NATO ve Müttefik(*) ABD.
Vay be, Deniz Gezmiş de karşıydı ABD ve ülkemde uzantısı olan gladyocu, NATO'cu askerlere, ben de.
Farklı ideolojilerdeyiz, o T.C.nin askeriyle kırsalda çatışmış, marksist, leninist bir komünistken ben ise milliyetçi muhafazakar mütedeyyin bir İslam yolcusu neferim. Resmen paradoks. O askeri sevmeyen biriydi, ben ise şühedalık duasında göğe nidalar yollayan küçük zabitim. Ancak birleştiğimiz noktalar da çok; o bağımsız bir Türkiye özlemiyle son nefesini haksız bir şekilde dar ağacında verirken, ben de ayakları üzerinde duran ülkemin, çağdaş ve ilerici bir medeni toplumla geleceğe yürüyen milletin özlemi içindeyim.
Bugünler sanki ta o günlerden kalan hesabı. Deniz Gezmiş anti-emperyalist ve ülke sevdasına düşmüş bir gençken idam edildi. Bugün yaşıyor olsaydı eğer, gidip o günleri ondan dinlemeyi isterdim. Ne yazık ki canına kıyıldı. Belki çoğu kişi şaşırabilir, Din-i İslam ülküsünde Turanî kızıl elmasında bir ufacık biri nasıl devlet tarafından idam edilmiş koskocaman birine ahbaplık, hatta maşukluk dile getirebilir ki? Ahmet Kaya'ya gösterilmeyen tevazu ve hadsizlik gibi. Ahmet Kaya demişken, iki gün önce onun ölümünün yıl dönümüydü. Zaten Ahmet Kaya'ya olan saygımı da profilimde bir sabah namazı sonrasında yaşadığımı hissettiğim yazıda paylaşmış ve bundan da tepki görmüştüm. Hepimiz farklıydık ama tek birleştiğimiz nokta, ana omurga; "bu ülkeyi ve insanlarını çok sevdiğimiz ve asla böldürtmeyeceğimizdi."
Yine bir gün bir soru gelmişti bana... Ahmet Kaya'ya sahip çıkarken, sen nasıl bir sünnisin, kıldığın namaz çarpar yüzüne Ahiret'te denmişti. Bin bir parçaya bölünmüştüm, bu sözü duyunca. Mensup olduğum dinin Peygamberi olan Güller Gülü'nün bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkmasını gören ashab-ı güzin sormamış mıydı Gül Kokulu Allah'ın Yari'ne:
- Neden kalktınız ya Rasullullah, o bir Yahudi kadının cenazesiydi, dediler. O ise evrensel bir cevapla seslenmişti:
- O da bir insan değil mi, diye...
Bunu unutmuş olmamalıydı bunu bana sorup da kılınan namazın yüzüme çarpacağını söyleyenler. Sonrasında kaşlarımı çatarak demiştim ki; "ben ehl-i sünnet v'el cemaat'tenim, hanefiyim ama herkes bilsin ki camide kıldığım gibi namazımı cem evinde de kılarım. Kalkar giderim bir alevi kardeşimin evine sahur yaparım, yardım dilenirim. Çünkü o da bir Müslümandı ve güvenebileceğim taraftandı. İslam'ın şartlarında nerede cemaat var, mezhep var sorarım size? Mezhep; bulunan coğrafyaya, bulunan iklime ve bundan dolayı oluşan yaşama ve dini içtimaaya kolaylık sağlanması için değil miydi? Habibullah veda hutbesinde "ey ümmetim size iki sağlam direk bırakıyorum, bunlara sarıldığınız müddetçe yeise ve mağlube düşmeyeceksiniz" diye seslenmemiş miydi? Var mıydı o sağlam direklerin arasında mezhebe ait olmak? Dönün Kelam'ı okuyun ve kardeşlerinizle kardeşlik hukukunuzu geliştirin. Ben bir hanefi olarak sesleniyordum yine; eğer Hz. Ali efendimizi çok sevmekse alevilik, ben en büyük aleviyim" diyordum. Burun kıvırdılar ama şeytanın bu topraklara ekeceği ayrımcılığı bana, benden olana ve benim de tabi olduğuma bezeyemeyeceklerdi, nifak ekemeyeceklerdi, fitneye sokamayacaklardı...
