Rabbimiz, Peygamberimizin ve Müslümanların Mescid-i Haram'a dönmelerini şu Ayetlerle emretmektedir:
"İşte böylece bütün insanlara karşı şâhidler olmanız ve bu peygamberin de size karşı şâhid olması için, Biz sizi vasat bir ümmet kıldık. Senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, ancak peygambere uyanları topukları üzerinde geri döneceklerden ayıralım diye kıble yaptık. Bu, Allah?ın doğru yola ilettiklerinden başkasına elbette zor gelir. Allah, sizin imanınızı zâyi edecek değildir. Gerçekten Allah, insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir." (Bakara 144)
"Biz, senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Şimdi seni, elbette hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram (Kâbe) tarafına çevir. Nerede bulunursanız, siz de yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, kendilerine kitap verilenler, bunun Rabbleri katından bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıklarından asla habersiz değildir." (Bakara, 145)
Kıblenin Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a çevrilmesi; gerçek mü'minlerle önyargılı ve ırkçı insanların ayırt edilmesini de sağlamıştır.
Bu meselenin iki yönü vardır. Bir tarafta, kendilerinin Hz. İbrahim'in dinine tâbi olduklarını söyleyen ve kendi vatanlarındaki Kâbe'lerini terk edip Beytülmakdis'e dönmeye, orayı kıble kabul etmeye hazır olmayan Araplar vardı. İlk olarak, Kur'an dışında Peygamberimize verilen vahiy ile, Mescid-i Aksa kıble tayin edildiğinde, Araplar denendiler. Bu onlar için çok zorlu bir sınav oldu; kavmiyetçilik ve ırkçılık yapanlar bu imtihanı kaybederken, mü'minler imanlarıyla bu sınavı kazandılar. Kıblenin tahvili meselesinin ikinci yönünde ise, kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye çevrilmesiyle, Hristiyanlar ve Yahudiler denenmişlerdir. Onlara, atalarının yöneldiği kıbleden başkasına dönmek ağır geldi. Böylece iman edenlerle ırkçılar birbirlerinden ayrılmış oldular.
Peygamberimiz ve ashâbı, Hz İbrahim'in oğlu Hz. İsmail ile beraber temellerini yükselttiği, İslam'ın ilk kıblesi olan Kâbe'ye doğru namaz kılmayı çok istiyordu. Peygamberimiz sürekli yüzünü göğe çeviriyor ve bu konuda vahiy özlemiyle, İlâhî müjdeyi intizar ediyordu. Nihayet, yukarıdaki Ayetler geliyordu.
Bakara: 144. Ayet, Mescid-i Aksa'ya yönelmeyi neshetmek için gelmiştir. Aşağıda zikredeceğimiz, Bakara 149 da artık kıblenin kıyamete kadar Kâbe olacağını belirtmek için gelmiştir. Bakara: 150. Ayet ise, gerek Yahudilerin, gerek Hristiyanların ve gerekse müşriklerin Müslümanlar aleyhine ellerinde bir delil kalmasın diye gelmiştir. Kıble konusu çok mühim olduğu için farklı üslup ve hikmetlerle, kıblenin değiştirilmesi konusu te'kidli olarak bir kaç kez tekrar etmiştir.
Bakara: 149, 150. Ayetleri okuyalım:
Bakara: 149, 150. Ayetleri okuyalım:
"Her nereden (yolculuğa) çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram?a doğru çevir. Şüphesiz bu (emir), Rabbinden (gelen) mutlak bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet Peygamberim!) Her nereden (yolculuğa) çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de nerede olursanız yüzlerinizi o tarafa çevirin ki, aralarından zulmedenler hariç, insanların size karşı bir delilleri olmasın. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da hidâyete eresiniz.? (Bakara 144, 145)
Şimdi soruyoruz: Kıblenin Kâbe'ye çevrilmesi emrinden önce, belli bir zaman Kâbe'ye yönelerek namaz kılınmadığına göre; Müslümanlar nereye yönelerek namazlarını kılıyorlardı? Ve Kâbe?den önceki kıbleye yönelme emri Kur'an'ın neresindedir? Bu sorunun cevabını Kur'an'da bulamayacağınıza göre; Kur'an dışında da vahiy olduğunu ve Kur'an'dan sonra ikinci kaynağın Sünnet olduğunu kabul etmelisiniz! Aksi takdirde, Bakara: 144, 149 ve 150. Ayetlerin hangi Ayeti ya da hükmü nesh ettiğini yani mensuh olan hükmün ne olduğunu açıklayamazsınız! Bize ve size düşen; Rasûl-ü Ekrem'in ashâbı gibi; Peygamberimizin, Allah?ın izniyle Âmir (emreden) ve Nâhî (nehyeden) olduğunu bilip, bu gerçek istikâmetinde iman ve itaat etmemizdir. Peygambere itaat etmemek için bin dereden su getirmek, mü?minlerin işi olamaz!
