Örtünmenin tarihi
Örtünmenin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü örtünme Rabbimizin buyurduğu gibi, tabiat şartlarına ve her türlü dış etkilere karşı korunmak için yapılmaktadır:
Nahl; 80, 81: Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden de size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler de yaptı. Ayrıca hayvanların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.
Allah yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O?na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.
Örtünmenin zaman içerisinde gösterdiği gelişme ise sadece korunmaya yönelik olarak; bulunulan bölgeye, iklim şartlarına göre olmamış, meslek, statü, yaş gibi sosyal yaşam içindeki farklılıklar da örtünmeyi değişik şekillerde etkilemiştir. Bazı kıyafetler belirli işleri yapanlara özgü kılınmış ve kıyafet farklılıkları yasal müeyyidelerle korunmuştur. Meselâ, Osmanlı imparatorluğunda halkın ancak tek sorguçlu sarık sarmasına izin verilmiş, iki sorguçlu sarık sadrazama, üç sorguçlu sarık da padişaha özgü kılınmıştır. Halkın içinde ayrı dinlere mensup erkek ve kadınlar, saraya mensup kimseler, esnaf? da, hep bu özelliklerini belli eden kıyafetler giymek zorunda bırakılmıştır. Kişilerin özelliklerini belli eden kıyafetler giymeleri, tüm dünya ülkelerinde günümüze kadar sürdürülmüş bir uygulamadır. Nitekim bugün mesleği askerlik, polislik, doktorluk, hemşirelik, hâkimlik, avukatlık, itfaiyecilik? olan kimseler, bu özelliklerini tanıtan kıyafetler giymektedirler.
Kıyafet şekillerinde belirleyici olan bir başka sosyal olgu da kölelik müessesesidir. Kölelik, Kur?an?ın indiği dönemde, dünyanın hemen her tarafında olduğu gibi Araplar arasında da yaygın bir uygulama olup, bu statüdeki insanların diğer insanlardan hemen ayırt edilmesi için kıyafetlerine bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Meselâ hür erkeklerin sarık sarmaları ve hür kadınların başlarına örtü almalarına karşılık kölelerin başlarını örtmelerine izin verilmemiştir. Araplar arasındaki başın örtülmesi ile ilgili kıyafet düzeni ise onlara geçmiş kültürlerden intikal etmiştir. Sümer tabletlerinin okunmasıyla Sümer tapınaklarında kadınların örtündükleri ortaya çıkmış, Asur kanunları da evli ve dul kadınları başlarını örtmeye mecbur etmiş, kızların, cariyelerin ve sokak fahişelerinin ise örtünmesini yasaklamış, bu yasağa uymayanlara da ceza verileceğini hükme bağlamıştır (Prof. Mebrure Tosun - Doç. Dr. Kadriye Yalvaç, Sümer, Babil, Asur kanunları ve Ammi-Aduqa Fermanı, Ankara, 1975, s.252, madde 40). Yani, Araplar arasındaki, kadınların başlarını örtmesi şeklindeki yerleşik alışkanlık, aslında bölgede çok eskiden beri uygulanmakta olan bir kıyafet şeklidir.
Yahudilikte ise ?peçe? şekline dönüşmüş bir örtünme söz konusudur. Ama Yahudilikteki uygulama mahiyet itibariyle Sümer ve Asur?dan gelip Araplar arasında devam eden örtünmeden önemli bir farklılık arz eder. O zamanın örfüne, törelerine göre, toplum içindeki kötü kadınların, fahişelerin örtündükleri anlaşılmaktadır:
Tekvin 38. Bab?dan:
?.........Ve işte, kaynatan sürüsünü kırkmak için Timnat?a çıkıyor, diye Tamar?a bildirildi. Ve üzerinden dulluk esvabını çıkardı, peçesiyle örtündü, ve Timnat yolu üzerinde olan Enaim kapısında sarınıp oturdu; çünkü Şelanın büyüyüp kendisinin ona karı olarak verilmediğini gördü. Ve Yahuda onu görünce, kendisini kötü kadın sandı; çünkü yüzünü kapatmıştı. Ve yolda onun yanına inip dedi. Rica ederim, gel senin yanına gireyim. Çünkü onun kendi gelini olduğunu bilmedi. Ve dedi: Yanına girmek için bana ne verirsin? ....?
