7-Bir tepki anayasasıdır.

8-Yapılan darbeyi haklı gösterme eğilimindedir.

9-Yürütmeyi güçlendirmeye çalışmıştır.

10-Değişmeyecek hükümleri çoktur.

11-Cumhurbaşkanlığı sembolik olmaktan çıkarıldı.

TBMM?nin Yetkileri:

1-Kanun koymak ve değiştirmek

2-Bakanlar kurulunu denetlemek

3-Bütçeyi görüşmek

4-Para basılmasına karar vermek

5-Savaş ve barışa karar vermek

6-Uluslararası antlaşmaları görüşmek

7-Genel ve özel af çıkarmak

8-**üm cezalarının uygulanmasını onaylamak

9-Süre dolmadan seçimlerin yenilenmesine karar vermek

E-Çok Partili Hayata Geçiş Denemeleri

23 Nisan 1920?de açılan ilk TBMM?de siyasi par-tiler yoktur.Bütün vekiller misak-ı milliyi gerçek¬leştirme fikri etrafında birleşmişti. İlk anayasa ha¬zırlanırken; mecliste Tesanüt, İstiklal, Islahat ve Halk Zümresi gibi gruplar oluştu. Mustafa Kemal bu zor durumun aşılabilmesi için meclis de I. Grup da denilen Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Grubunu kurdu. Mustafa Kemal yapacağı işleri bu grupla beraber yapmaya çalıştı. Bu grubun karşı¬sında olanla¬rın tümüne birden II. Grup, ya da Mu¬hafaza-i Mu-kaddesat Grubu dendi.

Lozan görüşmelerinin olduğu dönemde, devletin yönetim şekli ve barıştan sonra izlenecek iç siyaset konusunda mecliste görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bu durum karşısında meclis 1 Nisan 1923?de se¬çimlerin yeniden yapılarak meclisin yenilenmesi kararını alarak dağıldı.

Mustafa Kemal yeni meclis için yapılan seçimlere inkılapçı kişilerin aday olmasını sağladı. Seçimler 23 Nisan 1923?de yapıldı ve II. Meclis 11 Ağustos 1923?de çalışmaya başladı. Lozan Antlaşmasının onaylanması, Ankara?nın başkent ilan edilmesi ve cumhuriyetin ilan edilmesi gibi bir çok iş II. Meclis tarafından yapıldı. 1923-1927 arasındaki büyük in-kılapları yaptığından dolayı II. Meclise inkılapçı mec-lis de denilir.

1-Cumhuriyet Halk Partisi:

Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Grubu 9 Eylül 1923?de Halk Fırkasına dönüştü. Mustafa Kemal, gerçekleştirmeyi düşündüğü inkılapları par-ti prog-r***** koymuş ve bu partiyi her hangi bir toplumsal sınıfın değil; bütün halkın partisi yap¬maya çalışmış-tır. Mustafa Kemal bu şekilde inkı¬lapları halka mal etmek istiyordu. Halk Fırkası 1924?de Cumhuriyet Halk Fırkası; 1935?de ise Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır. Bu partinin başkanlığını ve cum-hurbaşkanlığını 1938?e kadar Mustafa Kemal yürüt-tü. 1938 ile 1950 arasında İsmet İnönü CHP?nin baş-kanlığını yürüttü. Parti 1980?de kapatıldı.

CHP devletçilik ilkesini benimsemiş olmasından dolayı kendisinden sonra kurulan partilerden ayrılır.

Açıklama:

1-Halkın istek ve şikayetlerinin meclise daha iyi yansıması için çok partili hayat denendi. Fakat gerek halk buna hazır olmadı¬ğından gerek se inkı¬laplar tam olarak oturmadığından dolayı çok partili hayatın uygulanması sonraya bırakıldı.

2-18 Ekim 1920?de Türk Komünist Partisi kuruldu. Bu partinin kuruluşunda SSCB?nin yar¬dımını de¬vam ettirebilmek, gizli komünist çalışma¬larını kont¬rol altına almak, Rusya?nın baskı ve gizli girişimle¬rinden kurtulmak düşüncesi etkili oldu.

3-Tek parti sistemi hükümetin denetlenmesini güç-lendirmek¬teydi.

2-Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası:

Milletvekilleri arasında saltanatın kaldırılması, halifeliğin kaldırılması ve cumhuriyetin ilanı sonu-cunda görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Halk Fırkası içinde en fazla karşı çıkılan konular devletçilik ve inkılapçılık oldu. Görüş ayrılıklarının giderek art¬ması sonucunda CHF?den ayrılan milletvekilleri ile ordu-daki görevlerinden ayrılan milletvekilleri 17 Kasım 1924?de Terakki Perver Cumhuriyet Fırka¬sını kurdular. (Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Adnan Adıvar partinin ileri ge¬lenleridir.)

TCF, devletçilik ile inkılapların hızlı ve köktenci olmasına karşıydı. Ekonomide liberalizmi benimsi-yordu.

Partinin dini inançlara saygılı olduğunu slogan haline getirmesi, eski düzeni isteyenleri bu partide topladı.

Şeyh Sait İsyanı sonucunda bakanlar kurulu kara¬rıyla kapatıldı.

Açıklama:

1-TCF ilk muhalefet partisidir.

2-Rejimin yeniliğinden dolayı bu partinin kurul¬ması acelecilik¬tir.

Şeyh Sait İsyanı-Doğu İsyanı-Genç İsyanı:

Sebepleri:

1-Yenilik hareketlerinin istenmemesi.

2-Gericilerin din elden gidiyor parolasını kullan¬ması

3-Musul?u Türkiye?ye vermek istemeyen İngil¬tere?nin Irak ile Türkiye arasına tampon vazifesi görecek olan Kürt Devleti kurdurmak istemesi.

4-Doğu Anadolu?nun yıllarca ihmal edilmiş olması.

5-TCF? nin gericilere ümit verici tutumu

6-Toprak ağalarının yeni devleti çıkarlarına uygun bulmaması.

13 Şubat 1925?de Diyarbakır?da başlayan isyan Genç, Erzurum, Elazığ, Muş ve Bitlis?te etkili oldu. Bu bunalımlı dönemde Ali Fethi Okyar hükümeti istifa etti. Yeni hükümeti oluşturan İsmet İnönü İsyana karşı şu önlemleri aldı:

1-Bölgede sıkıyönetim ilan edildi.

2-Bölgeye ordu sevk edildi.

3-Hıyanet-i Vataniye Kanununu tamamlar nitelikte olan ve rejimin tartışılmasını yasaklayan Takrir-i Sükun Kanunu ilan edildi. (4 Mart 1925?den 2 Mart 1927?ye kadar yürürlükte kalan bu kanun inkılapla¬rın kabul edilmesini kolaylaştırdı.)

4-İstiklal Mahkemeleri yeniden kuruldu.

İsyan 15 Nisan 1925?de tamamen bastırıldı ve suç-lular cezalandırıldı.

Şeyh Sait İsyanının Sonuçları:

1-İstiklal Mahkemeleri tekrar kuruldu.

2-Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı.

3-TCF kapatıldı.

4-İlk çok partili hayat denemesi başarısız sonuç¬landı.

5-Musul meselesi İngiltere lehine sonuçlandı.

6-Devrimler konusunda dikkatli olunması gerektiği görüldü.

NOT: Bu isyan laikliğe ve devrimlere karşı oluşan ilk ciddi isyandır.

Mustafa Kemal?e Suikast Girişimi:

(16 Haziran 1926)

Sebepleri:

1-Bazı grupların Mustafa Kemal?i ortadan kaldıra¬rak amacına ulaşmak istemesi.

2-Rejimi değiştirmek isteyen çevrelerin düşünce¬leri.

Bu girişimden Giritli Şevki denilen kayıkçı saye¬sinde devletin haberi oldu ve suikast akim bırakıldı.

Önemi:

1-İttihatçılar tamamen tasfiye edildi.

2-Muhalifler sindirildi.

3-TCF? nin kapatılması haklılığı daha iyi anlaşıldı.

4-Mustafa Kemal ?Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır? diyerek Türkiye Cumhuriye¬tinin varlığının devamının kendi sağlığına bağlı olmadığını; bu devletin sağlam temeller üzerine bina edildiğini vurgulamıştır.

3-Serbest Cumhuriyet Fırkası

(12 Ağustos 1930)

Kurulma Sebepleri:

1-1929?da meydana gelen dünya ekonomik bunalı-mının Türkiye?yi de olumsuz etkilemesinden dolayı mecliste bunalımlar meydana gelmiştir. Mustafa Kemal bu bunalımın yeni bir partinin kurulması ile aşılacağına inanmaktadır.

2-Meclise demokrasinin gereği olan çok sesliliği getir-mek.

3-Ülkenin çok partili hayata hazır hale geldiğinin tahmin edilmesi.

Mustafa Kemal arkadaşı olan Ali Fethi Okyar?a Ser-best Cumhuriyet Fırkasını kurdurmuştur.

Serbest Cumhuriyet Fırkası ekonomide devletçilik yerine liberal ekonomiyi savunmuştur. Parti inkı-laplar ve Mustafa Kemal?e saygılıydı.

Mustafa Kemal başkanı olduğu CHP ile SCF ara-sında tarafsız olacağına dair, Ali Fethi Okyar?a söz vermiştir.

Bir kaç ay sonra eski sistemi savunanların SCF?de toplanması Ali Fethi Okyar?ı kuşkulandırdığı için; Ali Fethi Okyar, 17 Kasım 1930?da SCF?yi kapattı.

Menemen Olayı (23 Aralık 1930):

Derviş Mehmet denilen bir isyancı ?şeriat isteriz? diyerek Menemen halkını isyana çağırdı. İsyanı önlemeye çalışan asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay gericiler tarafından öldürüldü. Bölgeye gelen askeri birlikler isyanı bastırdı.

Önemi:

1-Çok partili hayat için ortam oluşmadığı görüldü.

2-Rejimin yerleşmesi için daha dikkatli olunması gerektiği görüldü.

3-SCF? nin kendi kendini kapatmasının haklılığı an-laşıldı.

NOT: İnkılapların yerleşmesi için 1945 yılına ka-dar bir daha çok partili hayat denenmedi.

4-Demokrat Parti (1946):

Kuruluş Sebepleri:

1-CHP?de parti içi muhalefetin artması.

2-II. Dünya Savaşını demokrat devletlerin kazan¬ması.

3-Türkiye?nin çok partili hayata hazır hale gelmesi.

Demokrat Parti CHP?den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ön-cülüğünde kuruldu.

1946 yılında yapılan seçimleri, açık oy gizli tasnif esasına göre olduğundan dolayı, CHP kazandı.

1950 seçimlerini, gizli oy açık tasnif esasına göre, DP ezici bir çoğunlukla kazandı ve ilk defa Tür¬kiye?de CHP dışında başka bir parti yönetime geldi.

DP iktidarı 27 Mayıs 1960 askeri darbesine kadar devam etti.

17 Eylül 1961?de devrin başbakanı Adnan Mende¬res idam edildi.

F-Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesi

Kadınlara 3 Nisan 1930?da belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı; 29 Ekim 1933?de muhtar seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı; 5 Aralık 1934?de ise milletvekili seçimlerinde seçme ve se-çilme hakkı verildi.

Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesinin Önemi:

1-Kadın, siyasal alanda erkeğe eşit hale geldi.

2-Ulusal irade meclise tam olarak yansıdı.

3-Milli Egemenlik ve Halkçılık pekişti.

4-Türk kadını Avrupa ülkelerinde kadınlara veril¬miş olan haklardan daha fazla hakka sahip oldu.

NOT:1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili mec-lise girmiştir.