İşte böyle benim Deniz Gezmiş ve Ahmet Kaya ile hayat buluşmamız. Onlar farklı kültürde, farklı tonlarda, farklı fikir rengiydiler ama aramızdaki fark bir iğne ucu kadardı. Çünkü bağdaş olduğumuz o kadar çok konu vardıki...
Neden anlatıldı tüm bu duygu dolu satırlar?
Hep içimizden bölmeye çalıştılar. Hep bizden gibi gözüküp, bu ülkede doğup adı Türk gibi görünenlerle aramıza nifak tohumu ekmeye çalıştılar. Hep bizim biz olmamızı engelleyip bölünmemizi istediler. Bunu yapanların başında da haydutluk yapmada uluslararası hukuku çiğneyerek ün yapan ABD ve Batı hegemonyası vardı. Bu egemen küresel güçler NATO diye bir savunma paktı dizayn ettiler, Sovyet tehdidi diye bir şey uydurup bize de janjanlı reklamlarla sundular. Atladık bir kefal balığı gibi. Zoka yutmak diye buna denirdi. NATO'ya üye olduktan sonra karşılaştığımız sorunlar, o balık halli ve balık hafızalı oluşumuzdandı. Ne çok sorunlarımız vardı NATO ile ama görünmüyordu. Daha doğrusu ABD ile yaşadığımız sorunlar demeliydim. Çünkü NATO demek ABD demekti, ABD ise NATO demekti.
Peki neydi bu sorunlar diye sorunca aklımın cevabını bekliyorum kısa bir müddet...
Hadi Bismillah, kronolojik sırayla aklımda kalanlardan başlayalım;
1. 1964 Kıbrıs Sorunu: Türkiye-ABD arasındaki en büyük kriz. ABD Başbakanı Johnson tarafından Türkiye'ye bir mektup gelmişti ve Johnson, Türkiye'yi açıkça tehdit etmişti.
2. Haşhaş Üretimi: Çin'de iç savaşa sebep olan haşhaş, Türkiye-ABD arasında büyük bir krize neden olmuştu.
3. 12 Eylül 1980 Kenan Evren'in Darbesi: Bir çok kişi hatırlayacak; o günün gecesinde CIA'de Türkiye Şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter'a "bizim çocuklar başardı" diye haber vermişti.
4. 1990 yılında ABD'nin İncirlik'ten kaldırdığı uçaklarla PKK-Kongra/Gel-KCK terör örgütüne mühimmat nakli yapması ve bunun Eşref Bitlis tarafından hükümete rapor edilmesi.
5. 02 Ekim 1992 tarihinde Ege Denizinde, ABD'nin uçak gemisi olan Saratoga'dan atılan füzeyle T.C. Muavenet Gemisinin güya yanlışlıkla vurulması ve 5 askerimizin şehit edilmesi.
6. 1993 yılında ABD'ye karşı çıkan milli ve yerli diyen ülke yöneticilerinin veya kalemlerinin meçhul kaza süsü verilerek şehit edilmeleri ve karanlık olaylar;
(24 Ocak 1993 Gazeteci Uğur MUMCU, 05 Şubat 1993 Maliye Bakanı Adanan KAHVECİ, 17 Şubat 1993 J.Gn.K. Eşref BİTLİS, 17 Nisan 1993 T.C.Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, 02 Temmuz 1993 Madımak Olayı)
7. 25 Aralık 1995 Ege Denizinde bulunan Kardak kayalıklarından kaynaklanan kriz esnasında ABD'nin Türkiye'ye karşı cephe alması.