Tekvin 24. Bab, 65. cümle:
?Ve köleye dedi: bizi karşılamak için tarlada yürüyen bu adam kimdir? Ve köle: Efendimdir, dedi. Ve Rebeka peçesini alıp örtündü.?
Kitab-ı Mukaddes?in, Tesniye bölümünün, 23. Bab?ında da, İbranilerin içinde kendini fuhuşa vakfetmiş kadınların bulunduğu, İsrailoğullarından böylelerinin bulunmaması ve fuhuştan kazanılan paranın Allah için harcanmaması istenmektedir.
Hıristiyanlıkta da örtünme konusu İncil?e girmiştir.
İncil, Korintoslulara 1. mektup, 11. Bab, 4-6. cümleler:
?Başı örtülü olarak dua eden, yahut peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Fakat başı örtüsüz olarak duâ eden, yahut peygamberlik eden kadın, başını küçük düşürür; çünkü tıraş edilmiş olmakla bir nevi aynı şeydir. Çünkü eğer kadın örtünmüyorsa, saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek, yahut tıraş olmak ayıp ise, örtünsün. Çünkü erkek Allah?ın sureti ve izzeti olduğu için, başını örtmemelidir. Fakat kadın erkeğin izzetidir.?
Özetlemek gerekirse örtünme, İslâm öncesi devirlerde, o günün yaşamındaki sosyal farklılığın bir nişanesi olarak kanunlara konmuş ve üniforma niteliği kazanmış bir uygulamadır. Kur?an?ın indiği dönemdeki Arap toplumunda da örtünme, evli ve hür kadınlar ile hür olmayan kadınları ayırt etmektedir.
Arapların, örtünmeyi gelenekleri doğrultusunda uyguladıkları başka kaynaklarda da yer almaktadır. Meselâ, Sahib-ül Keşşâf; Zemahşerî, o dönemi şu sözlerle anlatmaktadır:
?Arap kadınlarının yaka yırtmaçları genişti. Aradan gerdanları, göğüsleri ve göğüslerinin çevreleri görünürdü. Baş örtülerini arkalarına sarkıtırlar, fakat önlerini açık tutarlardı. Boyun, göğüs kısmındaki açıklıkların kapanması için örtülerini yaka yırtmaçlarının üzerinden örtmeleri emredilmiştir.?
Bu ifadeler, Araplarda geleneksel olarak baş örtüsünün var olduğunu göstermektedir. Zaten ayette de ?hımarlarını yaka yırtmaçlarının üzerine salsınlar.? denilerek ?hımarın/ başörtüsünün? Araplar arasında kullanılan bir örtü olduğu vurgulanmıştır.
Yine, eserlerinde Arapların İslâmiyetten evvel başörtüsü kullandıklarına yönelik bir çok açıklama bulunan İbn-i Kesir şöyle demiştir:
?Başörtülerini, gerdanlarını gizleyecek biçimde göğüslerinin üstüne koymaları emredilmiştir ki cahiliye kadınları gibi yapmasınlar. Çünkü o dönemde kadın, gerdanı açık şekilde erkekler arasında dolaşırdı. Hatta boynunu, saçının örüklerini, kulağının küpelerini gösterirdi. Allah, inanan kadınlara, heyetlerini ve hâllerini örtmelerini emretti?
İbn-ül Esir?in, Usd?ul ğâbe fi Ma?rifetisahabe adlı eserinde (1/321, el-Mektebetül İslamiyye) yer alan şu tarihî olay da, daha Nur suresi inmeden, o günkü kıyafet hakkında dikkat çekici bilgiler vermektedir:
?Henüz Müslüman olmazdan evvel, babasıyla birlikte Mekke?ye gelip orada insanların, bir zatın başına toplandıklarını gören Hâris el Ğâmidî şöyle demiş. Babama:
? Şu topluluk nedir? dedim. Babam:
? Onlar, içlerinde bir Sâbiî?nin başına toplanan kimseler, dedi.
Yaklaştık, bir de gördük ki: Allah?ın elçisi, halkı Allah?a kulluğa ve inanmaya çağırıyor, onlar da ona eziyet ediyorlar. Nihâyet güneş yükseldi, halk onun başından dağıldı. Elinde bir su kabı ve mendil bulunan bir kadın geldi. Ağladığı için gerdanı açıldı. Allah?ın elçisi kabı aldı, içti, abdest aldı, sonra başını kaldırıp kadına:
? Kızım, başındaki örtüyle gerdanını kapat, babanın yenilip ezileceğinden korkma! dedi.