HUKUK ALANINDA YAPILAN YENİLİK¬LER

Osmanlı Hukukunun Özellikleri:

1-Şer?î ve örfî olmak üzere ikiye ayrılır.

2-Din, mezhep farkları ve kapitülasyonlar mezhep birliğini engellemiştir.

3-Tanzimat döneminden itibaren batı hukuku taklit edilmeye başladı.

4-Kadın hakları kısıtlıdır.

5-Mahkemelerde tek yargıç vardır.

6-Avukatlık kurumu son döneme kadar yoktur.

7-Laik değildir.

A- Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926)

Sebepleri:

1-Osmanlı?nın son döneminde hazırlanmış olan Mecellenin halkın medeni hukuka dair ihtiyaçlarını tam karşılayamaması.

2-Mecellenin sadece Hanefi mezhebini ölçü alması.

3-Bütün vatandaşlarını eşit kabul eden Türkiye Cumhuriyetinin yapısına Osmanlı zamanından ka-lan hukukun uymaması.

18.11.08, 12:41 #3 (permalink)

Capknnet

Şube: Ankara

Öğrenim: Düz Lise

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 426

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

4 mesajına 19 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

4-Hazırlayanlar; Mecellenin, değişen şartlara göre değişebileceğini belirttiyse de; değişen şartlara gö-re değiştirilmemesi.

İsviçre Medeni Kanununun Türk Medeni Ka¬nunu Olarak Kabul Edilmesinin Sebepleri:

1-Mevcut kanunların en yenisi olması

2-Demokratik olması.

3-Akılcı ve pratik olması.

4-Kadın ve erkek eşitliğine uygun olması.

Medeni Kanunun Getirdiği Yenilikler:

1-Hukuk birliği ve düzeni sağlandı.

2-Vatandaşlar arasında hak ve ödevler bakımından eşitlik sağlandı.

3-Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı.

4-Toplumsal alanda kadın erkek eşitliği sağlandı.

5-Hukukta din ve mezhep farkı kaldırıldı.

6-Patrikhanenin din işleri dışındaki yetkileri kaldı¬rıldı.

7-Boşanma hakkı kadına da erildi.

8-Boşanma durumunda kadın ve çocukların hakları güvence altına alındı.

9-Patrikhane ve konsoloslukların mahkeme kurma hakkı ellerinden alındı.

10-Hukuk düzeni laikleşti.

11-Modern Türk ailesi oluştu.

12-Aile hayatında eşitlik sağlandı.

13-Kadına meslek seçme özgürlüğü verildi.

14-Lozan Antlaşmasının 48?nci maddesine göre azınlıklar kendi medeni meselelerini kendi mahke-melerinde halledecekti. Medeni kanunun kabulü ile azınlıkların bu hakkı kaldırıldı.

15-Azınlıkların hukuk özerkliği kesin olarak bitti.

16-Millet bilincinin oluşması için önemli bir adım atıldı.

17-Kadın ve erkek için tek eşle evlilik benimsendi.

18-Evlenme devlet kontrolüne alındı.

Açıklamalar:

1-Kapitülasyonlar, yabancı uyruklu kişilerin Os¬manlı hukukuna uymasını engelliyordu.

2-Medeni Kanun kadınlara siyasal haklar verme¬miştir.

3-Devlet yapısının laikleşmesi 1928?de tamam¬landı.

4-1922-1928 arası laikleşmenin hızlı olduğu dö-nemdir.

5-1923-1933 çağdaşlaşmanın hızlı olduğu dönem¬dir.

Laikliğin Aşamaları:

1-Saltanatın kaldırılması

2-Halifeliğin kaldırılması

3-Şer?iyye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması.

4-Tevhid-i Tedrisat Kanununun çıkarılması.

5-Tekke, zaviye, dergah ve türbelerin kapatılması.

6-Kılık kıyafet devrimi

7-Medeni Hukukun kabulü

8-Anayasadan devletin dini İslamdır maddesi atıl¬ması.

9-1937?de Laikliğin anayasaya alınması.

NOT:Hukukta laikliğin benimsenmesi; Avrupalıla¬rın, ülkemizde yaşayan Hıristiyanların haklarını bahane ederek, iç işlerimize karışmasını önledi.

EĞİTİM YENİLİKLERİ

Sebepleri:

1-Eğitimi çağdaşlaştırmak

2-Milli demokratik ve laik bir toplum oluşturmak

3-Eğitimi birleştirmek

4-Eğitimdeki ikilik ve karışıklığı önlemek

5-Cumhuriyet rejimini güçlendirecek eğitim siste¬mini oluşturmak.

6-Kültür ikiliği ve çatışmasını önlemek.

A-Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924)

1-Eğitim ve öğretimde birlik sağlandı.

2-Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı.

3-Eğitim devletçi, milliyetçi ve laik bir karakter ka-zandı.

4-Azınlık okullarının zararlı faaliyetleri durduruldu.

5-Yabancı okullara Türkçe dersleri kondu.

6-Medreseler kapatıldı.

7-İlk öğretim zorunlu ve parasız duruma getirildi.

8-Eğitimde eşitlik sağlandı.

B-Medreselerin Kapatılmasının

Sebepleri:

1-Yeni rejim karşıtlarının yetişmesini önlemek

2-Kültür ikiliğini önemek

3-Din bilginine pek ihtiyaç olmaması

4-Medreselerin çağa ayak uyduramaması

5-Tutucuların kendi fikirleri doğrultusunda adam yetiş-tirmesini önlemek.

Din adamı ihtiyacını karşılamak için İmam Hatip Lise-leri ve İlahiyat Fakülteleri açılmıştır.

2 Mart 1926?da Maarif Teşkilatı Kanunu çıkarıldı.

C- Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928)

Sebepleri:

1-Arap harflerinin okuma ve yazmayı zorlaştırması.

2-Avrupa ile ilişkilerin kolaylaştırılmak istenmesi

3-Halkı çağdaşlaştırmak

4-Öz Türkçe?yi yeniden canlandırmak

5-Okuma yazma oranını artırmak

6-Arap alfabesinin Türkçe?nin yapısına uymaması.

NOT:1928 yılında Millet Mektepleri açılarak eği¬tim seferberliği başlatılmıştır. Mustafa Kemal bu mekteplerde 24 Kasım 1928?de ders verdiği için, kendisine baş öğretmen denilmiştir.

1933 yılında Darülfünunun yerine İstanbul Üni-versitesi kuruldu.

D-Türk Tarih Kurumunun Kurulması

(15 Nisan 1931)

TTK? nın Kurulmasının Sebepleri:

1-Türk vatanının bütünlüğüne karşı girişilecek ter-tipleri tarihi kanıtlarla etkisiz hale getirmek.

2-Türklerin üstün medeni kabiliyetini ve dünya mede-niyetine yaptığı hizmetleri gözler önüne ser¬mek.

3-Türk milletine atılan iftiraları cevaplandırmak.

4-Türk Tarihinin derinliklerini araştırmak.

5-Ortak tarih bilinci oluşturulacak

6-Anadolu?nun eski halkını araştırmak.

Açıklama:

1-Türk Tarih Kurumunun kurulması ulusçulukla ilgilidir.

2-Osmanlı Devleti?nde Tanzimat Dönemine kadar İslam Tarihi; Tanzimat Döneminde Osmanlı Tarihi; II. Meşrutiyet Döneminde ise Türk Tarihi ağırlıklı olarak okutuldu.

3-1932?de Türk Tarih Tezi ortaya atıldı.

E-Türk Dil Kurumunun Kurulması

(12 Temmuz 1932)

TDK? nın Kurulma Sebepleri:

1-Türkçe?yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak.

2-Türkçe?nin kökenlerini araştırmak.

3-Türkçe?yi zenginleştirmek.

4-Türkçe?yi bilim dili haline getirmek.

5-Türkçe?yi halkın anlayacağı şekle getirmek.

6-Dil çalışmalarını planlı hale getirmek

7-Türkçe?nin zenginliğini ortaya koymak

8-Türk dilini öz benliğine kavuşturmak.

9-Konuşma dili, yazı dili ve bilim dili arasındaki farkları gidermek.

10-Dildeki Osmanlıcılığı bitirmek

11-Halk ile aydınlar arasında dil uzlaşması sağla¬mak

12-Resmi dil ile halk dili arasındaki farkları gider¬mek.

Açıklamalar:

1-TDK? nın kurulması ulusçuluk ile ilgilidir.

2-1932?de Halk Evleri açıldı.

TOPLUMSAL YAŞAYIŞIN DÜZENLEN¬MESİ

A-Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması

(30 Kasım 1925)

Önemi:

1-Türk halkının bilime, akılcılığa ve laik düşünceye yönelmesi açısından önemli bir adım atıldı.

2-Birlik beraberliğin sağlanması yönünde önemli bir adım atıldı.

3-Türkiye?nin falcılar, şeyhler, dervişler ve büyü¬cüler ülkesi olamayacağı ispatlandı.

Açıklamalar:

1-Aynı gün şeyh, derviş, mürit gibi unvanların kul-lanılması ve kurumlarla ilgili elbiselerin giyilmesi ve muskacılık yasaklandı.

2-Türbeler kapatılırken Yavuz ve Fatih gibi Türk büyük-lerinin türbelerinin kapatılmaması; Türk İn-kılabının tarihi kökleri koparmaya yönelik olma¬dığını gösterdi.

B-Kılık-Kıyafetin Düzenlenmesi

(25 Kasım 1925)

Sebepleri:

1-Türk halkının görünümünü çağdaşlaştırmak

2-Ayrılık ifade eden giysilerin giyimini durdur¬mak.

3-Çağdaşlaşmayı ve birliği sağlamak.

Açıklamalar:

1-Şapka devrimi Kastamonu?dan başlatılmıştır.

2-Fes geri kalmışlığın sebebi değil; anısıydı.

3-Kadınların giyimi konusunda kanun çıkarılmayıp; bu durum doğal haline bırakıldı.

4-3 Arlık 1934?de çıkarılan bir kanunla din adamla-rının ibadet yerlerinin dışında dini kıyafet giymeleri yasaklandı. (Diyanet İşleri Başkanı, Patrik ve Ha¬ham Başı bu kuralın dışında tutuldu.)

C-Soyadı Kanununun Kabulü

(21 Haziran 1934)

Sebepleri:

1-Medeni Kanunun uygulanmasından doğan aksak-lıkları gidermek.

2-Toplumda ayrılık ifade eden lakapları kaldırarak birliği güçlendirmek.

3-Eşitlik ilkesini güçlendirmek.

Açıklamalar:

1-Aynı gün ağa, hoca, molla, paşa ve bey gibi un-vanların kulla¬nımı yasaklandı.

2-Osmanlı?dan kalan madalyaların taşınması ya-saklandı.

3-Meclis Mustafa Kemal?e Atatürk soyadını verdi ve bu soyadı başkalarının kullanmasını yasakladı.

D- Miladi Takvimin Kabulü

(26 Aralık 1925)

Sebepleri:

1-Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkileri kolaylaş¬tırmak

Açıklama:

1-Aynı gün Avrupa?nın saat ölçüsü kabul edildi.

2-1931?de Avrupaî tarz ağırlık ve uzunluk ölçüleri kabul edildi.

3-1935?de haftalık tatil Cumadan Pazara alındı.

4-1928?de uluslararası rakamlar kabul edildi.

5-Uzunluk ve ağırlık alanındaki değişiklikler ve hafta tatilinin değiştirilmesi Avrupa ile ticari ilişki¬leri kolaylaş-tırmaya yöne¬liktir.

