MÜLAKATTA SORULAN SORULAR VE CEVAPLARI 2017 (ÖNCEKİ DÖNEM SORULARI 3)
TUTUKLAMA VE ADLİ KONTROL ARASINDAKİ FARKLAR
Tutuklama nedenleri
Madde 100 ? (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.(1) (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir: a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa. b) Şüpheli veya sanığın davranışları; 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir: a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (2)1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78), 2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),3.(Ek: 6/12/2006 ? 5560/17 md.) Silahla işlenmiş kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),4. İşkence (madde 94, 95)5. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102), 6. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),7.(Ek: 6/12/2006 ? 5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308), 11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.d) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.g) (Ek: 27/3/2015-6638/14 md.) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.h) (Ek: 27/3/2015-6638/14 md.) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. (1)
Tutuklama kararıMadde 101 ? (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;a) Kuvvetli suç şüphesini, b) Tutuklama nedenlerinin varlığını, c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır. (4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.
Tutuklulukta geçecek süre
Madde 102 ? (1) (Değişik: 6/12/2006 ? 5560/18 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. (3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.
Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının geri alınmasını istemesi Madde 103 ? (1) Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler. (Mülga üçüncü cümle: 25/5/2005 ? 5353/12 md.)(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır.
Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri Madde 104 ? (1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.
Usul Madde 105 ? 1) 103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.
Salıverilenin yükümlülükleri Madde 106 ? (1) Salıverilmeden önce şüpheli veya sanık, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlüdür.(2) Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir.
Tutuklananın durumunun yakınlarına bildirilmesi Madde 107 ? (1) Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.(2) Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir. (3) Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.
Tutukluluğun incelenmesiMadde 108 ? (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir. (1)(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.
Adlî kontrol
Madde 109 ? (1) (Değişik: 2/7/2012-6352/98 md.) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:a) Yurt dışına çıkamamak.b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.j) (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Konutunu terk etmemek.k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek. l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.(4).)Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir. (1)(6) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz. (1)(7)? Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında (?) (2) adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir. (1)(2)
Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler Madde 110 ? (1) Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir. (3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
Adlî kontrol kararının kaldırılması Madde 111 ? (1) Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.(2) Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir.
Tedbirlere uymama Madde 112 ? (1) Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir. (2) (Ek: 24/11/2016-6763/24 md.) Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.
Güvence Madde 113 ? (1) Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar:a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunmasıb) Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması:1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları.2. Kamusal giderler.3. Para cezaları. (2) Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.
Önceden ödetmeMadde 114 ? (1) Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir.(2) Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.
Güvencenin geri verilmesiMadde 115 ? (1) Hükümlü, 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir.(2) Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.(3) Hükümlülük hâlinde güvence 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası geri verilir.
YARGI MEKANİZMASININ EKSİKLİKLERİ...
Teknolojik eksiklikler söz konusu, kırtasiyecilik çok fazla..
HUKUKA UYGUNLUK MU ADALET Mİ HANGİSİNİ TERCİH EDERSİNİZ GEREKÇESİ NE OLURDU?
hakimlik görevini icra eden kişi bakımından bu bir tercih olamaz. Hakim Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlüdür. Bu halde öncelik hukuka uygunluktur. Adalet ise hukuka uygunluğun bir sonucudur. adaletin tecellisi noktasında taraflardan kaynaklanan bir şahsi sebep yahut işlem koşullarında hakime takdir hakkı tanınan bir mesele adaletin tecellisi noktasında takdir hakkı sınırları içerisinde hareket edilmelidir. Anayasanın 138. maddesi bu noktada açık " Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler." cevap hukuka uygunluk. Her hukuka uygun karar adaletli olmayabilir. Bu maksatla hakime takdir hakkı tanınmıştır. Takdir hakkını hakkaniyet ve adalet ilkeleri çerçevesinde değerlendirmek ve adaletin tecellisi noktasında vicdani kanaatini bu doğrultuda kullanmak gerekir. tersini düşünecek olur isek adaletli olup hukuka uygun olmayan karar yönünden hukuka aykırılık mutlak bozma nedenidir
Adalet ?iyi? bir şey olmak sıfatıyla ahlakın, eşitliği yansıtması açısından da hukukun konu alanı içinde bulunmaktadır. Toplumda yarar ve yükümlülüklerin paylaştırılması için çoğu zaman zora değil hukuka başvurulmaktadır. Ancak, bu temele dayalı düzenin kabul edilebilmesi için onun adil olması gerekir. Adil olmayan bir düzen uzun süreli de olmayacaktır. Çünkü hukuk barış ve düzeni öngörmektedir. ?birbirine benzeyen durumlarda, benzer biçimde davranma? akla uygun eşitlik ilkesine işaret etmektedir. Adalet hukuk düzeninin bir değerlendirme ölçüsü rolünü oynar. Bu nedenle de önemi asla yadsınamaz.
HER HUKUKA UYGUN KARAR ADALETLİ MİDİR?
