Editörler : crops35


Kapalı
14 Kasım 2013 19:23

Hagb kararının memurıyete etkısı(avukat arkadaslar yardım lutfen...)

arkadaslar;savcılık tarafından 5607 skm ve tck 53/1 den mahkemeye sevk edılmıs bırının aslıye cezada gorulen durusmaları sonucunda kısı hakkında eğer HAGB kararı verılmısse bu kısı;kpss ıle memurlukları(oğretmenlık gıbı) kazanıp atanabılır mı ;yanı hagb kararı hak yoksunluklarının da denetım suresınde rafa kaldırılmasına ,hukum verılene kadar kısının bu haklardan yararlanmasına olanak sağlıyor mu?

saygılar


rsmmm
Kapalı
14 Kasım 2013 19:28

gncel...


durham_
Daire Başkanı
14 Kasım 2013 19:54

Hagb memuriyete engel degildi.


Açelya 01
Memur
14 Kasım 2013 20:28

ben de engel olmadığını düşünüyorum


hukukcu3443
Aday Memur
14 Kasım 2013 22:08

Danıştay'ın 2011 yılı kararına göre cmk da hagb hukuki sonuç doğurmadığı için bir etkisi yok memurluğa

15 Kasım 2013 11:31

HAGB'nin memuriyete etkisi olmaz zira hagb varsa hakkınızda kesinleşmiş bir hapis cezasından bahsetmek mümkün değildir. hakkınızdaki kovuşturmanın askıda olması gibi anlamak lazımdır.


*psase*
Şef
15 Kasım 2013 11:41

Merhaba başka bir başlığa da yazmıştım ama cevap alamadım arkadaşlar bir yol gösterin lütfen, gib başvurusunu yaparken kuzenimin başvurusunu da yaptim ona sorarak fakat kovusturma zaten yoktur diye sormamistim ama hagb almis 2 yıl önce. Başvuru formunu düzeltmek mümkün mü yoksa yalan beyan mi söz konusu olacak? Benim yüzümden olduğu için cok huzursuzum yardım lütfen


rsmmm
Kapalı
15 Kasım 2013 17:45

avukat arkadaslara cevapları ıcın tesekkuru borc bılırım,sızden aldığım cevaplar benı oldukca rahatlattı.

korkum mahkemeye 5607skmden sevk olmaktan zıyade tck 53/1 den yanı hak yoksunluklarından da sevk olmus olmamdı.hagb kararı da verılınce acaba bu hagb sadece 5607skm den mı benı koruyor yoksa 53/1 ı kapsamıyor mu dıye celıskıde kalmıstım.

sızlerden gelen cevaplar doğrultusunda anladım kı hagb kararı mahkemenın kesın hukum vermıs olmamasından dolayı neyden mahkemeye sevk olursan ol hukumlu sıfatını gıymedığın ıcın hak yoksunlukları dahıl olmak uzere adlı olarak hıcbır sorumluluğun altına gırmedığını oğrendım:mahkemenın karsısına tekrar kasıtlı bır suctan cıkmayıp hukmun acıklanmasına sebep olmadıktan sonra herhangı bır sıkıntı yok.


MehmetFatihCan
Aday Memur
20 Kasım 2013 15:22

ben pmyodan elendim hagb kararı yüzünden nasıl oluyor anlamıyorum kişi hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmayan bir dava sonucu aday memurluğuna son veriliyor ve kişi hakkından yoksun bırakılıyor..


rsmmm
Kapalı
20 Kasım 2013 17:51

pmyo ozel sartlarında kısı hakkında hagb kararının olmaması gerekıyor dıye bır cumle var.


rsmmm
Kapalı
05 Aralık 2013 11:53

.


oguz146
Aday Memur
11 Aralık 2013 20:00

ama kanun yönetmelikten daha üstün değilmi.Bi öğrenci hakkında hagb kararı var diye pmyo dan atlması kanuna açıkca aykırı olmuyormu ??

rsmmm, 10 yıl önce

pmyo ozel sartlarında kısı hakkında hagb kararının olmaması gerekıyor dıye bır cumle var.


telve190740
Memur
25 Ocak 2014 16:47

yuz kızartıcı bir suçtan yargılanıp dava sonucunda hagb alınırsa memuriyetten ihracçtan olsan hagb e göre tekrar meslege dönuluyor diye biliyorum arkadaşlar yorum yapacak avukat arkadaşlar varmı bir de ayrıca meslegine göre degişmez dimi mesela polis te asker de olsan hagb kararı yla meslege geri dönuluyor


MagdurVatandas
Kapalı
10 Şubat 2014 22:23

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Denetimli Serbestlik durumunda da sabıka kayıtları malesef gözüküyormuş yani çok basit bir iş teklifi için dahi adliyeye gidip adli sicil kaydı alındığında simsiyah birşekilde kağıtta gözüküyormuş,işlenen suç,alınan hüküm,tarihleri,kodları,numaraları herşeyi gözüküyormuş.

Bende böyle bir hüküm giydim,bugünlerde de bir şirketten iş teklifi alma ihtimalim var,benden birtakım belgeler istenecek tabiki savcılık belgeside bunun içinde ve aldığım sabıka kaydı gözükecek,bu gözüküncede teklifi verdikleri gibi geri alıp biz sabıkalı ve cemiyet mikrobu olan insanları tertemiz bünyemizde barındıramayız diyip geri gönderilme durumum sözkonusu.

Şu an karanlık ve puslu bir yolda gidiyor gibiyim,yani yıkılmış durumdayım.


MagdurVatandas
Kapalı
10 Şubat 2014 22:25

Geçtiğimiz aylarda aşırı derecede alkolün etkisiyle bir şahsın aracının dikiz aynasını kırdığım gerekçesi ve güvenlikçilerin müdahalesi sonucu polis ekipleri tarafından yakalanıp polis merkezi?ne getirildim.Hem otomobilin dikiz aynasını kırmak hem de muhafaza odasında tutulduğum süre içinde telsiz şebekesine,kamera sistemine ve uyarı panosuna zarar vermek fiillerinden dolayı savcılığa sevkedildim,hakkımda TCK'nın 151/1 maddesinden ve 152/1 maddesinden dava açıldı.İlerleyen tarihlerde TCK.151/1 şahıs malına zarar vermek fiiliyle ilgili olduğundan zarar müştekiye nakdi olarak tazmin edilip uzlaşma sağlandığından dolayı davam düştü,ancak TCK.152/1 kamu malına zarar vermekle ilgili dava sürecinin sonunda hakkımda "HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI,DENETİMLİ SERBESTLİK ve 8 TL YARGILAMA GİDERİNİN TARAFIMA BIRAKILMASI"şeklinde hüküm tesis edildi.Mahkemece alt sınırdan girilip hafifletici unsurlarla birlikte cezam 3 ay,10 güne indirildi,fiziken bir mahkumiyet durumu oluşmasada hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve denetimli serbestlik hükmü dahi şartlarıda düşünüldüğünde heleki benim durumundaki birisi için zor bir durum.Karara karşı itirazımı yaptım,geçmişte çeşitli psikiyatri kuruluşlarında doktor tedavileri gördüm,çeşitli teşhisler aldım,raporlarım var,bu raporlarla birlikte dilekçemi ibraz ettim,ancak itirazım reddedildi.

Toplumumuzda genel olarak şöyle bir bakış açısı hakim,ömründe bir suç sebebiyle polisin dahi yanından geçmemiş insanların yorumlarıda genel anlamda yapmasaydı,etmeseydi,biz niye düşmüyoruz,çeksin cezasını şeklinde oluyor.Benim durumuma gelincede tamam sarhoşta olsam ne yaptığını bilemesemde bir suç işlemiş yakalanmışım,verdiğim zararlar bir suç konusunu teşkil ettiğinden bununlada ilgili hakkımda işlem yapılmış ve sonuçta ömründe polisin dahi yanından geçmemiş bir insanın konuya karşı getireceği yorum içmeseydi,yapmasaydı,bizim niye başımıza böyle şeyler gelmiyor,çeksin cezasını gibisinden öteye geçemez heleki tanımadığımız bilmediğimiz bir kişisiyse tepkiler daha da sert olur ama şu da bir gerçek ki hepimiz birer potansiyel suçluyuz bugüne kadar bir suç sebebiyle polisin yanından dahi geçmesekte bu demek değil ki hiç geçmeyeceğiz,öyleki hepimiz zaman zaman bunalabiliyor,şaşırabiliyor,kafası karışabiliyor,haksızlıklara uğradığını düşünerek birşeylere isyan etme ihtiyacı duyabiliyoruz.Her insanın doğasında bir kötülük yapabilme,suç işleyebilme potansiyeli yatıyor,kişisel çıkarlarımız,yaşadığımız çevrenin çıkarlarından daha üstün gelebiliyor,bu uğurda birtakım şeyleri ister istemez unutabiliyoruz.

