ÖTEKİ!!!!
Her şeyden önce 'öteki' tabiri, kişilerin, cemaatlerin, toplumların, devletlerin kendi/lerini tanımlamak için kullandıkları ve genel kullanım alanına bakınca muhtaç oldukları bir kavram. Çünkü herkes kendisini öteki üzerinden tanımlıyor, farklılıklarını 'ötekine' işaretle gösteriyor. Bu açıdan baktığınızda aynı hanede yaşayan karı, koca için, anne, baba için, erkek kardeş, kız kardeş için bile öteki. İnsan ferdi ve ete-kemiğe bürünüp toplumda varlık sahnesine çıkmış tüzel kişiliğe sahip kurumların/yapıların gerçekten kendi kimliklerini ortaya koyabilmek için ötekiye ihtiyacı var mı ayrıca ele alınıp tahlili gereken bir husus; ama bu bir gerçek.
'Ötekileşme' ve 'ötekileştirme'; insan irade ve fiilinin 'öteki' kelimesi üzerindeki tasarrufu ile ortaya çıkan ve birbiri ile alakalı olsa da birbirinden farklı iki anlama sahip olan iki kavram. Önce ötekileştirmeyi ele alalım; ötekileştirme yukarıda da işaret ettiğimiz gibi kimliğimizin adeta bir parçası. Bu açıdan masum ve gerekli bir şey gibi gözüken bu ameliye, toplumsal açıdan gruplaşmaların, hizipleşmelerin merkezi sebebi durumundadır. Zamanla ortak paydaların unutulması, menfaat paylaşımındaki hırs, hakimiyet ideali ve tutkusu gibi unsurların devreye girmesi ile grupları düşman haline getiriyor. Bu safhadan sonra kendisini tanımlamak için ihtiyaç duyulan ötekiler, birbirilerini yemekle beslenen düşmanlar haline geliyor. Yerkürede birbirlerine yer tanımıyorlar. Hakimiyetlerinin, menfaatlerinin hatta varlıklarının önündeki tek engel olarak görüyorlar birbirlerini. Ne büyük törenlerle şaşaalı biçimde imzalanan evrensel insan hakları beyannameleri bir anlam ifade ediyor, ne de evrensel adalet ve eşitlik ilkeleri gözetilerek yapılan hukuki anlaşmalar. Dün, bugün cereyan eden ve etmekte olan bütün dahili ve harici düşmanlıkların, kavgaların, çatışmaların, savaşların temelinde maalesef bu felsefe yatmaktadır.
İlahi dinler kardeşliği esas alır...
İlahi dinler Hz. Adem'in oğulları ile başlayan bu süreci önlemek amacıyla gelmiştir. Allah'ın ve yüce peygamberlerinin bu çerçevede ortaya koyduğu prensipler, emirler, yasaklar insanlığı ne kadar geniş coğrafyaya yayılırsa yayılsın tıpkı bir aile gibi kardeşane yaşamaya yetecek yeterliliktedir. Bir başka ve daha net ifadeyle İlahi dinlerde ontolojik, siyasi, iktisadi, kültürel, dinî farklılıklar, insanların hemcinslerini ötekileştirmesine dayanak olabilecek bir öğreti bulmak imkansızdır. Hatta bu yasaktır, günahtır, haramdır, dünyevi ve uhrevi cezayı gerektirir. 15 asırdan bu yana uzayıp giden İslam tarihi boyunca çeşitli dönemlerdeki kırılmalar hariç Müslümanların Müslüman olmayan unsurları ötekileştirmemesinin, genel-geçer insani prensipler ya da ortaklaşa kabullenilen anlaşmalar doğrultusunda herkesin kendi kalarak ortak bir platformda yaşayabilmesinin sebebi de budur. Müslüman olmayan unsurlara zimmi ya da azınlık denilmesi kimseyi aldatmasın. Onlar pratikteki kaymalar hariç teorik temeller itibarıyla hiçbir zaman öteki değildir ve olmamıştır. Ama aynı şeyi Batı dünyası için söylemek imkansızdır. Başlangıçtaki şarkı güftesi de bunu göstermiyor mu? Ya da tarih boyunca yaşanan savaşlarda Müslümanların karşılaştığı davranış modelleri? Miloşeviç'in şüpheli ölümü nedeniyle 90'lı yılların başlangıcında Avrupa'nın göbeği Bosna'da cereyan eden hadiseler yeniden hafızamızı yeniledi geçenlerde. Hem de dönemin süper güçlerinin nedamet kokan, 'ah keşke daha önce müdahale etseydik, soy kırımına seyirci kalmasaydık' beyan ve itirafları ile birlikte.