Hukuk kelime olarak hakların çoğuludur. Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen kuralların bütününe hukuk diyoruz. Hukukun nihai amacı adaletli bir devlet ile huzur ve güven içinde yaşayan bir toplumu inşa etmektir. Hukukun görevi adalet üzere devletin yargılama, cezalandırma yetkisini kullanması, toplumsal uzlaşı içinde hakça bir toplum düzenini sağlamasıdır. bazen devlet otoritesi korunması amacıyla adil olmayan kanunlar çıkarılmaktadır her hukuka uygun karar adil diyemeyiz örneğin kayıp kaçak bedelleri ile ilgili dava açılmasının önünü kesen yasalar gibi.
REFARANDUMA SUNULAN ANAYASA DEGİSİKLİGİ İLE ASKERİ YARGİNİN KALDİRİLMASİ HAKKİNDAKİ GORUSLERİNİZ?
Bu konuya uygulamadan yola çıkarak yanıt vermek gerekir ise askeri idare mahkemesinde görülen davaların hemen hemen hepsi İdare mahkemesinde idare hukuku kuralları çerçevesinde çözümlenebilecek nitelikte. Hatta öyle ki İdari Yargılama Usulü ve İdare Hukuk Prensiplerine göre uyuşmazlıkların çözümlenmekte. Askeri Yüksek idare mahkemesinin ayrı bir yargı kolu olarak yapılanmasını lüzumlu kılan bir sebep yok. Disiplin mahkemeleri yeni anayasa taslağında korunmuş
.
MÜSADERE İLE EL KOYMANIN FARKI
Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Diğer bir deyimle işlenen bir suç karşılığı olarak, suçlunun malvarlığının tamamı veya bir bölümü üzerindeki mülkiyete son verilmesi ve bu mülkiyetin kamusal bir teşekküle (Devlete) devredilmesi anlamına gelen ve bir yaptırım çeşididir.
Suçun veya tehlikelerin önlenmesi amacıyla veya suçun delili olabileceği veya müsadereye tâbi olduğu için, bir eşya üzerinde, rızası olmamasına rağmen, zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemine elkoyma denilir.
Elkoyma bir koruma tedbiridir mülkiyeti sona erdirmez. Müsadere hükümdür mülkiyet el değiştirir.
Elkoyma kararını acele hallerde c. Savcı verebilir 24 saat içinde sch. Onayına sunar. Müsadere kararını mahkeme verir.
müsadere , ceza yasasında güvenlik tedbiri niteliğinde bir yaptırım olarak düzenlenmiştir, elkoyma ise ceza muhakemesi sırasında başvurulan bir yöntemdir. müsadere, kişinin o eşya üzerindeki hakkını tamamen sona erdirir, elkoyma ise kişinin eşya üzerindeki tasarruf yetkisini sadece sınırlandırır. elkoyma , geçisi bir önlemdir, müsadere ise süreklidir.
El koyma türleri için CMK 127-134 aralığındaki maddeleri okuyunuz.
-Müsadere bir güvenlik tedbiri olup Türk Ceza kanununda düzenlenmişken, El koyma bir koruma tedbiri olup CMK?da düzenlenmiştir.
-Müsadere yoluyla suçun işlenilmesinde kullanılan veya suçtan elde edilen eşyanın mülkiyeti devlete geçmekte iken, el koyma geçici mahiyette olduğu için malikin mülkiyet hakkı sona ermez.O kişinin sadece eşya üzerindeki tasarruf yetkisini sınırlandırır.
-Müsadere sürekli bir nitelikteyken, el koyma koruma tedbiri olduğu için geçici mahiyettedir.
-Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Diğer bir deyimle işlenen bir suç karşılığı olarak, suçlunun malvarlığının tamamı veya bir bölümü üzerindeki mülkiyete son verilmesi ve bu mülkiyetin kamusal bir teşekküle (Devlete) devredilmesi anlamına gelen ve bir yaptırım çeşididir. Hukukî niteliği bakımından müsadere güvenlik önlemi olarak düzenlenmiştir. -Elkoyma; suçun veya tehlikelerin önlenmesi amacıyla veya suçun delili olabileceği veya müsadereye tâbi olduğu için, bir eşya üzerinde, rızası olmamasına rağmen, zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemine el koyma denilir. Arama sonucunda bazı eşyaya elkoyma söz konusu olduğunda, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk âmirinin yazılı emri ile elkoyma işlemi gerçekleştirilebilir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar
SİZCE HUKUKUN EN TEMEL İLKESİ NEDİR?
Hukukun evrensel ilke ve esasları, demokratik hukuk toplumlarının vazgeçilemez ve devredilemez değerlerdir. Bu ilke ve esaslar, insanlık tarihinin yüzyıllara yayılan çekişmeleri, kavgaları ve savaşları neticesinde 20. yüzyılın sonlarına doğru netleşmiş ve birçok uluslararası sözleşme ile anayasada yerini bulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, hukuk kurallarını bu ilke ve esaslar ışığında düzenleyip uygulamak zorundadır. Aşağıda, dilimizden düşürmediğimiz, ancak soyut olması itibariyle anlaşılamayan hukukun evrensel ilke ve esaslarının neler olduğuna ve kısa tanımlarına yer vereceğiz.
1- Hukuk Devleti: Hukuk kurallarına önce kendisi uyan, keyfi yetki kullanımına izin vermeyen, işlem ve eylemlerini hukukilik denetimine tabi tutulmasını engellemeyen devlettir.