Geçtiğimiz yaz taksim gezi parkı isyanı adı altında birtakım olaylar olmuştu oysaki bu durum perde arkasında yeralan birtakım grupların taksim gezi parkı adı altındaki provokasyonlarından ibaretti ve bu provakasyonlara birsürü genç insan alet edildi,günlerce evinden barkından ailesinden uzaklarda isyan eden,haykıran,tomaları,otobüsleri,otobüs duraklarını taşlayan,kıran,ateşe veren,polislere saldıran,yönetime başkaldıran sonucunda yakalanıp gözaltına alınan gençler çok mu mutluydu? Bu gençlerin pekçoğu şimdiye kadar polisin dahi yanından geçmemiş ana baba evladıydı sonra birşeylere isyan ettikleri,birşeyleri bozmaya,değiştirmeye yeltendikleri gerekçesiyle yakalandılar gözaltına alındılar,kelepçelerle,nezarethanelerle,hücrelerle tanıştılar,mahkemelere verildiler,tutuklananlarda oldu,hatta polisler tarafından fiziksel şiddete maruz kaldılar,bu durumun etkileri yaşamları boyunca devam edecek.Sonuçta bu gençler keşke böyle davranmasalardı birtakım oyunlara alet olmasalardı,başlarını derde sokmasalardı,daha bilinçli ve duyarlı olsalardı diyoruz fakat hani derler ya işin özünede bakmak gerekir diye aynı bu çerçevede şunu da düşünmek gerekiyor insan politikacı olunca,polis,savcı ve hakim olunca kusursuz,günahsız ve dörtdörtlük mü oluyor yoksa bu statüler sivil,savunmasız ve aciz halkı iyice ezebilmek için birer araç mı oluyor? Bir tomaya taş atan ya da ateşe veren bir isyancı bir suçlu olabiliyorda bir isyancıyı evire çevire copla döven,asitli su püskürten,göz yaşartıcı sprey kullanan bir polis devletin gücünü temsil ettiğinden dolayı suçlanmaktan muaf mı tutuluyor ya da ferah odasında sıcacık koltuğuna oturup kahvesini yudumlayarak mağrur yapıda,burnundan kıl aldırmayan,biranda suçlu etiketini yapıştıran,bizdende iyi mi bileceksin tarzındaki bir savcı daima kusursuz ve haklı mı?

Makam,mevki ve statü insanı herkonuda üstün ve muaf kılıyor,devlet işin içine girdiğinde daima haklı kabul ediliyor,birde durumun tersini düşünüyor olsak ya da birtakım şeyler düzgün gitmiş olsa bugün gençler gezi parkı diye provakasyonlara alet olup başlarını derde sokmak durumunda kalır mıydı?

TCK'nın 151 ve 152.maddelerinide inceledim,düşününki 151.madede şahıs malına zarar verildimi ceza 6 aydan 3 yıla kadar değişiyor,şikayet geri alınıp uzlaşma sağlanınca dava düşüyor fakat 152.maddede kamu malına zarar verilince ceza 1 yıldan 6 yıla kadar artıyor,şikayet ve uzlaşma olsun olmasın ceza veriliyor hatta camilere ve mezarlıklara zarar verenlerin cezaları çok daha ağır buda devletin bana yan bakanı çıra gibi yakarım der gibi her konuda üstün olduğunu gösteriyor,27 mayısı,12 martı,12 eylülü yerden yere vuruyoruz,eleştiriyoruz ve darbeci zihniyete sahip generalleri hapsediyoruz fakat eski TCK'da dahi bu tarz ayrım ve uygulamalar yoktu.

TCK'daki 151,152 ve 153.maddelerle ilgili hakikaten tartışılması gereken çok durum var.151.maddede şahıs malına zarar veriliyor fakat şahıs şikayetini geri alırsa ve zarar ödenirse dava düşmüş kabul ediliyor fakat 152.maddede devletin kırık iğnesine bile zarar verilse ceza ağırlaşıyor zarar ödensede şikayetçi olmasada ceza veriliyor hatta cami ve mezarlıklara zarar vermekle ilgili 153.madde var,cami tamamda mezarlığa kim neden zarar vermek istesin? Mezarlıklara zarar vermenin cezası dahi ayrı olduğuna göre bu ülkede yaşayan insanların ölmüş insanlar kadar bile değeri yok mu? 152.maddede ceza aralığı 1 yıl ile 6 yıl arasında,153.maddede ise 1 yıl ile 4 yıl arasında değişiyor.Lakin en ağırıda mala zarar vermenin nitelikli halleri kapsamında yeralan 152.madde yani 1 yıl ile 6 yıl aralığı."TCK dikkatle incelenirse hırsızlık,sahtekarlık,gasp,soygun,yaralama,ırza tecavüz hatta nitelikli dolandırıcılık suçlarındaki ceza aralıklarından bile daha fazla hatta bu suçların çoğu şikayete ve zararın tazmin edilmesine bağlı olarak düşebiliyor.Oysaki eski TCK'da böyle bir ayrım yoktu,gerçi bu yasanında çok demokratik ve adaletli olduğunu söyleyemem,örneğin bir zamanlar 438 diye bir madde vardı,bu maddeye göre bir bayana birden fazla erkek tecavüz ettiğinde bayan otomatikman hayat kadını olarak kabul ediliyor hatta vesika veriliyordu,tecavüz edenlerin cezalarında indirim yapılıyordu yani neredeyse tecavüze uğrayan bayan mağdur olarak mahkemeye müracat ettiğinde tecavüz edenler değil bayan suçlu duruma düşürülüyordu,daha sonra bu insanlıkdışı madde birtakım tepkiler sonucu kaldırıldı fakat mağdur duruma düşen pekçok bayanında yaşadıkları iğrenç ve haksız durumlar yanlarına kaldı zaten kaldırıldıktan 14 yıl sonrada yeni TCK yürürlüğe girdi.Anlatmak istediğim eski TCK'daki 438.madde ile şimdiki TCK'da yeralan 152.madde arasında uygulanış bakımından ne fark var,birisi sadece Türk kadınını hayat kadını yerine koyuyordu diğeride Türkiye sınırları içindeki tüm vatandaşları .............. yerine koyuyor.Sonuç olarak yasalar bazen insanların haklarını koruyacağı ve güvence altına alacağı yerde çelişkilerle dolu hatta birtakım ideolojilerin,belli birtakım grupların ve zümrelerin etkisi altına girebiliyor.Devletin kırık iğnesi dahi benim alnımın teriyle kazanarak hatta uğruna pekçok şeyimi feda ederek sahip olduğum mallarımdan çok daha kıymetli oluyor.Yani egemen devlet ideolojisi hüküm sürüyor,örneğin 2 yıl önce bozdurduğum bireysel emeklilik hesabım için stopaj iadesiyle ilgili başvuru yaptım aradan 1 yıl geçmesine rağmen hesabıma halen 1 kuruş dahi ödenmedi,vergi dairesindeki memurları ne zaman arasam şu tarihte ödenecek,bekleyin,çok soru sormayın,sorgulamayı bırakın diyerek sürekli oyalıyorlar,çeşitli pürüzler ortaya çıkartıyorlar yani devlet benim alacağım için dahi bekletiyor fakat benim devlete azıcık bir zararım olduğunda otomatikman suçlu durumuna düşüyorum,zararı nakdi olarak karşılasamda ceza yaptırımıyla karşı karşıya kalıyorum,üstelik bu fiili işlememde birtakım çarpıklıkların olmasına rağmen! Bu durumda devletin kırık iğnesi bile benim haysiyetimden,şerefimden,onurumdan,ırzımdan hatta canımdan çok daha kıymetli oluyor.