Özetle; ötekileştirme insanın kendi hemcinsine karşı almış olduğu fikri ve fiili bir tavrın adıdır. Belki de bir hastalıktır bu. Bir canavar misali hasmını yemeden önce ona verdiği bir isimdir. Menfaatlerini korumak, ziyadeleştirmek, arkadan gelen nesillerin istifadesine müncer olacak şekilde baki kılmak için yaptığı şuurlu bir tercihtir. Belki de bir entegrasyon, asimilasyon aracıdır. 'Ya hep, ya hiç' mantığının gözetildiği hayatiyetini devam ettirebilmenin ön şartıdır. Ya da gün geçtikçe zayıflayan, yok olmaya yüz tutan değerlerini yıkılmadan ayakta tutabilmek için ihtiyaç duyduğu düşmanın icadı için ortaya yine şuurluca konmuş bir uygulamadır.
Ötekileşme insanın kaderi değil...
Ötekileşmeye gelince; hakim ve güçlü unsurlar tarafından çeşitli sebeplerle ötekileştirilen kişi ve gruplar bir anlamda pasif olduğu için suçsuz ve masum kabul edilebilirler. Hatta bazıları bunun kendileri hakkında İlahi iradenin verdiği hüküm, dolayısıyla ezeli ve ebedi kaderleri olarak da görebilir ve inanabilirler. Fakat bu bakış açısının ve kabullenişin yanlış olduğu ortadadır. İnsan iradi bir varlıktır. Hayvandan farklı olan bu özelliği zaten onu insan yapmış, Allah'ın yeryüzündeki halifesi makamına yükseltmiştir. İnsan nesne değil, öznedir. İlahi emir ve yasaklar istikametinde tarih yapmak için buradadır. İlahi değerlere uygun olmayan gidişata dur demek, tarihe yön vermek, yanlış yere akan hadiselerin akış seyrini değiştirmek onun en birinci vazifesidir. Bu açıdan ötekileşme sürecine sokulan kişi, grup, millet ve devletler ötekileşmemek için her şeye rağmen mücadele etmek zorundadırlar. Özellikle inanç esasları gereği kainata bir mehd-i uhuvvet -kardeşlik beşiği- nazarıyla bakan, ötekilerini Hz. Ali'nin beyanıyla 'yaratılışta kardeşi' olarak gören zihniyetin temsilcileri, içine girilen tutumun yanlışlığını diğerlerine en gür sesleri ile anlatmalıdır. Şimdiye kadar Ademoğluna felaketten başka bir şey getirmeyen ve getirmeyecek olan ötekileştirme çabalarını tiyatro oyunu seyreder gibi seyretmemeliler.
Tekrar başa dönelim; Batı dünyası zihnen ve fiilen asırlardan beri öteki ilan ettiği ve onun için hayvanlara eş değer gördüğü dünyanın temsilcileri ve muhatapları olarak her birimiz önyargı duvarlarını -üç-beş nesil sonra bile netice alınacak olsa- aşacak, dini, dili, kültürü ayrı olsa da onlarla en azından insan olma ortak paydasında birleştiğimizi göstermek zorundayız. Ötekileşme, kim ne derse desin ve nasıl düşünürse düşünsün bizim kaderimiz değildir.
