204 sayfa
2016
Yapı Kredi Yayınları - İstanbul
***
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölümler kitabın ana karakteri olan Cem' in ağzından, son bölüm ise Kırmızı Saçlı Kadın' ın ağzından anlatılıyor. İlk eleştirimi burada yapmak istiyorum. Kitabın anlatıcısı değiştiği halde anlatım şekli, tarzı, üslubu hiç değişmiyor. Üç bölüm de aynı düzlükte aynı kişi tarafından anlatılıyor hissi uyanıyor. Burada bir fark olmalıydı.
Sonlarına doğru zorlama, emanet gibi dursa da sağlam ve ilginç bir kurguya sahip olduğunu söylemek gerek.
Pamuk'un hemen hemen tüm kitaplarına yansıyan yazım ve anlatı dilindeki sıkıntı burada da var. Bozuk bir çeviri gibi duran ağdalı bir dil bu dil.
İki efsaneden esinlenerek (bunlar Sophokles'in Oidipus'u ve Firdevs'inin Rüstem İle Sührab'ı ) bir hayat hikayesi çıkaran yazar, bunu Cem'in başından geçen olayları babası ve oğlu arasındaki geçişlerle sonunu Türk filmlerine benzeterek yapıyor. Bu iki efsanenin çok derinlikli irdelendiğini ve bunu Dostoyevski'nin baba katilliğine farklı bir bakış açısı ile birleştirdiğini görüyoruz. Bu bakımdan felsefik tarafı güçlü ve okuru içine çekebilen bir eser.
Eski İstanbul ve yeni İstanbul'a dair göndermeler kitabın artılarından. İstanbul aşıkları bunu sevecekler.
Kuyuculuk mesleğinin en ince ayrıntısına kadar verilerek, işçi- emekçi- patron ilişkisine değiniliyor. Bu yazardan beklenen bir şeydi. Daha önceki " Kafamda Bir Tuhaflık" romanında da bozacılık gibi mesleklere değinmişti. Bu şekilde toplumun üst kademesinden alt kesimlerine bir geçiş yaptığını görüyoruz yazarın.
Kırmızı Saçlı Kadın karakterine gelirsek ; çok iç dünyasına girilmemiş. Bir kadının neler düşünebileceği, neler hissedebileceği yalın görünmeyen bir perde ardından geçilmiş. Bir robot gibi davranan bir kadın var karşımızda.Ve büyük hatalar yaptırılan bir kadın. Aynı tutumu " Masumiyet Müzesi' ndeki Füsun karakterinde de görmüştük. Yazarın kitaplarında kadın karakterinin iç dünyasına girmediği yada giremediği, yüzeysel geçildiği gözleniyor.
Ebeveynlerin yaptıkları hatalarla çocuklarının yüzleşebileceği, kaderlerini değiştirip hayatlarını bambaşka bir boyuta taşıyabileceğini esefle okuyoruz.
Nobel sonrası Orhan Pamuk kitaplarına güzel bir örnek denebilir.
204 sayfa
2016
Yapı Kredi Yayınları - İstanbul
***
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölümler kitabın ana karakteri olan Cem' in ağzından, son bölüm ise Kırmızı Saçlı Kadın' ın ağzından anlatılıyor. İlk eleştirimi burada yapmak istiyorum. Kitabın anlatıcısı değiştiği halde anlatım şekli, tarzı, üslubu hiç değişmiyor. Üç bölüm de aynı düzlükte aynı kişi tarafından anlatılıyor hissi uyanıyor. Burada bir fark olmalıydı.
Sonlarına doğru zorlama, emanet gibi dursa da sağlam ve ilginç bir kurguya sahip olduğunu söylemek gerek.
Pamuk'un hemen hemen tüm kitaplarına yansıyan yazım ve anlatı dilindeki sıkıntı burada da var. Bozuk bir çeviri gibi duran ağdalı bir dil bu dil.
İki efsaneden esinlenerek (bunlar Sophokles'in Oidipus'u ve Firdevs'inin Rüstem İle Sührab'ı ) bir hayat hikayesi çıkaran yazar, bunu Cem'in başından geçen olayları babası ve oğlu arasındaki geçişlerle sonunu Türk filmlerine benzeterek yapıyor. Bu iki efsanenin çok derinlikli irdelendiğini ve bunu Dostoyevski'nin baba katilliğine farklı bir bakış açısı ile birleştirdiğini görüyoruz. Bu bakımdan felsefik tarafı güçlü ve okuru içine çekebilen bir eser.
Eski İstanbul ve yeni İstanbul'a dair göndermeler kitabın artılarından. İstanbul aşıkları bunu sevecekler.
Kuyuculuk mesleğinin en ince ayrıntısına kadar verilerek, işçi- emekçi- patron ilişkisine değiniliyor. Bu yazardan beklenen bir şeydi. Daha önceki " Kafamda Bir Tuhaflık" romanında da bozacılık gibi mesleklere değinmişti. Bu şekilde toplumun üst kademesinden alt kesimlerine bir geçiş yaptığını görüyoruz yazarın.
Kırmızı Saçlı Kadın karakterine gelirsek ; çok iç dünyasına girilmemiş. Bir kadının neler düşünebileceği, neler hissedebileceği yalın görünmeyen bir perde ardından geçilmiş. Bir robot gibi davranan bir kadın var karşımızda.Ve büyük hatalar yaptırılan bir kadın. Aynı tutumu " Masumiyet Müzesi' ndeki Füsun karakterinde de görmüştük. Yazarın kitaplarında kadın karakterinin iç dünyasına girmediği yada giremediği, yüzeysel geçildiği gözleniyor.
Ebeveynlerin yaptıkları hatalarla çocuklarının yüzleşebileceği, kaderlerini değiştirip hayatlarını bambaşka bir boyuta taşıyabileceğini esefle okuyoruz.
Nobel sonrası Orhan Pamuk kitaplarına güzel bir örnek denebilir.