Tamam kamu mallarına zararlar verdiğim kabul ediliyor ancak ne şartlarda ne şekilllerde bu filleri gerçekleştirdiğimi gerçekleştirmeme etken olan hususlarıda detaylı olarak dile getiriyorum.Örneğin bir hırsız ekmekte çalsa otomobilde çalsa sonuçta işlenen suç hırsızlıktır ve kanımca aynı ceza verilmeli çünkü sonuçta ortada yüz kızartıcı bir suç var,oysaki yasalarda çalınan malın niteliğine göre,maddi değerine göre,hırsızlık suçunun işleniş şekline göre hafifletici ya da ağırlaştırıcı maddeler bulunuyor.Mala zarar vermek fiiline gelecek olursak şahıs malına zarar,kamu malına zarar,ibadethane ve mezarlıklara zarar şeklinde gerek nitelik yönünden gerekse cezaların ağırlığı yönünden ayırımlara gidilmiş,hadi şahıs malı kamu malı ayrımını anladımda ibadethane ve mezarlıklara zararla ilgili neden ayrı bir madde konulmuş? İbadethane ve mezarlıklar zaten kamu malıdır.Konuyla ilgili asıl meseleye gelecek olursakta kamu malı ifadesi ucu bucağı olmayan engin bir ifade yani kanun demiyor ki şu kamu malına zarar veren şu kadar ceza alır şu kamu malına zarar veren şu kadar ceza alır,bu durumda bir kamu kurumunun demirbaş listesinde bulunan 1 TL lik tükenmez kalemede zarar verilse belediye otobüsünede zarar verilse adı kamu malına zarar vermek olduğundan aynı cezaya çarptırılma durumuyla karşı karşıya kalınıyor,gelgelelim hırsızlık gibi yüzkızartıcı bir suçta dahi çalınan malın niteliği ve değeri yasalarda açıkça belirtiliyor ancak kamu malında durum standardize ediliyor.Zarar verilen şeyin maddi değeri burada düşünülmüyor bile 1 TL lik tükenmez kalem ile 3 milyon TL lik belediye otobüsü aynı kefede kabul ediliyor.Sonuç olarak yasalar biryerde olaylara statik bir perspektifle yaklaşıyor,hazırlanışında ve uygulanışında çelişkili birtakım durumlar belli oluyor,elbetteki hırsızlık suçu tarihten beridir tüm toplumlarda ciddi bir suç olarak kabul edilir ve edilmelide çünkü sana ait olmayan bir mala yorulmadan emek sarfetmeden aldatarak,zaaflardan istifade ederek sahip olmaya çalışıyorsun,oysa ki emek sarfetmeden sahip olmaya çalıştığın malın asıl sahibi o mala sahip olabilmek için belkide bir ömür sarfetmişti,hayatını ortaya koymuştu,manen ve madden yıpranmıştı bubakımdan çok hassas bir durum dolayısıyla bu suçun niteliği ve cezasıda hassas olmalı,hırsızlık önemli bir suç olduğu kadarda yüz kızartıcı ve utanç verici bir suçtur,hırsızlık fiili bilinçli,mantıklı ve planlı olarak işlenir hatta kimi hırsızlıklar teknik donanım ve profesyonellik gerektirir yani bir hırsız diyemez ki sarhoştum,bunalımlıydım,ne yaptığımı bilmiyorum fakat mala zarar vermek suç unsuru ve illiyet bağı düşünüldüğünde aynı kefeye konulması ne derece mantıklı insan birşeye sinirlenmiştir,bunalmıştır,birşeyler tarafından tahrik edilmiştir ya da yaptığının farkında değildir istemeden zarar vermek durumunda kalmıştır ama bilerek zevk olsun diye başkasına ait bir mala zarar vermişse elbetteki ceza çekilmeli,kamu malına zarar vermek konusunada gelecek olursak halkın kullanımına açık bir belediye otobüsüne,otobüs durağına,bir parktaki oturma yerlerine ya da bir kamu kurumundaki eşyaya bilerek ve zevk olsun diye zarar verilmişsede aynı durum geçerli ancak ben muhafaza odasında polislerin telsizine,uyarı panosuna,güvenlik kameralarına zarar verdiğimi içkinin etkisinde olduğumdan hatırlamıyorum,zaten adı üstünde muhafaza odası,yasalara göre polisler tarafından etkisiz hale getirildiğim kabul ediliyor,şahıs malına zarar vermek suçunu işlemişim polislerce kıskıvrak yakalanıp oraya konmuşum,sonuç olarakta oraya konan kişiyle ilgili tüm emniyet tedbirleri polislerin tasarrufunda,üstelik muhafaza odası umuma açık biryer değil yani neden herkes orada olmuyorda suç şüphesiyle yakalanan oraya konuyor,muhafaza odası denen yer insanların elini kolunu sallaya sallaya gidip geldiği,at koşturabileceği bir yer mi?Eğer öyle bir ortamda bu tarz fiiller işlenebiliyorsa ya polisler tarafından gerekli emniyet tedbirleri alınmıyor ya da olayların bu raddelere gelmesine polisler tarafından bilerek gözyumuluyor demektir.Nitekim ben elimi kolumu sallaya sallaya oraya gelip zevk için telsize,uyarı panosuna ve kameraya zarar vermedim.

Özelliklede hukukçulara seslenmek gerekirse konuyla ilgili dile getirilecek düşünce ve yorumları tahmin edebiliyorum fakat şuda bilinsin ki benim siyasetle işim olmaz ve yaşadıklarım tamamen şahsımla ilgili çevremle ilgili gelişen durumlar,benimde yıllardan beridir mağdur olduğum birtakım etkenler var.

1) Annem uzun bir süreden beri felç hastası,sakat ve bakıma muhtaç.

2) Babam lenf kanseri ve tedavi görüyor.

3) Uzun süreden beridir işsizim.

4) Ekonomik problemlerimiz var.

5) İçkiylede haşır neşir bir insan değildim,bu olaylar yüzünden ağır bir depresyona girdim,bu tarz olaylar yüzünden kendimi içkiye verdim,tabi bünyem içkiye alışık olmadığından dolayı kendimi kaybediyor ve ne yaptığını hatırlayamıyorum.

6) Sonuçtada malesef böyle üzücü durumlar yaşamak durumunda kaldım.

Bundan sonraki açıklayacaklarımı lütfen iyi okuyun:

Bu yaşıma kadar bir suç sebebiyle polisin dahi yanından geçmemiştim gerçi yıllar önce yine küçük bir hukuki sorunum olmuştu ancak çocukluğumdan beridir çeşitli psikiyatri kuruluşlarında tedaviler gördüm,teşhisler aldım,raporlarım var bundan dolayıda muhafaza altı,gözaltı ve ceza almak gibi durumlarla karşılaşmamıştım.Beraat etmiştim.Hiçbir sabıkam,dosyam ve suç kaydım olmamıştı.

Mahkeme süreçleri biryana son olayla ilgili yaşadığım durumları hazmedemediğimden ve yakalanış sürecimle ilgili durumların daha sağlıklı bir şekilde tahkiki açısından polis merkezinde beni muhafaza altına alan muhafaza odasına kilitleyen görevli polisler hakkında savcılığa dilekçe vermiştim,bu kapsam çerçevesinde şu an görevli polisler hakkında da yürütülmekte olan bir idari soruşturma var,bununla ilgilide emniyete çağrılıp ifade verdim,şikayetçi olup olmadığım soruldu o anki yaşadığım olayları net olarak hatırlayamadığımdan dolayı şikayetçi olmadığımı belirttim,gözaltına alınmadığımı,sadece savcılık tarafından ifademin alınarak serbest bırakılmam gerektiğini öğrendim ancak soruşturmadan sorumlu polis yetkilileri benim yakalanıp muhafaza odasına konulmamda,muhafaza odasında kamera sistemi,uyarı panosu ve telsiz şebekesine zarar vermemde tahrik edici bir takım etkenler olabileceği hatta görevli polislerce suç işleyip ceza almaya teşvik edildiğim şüphesi üzerinde duruyorlar,üstelikte sözkonusu polis merkezi belli standartların dışında,hizmet kapasitesi anlamında yetersiz ve daha öncede aynı polis merkezinde buna benzer durumlar oluşmuş.Haksız tahrik ihtimali yanında birtakım tedbirsizliklerde sözkonusu,yani muhafaza odası gibi bir ortamda kamera sistemi neysede telsiz şebekesinin bulundurulması,uyarı panosunun bulundurulması biraz enteresan değil mi? Bir şüpheli merkezden içeri girdiği andan itibaren görevli polisler,birtakım prosedürlere uygun davranmanın yanında,gerek merkezin güvenliğiyle ilgili gerek kendi güvenlikleriyle ilgili gerekse şüphelinin güvenliğiyle ilgili hertürlü tedbiri almak ve uygulamak durumundadır,gerçi hukukçular bu durumları bizden daha iyi biliyorlar.

Bu bağlamda gerek yargı süreciyle ilgili gerekse duruşma süreciyle ilgilide eleştirilmesi gereken hususlarda mevcut,başvuru yapmama rağmen CMUK tarafından tarafıma avukat ataması gerçekleştirilmedi,tanıklar gelmedi,savcı tanıkların dinlenmesinden vazgeçti,kendimi savunma,birtakım hususları açıklayabilme ve doktor raporlarımı ibraz edebilme hakkı tanınmadı ve hüküm ilk celsede tesis edildi.

Kanunlarımıza göre kasıtlı olarak alınarak fiil işlemenin hafifletici bir unsur olmadığının elbetteki farkındayım ancak polis merkezinde muhafaza odasına alındığımda görevli polisler tarafından şahsıma yönelik haksız tahrik ihtimali var,polis merkezinin yapısıylada ilgili tedbirsiz durumlar varmış,üstelik psikiyatrik raporlarımda var yani en azından psikiyatrik raporlar bir bozma sebebi olması gerekmez mi? Dahası duruşmayı yöneten hakim ve savcıların tutumlarıda önemli.

5 yaşımdan beridir muhtelif zamanlarda çeşitli psikiyatri kuruluşlarında tedavi gördüm ve halende görmekteyim,itiraz dilekçemle birlikte ibraz ettiğim raporlardan birtanesi çocuk psikiyatri bölümünde 5 yaşından 14 yaşına kadar tedavi gördüğüm hudut psikoz tanılı bir rapor,diğeriyse 19 yaşlarında yine adli bir olay sonucu müşahade amacıyla Bakırköy'e yatırılıp hakkımda eski TCK'nın 47.maddesine göre yarı cezai ehliyetim olduğuna dair düzenlenmiş rapordan ibaret,tabi bunun dışında çeşitli özel psikiyatri kuruluşlarında da tedaviler gördüm,belli ilaçlar kullandım.5 yaşında yani ilkokula başlamadan 1 yıl önce tedaviye başladığım zaman okula dahi gidebilmem konusunda doktorlar tereddüt içindelerdi yani neredeyse okula dahi gidemeyecek derecede özürlü bir yapıda olduğum düşünülüyordu ki konuşmaya bile 4 yaşında başlamış bir insanım.Annem kültürlü,belli mesleki tecrübelere sahip,ailesine düşkün,tezcanlı bir insandı,bu ülkeye tam 25 yıl memur olarak hizmet verdi,özellikle bana karşı bir annenin evladına yapması gerekenden çok daha fazlasını yaptı,eğer ben bugün belli bir eğitim düzeyine sahipsem tesadüf olmasının yanında böyle bir anneye borçluyum.