E-Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesi

(1930-1934)

EKONOMİK DÜZENLEMELER

1 Mart 1922?de TBMM ekonomi Çalışmaları¬nın Baş-lıca Noktalarını Şöyle Belirlemiştir:

1-Sanayii canlandırmak ve modern araçlara sahip olmak

2-Ormanları iyi hale getirmek

3-Toplum menfaatini doğrudan ilgilendiren kuru¬luşları ve iktisadi girişimleri gücümüz oranında dev-letleştirmek.

4-Madenlerimizi işletmek ve bu alana yönelen ser-mayeyi himaye etmek

5-Ekonomik bağımsızlığın korunabilmesi için büt¬çeyi ekonomik yapı ile uygun tutmak

A-İzmir İktisat Kongresi

(17 Şubat-4 Mart 1923)

Kongrenin Toplanma Sebepleri:

1-Milli ekonominin amaçlarını ve amaçlara ulaş¬mak için izlenecek yöntemi belirlemek

2-Ekonomik bağımsızlığın yöntemini belirlemek

3-Milli ekonominin temellerini atmak

Kongrede Alınan Bazı Kararlar:

1-Anonim şirketlerin kuruluşunu kolaylaştırmak

2-Milli bankalar kurmak

3-Demir yolları inşaatının hükümetçe bir programa bağlanması

4-Sanayii teşvik etmek

5-Yerli malının kullanımına önem vermek

6-Teknik eleman yetiştirecek okullar açmak

7-Sanayi mallarının gümrük vergileri ile korunması

8-Ulaşım sorunlarının çözülmesi

9-Tüketim mallarının üretimine öncelik vermek

10-Yabancı kurumları millileştirmek

Açıklamalar:

1-Bağımsız ekonomi için ilk adım Lozan?da kapi-tülasyonların kaldırılması ile atıldı.

2-İzmir İktisat Kongresi bağımsız, liberal ve milli eko-nomiyi benimsedi.

3-1930?da Merkez Bankasının kurulması Türk para¬sını yabancı sermayenin elinden kurtardı.

4-İzmir İktisat Kongresinde Misak-ı İktisadi kabul edildi.

Cumhuriyetin İlk Yıllarında Özel Girişimin, Desteklen-mesine Rağmen, Beklenen Verimi Gös¬terememesinin Sebepleri:

1-Özel sermayenin yetersizliği

2-Yetişmiş iş gücünün yetersizliği

3-Deneyim ve bilgi eksikliği

4-1929?da dünya ekonomik bunalımının çıkması

Devletçi Ekonomiye Geçişin Sebepleri:

1-Özel girişimin üzerine düşen görevi yerine geti-rememesi (Özel teşebbüsün desteklenmesi için 1924?de İş Bankası kuruldu. 1927?de Teşvik-i Sa¬nayi Kanunu çıkarıldı.)

2-Devletin gelişebilmesi için vakit kaybetmeden büyük sanayi atılımlarının yapılmasının gerekmesi.

1933 yılında I. Beş Yıllık Kalkınma Planı Hazır¬landı.

Önemi:

1-İlk defa planlı ekonomi dönemi başladı.

2-Ekonomi devletçi (Karma Ekonomi: Büyük a-tılımları devlet yapsa da; özel teşebbüse de iş im¬kanı tanınır.) bir özellik kazandı.

3-İlk büyük atlımlar bu dönemde yapıldı.

4-Toprak reformu tam olarak gerçekleştirilemedi.

1937?de II. Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandıysa da; II. Dünya Savaşının başlamasından dolayı uy-gulanamadı.

B-Tarımın Geliştirilmesi İçin Alınan Önlemler

1-Aşar kaldırıldı (17 Şubat 1925)

Açıklama:Vergi gelirlerinin %40?ını oluşturan aşarın kaldı¬rılması ilk bütçe açığını oluşturdu. TBMM?nin bu kararı tarıma verilen önemi gösterir.

2-Ziraat Bankası kuruldu.

3-Kooperatifler kuruldu(1929)

4-Yüksek Ziraat Enstitüsü kuruldu.

5-Tohum ıslah istasyonları ve numune çiftlikleri kuruldu.

6-Toprak reformu için 1926?dan itibaren teşebbüs¬ler yapıldı.

C-Ticari Hayatın Düzenlenmesi

1-Lozan Antlaşması ile Kapitülasyonlar kaldırıldı.

2-Ticareti koruyan kanunlar çıkarıldı.

3-İş Bankası kuruldu. (1924)

4-1926?da çıkarılan Kabotaj Kanunu ile Türk de-nizlerinde yük ve yolcu taşıma işleri Türk gemicile¬rine verildi.

D-Sanayi ve Madencilik

1-Milli sanayiinin korunması ve gelişmesi için ka-pitülasyonlar kaldırıldı.

2-Büyük yatırımlar devlet tarafından yapıldı.

3-Özel teşebbüs desteklendi.

4-1925?de Sanayi ve Maden Bankası kuruldu.

5-28 Mayıs 1927?de Teşvik-i Sanayi Kanunu çıka¬rıldı.

6-Planlı Ekonomi uygulanarak ilk büyük fabrikalar kuruldu.

7-1933?de Sümer Bank kuruldu.

8-1935?de Etibank ve MTA kuruldu.

9-Kayseri, Ereğli, Nazilli, Malatya ve Bursa meri¬nos dokuma fabrikaları; İzmit selüloz ve kağıt; Beykoz deri ve kundura; Paşabahçe cam; Karabük demir-çelik fabrikaları açıldı.

NOT: Uşak Şeker Fabrikası Teşvik-i Sanayi Ka¬nunu sonucunda kurulmuştur.

E-Bayındırlık ve Ulaştırma

1-1927?de Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü kuruldu.

2-1933?de Milli Hava Ulaştırma Teşkilatı kuruldu.

3-1923?de Türkiye Seyrisefain İdaresi kuruldu.

DIŞ POLİTİKA

Giriş:

1-İç ve dış politika ilkesi olarak ?Yurtta Sulh, Ci¬handa Sulh? ilkesi benimsendi.

2-Savaş korunma amacı olarak görüldü. Başak bir devletin topraklarını almak için politika izlenmedi.

3-Milli Egemenlik ve milli menfaatler ön planda tu-tuldu.

4-İlk yıllarda misak-ı milli gerçekleştirilmeye çalı¬şıldı.

5-1920-1936 yılları arasında batıya karşı SSCB? nin dostluğu devam ettirildi.

6-1936-1945 yılları arasında İtalya?nın saldırgan tutu-muna karşı ve batı ile ilişkileri yumuşatmak için İngiltere ile dost geçinildi.

7-1945?den sonra SSCB tehdidine karşı ABD ile dost geçinildi.

8-1928?de Afganistan ile dostluk antlaşması imza¬landı

9-1930?a kadar Lozan?dan kalan problemler halle¬dildi.

10-1925?de SSCB ile saldırmazlık antlaşması imza-landı.

11-1928?de İtalya ile tarafsızlık ve uzlaşma antlaş¬ması imzalandı.

12-1935-1938 arasında Avrupa?nın bloklaşma duru-mundan dolayı Avrupalı devletlere karşı çok yönlü bir politika izlendi; ki bu da Montrö Antlaşmasının imza-lanmasında etkili oldu.

13-1919-1920 arası Türkiye?nin dost arayışı döne¬mi¬dir.

14-1920 sonrasında bir yandan SSCB ile iyi geçini-lirken; bir yandan da işgalciler arasındaki ayrılık¬lardan faydalanmanın yolu arandı.

15-1923-1930 arasında Lozan?dan kalan problemler halledildi.

16-Milli çıkarların korunmasına, devletlerin eşitliği ilkesine uyulmasına ve ittifaklar kurulmasına önem verildi.

A-Nüfus Mübadelesi

Nüfus sorunu Lozan Görüşmelerinde halledildiği halde uygulanma safhasında Yunanistan problem çıkarmıştır. Yunanistan İstanbul?da daha fazla Rum kalmasını istiyor; Türkiye ise yasalar çerçevesinde bu işi halletmek istiyordu. Nüfus mübadelesi so¬runu Yunan başkanı ile Mustafa Kemal arasında 1930 yılında görüşülerek 10 Haziran 1930?da im¬zalanan Ankara Antlaşması ile halledildi. Bu ant¬laşmadan sonra Türk-Yunan ilişkileri düzelmiştir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk ilişkileri 1954 yılında meydana gelen Kıbrıs sorununa kadar devam etmiştir.

B-Yabancı Okullar

Lozan Antlaşmasına göre yabancı okulları Tür-kiye?nin belirleyeceği şartlara uyacaktı. Türkiye 1924 yılında okullarda dini ayin yapılması için bulundurulan salonların kapatılmasına; 1925 ve 1926 yıllarında ise yabancı okullarda Türkçe, Tarih ve Coğrafya gibi derslerin Türk öğretmenler tara¬fından okutulmasına; derslerde Türklük aleyhine bilgiler olmamasına ve okulların Türk müfettişler tarafından denetlenmesine dair kanunlar çıkardı.

Fransa ve Papalık başta olmak üzere, Avrupalı devletler Türkiye?nin yabancı okullar konusundaki uygulamalarına karşı çıktı. Fakat okullar meselesini iç meselesi sayan Türkiye yabancı devletleri iç işlerine karıştırmadı.

C-Dış Borçlar Meselesi

1928?li yıllarda görülen dünya ekonomik bunalımı Türkiye?yi de olumsuz etkiledi ve Türkiye Fran-sa?ya olan borcunu gerektiği gibi ödeyemez hale geldi. Bu durumdan dolayı Fransa ile bir müd¬det gerginlik yaşandıysa da; sorun 1930 yılında karşılıklı görüş-meler sonucunda çözüldü.

NOT: 1954 yılında, borçların, ana parasının öden¬mesi; 1984 yılında ise faizinin ödenmesi tamam¬landı.

D-Irak Sınırı ve Musul Meselesi

Musul Meselesi Lozan?ın bıraktığı problemlerden biriydi. İngiltere zengin petrol yataklarına sahip olmasından dolayı Musul?u Türkiye?ye bırakmak istemiyor ve sömürgeci düşünce ve ahlakı doğrultu-sunda bu konuyu kendi lehine çözümleyebilmek için her problemi çıkarıyordu.

Musul Meselesinin çözümü için Türkiye ile İngil¬tere arasında görüşmeler 19 Mayıs 1924?de başladı. Fakat İngiltere Hakkari?yi de tartışmalı bölgeden görmek isteyince görüşmeler kesildi. Bundan sonra mesele önce Milletler Cemiyetine, sonra Lahey Adalet Divanına gitti. Meselenin kendi konusu olmadığını ileri söyleyen Adalet Divanı meseleyi tekrar Milletler Cemiyetine havale etti. Meselenin bu şekilde uzatılması; İngiltere?nin zaman kazana¬rak Musul ve civarında olaylar çıkarıp meseleyi lehine çözümleyebilmek isteyişinin bir sonucudur.

5 Haziran 1926?da imzalanan Ankara Antlaş¬ması ile ;

1-Musul ve çevresi İngiliz mandaterliği altında bulunan Irak?a bırakıldı.

2-Irak hükümeti Musul petrol gelirlerinin vergisinin %10?unu 25 yıl süre ile Türkiye?ye vermeyi kabul etti. (Türkiye bu gelirden bir defaya mahsus olmak üzere 500.000 sterlin aldı.)

Önemi:

1-Bu günkü Türkiye-Irak sınırı çizildi.

2-Türk-İngiliz ilişkileri düzelmeye başladı.

3-Misak-ı Milliden taviz verildi.

E-Türkiye?nin Milletler Cemiyetine Girişi

Milletler Cemiyeti 10 Ocak 1920?de Cenevre?de kurulmuştur.

