Kitabın bir yerinde yazar: "Sana olan müptelalığıma çare olmazken, Sana kavuşmaya da imkan görünmüyor .!" demiş.
Hüzünlü bir hikayenin sona yakın, umutsuz bir cümlesi gibi.. Lakin kimi hikayeler, içinde hikayeli kahramanları olan hikayeler, umutsuz tümcelerin bahar mantarları misali türediği beyaz derili sayfalar arasında başlamaz mıydı.? Aşk hikayelerinde maceraların umutsuz duraklara dümen kırdığı anlar vardır. Bu anlar, düz ovalardan asude evcimenlikler eşliğinde salınan nehirlerin, kucaklarında can buldukları coğrafyaya mecburi biatları sonucu; arazinin birden çalkantılı eğimlerle bicimlenmesi neticesinde toprağı yararak, bir ok gibi ileri firlaması haline benzer. Nehirlerin bu en coşkun, en azametli, en delişmen ve vurucu halleri gözü pek bir yiğidin düşman saflarına atılması anını hatırlatır insana.! Gözü kimseyi görmez tehlike karşısında ve kulakları çoktan sağır olmuştur gayrılar güruhuna karşı.! Engebeli, hoyrat ve amansız kayalık arazilerin nehirlerin mizacına yaramaz çocuk sabıkası vurması misali; zor zamanlar, çaresiz hisler, isterik krizler ve dışardan gelen kallavi darbeler de aşka tarifsiz bir kuvvet ve çelikten bir zırh kazandırmış olsa gerek. Zor olan, zoru seven, acıyla ve direnişle hemhâl olan değil midir aşk.? Kafes kuşlarının aşkla ne işi olabilir ki! Aşk, kanatlarını göğe asarak dağların çetin yellerine, kıvılcımlı esintilerine bağrını korkusuzca açanın niyazı değilse nedir hem!? Simurglar benzeri sonsuza uçabilecek derecede hürken; bir sedir ağacının kıyılarından, bir dağ yamacının kıta sahanlığından bir an uzak kalamayışın, mevsime göre rotalar çizip dünyayı devran edemeyişin izahı hangi fani kitapta raptilelenmiştir.?
Aşk; esaretli bir dünya hayatı içindeki sınırsız hürriyet, hudutsuz düşler ve rüyalar dünyasında tutsak bir imge değil mi?! Zahirde, dünya içinde küçücük, mikrobik, tek bir noktadan ibaretken; dahilde ve deruniyatta, dünyaya bedel, renk karnavalları arasında meşk eden dünyayı kendi rengine boyayacak kadar kudretli, dünya mesiresinde dünyadan geniş ve engin mesafede değil mi?!
Aşk; birbirinden farklı ve tanımlı kahramanları, kendi içindeki gerçek veya masalsı zamanı, sade ve bir o denli karmaşık, izafi olay örgüsü, gerçek kadar somut ve bir yandan hayal nispetinde muallak mekanları ile beşerin kalemi oranında cesametli ve Yaratan'ın kader levhalarına bağteten olmuş hikayelerin varlik sebebi ve perdeli gölgesi.!
Aşk; yaşanmış, yaşanması imkana müessir yahut imkansızın ikamet beldelerinde kimliksiz dolaşan bir eşkıyanın mazi kalemiyle karaladığı esame yoksunu ve efsane tütsülü hikaye harmanı. Evet, aşk bir hasat harmanı. Başlangıcı; altın renkli buğdayların, Cehennemden kokular üfürdüğü yanılsaması veren sıcak, azgın rüzgarlar tarafından sarsıldığı, örselendiği zamanlardan daha eski, çok daha eski olan bir hikaye aşk. Tohumların, mavi gözleri ve kirli beyaz sakallarıyla fezanın alçak mevkilerinde dolaşan gök babanın, arzın ev sahibesi toprak anayı rahmetiyle temizlediği ve diğergamlığıyla beslediği sonbahar zamanlarında, toprağa binbir zahmetle saklandığı dönemlerde başlar.. Zaman göreceli.. Hasat, tohumla başlıyorsa; gerçek bir aşk da ruhlar çamur heykellerine üflenmeden önceki sabık zamanlarda başlıyor, denilebilir. Belki de zaman ve mekan, varlık şerefelerine asılıp mevcudat kandilleriyle aydınlatılmadan evvel, ruhun yaradılış levhasına aşkının kodları işlenmiş ve anahramvâri şifrelerle saklanmıştır.
