Konu, Elif Şafak...
...ama size intihal serbest olduğu gibi Türkçe bilmeden milyonlarca satan kitaplar yazmak da, "selam söyle o yare" kategorisindeki laflarınıza "kitabe" muamelesi yaptırmak da serbest.
Böyle bir toplumu ve böyle bir medyayı dünyanın başka yerinde bulamazsınız; tadını çıkarın.
--------------------------------------------------------------------------------
Vatan gazetesinin 4 Ağustos 2011 tarihli nüshasında yayımlanan bir haber, normal şartlarda ve asgari namusun kaldığı bitr ülkede kıyameti koparacak nitelikteydi.
Gazetenin muhabirlerindden Burak Kara'nın imzasını taşıyan haberde, Elif Şafak'ın İskender adlı romanının, İngiliz yazar Zaide Smith'in İnci Gibi Dişler romanını "bire bir benzeri" olduğu ortaya konulmuş; bu önemli iddia romandan yapılan alıntılar ve çevirmenin söyledikleriyle güçlü biçimde desteklenmişti.
Haber, iddiayı güçlendiren maddi unsurlarla dolu, gazetecilik deyimiyle dört başı mamur bir haberdi. İnci Gibi Dişler romanını Türkçe'ye çeviren Mefkure Bayatlı'nın söyledikleri ise Elif Şafak'ı zor durumda bırakacak gibi görünüyordu...
Ancak, burası "Yeni Türkiye" olduğu için bu ağır iddia ne edebiyat dünyasının, ne de Elif Şafak'în üzerinde hiç bir etki yaratmadı; çünkü edebiyatçının namusu da diğer bütün meslek alanlarında olduğu gibi "ileri demokrasinin" çöplüğüne çoktan atılmıştı. Kadın, bu önemli iddiaya cevap vermediği gibi televizyon ekranlarında daha fazla boy gösterip sözümona "romanlarının" reklamını daha fazla yapmaya başladı.
Müellif'in kendisiyle röportaj yapan gazetecilere Ipad hediye ettiği iddiası da toplumun ve entellektüel camianın bir kulağından girip öbür kulağından çıktığı için gazeteler ve televizyon kanalları bu yandan küresel çarklı yazarcıkla görüşmek için yeniden sıraya girdiler.
Tabii, Vatan gazetesi tarafından ortaya atılan intihal iddiasından sonra yapılan bu röportajların hiç birinde intihal iddiası gündeme getirilmedi. Böyle bir şey yokmuş gibi davranıldı ve hep pohpohlayıcı, çanak sorular soruldu.
Acaba bu yazarcık da gölgesinde beslenip büyüdüğü Başbakan'ı gibi kendisiyle röportaj yapacak olan gazetecilere hangi soruları sorup hangileri soramayacaklarını önden mi bildiriyordu?
İntihal ile suçlanıp hiç bir cevap veremediği halde, büyük bir yüzsüzlükle ekranlarda boyundan büyük laflar eden bu ileri demokrasi lalesinin sadece çalıntı kitapları göklere çıkarılmakla kalınmıyor, kendisine toplumun ve insan ırkının ufkunu açacak hikmetler yumurtlayan bir "bilge" payesi de verilmeye çalışılıyordu.
Kendisini en son Habertürk televizyonunda Akşam Raporu programında Ece Ünver'e "büyük fikirlerini" açıklarken izledim. Belirtmek isterim ki Ece Ünver gibi - affedersiniz- Roma kerhanesine dönmüş bir medyada ciddi ve mesleki kurallara bağlı kalmaya çalışan bir televizyoncuya Elif Şafak'a yaptığı yalakalıkları hiç yakıştıramadım. (Aslında niye yakıştıramadıysam...Herkesi nasıl muma ve maymuna çevirdiklerini yıllardır acıyla izlemiyormuşuz gibi... )
Ece Ünver, "intihal"gibi yakıcı bir suçlamanın ağırlığı henüz gündemdeyken, bu konunun kapağını hiç açmadı. Aksine, iddianın üstüne örtmeye çalışan bir telaşla, İskender adlı romana aşırı övgülerde bulundu. En sıradan cümlelere büyük anlamlar yüklemeye kalkıştı.