2- Kuvvetler Ayrılığı: Yasama, yürütme ve idare ile yargı yetkileri olarak adlandırılan ve millete ait olan kamu kudretinin tek elde toplanmayıp, ?demokratik hukuk devleti? ilkesine uygun bir şekilde kamu kudreti kullanıcıları arasında paylaştırılmasıdır.
3- Yargı Birliği: İnsanlar arasında senin mahkemen-benim mahkemem, senin hakimin-benim hakimim, senin savcın-benim savcım anlayışına hizmet etmeyecek şekilde, herkes için aynı usul ve esaslarla yargılama yapan mahkemelerin aynı çatı altında toplanmasıdır. ?Yargı birliği? ilkesi, ?eşitlik? ilkesinin bir sonucudur.
5- Eşitlik: Tüm insanlar her bakımından eşittir. Hukuki statüden kaynaklanan farklı uygulamalar, ancak zorunlu hallerde ve somut durumda duyulan ihtiyaçla sınırlı olarak mümkündür.
8- Hak Arama Hürriyeti: Herkes, meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle bağımsız ve tarafsız yargı önünde iddia ve savunma ile dürüst yargılanma hakkına sahiptir. Hak arama hürriyeti kısıtlanamaz.
9- Dürüst Davranma ve İyiniyet İlkeleri
Hukuki eşitlik ilkesià 1982 Anayasasının ?Kanun Önünde Eşitlik ? başlığını taşıyan 10?uncu maddesi şöyle demektedir: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
hukukun üstünlüğü ilkesi à Hukukun üstünlüğü, devletin tüm organları üzerinde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olmasıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesi, hukuk devletinin ve demokrasinin vazgeçilmez koşuludur.
İDARE MAHKEMESİ KAMU GÖREVLİSİNE 6 AY HAPİS CEZASI VERMİŞ VE KARAR SAVCI OLARAK ÖNÜNÜZE GELMİŞ NE YAPARSINIZ?
Yetki gaspı söz konusu..eğer kamu görevlisisnin suç işlediğine dair delil varsa savcılık soruşturma açmak için gereken makamlardan izin alır..ancak bu kararın infazı yapılamaz..yok hükmündedir
YARGI KOLLARI?
A. ANAYASA YARGISI
Anayasa yargısı, çok kısaca kanunların anayasaya uygunluğunun denetlenmesi anlamına gelir. Türkiye?de anayasa yargısı organı tek mahkemeden oluşur; o da Anayasa Mahkemesidir.
B. ADLÎ YARGI
Adlî yargı , olağan ve genel yargıdır. Yani diğer yargı kollarının görevine girmeyen davalara adlî yargıda bakılır. Diğer bir ifadeyle bir uyuşmazlık, anayasa yargısının, idarî yargının, askerî ceza yargısının, askerî idarî yargının görevine girmiyorsa, adlî yargının görevine girer. Bu nedenle, adlî yargı kapsamı en geniş olan yargıdır. İlk der. Mah./bam/Yargıtay
C. İDARÎ YARGI
İdarî yargı, idarî makamların idare hukuku alanındaki faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlendiği yargı koludur. Diğer bir ifadeyle idarî yargı, kural olarak devletin merkezî idare teşkilatı ve yerinden yönetim kuruluşlarının idarî eylem ve işlemlerinden doğan davaların görüldüğü yargı koludur.
D. ASKERÎ CEZA YARGISI
Askerî mahkemelerin görevi Anayasamızın 145?inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin ilk fıkrasına göre askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri ?asker kişilerin, askerî olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler?. Bu maddenin ikinci fıkrasına göre ise, askerî mahkemeler ayrıca ?asker olmayan kişilerin özel kanunda belirtilen askerî suçları ile kanunda gösterilen görevlerini ifa ettikleri sırada veya kanunda gösterilen askerî mahallerde askerlere karşı işledikleri suçlara da bakmakla görevlidirler. Kapatılacak.
F. UYUŞMAZLIK YARGISI: UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
Ülkemizde birden çok yargı kolu bulunduğu için bunlar arasında görev ve hüküm uyuşmazlıklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. İşte bu tür uyuşmazlıkların çözümü için Anayasamız 158?inci maddesinde bir Uyuşmazlık Mahkemesi kurmuştur. Bu maddenin ilk fıkrasına göre, ?Uyuşmazlık Mahkemesi adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir?.
G. HESAP YARGISI: SAYIŞTAY
Anayasamız yargı bölümünde, bir de Sayıştayı düzenlemiştir (m.160). Sayıştay sıradan bir yüksek mahkeme değildir. Aynı zamanda bir idarî organdır. Sayıştayın iki yönü vardır. Sayıştay bir yönüyle genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına incelemek ve denetlemek ile görevlidir. Bu ?inceleme ve denetleme? görevi idarî bir görevdir. Yargısal nitelikte değildir. Sayıştayın bu idarî görevi bizi burada ilgilendirmemektedir.
Ancak Anayasamızın 160?ıncı maddesine göre Sayıştayın ikinci bir görevi daha vardır. Bu da genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve gider ?sorumlularının hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak?tır. Sayıştayın bu ikinci faaliyeti, yani kesin hükme bağlama faaliyeti yargısal niteliktedir.