Ben, ötekilerle birlikteyim. Benim için öteki bireyler, birer öteki olduğu gibi, ben de onlara göre bir ?öteki? olarak varım. Öteki kim? Annem-babam, kardeşim, arkadaşlarım, sevgilim, eşim, çocuklarım...Bir bakıma benim dışımdaki bütün bireyler ötekidir. Öteki, başkasının varlığını/varoluşunu ifade eden ontolojik bir kavramdır. Ancak bu kavram, etik-politik ve estetik değer yargılarından ve bakış açılarından da bağımsız değildir. Bu nedenle ötekini düşünürken, ona yönelirken ve ona doğru eylerken, ?ötekileştirme? tutumundan kaçınmak gerekir. Ama yaşamda sık sık düşeriz, ötekileştirme tuzağına. ?Öteki?ne yönelik bilincimizin bulanıklığı/çarpıklığı bu durumun başlıca nedenlerinden biridir.
Ötekini niçin ötekileştiririz? Başkalarının benim gibi olmasını, benim gibi düşünmesini, kısacası bana tabi olmasını ve benden bağımsız özgür ve özgün varoluşuna saygısız davranmayı doğru gördüğümde, ötekileştiririm ötekini. Ötekileştirme, kişiler arasında problemler yarattığı gibi, toplumlar ve kültürler arasında da aynı şey söz konusudur. Çatıştırılmak istenen ?uygarlıklar?, aslında önce ötekileştirilmektedir. Batı Doğu?yu ötekileştirmiştir bugüne kadar, AB de bizi ötekileştiriyor, ABD ise bütün dünyayı...
Kendimi anlamam-bilmem ve yaşamam için ötekine ihtiyacım var. İnsan olmak, kişi olmak, ancak ötekilerle birlikte söz konusudur. Ötekileştirme, insanın insan olma kimliğine yabancılaşmasıdır. Köle-efendi diyalektiğini aşamayan bir dünyada, ötekilerle ilişkilerimiz hep kırılgan ve çarpık olacaktır. Ötekileştirme, anlamayı ve diyalogu da imkansız kılar.
ÖTEKİ!!!!
Her şeyden önce 'öteki' tabiri, kişilerin, cemaatlerin, toplumların, devletlerin kendi/lerini tanımlamak için kullandıkları ve genel kullanım alanına bakınca muhtaç oldukları bir kavram. Çünkü herkes kendisini öteki üzerinden tanımlıyor, farklılıklarını 'ötekine' işaretle gösteriyor. Bu açıdan baktığınızda aynı hanede yaşayan karı, koca için, anne, baba için, erkek kardeş, kız kardeş için bile öteki. İnsan ferdi ve ete-kemiğe bürünüp toplumda varlık sahnesine çıkmış tüzel kişiliğe sahip kurumların/yapıların gerçekten kendi kimliklerini ortaya koyabilmek için ötekiye ihtiyacı var mı ayrıca ele alınıp tahlili gereken bir husus; ama bu bir gerçek.
'Ötekileşme' ve 'ötekileştirme'; insan irade ve fiilinin 'öteki' kelimesi üzerindeki tasarrufu ile ortaya çıkan ve birbiri ile alakalı olsa da birbirinden farklı iki anlama sahip olan iki kavram. Önce ötekileştirmeyi ele alalım; ötekileştirme yukarıda da işaret ettiğimiz gibi kimliğimizin adeta bir parçası. Bu açıdan masum ve gerekli bir şey gibi gözüken bu ameliye, toplumsal açıdan gruplaşmaların, hizipleşmelerin merkezi sebebi durumundadır. Zamanla ortak paydaların unutulması, menfaat paylaşımındaki hırs, hakimiyet ideali ve tutkusu gibi unsurların devreye girmesi ile grupları düşman haline getiriyor. Bu safhadan sonra kendisini tanımlamak için ihtiyaç duyulan ötekiler, birbirilerini yemekle beslenen düşmanlar haline geliyor. Yerkürede birbirlerine yer tanımıyorlar. Hakimiyetlerinin, menfaatlerinin hatta varlıklarının önündeki tek engel olarak görüyorlar birbirlerini. Ne büyük törenlerle şaşaalı biçimde imzalanan evrensel insan hakları beyannameleri bir anlam ifade ediyor, ne de evrensel adalet ve eşitlik ilkeleri gözetilerek yapılan hukuki anlaşmalar. Dün, bugün cereyan eden ve etmekte olan bütün dahili ve harici düşmanlıkların, kavgaların, çatışmaların, savaşların temelinde maalesef bu felsefe yatmaktadır.