"Bizi en çok yakınlarımız incitir" cümlesini adeta gökten inmiş bir ayet gibi okudu...
Ne var şimdi bunda?
"Bizi en çok yakınlarımız incitir" cümlesindeki "derin felsefeyi" bizler acaba çilekeş yengelerimiz ve halalarımızdan "Elin oğlu yapsa gam yemezdim kardeş" şeklinde çocukluğumuzdan beri işitip durduğumuz için mi kavrayamıyorduk?
Bu muydu yani -üstelik çalıntı olduğu yönünde önemli kanıtlar ortaya konulmuş- bir romanın bütün "felsefesi"?
Ekşi Sözlüğe girip "Yaran Babaane lafları" listesine bakarsanız, "Dünya söbü olsa yutçanız" lafında bile Elif Şafak'ı da kapsayan bir "üst felsefe" bulabilirsiniz oysa.
Ama yok! Bir küresel operasyon maymununa illâ ki "bilge" sıfatı yapıştıracağız ya...
Ağızlara sakız olmuş ne kadar basmakalıp, ne kadar orta malı laf varsa, Elif Şafak söyleyince hikmet yerine geçiyor.
Profesyonel "kaş tasarımcılarının" elinden geçmiş kaşları, en az 3 saati almış makyajı ve yedinci günden itibaren dipleri boyanmış saçlarıyla bir de şu hikmeti yumurtladı bu çakma bilge:
"Namus bedende değil, zihinlerde aranmalıdır"
Oy oy oy!
Hayatınızda ilk kez duydunuz değil mi?
Atıf Yılmaz'ın 12 Eylül'ün ağır siyasi baskısından kurtulmak için icat ettiği, güya entel cinsel buhranını yansıtan Müjde Ar'lı filmlerinde hiç duymamıştınız bu lafı...
Bu filmlerde, sosyete fahişesi Benli Meryem'in işaret parmağını sağ şakağına vurarak "Namus bacak arasında değil, aha burdadır" dediğini görmediniz. Bu basmakalıbı daha sonra annelerinizin, çevrenizdeki ev kadınlarının tekrarlayıp durduğuna binlerce kez tanık olmadınız..
Aman ne büyük laf!
Bitmedi..Elif Şafak, programda kendisini değerinin altına çektikçe çeken Ece Ünver'in hayran bakışları altında şu lafı da etti:
"Haram lokma yememekte aranmalıdır namus..."
Vay!
İntihalle suçlanmış ve cevap vermek yerine Ipad dağıtmaya devam etmiş bir yazar olarak böyle diyor...
İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için dünyanın en zenginleri listesinde İngiltere Kraliçesi'nden önce geldiği belgelenen fakat büyük bir uluslararası lobi yaratılarak bu belgeler yok edilen bir siyasetçinin himayesinde yazarlık yapıyor olmaması gerekir.
İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için dünyanın en kirli parasına, en karanlık uluslarası ağına sahip bir Sarıklı Kardinal'in beslemesi olmaması gerekir...
İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için, büyük paralar kazandığı ülkesinde yaşanan adaletsizlikten, yargısız infazlardan, doğa katliamından, emperyalist uşaklığından, bilinçli yoksullaştırmadan, sinsi diktatörleşmeden vs, bırakın istifade etmeyi, bunlardan rahatsız olması, tiksinmesi gerekir...
Bu "büyük yazarın" yazarlığın birinci şartı olan dil'e hakimiyet konusunda da ne kadar perişan bir halde olduğunu, İngilizce roman yazıp küresel efendilerine yaranacağım derken Türkçe'yi ne kadar ihmal ettiğini de yine aynı programda şu cümleden anlıyoruz:
"Duyarlılılığı yükseltmek çok elzem."