8. 15 Şubat 1999 tarihinde, 12 Eylül'de Suriye'ye kaçırılıp arkasından, Kenya'da teslim edilene kadar geçen zamanda bir çok ülkede yaşayan Teröristbaşı çocuk katili Abdullah Öcalan'ın anlamsız teslim edilmesi. Bugün Irak'ın kuzeyinde yapılan referandumla Mesud Barzani'nin karizması ABD tarafından bilerek çizildi ve arkasından Suriye'nin kuzeyinde ve AB ülkelerin APO posterleri açılarak yüceltilmesinin sanırım anlamını ortaya koyuyor.
9. 04 Temmuz 2003 tarihinde 400 kadar ABD askeri ile peşmerge tarafından 11 Türk askerinin Kuzey Irak'ta esir edilmesi ve başlarına düşmanca tutum sergilendiğinin kanıtı olan çuval geçirilmesi.
10. 2004 yılında Orkun Uçar ve Burak Turna tarafından kaleme alınan Metal Fırtına diye bir romanın piyasaya sürülerek ABD'nin güya Türkiye'yi iki günde işgal etmesi ve halkın işgale karşı direnmemesini subliminal olarak telkin etmesi. Bu arada roman yazarlarının İstihbarat Kurumlarınca sorgulanmaması da ayrı bir zafiyet.
11. 12 Temmuz 2007 tarihinde metruk bir evde bulunan el bombalarının delil gösterilerek FETÖ'cü polislerle başlatılan Ergenekon davası ve FETÖ'nün en soyunduğu en büyük olaylardan biri olması hasebiyle Avrasyacı subaylara el çektirilmeye çalışılması.
12. 2010 yılında terörle mücadele için istenilen 10 Süper Kobra helikopteri yerine 3 tanesinin verilmesi ve Türkiye'nin Predatör vb İHA sistemleri sahibi olmanın engellenmesi.
13. 22 Haziran 2012 tarihinde Suriye tarafından Suriye FIR hattının dışında düşürülen Türk RF-4 uçağına NATO'nun ilgisiz kalması. Hatta Suriye savaşılacak olursa NATO'nun tarafsız hareket edeceğinin söylenmesi.
14. 28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Gezi kalkışmasına ABD medyasının aşırı ilgi göstermesi, vandallık başlamadan evvel yine aynı medyanın gelip İstanbul'dan naklen yayın yapma kabiliyetine sahip araçlar kiralaması ve ABD'de dönemin başkanı olan Barack Obama'nın her iki tarafa itidal çağrısında bulunması, sonrasında ise Türkiye Cumhuriyeti'ni aşırı güç kullanmakla suçlaması. Halbuki kendi ceberrut davranışlarının Ferguson olaylarında neler olduğunu bütün dünya görmüştü.
15. 26 Eylül 2013 tarihinde Çin'den alınacak uzun menzilli hava savunma sistemlerine karşı düşmanca tutum sergilemesi. Ancak kendinden istenen Patriot hava savunma sistemlerini de verilmesinin ABD Kongresi tarafından engellenmesi.
16. 17-25 Aralık 2013 tarihli Finansal Saldırı. ABD'nin eski Ankara büyükelçisi Francis Ricciardone'nin "büyük bir imparatorluğun çöküşünü seyredeceksiniz" sözünün ardından Halkbank olayının ortaya çıkması. Bu bankamızın genel müdür yardımcısı halen ABD'de tutukludur ve Rıza Zarrab'a denetimli serbestlik verileceğine dair rüşvet neticesinde ülkemiz aleyhine konuşmasının sağlanacak olması (şu andaki gündem de bu zaten).
17. 06 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen Kobani olayları: Olaylar başlamadan ABD'ye gidip bir kaç gün orada ABD yetkilileri görüşen HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın ülkeye döndükten sonra açıklamasıyla ülkemizin güneydoğusunda vandallık ve anarşist gösteriler yapılması ve Yasin Börü gibi Kürt kardeşlerimizin şehit edilmesi.