Musul Meselesinde İngiltere?nin çıkarlarına hiz¬met etmiş olduğundan dolayı; Türkiye Milletler Ce-miyetine uzun bir süre güven duymadı.Türkiye?nin Avrupa?ya çok yakınlaşmak is¬temeyişinde SSCB?yi küstürmeme düşüncesi de vardır. Türkiye?nin Milletler Cemiyetine girmek gibi bir amacı yoktu. Lozan?dan sonra Türkiye?nin barış yolunda gösterdiği çabalar ve Musul?u Irak?a bırakmasından dolayı Türkiye?ye karşı sıcak dav¬ranmaya başlayan İngiltere Türkiye?yi Milletler Cemiyeti üyeliğine davet edince; uluslararası barışa katkıda bulunmak istediğini göstermek isteyen Türkiye Milletler Cemiyetine 18 Temmuz 1932?de üye oldu.

NOT: 1934?de SSCB de MC? ye üye oldu.

F- Balkan Antantı(9 Şubat 1934)

Antantın Oluşmasının Sebebi:

1933?den sonra İtalya?nın hızlı bir şekilde silahla¬narak Balkanlar?a yönelik politikalar üretmesi Bal¬kan devletlerini ve Türkiye?yi endişelendirmiştir.

Antantı Oluşturan Devletler:

Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya

Bu antant devletlerin toprak bütünlüğüne saygı gös-terme ve iç işlerine karışmama esasına dayanı¬yordu.

Önemi:

1-Türkiye Yunan sınırını güvence altına aldı.

2-Türkiye bölgede lider konumunda olduğunu gös-terdi.

3-Türkiye uluslararası barışa katkıda bulunmak istediğini gösterdi.

4-Montrö Antlaşması için Türkiye taraftar buldu.

Not: Balkan Antantı II. Dünya Savaşının başla¬ması ile dağıldı.

G-Montrö Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)

Türkiye Lozan?da Boğazlar ile ilgili hükümleri, gü-venlik konusunda Milletler Cemiyetinin etkili olacağı ve Avrupa?da silahsızlanmanın gerçekleşe¬ceği ümidi ile, kabul etmiştir.

1933 yılından itibaren Almanya ve İtalya?nın hızlı bir şekilde silahlanması ve MC?ni bu duruma bir çare bulamaması Türkiye?yi Boğazların güvenliği konu-sunda endişelendirdi. Lozan Antlaşmasının Türkiye?yi Boğazlar konusunda kısıtlayan hüküm¬lerinin kaldırılması için Türkiye 10 Nisan 1936?da Lozan?ı imzalayan devletlere birer nota gönderdi. Antlaşmaların hiçe sayıldığı ve devletlerin dost arayışı içinde olduğu bir dönemde Türkiye?nin istekleri olumlu karşılandı ve Boğazların Statüsü İsviçre?nin Montrö kentinde tekrar görüşüldü.

Montrö Sözleşmesinin İçeriği:

1-Boğazlar komisyonu kaldırılarak görevleri Türk devletine devredildi.

2-Boğazlara Türkiye?nin asker sokması kabul e-dildi.

3-Ticaret gemilerinin Boğazlardan serbest geçişi kabul edildi.

4-Savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine sınırlama getirildi.

5-Savaş zamanında Türkiye?ye Boğazları kapatma hakkı tanındı.

Önemi:

1-Misak-ı Milli yönünde önemli bir adım atıldı.

2-Türkiye?nin uluslararası güç dengesinde önemi arttı.

3-SSCB kendisini Kara Deniz?de güvende hissetti.

4-Türkiye?nin Doğu Akdeniz?deki durumu güç¬lendi.

Açıklamalar:

1-İtalya sözleşmeyi daha sonra imzaladı. (İtalya Habe-şistan?a saldırdığı zaman MC?de olan Türkiye de İtal-ya?nın bu davranı¬şını kınamak zorunda kal¬mıştı.)

2-İngiltere Türkiye?nin Doğu Ak Deniz?de güçlü ol-masını istiyordu.

3-SSCB Lozan?ın oluşturduğu Boğazlar rejimini beyenmiyordu.

4-Japonya II. Dünya Savaşından sonra görüşmeden çekildi.

H-Sadabat Paktı (9 Temmuz 1937)

Sebebi:

İtalya?nın Akdeniz Havzası ve Ortadoğu?ya yöne¬lik saldırgan tutumu.

Katılan Devletler:

Türkiye, İran, Afganistan ve Irak

Önemi:

1-Türkiye İran ve Irak sınırını güvence altına aldı.

2-İtalya?ya karşı Balkanlar?da önemli bir caydırıcı¬lık rolü üstlenmiş olan Türkiye Sadabat Paktı ile de tavrını devam ettirerek dünya barışına katkıda bu¬lunma istediğini göstermiştir.

3-Türkiye bölgede öncü durumda olduğunu göster-miştir.

NOT: II. Dünya Savaşı başlayınca pakt dağılmış¬tır.

I- Hatay Sorunu

Fransa, 1936 yılında Hatay?dan çekilerek, bölgeyi Suriye?ye bırakmak isteyince; bu durumun Ankara Antlaşmasına uymadığını ileri süren Türkiye MC-ye baş vurdu.

II. Dünya Savaşı?nın belirtileri oluştuğundan do¬layı Fransa Hatay meselesinde Türkiye?yi pek uğ-raştırmadı.

3 Temmuz 1938?de Hatay meselesi çözümlendi. Bu çözüm doğrultusunda; 5 Temmuz 1938?de Türk askeri Hatay?a girdi. 2 Eylül 1938?de Hatay Meclisi açıldı. Tayfur Sökmen devlet başkanı, Abdurrah-man Melek başbakan oldu.

Hatay Meclisi?nin verdiği kararla Hatay 29 Hazi¬ran 1939?da Türkiye?ye katıldı.

Önemi:

1-Misak-ı Milli yönünde son adım atıldı.

2-Güney sınırı son halini aldı.

3-Mustafa Kemal II. Dünya Savaşı öncesi gelişme-lerini Türkiye?nin lehine kullanarak dahiyane bir siyaset izlediğini gösterdi.

NOT: Hatay Türkiye?ye katılan son toprak parça-sıdır.

II. DÜNYA SAVAŞI (1939-1945)

I. Dünya Savaşından Sonra Barışı Koruma Ça¬baları:

1-Milletler Cemiyeti kuruldu.

2-Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya arasında Küçük Antant kuruldu.

3-Fransa ile Almanya 1925?de Locarno Antlaşma¬sını imzaladı.

4-Anlaşmazlıklara çözüm bulmak için Fransa ile ABD 1928?de Kellog Paktını kurdu. ( Bu pakta Türki-ye 1929?da katıldı.)

5-Balkan Antantı, Sadabat Paktı ve Montrö Sözleş¬mesi yapıldı.

Savaşın başlamasında Almanya ve İtalya?nın sal-dırgan tutumu etkili oldu.

Almanya ile İtalya?nın 1936?da kurduğu Mihver Devletler Grubuna 1937?de Japonya da katıldı.

Mihver Devletler karşısında İngiltere ile Fransa Mütte-fik Devletler Grubunu oluşturdu.

1936?da Habeşistan?a saldıran İtalya daha sonra ise Arnavutluk?u ele geçirdi.

Hitler 1938?de Avusturya?yı Almanya?ya bağladı. Al-manlar 1939?da Çekoslovakya?yı işgal etti. Al¬manya ve Rusya aynı dönemde Polonya?yı işgal edince Fransa ve İngiltere olaya müdahale etti ve II. Dünya Savaşı başladı.

Almanya Rusya?ya da savaş ilan edince Ruslar İngiltere tara¬fına geçti. (1941)

Japonya ABD?nin deniz üslerine ve Çin?e saldı¬rınca; ABD ve Çin Japonya?ya karşı savaşa girdi.

1942?de rejim değişikliği yaşayan İtalya İngiltere tarafında geçti.

ABD, İngiltere ve Fransa?nın yaptığı Normandiya Çıkartması sonucunda Almanya teslim oldu.

ABD?nin Japonya?nın Hiroşima ve Nagazaki kent-lerine atom bombası atması sonucunda Japonya da savaştan çekildi.

Türkiye; savaş esnasında İngiltere ve Rusya tara-fından savaşa girmesi yolunda zorlandıysa da, ta¬rafsız kalmayı başardı. Almanya Bulgaristan?a gi-rince; Al-manya ile Türkiye arasında 1941?de sal¬dırmazlık ant-laşması imzalandı. Türkiye savaşın bitmesine az bir zaman kala 1945?de Almanya ile Japonya?ya savaş ilan etmiş fakat savaşa fiilen girmemiştir.(Türkiye?nin bu tutumunda BM?ye girme arzusu vardır.)

NOT: Kuzey Afrika Savaşları Almanya ve İtalya?nın karşısında İngiltere?nin üstünlüğü ile sonuçlandı.

II. Dünya Savaşının Sonuçları:

1-Almanya doğu-batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Doğu Almanya sosyalizme kaydı.

2-ABD ve SSCB süper güç haline geldi.

3-Orta ve Doğu Avrupa SSCB?nin kontrolüne girdi.

4-ABD ile SSCB arasında soğuk savaş dönemi baş-ladı.

5-Hindistan, Pakistan, Mısır, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsız oldu.

6-1948?de İsrail Devleti kuruldu.

7-Sömürgecilik hız kaybetti.

8-Çin?de komünizm yayıldı.

9-MC BM?ye dönüştü.

10-TC-ABD ilişkileri gelişmeye başladı.

11-Filistin bağımsızlaştı

12-NATO ve Varşova paktları kuruldu.

13-Türkiye?de çok partili hayat başladı.

14-Yalta Konferansında dengeler kuruldu.

15-Paris Konferansında antlaşmalar görüşüldü.

II. DÜNYA SAVAŞINDAN SONRA BARIŞI

KORUMA ÇABALARI

1-Birleşmiş Milletler Teşkilatı kuruldu.

2-NATO kuruldu.

3-Balkan Paktı kuruldu.

4-Bağdat Paktı kuruldu.

A-BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

BM Teşkilatının Yapısı ve Özel¬likleri:

1-Genel Kurul: Teşkilattaki devletlerin üyeleri bu kurul-dadır.

2-Güvenlik Konseyi: 15 üyesi vardır. Bu üyeler¬den ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya veto hakkına sahiptir.

3-Ekonomik ve Sosyal Konsey:Savaşlara sebep o-labilecek sosyal ve ekonomik faktörleri ortadan kal-dırmaya çalışır.

4-Vesayet Konseyi: Kendi kendini idare edemeye¬cek devletleri idare etmek için kurulan bu birim gü-nümüzde önemini kaybetmiştir.

5-Milletlerarası Adalet Divanı: BM?nin yargı or-ganıdır.

6-Sekreterlik:Personelden oluşur.

NOT: Türkiye de BM?nin kurucularındandır.

B-NATO VE ÖZELLİKLERİ

1-Brüksel merkez olmak üzere 1948?de kuruldu.

2-Uluslararası barışın korunması ve komünizme karşı korunum amaçlandı.

3-ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Hollanda, Lük-senburg, Belçika, Danimarka, İzlanda, İtalya, Nor¬veç, Portekiz, Yunanistan, Almanya, İspanya ve Türkiye teşkilatın üyesidir.

Açıklama:Kore Savaşına asker göndermesi Tür-kiye?nin NATO?ya girmesinde etkili oldu. (1952)

C-VARŞOVA PAKTI

Rusya?nın öncülüğünde Avrupa?nın sosyalist ülke-lerinin biraraya gelmesi ile kuruldu. Komünizmin önemini kaybetmesi ile teşkilat dağıldı.