Hanımefendi..
"Elzem" en üst zorunluluğu ifade eden Arapça bir kelimedir. "Çok"tan zaten daha yukarıdadır, "çok"un yeterli olmadığı durumlarda kullanılır ve dolayısıyla asgari düzeyde Türkçe bilen birisi "çok elzem" diye bir cümle kurmaz, kuramaz...
Ama size intihal serbest olduğu gibi Türkçe bilmeden milyonlarca satan kitaplar yazmak da, "selam söyle o yare" kategorisindeki laflarınıza "kitabe" muamelesi yaptırmak da serbest.
Böyle bir toplumu ve böyle bir medyayı dünyanın başka yerinde bulamazsınız; tadını çıkarın.
*******
Elif Şafak'ı destekleyen küresel şebeke bugün (28 Ağustos 2011) Vatan gazetesine "intihal" haberini amiyane deyimle "yalattı".
Yanlış anlaşılmasın, Elif Şafak'ın hırsız olmadığını kanıtlayarak değil..
İntihal haberini yazan Burak Kara, bu kez de Elif Şafak'ın İngiliz The Guardian gazetesine yazdığı makaleyi yüceltti.
Makalenin "Türkiye, aile içi şiddete gözünü açıyor" şeklindeki başlığı bile bir sömürgecinin bakış açısını yansıtıyordu. Geri kalmışlık içinde boğulan bir koloni'ye İngiliz entellektüelinin duyarlı yaklaşımı!
Sanki sözü edilen ülke Hindistan, Elif Şafak da Kipling'in yandan yazmışıydı...
İşte Vatan gazetesinin tükürdüğünü yalayan o haberi:
"Yazar Elif Şafak İngiliz The Guardian gazetesine "Türkiye aile içi şiddete gözünü açıyor" başlıklı bir makale yazdı. Şafak yazısında aile içi şiddetin asıl nedenini erkek çocuklarını ?evin sultanı? gibi yetiştiren annelerden kaynaklandığını, annelerin bu davranışı sürerse alınan tüm tedbirlerin, yapılan tüm çalışmaların yetersiz kalacağını savundu. Evin sultanı
Şafak, ?Üniversite öğrencileri yürüyüş yapıyor, kadın hakları savunucuları imza topluyor. Bloglar, web siteleri, dergiler, fanzinlerde aile içi şiddetle ilgili yazılar yazılıyor. Panellerde aktivistler seslerini yükseltiyor ama tüm bunlar yetmez! Biz oğullarımızı yetiştirme tarzımızı değiştirip kızlardan üstün olduklarına inanmaktan, ta ki biz anneler oğullarımıza, ?evin sultanı? gibi davranmaktan vazgeçene kadar hiçbir şey yeterli olmaz? diye yazdı. VATAN, büyük yankı uyandıran bu görüşleri tartışmaya açtı: Anne değiştirebilir
Prof. Dr. Serpil Sancar (Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü): ?Erkek çocuklarını evin sultanı gibi sadece anneler degil bütün sülale, mahalle görüyor. Anne de buna uyuyor. Erkek çocuğun imtiyazlı büyümesini anne değiştirebilir. Anne oğluna eşitliği öğretse sorun kökünden çözülür. Şiddet topluma çok organize, estetik ve zevk veren bir şey olarak sunuluyor, deşarj aracı olarak görüşüyor. ? Eğitim şart
Nazan Moroğlu (İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı): ?Kadına yönelik şiddeti basite indirgemektir, bir çocuğun yetiştirilmesinde ailenin olduğu kadar okulda verilen eğitimin ve sosyal çevredeki anlayışın da etkisi vardır. Bu nedenle aslında aile içinde, erkek egemen düzenin ve bu zihniyetin kaldırılması için eğitimin önemi çok daha büyük olacaktır.?
Konu, Elif Şafak...