18. 12 Ekim 2015 tarihinde DEAŞ-PKK-PYD-YPG terör örgütleri ile koalisyon kuran ABD'nin 01 Kasım 2015 tarihinden 01 Ocak 2017 tarihine kadar 11 tane patlama olayına yardımcı olması ve bir çok insanımızın hayatının kaybedilmesine sebep olması. Zaten bir önceki ABD büyükelçisi John Bass da bu durumu kendi ağzıyla itiraf etmişti.
19. 24 Kasım 2015 tarihinde ABD tarafından kullanılan maşa yani FETÖ'ye bağlı pilotların Rus uçağını düşürmesi, arkasından yine bilindik NATO'nun Rusya ile girişilecek bir çatışmada tarafsız olunacağının söylenmesi.
20. 19 Mart 2016 tarihinde Rıza Zarraf ve ailesi ABD gittiği gün tutuklanması ve bu olayın İran üzerinden Halkbankasına getirilmesi. Rıza Zarrab bu aralar kayıplarda. Acaba denetimli serbestlik verilerek tanık koruma programına alındı ve yalan beyanlarla Türkiye'yi suçlaması için neler imzalatıldı kendisine?
21. 15 Temmuz 2016 tarihinde ABD'nin Türkiye'de yapmaya çalıştığı ve bunun için NATO'cu FETÖ'cü subaylarla darbeye kakışması.
22. 27 Şubat 2017 tarihinde ön mutabakatı yapılan Rusya'dan alınacak uzun menzilli hava savunma sistemleri için artık göstere göstere ABD Savunma Bakanı ve generallerinden Türkiye'ye küstahça tehditlerin savrulması.
23. 31 Ekim 2017 tarihinde katılımcı ülkeler olarak ABD, Almanya, ev sahibi Yunanistan'ın, Yunanistan'ın doğusundaki düşman ülkeye karşı yapılan tatbikatı. Doğuda ülke kimse artık? :)
24. 17 Kasım 2017 tarihinde büyük önder Gazi Mustafa Kemal ile Recep Tayyip Erdoğan'ın düşman olarak addedilen bir siber tatbikatta ülkemizin düşman kategorisine alınması.
Bunların hepsi planlı ve bilinçli yapılmıştır. Biz ise balık hafızasıyla "sakız orucu bozar mı", "kadın-erkek eşittir/eşit değildir", "kim daha çok Atatürkçü?", "Yandaş/Yoldaş Medya Kavgaları", "Evlenme Programları", "Kıyafet Yarışmaları" ile günümüzü geçirmeye devam ediyoruz.
Kafası benim gibi deli işlere çalışan, delilikte sınır tanımayanlara soruyorum şimdi;
Sahiden ABD bizim müttefiğimiz mi?
Ben bu soruya kesin net cevabı Muavenet gemisinin vurulduğu gün vermiştim. Çünkü Saratoga'dan atılan füzenin ateşlenmesi için 3 kişinin de anahtarı "on" pozisyonuna getirmesi gerekliydi (ki, ABD çeklistinde bu üç anahtarda gerçek savaş dışında açılmayacağını yazar). Bilmem anlatabildim mi?
(*) Sahi... Sayın Erdoğan bir kaç sorum da size... Daha bir kaç hafta önce sizin tabirinizle değerli dostunuz Trump ile görüşmüştünüz, dostluk bitti mi? Geçenlerde Putin'e de dostum demekten imtina ettiniz? Onunla da mı aranız bozuldu? Sanırım yine kandırıldınız? Size Peygamberden bir nasihat göndereyim; "Müslüman aynı delikten iki kere sokulmaz". Bir de Kur'an'dan Allah kelamı karalayım şuraya;
"Bismillahirrahmannirrahiym. Ey İman edenler, Hristiyanları ve Yahudileri dostlar edinmeyin." (Maide Suresi 51'inci ayet)
Selam ve dua ile, kalın sağlıcakla...
NATO ve Müttefik(*) ABD.