Bu kadın kimdir? dedim.
? Bu, kızı Zeynep?tir, dediler.?
Ahkâm-ül Kur?an?da da (3/1575), Ömer?in çarşıda örtüsüz bir kadını tartakladığı, konu peygamberimize intikal edince peygamberimizin Ömer?in bu davranışını onaylamadığı, Ömer?in de ?Ben onu örtüsüz görünce cariye sandım? diyerek kendini savunduğu ve yine Ömer?in hür kadınlar gibi örtünen bir cariyeyi ?örtünmemesi, hürlere benzemeye çalışmaması için? azarladığı bildirilir. Bütün bu tarihî olaylar Arap toplumunda hür kadınların başlarına örtü aldıklarını, bunun çok eski bir gelenek olduğunu kanıtlar. Çünkü Ömer, yukarıda anlatılan davranışlarını, o zamanlar örtünmeyle ilgili, kılık kıyafetle ilgili herhangi bir ilâhî hüküm olmaması sebebiyle sırf toplumun geleneklerine aykırı bulduğu için yapmıştır.
Kısacası başörtüsü, hür kadınlar ile hür olmayan kadınları birbirinden ayırt eden ve iffetle hiç alâkası olmayan bir cahiliye dönemi simgesidir. Yani o dönemde yaşayan bütün hür kadınların (iffetli veya iffetsiz) mutlaka başlarını örtmeleri söz konusudur. Hür olmayan kadınların ise (iffetli veya iffetsiz, Müslim veya gayrimüslim) başlarını örtmeleri kesinlikle mümkün değildir. Kadınlara ait bu ayırt edici özelliğin zaman içinde çarpıtılarak değişik kurgulara alet edilmesine karşılık erkekler için aynı ayırt edici özellik olan sarık üzerinde herhangi bir kurgulama yapılmamıştır.
Örtünmenin tarihi
Örtünmenin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir. Çünkü örtünme Rabbimizin buyurduğu gibi, tabiat şartlarına ve her türlü dış etkilere karşı korunmak için yapılmaktadır:
Nahl; 80, 81: Allah size, evlerinizden huzur ve sükûn yeri yaptı. Hayvan derilerinden de size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler de yaptı. Ayrıca hayvanların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.
Allah yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O?na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.
Örtünmenin zaman içerisinde gösterdiği gelişme ise sadece korunmaya yönelik olarak; bulunulan bölgeye, iklim şartlarına göre olmamış, meslek, statü, yaş gibi sosyal yaşam içindeki farklılıklar da örtünmeyi değişik şekillerde etkilemiştir. Bazı kıyafetler belirli işleri yapanlara özgü kılınmış ve kıyafet farklılıkları yasal müeyyidelerle korunmuştur. Meselâ, Osmanlı imparatorluğunda halkın ancak tek sorguçlu sarık sarmasına izin verilmiş, iki sorguçlu sarık sadrazama, üç sorguçlu sarık da padişaha özgü kılınmıştır. Halkın içinde ayrı dinlere mensup erkek ve kadınlar, saraya mensup kimseler, esnaf? da, hep bu özelliklerini belli eden kıyafetler giymek zorunda bırakılmıştır. Kişilerin özelliklerini belli eden kıyafetler giymeleri, tüm dünya ülkelerinde günümüze kadar sürdürülmüş bir uygulamadır. Nitekim bugün mesleği askerlik, polislik, doktorluk, hemşirelik, hâkimlik, avukatlık, itfaiyecilik? olan kimseler, bu özelliklerini tanıtan kıyafetler giymektedirler.