Aşk, Yüce Kat'tan geldiği için olsa gerek; imkansız addedilen muhayyilenin imkan kalesinin sisli surlarına hakikat sancağını dikmesidir. Gemilerin karadan yürütüldüğü gibi, denklikler kefesinde esitlenmeyen gönüllerin birbiri arasında uhrevi ve mucizevi yollar bulabilmesidir. Aşk; bitmesi olanak kabili olmayan yüklemi kayıp cümlelere nokta koyulması, artık bittiği, nihayete erdiği vehmolunan hikayelere, yepyeni, terütaze anlatımların, sergüzeştlerin hülasa edilmesidir.
Aşk, hiçlik maisinin varlık kablarında kendine vücut, şekil ve isim bulmasıdır.
Aşk, hayâl gözlü tasavvur olgusunun varlık ufkunda adımlarını hecelediği yoldur.
Aşk, aklın intiharı, kalbin imtihanı ve ruhun itminanıdır.
Hayal sınırları nispetinde her zevk ve acının, kazanç ve kaybın, renk ve boyutun ihtimalden imkana ve imkândan ikmâle kalbolan yolculuğudur.
Aşk, hikayedir. Yaşayanla yazan arasında bir hasbihâl, yazanla okuyan arasında bir merhaba, okuyanla hissedip özümseyen arasında bir idrak ve nasip merhâlesi..
Ve hikayeler, aşkı anlattıkları ölçüde zerafet ve onurla ibrişimli..
Zira aşk, zarif ve onurlu iki yürek arasında göz, dil ve kalp argümanları kullanılarak nâlelerce notali,tebessümlerle esli, sitemler ve azarlarla uzantılı, sükût salonlarında senfonilenen ritmi garip bir müzikaldir.
Aşk, sessizliğin dili ve lal gönüllerin sohbetidir.
Hikayelerse; böyle aşk hallerine dikilen libas kombinlerinin modası zamandan azade ritüellerinin yalnızca bir kısmıdır.
İşte, aşk alevleriyle makyajlı, kaza suzanlarıyla gerhefli bir deyneğin iki ucunda kâh irade mevzilerinde atağa kalkan, kâh çaresizlik girdaplarında boğulmaya aleste, kimi zaman halinden mesut ve memnun, kimi vakit de kaderinden meyus ve yaşadığından bilâhoşnut olan iki aşığın çok eski ve uzun geçmişe mâlik ve istikbâli meçhul hikayesi:
.........
Lâerdi.
Kitabın bir yerinde yazar: "Sana olan müptelalığıma çare olmazken, Sana kavuşmaya da imkan görünmüyor .!" demiş.
Hüzünlü bir hikayenin sona yakın, umutsuz bir cümlesi gibi.. Lakin kimi hikayeler, içinde hikayeli kahramanları olan hikayeler, umutsuz tümcelerin bahar mantarları misali türediği beyaz derili sayfalar arasında başlamaz mıydı.? Aşk hikayelerinde maceraların umutsuz duraklara dümen kırdığı anlar vardır. Bu anlar, düz ovalardan asude evcimenlikler eşliğinde salınan nehirlerin, kucaklarında can buldukları coğrafyaya mecburi biatları sonucu; arazinin birden çalkantılı eğimlerle bicimlenmesi neticesinde toprağı yararak, bir ok gibi ileri firlaması haline benzer. Nehirlerin bu en coşkun, en azametli, en delişmen ve vurucu halleri gözü pek bir yiğidin düşman saflarına atılması anını hatırlatır insana.! Gözü kimseyi görmez tehlike karşısında ve kulakları çoktan sağır olmuştur gayrılar güruhuna karşı.! Engebeli, hoyrat ve amansız kayalık arazilerin nehirlerin mizacına yaramaz çocuk sabıkası vurması misali; zor zamanlar, çaresiz hisler, isterik krizler ve dışardan gelen kallavi darbeler de aşka tarifsiz bir kuvvet ve çelikten bir zırh kazandırmış olsa gerek. Zor olan, zoru seven, acıyla ve direnişle hemhâl olan değil midir aşk.? Kafes kuşlarının aşkla ne işi olabilir ki! Aşk, kanatlarını göğe asarak dağların çetin yellerine, kıvılcımlı esintilerine bağrını korkusuzca açanın niyazı değilse nedir hem!? Simurglar benzeri sonsuza uçabilecek derecede hürken; bir sedir ağacının kıyılarından, bir dağ yamacının kıta sahanlığından bir an uzak kalamayışın, mevsime göre rotalar çizip dünyayı devran edemeyişin izahı hangi fani kitapta raptilelenmiştir.?
