0 Yorum
30 Haziran 2016
Kadın Ruh Sağlığı
Psikiyatri Uzmanı Dr. Hatice Turan
??Obesite??
sözcüğü Latince ??obdere?? (oburca yemek) sözcüğünden türeyen bir isim
olup, ??çok yemek yiyen, herşeyi yiyen?? anlamına gelen ?obesus?
sözcüğünden türemiştir. Tarih öncesi dönemlere baktığımızda Venüs,
Kibele, Artemis gibi farklı coğrafyalarda farklı isimlerle anılan
tanrıça figürlerinin ortak özelliği; obez olmaları, üreme ve beslenme
organlarının abartılı biçimde büyük olmasıdır. Bu haliyle kadının
doğurma ve besleme gücüne dikkat çekildiği düşünülmektedir. Eski
toplumlarda bir kadının ya da hayvanın hamileliği veya şişmanlığı,
yeryüzünün bahardan önceki gebeliği gibi kutsal kabul edilir, kadının
sağlıklı ve doğurgan olması şişmanlıkla ilişkilendirilirdi. Günümüzde
ise sağlıklı olmak zayıf olmakla ilişkilendirilmekle birlikte kadınlar
için sağlıklı olmak daha çok moda dergilerindeki kadın modeli haline
gelmiştir. DSÖ verilerine göre dünyada 400 milyonun üzerinde şişman ve
yaklaşık 1,6 milyar fazla kilolu birey bulunmakta ve 2015 yılında bu
rakamın sırasıyla 700 milyon ve 2,3 milyara ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Bizi pek çok ek hastalıkla karşı karşıya bırakan obezite,
bir ruh sağlığı sorunu olarak nerede durmaktadır? Obezite, ruh sağlığı
bozuklukları açısından bir neden midir yoksa sonuç mu? Kilo vermek için
pek çok tedavi stratejisinin geliştirilmesine rağmen şişman birey
sayısındaki artış devam etmektedir. Kilo kaybında başarı sağlansa bile
kilonun korunması sağlanamamaktadır. Bu nedenle günümüzde şişmanlık
tedavisinde psikoterapiler önemli bir seçenek olarak karşımıza çıkmakta,
birincil ve tek olarak kilonun artıp azalmasına değil, yeme düzeni,
sosyalleşme, benlik saygısı ve beden hoşnutluğu gibi bilişsel alanlar,
kaygılı ya da depresif düşünceler, bağımlılık, kompulsif yeme,
tıkınırcasına yeme gibi davranışlar üzerine odaklanmaktadır. Obezitenin
sonuçlarının metabolik tedavilerdeki başarı ile şişmanlığı önlemek için
yapılan davranışsal tedavilerin başarısızlığı arasındaki tutarsızlık, bu
durumun sadece metabolik bir bozukluk değil aynı zamanda bir beyin
hastalığı olduğuna da dikkat çekmektedir. Güncel araştırmalarda,
şişmanlık ile ilgili damgalanmanın çocukluk döneminde başladığı ve bu
kişilerin yetişkinlik döneminde depresyon, kaygı, düşük benlik saygısı,
beden hoşnutsuzluğu, özkıyım düşüncesi, kilo kontrol uygulamalarına uyum
sağlayamama, tıkınırcasına yeme ve fiziksel aktiviteye karşı direnç
geliştirdikleri saptanmıştır. Bu durum kişinin hem bedensel hem de
ruhsal sağlığını olumsuz olarak etkilemekte ve yaşam kalitesini
bozmaktadır. Ek olarak obezite tanısı alan kişilerde ruhsal bozukluk
sıklığı artmaktadır. Yapılan araştırmalar gözden geçirildiğinde,
obezitenin ruh sağlığıyla doğrudan etkileşiminin olduğu açıktır.
Günümüzde yaygınlığı giderek artan, ölümcül sonuçları olan obezitenin
tedavisinde etkin sonuçlar elde edebilmek için psikiyatrik tedavi
stratejilerini de içeren multidipliner bir yol seçilmesi gerekmektedir.