Vay be, Deniz Gezmiş de karşıydı ABD ve ülkemde uzantısı olan gladyocu, NATO'cu askerlere, ben de.
Farklı ideolojilerdeyiz, o T.C.nin askeriyle kırsalda çatışmış, marksist, leninist bir komünistken ben ise milliyetçi muhafazakar mütedeyyin bir İslam yolcusu neferim. Resmen paradoks. O askeri sevmeyen biriydi, ben ise şühedalık duasında göğe nidalar yollayan küçük zabitim. Ancak birleştiğimiz noktalar da çok; o bağımsız bir Türkiye özlemiyle son nefesini haksız bir şekilde dar ağacında verirken, ben de ayakları üzerinde duran ülkemin, çağdaş ve ilerici bir medeni toplumla geleceğe yürüyen milletin özlemi içindeyim.
Bugünler sanki ta o günlerden kalan hesabı. Deniz Gezmiş anti-emperyalist ve ülke sevdasına düşmüş bir gençken idam edildi. Bugün yaşıyor olsaydı eğer, gidip o günleri ondan dinlemeyi isterdim. Ne yazık ki canına kıyıldı. Belki çoğu kişi şaşırabilir, Din-i İslam ülküsünde Turanî kızıl elmasında bir ufacık biri nasıl devlet tarafından idam edilmiş koskocaman birine ahbaplık, hatta maşukluk dile getirebilir ki? Ahmet Kaya'ya gösterilmeyen tevazu ve hadsizlik gibi. Ahmet Kaya demişken, iki gün önce onun ölümünün yıl dönümüydü. Zaten Ahmet Kaya'ya olan saygımı da profilimde bir sabah namazı sonrasında yaşadığımı hissettiğim yazıda paylaşmış ve bundan da tepki görmüştüm. Hepimiz farklıydık ama tek birleştiğimiz nokta, ana omurga; "bu ülkeyi ve insanlarını çok sevdiğimiz ve asla böldürtmeyeceğimizdi."
Yine bir gün bir soru gelmişti bana... Ahmet Kaya'ya sahip çıkarken, sen nasıl bir sünnisin, kıldığın namaz çarpar yüzüne Ahiret'te denmişti. Bin bir parçaya bölünmüştüm, bu sözü duyunca. Mensup olduğum dinin Peygamberi olan Güller Gülü'nün bir Yahudi cenazesi geçerken ayağa kalkmasını gören ashab-ı güzin sormamış mıydı Gül Kokulu Allah'ın Yari'ne:
- Neden kalktınız ya Rasullullah, o bir Yahudi kadının cenazesiydi, dediler. O ise evrensel bir cevapla seslenmişti:
- O da bir insan değil mi, diye...
Bunu unutmuş olmamalıydı bunu bana sorup da kılınan namazın yüzüme çarpacağını söyleyenler. Sonrasında kaşlarımı çatarak demiştim ki; "ben ehl-i sünnet v'el cemaat'tenim, hanefiyim ama herkes bilsin ki camide kıldığım gibi namazımı cem evinde de kılarım. Kalkar giderim bir alevi kardeşimin evine sahur yaparım, yardım dilenirim. Çünkü o da bir Müslümandı ve güvenebileceğim taraftandı. İslam'ın şartlarında nerede cemaat var, mezhep var sorarım size? Mezhep; bulunan coğrafyaya, bulunan iklime ve bundan dolayı oluşan yaşama ve dini içtimaaya kolaylık sağlanması için değil miydi? Habibullah veda hutbesinde "ey ümmetim size iki sağlam direk bırakıyorum, bunlara sarıldığınız müddetçe yeise ve mağlube düşmeyeceksiniz" diye seslenmemiş miydi? Var mıydı o sağlam direklerin arasında mezhebe ait olmak? Dönün Kelam'ı okuyun ve kardeşlerinizle kardeşlik hukukunuzu geliştirin. Ben bir hanefi olarak sesleniyordum yine; eğer Hz. Ali efendimizi çok sevmekse alevilik, ben en büyük aleviyim" diyordum. Burun kıvırdılar ama şeytanın bu topraklara ekeceği ayrımcılığı bana, benden olana ve benim de tabi olduğuma bezeyemeyeceklerdi, nifak ekemeyeceklerdi, fitneye sokamayacaklardı...