SOSYAL DEVLET NEDİR?
Refah devleti veya sosyal devlet, minimum düzey ötesinde vatandaşlarının refahı için birincil sorumluluk kabul eden devlet kavramı olup devletin vatandaşlarının iktisadi ve sosyal esenliklerinin korunması ve teşvik edilmesinde ana rol oynamasını önerir. Bu şekil devlet kavramı fırsat eşitliği, servetin eşit şekilde dağılması ve nispeten rahat bir hayat sağlamak için gerekli asgari şartlara yetişemeyen kişiler için kamu mesuliyeti prensiplerine dayanır. Bu genel yaklaşım bir ülkenin çok değişik şekilde iktisaden ve sosyal bakımdan organize edilmesini mümkün kılar.
***- Ekonomik, sosyal, kültürel bakımdan, vatandaşın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan tedbirleri alan, sosyal barış ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata müdahaleyi gerekli gören devlet Sosyal Devlettir.
- Sosyal devlet ilkesi, devlet açısından çok ağır bir ilke olduğu için, bu ilkeye anayasamızın 65. maddesiyle sınırlama getirilmiştir. Bu sınırlamaya göre devlet, sosyal ve ekonomik alanlardaki görevlerini, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
Unsurları:
- Herkese insana yakışır asgari bir hayat düzeyi sağlamaya yönelik tedbir alma
- Vergide adaleti sağlama
- Kamulaştırma ve devletleştirme
- Planlama
- Sosyal haklar
AVUKATLARIN SORUNLARI?
, UYAP Hataları duruşmaların saatinde başlamaması, yalnızca dosyanın incelenmesi için duruşmanın başka bir güne verilmesi v.b.)
KANUN DEVLETİ HUKUK DEVLETİ NEDİR? KANUN DEVLETİNE ÖRNEK VERİNİZ. IKİSİ ARASINDAKİ FARK
Bir devletin hukuk devleti olabilmesi için hak ve hukuku gözetmesi , keyfî hareket etmemesi gerekir. Mevcut hükümetin yalnızca seçmen kitlesine değil , devletin bütün vatandaşlarına hitap etmesi gerekir. Yani hükümetin çoğunlukçu değil çoğulcu hareket etmesi gerekir. Hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığının , millî değerler ile birlikte gözetilmesi gerekir. Şüphesiz ki millî değer lerden bağımsız bir hukuk sistemi varlığını devam ettiremez. Ve dayanaksız bir hukuk sistemiyle de hukuk devletine ulaşmak hayalden öteye geçemez. Hukuk devletiyle kanun devleti arasındaki en temel fark birinin kanunlar çerçevesinde , diğerinin hak ve hukuk çerçevesinde hareket etmesidir. Hukuk devleti hukuku her nevi ile uygulayan genel ve özel kanunlarla anayasanın tanıdığı hak ve özgürlükleri mümkün olduğunca hukukun tanımına uygun olarak bireyler arasında uygulayan erk iken. Kanun devletinde ise erkin yarattığı ve düzenlediği çerçevede yaşama hakkı veren devlettir. Hukuk devletinde birey hak sahibi iken kanun devletinde hak bireye tanınan başka bir ifade ile lutfedilen menfaattir.
İki sistem arasındaki en temel fark bu sistemlerin felsefelerinde görülmektedir.
Hukuk devletinin temel felsefesi sistemin tüm aygıtlarını insanın hizmetine sokmasıdır.
Bu anlamda bürokrasi, ordu, siyasal partiler, dernekler, yasalar, ekonomik, yaşam kısaca tüm resmi ve resmi olmayan kurumlarıyla sistem bireylerin hizmetine girer; onların temel hak ve özgürlükleri ve mutluluğu ilkesine göre işler. Birey bu sistemlerde ulus, devlet, vatan, cemaat gibi kollektif varlıklardan önce gelir; hatta bu varlıkların üzerinde yer alır.Bu sistemde yöneticilerin, devlet otoritesine sahip olmaktan kaynaklanan herhangi bir üstünlüğü yoktur.Hukuk devleti bu temel felsefeden hareketle yasa devletinden çok farklı uygulamalara sahiptir. Hukuk devleti her şeyden önce eşitlik ilkesine dayanır. Tüm bireyleri aynı insansal öze sahip olarak kabul eder ve buradan hareketle insanlar arasında ayrım yapmaz. Bununla birlikte devletin bütün kurallarını, etkinliklerini ve kurumlarını hukukun üstünlüğü ilkesine dayandırır. Burada temel alınan hukuk, insanların vazgeçilmez,temel ve evrensel haklarla dünyaya geldiğini kabul eden doğal hukuktur.Oysa yasa devleti tümden yöneticiler üzerine bina edilmiştir. Yasa devletinde bireyi aşan kollektif varlıklar her zaman çok daha önemlidir. Bu anlamda millet, devlet, cemaat, vatan, ordu, bürokrasi, parti, şef, lider, önder, emir gibi varlıklar bireylerin mutlak anlamda üzerinde yer alır. Yöneticiler gücünü ve meşruluğunu ne hukuk devletinde olduğu gibi hukuktan ve halkın rızasından, ne ideolojik devletlerde olduğu gibi bir ideolojiden ne de teokratik rejimlerde olduğu gibi bir dinden alırlar. Güçlerinin tek kaynağı vardır;o da devlet otoritesidir.