Dünyada ve ülkemizde obezitenin özellikle ruh sağlığı açısından
ortaya çıkan olumsuz sonuçlarının, ırk, eğitim durumu, sosyoekonomik
düzey fark etmeksizin kadınlarda yaygınlığının belirgin olarak
erkeklerden fazla olduğu görülmektedir. Gebelik, emzirme ve çocuk sahibi
olma ile obezite sıklığı arasında doğru orantılı bir ilişkide
mevcuttur. Ne yazık ki şişmanlıkla ilgili söylemler kadın sağlığıyla pek
ilgilenmez. Obezite erkekler için önemli bir sağlık sorunu olarak
tartışılırken kadınlar için daha ön planda estetik bir sorun olarak
tartışılır. Erkeklere obezitenin komplikasyonlarından korunmak için
zayıflaması gerektiği söylenirken, kadınlara -çoğu zaman- daha güzel,
daha mutlu, daha çekici, daha başarılı olması adına zayıflaması
gerektiği söylenir. Güzellik ve iyilik kavramı bireyin ağırlığı ve
vücudunun şeklinin ideal olarak nitelendirilmiş forma uyması ile
ilişkilendirilmektedir. İdeal olarak nitelendirilen bu forma uyma
isteğinin sonucu olarak birçok kişi diyetler, egzersizler uygulamakta ve
tüm dünyada yazılı ? görsel basın tarafından ince olmak özendirilmekte,
beslenme alışkanlıkları değişmekte, yeme davranışlarında bozukluklar
giderek artmaktadır. Biyolojik etkenler ve kadına dayatılan cinsiyet
rolünün neden olduğu psikososyal etkenler, obezite ve obeziteye bağlı
ortaya çıkan bedensel ve ruhsal sorunlarla karşılaşma konusunda ne yazık
ki kadınları, erkeklerden daha riskli bir durumda bırakmaktadır. Bütün
bunlardan dolayı obezite, önemli bir kadın sağlığı sorunu olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Hatice Turan
Yorum Yapın
kaynak : www.mood.ist
0 Yorum
30 Haziran 2016
Kadın Ruh Sağlığı
Psikiyatri Uzmanı Dr. Hatice Turan
??Obesite??
sözcüğü Latince ??obdere?? (oburca yemek) sözcüğünden türeyen bir isim
olup, ??çok yemek yiyen, herşeyi yiyen?? anlamına gelen ?obesus?
sözcüğünden türemiştir. Tarih öncesi dönemlere baktığımızda Venüs,
Kibele, Artemis gibi farklı coğrafyalarda farklı isimlerle anılan
tanrıça figürlerinin ortak özelliği; obez olmaları, üreme ve beslenme
organlarının abartılı biçimde büyük olmasıdır. Bu haliyle kadının
doğurma ve besleme gücüne dikkat çekildiği düşünülmektedir. Eski
toplumlarda bir kadının ya da hayvanın hamileliği veya şişmanlığı,
yeryüzünün bahardan önceki gebeliği gibi kutsal kabul edilir, kadının
sağlıklı ve doğurgan olması şişmanlıkla ilişkilendirilirdi. Günümüzde
ise sağlıklı olmak zayıf olmakla ilişkilendirilmekle birlikte kadınlar
için sağlıklı olmak daha çok moda dergilerindeki kadın modeli haline
gelmiştir. DSÖ verilerine göre dünyada 400 milyonun üzerinde şişman ve
yaklaşık 1,6 milyar fazla kilolu birey bulunmakta ve 2015 yılında bu
rakamın sırasıyla 700 milyon ve 2,3 milyara ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Bizi pek çok ek hastalıkla karşı karşıya bırakan obezite,
bir ruh sağlığı sorunu olarak nerede durmaktadır? Obezite, ruh sağlığı
bozuklukları açısından bir neden midir yoksa sonuç mu? Kilo vermek için
pek çok tedavi stratejisinin geliştirilmesine rağmen şişman birey
sayısındaki artış devam etmektedir. Kilo kaybında başarı sağlansa bile