Sözkonusu raporlar bugünkü oluşan şartlara yönelik herhangi bir yaptırım durumu içermeyecek olsa dahi sonuçta geçmiş sürecime yönelik belge niteliğinde kaldı ki raporlardan birtanesi yine adli bir olay sonucu hazırlanmış ve psikiyatrik heyetin belli teşhisler içerdiği cezai ehliyetin kısmen kaldırılması yönünde karara verdığı ve o zamanki yargının buna göre beraat yönünde hükmettiği nitelikte ki sözkonusu davada heyeti mahkemenin bu raporları kabul etmeden ve değerlendirmeden bir karara varması dahi başlıbaşına usulsüz bir durum gibi gözüküyor.

Polis merkezindeki muhafaza odasında kamera sistemi neysede uyarı panosu ve telsiz şebekesinin bulundurulmaması gerekir ama bulunduruluyor,bu durum polis merkezinin genel yapısından kaynaklı çok ciddi bir tedbirsizlik,ikincisi kendi halitiruhiyemi çok iyi bilen bir kişi olarak söyleyebilirimki normal zamanda yani içmediğim zamanlarda çok ılımlı ve mülayim hatta içine kapanık yapıda bir insanım,ama haksızlığa uğradığımı düşündüğüm durumlardada oldukça sinirlenirim,birazda duygusal yapıdayım,bünyem içkiyede alışık olmadığından dolayı belli bir limitten sonra agresifleşiyor,ayılıncada ne yaptığımı hatırlayamayacak düzeye geliyorum,bu şartlar altında da düşünülecek olursa merkezde görevli polisler tarafından küfür,hakaret,tehdit v.s.tahrik edici durumların yanında tuvalet,yemek ve su gibi ihtiyaçlarım giderilmemişte olabilir buda tabi bu fiilleri işlememe sebep olmuş olabilir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karşı temyiz yolu kapalı ki bu da sonuçta bir hüküm,itiraz hakkı var fakat bu hak neredeyse sembolik olarak nitelenecek düzeyde,esastan incelenmeyip şekilden incelenmesi mevzusu var,oysaki devlet insanı fiziksel olarak değil manen mahkum ediyor 3 ay,10 günlük bir hapis cezasını uygulamıyor ancak sosyal yaşamdaki 5 yılını elinden alıyor,yani dış dünyada 5 yıl etiketlenmiş olarak dolaşılıyor.Cemiyetin kara damgası dedikleri bu olsa gerek!

Ülkemizdeki hukuksal,sosyal ve ekonomik çarpıklıklar hepimizin malumu,zaten ülke gündemine bakıldığında da durumlar pek içaçıcı değil.Rüşvet ve yolsuzluk olayları,HSYK krizleri v.s. durumlarda şu an için verilecek en belirgin örnekler.Kanunlarada bakıldığında eleştirilmesi gereken pekçok husus var! Ülke olarak neden yeterince gelişemiyoruz,kalkınamıyoruz,ilerleyemiyoruz? Bunlarında sorgulanması gerekir.

Belli mazeretlerimde olsa yaptıklarımı elbetteki onaylıyor değilim,keşke olmasaydı diyorum,yaptıklarımdan aşırı derecede pişmanım diyorum ancak genel anlamda da değerlendirilecek olursa belli çarpıklıkların belli çözümsüzlüklerin ve belli yanlışlıkların olduğuda gün gibi ortada.Her meslek kutsaldır,her meslek gereklidir,her mesleğin belli bir amacı vardır yani polisliğin bir amacı,savcılığın bir amacı,avukatlığın bir amacı,hakimliğin bir amacı,doktorluğun bir amacı,öğretmenliğin bir amacı,belli kurum ve mercilerin bir amacı vardır ama sonuçta politikacıda olsa,hukukçuda olsa,doktorda olsa,öğretmende olsa insan insandır,bir mesleki kimlik taşımak,hukuki kimlik taşımak insanı ayrıcalıklı kılmaz,sonuçta insanoğlu şaşarda beşerde,işimizde zaman zaman bizlerinde kafasının karıştığı durumlar olurdu,bazen işimizi çok iyi ve çok mükemmel yapabilmek,kabul görebilmek uğruna belli şeyleri ister istemez abarttığımız olurdu fakat istemedende olsa birilerinin mağdur olmasına sebebiyet verebilirdik,ortayı tutturmak her iki tarafıda mağdur etmeyecek ölçüde kararlar almak,belli bir denge oluşturmak bu kadar mı zormuş diye sorgulamaya başlardık ama sonuçta herşey özel sektör ortamında ayakta kalabilme mücadelesinden ibaretti,oysaki polis olsun,savcı olsun,hakim olsun devletin güvencesinde yani bir yanlışlık yapsalar ya da hizmetlerinde bir aksama olsa işsiz kalabilme riskleri yok,ancak çok ağır durumlarda açığa alınma durumları var,en kötüsünden görev yerleri değiştiriliyor,tayin ediliyorlar fakat özel sektörde sırf yöneticinizle olan özel bir sorun yüzünden işsiz kalabilme riskiyle karşı karşıya kalabiliyorsunuz,özel sektörde işsiz kalabilmek adeta çocuk oyuncağı gibi bir şey.Devlet bu yaşıma kadar yaşadığım mağduriyetleri görebildi mi gerekli önlemleri alabildi mi,yıllarca KPSS'ye girdim,iyi puanlar aldığım zamanlar oldu,çeşitli memur pozisyonlarında da şansımı denedim birşey oldu mu? Ki bu noktada KPSS skandallarına değinmek niyetinde hiç değilim,sonrada polis merkezi gibi hertürlü güvenlik tedbirinin olması gereken bir yerde kamerasını,telsiz şebekesini ve uyarı panosunu kırdım gerekçesiyle böylesine bir yaptırım önüme kondu hemde savunma hakkı tanınmadan ve belli durumlar değerlendirilmeden.Kamu malına zarar vemekte haksız tahrik durumu sözkonusu olamaz deniyor,hemde yasalarda konuyla ilgili bir açıklama olmamasına rağmen,yani bu ne demek devletin malı vatandaşından daha kıymetli,devletin memuru tahrikte etse,yanlışlıkta yapsa,mağdurda etse daima haklıdır demek oluyor,Polis,hakim ve savcı devletin gücünü oluşturduğu,yasal bir kimlik taşıdıkları için hata yapmazlar,ne yaparlarsa yapsınlar haklılar,hatta onlar insanüstü özelliklere ve ayrıcalıklara sahipler gibi anlamlarda çıkabiliyor.Eğer devlet olsun,kanunlar olsun beni koruyamıyorsa,mağdur durumda bırakıyorsa,tek amacı yargılamaksa,zengine ayrı,fakire ayrı,memura ayrı,işçiye ayrı,amire ayrı,köylüye ayrı,ona ayrı buna ayrı diyorsa kendimizi nasıl koruyabileceğiz,nasıl savunabileceğiz,nasıl ayakta kalabileceğiz,neye güvenebileceğiz,varlığımızı nasıl sürdürebileceğiz?

Durumun bu şekilde olmasında sadece hukukçulara yüklenmekte yanlış olur,sonuçta onlarda belli takdir yetkileri dışında bizim seçtiğimiz insanların oluşturdukları yasaları uyguluyorlar,bu anlamda da yasalara bakıldığında politik,ideolojik ve bürokratik birtakım durumlarda kendini hissettiriyor.Fiil işlenirken alkol ve uyuşturucu madde kullanımı istekdışı alınmışsa ceza ehliyeti kalkıyor,bilinçli olarak alınırsa kişi fiilden sorumlu tutuluyor çünkü kişi önceden bir suç işlemeyi planlamışsa alkol ve uyuşturucu madde kullanımının cesaret arttırıcı bir etken olabileceği savunuluyor ki buraya kadar durum son derece normal ancak alkol ve uyuşturucu madde önceden bir suç işlenmesi planlanmamışsa dahi bilinçli olarak alınırsa yine cezai ehliyete haizdir deniyor,işte bu noktada tartışılması gereken durumlar ortaya çıkabiliyor,kişinin alkol ya da uyuşturucu madde alımındaki halitiruhiye düşünülmüyor,işlenen fiilin niteliği varacağı sonuç düşünülmüyor,ne şartlarda gerçekleştiği düşünülmüyor öyle ki aşırı derecede alkollü birşekilde tanımadığım bilmediğim bir kişinin aracının dikiz aynasını ne gerekçeyle kırdığım,böyle bir fiille ne gibi bir menfaatin oluşabileceği dahası merkezde gerçekleşen fiillerin ne şartlar altında oluştuğununda hukuksal mantıkta sorgulanması gerekirken sorgulanmıyor,bir değerlendirme yapılmıyor.Örneğin bir cinayet hatta hırsızlık ve dolandırıcılık gibi suçlarda dahi haksız tahrik indirimleri uygulandığını duyuyoruz oysaki kamu malına zarar vermek fiilinde haksız tahrik uygulanamayacağı söyleniyor fakat kamu malına zarar ne şekilde verilmiş,fiil ne şartlar altında gerçekleşmiş,nasıl gerçekleşmiş,nerede gerçekleşmiş? Sonuç olarak yasalarımızın hazırlanışında,uygulanışında,denetiminde bu tarz çelişkili ve sığ durumlar varken adalet ve hakkaniyet durumundan sözetmek mümkün mü? Tamam polis merkezinde kırdığım kamera,telsiz şebekesi ve uyarı panosu bir kamu malı olabilir,ama sonuçta bunların bulunduğu yer bir muhafaza odası yani nezarethane ve fiilin gerçekleştiği yerde yine muhafaza odası,üstelik savcılık tarafından ne gözaltına ne de muhafaza altına alınmam yönünde bir talimat olmamasına sadece ifademin alınıp serbest bırakılmam talimatına rağmen görevli polislerce bir muhafaza odasına hapsediliyorum,kaldı ki muhafaza odası gibi bir ortamda oraya konulan şüphelilerin genel halitiruhiyeside düşünüldüğünde,birtakım olası saldırı ve agresif reaksiyonlar sergileme ihitimalleri üzerine gerekli tedbirlerin alınmamış olmasıda işin ayrı bir boyutu,tabi görevli polislerce tahrik edici birtakım durumlarda eklendiğinde durum netleşiyor fakat kanunlar o devletin memurudur polisidir,ne yaparsa yapsın haklıdır,tedibirsizde davransa,orantısız güçte kullansa,ağzını burnunu dümdüzde etse,ana avrat küfürde etse,yetkilerinin ve aldığı talimatların dışınada çıksa dokunulmazlığı vardır,sense birtakım şeylere kuzu gibi kayıtsız ve sessiz kalmak zorundaydın,böyle yaptığın içinde cezanı çekmek zorundasın diyorsada yapılacak birşey yok,bununla birliktede gerçek bir adaletten ve demokrasiden sözetmekte mümkün değil.Birde Türkiye'nin demokratikleştiğinden ve insan haklarına karşı verdiği önemin arttığından sözediliyor.