GAİ YORUM-KAYNAKLARI
Amaçsal yorum da denir. Meclis tutanakları ve kanunun gerekçeleri kaynaklarını oluşturur.
Her kanunun bir yapılış amacı bulunmaktadır. Kanunlar durağan olduğundan değişen toplum ve değişen toplumda aynı amaçlara ulaşmak her zaman kolay olmayabilir. Kanunların değişen toplumda yapılış tarihindeki amacı hala taşıyıp taşımadığı konusunda yapılan yorum yöntemi amaçsal yorum olarak adlandırılmaktadır
ELEKTRONİK TEBLİGAT?
Elektronik tebligat: Madde 7/a - (Ek : 11/1/2011-6099/2 md.) Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir. Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur.(1) Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Madde 7/a - (Ek : 11/1/2011-6099/2 md.)
Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir.
Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur.(1)
Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır.
Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
KANUN BOŞLUĞU-HUKUK BOŞLUĞU..
HUKUK BOŞLUGU
Hakim yazılı veya yazısız bir kural (hüküm) bulamazsa bunu hukuk boşluğu denir bu durumda elinde kaynaklardan bir şey kalmadığı için hukuk yaratmak zorundadır.
KANUN BOŞLUĞU
Bazen de yazılı bir kural vardır ama somut olaya uygulayabilmek için açıklamalara ihtiyaç vardır.Çok nadir olarak da somut olaya uygulayabileceğimiz yazılı kural hiç yoktur.
HUKUKTA TEKNOLOJİK GELİŞMELER VE ADALET MEKANİZMASINA ETKİLERİ
Uyap, mernis, elektronik tebligat vb.
günümüzde teknolojide ve kitle iletişim araçlarında meydana gelen gelişmeler nedeniyle kişilerin lekelenmeme hakkının ihlal edildiği, ceza adaletinin sağlanması sürecinde şüpheliye veya sanığa ait edinilen doğru ve/veya yanlış bilgilerin haber yapılması, ilgisiz kişilerle paylaşılması kişilerin suçlu olduğu önyargısını oluşturmakta ve suç şüphesi altındaki kişinin toplum içindeki statüsünü, onurunu olumsuz etkilemektedir.
20 sene önceye dönersek adliyelerin durumu içler acısıydı gerek hakimler ve memurlar için gereksede avukatlar için çalışma şartları çok zordu aradan geçen süreç içerisinde birçok alanda iyileştirmeler yapıldı teknolojinin gelişmesiyle Uyap sistemi yargı faaliyetlerine entegre edildi ve 20 sene öncesine göre yargı şu aşamada çok çok iyi bir duruma geldi
UYAP, MERNİS, SEGBİS vs denildiği gibi fikri sınai haklar konusu ve telif hakkı, bilişim suçlarının ortaya çıkması vs konularına da değinildi. Bunlara ayrıca mevzuat ve hukuki eserlere ulaşımın kolaylaşması yani bilgiye erişim hızı da eklenebilir. elektronik imza, elektronik tebligat vs değinenler de vardı yorumlarında.
KESİN DELİL- TAKDİRİ DELİL AYRIMI, ADİ SENET NE ZAMAN KESİN DELİL OLUR?
Kesin deliller: Yemin, senet, kesin hüküm(ancak kanunda deliller bölümünde değildir)
Takdiri deliller: Bilirkişi, keşif, tanık ve uzman görüşü
MADDE 205- (1) Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar.
(2) Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir.
(3) Hâkim, mahkemeye delil olarak sunulan elektronik imzalı belgenin, güvenli elektronik imza ile oluşturulmuş olup olmadığını resen inceler
*bunlara kesin delil denilmesinin nedeni, hakimi bağlayıcı nitelikte olmasıdır. hakim kesin delil ile ispat edilen bir vakayı doğru olmak kabul etmek zorunluluğu vardır
MECELLE-ÖZELLİKLERİ
Osmanlı İmparatorluğu?nda, Tanzimat?tan sonra hazırlanmış bulunan, fıkıh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadı belli bir dizge içinde bir araya getiren, tam adı Mecellei Ahkâmı Adliye olan, yasa gibi kullanılan yapıt. Mecelle, Cumhuriyet Dönemi Türk Özel Hukukunun önemli kanunlarının temelini oluşturmaktadır. Medenî Kanun?da, Borçlar Kanunu?nda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu?nda, Ticaret Kanunu?nda yer alan çok sayıda hükmün Mecelle hükümleri ile aynı ve/ya da benzer olduğu muhakkaktır. Ancak, Mecelle?nin tamamen yeni kanunlarda yer bulduğu söylenemez.