İlahi dinler kardeşliği esas alır...
İlahi dinler Hz. Adem'in oğulları ile başlayan bu süreci önlemek amacıyla gelmiştir. Allah'ın ve yüce peygamberlerinin bu çerçevede ortaya koyduğu prensipler, emirler, yasaklar insanlığı ne kadar geniş coğrafyaya yayılırsa yayılsın tıpkı bir aile gibi kardeşane yaşamaya yetecek yeterliliktedir. Bir başka ve daha net ifadeyle İlahi dinlerde ontolojik, siyasi, iktisadi, kültürel, dinî farklılıklar, insanların hemcinslerini ötekileştirmesine dayanak olabilecek bir öğreti bulmak imkansızdır. Hatta bu yasaktır, günahtır, haramdır, dünyevi ve uhrevi cezayı gerektirir. 15 asırdan bu yana uzayıp giden İslam tarihi boyunca çeşitli dönemlerdeki kırılmalar hariç Müslümanların Müslüman olmayan unsurları ötekileştirmemesinin, genel-geçer insani prensipler ya da ortaklaşa kabullenilen anlaşmalar doğrultusunda herkesin kendi kalarak ortak bir platformda yaşayabilmesinin sebebi de budur. Müslüman olmayan unsurlara zimmi ya da azınlık denilmesi kimseyi aldatmasın. Onlar pratikteki kaymalar hariç teorik temeller itibarıyla hiçbir zaman öteki değildir ve olmamıştır. Ama aynı şeyi Batı dünyası için söylemek imkansızdır. Başlangıçtaki şarkı güftesi de bunu göstermiyor mu? Ya da tarih boyunca yaşanan savaşlarda Müslümanların karşılaştığı davranış modelleri? Miloşeviç'in şüpheli ölümü nedeniyle 90'lı yılların başlangıcında Avrupa'nın göbeği Bosna'da cereyan eden hadiseler yeniden hafızamızı yeniledi geçenlerde. Hem de dönemin süper güçlerinin nedamet kokan, 'ah keşke daha önce müdahale etseydik, soy kırımına seyirci kalmasaydık' beyan ve itirafları ile birlikte.
Özetle; ötekileştirme insanın kendi hemcinsine karşı almış olduğu fikri ve fiili bir tavrın adıdır. Belki de bir hastalıktır bu. Bir canavar misali hasmını yemeden önce ona verdiği bir isimdir. Menfaatlerini korumak, ziyadeleştirmek, arkadan gelen nesillerin istifadesine müncer olacak şekilde baki kılmak için yaptığı şuurlu bir tercihtir. Belki de bir entegrasyon, asimilasyon aracıdır. 'Ya hep, ya hiç' mantığının gözetildiği hayatiyetini devam ettirebilmenin ön şartıdır. Ya da gün geçtikçe zayıflayan, yok olmaya yüz tutan değerlerini yıkılmadan ayakta tutabilmek için ihtiyaç duyduğu düşmanın icadı için ortaya yine şuurluca konmuş bir uygulamadır.
Ötekileşme insanın kaderi değil...