D-BALKAN PAKTI (1954)

Kuruluş Sebebi:

SSCB?nin Balkanlar?a yönelik saldırgan tutumu

Kurucu Üyeleri:

Türkiye, Yugoslavya ve Yunanistan

Açıklama:Yugoslavya?nın SSCB?ye yaklaşması ve Kıbrıs Meselesinden dolayı pakt kurulduğu yıl dağıldı.

E-BAĞDAT PAKTI (1955)

Kuruluş Sebebi:

SSCB?nin Orta Doğuya yönelik saldırgan tutumu

Kurucu Üyeleri:

Türkiye, Pakistan, İran ve Irak

1958?de Irak pakttan ayrılınca; paktı İngiltere dıştan desteklemeye başladı; ki paktın bu haline CENTO denilir.

ATATÜRKÇÜLÜK VE TÜRK İNKILABININ

ÖZELLİKLERİ

1-Uyum içinde işleyen düşünce ve ilkelerden olu¬şan bir bütündür.

2-Milletin ihtiyaçlarından doğmuştur.

3-Milli bir düşünce sistemidir.

4-İlerleme ve yenileşmeye açıktır.

5-Temelinde insanlığın binlerce yıldır işlediği ev¬rensel değerler vardır.

6-Dışarıdan alınmış bir ideoloji değildir.

7-Doğmasının en önemli sebebi kişisel devlet yöne-timinin hiç bir kesimin istek ve ihtiyaçlarını karşı-layamamasıdır.

8-Türk İnkılabında Fransız ve Rus İhtilalinden farklı olarak; fikri ve ideolojik hazırlık safhası yoktur.

9-Bağımsızlık ve egemenlik birlikte yürütülmüştür.

Türk İnkılabının Evrenselliğinin Kanıtları:

1-Tüm dünyada etkili olmuştur

2-Sömürülen milletlere örnek olmuştur.

3-Günümüz meseleleri için ve başka milletler için çözümler içermesi

Türk İnkılabını Osmanlı Islahatlarından Ayı¬ran Fark-lar:

1-Kapsamlı, değişimci ve köklüdür.

2-Sadece devleti ve kurumları değil halkı da yü-celtmeyi amaçlamıştır.

3-Islahatlar tereddütlü; inkılaplar kararlıdır.

4-İnkılaplarda dış baskı yoktur.

5-Sıra izlendi: Önce çağdaşlaşmayı engelleyen ku-rumlar kaldırıldı; sonra yenilik yapıldı.

Açıklama: Faşizmde seçimle iş başına gelenler yönetimden ayrılmak istemez; Bolşevizmde ise millet egemenliği ret edilip sınıf egemenliği ön palanda tutulur.

İLKELER

A-Cumhuriyetçilik

1-Devletin rejim şeklidir.

2-Halk egemenliğini esas alır

3-Demokratiktir.

4-Seçme ve seçilme hakkı tüm vatandaşlara verilir.

5-Hükümet ile millet arasında kopukluk yoktur.

6-Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddesidir.

7-Mustafa Kemal?in parti tartışmalarının dışında tuttuğu bir ilkedir.

8-Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, Hali-feliğin kaldırılması Cumhuriyetçilik yolunda ya¬pılmış devrimlerdir.

B-Milliyetçilik

1-Kurtuluş Savaşının yapılmasında ve Türk Devle-ti¬nin kurulmasında temel ilke oldu.

2-Bu ilke fedakarlık ve dayanışmayı gerektirir.

3-Irkçılık ve ümmetçiliği ret eder.

4-Türkiye Cumhuriyeti?nin benimseyen ve ?Tür¬küm? diyen herkes Türk?tür.

5-Milli birlik ve beraberlik esastır.

6-Benimsediği eşitlik ilkesi ile Faşizm ve Nazizm¬den ayrılır.

7-TBMM?nin açılması, Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet yönetiminin kurulması, Halifeliğin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanununun çıkarıl¬ması, Türk Harflerinin kabulü, TTK ve TDK?nın kurulması bu ilke ile ilgilidir.

C-Halkçılık

1-Cumhuriyetçilik ve Milliyetçiliğin doğal sonucu¬dur.

2-Halkın eşitliği esastır.

3-Halkın menfaatleri ön plandadır.

4-Sınıf mücadelesi değil; sosyal dayanışma esastır.

5-Sınıfçılık olmadığı için Komünizmden ayrılır.

Halkçı Devrimler:

1-TBMM?nin açılması

2-Saltanatın kaldırılması

3-Cumhuriyetin ilanı

4-Halifeliğin kaldırılması

5-Türk Medeni Kanununun kabulü

6-Aşarın kaldırılması

7-Kılık-kıyafet devrimi

8-Soyadı Kanunu

9-Kadınlara siyasal hakların verilmesi

10-Türk Harflerinin kabulü

D-Devletçilik

1-Devletçilik; devletin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda daha hızlı bir gelişme sağlamak amacıyla yaptığı uygulamalardır.

2-Bu ilke halkçılığın tamamlayıcısıdır.

3-Ekonomide planlı kalkınma hedeflenmiştir.

4-Karma ekonomiyi esas alan devletçilik ilkesinde özel mülkiyetin olması, devletçiliği ko¬mü¬nizmden ayırır.

5-Müdahalecidir; katı değildir.

6-Zamanın şartlarına göre değişmiştir.

E-İnkılapçılık

1-Çağın değişen şartlarına göre değişimi ve mo-dernleşmeyi esas alır.

2-TBMM?nin açılması ile başlayan Türk İnkılabı¬nın devam ettiğini gösterir.

3-Durağan değildir.

F-Laiklik

1-Din-devlet işlerinin ayrılmasını ve vicdan hürri-yetini esas alır.

2-Mustafa Kemal?in parti tartışmalarının dışında tuttuğu ve taviz vermediği bir ilkedir.

3-Devlet vatandaşların inanma ve inanmama hak¬kını anayasa ile güvence altına almıştır.

4-Osmanlı din devleti olmasının gereği olarak dini müesseseleşmesine yansıttığı için Laik Türk Dev¬leti inkılaplar döneminde bütün müesseselere mü¬dahale etme gereği duymuştur.

5-Din egemenliği değil; millet egemenliği esastır.

6-Hukuk birliği ve hukukun dinden bağımsız ol¬ması esastır.

7-Dış devletlerin azınlıkların haklarını bahane ede¬rek Türk Devletinin iç işlerine karışmasını önle¬miştir.

8-Milli birlik ve beraberlik için önemlidir.

Açıklamalar:

1-1928?de anayasadan ?devletin dini İslamdır? mad-desi atıldı

2-1928?de milletvekillerinin yemin şekli bu günkü haline geti¬rildi.

3-1937?de 6 ilke anayasaya alındı.

4-Türk Milleti için dini dış politikada kullanma dönemi I. Dünya Savaşı ile bitti.

5-Kurtuluş Savaşı ümmet ideolojisi yerine millet ideolojisini getirdi.

BÜTÜNLEYİCİ İLKELER

Ulusal Egemenlik: Cumhuriyetçiliği bütünler

Milli Birlik ve Beraberlik:Milliyetçiliği ve Halk¬çılığı bütünler

Milli Bağımsızlık: Dış politika ilkesidir.

Yurtta Sulh Cihanda Sulh: İç ve dış politika il-kesidir. Sınıf mücadelesine ve dış politikada saldır¬ganlığa karşıdır. Milliyetçilik ve Halkçılığın bir so-nucudur.

Akılcılık ve Bilimsellik: Laiklik ve İnkılapçılığı bütünler

İnsan ve İnsanlık Sevgisi: İnsanları eşit görmeyi ve sevmeyi hedefler. Milliyetçilik ve Halkçılığı bü-tünler.

Çağdaşlaşmak ve Batılılaşmak: İnkılapçılığı bü-tünler.

ATATÜRK?ÜN HAYATINA DAİR

1-Şemsi Paşa Okulu, Selanik Askeri Rüştiyesi, Ma-nastır Askeri İdadisi, İstanbul Harbiye Okulu ve Harp Akademisinde okudu.

2-1905?de Harp Akademisinden kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu.

3-1905?de Şam?daki II. Ordunun Süvari alayına stajyer olarak gitti.

4-31 Mart Ayaklanmasının bastırılmasında etkili oldu.

5-1907?de Şam?da Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurdu. Bu cemiyeti kurması istibdada cephe aldı¬ğını gösterir. Bu cemiyetle beraber İttihat ve Te¬rakki Partisine katıl-dıysa da ordu ile siyaseti ayrı tutmak istediğinden dolayı 1910?da İTP?den ayrıldı.

6-1 Mart 1914?de yarbay oldu

7-Çanakkale Savaşı esnasında 1 Haziran 1915?de albay oldu.

8-1 Nisan 1916?da tuğgeneral oldu.

9-1917?de Vahdettin ile Almanya?ya gitti.

10-Mondros Mütarekesinin imzalandığı tarihte Su-riye?de VII. Ordu komutanıdır.

11-Mondros Mütarekesi imzalanınca; Alman Liman von Sanders?in yerine Yıldırım Orduları komutanı olur. Bir gün sonra Yıldırım Orduları Komutanlığı dağıtılır ve Mustafa Kemal 1 Kasım 1918?de İstan-bul?a çağrılır.

12-Vatanseverliğinin bir tezahürü olarak Erzurum Kongresi öncesinde rütbe ve nişanlarından feragat etmiştir.

13-I. Dünya Savaşındaki ilk görevi Tekirdağ?daki XIX. Tümendir.

Bu mesaj için Capknnet kullanıcısına teşekkür eden 3 üyemiz: Ayhan80 (Dün), B?TÜL (02.11.09), selin mızrak (14.11.09)

18.11.08, 12:42 #4 (permalink)

Capknnet

Şube: Ankara

Öğrenim: Düz Lise

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 426

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

4 mesajına 19 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

biraz uzun ama arkadaslar aradıgınız herseyı bulabılırsınız.konuyu sabitleseler aslınmda daha ıyı olur...ama yonetıcılerın bılecegı ıs orası

18.11.08, 20:08 #5 (permalink)

gozde.ns

Mesajlar: 55

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

0 mesajına 0 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

bu notları ben koycaktım ama sen koymuşun benden önce

18.11.08, 22:26 #6 (permalink)

Capknnet

Şube: Ankara

Öğrenim: Düz Lise

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 426

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

4 mesajına 19 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

onemlı olan senın ya da benım koymam degıl arkadaslara yardımcı olmak oyle degıl mı?

22.11.08, 18:57 #7 (permalink)

mrt

Mesajlar: 8

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

0 mesajına 0 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

saol cok guzel olmus ısm? yar@dı

24.11.08, 13:00 #8 (permalink)

Capknnet

Şube: Ankara

Öğrenim: Düz Lise

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 426

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

4 mesajına 19 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

yardımcı olabildiysem ne mutlu...

--------------------------------------------------------------------------------

Konu karamelek tarafından (06.02.09 Saat 17:21 ) değiştirilmiştir..

06.02.09, 17:11 #9 (permalink)

AHMET ÇANKIRI

Şube: Samsun

Öğrenim: Anadolu Meslek

Sınıf: Lise 12.Sınıf

Mesajlar: 19

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

0 mesajına 0 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

çok sağolasın çok faydalı teşekkürler böyle bir paylaşım yaptığın için

03.03.09, 00:38 #10 (permalink)

melek-im

Şube: Samsun

Öğrenim: İmam Hatip Lisesi

Sınıf: Lise 11.Sınıf

Mesajlar: 1

TeşekkürlerTeşekkürleri: 0

0 mesajına 0 kere teşekkür edildi.

--------------------------------------------------------------------------------

çok saolun...

