Yine arkada kalmıştı. Yine yolda, yeni arkadaşlarıyla.
İçlerinden biri kendisine dönünce, arkadaşına “Ben iyiyim böyle, siz devam edin” mesajında gülümsedi.
Yolda birlikte yürümek bazen ülke yönetmekten daha zor olabiliyor. Özellikle kaldırım dar & grup kalabalık olunca.
Eve gittiğinde her zamanki gibi olanları düşünecekti. Nedenler, niçinler, nasıllar… Tabi ki grupta arkadaşlarının neden soğuk davrandığını bulamayacaktı o an. Bulsa da anlamazdı zaten. Neden arkada yürüdüğü için birine soğuk davranılsındı ki?
“Basit bir hayatım var.” Diye düşündü “basit ve sıkıcı”. Okuduğu kitabı bir kenara bıraktı. Düşüncelerden sıyrılıp işe koyulma vaktiydi. Annesinin bütün itirazlarına rağmen evlenecekti işte. Yarın büyük gündü. Müstakbel eşinin ailesiyle bir tanışma yemeği. Düşündükçe yüzü yanıyor, her yeri uyuşuyordu. Seviyordu. Seviliyordu. Emindi…
Üniversite olmasa ne olurdu ki?
“Madem evlenmekte kararlısın, yemek yapma işi sana ait” demişti annesi. “ben hiçbir şeye karışmıyorum. Karar senin, sorumluluk da sana ait.”
Yemek kitabını eline aldığı sırada çalan telefonla heyecanı iki katına çıktı. “ben bakarım” diye bağırdı ve telefona koştu. Annesi, gidene kadar, telefonu açmıştı bile.
“hı hı, anlıyorum. Yanıma geldi şimdi. Tamam, iyi günler.”
Neler olduğunu anlamaya çalışırcasına annesine bakıyordu. Telefonu kapatmış, eli telefonda kalmıştı annesinin.
“Bana söylemediğin bir şeyler mi var?”
“Ne gibi? Kimdi arayan?” nereye kadar bir iş bulduğunu ve çalışmaya başladığını saklayabilirdi ki. Kesin biri haber verdi ama kimdi.
“Arayan Sema Hanımdı. Yarın gelemeyeceklerini söyledi.”
“İyi de ne var bunda? Hem neden gelemeyeceklermiş?” Rahatlamıştı.
“Çünkü sevgili oğullarının seninle evlenmesini istemiyorlar!” İstemiyorlar kısmını söylerkenki sinirinden ürktü bir an.
“Bö-böyle mi söylediler, yani …”
“söylemelerine gerek yok. Anneler anlar.”
Bu seferki rahatlamanın ötesinde bir şeydi. Annesi ve kuruntularıydı işte…
***
“bir şey eksik ama ne?”
“ne o, yeni gelin çok mu yalnız da kendisiyle konuşuyor?”
Ve işte kendisine âşık eden o çıldırtıcı muzip ifade.
“eyvah! Yakalandım”
“telaşlanmayın bayan, sizi ele vermem. Aramızda bir sır olarak kalacak.”
“sadece sen ve ben” tepkisini bekledi. Bu cümlenin altında yatan imayı fark etmemiş olamazdı. bi süre bekledikten sonra ekledi “bileceğiz”
“ee, hazırlıklar ne âlemde” çok kayıtsız görünüyordu. Anlamadığını düşündü. Fark etmediğini.
“sanki bir şey eksikmiş gibi geliyor.”
“’bir şey’ eksikse sorun yoktur değil mi” gülümsedi ve devam etti “sonuçta önünde bir hafta var.”
Aslında eksiklik duyduğu şey, hissettiği korkunun yanında çok küçük kalıyordu. Ama bunu ona anlatamıyordu.
Yine arkada kalmıştı. Yine yolda, yeni arkadaşlarıyla.
İçlerinden biri kendisine dönünce, arkadaşına “Ben iyiyim böyle, siz devam edin” mesajında gülümsedi.
Yolda birlikte yürümek bazen ülke yönetmekten daha zor olabiliyor. Özellikle kaldırım dar & grup kalabalık olunca.
Eve gittiğinde her zamanki gibi olanları düşünecekti. Nedenler, niçinler, nasıllar… Tabi ki grupta arkadaşlarının neden soğuk davrandığını bulamayacaktı o an. Bulsa da anlamazdı zaten. Neden arkada yürüdüğü için birine soğuk davranılsındı ki?
“Basit bir hayatım var.” Diye düşündü “basit ve sıkıcı”. Okuduğu kitabı bir kenara bıraktı. Düşüncelerden sıyrılıp işe koyulma vaktiydi. Annesinin bütün itirazlarına rağmen evlenecekti işte. Yarın büyük gündü. Müstakbel eşinin ailesiyle bir tanışma yemeği. Düşündükçe yüzü yanıyor, her yeri uyuşuyordu. Seviyordu. Seviliyordu. Emindi…
Üniversite olmasa ne olurdu ki?
“Madem evlenmekte kararlısın, yemek yapma işi sana ait” demişti annesi. “ben hiçbir şeye karışmıyorum. Karar senin, sorumluluk da sana ait.”
Yemek kitabını eline aldığı sırada çalan telefonla heyecanı iki katına çıktı. “ben bakarım” diye bağırdı ve telefona koştu. Annesi, gidene kadar, telefonu açmıştı bile.
“hı hı, anlıyorum. Yanıma geldi şimdi. Tamam, iyi günler.”
Neler olduğunu anlamaya çalışırcasına annesine bakıyordu. Telefonu kapatmış, eli telefonda kalmıştı annesinin.
“Bana söylemediğin bir şeyler mi var?”
“Ne gibi? Kimdi arayan?” nereye kadar bir iş bulduğunu ve çalışmaya başladığını saklayabilirdi ki. Kesin biri haber verdi ama kimdi.
“Arayan Sema Hanımdı. Yarın gelemeyeceklerini söyledi.”
“İyi de ne var bunda? Hem neden gelemeyeceklermiş?” Rahatlamıştı.
“Çünkü sevgili oğullarının seninle evlenmesini istemiyorlar!” İstemiyorlar kısmını söylerkenki sinirinden ürktü bir an.
“Bö-böyle mi söylediler, yani …”
“söylemelerine gerek yok. Anneler anlar.”
Bu seferki rahatlamanın ötesinde bir şeydi. Annesi ve kuruntularıydı işte…
***
“bir şey eksik ama ne?”
“ne o, yeni gelin çok mu yalnız da kendisiyle konuşuyor?”
Ve işte kendisine âşık eden o çıldırtıcı muzip ifade.
“eyvah! Yakalandım”
“telaşlanmayın bayan, sizi ele vermem. Aramızda bir sır olarak kalacak.”
“sadece sen ve ben” tepkisini bekledi. Bu cümlenin altında yatan imayı fark etmemiş olamazdı. bi süre bekledikten sonra ekledi “bileceğiz”
“ee, hazırlıklar ne âlemde” çok kayıtsız görünüyordu. Anlamadığını düşündü. Fark etmediğini.
“sanki bir şey eksikmiş gibi geliyor.”
“’bir şey’ eksikse sorun yoktur değil mi” gülümsedi ve devam etti “sonuçta önünde bir hafta var.”
Aslında eksiklik duyduğu şey, hissettiği korkunun yanında çok küçük kalıyordu. Ama bunu ona anlatamıyordu.