Ötekileşmeye gelince; hakim ve güçlü unsurlar tarafından çeşitli sebeplerle ötekileştirilen kişi ve gruplar bir anlamda pasif olduğu için suçsuz ve masum kabul edilebilirler. Hatta bazıları bunun kendileri hakkında İlahi iradenin verdiği hüküm, dolayısıyla ezeli ve ebedi kaderleri olarak da görebilir ve inanabilirler. Fakat bu bakış açısının ve kabullenişin yanlış olduğu ortadadır. İnsan iradi bir varlıktır. Hayvandan farklı olan bu özelliği zaten onu insan yapmış, Allah'ın yeryüzündeki halifesi makamına yükseltmiştir. İnsan nesne değil, öznedir. İlahi emir ve yasaklar istikametinde tarih yapmak için buradadır. İlahi değerlere uygun olmayan gidişata dur demek, tarihe yön vermek, yanlış yere akan hadiselerin akış seyrini değiştirmek onun en birinci vazifesidir. Bu açıdan ötekileşme sürecine sokulan kişi, grup, millet ve devletler ötekileşmemek için her şeye rağmen mücadele etmek zorundadırlar. Özellikle inanç esasları gereği kainata bir mehd-i uhuvvet -kardeşlik beşiği- nazarıyla bakan, ötekilerini Hz. Ali'nin beyanıyla 'yaratılışta kardeşi' olarak gören zihniyetin temsilcileri, içine girilen tutumun yanlışlığını diğerlerine en gür sesleri ile anlatmalıdır. Şimdiye kadar Ademoğluna felaketten başka bir şey getirmeyen ve getirmeyecek olan ötekileştirme çabalarını tiyatro oyunu seyreder gibi seyretmemeliler.
Tekrar başa dönelim; Batı dünyası zihnen ve fiilen asırlardan beri öteki ilan ettiği ve onun için hayvanlara eş değer gördüğü dünyanın temsilcileri ve muhatapları olarak her birimiz önyargı duvarlarını -üç-beş nesil sonra bile netice alınacak olsa- aşacak, dini, dili, kültürü ayrı olsa da onlarla en azından insan olma ortak paydasında birleştiğimizi göstermek zorundayız. Ötekileşme, kim ne derse desin ve nasıl düşünürse düşünsün bizim kaderimiz değildir.
Ben, ötekilerle birlikteyim. Benim için öteki bireyler, birer öteki olduğu gibi, ben de onlara göre bir ?öteki? olarak varım. Öteki kim? Annem-babam, kardeşim, arkadaşlarım, sevgilim, eşim, çocuklarım...Bir bakıma benim dışımdaki bütün bireyler ötekidir. Öteki, başkasının varlığını/varoluşunu ifade eden ontolojik bir kavramdır. Ancak bu kavram, etik-politik ve estetik değer yargılarından ve bakış açılarından da bağımsız değildir. Bu nedenle ötekini düşünürken, ona yönelirken ve ona doğru eylerken, ?ötekileştirme? tutumundan kaçınmak gerekir. Ama yaşamda sık sık düşeriz, ötekileştirme tuzağına. ?Öteki?ne yönelik bilincimizin bulanıklığı/çarpıklığı bu durumun başlıca nedenlerinden biridir.
Ötekini niçin ötekileştiririz? Başkalarının benim gibi olmasını, benim gibi düşünmesini, kısacası bana tabi olmasını ve benden bağımsız özgür ve özgün varoluşuna saygısız davranmayı doğru gördüğümde, ötekileştiririm ötekini. Ötekileştirme, kişiler arasında problemler yarattığı gibi, toplumlar ve kültürler arasında da aynı şey söz konusudur. Çatıştırılmak istenen ?uygarlıklar?, aslında önce ötekileştirilmektedir. Batı Doğu?yu ötekileştirmiştir bugüne kadar, AB de bizi ötekileştiriyor, ABD ise bütün dünyayı...
Kendimi anlamam-bilmem ve yaşamam için ötekine ihtiyacım var. İnsan olmak, kişi olmak, ancak ötekilerle birlikte söz konusudur. Ötekileştirme, insanın insan olma kimliğine yabancılaşmasıdır. Köle-efendi diyalektiğini aşamayan bir dünyada, ötekilerle ilişkilerimiz hep kırılgan ve çarpık olacaktır. Ötekileştirme, anlamayı ve diyalogu da imkansız kılar.