Sayfa 1 Toplam 3 Sayfadan 1 2 3 >

Etiketler

ders, notları, İnkilap

« önceki Konu | sonraki Konu »

Seçenekler

Yazdırılabilir şekli göster

Sayfayı E-Mail olarak gönder

Yetkileriniz

Konu Acma Yetkiniz Yok

Cevap Yazma Yetkiniz Yok

Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok

Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

--------------------------------------------------------------------------------

BB code is Açık

Smileler Açık

[IMG] Kodları Açık

HTML-Kodu Kapalı

Trackbacks are Açık

Pingbacks are Açık

Refbacks are Açık

--------------------------------------------------------------------------------

Forum Şartları

Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:05.

-- Default Style -- Etütodası v3 -- English [ ENG ] -- Türkçe [ TR ] Bize Yazin - Etüt Odası - Arşiv - Kullanım sözleşmesi - Yukarı git

Powered by vBulletin® Version 3.8.4

Copyright ©2000 - 2009, Jelsoft Enterprises Ltd.

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.3.2

Öneri ,Şikayet ve Reklam Alımları için [email protected] mail adresi ile iletişime geçiniz

1, 2, 4, 3, 7, 8, 5, 6, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 242, 233, 208, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 30, 31, 32, 36, 38, 355, 345, 341, 34, 35, 37, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 198, 49, 50, 59, 58, 57, 56, 60, 61, 63, 85, 64, 65, 72, 75, 143, 79, 144, 82, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 99, 98, 100, 101, 102, 103, 104, 194, 105, 106, 107, 109, 110, 111, 112, 113, 116, 115, 114, 118, 119, 120, 117, 121, 185, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 219, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 151, 147, 148, 149, 150, 152, 153, 154, 155, 156, 158, 157, 159, 160, 161, 181, 163, 162, 169, 164, 165, 180, 166, 167, 168, 170, 187, 173, 171, 172, 177, 174, 175, 176, 178, 179, 182, 183, 184, 186, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 195, 197, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 269, 206, 250, 207, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 248, 229, 230, 231, 232, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 243, 244, 245, 246, 247, 249, 256, 251, 252, 253, 254, 255, 261, 257, 258, 259, 260, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 353, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 323, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 324, 351, 352, 348, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 342, 343, 344, 346, 347, 350, 354, 356, 357, 358, görele, E-Okul, ankara evden eve nakliyat, Lida Yosun Kapsülü ürünü hakkında bilgi içerir,

LinkBack

LinkBack URL

About LinkBacks


ylmzksgn
Genel Müdür
19 Kasım 2009 01:13

Mecelle

Osmanlı Devleti zamânında, Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, İslâm Hukûkuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye olan meşhur kânun. Mecelle, lügatte; içinde hikmet bulunan sahife, ciltlenmiş kitap, dergi vs. mânâlarına gelir. 1877 yılında Abdülhamîd Han zamânında tatbik edilmeye başlanmış. 1926?da yürürlükten kaldırılmıştır.

Mecelle hakkında ansiklopedik bilgi

Mecelle Osmanlı Devleti zamanında, Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığındaki ilmi bir heyet tarafından, İslam Hukukuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi Mecelle-i Ahkam-ı Adliye olan meşhur kanun. Mecelle, sözlükte; içinde hikmet bulunan sahife, ciltlenmiş kitap, dergi vs. manalarına gelir. 1877 yılında Sultan İkinci Abdülhamid zamanında tatbik edilmeye başlanmış. 1926?da yürürlükten kaldırılmıştır.

Mecelle, 1851 maddeden meydana gelmiş bir kanun olup, İslam devletlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış, bugünkü manasıyla medeni hukukun ve hukuk usulünün birçok bölümünü ihtiva etmektedir. Osmanlı Devleti, kurulduğu tarihten itibaren İslam Hukuku esaslarına bağlı kalınarak idare olunmuştur. Gerek amme hukuku ve gerekse özel hukuk sahalarında, bunun dışına çıkılmamıştır. İslamiyetin bildirdiği ilahi kurallardan hiç ayrılınmamıştır. Osmanlı Devleti, asırlarca süren idari, askeri ve iktisadi üstünlüğünü, İslamiyete bağlı kalmasına ve tam tatbik etmesine borçludur. Bu kurallara bağlılıkta gevşeklik başgösterince, devletin yükselmesi durmuş, ilimde, fende, askerlikte daha evvel gösterilen başarılar, yok olmuş, bir duraklama ve gerileme devri başlamıştır. Devletin her bakımdan yara alması, Tanzimat hareketinden sonra daha çok olmuştur. İslam dinine yabancı kalan, Avrupa kültürü tesiri altında yetişen ve kurtuluşu batılılaşmakta görenler (Bkz. Batılılaşma) başta M. Reşid Paşa olmak üzere, Fuad ve Âli Paşalar, Avrupai tarzda bir takım yenilik hareketlerine giriştiler. Bu yenilik fikrini, devletin idare edildiği kanunlarda da göstermeye kalkıştılar. Bunlardan bilhassa Ali Paşa, Fransa?da Birinci Napolyon zamanında (1804) tedvin edilmiş olan Fransız Medeni Kanunu?nun tercüme edilerek, Osmanlı Devletinde de tatbik edilmesi fikrini ileri sürüyordu. Buna mukabil Ahmed Cevdet Paşa ve bazı ileri gelen ilim adamları İslam hukukunun zengin ve işlenmiş bir dalı olan Hanefi fıkhının kanunlaştırılması tezini müdafaa ediyorlardı. Bu ikinci fikir galip geldi ve tahakkuk ettirilmesi için, ?Mecelle Cemiyeti? adıyla ilmi bir heyet toplandı. Başına Cevdet Paşa reis yapıldı. Memleketin en kıymetli İslam bilginlerinin (fakihlerin) iştirak ettiği bu cemiyet, Osmanlı Devletinin tanzimat devrinde en mühim içtimai, sosyal hadiselerinden birini teşkil eden ve Türk fikir hayatının ölmez ve muhteşem abidesi olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye?yi meydana koydu.

Mecelle ve Ahmed Cevdet PaşaMecelle, bir heyet tarafından telif edilmiştir. Bu bakımdan onu sadece Ahmed Cevdet Paşanın eseri olarak göstermek yanlıştır. Cevdet Paşa zamanında, medeni hukuk sahasında iki zıt fikir vardı: 1) İslam Hukuk (fıkıh) kaidelerinin bir kanun metin haline getirilmesi, 2) Fransız medeni kanununun tercüme edilerek kabul edilmesi.

O zamanlar İstanbul?da en tesirli ve nüfuzlu elçi, Fransa elçisiydi. O ve onun entrikalarına kapılanlar ikinci fikrin tatbikat sahasına konulmasını temin etmek için var güçleriyle çalışıyorlardı. Fakat, birinci teze taraftar olanların başında bulunan Ahmed Cevdet Paşanın ve diğerlerinin gayretleriyle, İslam fıkıh kitaplarından, zamanın icaplarına uyan meselelerin Mecelle-i Ahkam-ı Adliye adıyla asri bir kanun şeklinde yazılması fikri kabul edildi. Ahmed Cevdet Paşa, bu işi yapacak ilmi cemiyete reis seçildi. Paşa?nın yazdığına göre, frenk hayranları, cahil softalar, ecnebi kışkırtmalarına alet olanlar, bu hayırlı işi baltalamak için çok dalevereler çevirmişlerdir. Nihayet Mecelle, 1868?de neşrolundu. Ahmed Cevdet Paşa çetin bir mücadeleden galip çıkmıştı. Aşağıdaki satırlar onun bu esnadaki hissiyatını ifade etmektedir:

?Avrupa kıtasında en evvel tedvin olunan kanunname, Roma Kanunnamesi?dir ki, Kostantiniye (İstanbul) şehrinde ilmi bir cemiyet tarafından tertip ve tedvin olunmuştu. Avrupa kanunnamelerinin esasıdır ve her tarafta meşhur ve muteberdir. Fakat Mecelle-i Ahkam-ı Adliye?ye benzemez. Aralarında pekçok fark vardır. Çünkü o, beş altı kanun bilen zat tarafından yapılmıştı, bu ise beş altı fakih (İslam Hukukunu bilen) zat tarafından, Allahü tealanın koymuş olduğu yüce İslam dininden alınmıştır. Avrupa hukukçularından olan ve bu defa Mecelle?yi mütalaa ve Roma kanunlarıyla mukayese eden ve her ikisine de sadece birer insan eseri nazarıyla bakan bir zat dedi ki: ?Dünyada, ilmi bir cemiyet vasıtasıyla iki defa kanun yapıldı. İkisi de İstanbul?da oldu. İkincisi; tertibi, düzeni ve içindeki meselelerin hüsn-i temsil ve irtibatı dolayısıyla evvelkinden çok üstün ve müreccahtır. Aralarındaki fark da, insanın o asırdan bu asra kadar medeniyet aleminde kaç adım atmış olduğuna bir ölçüdür.? (Tarih-i Osmani Mec. No. 47, s. 284)

Mecelle?nin hazırlanmasında hizmeti olan kimseler1) Filibeli Halil Efendi, 2) Seyfeddin İsmail Efendi, 3) Şirvanizade Seyyid Ahmed Hulusi Efendi, 4) Ahmed Hilmi Efendi, 5) Bağdatlı Muhammed Emin Efendi, 6) İbn-i Âbidinzade Alaeddin Efendi, 7) Gerdankıran Ömer Hulusi Efendi, 8) Şeyhülislam Kara Halil Efendi, 9) İsa Ruhi Efendi, 10) Yunus Vehbi Efendi, 11) Abdüllatif Şükrü Efendi, 12) Ahmed Halid Efendi, 13) Karinabadlı Ömer Hilmi Efendi, 14) Abdüssettar Efendidir. Bu zevatın bazıları Ahmed Cevdet Paşa ile birlikte bugünkü Mecelle?nin hazırlanmasında cidden değerli mesai sarfetmiş, bazılarıysa daha az çalışmışlardır.

Mecelle?nin yazılması esnasında pekçok fıkıh kitaplarına ve fetva mecmualarına müracaat olunmuştur. Bu kitapların adları, merhum Ebü?l-Ula Mardin?in Medeni Hukuk Cephesinden Ahmed Cevdet Paşa ünvanlı eserinin 167?nci sayfasında ve Kayseri eski müftüsü Mes?ud Efendinin Mir?at-ı Mecelle kitabında yazılıdır.

İslam Hukuku denilince birçok kimsenin hatırına Mecelle gelirse de, İslam Hukukunun tamamı Mecelle?den ibaret değildir. Mecelle, yalnız Hanefi mezhebinin muamelata ait hükümlerini ihtiva etmektedir. İslam Hukuku denilince, Hanefi mezhebi ile birlikte diğer üç mezhebin hükümleri de anlaşılır. Bu haliyle İslam Hukuku, dünyada benzeri hiç bulunmayan bir hukuk deryasıdır. Bilahare Mecelle?nin eksik bahislerinin tamamlandığı söylenmişse de şu ana kadar ortaya çıkmamıştır.

Mecelle yazılmadan önce, asırlar boyunca bütün İslam memleketlerinde ve bu arada Osmanlı Devletinde uygulanmış olan İslam Hukukunun bazı hükümleri, Mecelle ile her an herkesin müracaat edip, kolaylıkla anlayıp tatbik edebileceği sade maddeler haline getirilmiş ve bu durum büyük bir hizmet olmuştur.

Mecelle?nin içindeki konularMecelle, İslam medeni kanununun akitler ve borçlar kanunu ile sivil muhakeme usulünü içine alan bir kanunnamedir. (Bkz. Kanunname). Bu, Osmanlı Medeni Kanunu olmak üzere 17 Eylül 1876 (26 Şaban 1293) tarihinde ilan olunmuştur.