Gerek yasaların hazırlanışıyla ilgili gerekse uygulanışıyla ilgili birtakım çarpıklıkların olması yanında tabi yasaları,yasal işleyişi yeterince bilememek,kanunlarda mazeret olarak nitelenmesede bu noktada önemli.Kamu malına zarar vermek suçunun ciddi bir suç olarak nitelendirildiğini ben bile bu yaşımda yeni yeni öğreniyorum ki bunu dile getirirken kamu malına zarar vermenin normal birşey olduğunuda savunuyor değilim.Neredeyse hırsızlık,dolandırıcılık,yaralama ve gasp suçlarından dahi cezası daha ağır.Birde şunuda yeni yeni öğreniyorum,eskiden gözaltı durumu vardı,bir suç nedeniyle yakalanan şüpheli polis merkezine getirilip nezarethaneye konurdu,şimdiyse muhafaza altı diye bir durumda çıktı,polis merkezlerinde birde nezarethaneden başka yakalanan kişinin kapatıldığı muhafaza odası olarak isimlendirilen bir bölüm var ama sonuçta öylede olsa bir kapatılma bir alıkoyulma durumu sözkonusu,ömründe bir suç sebebiyle polisin yanından geçmemiş bir kişi için muhafaza odasıda birdir nezarethanede birdir,silivri cezaevide birdir,heleki benim yapımdaki bir insan eklenince gerisini tahmin edin.Yasalarda çeşitli kelime oyunları olduğuda bir gerçek.

Muhafaza odası denen yerde bir nezarethane,görevli polislerce bir kilit altına alınma,kapatılma durumu sözkonusu ancak bu konu yasalarda dahi birtakım kelime oyunlarıyla çarpıtılmaya açık,işte şu durumlarda nezarethaneye konur şu durumlarda muhafaza odasına konur şeklinde ayrımlara gidilmiş ancak herhalükarda durum aynı kapıya çıkıyor.Durum bu şekilde düşünüldüğünde de o gün sabaha karşı aşırı derecede alkolün etkisiyle bir şahsın aracının dikiz aynasını kırmak gerekçesiyle polis ekiplerince yakalanıp merkeze getirildiğimde,savcılığın ifademin alınıp serbest bırakılmam yönünde talimat vermesine rağmen görevli polislerce muhafaza odasında bir saniye dahi tutulmamın usulsüz olduğu sonucu çıkabiliyor öyle ya gözaltına ya da muhafaza altına alınmayan sadece ifadesi alınıp serbest bırakılması gereken bir insanın muhafaza odasında ya da nezarethanede işi ne? Kendimi hatırlayamayacak düzeyde içkili oluşum merkezde polisler tarafından hertürlü istismara açık olduğumu gösteriyor,eğer kendimi hatırlayamayacak düzeyde içkiliysem,taşkınlıklarım varsa,bunun için zapdedilme durumum sözkonusuysada muhafaza odasına kapatılmadan farklı zapdedilme usulleri var,ifade verebilmem için biran önce ayılmam gerekiyorsa önüme sıcak bir acı kahve verilmeside yeterliydi,bu şartlar altında düşünüldüğünde de hertürlü tahribata açık olan kamera,telsiz şebekesi ve uyarı panosunun bulundurulduğu bir muhafaza odasında tutulmamında savunulacak bir yanından sözetmek mümkün değil.Oysaki bir kişinin sırf kimliği yanında olmadığı ya da yere sigara izmaliti attığı gerekçesiyle dahi polislerce kelepçelenip yaka paça merkeze görürülüp saatlerce nezarette tutulduğu bir ülkede neyi tartışacağız? Sonuçta devlettir ne yapsa yeridir ama vatandaşın hiçbir hakkı ve hukuku olamaz.

Yasalara ve yönetmeliklere bakıldığında ne tür yakalama durumlarında,ne tür suç ve suçlulara kelepçe takılması gerektiği dahi yazılı oysaki sırf bir aracın dikiz aynasını kırdığım gerekçesiyle yakalanıyorum katillere,teröristlere,gaspçılara,hırsızlara,sokak serserilerine yapılan türden muameleler tarafıma yapılıyor,savcılık tarafından ifadesi alınsın serbest bırakılsın yönünde talimat olmasına rağmen muhafaza odasına kapatılıyorum,birtakım çarpıklıklar altında şuursuzca gerçekleştirmiş olduğum bir durum yüzünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması,denetimli serbestlik,8 TL yargılama gideri gibi çok ciddi bir yargılama sonucuna maruz kalıyorum.Polis merkezinde verdiğim zararlarla ilgili kamera kayıtları CD şeklinde mahkemeye delil olarak sunuluyor fakat görevli polislerce tahrik edici durumların olabileceği ihtimali düşünüldüğünde merkezdeki güvenlik kameralarının ses kaydetme özelliği olmadığından hakaret,küfür,tehdit gibi işitsel durumların tespitinin zorluğu,üstelik merkez içinde kadraja girmeyen kör noktalarda olması muhtemel durumların varlığı dahi düşünülmüyor.Bu durum düpedüz yargısız infaz,vurabalıya düzeni yani Türk yargı sisteminin tipik bir örneği ! Çok basit bir durum gibi gözüküyor fakat derinlere inildiğinde oldukça çetrefilli bir durumla karşıkarşıyayım.Geçtiğimiz yaz Taksim Gezi Parkı olaylarında polis araçlarını,tomaları,belediye otobüslerini ateşe veren,taşa tutan,kırıp dökenlerin önemli bir kısmının dahi çıkartıldıkları mahkemelerde beraat ettikleride düşünülecek olursa durumum çok daha çetrefilli !! Polis merkezine düşmeme sebep olan şahıs malına zarar vermekle ilgili davam,sözkonusu şahısla uzlaştığım ve zararını tazmin ettiğimden dolayı düştü,şimdi esamesi bile okunmuyor,yani böylesine basit bir durum yüzünden muhafaza odasına konulmama değmiş mi? Şimdiyse böylesine çarpık bir durumun sonucunu 5 yıl boyunca alnımda kara leke olarak taşıyacağım.Devletim bile beni harcadı.

Eğer ifade için merkeze getirildiğimde görevli polislerce muhafaza odasında kilit altında bekletilmek yerine açık bir konumda bekletilmiş olsaydım bu tür ajitasyonları belki gerçekleştirmeyecektim,belkide oraya konulmuş olduğuma isyan etmiş olabilirim? Kendi karekteristik yapımı ve halitiruhiyemide iyi biliyorum aşırı alkollü olsam dahi bu tarz çılgınlıkları yapabilecek durumda değildim.Kim ne derse desin benim psikolojimdeki bir insan için muhafaza odasıda birdir nezarethanede birdir,silivri cezaevide birdir,belki biraz abartılı bir durum ama onur meselesi diye birşeyde var.Belki bunalımlı olabilirim,alkolik olabilirim,problemli olabilirim,takıntılarım olabilir,sorunlu olabilirim,geçmişten bu yana psikolojik sorunlarım olabilir hatta özürlü bir insan olarakta nitelendirilebilirim ancak bu hususları paylaşan kişinin adi bir sokak serserisi ya da adi bir suçlu olmadığını,belli bir eğitim düzeyinde,şu an işsizde olsa belli bir mesleki geçmişe sahip olduğunu,belli bir sosyal ve kültürel yapıya sahip olduğunu asıl sorunların nelerden kaynaklandığınıda bilmenizi isterim.