...ama size intihal serbest olduğu gibi Türkçe bilmeden milyonlarca satan kitaplar yazmak da, "selam söyle o yare" kategorisindeki laflarınıza "kitabe" muamelesi yaptırmak da serbest.
Böyle bir toplumu ve böyle bir medyayı dünyanın başka yerinde bulamazsınız; tadını çıkarın.
--------------------------------------------------------------------------------
Vatan gazetesinin 4 Ağustos 2011 tarihli nüshasında yayımlanan bir haber, normal şartlarda ve asgari namusun kaldığı bitr ülkede kıyameti koparacak nitelikteydi.
Gazetenin muhabirlerindden Burak Kara'nın imzasını taşıyan haberde, Elif Şafak'ın İskender adlı romanının, İngiliz yazar Zaide Smith'in İnci Gibi Dişler romanını "bire bir benzeri" olduğu ortaya konulmuş; bu önemli iddia romandan yapılan alıntılar ve çevirmenin söyledikleriyle güçlü biçimde desteklenmişti.
Haber, iddiayı güçlendiren maddi unsurlarla dolu, gazetecilik deyimiyle dört başı mamur bir haberdi. İnci Gibi Dişler romanını Türkçe'ye çeviren Mefkure Bayatlı'nın söyledikleri ise Elif Şafak'ı zor durumda bırakacak gibi görünüyordu...
Ancak, burası "Yeni Türkiye" olduğu için bu ağır iddia ne edebiyat dünyasının, ne de Elif Şafak'în üzerinde hiç bir etki yaratmadı; çünkü edebiyatçının namusu da diğer bütün meslek alanlarında olduğu gibi "ileri demokrasinin" çöplüğüne çoktan atılmıştı. Kadın, bu önemli iddiaya cevap vermediği gibi televizyon ekranlarında daha fazla boy gösterip sözümona "romanlarının" reklamını daha fazla yapmaya başladı.
Müellif'in kendisiyle röportaj yapan gazetecilere Ipad hediye ettiği iddiası da toplumun ve entellektüel camianın bir kulağından girip öbür kulağından çıktığı için gazeteler ve televizyon kanalları bu yandan küresel çarklı yazarcıkla görüşmek için yeniden sıraya girdiler.
Tabii, Vatan gazetesi tarafından ortaya atılan intihal iddiasından sonra yapılan bu röportajların hiç birinde intihal iddiası gündeme getirilmedi. Böyle bir şey yokmuş gibi davranıldı ve hep pohpohlayıcı, çanak sorular soruldu.
Acaba bu yazarcık da gölgesinde beslenip büyüdüğü Başbakan'ı gibi kendisiyle röportaj yapacak olan gazetecilere hangi soruları sorup hangileri soramayacaklarını önden mi bildiriyordu?
İntihal ile suçlanıp hiç bir cevap veremediği halde, büyük bir yüzsüzlükle ekranlarda boyundan büyük laflar eden bu ileri demokrasi lalesinin sadece çalıntı kitapları göklere çıkarılmakla kalınmıyor, kendisine toplumun ve insan ırkının ufkunu açacak hikmetler yumurtlayan bir "bilge" payesi de verilmeye çalışılıyordu.
Kendisini en son Habertürk televizyonunda Akşam Raporu programında Ece Ünver'e "büyük fikirlerini" açıklarken izledim. Belirtmek isterim ki Ece Ünver gibi - affedersiniz- Roma kerhanesine dönmüş bir medyada ciddi ve mesleki kurallara bağlı kalmaya çalışan bir televizyoncuya Elif Şafak'a yaptığı yalakalıkları hiç yakıştıramadım. (Aslında niye yakıştıramadıysam...Herkesi nasıl muma ve maymuna çevirdiklerini yıllardır acıyla izlemiyormuşuz gibi... )
Ece Ünver, "intihal"gibi yakıcı bir suçlamanın ağırlığı henüz gündemdeyken, bu konunun kapağını hiç açmadı. Aksine, iddianın üstüne örtmeye çalışan bir telaşla, İskender adlı romana aşırı övgülerde bulundu. En sıradan cümlelere büyük anlamlar yüklemeye kalkıştı.
