Kendi Olmayanın Tılsımı- AYASOFYA
Hükümdarların yaptırdığı her dinsel yapı, onu yaptıranın 'Tanrının gücünü bu dünyada ben temsil ediyorum' demesinin bir simgesi olarak da okunabilir. Bu, pek çok yorumcuyabir bakıma dünyadaki hükümdarların birbiriyle rekabetini de düşündürmüş.
Nasıl bakarsak bakalım, görkemli dini yapılar, tarih boyunca onları yaptıran hükümdarların ve onların siyasi coğrafyalarının gücünün de temsilcisi olarak yaşamın içine karışmış.
Ayasofya'nın görkeminde de bu rekabete açık hüküm, güç ve niyet bulunuyor. Roma İmparatoru Justinianus siyasi bütünlüğünü yitirmekte olan imparatorluğunu yeniden toplamaya karar verdiğinde, Doğu'daki başkenti İs'da, o güne kadar dünyada yapılmamış görkemli bir tapınağın yapılmasına da karar verilmiş.
Ayasofya'nın açılış töreni, Roma'nın kendini dünyaya bir kez daha duyurmasının da vesilesine dönüşmüş. Açılış törenlerindeki konuşan İmparator Justinianus'un bilinçaltını bastıramayıp Hazreti Süleyman'a hitaben ' Seni geçtim Süleyman' diye bağırması, egemenlik çalışmalarıyla , mimari arasındaki ilişkinin yansıması olarak da değerlendiriliyor.ancak sanatın bütün bu hesapları aşan başka bir gücü, başka 'büyüleri' 'vardır. Ayasofya'da yapıldığı tarihten başlayarak hem onu yaptıran hükümdardan söz ettirrirken kendisi öne çıkmış, hem de onu bir kenara bıraktıracak denli unutturmuş. Bir anlamda, kendi 'İmparatorluğu' ilan etmiş denebilir. Üstelik üstünden geçen onca siyasi didişmeye karşın, bu tılsımlı etkisini bugüne kadar taşımayı başarmıştır.
şimdiki Ayasofya'nın yerinde daha önce iki kilisenin yapılıp yok olduğu hem yazılı tarihten biliniyor, hem de şimdi Ayasofya'nın bahçesindeki kalıntılar bunu söylüyor. Ayasofya'nın içindeki mozaiklerin, freskleri, ikonagrafinin başka ayrıntılarını anlatmak için yazılmış ciltlerce kitabın bile yetmediği düşünülürse, burada ayrıntılardan söz edilmemesi anlaşılabilir. Öte yandan Ayasofya, bir kez gezilmekle bütünüyle anlaşılabilecek bir yapı değil. Bu tapınaktaki her öğe, burada olma nedeneleri, efsaneleri, dokuları, sanatsal tarzları incelendiğinde insanda başka başka zihinsel zenginlikler geliştirecek, değişik yolculuklara çıkaracak güçtedirler. En azından bu yapıyla ilgili bazı temel kaynakları okumuş olarak burayı gezmeye başlamak, anlamak bakımından kaçınılmaz görünüyor.
İS 532-537 yılları arasında inşa ettirilmiş bu yapının planları ve mimarisi, aynı zamanda bu cografyadaki eski matematikçileri ve matematik sevyesini de tanımayı sağlıyor. Tralleisli ( aydın) mimari ve matematikçi anthemius ve Miletoslu geometri bilgini İsidorus kilisenin baş mimaridır. Bina yapıldıktan bir süre sonra maydana gelen bir depremde hasar görünce, bu kez işe İsidorus'un yeğeni genç İsidorus katılıyor. Onun hesap gücüyle kubbe kasnağı yükseltiliyor ve binaya binen ağırlık azaltılıyor.
Ayasofy, İstanbul'un Omanlılar taarafından fethinden sonra camiye dönüştürüldü. Çok tartışılan bu durumu, her şeyden önce yapının karekteristiğini koruyan bir hat izlediği için olumlu bulmak kaçınılmaz oluyor. Osmanlı'nın, Roma'dan Bizans'a ve onlardan kendi egemenliğine geçen bu yapıya olağan bütün siyasi ve ideolojik kaygıları aşan bir itibar gösterdiği, bu yapıya olagan bütün siyasi ve ideolojik kaygıları aşan bir itibar gösterdiği, bu yapı ekseninde çarpışan fikirlerin bile ortak noktası oluyor. Osmanlı devrinde , ayasofya'da Hiristiyan inancının öykülerine ait simgeler,badana veya sıvayla örtülmüş. Öte yandın I. Mahmut'un burada oluşturduğu kütüphane, Osmanlı tarihinde de ilk önemli kütüphanesidir. Ayasofya daki Osmanlı türbeleri, bu binaya verilen kğymetin de ölçütlerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Ayasofyada'ki mozaiklerin, fresklerin tümü, ikonoklastların vandalca saldırganlıklarından sonra yeniden yapılmış. Bu nedenle de İS 5-6 yüzyıllarda yıpılmış süslemelerin yerinde, şimdi çoğu 10. yüzyılda yapılmış mozaikleri ve freskleri görüyoruz.
Ayasofya'nın üst katındaki 'gynecceum' (tadınlar bölümü) hem mozaik ve süsleme bakımından en zengin bölümlerden biridir, hem de o yükseklikten yapının diğer bölümlerini izlemek baş döndürücüdür. istanbul'da Roma ve Bizans tarihi boyunca, Ayasofya'yıaşan ya da ona bütünüyle yaklaşabilen bir mimari eser yapılmamış.Toplam 7 bin 500 metrekare üzerine kurulan Ayasofya'nın uzunluğu yüz metreyi getiyor. Yerden yüksekliği 55 metre 60 santimdir.
Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, Ayasofya'nın güney tarafında bulunan ve üzerinde dört farklı melek resim bulunan yapının gizemine de yer vermiş 'Bila teşbih (rivayet) yılda bir diregin üstünde bulunan Cebrail doğuya doğru kanat çırpıp bağırınca o tarafta bolluk, İsrafil resmikanat çırpınca batıda kıtlık, Mikail melek aynısını yapınca kuzeyde bir kahraman çıkarmış, Azrail melek aynısının yapınca da dünya çapında veba salgını çıkar birçok kayıplar verilirmiş. Çelebi, Ayasofya'ya pek çok bakımdan yer vermiş. Buradaki mozaikleri de anlatmış olması, buradaki mozaiklerin, bina cami olduktan sonra da hayli zaman kapatılmadığı biçiminde yorumlanıyor.
Ayasofya'nın sütunları Efes Artemis Tapınağı'ndan, Heliopolis'teki Güneş Tapınağı'ndan, Balbek'ten ve dünyanın değişik cografyalarından toplanarak buraya getirilmiş. Duvarlarda kullanılan değişik renkten ve farklı yataklardan getirilmiş mermerlerle bu sütunlar, insanı afallatan bir görünüme bürünmüş. Yaklaşık altı yüzyıl önce camiye çevrillirken binanı dört yanına minareler eklenmiş; 1935'ten beri müze olarak işlev gören ayasofya, İstanbul'da biryeryüzü temsilcisi olmuş.
Kendi Olmayanın Tılsımı- AYASOFYA
Hükümdarların yaptırdığı her dinsel yapı, onu yaptıranın 'Tanrının gücünü bu dünyada ben temsil ediyorum' demesinin bir simgesi olarak da okunabilir. Bu, pek çok yorumcuyabir bakıma dünyadaki hükümdarların birbiriyle rekabetini de düşündürmüş.
Nasıl bakarsak bakalım, görkemli dini yapılar, tarih boyunca onları yaptıran hükümdarların ve onların siyasi coğrafyalarının gücünün de temsilcisi olarak yaşamın içine karışmış.
Ayasofya'nın görkeminde de bu rekabete açık hüküm, güç ve niyet bulunuyor. Roma İmparatoru Justinianus siyasi bütünlüğünü yitirmekte olan imparatorluğunu yeniden toplamaya karar verdiğinde, Doğu'daki başkenti İs'da, o güne kadar dünyada yapılmamış görkemli bir tapınağın yapılmasına da karar verilmiş.
Ayasofya'nın açılış töreni, Roma'nın kendini dünyaya bir kez daha duyurmasının da vesilesine dönüşmüş. Açılış törenlerindeki konuşan İmparator Justinianus'un bilinçaltını bastıramayıp Hazreti Süleyman'a hitaben ' Seni geçtim Süleyman' diye bağırması, egemenlik çalışmalarıyla , mimari arasındaki ilişkinin yansıması olarak da değerlendiriliyor.ancak sanatın bütün bu hesapları aşan başka bir gücü, başka 'büyüleri' 'vardır. Ayasofya'da yapıldığı tarihten başlayarak hem onu yaptıran hükümdardan söz ettirrirken kendisi öne çıkmış, hem de onu bir kenara bıraktıracak denli unutturmuş. Bir anlamda, kendi 'İmparatorluğu' ilan etmiş denebilir. Üstelik üstünden geçen onca siyasi didişmeye karşın, bu tılsımlı etkisini bugüne kadar taşımayı başarmıştır.
şimdiki Ayasofya'nın yerinde daha önce iki kilisenin yapılıp yok olduğu hem yazılı tarihten biliniyor, hem de şimdi Ayasofya'nın bahçesindeki kalıntılar bunu söylüyor. Ayasofya'nın içindeki mozaiklerin, freskleri, ikonagrafinin başka ayrıntılarını anlatmak için yazılmış ciltlerce kitabın bile yetmediği düşünülürse, burada ayrıntılardan söz edilmemesi anlaşılabilir. Öte yandan Ayasofya, bir kez gezilmekle bütünüyle anlaşılabilecek bir yapı değil. Bu tapınaktaki her öğe, burada olma nedeneleri, efsaneleri, dokuları, sanatsal tarzları incelendiğinde insanda başka başka zihinsel zenginlikler geliştirecek, değişik yolculuklara çıkaracak güçtedirler. En azından bu yapıyla ilgili bazı temel kaynakları okumuş olarak burayı gezmeye başlamak, anlamak bakımından kaçınılmaz görünüyor.
İS 532-537 yılları arasında inşa ettirilmiş bu yapının planları ve mimarisi, aynı zamanda bu cografyadaki eski matematikçileri ve matematik sevyesini de tanımayı sağlıyor. Tralleisli ( aydın) mimari ve matematikçi anthemius ve Miletoslu geometri bilgini İsidorus kilisenin baş mimaridır. Bina yapıldıktan bir süre sonra maydana gelen bir depremde hasar görünce, bu kez işe İsidorus'un yeğeni genç İsidorus katılıyor. Onun hesap gücüyle kubbe kasnağı yükseltiliyor ve binaya binen ağırlık azaltılıyor.
Ayasofy, İstanbul'un Omanlılar taarafından fethinden sonra camiye dönüştürüldü. Çok tartışılan bu durumu, her şeyden önce yapının karekteristiğini koruyan bir hat izlediği için olumlu bulmak kaçınılmaz oluyor. Osmanlı'nın, Roma'dan Bizans'a ve onlardan kendi egemenliğine geçen bu yapıya olağan bütün siyasi ve ideolojik kaygıları aşan bir itibar gösterdiği, bu yapıya olagan bütün siyasi ve ideolojik kaygıları aşan bir itibar gösterdiği, bu yapı ekseninde çarpışan fikirlerin bile ortak noktası oluyor. Osmanlı devrinde , ayasofya'da Hiristiyan inancının öykülerine ait simgeler,badana veya sıvayla örtülmüş. Öte yandın I. Mahmut'un burada oluşturduğu kütüphane, Osmanlı tarihinde de ilk önemli kütüphanesidir. Ayasofya daki Osmanlı türbeleri, bu binaya verilen kğymetin de ölçütlerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Ayasofyada'ki mozaiklerin, fresklerin tümü, ikonoklastların vandalca saldırganlıklarından sonra yeniden yapılmış. Bu nedenle de İS 5-6 yüzyıllarda yıpılmış süslemelerin yerinde, şimdi çoğu 10. yüzyılda yapılmış mozaikleri ve freskleri görüyoruz.
Ayasofya'nın üst katındaki 'gynecceum' (tadınlar bölümü) hem mozaik ve süsleme bakımından en zengin bölümlerden biridir, hem de o yükseklikten yapının diğer bölümlerini izlemek baş döndürücüdür. istanbul'da Roma ve Bizans tarihi boyunca, Ayasofya'yıaşan ya da ona bütünüyle yaklaşabilen bir mimari eser yapılmamış.Toplam 7 bin 500 metrekare üzerine kurulan Ayasofya'nın uzunluğu yüz metreyi getiyor. Yerden yüksekliği 55 metre 60 santimdir.
Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, Ayasofya'nın güney tarafında bulunan ve üzerinde dört farklı melek resim bulunan yapının gizemine de yer vermiş 'Bila teşbih (rivayet) yılda bir diregin üstünde bulunan Cebrail doğuya doğru kanat çırpıp bağırınca o tarafta bolluk, İsrafil resmikanat çırpınca batıda kıtlık, Mikail melek aynısını yapınca kuzeyde bir kahraman çıkarmış, Azrail melek aynısının yapınca da dünya çapında veba salgını çıkar birçok kayıplar verilirmiş. Çelebi, Ayasofya'ya pek çok bakımdan yer vermiş. Buradaki mozaikleri de anlatmış olması, buradaki mozaiklerin, bina cami olduktan sonra da hayli zaman kapatılmadığı biçiminde yorumlanıyor.
Ayasofya'nın sütunları Efes Artemis Tapınağı'ndan, Heliopolis'teki Güneş Tapınağı'ndan, Balbek'ten ve dünyanın değişik cografyalarından toplanarak buraya getirilmiş. Duvarlarda kullanılan değişik renkten ve farklı yataklardan getirilmiş mermerlerle bu sütunlar, insanı afallatan bir görünüme bürünmüş. Yaklaşık altı yüzyıl önce camiye çevrillirken binanı dört yanına minareler eklenmiş; 1935'ten beri müze olarak işlev gören ayasofya, İstanbul'da biryeryüzü temsilcisi olmuş.