Hakim ve savcıların yargılamada kanaat,vicdan ve takdir yetkilerinin yanında delillere,tanıklara,ifadelere,yazılı olan kanun ve düzenlemelere uygun şekilde karar verme sorumlulukları olduğu elbetteki bir gerçek.Kanun ve düzenlemelerede bakıldığında çok mu mükemmel,çok mu kusursuz,çok mu dörtdörtlük,çok mu tutarlı? Örneğin Türk Ceza Kanunun'un 4.maddesinde "Kanunları bilmemek mazeret sayılmaz." Deniyor,böyle bir kanunda böyle bir maddenin eklenmesiyle kastedilen durumların ne olduğunu anlıyoruz ki yaşamı boyunca hukuk kitabı dahi eline almamış,akli melekeleri yerinde olan yetişkin bir kişi cinayet işlemenin ciddi bir suç olduğunu,yaşama hakkının insana verilmiş en temel hak olduğunu bilir,hırsızlık,dolandırıcılık,mala zarar vermek v.s.suçun ciddi bir suç olduğunu,insanın mülkiyet ve zilyetlik hakkının yaşama hakkından sonra önemli bir yer tuttuğunu bilir yani birinin yaşama ve mülkiyet hak ve özgürlüğü diğerininkiyle sınırlı ancak günümüz dünyasında değişen teknoloji,değişen çevre şartları,değişen ekonomik,siyasi ve sosyal olgular,değişen yaşam koşulları,bireylerarası,kurumlararası ya da bireylerle kurumlar arasındaki ilişkiler doğal olarak suç türlerinde de değişimlere sebep oluyor,suç unsurları ve suç işleme şekilleride gitgide çeşitlenmekte,buna paralel olarak yasalarda şekillendiriliyor,detaylandırılıyor,yeni yeni suç biçimleri tanımlandırılıyor,yasaların hazırlanış ve uygulanış şekilleri sürekli değişiyor,bu kapsam çerçevesinde ele alınacak olursa günümüz şartlarında bir yasağa istemeyerek dahi uymamak suç unsuru olarak değerlendiriliyor,örneğin bir zarar ve hakka tecavüz durumu oluşmasa dahi,mağduriyet durumu sözkonusu olmasa dahi veya suçun sahibi kişi için durum suç olarak düşünülmeyip bir hak olarak vicdanen kabul edilmişse,bunun sonucunda oluşan tecavüz ve mağduriyet durumlarının farkında değilse sırf kanunda yazılı olduğu için ceza yaptırımıyla karşıkarşıya kalıyorsa "Kanunları bilmemek mazeret sayılmaz" ibaresinin tutarlılığından genel anlamda sözetmek mümkün olabilir mi?

Kişi istemeden alkol ya da uyuşturucu madde kullanarak sözkonusu fiili işlemişse işlediği fiilden sorumlu tutulmaz ancak kasıtlı olarak alkol ya da uyuşturucu madde kullanarak fiili işlemişse işlediği fiilden sorumlu tutulur çünkü kanun koyucu bu açıklamayla eğer sözkonusu fiil önceden planlanmışsa alkol ve uyuşturucu maddenin cesaret arttırıcı bir etken olabileceğini,yakalanma riskine karşı ise can simidi niteliği taşıyabileceğini savunuyor örneğin suikast,hırsızlık,soygun,gasp,kundaklama gibi suçlar bu konuya verilecek en iyi örnekler,üstelik bu gibi suçlarda faille mağdur arasındaki ilişki düzeyi,fiilin oluşumundaki sebep sonuç ilişkisi,fiilin işlenmesi sonucunda failin durumu mağdurun uğradığı zararın boyutuda önem taşır ki buraya kadar durum son derece net fakat işlenen fiil önceden planlanmamışsa dahi alkol ve uyuşturucu tesiriyle işlenen fiilden kişi birinci dereceden sorumlu tutuluyor oysaki bu durumda tartışılması gereken birtakım durumlar ister istemez ortaya çıkabiliyor,öncelikle işlenen suçun unsuru,boyutları,failin durumu,mağdurun uğradığı zararın boyutu,faille mağdur arasındaki ilişki durumu,fiilin oluşmasındaki etkenler,bununla birlikte alkol ve uyuşturucu madde alımı kasıtlı olarak tabir ediliyorsa şayet kasıtlı olarak alımındaki ölçü durumu yani alkol ve uyuşturucu madde alımındaki sebep zevk ve eğlence için mi yoksa birtakım depresyon durumları,ispatlanabilir nitelikli üzücü durumlar,kişisel ve ailevi sorunlar mı? Hukuksal mantıkta bu gibi durumlarında sorgulanması gerekir,öncelikle alkol ve uyuşturucu konusunda kasıtlı ifadesinin tanımı belli değil,yani öyle bir kelime oyunları var ki kasıtlı ifadesiyle kastedilen alkol ve uyuşturucu madde kullanımı mı yoksa işlenen fiil mi? Geçici nedenler deniyor yani birisi bunumu sıkıp ağzıma zorla içkimi dayamalı ya da kimyasal maddelerin bulunduğu bir tesiste çalışan kişi bu maddelerin etkisi altına girip fiil işleyebilme riskine mi sahip? Öyle ki böyle bir tesiste çalışan kişinin bu gibi risklerin altına girmemesi için birtakım önlemleri alması sorumluluğu ortaya çıkıyor,almazsa o kişide bu şartlar altında işlediği fiilden sorumlu tutulmalı.Ben,tonla paralar savurup Reina ya da Lido'da yiyip içip eğlenip hoplayıp zıpladım mı? Alkol almadan önce tanımadığım bilmediğim bir şahsın aracının dikiz aynasını kırmayı önceden planladım mı? Polis merkezine düşüp muhafaza odasına konulup kamera sistemini,telsiz şebekesini ve uyarı panosunu kırmayı önceden tasarladım mı? Tasarlama ve planlama ihtimali sözkonusu olmasa dahi uzun süredir annemin felç ve sakat olması,babamın kanser hastası olması,işsizlik sorunları ve ekonomik sorunlar yaşıyor olmamın vermiş olduğu bunalımların neticesinde kendimi içkiye vermiştim,bir süredir içiyordum,içincede kendimi kaybediyor,farklı bir yapıya bürünüyor,ayılıncada ne yaptığımı hatırlayamıyorum,fiillerin olduğu günde serin bir gecede bir parkta saatlerce içki içtikten sonra kendimi kaybediyorum,tanımadığım bir şahsın aracının dikiz aynasını kırdığım gerekçesiyle polis merkezine getiriliyorum,şu noktada düşünülecek olsa dahi alkollü olmadığım durumda bilmediğim bir şahsın aracının dikiz aynasını kırmanın bir suç unsuru olduğunu kabul ediyorum ancak suçun faili olarak benim bu gibi bir fiille ne gibi bir çıkarım ne gibi bir kazancım ne gibi bir hedefim olabilir? Alt tarafı bir oto aynası,araçtan bağımsız olarak düşünüldüğünde neredeyse hiçbir önemi olmayan bir nesne. Elbetteki bir zarar oluştu,sonuçta dikiz aynasının,araç için belli bir fonksiyonu var fakat zararıda daha sonra mağdur kişiye nakdi olarak ödeyip uzlaşmayı sağladık,yargı sürecine dahi girmemesi gerekirken girdi sonrada dava ilk celsede düştü unutuldu gitti.Diğer bir hususta böyle bir fiili aşırı derecede alkolün etkisiyle neden yapma gereği duyduğum burada önemli.Sözkonusu fiil bir suikast değil,bir soygun değil,bir hırsızlık değil,bir gasp değil ki alkol ve uyuşturucu madde alınsa dahi önceden tasarlanabilme ihtimali düşünülsün,sözkonusu fiilin niteliğide bu noktada önemli,alkol kullanımımdaki belirgin sebeplerde düşünüldüğünde yasada belirtilen kasıtlı alkol ve uyuşturucu kullanımındaki kasıtlılık ve kasıtsızlık arasındaki çizgi yeterince net değil,çeşitli yorumlara,çelişkili durumlara ve kelime oyunlarına açık."Kamu Malına Zarar Vermekte Haksız Tahrik İndirimi Uygulanmaz" Söylemiyle karşılaştırıldığında alkol ve uyuşturucu madde kullanımındaki kasıtlılık ve kasıtsızlık arasındaki belirsiz uçurum işlenen suçun niteliği,sebep sonuç ilişkisi,suçun ne şartlar atında işlenişindeki hususlarda yeterince irdeleniyor mu? Beni yakalayıp merkeze getiren görevli polisler savcılık tarafından gözaltı talimatı olmamasına rağmen muhafaza odasına hapsediyorlar,bir ifade alabilmek için beni saatlerce muhafaza odasında kilit altında tutuyorlar,polis olduklarından,2-3 saat dahi olsa özgürlüğümü kısıtlamayı kendilerine bir hak olarak görüyorlar,aşırı derecede içkilisin,ifadeni alman için ayılmanı bekliyoruz şeklinde birtakım bahaneler öne sürüyorlar,bu şartlar altında yine tezat bir durum ortaya çıkabiliyor,öyle ki kasıtlı olarak alkol kullanıp suç işlediğim ve işlediğim suçtan sorumlu olduğum kabul ediliyor ancak 15 dakika bile sürmeyecek bir ifade alma işlemi için alkollü oluşum bir önem arz ediyor ve saatlerce nezarethanelerde muhafaza odalarında tutuluyorum,normal bir hukuksal perspektifte polis bile olsa bu konuda herhangi bir yetki olmamasına rağmen beni muhafaza odalarına nezarethanelere koyuyorsa ellerime kelepçe takıyorsa özgürlüğümü kısıtlayacak uygulamalarda bulunuyorsa suç teşkil ediyor demektir yani sivil bir vatandaş ya da yasadışı bir grubun yolda önümü keserek silah tehdidiyle aracına alıp biryere kaldırıp alıkoyması ve özgürlüğümü kısıtlamasıyla eşdeğer bir durum ortaya çıkıyor demektir,durum düpedüz adam kaçırma,adam alıkoyma fiilleriyle paralellik taşıyor.Eğer aşırı alkollü oluşum fiziki anlamda merkezin sükunu ve güvenliği anlamında kontrolümü gerektiriyorsada bunun daha değişik yolları vardı,bu şartlar altında da kamu malına zarar vermek fiilini oluşturmama zemin hazırlayacak bir ortama koymakla onlarda suça iştirak etmiş kabul edilmeli,olayların bu raddelere geleceğinin önceden düşünülememesi dahi gerek polisin iç yapısıyla ilgili gerekse polis birimlerinin düzenlemesiyle ilgili genel sorunlarıda beraberinde getiriyor .