"Bizi en çok yakınlarımız incitir" cümlesini adeta gökten inmiş bir ayet gibi okudu...
Ne var şimdi bunda?
"Bizi en çok yakınlarımız incitir" cümlesindeki "derin felsefeyi" bizler acaba çilekeş yengelerimiz ve halalarımızdan "Elin oğlu yapsa gam yemezdim kardeş" şeklinde çocukluğumuzdan beri işitip durduğumuz için mi kavrayamıyorduk?
Bu muydu yani -üstelik çalıntı olduğu yönünde önemli kanıtlar ortaya konulmuş- bir romanın bütün "felsefesi"?
Ekşi Sözlüğe girip "Yaran Babaane lafları" listesine bakarsanız, "Dünya söbü olsa yutçanız" lafında bile Elif Şafak'ı da kapsayan bir "üst felsefe" bulabilirsiniz oysa.
Ama yok! Bir küresel operasyon maymununa illâ ki "bilge" sıfatı yapıştıracağız ya...
Ağızlara sakız olmuş ne kadar basmakalıp, ne kadar orta malı laf varsa, Elif Şafak söyleyince hikmet yerine geçiyor.
Profesyonel "kaş tasarımcılarının" elinden geçmiş kaşları, en az 3 saati almış makyajı ve yedinci günden itibaren dipleri boyanmış saçlarıyla bir de şu hikmeti yumurtladı bu çakma bilge:
"Namus bedende değil, zihinlerde aranmalıdır"
Oy oy oy!
Hayatınızda ilk kez duydunuz değil mi?
Atıf Yılmaz'ın 12 Eylül'ün ağır siyasi baskısından kurtulmak için icat ettiği, güya entel cinsel buhranını yansıtan Müjde Ar'lı filmlerinde hiç duymamıştınız bu lafı...
Bu filmlerde, sosyete fahişesi Benli Meryem'in işaret parmağını sağ şakağına vurarak "Namus bacak arasında değil, aha burdadır" dediğini görmediniz. Bu basmakalıbı daha sonra annelerinizin, çevrenizdeki ev kadınlarının tekrarlayıp durduğuna binlerce kez tanık olmadınız..
Aman ne büyük laf!
Bitmedi..Elif Şafak, programda kendisini değerinin altına çektikçe çeken Ece Ünver'in hayran bakışları altında şu lafı da etti:
"Haram lokma yememekte aranmalıdır namus..."
Vay!
İntihalle suçlanmış ve cevap vermek yerine Ipad dağıtmaya devam etmiş bir yazar olarak böyle diyor...
İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için dünyanın en zenginleri listesinde İngiltere Kraliçesi'nden önce geldiği belgelenen fakat büyük bir uluslararası lobi yaratılarak bu belgeler yok edilen bir siyasetçinin himayesinde yazarlık yapıyor olmaması gerekir.
İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için dünyanın en kirli parasına, en karanlık uluslarası ağına sahip bir Sarıklı Kardinal'in beslemesi olmaması gerekir...
İnsanın bu sözü söyleyebilmesi için, büyük paralar kazandığı ülkesinde yaşanan adaletsizlikten, yargısız infazlardan, doğa katliamından, emperyalist uşaklığından, bilinçli yoksullaştırmadan, sinsi diktatörleşmeden vs, bırakın istifade etmeyi, bunlardan rahatsız olması, tiksinmesi gerekir...
Bu "büyük yazarın" yazarlığın birinci şartı olan dil'e hakimiyet konusunda da ne kadar perişan bir halde olduğunu, İngilizce roman yazıp küresel efendilerine yaranacağım derken Türkçe'yi ne kadar ihmal ettiğini de yine aynı programda şu cümleden anlıyoruz:
"Duyarlılılığı yükseltmek çok elzem."