İşte böyle benim Deniz Gezmiş ve Ahmet Kaya ile hayat buluşmamız. Onlar farklı kültürde, farklı tonlarda, farklı fikir rengiydiler ama aramızdaki fark bir iğne ucu kadardı. Çünkü bağdaş olduğumuz o kadar çok konu vardıki...
Neden anlatıldı tüm bu duygu dolu satırlar?
Hep içimizden bölmeye çalıştılar. Hep bizden gibi gözüküp, bu ülkede doğup adı Türk gibi görünenlerle aramıza nifak tohumu ekmeye çalıştılar. Hep bizim biz olmamızı engelleyip bölünmemizi istediler. Bunu yapanların başında da haydutluk yapmada uluslararası hukuku çiğneyerek ün yapan ABD ve Batı hegemonyası vardı. Bu egemen küresel güçler NATO diye bir savunma paktı dizayn ettiler, Sovyet tehdidi diye bir şey uydurup bize de janjanlı reklamlarla sundular. Atladık bir kefal balığı gibi. Zoka yutmak diye buna denirdi. NATO'ya üye olduktan sonra karşılaştığımız sorunlar, o balık halli ve balık hafızalı oluşumuzdandı. Ne çok sorunlarımız vardı NATO ile ama görünmüyordu. Daha doğrusu ABD ile yaşadığımız sorunlar demeliydim. Çünkü NATO demek ABD demekti, ABD ise NATO demekti.
Peki neydi bu sorunlar diye sorunca aklımın cevabını bekliyorum kısa bir müddet...
Hadi Bismillah, kronolojik sırayla aklımda kalanlardan başlayalım;
1. 1964 Kıbrıs Sorunu: Türkiye-ABD arasındaki en büyük kriz. ABD Başbakanı Johnson tarafından Türkiye'ye bir mektup gelmişti ve Johnson, Türkiye'yi açıkça tehdit etmişti.
2. Haşhaş Üretimi: Çin'de iç savaşa sebep olan haşhaş, Türkiye-ABD arasında büyük bir krize neden olmuştu.
3. 12 Eylül 1980 Kenan Evren'in Darbesi: Bir çok kişi hatırlayacak; o günün gecesinde CIA'de Türkiye Şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter'a "bizim çocuklar başardı" diye haber vermişti.
4. 1990 yılında ABD'nin İncirlik'ten kaldırdığı uçaklarla PKK-Kongra/Gel-KCK terör örgütüne mühimmat nakli yapması ve bunun Eşref Bitlis tarafından hükümete rapor edilmesi.
5. 02 Ekim 1992 tarihinde Ege Denizinde, ABD'nin uçak gemisi olan Saratoga'dan atılan füzeyle T.C. Muavenet Gemisinin güya yanlışlıkla vurulması ve 5 askerimizin şehit edilmesi.
6. 1993 yılında ABD'ye karşı çıkan milli ve yerli diyen ülke yöneticilerinin veya kalemlerinin meçhul kaza süsü verilerek şehit edilmeleri ve karanlık olaylar;
(24 Ocak 1993 Gazeteci Uğur MUMCU, 05 Şubat 1993 Maliye Bakanı Adanan KAHVECİ, 17 Şubat 1993 J.Gn.K. Eşref BİTLİS, 17 Nisan 1993 T.C.Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, 02 Temmuz 1993 Madımak Olayı)
7. 25 Aralık 1995 Ege Denizinde bulunan Kardak kayalıklarından kaynaklanan kriz esnasında ABD'nin Türkiye'ye karşı cephe alması.