Kıyafet şekillerinde belirleyici olan bir başka sosyal olgu da kölelik müessesesidir. Kölelik, Kur?an?ın indiği dönemde, dünyanın hemen her tarafında olduğu gibi Araplar arasında da yaygın bir uygulama olup, bu statüdeki insanların diğer insanlardan hemen ayırt edilmesi için kıyafetlerine bazı kısıtlamalar getirilmiştir. Meselâ hür erkeklerin sarık sarmaları ve hür kadınların başlarına örtü almalarına karşılık kölelerin başlarını örtmelerine izin verilmemiştir. Araplar arasındaki başın örtülmesi ile ilgili kıyafet düzeni ise onlara geçmiş kültürlerden intikal etmiştir. Sümer tabletlerinin okunmasıyla Sümer tapınaklarında kadınların örtündükleri ortaya çıkmış, Asur kanunları da evli ve dul kadınları başlarını örtmeye mecbur etmiş, kızların, cariyelerin ve sokak fahişelerinin ise örtünmesini yasaklamış, bu yasağa uymayanlara da ceza verileceğini hükme bağlamıştır (Prof. Mebrure Tosun - Doç. Dr. Kadriye Yalvaç, Sümer, Babil, Asur kanunları ve Ammi-Aduqa Fermanı, Ankara, 1975, s.252, madde 40). Yani, Araplar arasındaki, kadınların başlarını örtmesi şeklindeki yerleşik alışkanlık, aslında bölgede çok eskiden beri uygulanmakta olan bir kıyafet şeklidir.
Yahudilikte ise ?peçe? şekline dönüşmüş bir örtünme söz konusudur. Ama Yahudilikteki uygulama mahiyet itibariyle Sümer ve Asur?dan gelip Araplar arasında devam eden örtünmeden önemli bir farklılık arz eder. O zamanın örfüne, törelerine göre, toplum içindeki kötü kadınların, fahişelerin örtündükleri anlaşılmaktadır:
Tekvin 38. Bab?dan:
?.........Ve işte, kaynatan sürüsünü kırkmak için Timnat?a çıkıyor, diye Tamar?a bildirildi. Ve üzerinden dulluk esvabını çıkardı, peçesiyle örtündü, ve Timnat yolu üzerinde olan Enaim kapısında sarınıp oturdu; çünkü Şelanın büyüyüp kendisinin ona karı olarak verilmediğini gördü. Ve Yahuda onu görünce, kendisini kötü kadın sandı; çünkü yüzünü kapatmıştı. Ve yolda onun yanına inip dedi. Rica ederim, gel senin yanına gireyim. Çünkü onun kendi gelini olduğunu bilmedi. Ve dedi: Yanına girmek için bana ne verirsin? ....?
Tekvin 24. Bab, 65. cümle:
?Ve köleye dedi: bizi karşılamak için tarlada yürüyen bu adam kimdir? Ve köle: Efendimdir, dedi. Ve Rebeka peçesini alıp örtündü.?
Kitab-ı Mukaddes?in, Tesniye bölümünün, 23. Bab?ında da, İbranilerin içinde kendini fuhuşa vakfetmiş kadınların bulunduğu, İsrailoğullarından böylelerinin bulunmaması ve fuhuştan kazanılan paranın Allah için harcanmaması istenmektedir.
Hıristiyanlıkta da örtünme konusu İncil?e girmiştir.
İncil, Korintoslulara 1. mektup, 11. Bab, 4-6. cümleler:
?Başı örtülü olarak dua eden, yahut peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Fakat başı örtüsüz olarak duâ eden, yahut peygamberlik eden kadın, başını küçük düşürür; çünkü tıraş edilmiş olmakla bir nevi aynı şeydir. Çünkü eğer kadın örtünmüyorsa, saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek, yahut tıraş olmak ayıp ise, örtünsün. Çünkü erkek Allah?ın sureti ve izzeti olduğu için, başını örtmemelidir. Fakat kadın erkeğin izzetidir.?
Özetlemek gerekirse örtünme, İslâm öncesi devirlerde, o günün yaşamındaki sosyal farklılığın bir nişanesi olarak kanunlara konmuş ve üniforma niteliği kazanmış bir uygulamadır. Kur?an?ın indiği dönemdeki Arap toplumunda da örtünme, evli ve hür kadınlar ile hür olmayan kadınları ayırt etmektedir.
Arapların, örtünmeyi gelenekleri doğrultusunda uyguladıkları başka kaynaklarda da yer almaktadır. Meselâ, Sahib-ül Keşşâf; Zemahşerî, o dönemi şu sözlerle anlatmaktadır:
?Arap kadınlarının yaka yırtmaçları genişti. Aradan gerdanları, göğüsleri ve göğüslerinin çevreleri görünürdü. Baş örtülerini arkalarına sarkıtırlar, fakat önlerini açık tutarlardı. Boyun, göğüs kısmındaki açıklıkların kapanması için örtülerini yaka yırtmaçlarının üzerinden örtmeleri emredilmiştir.?