Aşk; esaretli bir dünya hayatı içindeki sınırsız hürriyet, hudutsuz düşler ve rüyalar dünyasında tutsak bir imge değil mi?! Zahirde, dünya içinde küçücük, mikrobik, tek bir noktadan ibaretken; dahilde ve deruniyatta, dünyaya bedel, renk karnavalları arasında meşk eden dünyayı kendi rengine boyayacak kadar kudretli, dünya mesiresinde dünyadan geniş ve engin mesafede değil mi?!
Aşk; birbirinden farklı ve tanımlı kahramanları, kendi içindeki gerçek veya masalsı zamanı, sade ve bir o denli karmaşık, izafi olay örgüsü, gerçek kadar somut ve bir yandan hayal nispetinde muallak mekanları ile beşerin kalemi oranında cesametli ve Yaratan'ın kader levhalarına bağteten olmuş hikayelerin varlik sebebi ve perdeli gölgesi.!
Aşk; yaşanmış, yaşanması imkana müessir yahut imkansızın ikamet beldelerinde kimliksiz dolaşan bir eşkıyanın mazi kalemiyle karaladığı esame yoksunu ve efsane tütsülü hikaye harmanı. Evet, aşk bir hasat harmanı. Başlangıcı; altın renkli buğdayların, Cehennemden kokular üfürdüğü yanılsaması veren sıcak, azgın rüzgarlar tarafından sarsıldığı, örselendiği zamanlardan daha eski, çok daha eski olan bir hikaye aşk. Tohumların, mavi gözleri ve kirli beyaz sakallarıyla fezanın alçak mevkilerinde dolaşan gök babanın, arzın ev sahibesi toprak anayı rahmetiyle temizlediği ve diğergamlığıyla beslediği sonbahar zamanlarında, toprağa binbir zahmetle saklandığı dönemlerde başlar.. Zaman göreceli.. Hasat, tohumla başlıyorsa; gerçek bir aşk da ruhlar çamur heykellerine üflenmeden önceki sabık zamanlarda başlıyor, denilebilir. Belki de zaman ve mekan, varlık şerefelerine asılıp mevcudat kandilleriyle aydınlatılmadan evvel, ruhun yaradılış levhasına aşkının kodları işlenmiş ve anahramvâri şifrelerle saklanmıştır.
Aşk, Yüce Kat'tan geldiği için olsa gerek; imkansız addedilen muhayyilenin imkan kalesinin sisli surlarına hakikat sancağını dikmesidir. Gemilerin karadan yürütüldüğü gibi, denklikler kefesinde esitlenmeyen gönüllerin birbiri arasında uhrevi ve mucizevi yollar bulabilmesidir. Aşk; bitmesi olanak kabili olmayan yüklemi kayıp cümlelere nokta koyulması, artık bittiği, nihayete erdiği vehmolunan hikayelere, yepyeni, terütaze anlatımların, sergüzeştlerin hülasa edilmesidir.
Aşk, hiçlik maisinin varlık kablarında kendine vücut, şekil ve isim bulmasıdır.
Aşk, hayâl gözlü tasavvur olgusunun varlık ufkunda adımlarını hecelediği yoldur.
Aşk, aklın intiharı, kalbin imtihanı ve ruhun itminanıdır.
Hayal sınırları nispetinde her zevk ve acının, kazanç ve kaybın, renk ve boyutun ihtimalden imkana ve imkândan ikmâle kalbolan yolculuğudur.
Aşk, hikayedir. Yaşayanla yazan arasında bir hasbihâl, yazanla okuyan arasında bir merhaba, okuyanla hissedip özümseyen arasında bir idrak ve nasip merhâlesi..
Ve hikayeler, aşkı anlattıkları ölçüde zerafet ve onurla ibrişimli..
Zira aşk, zarif ve onurlu iki yürek arasında göz, dil ve kalp argümanları kullanılarak nâlelerce notali,tebessümlerle esli, sitemler ve azarlarla uzantılı, sükût salonlarında senfonilenen ritmi garip bir müzikaldir.
Aşk, sessizliğin dili ve lal gönüllerin sohbetidir.
Hikayelerse; böyle aşk hallerine dikilen libas kombinlerinin modası zamandan azade ritüellerinin yalnızca bir kısmıdır.
İşte, aşk alevleriyle makyajlı, kaza suzanlarıyla gerhefli bir deyneğin iki ucunda kâh irade mevzilerinde atağa kalkan, kâh çaresizlik girdaplarında boğulmaya aleste, kimi zaman halinden mesut ve memnun, kimi vakit de kaderinden meyus ve yaşadığından bilâhoşnut olan iki aşığın çok eski ve uzun geçmişe mâlik ve istikbâli meçhul hikayesi:
.........
Lâerdi.