Sabahımdın, günüm başlardı gelişinle,
Güneş doğardı içime, taa uzaktan bembeyaz bir gülüşünle...
Sonra, uzatırdın elini;
Cemreler dökülürdü ellerinden,
Ellerime hayat akardı, cansuyum akardı,
Aşkı coşturan ateşi, hep ellerin yakardı.
Hele, gözlerinin firûze kadehlerinden, efsunlar dökerek
Gözlerimin taa içine baktığın zaman
Mevsimler değişirdi yüreğimde an be an,
Bir ilâhî el, yüreğime doldururdu tüm yıldızları gökten sökerek...
Sonra, şöyle bir dönerdin yavaşça;
Açılan eteklerin cilveler, umutlar ve güzellikler dökerdi
Ve savrulurdu kızıl saçların,
Ufkuma kıpkızıl bir gün batışı çökerdi.
Bazen bir şarkı mırıldanırdın hafifce, o buğulu sesinle,
Yaklaşırdım yüzüne, kokunu duymak için,
Nefesim karışırdı nefesinle...
O zaman uzatıverirdin dudaklarını
Ne sihir vardı o gül yaprağı dudaklarında, bilmem,
Hiç tadılmamış lezzetler bulurdum,
Her bûsende, inan, bir daha sarhoş olurdum...
Dudaklarıma dudaklarının tadı, ellerime teninin kokusu sinerdi.
Fakat, doyurmayan bir yaz yağmuruydu mutluluk, çabuk dinerdi.
Sonra ruhuma simsiyah bir perde gibi sensizlik inerdi
Gelişinle başlayan günüm, gidişinle biterdi...
Bir rüzgâr olmayı düşlerdim hep geceler boyunca,
Sen uyurken açık pencerenden ayışığıyla beraber dolup odana
Saçlarında esmeyi,
Ve hafifce sıyırıp üzerinden örtüleri,
Ellerini okşamayı düşlerdim bir bir...
Ayışığında, elâ gözlerin, gül pembesi dudakların ve kızıl saçlarınla,
Rengin gökkuşağından, kokun amber,
Ne güzel olurdun, kimbilir...
Ben şimdi o düşlerin de bittiği simsiyah gecelerdeyim,
Bir daha doğmayacak güneşimin özleminde
Yorgun bir nefesin çaldığı dertli bir ney?im.
Hasret üflüyorum, anılar üflüyorum tükenen soluklarımla
Ve akreple yelkovanın duracağı zamanı beklemekteyim...
Ünal Beşkese
Sabahımdın, günüm başlardı gelişinle,
Güneş doğardı içime, taa uzaktan bembeyaz bir gülüşünle...
Sonra, uzatırdın elini;
Cemreler dökülürdü ellerinden,
Ellerime hayat akardı, cansuyum akardı,
Aşkı coşturan ateşi, hep ellerin yakardı.
Hele, gözlerinin firûze kadehlerinden, efsunlar dökerek
Gözlerimin taa içine baktığın zaman
Mevsimler değişirdi yüreğimde an be an,
Bir ilâhî el, yüreğime doldururdu tüm yıldızları gökten sökerek...
Sonra, şöyle bir dönerdin yavaşça;
Açılan eteklerin cilveler, umutlar ve güzellikler dökerdi
Ve savrulurdu kızıl saçların,
Ufkuma kıpkızıl bir gün batışı çökerdi.
Bazen bir şarkı mırıldanırdın hafifce, o buğulu sesinle,
Yaklaşırdım yüzüne, kokunu duymak için,
Nefesim karışırdı nefesinle...
O zaman uzatıverirdin dudaklarını
Ne sihir vardı o gül yaprağı dudaklarında, bilmem,
Hiç tadılmamış lezzetler bulurdum,
Her bûsende, inan, bir daha sarhoş olurdum...
Dudaklarıma dudaklarının tadı, ellerime teninin kokusu sinerdi.
Fakat, doyurmayan bir yaz yağmuruydu mutluluk, çabuk dinerdi.
Sonra ruhuma simsiyah bir perde gibi sensizlik inerdi
Gelişinle başlayan günüm, gidişinle biterdi...
Bir rüzgâr olmayı düşlerdim hep geceler boyunca,
Sen uyurken açık pencerenden ayışığıyla beraber dolup odana
Saçlarında esmeyi,
Ve hafifce sıyırıp üzerinden örtüleri,
Ellerini okşamayı düşlerdim bir bir...
Ayışığında, elâ gözlerin, gül pembesi dudakların ve kızıl saçlarınla,
Rengin gökkuşağından, kokun amber,
Ne güzel olurdun, kimbilir...
Ben şimdi o düşlerin de bittiği simsiyah gecelerdeyim,
Bir daha doğmayacak güneşimin özleminde
Yorgun bir nefesin çaldığı dertli bir ney?im.
Hasret üflüyorum, anılar üflüyorum tükenen soluklarımla
Ve akreple yelkovanın duracağı zamanı beklemekteyim...
Ünal Beşkese