Ayrıca tanzimat dönemi de gerek hukuki meseleler gerekse uygulanan hukuk kuralları itibariyle öncekilerden esaslı bir biçimde ayrılır. Tanzimat döneminde hazırlanan en önemli kanun mecelle-i ahkam-ı adliyye?dir. Cevdet paşa başkanlığında bir mecelle cemiyeti kurulup milli bir kanun hazırlanmış. 16 kitap halinde olan mecelle 8 senede hazırlanmıştır. Mecelle tam anlamıyla teknik ve milli bir kanundur. İslam hukukunun kanunlaştırılmasının ilk örneğidir. Gerek Osmanlı devletinde ve gerekse diğer islam devletlerinde yapılan kanunlaştırmalara öncülük ve örneklik etmiştir. Bu nedenle sadece Osmanlı tarihinde değil islam tarihinde de ayrı bir yere sahiptir.
EVLİLİK DIŞI ÇOCUĞUN YASAL MİRAS PAYI
Evlilik disi cocugun yasal miras hakkı soybagi kurulması ile olur. annenin doğum ile birlikte otomatik yasal mirascisi olan çocuk babanın mirasçısı olabilmesi için tanıma yada babalık davası ile soybagi kurulması gerekir
Evlilik dışı çocuğun miras hakkı, mirası bırakacak olan kişinin evlilik dışı çocuğu tanıması ya da babalık davası ile evlilik dışı çocuğa soy bağı kurulması sonucu olmaktadır. Evlilik dışı çocuğun soy bağı annenin doğum yapması neticesinde otomatik olarak anne ile kurulmakta olup, baba ile soy bağı kurulması evlilik dışı çocuğun miras hakkını elde etmesi için gerekli unsurlardan birisidir. Bunun dışında miras bırakacak olan baba ölüme bağlı bir tasarruf ile de çocuğu tanıdığını beyan edebilmektedir. Bu yol ile de evlilik dışı çocuk miras hakkı elde edebilmektedir.
KADININ KOCASININ SOYADINI TAŞIMASI EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRIMDIR
Yeni düzenlemede eşler aileyi birlikte temsil ederler, aile konutunu birlikte belirler gibi... eşler arasında eşitlik ilkesini gözeten düzenlemeler yapıldığı halde TMK?nun 187. maddesinde ise ?Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır...? hükmü getirilmiştir.
1982 Anayasasının 2. maddesi devleti tanımlarken ?sosyal hukuk devleti? niteliğini vurguladıktan sonra 10. madde ile ?herkesin dil, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle kanun önünde eşit olduğu? ilkesini getirmiş; 41. madde ile ?Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Şahsi kanaatim kişiye sıkı sıkıya bağlı olan soyadının evlenme ile değştirilmesi konusunda kanun koyucunun dayatması herne kadar aileyi korumaya, karşıklıkları önlemeye yönelikte olsa eşitlik ilkesine aykırıdır. (TAMAMIYLE ŞAHSİ KANAATİM)
Kadın kocasının soyadını alır. Dilerse kendi soyadını muhafaza eder ve kendi soyadının arkasına eşinin soyadı eklenebilir. AYM 2013 yılında bireysel başvuru sonucu verdiği bir karar ile kadının boşandıktan sonra velayeti kendisinde olan çocuğuna kendi soyadını verebileceğini karara bağlamıştı. Kararda kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gerektiğine ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri bulunduğu anımsatıldı. Erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağı, bunun da Anayasa?nın 10?uncu ve 41?inci maddelerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptal edildiği ifade edildi.2015 yılı Eylül ayında da Hukuk Genel Kurulu verdiği bir karar ile kadının evlendikten sonra kendi soyadını kullanmasının önünü açmıştır. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir.
ANAYASADA DÜZENLENEN KAMULAŞTIRMA MADDESİ
Madde 46 ? Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.
KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ NEDİR? KURTULUŞ BEYYİNESİ HANGİSİNDE GETİRİLEBİLİR
Ayırt etme gücüne sahip olmayanların sorumluluğu 2- Adam çalıştıranın sorumluluğu 3- Hayvan bulunduranın sorumluluğu 4- Ev başkanının sorumluluğu 5- Taşınmaz malikinin sorumluluğu 6- Motorlu araç işletenin sorumluluğu
TBK md.66/f.2?ye göre adam çalıştıran, çalışanını seçmede, talimat vermede ve denetimde zararın doğmaması için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Görüldüğü gibi TBK md.66 adam çalıştırana ?kurtuluş kanıtı? getirmek suretiyle sorumluluktan kurtulma imkânı tanımıştır. (Adalet akademisi makalesinden alıntı)
TBK?ya göre Hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
-Hakkaniyet sorumluluğuna göre hakkaniyetin gerektirdiği hallerde, uygun illiyet bağı, zarar ve hukuka aykırılık unsurlarının varlığı yeterli olup, ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişiyi, kusurlu olmasa dahi verdiği zararlardan dolayı sorumlu tutmak mümkündür.
-Özen sorumluluğu TBK?da i) Adam Çalıştıranın Sorumluluğu, ii) Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu, iii) Yapı Malikinin Sorumluluğu olmak üzere üçe ayrılarak düzenlenir.
-Tehlike sorumluluğu ise önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin faaliyetlerinden doğan zararlardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumlu olmasıdır.
Onun haricinde diğer kanunlarda düzenlenen kusursuz sorumluluk hali ev başkanının sorumluluğu, motorlu araç işletenlerin sorumluluğu örnek verilebilir.
İDARİ YARGIDA İLK İNCELEMEDE NELERE BAKILIR ?