8. 15 Şubat 1999 tarihinde, 12 Eylül'de Suriye'ye kaçırılıp arkasından, Kenya'da teslim edilene kadar geçen zamanda bir çok ülkede yaşayan Teröristbaşı çocuk katili Abdullah Öcalan'ın anlamsız teslim edilmesi. Bugün Irak'ın kuzeyinde yapılan referandumla Mesud Barzani'nin karizması ABD tarafından bilerek çizildi ve arkasından Suriye'nin kuzeyinde ve AB ülkelerin APO posterleri açılarak yüceltilmesinin sanırım anlamını ortaya koyuyor.
9. 04 Temmuz 2003 tarihinde 400 kadar ABD askeri ile peşmerge tarafından 11 Türk askerinin Kuzey Irak'ta esir edilmesi ve başlarına düşmanca tutum sergilendiğinin kanıtı olan çuval geçirilmesi.
10. 2004 yılında Orkun Uçar ve Burak Turna tarafından kaleme alınan Metal Fırtına diye bir romanın piyasaya sürülerek ABD'nin güya Türkiye'yi iki günde işgal etmesi ve halkın işgale karşı direnmemesini subliminal olarak telkin etmesi. Bu arada roman yazarlarının İstihbarat Kurumlarınca sorgulanmaması da ayrı bir zafiyet.
11. 12 Temmuz 2007 tarihinde metruk bir evde bulunan el bombalarının delil gösterilerek FETÖ'cü polislerle başlatılan Ergenekon davası ve FETÖ'nün en soyunduğu en büyük olaylardan biri olması hasebiyle Avrasyacı subaylara el çektirilmeye çalışılması.
12. 2010 yılında terörle mücadele için istenilen 10 Süper Kobra helikopteri yerine 3 tanesinin verilmesi ve Türkiye'nin Predatör vb İHA sistemleri sahibi olmanın engellenmesi.
13. 22 Haziran 2012 tarihinde Suriye tarafından Suriye FIR hattının dışında düşürülen Türk RF-4 uçağına NATO'nun ilgisiz kalması. Hatta Suriye savaşılacak olursa NATO'nun tarafsız hareket edeceğinin söylenmesi.
14. 28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Gezi kalkışmasına ABD medyasının aşırı ilgi göstermesi, vandallık başlamadan evvel yine aynı medyanın gelip İstanbul'dan naklen yayın yapma kabiliyetine sahip araçlar kiralaması ve ABD'de dönemin başkanı olan Barack Obama'nın her iki tarafa itidal çağrısında bulunması, sonrasında ise Türkiye Cumhuriyeti'ni aşırı güç kullanmakla suçlaması. Halbuki kendi ceberrut davranışlarının Ferguson olaylarında neler olduğunu bütün dünya görmüştü.
15. 26 Eylül 2013 tarihinde Çin'den alınacak uzun menzilli hava savunma sistemlerine karşı düşmanca tutum sergilemesi. Ancak kendinden istenen Patriot hava savunma sistemlerini de verilmesinin ABD Kongresi tarafından engellenmesi.
16. 17-25 Aralık 2013 tarihli Finansal Saldırı. ABD'nin eski Ankara büyükelçisi Francis Ricciardone'nin "büyük bir imparatorluğun çöküşünü seyredeceksiniz" sözünün ardından Halkbank olayının ortaya çıkması. Bu bankamızın genel müdür yardımcısı halen ABD'de tutukludur ve Rıza Zarrab'a denetimli serbestlik verileceğine dair rüşvet neticesinde ülkemiz aleyhine konuşmasının sağlanacak olması (şu andaki gündem de bu zaten).
17. 06 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen Kobani olayları: Olaylar başlamadan ABD'ye gidip bir kaç gün orada ABD yetkilileri görüşen HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın ülkeye döndükten sonra açıklamasıyla ülkemizin güneydoğusunda vandallık ve anarşist gösteriler yapılması ve Yasin Börü gibi Kürt kardeşlerimizin şehit edilmesi.