Bu ifadeler, Araplarda geleneksel olarak baş örtüsünün var olduğunu göstermektedir. Zaten ayette de ?hımarlarını yaka yırtmaçlarının üzerine salsınlar.? denilerek ?hımarın/ başörtüsünün? Araplar arasında kullanılan bir örtü olduğu vurgulanmıştır.
Yine, eserlerinde Arapların İslâmiyetten evvel başörtüsü kullandıklarına yönelik bir çok açıklama bulunan İbn-i Kesir şöyle demiştir:
?Başörtülerini, gerdanlarını gizleyecek biçimde göğüslerinin üstüne koymaları emredilmiştir ki cahiliye kadınları gibi yapmasınlar. Çünkü o dönemde kadın, gerdanı açık şekilde erkekler arasında dolaşırdı. Hatta boynunu, saçının örüklerini, kulağının küpelerini gösterirdi. Allah, inanan kadınlara, heyetlerini ve hâllerini örtmelerini emretti?
İbn-ül Esir?in, Usd?ul ğâbe fi Ma?rifetisahabe adlı eserinde (1/321, el-Mektebetül İslamiyye) yer alan şu tarihî olay da, daha Nur suresi inmeden, o günkü kıyafet hakkında dikkat çekici bilgiler vermektedir:
?Henüz Müslüman olmazdan evvel, babasıyla birlikte Mekke?ye gelip orada insanların, bir zatın başına toplandıklarını gören Hâris el Ğâmidî şöyle demiş. Babama:
? Şu topluluk nedir? dedim. Babam:
? Onlar, içlerinde bir Sâbiî?nin başına toplanan kimseler, dedi.
Yaklaştık, bir de gördük ki: Allah?ın elçisi, halkı Allah?a kulluğa ve inanmaya çağırıyor, onlar da ona eziyet ediyorlar. Nihâyet güneş yükseldi, halk onun başından dağıldı. Elinde bir su kabı ve mendil bulunan bir kadın geldi. Ağladığı için gerdanı açıldı. Allah?ın elçisi kabı aldı, içti, abdest aldı, sonra başını kaldırıp kadına:
? Kızım, başındaki örtüyle gerdanını kapat, babanın yenilip ezileceğinden korkma! dedi.
Bu kadın kimdir? dedim.
? Bu, kızı Zeynep?tir, dediler.?
Ahkâm-ül Kur?an?da da (3/1575), Ömer?in çarşıda örtüsüz bir kadını tartakladığı, konu peygamberimize intikal edince peygamberimizin Ömer?in bu davranışını onaylamadığı, Ömer?in de ?Ben onu örtüsüz görünce cariye sandım? diyerek kendini savunduğu ve yine Ömer?in hür kadınlar gibi örtünen bir cariyeyi ?örtünmemesi, hürlere benzemeye çalışmaması için? azarladığı bildirilir. Bütün bu tarihî olaylar Arap toplumunda hür kadınların başlarına örtü aldıklarını, bunun çok eski bir gelenek olduğunu kanıtlar. Çünkü Ömer, yukarıda anlatılan davranışlarını, o zamanlar örtünmeyle ilgili, kılık kıyafetle ilgili herhangi bir ilâhî hüküm olmaması sebebiyle sırf toplumun geleneklerine aykırı bulduğu için yapmıştır.
Kısacası başörtüsü, hür kadınlar ile hür olmayan kadınları birbirinden ayırt eden ve iffetle hiç alâkası olmayan bir cahiliye dönemi simgesidir. Yani o dönemde yaşayan bütün hür kadınların (iffetli veya iffetsiz) mutlaka başlarını örtmeleri söz konusudur. Hür olmayan kadınların ise (iffetli veya iffetsiz, Müslim veya gayrimüslim) başlarını örtmeleri kesinlikle mümkün değildir. Kadınlara ait bu ayırt edici özelliğin zaman içinde çarpıtılarak değişik kurgulara alet edilmesine karşılık erkekler için aynı ayırt edici özellik olan sarık üzerinde herhangi bir kurgulama yapılmamıştır.