Dilekçeler üzerine ilk inceleme İYUK 14 Madde uyarınca sırayla
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
yönünden incelenir..
İdari yargıda davanın esasına geçmeden önce dava dilekçesi ilk incelemeye tabi tutulur.İlk inceleme dilekçenin alındığı tarihten itibaren 15 gün içinde sonuçlandırılır.İlk incelemede sırasıyla şu hususlar incelenir.Görev ve yetki,idari merci tecavüzü,ehliyet,idari davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, dava dilekçesinin iyuk 3 ve 5.m uygun olması.
İlk inceleme üzerine verilecek kararlar:
-Adli veya askeri yargının görevine giren bir dava idari yargıda açılmışsa davanın reddine karar verilip gönderme kararı verilmez.(İstinaf veya temyiz yoluna başvurulabilir)
-İdari yargının görev alanına girmekle beraber görevli ve yetkili olmayan mahkemede dava açılmışsa davanın reddine,dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilir.(İstinaf veya temyize başvurulamaz.)
-Ehliyet,İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir bir işlem olmaması ve süre aşımı halinde davanın reddine(İstinaf veya temyiz yoluna başvurulabilir)
-Dilekçede hasım gösterilmemiş veya yanlış hasım gösterilmişse hasım tespit edilerek doğru hasma tebliğ edilir.( İstinaf veya temyize başvurulamaz.)
-İdari merci tecavüzü halinde merciine tevdii kararı verilir. (İstinaf veya temyiz yoluna başvurulabilir)
-Dilekçenin iyuk 3 ve 5.m uygun olmaması halinde 30 gün içinde eksiklik giderilmek üzere dilekçenin reddine karar verilir. .(İstinaf veya temyize başvurulamaz.)
İDARİ YARGIDA SÜRE AŞIMINI ANLATINIZ ?
idari yargıda Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. bu süreler aşıldığı takdirde davanın reddine karar verilir. Ancak benim uzun yıllardır kafamı meşgul eden bir sorun vardır.
İdari yargıdaki dava süreleri maddi hukuku değil, usul hukukunu ilgilendiren bir nitelik taşıdığından, dava süresinin geçirilip geçirilmediği hususunun idari yargı yerince re'sen araştırılması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, dava açma süresi kamu düzenini ilgilendirdiğinden idari yargı yerinin önüne gelen bir davanın süresinde açılıp açılmadığını kendiliğinden araştırması zorunlu bulunmaktadır. Neticede İYUK md.15 gereğince davanın reddine karar verilir.
Süre aşımı davanın reddi sebebidir.İdari Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündürBu süre .İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar.
Süre aşımı davanın reddi sebebidir.İdari Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündürBu süre .İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar.
İdari yargıdaki dava süreleri maddi hukuku değil, usul hukukunu ilgilendiren bir nitelik taşıdığından, dava süresinin geçirilip geçirilmediği hususunun idari yargı yerince re'sen araştırılması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, dava açma süresi kamu düzenini ilgilendirdiğinden idari yargı yerinin önüne gelen bir davanın süresinde açılıp açılmadığını kendiliğinden araştırması zorunlu bulunmaktadır. Neticede İYUK md.15 gereğince davanın reddine karar verilir.
1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay?da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
Bu süreler; a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı, b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği; Tarihi izleyen günden başlar. 3. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar. 4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.
CMK DA TANIKLIKTAN ÇEKİLME
CMK 45. Maddesinde kimlerin tanıklıktan çekinebileceği tanımlanmış, 46. Maddede Meslek ve Sürekli Uğraşıları Sebebiyle Tanıklıktan Çekinmeye yer verilmiş, 48. Maddede ise kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme düzenlenmişti
Tanıklıktan çekinme Madde 45 ? (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir: a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı. b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi. c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu. d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları. e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme
Madde 46 ? (1) Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır:
a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.
c) Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.
(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde, tanıklıktan çekinemez.
Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık
Madde 47 ? (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.
(2) Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder
HMK YEMİNSİZ DİNLENECEK KİŞİLER.-CMK YEMİNSİZ DİNLENECEK KİŞİLER
CMK md. 50: a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar
HMK Yeminsiz dinlenecekler
MADDE 257- (1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlendiği sırada onbeş yaşını bitirmemiş olanlar.
b) Yeminin niteliğini ve önemini kavrayamayacak derecede ayırt etme gücüne sahip olmayanlar.
KISITLILIK SEBEPLERİ
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı,
Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açmak
Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olmak
HMKDA TEMİNAT
Teminat gösterilecek hâller
MADDE 84- (1) Aşağıdaki hâllerde davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat gösterilir:
a) Türkiye?de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması.
b) Davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi.
(2) Davanın görülmesi sırasında teminatı gerektiren durum ve koşulların ortaya çıkması hâlinde de mahkeme teminat gösterilmesine karar verir.
(3) Mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün tüm davacılar bakımından mevcut olması hâlinde doğar.
Teminat gerektirmeyen hâller
MADDE 85- (1) Aşağıda sayılan hâllerde teminat istenemez:
a) Davacının adli yardımdan yararlanması.
b) Davacının, yurt içinde istenen teminatı karşılamaya yeterli taşınmaz malının veya ayni teminatla güvence altına alınmış bir alacağının bulunması.
c) Davanın, sırf küçüğün menfaatlerini korumaya yönelik olarak açılmış olması.
