Değişim çok geniş kapsamlı bir kavram sayın pym....
İklim,
Rejim,
dil,
insan,
vs...vs...vs...
Her unsurun değişimi kendine özgü bir süreç izliyor...
Değişim süreci varoluştan bu yana değişmeyen tek şey belki de...
Biz Anadolu insanı olarak,değişimlerden korkan,haz etmeyen ama en çok değişime maruz kalan insanlarız...Bu da geçmişe olan marazi bağlılığın,geleceğe olan kaygının getirisi diye düşünüyorum ya da götürüsü...
Dokunduğumuz her şeyi değiştirmişiz;hissettiğimiz her şey tarafından da değiştirilmişiz isteyerek ya da istemeyerek...Kimileri bertaraf olmuş kimleri bu değişimler karşısında galip gelip asli unsur olarak varlığından söz ettirebilmiş...
Sınırlar değişmiş,
ırklar değişmiş,
diller değişmiş,
kültürler değişmiş ama değişimi sırtlanan iskelet değişmemiş...
Ben bu durumu şuna benzetiyorum...
Nehirlerin üstünden insan akar,kir akar,dal akar,yosun bağlar,balıklar doğra ölür
ve akış yönleri yüksekten alçağa doğrudur;denize doğrudur...
Suyu buz tutar,debisi azalır-artar....
Bu nehrin değişen unsurlarını barındıran nehir yatağın da aşınmalar,millemeler olsa da istikameti bellidir...
O yüzden değişenlerden ziyade değişmeyenleri muhafaza etmek için çabalamalı...
Tekrar Anadoluya dönecek olursak...
Üzerinde yaşayan canlılar,cansızlar bir varmış bir yokmuş misaliyken,Garb ile Şark arasına özenle yerleştirilmiş çelikten bir kale gibidir Anadolu...Bu coğrafyada varlığını sürdüren diller de milletler de kültürler de tesadüfi şekillenmelerden,değişimlerden uzaktır...Her devirde ezilenler olur,ezilenlerin omzunda yükselenler olur,bahtiyar olanları azdır bu toprakların...Bu bir kira bedeli değil misyon gereğidir...
Anadolu'nun kaburgalarına giydirilen et,kas,kıkırdak,damar ve sinirler değişir...İşte bir varmış bir yokmuşlar bu kaleyi dil,ırk,kültür,renk gibi sürekli değişim gösteren detaylarla savunmasız bıraktıklarında bir de bakarlar ki kalenin surlarında ciddi hasarlar oluşmuş...Bu hasarla birlikte kaçınılmaz sızıntı sonucunda elde kalan yalnızca et yığını olur ki bu et yığını,ölüm sertliğine girdiği an geriye dönüş imkansız olur...
Doğal değişimleri kabullenip önyargısız yaklaşmayı,
müsbet değişimlere şapka çıkarıp,teşvik edici olmayı bilmemiz gerekiyor.
Menfi değişimlerin de etki alanlarını ve bu menfiliğin neye ve kime göre menfi olduğunu iyi hesaplarsak çatıda oluşacak olası delikleri önleyebiliriz...
Öte yandan benim yanlışlarım bir başkasının yanlışlarıyla örtüşecek diye bir kaide yok elbette...
İşte bu noktada devreye girecek olan ortak payda değişmeyen unsurdur...
Yani iskeletimiz...
Diğer bir deyişle,çatı....
Değişim çok geniş kapsamlı bir kavram sayın pym....
İklim,
Rejim,
dil,
insan,
vs...vs...vs...
Her unsurun değişimi kendine özgü bir süreç izliyor...
Değişim süreci varoluştan bu yana değişmeyen tek şey belki de...
Biz Anadolu insanı olarak,değişimlerden korkan,haz etmeyen ama en çok değişime maruz kalan insanlarız...Bu da geçmişe olan marazi bağlılığın,geleceğe olan kaygının getirisi diye düşünüyorum ya da götürüsü...
Dokunduğumuz her şeyi değiştirmişiz;hissettiğimiz her şey tarafından da değiştirilmişiz isteyerek ya da istemeyerek...Kimileri bertaraf olmuş kimleri bu değişimler karşısında galip gelip asli unsur olarak varlığından söz ettirebilmiş...
Sınırlar değişmiş,
ırklar değişmiş,
diller değişmiş,
kültürler değişmiş ama değişimi sırtlanan iskelet değişmemiş...
Ben bu durumu şuna benzetiyorum...
Nehirlerin üstünden insan akar,kir akar,dal akar,yosun bağlar,balıklar doğra ölür
ve akış yönleri yüksekten alçağa doğrudur;denize doğrudur...
Suyu buz tutar,debisi azalır-artar....
Bu nehrin değişen unsurlarını barındıran nehir yatağın da aşınmalar,millemeler olsa da istikameti bellidir...
O yüzden değişenlerden ziyade değişmeyenleri muhafaza etmek için çabalamalı...
Tekrar Anadoluya dönecek olursak...
Üzerinde yaşayan canlılar,cansızlar bir varmış bir yokmuş misaliyken,Garb ile Şark arasına özenle yerleştirilmiş çelikten bir kale gibidir Anadolu...Bu coğrafyada varlığını sürdüren diller de milletler de kültürler de tesadüfi şekillenmelerden,değişimlerden uzaktır...Her devirde ezilenler olur,ezilenlerin omzunda yükselenler olur,bahtiyar olanları azdır bu toprakların...Bu bir kira bedeli değil misyon gereğidir...
Anadolu'nun kaburgalarına giydirilen et,kas,kıkırdak,damar ve sinirler değişir...İşte bir varmış bir yokmuşlar bu kaleyi dil,ırk,kültür,renk gibi sürekli değişim gösteren detaylarla savunmasız bıraktıklarında bir de bakarlar ki kalenin surlarında ciddi hasarlar oluşmuş...Bu hasarla birlikte kaçınılmaz sızıntı sonucunda elde kalan yalnızca et yığını olur ki bu et yığını,ölüm sertliğine girdiği an geriye dönüş imkansız olur...
Doğal değişimleri kabullenip önyargısız yaklaşmayı,
müsbet değişimlere şapka çıkarıp,teşvik edici olmayı bilmemiz gerekiyor.
Menfi değişimlerin de etki alanlarını ve bu menfiliğin neye ve kime göre menfi olduğunu iyi hesaplarsak çatıda oluşacak olası delikleri önleyebiliriz...
Öte yandan benim yanlışlarım bir başkasının yanlışlarıyla örtüşecek diye bir kaide yok elbette...
İşte bu noktada devreye girecek olan ortak payda değişmeyen unsurdur...
Yani iskeletimiz...
Diğer bir deyişle,çatı....