Hanımefendi..
"Elzem" en üst zorunluluğu ifade eden Arapça bir kelimedir. "Çok"tan zaten daha yukarıdadır, "çok"un yeterli olmadığı durumlarda kullanılır ve dolayısıyla asgari düzeyde Türkçe bilen birisi "çok elzem" diye bir cümle kurmaz, kuramaz...
Ama size intihal serbest olduğu gibi Türkçe bilmeden milyonlarca satan kitaplar yazmak da, "selam söyle o yare" kategorisindeki laflarınıza "kitabe" muamelesi yaptırmak da serbest.
Böyle bir toplumu ve böyle bir medyayı dünyanın başka yerinde bulamazsınız; tadını çıkarın.
*******
Elif Şafak'ı destekleyen küresel şebeke bugün (28 Ağustos 2011) Vatan gazetesine "intihal" haberini amiyane deyimle "yalattı".
Yanlış anlaşılmasın, Elif Şafak'ın hırsız olmadığını kanıtlayarak değil..
İntihal haberini yazan Burak Kara, bu kez de Elif Şafak'ın İngiliz The Guardian gazetesine yazdığı makaleyi yüceltti.
Makalenin "Türkiye, aile içi şiddete gözünü açıyor" şeklindeki başlığı bile bir sömürgecinin bakış açısını yansıtıyordu. Geri kalmışlık içinde boğulan bir koloni'ye İngiliz entellektüelinin duyarlı yaklaşımı!
Sanki sözü edilen ülke Hindistan, Elif Şafak da Kipling'in yandan yazmışıydı...
İşte Vatan gazetesinin tükürdüğünü yalayan o haberi:
"Yazar Elif Şafak İngiliz The Guardian gazetesine "Türkiye aile içi şiddete gözünü açıyor" başlıklı bir makale yazdı. Şafak yazısında aile içi şiddetin asıl nedenini erkek çocuklarını ?evin sultanı? gibi yetiştiren annelerden kaynaklandığını, annelerin bu davranışı sürerse alınan tüm tedbirlerin, yapılan tüm çalışmaların yetersiz kalacağını savundu. Evin sultanı
Şafak, ?Üniversite öğrencileri yürüyüş yapıyor, kadın hakları savunucuları imza topluyor. Bloglar, web siteleri, dergiler, fanzinlerde aile içi şiddetle ilgili yazılar yazılıyor. Panellerde aktivistler seslerini yükseltiyor ama tüm bunlar yetmez! Biz oğullarımızı yetiştirme tarzımızı değiştirip kızlardan üstün olduklarına inanmaktan, ta ki biz anneler oğullarımıza, ?evin sultanı? gibi davranmaktan vazgeçene kadar hiçbir şey yeterli olmaz? diye yazdı. VATAN, büyük yankı uyandıran bu görüşleri tartışmaya açtı: Anne değiştirebilir
Prof. Dr. Serpil Sancar (Ankara Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü): ?Erkek çocuklarını evin sultanı gibi sadece anneler degil bütün sülale, mahalle görüyor. Anne de buna uyuyor. Erkek çocuğun imtiyazlı büyümesini anne değiştirebilir. Anne oğluna eşitliği öğretse sorun kökünden çözülür. Şiddet topluma çok organize, estetik ve zevk veren bir şey olarak sunuluyor, deşarj aracı olarak görüşüyor. ? Eğitim şart
Nazan Moroğlu (İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı): ?Kadına yönelik şiddeti basite indirgemektir, bir çocuğun yetiştirilmesinde ailenin olduğu kadar okulda verilen eğitimin ve sosyal çevredeki anlayışın da etkisi vardır. Bu nedenle aslında aile içinde, erkek egemen düzenin ve bu zihniyetin kaldırılması için eğitimin önemi çok daha büyük olacaktır.?