kilonun korunması sağlanamamaktadır. Bu nedenle günümüzde şişmanlık
tedavisinde psikoterapiler önemli bir seçenek olarak karşımıza çıkmakta,
birincil ve tek olarak kilonun artıp azalmasına değil, yeme düzeni,
sosyalleşme, benlik saygısı ve beden hoşnutluğu gibi bilişsel alanlar,
kaygılı ya da depresif düşünceler, bağımlılık, kompulsif yeme,
tıkınırcasına yeme gibi davranışlar üzerine odaklanmaktadır. Obezitenin
sonuçlarının metabolik tedavilerdeki başarı ile şişmanlığı önlemek için
yapılan davranışsal tedavilerin başarısızlığı arasındaki tutarsızlık, bu
durumun sadece metabolik bir bozukluk değil aynı zamanda bir beyin
hastalığı olduğuna da dikkat çekmektedir. Güncel araştırmalarda,
şişmanlık ile ilgili damgalanmanın çocukluk döneminde başladığı ve bu
kişilerin yetişkinlik döneminde depresyon, kaygı, düşük benlik saygısı,
beden hoşnutsuzluğu, özkıyım düşüncesi, kilo kontrol uygulamalarına uyum
sağlayamama, tıkınırcasına yeme ve fiziksel aktiviteye karşı direnç
geliştirdikleri saptanmıştır. Bu durum kişinin hem bedensel hem de
ruhsal sağlığını olumsuz olarak etkilemekte ve yaşam kalitesini
bozmaktadır. Ek olarak obezite tanısı alan kişilerde ruhsal bozukluk
sıklığı artmaktadır. Yapılan araştırmalar gözden geçirildiğinde,
obezitenin ruh sağlığıyla doğrudan etkileşiminin olduğu açıktır.
Günümüzde yaygınlığı giderek artan, ölümcül sonuçları olan obezitenin
tedavisinde etkin sonuçlar elde edebilmek için psikiyatrik tedavi
stratejilerini de içeren multidipliner bir yol seçilmesi gerekmektedir.
Dünyada ve ülkemizde obezitenin özellikle ruh sağlığı açısından
ortaya çıkan olumsuz sonuçlarının, ırk, eğitim durumu, sosyoekonomik
düzey fark etmeksizin kadınlarda yaygınlığının belirgin olarak
erkeklerden fazla olduğu görülmektedir. Gebelik, emzirme ve çocuk sahibi
olma ile obezite sıklığı arasında doğru orantılı bir ilişkide
mevcuttur. Ne yazık ki şişmanlıkla ilgili söylemler kadın sağlığıyla pek
ilgilenmez. Obezite erkekler için önemli bir sağlık sorunu olarak
tartışılırken kadınlar için daha ön planda estetik bir sorun olarak
tartışılır. Erkeklere obezitenin komplikasyonlarından korunmak için
zayıflaması gerektiği söylenirken, kadınlara -çoğu zaman- daha güzel,
daha mutlu, daha çekici, daha başarılı olması adına zayıflaması
gerektiği söylenir. Güzellik ve iyilik kavramı bireyin ağırlığı ve
vücudunun şeklinin ideal olarak nitelendirilmiş forma uyması ile
ilişkilendirilmektedir. İdeal olarak nitelendirilen bu forma uyma
isteğinin sonucu olarak birçok kişi diyetler, egzersizler uygulamakta ve
tüm dünyada yazılı ? görsel basın tarafından ince olmak özendirilmekte,
beslenme alışkanlıkları değişmekte, yeme davranışlarında bozukluklar
giderek artmaktadır. Biyolojik etkenler ve kadına dayatılan cinsiyet
rolünün neden olduğu psikososyal etkenler, obezite ve obeziteye bağlı
ortaya çıkan bedensel ve ruhsal sorunlarla karşılaşma konusunda ne yazık
ki kadınları, erkeklerden daha riskli bir durumda bırakmaktadır. Bütün
bunlardan dolayı obezite, önemli bir kadın sağlığı sorunu olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Hatice Turan
Yorum Yapın
kaynak : www.mood.ist