Mecelle kitabında, bir başlangıç ile on altı kısım vardır. Hepsi bin sekiz yüz elli bir (1851) maddedir. Başlangıç, Fıkıh Temel bilgileri olup, yüz birden dört yüz üçüncü maddeye kadardır. İkinci kısım, Kira bilgileri olup, altı yüz on birinci maddeye kadardır. Üçüncü kısım, Kefil Olmak bilgileridir. Altı yüz yetmiş ikinci maddeye kadardır. Dördüncü kısım Havale bilgisi, yedi yüzüncü maddeye kadardır. Beşinci kısım, Rehin olup, yedi yüz altmış birinci maddeye kadardır. Altıncı kısım, Emanet?tir. Sekiz yüz otuz ikinci maddeye kadardır. Yedinci kısım, Hibe bağışlamaktır. Sekiz yüz sekseninci maddeye kadardır. Sekizinci kısım, Gasb ve Zarar?dır. Dokuz yüz kırkıncı maddeye kadardır. Dokuzuncu kısım, Hicr ve İkrah?dır. Bin kırk dördüncü maddeye kadardır. Onuncu kısım, Şirketler ve Sosyal Bilgiler?dir. Bin dört yüz kırk sekizinci maddeye kadardır. On birinci kısım, Vekalet?tir. Bin beş yüz otuzuncu maddeye kadardır. On ikinci kısım, Sulh ve Afv?dır. Bin beş yüz yetmiş birinci maddeye kadardır. On üçüncü kısım, İkrar?dır. Bin altı yüz on ikinci maddeye kadardır. On dördüncü kısım, Da?va?dır. Bin altı yüz yetmiş beşinci maddeye kadardır. On beşinci kısım, İsbat ve Yemin?dir. Bin yedi yüz seksen üçüncü maddeye kadardır. On altıncı kısım, Hakimlik?tir. Bin sekiz yüz elli birinci maddeye kadardır.

İktisadi ve Ticari İlimler Dergisinin 1969 da basılmış, yirmi üçüncü sayısında, profesör Dr. Yılmaz Altuğ diyor ki: ?İsrail Devletinin hukuku, memleketin tarihi gelişimini aksettirir haldedir. Temel medeni kanun, Osmanlı Devleti zamanından kalma Mecelle?dir. Mecelle, Filistin?in İngiliz idaresine geçtiğinde, aynen bırakılmış, sonra 1948?de İsrail Devleti kurulunca değiştirilmemiştir.?

Mecelle, Osmanlı Devletinin resmi kanunnamelerinden biriydi. 1918?den sonra Osmanlı Devletinden ayrılan memleketlerde, daha sonra buralarda kurulmuş olan devletlerde (yeni kanuna tabi olarak) Mecelle hükümleri cari kalmıştır. Bu ülkelerde Mecelle, modern laik mahkemelerce medeni kanun olarak tatbik edilegelmiştir. Nihayet Lübnan?da (1932), Suriye?de (1949) ve Irak?ta (1953) Mecelle?nin yerini yeni medeni kanunnameler almıştır. Daha önce 1878?de Osmanlı Devletinden ayrılmış olan Kıbrıs?ta ve İsrail ile Ürdün?de hala medeni hukukun esasını, Mecelle teşkil etmektedir.

Türkiye?de 1926 yılında, Mecelle ile birlikte bütün İslam Hukuku ve şer?i mahkemeler kaldırılmıştır. Aynı şey, 1928?de de Arnavutluk?ta yapılmıştır. Bosna ve Hersek?te de yalnız şuf?a müessesesi muhafaza edilmiş olmakla birlikte Mecelle kaldırılmış, İslam Hukuku bazı bakımlardan ahval-i şahsiyye (statut personnel) vasiyet ve vakıf gibi konularda Müslümanlara uygulanmaya devam etmiştir. Bütün bunlara normal mahkemelerde bakılmıştır.

Mecelle cemiyeti, vakitsiz kapatılmış olduğundan, bu mühim eser de tamamlanamamıştır. Medeni kanunun mühim konularından olan evlenme, boşanma, gaib, mefkud, vakıf, vasiyet, miras mevzuları Mecelle?de eksik kalmıştır. Yalnız bu konular fıkıh kitablarında geniş olarak yazılmıştır. Her meselenin dindeki hükümleri açıklanmıştır.

Mecelle?nin yazılış tarzı: Mecelle?nin üslubu bir kanun kitabı olarak şaheserdir. Fesahet ve belagatla yazılmıştır. Bilhassa başındaki 99 fıkıh kaidesinin çoğu, dilimize ezberlenmesi kolay cümleler halinde girmiştir. Bunlarda Ahmed Cevdet Paşanın akıcı ve düzgün ifadesi hissedilmektedir. Fakat o devrin Türkçesi hakkında ve o konularda bilgisi olmayanlar Mecelle?yi kolayca anlayamazlar.

Mecelle?nin başındaki külli (genel) kaidelerin çoğu, İslam fakihlerinden İbn-i Nüceym?in Eşbah ve?n-Nezair adlı eseriyle Mecamı Şerhi?nden alınmıştır


ylmzksgn
Genel Müdür
19 Kasım 2009 01:27

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI

( 30 EKİM 1918)

MADDE 1.

Karadeniz?e geçmek için Çanakkale ve Karadeniz Boğazları?nın açılması ve Karadeniz?e geçmenin sağlanması, Çanakkale ve Karadeniz Boğazları?nın Müttefikler tarafından işgali.

MADDE 2.

Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları, torpido ve kovan yerleri ve diğer engellerin yerleri gösterilecek, bunları taramak ve kaldırmak için istanildiği zaman yardım edilecektir.

MADDE 3.

Karadenizdeki torpil mevkiileri hakkında mevcut bilgi verilecektir.

MADDE 4.

İtilaf Devletleri?ne ait harp esirleri ile, ermeni esir ve tutukluları İstanbul?da toplanacak, kayıtsız ve şartsız İtilaf Hükümetlerine teslim olunacaktır.

MADDE 5.

Hudutların muhafazası ve iç güvenliğin korunması için lüzumu görülen kuvvetlerden fazlasının derhal terhisi, işbu askeri kuvvetlerin miktar ve durumları, Osmanlı Devleti ile müzakere edildikten sonra, müttefikler tarafından kararlaştırılacaktır.

MADDE 6.

Osmanlı Karasularında zabıta ve buna benzer hususlar için kullanılacak küçük gemiler müstesna olmak üzere, Osmanlı sularında veya Osmanlı Devleti tarafından işgal edilen sularda bulunan bütün savaş gemileri gösterilecek, Osmanlı limanlarında tutuklu bulunacak.

MADDE 7.

Müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek durum zuhurunda herhangi bir stratejik noktayı işgal hakkını haiz olacaklardır.

MADDE 8.

Bu gün Osmanlı işgali altında bulunan bütün liman ve demiryollarından İtilaf Devletleri tarafından istifade edilmesi ve İtilaf Devletleri ile savaş halinde bulunan devletlere kapatılacaktır. Osmanlı gemileri de ticaret ve ordunun terhis hususlarında benzer şartlar içinde faydalanacaklardır.

MADDE 9.

İtilaf Devletlerine Osmanlı tersane ve limanlarında bütün gemilerin tamirleri için kolaylık gösterilecektir.

MADDE 10.

Toros Tünelleri Müttefikler tarafından işgal edilecektir.

MADDE 11.

İran kuzeybatısında ve güney Kafkasya?daki Osmanlı Kuvvetlerinin derhal savaştan evvelki hudut gerisine alınması hususunda evvelce verilen emir icra edilecektir. Güney Kafkasya?nın evvelce Osmanlı Kuvvetleri tarafından boşaltılması emredildiğinden, kalankısmı müttefikler tarafından mahalli durum tetkik edilerek istenilirse boşaltılacaktır.

MADDE 12.

Hükümet muhabereleri müstesna olmak üzere, telsiz telgraf ve kabloların İtilaf Devletleri memurlarının denetimine bırakılması

MADDE 13. Bahri,askeri ve ticari madde ve malzeme tahrip edilmeyecektir.

MADDE 14.

Memleketin ihtiyacı sağlandıktan sonra kalan kömür,akaryakıt ve deniz levazımının Türkiye kaynaklarından satın alınması için kolaylık gösterilecektir. ( anılan maddelerden hiçbiri ihrac edilmeyecektir.)

MADDE 15.

Bütün demiryollarına İtilaf Devletleri?nin kontrol subayları memur edilecektir.Bunların arasında bu gün Osmanlı Devleti?nin kontrılü altında bulunan Güney Kafkas demiryolları serbest ve tam olarak, İtilaf memurlarının idaresi altına verilecektir. Ahalinin ihtiyacı dikkate alınacaktır. İşbu maddede Batum?un işgali dahildir.Osmanlı Devleti Bakü?nün işgaline itiraz etmeyecektir.

MADDE 16.

Hicaz, Asir ve Yemen?de, Suriye ve Irak?ta bulunan birlikler en yakın itilaf komutanına teslim olunacaktır ve Kilikyadaki kuvvetlerin muhafazası için lüzumu olandan fazlası beşinci maddedeki şartlara göre geri çekileceklerdir.

MADDE 17.

Trablus ve Bingazi?de bulunan Osmanlı Subayları en yakın İtalyan birliğine teslim olunacaklardır. Teslim olmadıkları taktirde Osmanlı Hükümeti bu subaylara muhabere ve yardımı kesecektir.

MADDE 18.

Mısrata dahil olduğu halde Trablus ve Bingazi?de işgal edilen limanlar, en yakın İtilaf muhafaza birliğine teslim edilecektir.

MADDE 19.

Alman, Avusturya deniz, kara subayları ve sivil memurları ve teb?asının bir ay içinde, uzak olanların bir aydan sonra mümkün olan en kısa zamanda Osmanlı Memleketini terk etmeleri sağlanacaktır.

MADDE 20.

Terhis edilecek Osmanlı Kuvvetlerine ait techizat, silah, cephane ve nakil vasıtalarının kullanma tarzına ait verilecek talimata uyulacaktır.

MADDE 21.

Müttefiklerin menfaatlerini korumak için iaşe nezareti yanında İtilaf Devletleri mümessilleri bulunacak ve kendilerine bu konuda gerekli gördükleri bütün bilgiler verilecektir.

MADDE 22.

Osmanlı harp esirleri, İtilaf devletleri yanında muhafaza edilecek, sivil harp esirleri ile, askerlik çağı dışında olanların serbest bırakılması dikkate alınacaktır.

MADDE 23.

Osmanlı Devleti merkezi hükümetlerle bütün ilişkisini kesecektir.

MADDE 24.

Altı Vilayette (orijinal metinde : Altı Ermeni Vilayeti) karışıklık çıkması durumunda bu vilayetlerin herhangi bir kısmını işgal hakkı İtilaf Devletlerine ait olacaktır.

MADDE 25.

Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş 1918 yılı Ekim ayının 31?inci günü vasati mahalli saat ile öğle vakti sona erecektir.

Arthur GALTROPHE Hüseyin Rauf (ORBAY) Reşat Hikmet Sadullah


ylmzksgn
Genel Müdür
19 Kasım 2009 01:32

WİLSON İLKELERİ

1. Devletler arasında gizli antlaşmalar yapılmayacak ve sorunların çözümünde diplomasi yöntemleri kullanılacaktır.

2. Karasuları dışındaki uluslar arası sularda gerek savaş ve gerek barış halinde ticari gemi taşımacılığı tamamen serbest olacak.

3. Ekonomik engeller kaldırılacak ve ticari konularda bütün milletler arasında eşitlik sağlanacak.

4. Her millet ve devlet, silahlanmayı ancak iç güvenliğini sağlayacak şekilde yapacak.

5. Sömürgelere ait bütün istekler, ilgili halkın ve hükümetlerin haklı istekleri doğrultusunda tamamıyla serbest ve tarafsız bir ortamda çözümlenecek.