Genel bir hukuksal perspektifte alkol ve uyuşturucu etkisinde işlenen fiil,psikiyatrik boyutlar biryana işlenen fiilin türüne,maddi ve manevi boyutlarına,yarattığı duruma göre taksirli ya da önceden tasarlanabilecek nitelikte mi ister istemez kendini belli eder,örneğin suikast,hırsızlık,oto hırsızlığı,banka soygunu,yankesicilik v.s.suçların dahi alkol ve uyuşturucunun etkisinde işlendiğini zaman zaman duyuyoruz ki bu tarz suçlar önceden planlama ve tasarlama gerektiren,belli bir profesyonellik,teknik beceri ve soğukkanlılık gerektiren,menfaat sağlama amacı taşıyan nitelikte suçlar,bu tarz suçlarda kişinin yakalandığında alkol ve uyuşturucu maddenin etkisinde yaptım şeklinde kendisini savunarak toplum içinde tekrar aynı suçları işlemesinin önüne geçiliyor ancak alkol ve uyuşturucu madde etkisinde lalettayn bir otomobilin aynasını kıran,sağa sola gelişigüzel zarar veren,eşyalara zarar veren bunların sonucunda kişinin kendisinede bir faydası olamayacak suçlarda önceden tasarlama ya da kasıt unsurunun aranması ne derece mantıklı? Ama elbetteki kişi ayılınca işlediği bu fiilin maddi zararını tazmininden sorumludur.Tabi kanunun ilerleyen maddelerinde de konuyla ilgili çelişkili durumlar kendini hissettiriyor mala zarar vermek fiilleriyle ilgili şahıs malı,kamu malı hatta ibadethane ve mezarlıklara zarar şeklinde ayrımlara gidilmiş,şahıs malı ve kamu malı ayrımı bir derece mantıklı ancak ibadethane ve mezarlık ayrımı pek mantıklı gelmiyor çünkü sonuçta ibadethane ve mezarlıklarda kamu malı sayılır.Kasıtlı olarak alkol alımında ceza sorumluluğu olduğu kabul edilirken,uykusuz birşekilde araç kullanıp bir kişiye çarparak ölümüne sebebiyet vermesi taksirli fiil olarak kabul ediliyor,fiili gerçekleştiren kişinin aracını park ederek uykusunu alarak trafiğe çıkması gerektiği sorumluluğu değerlendirilmiyor.

Alkol kullanımının iradi olmayan geçici nedenler kısmında ise çeşitli yorumlar yapılıyor.Bebeğini emzirirken uyuyakalan anne örneğinin alkol ve uyuşturucu madde konusuyla ilişkilendirilmesi tuhaf geliyor,kimyasal tesislerde çalışanların kimyevi maddelerin etkisi altına girebilme riskleri var deniyor,öyleki riskleri varsa çalıştığı yerde gerek işverenin gerekse kişinin bu konuda korunma önlemleri almak gibi sorumlulukları ortaya çıkıyor ki böyle bir yorum yapılırken kimyasal maddelerin bulunduğu bir tesiste çalışırken kimyasal maddelerin etkisi altına giren kişi şu tarihte şu suçu işlemiştir örneğide verilebilir mi? Eğer hal böyleyse,bir suç işlenmişse gerek işveren gerekse personel bununla ilgili önlem almadığından işlenen fiilden teknik olarak sorumlu tutulmalı,sonra kazayla alkol kullanımı örnek gösteriliyor,yok meyve suyuna şaka olsun diye alkol konulabileceği,kişi içerse sarhoş olabileceği söyleniyor,eğer akli melekeleri yerinde bir kişi sözkonusu meyve suyuna alkol katılmışsa aldığı ilk yudumda hatta kokusundan alkol olduğunu anlar,ona göre tavrını belirler,zorla,iradedışı alkol ve uyuşturucu madde kullandırılmasına gelincede illede bu konuda sadece fiziksel bir unsurun aranmasıda yanlış.Birtakım ağır bunalımlar ve tahrik edici durumlarda alkol ve uyuşturucu madde bilinçli olarak alınsa dahi bu kapsamda değerlendirilmeli,üstelik sözkonusu kişinin psikolojik yapısı,ruhsal ve kişiliksel özellikleride bu noktada önemli ! Çünkü alkol ve uyuşturucunun kriminolojik boyutunun dışında ki gerçi uyuşturucu başlıbaşına kriminolojik yani yasadışı bir madde olduğundan dolayı alkol örneği üzerinde duracağım,alkol kullanımı sonucunda fiil oluşsun oluşmasın bilinçli olarak her alkol kullanan dahi aynı kapıya çıkmaz,kimisi alkol kullanımını sosyal bir araç olarak görür,kimisi statü aracı olarak görür,kimisinin zevk ve eğlence aracıdır,kimisi bağımlı olmuştur,kimisiyse ağır bir depresyon durumuyla karşıkarşıyadır,çözemeyeceği birtakım durumlarla karşıkarşıyadır,bir tıkanmışlık,bir çaresizlik durumu hakimdir,derin üzüntüleri vardır,mağdur olduğu birtakım durumlar vardır,yardıma muhtaçtır,teselliyi içkide arar,tabi alınan alkol sonucunda her kişi farklı tepkiler gösterir kimisi aşırı derecede içsede etkilenmez,kimisi azıcık içse sarhoş olur biryerde uyuyakalır,kimisi neşelenir,kimisi aşırı konuşur,kimisi ağlar,kimisi agersifleşir,saldırganlaşır,birtakım tahriklere kapılır,hallüsinasyonlar,hayaller görür,yaptıklarının farkında olmaz tabi tüm bu tepkiler insanların psikolojik yapısıyla yakından ilgilidir,kişinin ciddi birtakım ağır bunalımları varsa,tahrik edici birtakım durumlarla karşıkarşıyaysa,üzgün ya da sinirliyse,heleki psikolojik bozuklukları ve rahatsızlıkları varsa kişi zaten akli melekelerini kısmen ya da tamamen yitirmiş sayılır ki durum psikiyatrik müdahaleyi gerektirir.

Sabaha karşı lalettayn bir aracın dikiz aynasını kırmışsam belkide aşırı düzeyde alkolün etkisindeyken belki kendi aracımın aynasını düzeltmeye çalıştığımı hayal etmişimdir,belki birisiyle kavga ettiğimi hayal etmişimdir belkide hallüsinasyon görmeye başlamışımdır,kaldı ki ceza kişinin kasıtlı olarak işlediği fiile yönelik caydırıcılık ve ıslah etme amacı taşır,bu durumda kişi kasıtlı olarak yaptığı fiilin sonuçlarını kavrayabilme yetisine sahiptir,oysaki bu şartlar altında gerçekleştirmiş olduğum durumlarda böylesine bir sonucu çıkartmak ne derece mantıklı?

Ceza yaptırımın uygulanabilmesi için oluşturulan deliller çok mu sağlıklı,bugün hakkımda hüküm tesis edilmesine sebep olan görevli polislerin ibraz ettiği suç delili CD kayıtlarının bir kopyasını alıp incelemek için mahkemeye gittimde CD kayıtları 26 kare fotoğraftan ibaret sadece muhafaza odasında hasar gören noktalar ve oluşan hasarlar,resimlenmiş,bu olayları doğrudan benim yaptığıma dair en ufak bir bulgu yok,madem ki bu fotoğraflar bir delil olarak değerlendiriliyor,öyle ki bu hasarları benim yaptığım ne malum yani görevli polislerin bu hasarları gerçekleştirip benim üzerime suçu attığıda çıkartılamaz mı? Ya da görevli polislerin beni itip kakarken bu hasarları gerçekleştirmiş olmalarıda mümkün görünmez mi? Şimdi bu durumda bu olayları gerçekleştirmediğimi öne sürmem kadar doğal bir durum var mı? Üstelik beni yargılayan mahkemeninde bu konuda sorumluluğu oluşmaz mı?Gerek kovuşturma sürecinde gerekse duruşma sürecinde delilleri inceleme fırsatı bile tarafıma verilmedi ancak iş işten geçtikten sonra birtakım şeyleri anlamaya başladım.