Rabbimiz, Peygamberimizin ve Müslümanların Mescid-i Haram'a dönmelerini şu Ayetlerle emretmektedir:
"İşte böylece bütün insanlara karşı şâhidler olmanız ve bu peygamberin de size karşı şâhid olması için, Biz sizi vasat bir ümmet kıldık. Senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, ancak peygambere uyanları topukları üzerinde geri döneceklerden ayıralım diye kıble yaptık. Bu, Allah?ın doğru yola ilettiklerinden başkasına elbette zor gelir. Allah, sizin imanınızı zâyi edecek değildir. Gerçekten Allah, insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir." (Bakara 144)
"Biz, senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu muhakkak görüyoruz. Şimdi seni, elbette hoşnut olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram (Kâbe) tarafına çevir. Nerede bulunursanız, siz de yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, kendilerine kitap verilenler, bunun Rabbleri katından bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıklarından asla habersiz değildir." (Bakara, 145)
Kıblenin Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a çevrilmesi; gerçek mü'minlerle önyargılı ve ırkçı insanların ayırt edilmesini de sağlamıştır.
Bu meselenin iki yönü vardır. Bir tarafta, kendilerinin Hz. İbrahim'in dinine tâbi olduklarını söyleyen ve kendi vatanlarındaki Kâbe'lerini terk edip Beytülmakdis'e dönmeye, orayı kıble kabul etmeye hazır olmayan Araplar vardı. İlk olarak, Kur'an dışında Peygamberimize verilen vahiy ile, Mescid-i Aksa kıble tayin edildiğinde, Araplar denendiler. Bu onlar için çok zorlu bir sınav oldu; kavmiyetçilik ve ırkçılık yapanlar bu imtihanı kaybederken, mü'minler imanlarıyla bu sınavı kazandılar. Kıblenin tahvili meselesinin ikinci yönünde ise, kıblenin Kudüs'ten Kâbe'ye çevrilmesiyle, Hristiyanlar ve Yahudiler denenmişlerdir. Onlara, atalarının yöneldiği kıbleden başkasına dönmek ağır geldi. Böylece iman edenlerle ırkçılar birbirlerinden ayrılmış oldular.
Peygamberimiz ve ashâbı, Hz İbrahim'in oğlu Hz. İsmail ile beraber temellerini yükselttiği, İslam'ın ilk kıblesi olan Kâbe'ye doğru namaz kılmayı çok istiyordu. Peygamberimiz sürekli yüzünü göğe çeviriyor ve bu konuda vahiy özlemiyle, İlâhî müjdeyi intizar ediyordu. Nihayet, yukarıdaki Ayetler geliyordu.
Bakara: 144. Ayet, Mescid-i Aksa'ya yönelmeyi neshetmek için gelmiştir. Aşağıda zikredeceğimiz, Bakara 149 da artık kıblenin kıyamete kadar Kâbe olacağını belirtmek için gelmiştir. Bakara: 150. Ayet ise, gerek Yahudilerin, gerek Hristiyanların ve gerekse müşriklerin Müslümanlar aleyhine ellerinde bir delil kalmasın diye gelmiştir. Kıble konusu çok mühim olduğu için farklı üslup ve hikmetlerle, kıblenin değiştirilmesi konusu te'kidli olarak bir kaç kez tekrar etmiştir.
Bakara: 149, 150. Ayetleri okuyalım:
Bakara: 149, 150. Ayetleri okuyalım:
"Her nereden (yolculuğa) çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram?a doğru çevir. Şüphesiz bu (emir), Rabbinden (gelen) mutlak bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Evet Peygamberim!) Her nereden (yolculuğa) çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de nerede olursanız yüzlerinizi o tarafa çevirin ki, aralarından zulmedenler hariç, insanların size karşı bir delilleri olmasın. Artık onlardan korkmayın, Benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da hidâyete eresiniz.? (Bakara 144, 145)
Şimdi soruyoruz: Kıblenin Kâbe'ye çevrilmesi emrinden önce, belli bir zaman Kâbe'ye yönelerek namaz kılınmadığına göre; Müslümanlar nereye yönelerek namazlarını kılıyorlardı? Ve Kâbe?den önceki kıbleye yönelme emri Kur'an'ın neresindedir? Bu sorunun cevabını Kur'an'da bulamayacağınıza göre; Kur'an dışında da vahiy olduğunu ve Kur'an'dan sonra ikinci kaynağın Sünnet olduğunu kabul etmelisiniz! Aksi takdirde, Bakara: 144, 149 ve 150. Ayetlerin hangi Ayeti ya da hükmü nesh ettiğini yani mensuh olan hükmün ne olduğunu açıklayamazsınız! Bize ve size düşen; Rasûl-ü Ekrem'in ashâbı gibi; Peygamberimizin, Allah?ın izniyle Âmir (emreden) ve Nâhî (nehyeden) olduğunu bilip, bu gerçek istikâmetinde iman ve itaat etmemizdir. Peygambere itaat etmemek için bin dereden su getirmek, mü?minlerin işi olamaz!