6. Osmanlı Devletinin Türk olan bölgelerinde itirazsız bir egemenlik hakkı tanınacak, fakat halen Türk egemenliğinde bulunan diğer milletlere güvenlik içinde varlıklarını sürdürme ve kendi kaderlerini tayin hakkı tanınacak.

7. Çanakkale ve İstanbul boğazları uluslar arası güvence altında bütün milletlerin ticaret gemilerine açık tutulacak.

8. Kesin antlaşmalara dayanarak, bütün eşit derecede karşılıklı siyasal bağımsızlık, mülk bütünlüğü ve güveni sağlamak amacıyla milletler arasında bir cemiyet ( Milletler Cemiyeti =Cemiyet-i Akvam) kurulacak.

MUSTAFA KEMAL PAŞA?NIN

9 UNCU ORDU MÜFETTİŞLİĞİ?NE (SAMSUN?A)

GÖREVLENDİRİLME EMRİ

(Osmanlıca orijinal belge alttadır)

B.E.O.

Siyasi Kısım

Karton No : 34

Dosya No : 54/2

Belge No : 342984

OSMANLI ORDU-YU HÜMAYUNU

BAŞKUMANDANLIĞI

VEKALETİ

Suret

DOKUZUNCU ORDU KITALARI MÜFETTİŞLİĞİNE

VERİLECEK TALİMAT SURETİDİR

Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişliğine ait görevler yalnız askeri olmayıp ,müfettişliğin kapsadığı bölge dahilinde aynı zamanda mülkidir.

Bu müşterek görevler şunlardır.

Bölgede iç güvenliğin sağlanarak yerleştirilmesi ve bu asayişsizliğin ortaya çıkış sebeplerinin tesbiti

Bölgede,ötede,beride dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephanenin bir an evvel toplattırılarak,uygun yerlerde toplanması ve muhafaza altına alınması.

Çeşitli yerlerde birtakım komitelerin bulunduğu,bunların asker toplamakta oldukları ve ordunun resmi olmayan bir şekilde bunları koruduğu ileri sürülüyor.Böyle komiteler mevcut olup,asker topluyor,silah dağıtıyor ve ordu ile de münasebette bulunuyorlarsa,kesinlikle men edilerek,bu çeşit bağımsız komitelerin de kaldırılması.

Bunun için :

İki tümenli olan üçüncü ve dört tümenli olan onbeşinci kolordular,müfettişlik emrine verilmiştir.Bu kolordular,harekat ve güvenlik hususlarını doğrudan doğruya müfettişlikle,günlük işleri,yani özlük işleri,asker ve mühimmat gibi hususlarda ise geçmişte olduğu gibi Harbiye Nezareti ile haberleşeceklerdir.

Tümen veyahut bölge kumandanlığına,yahut özel bir göreve atanacak subayların atanma ve yer değiştirmeleri,Müfettişliğin onayı veya isteği ile olacaktır. Bununla beraber Müfettişliğin lüzum ve yarar görerek diğer hususlarda da verdiği talimatı Kolordu Kumandanlıkları olduğu gibi uygulayacaklardır. Özellikle sağlık konuları çok önemlidir.Buk yoldaki inceleme ve uygulamaların halka da yaygınlaştırılması gerekir.t

Müfettişlik bölgesi Trabzon,Sivas ve Van vilayetleriyle Erzincan ve Canik (Samsun)ü bağımsız livalarını içine aldığından Müfettişliğin yukarıda sayılan görevleri yeriner getirebilmesi için vereceği bütün talimatı bu vilayetlerle mutasarrıflıklar doğrudank doğruya yerine getireceklerdir.e

Müfettişlik sınırına komşu vilayetler ve bağımsız livalar, ( Diyarbakır, Bitlis, Elazığ,r Ankara, Kastamonu ) vilayetleriyle Kolordu Kumandanlıkları da, Müfettişliğin görevinig yerine getirmesi sırasında doğrudan yapacakları başvuruları dikkate alacaklardır.e

Müfettişliğin askeri konularda başvuracağı makam Harbiye Nezareti olmakla beraber,ç diğer konular için ilgili makamlarla haberleşecek ve bu haberleşmeden Harbiyee Nezareti?ne de bilgi verecektir.r

7 Mayıs 1919

Harbiye Nazırı

AMASYA GENELGESİ

(23 Temmuz-7 Ağustos 1919)

Madde 1

Vatanın bütünlüğü ve Milletin istiklali tehlikededir.

Madde 2

İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu hal adeta milletimizi yok olmuş olarak gösteriyor.

Madde 3

Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Madde 4

Milletin içinde bulunduğu durum ve şartlara göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle dünyaya duyurmak için her türlü tesir ve kontrolden milli bir heyetin varlığı zorunludur.

Madde 5

Anadolu?nun her bakından en emniyetli yeri olan Sivas?ta, milli bir kongrenin acele olarak toplanması kararlaştırılmıştır.

Madde 6

Bunun için bütün vilayetlerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.

Madde 7

Her ihtimale karşı, bu meselenin bir milli sır halinde tutulması ve temsilcilerin, lüzum görülen yerlerde , seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları lazımdır.

Madde 8

Doğu vilayetleri adına, 10 Temmuzda, Erzurum?da bir kongre toplanacaktır.Bu tarihe kadar diğer vilayetlerin temsilcileri dek Sivas?at gelebilirlerse,ü Erzurumr Kongresi?nink üyeleri,e Sivasr Kongresi?neg katılmake üzereç harekete edeceklerdir.r

ERZURUM KONGRESİ KARARLARI

(23 Temmuz 1919)

Madde 1.

Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür parçalanamaz

Madde 2.

Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti?nin iş yapamaz duruma gelmesi halinde,Millet topyekün olarak kendisini savunacak ve direnecektir.

Madde 3.

Vatanı korumaya ve istiklali elde etmeye İstanbul Hükümeti muktedir olamadığı taktirde bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir (Sivas Kongresi ). Kongre toplantı halinde değilse, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.

Madde 4.

Kuvayı Milliye?yi Tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.

Madde 5.

Hrıstiyan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.

Madde 6.

Manda ve Himaye kabul olunamaz.

Madde 7.

Milli Meclis? in derhalk toplanmasınıt veü hükümetr işlerinink Meclise tarafındanr kontrolg edilmesinie sağlamakç içine çalışılacaktır.r

SİVAS KONGRESİ KARARLARI

(4-11 Eylül 1919)

Madde 1

Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, ayrılamaz

Madde 2

Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini müdafaa ve mukavemet edecektir.

Madde 3

İstanbul Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü temin edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.

Madde 4

Kuvayı Milliye?yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.

Madde 5

Manda ve himaye kabul olunamaz.

Madde 6

Aynı gaye ile milli vicdandan doğan cemiyetler ? Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ? adı altında birleştirilmiştir.

Madde 7

Milletimiz çağdaş gayelerin büyüklüğüne inanır ve teknik, sınai ve iktisadi durumumuzu ve ihtiyacımızı takdir eder.

Madde 8

Mukaddes maksadı ve umumi teşkilatı idare için kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir.

AMASYA PROTOKOLÜ

( 22 EKİM 1919 )

1. Türk vilayetleri düşmana terk olunmayacak, hiçbir biçimde manda ve himaye kabul edilmeyecek, Türk vatanının bütünlüğü ve bağımsızlığı korunacak.

2. Azınlıklara siyasi egemenliğimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar tanınmayacak.

3. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, İstanbul Hükümeti tarafından resmen tanınacak.

4. İtilaf Devletleri ile yapılacak olan barış görüşmelerinde Temsil Heyeti?nden de bir temsilci bulunacak.

5. İvedi olarak Anadolu?da halkın özgür seçimiyle bir meclis toplanacak.

6. Anadolu hareketi, İstanbul Hükümetini küçümseyici ve yok sayıcı davranışlardan kaçınacak.

ÖNEMİ : Erzurum ve Sivas Kongreleri ne engel olamayan Damat Ferit Hükümeti istifa etmiş ve yerine Ali Rıza Paşa tarafından yeni bir hükümet kurulmuştur. Ali Rıza Paşa Anadolu hareketiyle bağlantının kesilerek düşmanca tavır sergilenmesi ile hiçbir sonuca ulaşılamayacağı düşüncesi ile yeni hükümetin Bahriye Nazırı Salih Paşa?yı, Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile görüşmelerde bulunması amacıyla Amasya?ya göndermiştir. Yapılan görüşmelerde ?Amasya Protokolü? imzalanmıştır.Bu protokolle İstanbul Hükümeti Anadolu hareketinin amaçlarını kabul ettiğini belirtmiş ve Anadolu hareketi ve onun başkanık olant Mustafaü Kemalr Paşa?yık resmene halkınr tekg vee gerçekç temsilcisie olarakr tanımıştır.

TEŞKİLAT-I ESASİYE KANUNU

( 1921 ANAYASASI )

Kanun Numarası : 85

Kabul Tarihi : 20 Ocak 1337 (1921)

Madde 1.

Egemenlikkkayıtsıztveü şartsızr milletindir.k Yönetime biçimi;r halkıng kendie yazgısını doğrudanç vee fiilenr yürütmesi esasına dayanır.

Madde 2.

Yürütme erki ve yasama yetkisi, milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi?nde belirlenir ve toplanır.

Madde 3.

Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir ve hükümeti ?Büyük Millet Meclisi Hükümeti? ünvanını taşır.

Madde 4.

Büyük Millet Meclisi, iller halkınca seçilen temsilcilerden oluşur.

Madde 5.

Büyük Millet Meclisi?nin seçimi iki yılda bir yapılır: Seçilen üyenin görev süresi iki yıl olup, yeniden seçilebilme olanağına sahiptir. Eski kurul, yeni kurulun toplanmasına kadar görevini sürdürür.Yeni seçim yapılmasına olanak bulunmadığında, toplantı dönemi yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri, sadece kendisini seçen ilin vekili olmayıp, tüm milletin vekilidir.

Madde 6.

Büyük Millet Meclisi?nin genel kurulu, ekim ayı başında çağrı yapılmaksızın toplanır.

Madde 7.

Şer?i hükümlerin uygulanması, genel yasaların yapılması, değiştirilmesi ve kaldırılması ve antlaşma ve barış yapılması ve vatan savunması gibi anayasal haklar Büyük Millet Meclisi?ne aittir. Yasaların ve diğer düzenlemelerin yapılmasında, zamana ve gereksinimlere göre en uygun fıkıh hükümleri ile ilgili usul ve işlemler esas alınır. Bakanlar Kurulu?nun görev ve sorumlulukları özel yasa ile belirlenir.

Madde 8.

Büyük Millet Meclisi, hükümetin bakanlıklara ayrılması ile ilgili özel yasalar gereğince, seçtiği vekiller (bakanlar) aracılığı ile yönetir. Meclis, yürütme ilgili konularda, bakanlara yön verir ve gereğinde bakanları değiştirir.

Madde 9.

Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından seçilenbaşkan, bir seçim dönemi için Büyük Millet Meclisi?nin başkanıdır. Bu kimlikle meclis adına imza koymaya, Bakanlar Kurulu?nun kararlarını onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu içlerinden birini kendilerine başkan seçer. Ancak Büyük Millet Meclisi?nin Başkanı, Bakanlar Kurulunun doğal başkanıdır.

( 1921 Anayasası 23 madde ve bir madde-i münferide olmak üzere 24 maddeden oluşur. Burada sadece yasama ve yürütme ile ilgili olan maddeler verilmiştir. Diğer maddeler idareye ilişkin esasları tespit eder. )

Toplam 81 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi