Her duyduğu masala, yalana inanan ne kadar saf insan var yahu. İşid'in tabanını zaten bu tipler dolduruyor. Kandılıması kolay, saf insanlar.
Al sana Osmanlıdaki Rüşvetin boyutunu, Hem de Kanuni döneminde birinci elden anlatan bir şiir.
YAZARI: FUZULİ
Selam verdim, rüşvet değildir deyü almadılar. Hüküm gösterdim, faidesizdür deyü mültefit(iltifatlı) bolmadılar. Gerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler.
Dedim: Ey arkadaşlar, bu ne fi?l-i hata ve çin-ebrudur (bu ne yanlış iştir, bu ne buruşuk surattır)?
Dedim: - Benim maaş almamı uygun görmüşler ve bunun için elime bir tekaüt beratı vermişler ki vakıf gelirlerinden her zaman pay alam ve padişaha gönül rahatlığı ile dua kılam.
Dediler: - A miskin! Sana zulüm etmişler ve tereddüt sermayesi vermişler ki, daima faydasız mücadeleler edesin ve gide gele uğursuz yüzler görüp uygunsuz sözler işitesin.
Dedim: - Beratımın gereği niçin yerine getirilmez?
Dediler: - Zevaiddir (vakıftan artan paraya bağlıdır), husulü mümkün olmaz (masraf o kadar çok ki para artmaz).
Dedim: - Böyle vakıf hiç artansız olur mu?
Dediler: - (Aslında artanı vardır, lakin) yönetim kademesinin masraflarından geriye bir şey kalmaz. (Daha açık söyleyelim;) onlardan kalsa bizden kalmaz ki sana verelim.
Dedim: Vakıf malını böyle tasarruf (şahsi işlerde harcamak) vebaldir.
Dediler: - Akçamız ile satın almışız (bu işi bulabilmek için hava parası ve rüşvet vermişiz), bize helaldir.
Dedim: - Kanun uygulayıp teftiş etseler bu tuttuğunuz yolun fesadı bulunur.
Dediler: - Bu hesap, kıyamette alınır.
Dedim: - Dünyada dahi hesap olur, haberin işitmişiz.
Dediler: - Ondan dahi korkumuz yoktur, müfettişleri razı etmişiz.
Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim; karamsar ve kırgın, yalnızlık köşeme çekildim.
Her duyduğu masala, yalana inanan ne kadar saf insan var yahu. İşid'in tabanını zaten bu tipler dolduruyor. Kandılıması kolay, saf insanlar.
Al sana Osmanlıdaki Rüşvetin boyutunu, Hem de Kanuni döneminde birinci elden anlatan bir şiir.
YAZARI: FUZULİ
Selam verdim, rüşvet değildir deyü almadılar. Hüküm gösterdim, faidesizdür deyü mültefit(iltifatlı) bolmadılar. Gerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler.
Dedim: Ey arkadaşlar, bu ne fi?l-i hata ve çin-ebrudur (bu ne yanlış iştir, bu ne buruşuk surattır)?
Dedim: - Benim maaş almamı uygun görmüşler ve bunun için elime bir tekaüt beratı vermişler ki vakıf gelirlerinden her zaman pay alam ve padişaha gönül rahatlığı ile dua kılam.
Dediler: - A miskin! Sana zulüm etmişler ve tereddüt sermayesi vermişler ki, daima faydasız mücadeleler edesin ve gide gele uğursuz yüzler görüp uygunsuz sözler işitesin.
Dedim: - Beratımın gereği niçin yerine getirilmez?
Dediler: - Zevaiddir (vakıftan artan paraya bağlıdır), husulü mümkün olmaz (masraf o kadar çok ki para artmaz).
Dedim: - Böyle vakıf hiç artansız olur mu?
Dediler: - (Aslında artanı vardır, lakin) yönetim kademesinin masraflarından geriye bir şey kalmaz. (Daha açık söyleyelim;) onlardan kalsa bizden kalmaz ki sana verelim.
Dedim: Vakıf malını böyle tasarruf (şahsi işlerde harcamak) vebaldir.
Dediler: - Akçamız ile satın almışız (bu işi bulabilmek için hava parası ve rüşvet vermişiz), bize helaldir.
Dedim: - Kanun uygulayıp teftiş etseler bu tuttuğunuz yolun fesadı bulunur.
Dediler: - Bu hesap, kıyamette alınır.
Dedim: - Dünyada dahi hesap olur, haberin işitmişiz.
Dediler: - Ondan dahi korkumuz yoktur, müfettişleri razı etmişiz.
Gördüm ki sualime cevaptan başka nesne vermezler ve bu berat ile hacetim kılmağın reva görmezler, çaresiz mücadeleyi terk ettim; karamsar ve kırgın, yalnızlık köşeme çekildim.