18. 12 Ekim 2015 tarihinde DEAŞ-PKK-PYD-YPG terör örgütleri ile koalisyon kuran ABD'nin 01 Kasım 2015 tarihinden 01 Ocak 2017 tarihine kadar 11 tane patlama olayına yardımcı olması ve bir çok insanımızın hayatının kaybedilmesine sebep olması. Zaten bir önceki ABD büyükelçisi John Bass da bu durumu kendi ağzıyla itiraf etmişti.
19. 24 Kasım 2015 tarihinde ABD tarafından kullanılan maşa yani FETÖ'ye bağlı pilotların Rus uçağını düşürmesi, arkasından yine bilindik NATO'nun Rusya ile girişilecek bir çatışmada tarafsız olunacağının söylenmesi.
20. 19 Mart 2016 tarihinde Rıza Zarraf ve ailesi ABD gittiği gün tutuklanması ve bu olayın İran üzerinden Halkbankasına getirilmesi. Rıza Zarrab bu aralar kayıplarda. Acaba denetimli serbestlik verilerek tanık koruma programına alındı ve yalan beyanlarla Türkiye'yi suçlaması için neler imzalatıldı kendisine?
21. 15 Temmuz 2016 tarihinde ABD'nin Türkiye'de yapmaya çalıştığı ve bunun için NATO'cu FETÖ'cü subaylarla darbeye kakışması.
22. 27 Şubat 2017 tarihinde ön mutabakatı yapılan Rusya'dan alınacak uzun menzilli hava savunma sistemleri için artık göstere göstere ABD Savunma Bakanı ve generallerinden Türkiye'ye küstahça tehditlerin savrulması.
23. 31 Ekim 2017 tarihinde katılımcı ülkeler olarak ABD, Almanya, ev sahibi Yunanistan'ın, Yunanistan'ın doğusundaki düşman ülkeye karşı yapılan tatbikatı. Doğuda ülke kimse artık? :)
24. 17 Kasım 2017 tarihinde büyük önder Gazi Mustafa Kemal ile Recep Tayyip Erdoğan'ın düşman olarak addedilen bir siber tatbikatta ülkemizin düşman kategorisine alınması.
Bunların hepsi planlı ve bilinçli yapılmıştır. Biz ise balık hafızasıyla "sakız orucu bozar mı", "kadın-erkek eşittir/eşit değildir", "kim daha çok Atatürkçü?", "Yandaş/Yoldaş Medya Kavgaları", "Evlenme Programları", "Kıyafet Yarışmaları" ile günümüzü geçirmeye devam ediyoruz.
Kafası benim gibi deli işlere çalışan, delilikte sınır tanımayanlara soruyorum şimdi;
Sahiden ABD bizim müttefiğimiz mi?
Ben bu soruya kesin net cevabı Muavenet gemisinin vurulduğu gün vermiştim. Çünkü Saratoga'dan atılan füzenin ateşlenmesi için 3 kişinin de anahtarı "on" pozisyonuna getirmesi gerekliydi (ki, ABD çeklistinde bu üç anahtarda gerçek savaş dışında açılmayacağını yazar). Bilmem anlatabildim mi?
(*) Sahi... Sayın Erdoğan bir kaç sorum da size... Daha bir kaç hafta önce sizin tabirinizle değerli dostunuz Trump ile görüşmüştünüz, dostluk bitti mi? Geçenlerde Putin'e de dostum demekten imtina ettiniz? Onunla da mı aranız bozuldu? Sanırım yine kandırıldınız? Size Peygamberden bir nasihat göndereyim; "Müslüman aynı delikten iki kere sokulmaz". Bir de Kur'an'dan Allah kelamı karalayım şuraya;
"Bismillahirrahmannirrahiym. Ey İman edenler, Hristiyanları ve Yahudileri dostlar edinmeyin." (Maide Suresi 51'inci ayet)
Selam ve dua ile, kalın sağlıcakla...