Hiçbir suçum olmadığı halde cemiyetin kara damgasını yemiş sabıkalı bir insanım,bir zavallıyım bir hiçim,bir iş için sabıka kaydı aldığımda giydiğim hüküm gözükecek,işyerine sunduğumda işe başlamadan geri gönderileceğim yani hayatım büsbüyün bitti!


Tabutta.Rövaşata
Şube Müdürü
10 Şubat 2014 23:01

hagb kararı sabıka kaydında çıkmaz.sadece hakim ve savcıların görebildiği özel bir sicile kaydedilir.yarın git savcılıktan sabıka kaydını çıkart tertemiz olduğunu göreceksin ve hagb kararı memuriyetede engel değildir.


MagdurVatandas
Kapalı
11 Şubat 2014 20:37

Yani her kafadan bir ses çıkıyor ancak bazı hukukçularda dahil önemli bir çoğunluk HAGB'ninde sicile kaydedildiğini hatta iş başvuruları için alınan savcılık belgelerinde bile sabıka kaydının olduğunu söylüyorlar.Bir yanlışlık olsa bile sinek ufaktır ama mide bulandırır misali benimde bu işten midem bulanmaya başladı,dediğiniz işlem için dahi dilekçesiymiş,bürokrasisiymiş yine bir yığın saçmalığın içine girmiş olacağız,hatta yazıp verdiğimiz dilekçe bile birtakım bahaneler öne sürülerek red edilecek,sonuçta devlete bir kere paçayı kaptırmışız.Devlet bir gecede trilyonları hortumlayıp reinalarda lidolarda metresleriyle hoplayıp zıplayanlarla,dünyaları dolaşıp sefa sürenlerle,mercedeslerle,cherokelerle poz verenlerle,ekmeğimizle,aşımızla oynayanlarla uğraşmaz hatta destekler,biziyse uyduruk birşey yüzünden nezarethanelere koyarlar,orada kırıp döktük diye mahkemelere verip HAGB'ye hükmederler.

Dün akşam burada oldukça uzun olan paylaşımımı okuyup incelemeye vakit ayıranların durumlardan pekçok mana çıkartmış olabileceğini tahmin ediyorum.Dış dünyada ve özel sektörde yıllardır itilip kakılmaya alışmıştım,yaşadığım mağduriyetler oldukça kabarıktı fakat benim gibi bizler gibi korunmaya ve desteğe ihtiyacı olanları devlet bile harcadı.Mahkemeye ibraz edilmiş CD içindeki fotoğrafları inceledim nezarethanede şimdiki adıyla muhafaza altına alma odasındaki kırılanları dökülenleri,hasarları gördüm fakat bu hasarları gerçekleştirdiğim sıradaki görüntüler olmamasına rağmen delil olarak sunuluyor ve yüce Türk mahkemesi sahiden bu adammı yapmış olabilir şeklinde düşünmeden dahi kırılanlara dökülenlere göre hakkımda hüküm veriyor.Aşırı derecede sarhoştum,bırakın nezarethanede yaptıklarımı neden dolayı merkeze getirildiğimi nasıl getirildiğimi dahi hatırlayamıyorum keşke hatırlayabilseydim,şu an ise fotoğrafları inceledikçe görevli polisler tarafından sarhoş oluşumun istismar edilerek birtakım şeylere kasıtlı olarak sebebiyet verildiği tezim giderek güçleniyor hatta bu hasarların oluşmasında görevli polislerinde bir parmağının olduğunu ve beni cemiyette lekelemek için çirkin bir komplo hazırlandığını,beni yargılayan,itirazımı reddeden hakim ve savcılarında buna alet olduğunu,dahası durumu desteklediğini düşünmeye başladım.

Fotoğrafları inceledikçe elbetteki düşündüğüm başka şeylerde sözkonusu,dahası karelere baktıkça gözlerimde yaşarmadı değil,eğer bu hasarları alkolün etkisiyle sahiden ben vermişsem öncelikle bir polis merkezinde binbir çeşit insanın alıkonulduğu bir nezarethaneyi ayık ve mantıklı bir dimağ ile incelediğimde neredeyse yok yok,yani züccaciye dükkanından farksız! Adeta görevli polisler tarafından seni buraya kapatıyoruz buranın altını üstüne getir yerlebir et der gibi bir grafik ortaya çıkartıyorum.Kameralar,uyarı panoları,elektrik trafoları,telsiz şebekeleri,dolaplar sanki kırılıp dökülmek için beni beklemişler.Benim psikolojimdeki bir insan heleki sarhoş ise ve kanlı katillerin teröristlerin,ipe sapa gelmez adamların hapsedildiği biryere konulmuşsa öyle biryerde bu tarz anormalliklerin olması biryana durumun bu raddye gelmesini anormal karşılamamak gerekir ki ben bu olayların üzerinden neredeyse aylar geçti birtakım incelikleri yeni yeni öğrenmeye başladım savcılık tarafından hakkımda gözaltı kararı yok sadece ifademin alınıp serbest bırakılmam yönünde bir talimatı var fakat ortada nezaethaneye konmak gibi bir durum var mademki aşırı derecede sarhoşum,kontrol altında tutulmam gerekiyor böyle bir yere konulunca durumun daha beter hale geleceğide görevli polisler tarafından düşünülemedi mi?

Son olarak şunu diyebilirim ki basit bir olay yüzünden üstelik herhangi bir yetki olmamasına rağmen nezarethaneye konulmuş olmakla hırsızın,ursuzun,katilin,caninin,teröristin,kaçakçının,serserinin,dolandırıcının devlet tarafından daha fazla korunup kolladığı hatta desteklendiği yargısınıda ortaya çıkartırım yani bırakın devletin kasasını bir gecede hortumlayanları adi bir sokak serserisi bir yankesici dahi devletin gözünde benden daha kıymetli olmuş oluyor,onlar dışarıda at koşturuken devlet bana yardımcı olması gerekeceği yerde kilit altında tutuyor,kaldı ki sarhoş dahi olsam nezarethane gibi biryerde bu duruma isyan etmemden doğal bir durum olamaz mı? Adı üstünde burası nezarethane bekleme odası ya da oturma odası değil,eğer devlet burada bulundurulması gereken adamla bulundurulmaması gereken adamı ayırdedemiyorsa ve böyle biryerde bu tarz şeylerin oluşumuna zemin hazırlayıp üstüne üstlük kişiyi cemiyet önünde lekeliyorsa devlette ciddi bir sorun var ve benim devletim olmaktan çıktı demektir! Ki ateş olmayan yerden duman çıkmıyor,birtakım anormalliklerede hepimiz tanık oluyoruz.


rsmmm
Kapalı
14 Şubat 2014 14:40

Tabuttarovasata ısımlı arkadasa katılıyorum,kısa ve oz ,adlı sıcıl kaydında gozukmez...


telve190740
Memur
19 Mart 2014 03:02

https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&cad=rja&uact=8&ved=0CC8QFjAA&url=http%3A%2F%2Fhmt.hsyk.gov.tr%2Ftoplantilar%2F2013%2Fidari-yargi%2Fguz%2Fadana%2Fraporlar%2Fd12.pdf&ei=MuQoU4ulIsmn0QW8toGADA&usg=AFQjCNE0xpmOXjNhyNKDQgeCz0Hjr7-94w&sig2=nL7eirmYdqh-oOhgiB9YAg&bvm=bv.62922401,d.d2k

hukukçu arkadaşlar degerlendirise iyi olr hagb ile ilgili memuriyete son veremezsinzi felan diyor


ahmettt40
Kapalı
10 Mayıs 2014 13:05

Bundan 6 yıl önce çok basit bir suçlamadan dolayı hakkımda HAGB kararı verilmişti ki yargılanmış olduğum davada neredeyse haklı bir konumdaydım,üstelik ne şikayetçim vardı ne de olaya dair en ufak bir tanık vardı fakat hakim ve savcının işgüzarlığı ve keyfi tavırları yüzünden hakkımda böylesine bir hüküm tesis edilmişti.

Bu hüküm verildikten sonra KPSS ye girdim,gerek B grubu gerekse A grubu kadrolar için çok yüksek puanlar aldım,maliye bakanlığı ve sgk müfettişliği,kaymakamlık,mit,ziraat bankası müfettiş yardımcılığı,merkez bankası müfettiş yardımcığı gibi pekçok A grubu kadroya başvurular yaptım,mülakatlarındada oldukça başarılı oldum,çokta iyi eğitimlerim var buna rağmen güvenlik soruşturmalarında aldığım HAGB kararları ortaya çıktığından hepsinden elendim.

Bu HAGB bırakın güvenlik soruşturmasını savcılıktan alınabilecek en basit sabıka kayıtlarında bile çıkıyor yani çok kötü bir durum,düşmanımın başına dahi gelmesin,fiziken bir mahkumiyet durumu oluşmasa dahi dışdünyada insanın özgürlüğünün elinden alınmasının ne demek olduğunu öğretiyor,5 yıllık sürede bu farkı çok iyi anladım,geçen yıl 5 yılı mı doldurdum sabıka kaydım çok şükür silindi.

Hem devlet tarafından haksızlıklara uğrayıp cezalandırılıyoruz,fişleniyoruz hemde aynı devletten iş ve ekmek bekliyoruz,böyle devletin vereceği iş eksik olsun,pazarda limon satsak daha iyi para kazanırız!

Toplam 32 mesaj

Çok Yazılan Konular

Sözlük

Son Haberler

Editörün Seçimi