ç) İlama bağlı alacak için ilamlı icra takibi yapılmış olması.
Teminat kararı
MADDE 86- (1) Yargılama giderlerini karşılayacak teminata, mahkemece kendiliğinden karar verilir. Hâkim, teminat kararı vermeden önce tarafları veya müdahale talebinde bulunan kişiyi dinleyebilir.
Teminatın tutarı ve şekli
MADDE 87- (1) Bir davada verilecek teminatın tutarını ve şeklini hâkim serbestçe tayin eder. Ancak, tarafların teminatın şeklini sözleşmeyle kararlaştırmaları hâlinde, teminat ona göre belirlenir.
(2) Teminatı gerektiren durum ve koşullarda değişiklik olması hâlinde, hâkim teminatın azaltılması, artırılması, değiştirilmesi ya da kaldırılmasına karar verebilir.
Teminat gösterilmemesinin sonuçları
MADDE 88- (1) Hâkim tarafından belirlenen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava usulden reddedilir.
(2) Müdahale talebinde bulunan kişi, kesin süre içinde istenen teminatı vermezse, müdahale talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.
Teminatın iadesi
MADDE 89- (1) Teminat gösterilmesini gerektiren sebep ortadan kalktığı takdirde, ilgilinin talebi üzerine mahkeme, teminatın iadesine karar verir.
KAMU YARARI NEDİR?
Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, devlete yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.Geniş anlamıyle, ulusun, toplumun gereksemelerini karşılayan, toplumun bütün çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyle girişilen çalışmalar.
İDARİ YARGIDA TARAF DEĞİŞİKLİĞİ
İdari yargılama hukukunda tarafların degismesi hususu, davanın taraflarından biri olan gerçek kisinin ölmesi veya ölümle aynı sonuçları doguran sebeplerden biriyle kisiliginin sona ermesi, yine davanın taraflarından olan tüzel kisinin ortadan kalkması veya baska bir tüzel kisiye devredilmesi ve dava konusunun el degistirmesi sonucu gerçeklesir. Konu, idari yargılama hukuku açısından 2577 sayılı dari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesi ile 1602 sayılı askeri Yüksek dare Mahkemesi'nin 61. maddesinde düzenlenmistir. Söz konusu maddelere göre, taraf degisikligi sebeplerinden birinin gerçeklesmesiyle, davanın önceki tarafının yerini yeni taraf alır. Yeni taraf davaya kaldıgı yerden devam eder. Her iki kanunda da taraf degisikligi durumunda, davanın yeni tarafı açısından her hangi bir yenileme süresi öngörülmemistir. Sadece yenileme dilekçesi verilerek davanın tarafı konumuna geçilir. İdari yargılama hukukundaki taraf degisikligi tamamen kanuna dayanan ve taraf iradelerinden bagımsız bir taraf degisikligidir. dari yargılama hukukunda iradi olarak taraf degisikligi yapmak mümkün degildir. Bu durumun tek istisnası sayılabilecek bir husus olarak, dava konusunun (müddeabihin) davanın görülmesi esnasında el degistirmesidir. Bu durum da yine kanunda düzenlenmistir. Dava konusunun el degistirmesi durumunda, hakkın yeni sahibi, kural olarak, süregelen davanın da yeni tarafı olur.
TCK'DAKİ BELİRLİ HAKLARDAN YOKSUN BIRAKILMA
Madde 53- (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan, c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan, e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, Yoksun bırakılır. (2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
ANONİM ŞİRKETTE SAMAN ADAM KAVRAMI
görünüşte(şekli) ortak
şirkette gerçekte pay sahibi olmamasına rağmen pay sahibiymiş gibi görünen kimsedir. Yeni türk ceza kanunu ile tek kişilik ortaklık kurulabilmesinin önü açıldığı için artık bu yola başvurulmasına da gerek kalmayacağı düşünülmektedir.
IYUK BİR DİLEKÇE İLE BİRDEN FAZLA DAVA AÇILMASI
Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller: Madde 5 ? (Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. 2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.
TESELSÜL
MADDE 162 - Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.
Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hallerde doğar.
MADDE 169 - Müteselsil alacaklılık, borçlunun, alacaklılardan her birine borcun tamamını isteme hakkını tanıdığı veya kanunun belirlediği durumlarda doğar.
Borçlu, alacaklılardan birine yaptığı ifayla, bütün alacaklılara karşı borcundan kurtulmuş olur.
Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu onlardan dilediği birine ifada bulunabilir.
Aksi kararlaştırılmadıkça veya alacaklılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, alacaklılardan her birinin edim üzerindeki hakları eşittir.
Kendisine düşen paydan fazlasını elde eden alacaklı, bu fazlalığı payını alamamış olan diğer alacaklılara ödemekle yükümlüdür.
KADASTRO MAHKEMELERİ
Taşınmazlar hakkındaki kadastro tespiti 30 gün süre ilan edilir bu süre içeresinde itiraz edilmediği taktirde kadastro tespitleri kesinleşir,30 günlük ilan süresi içeresinde tespit öncesi sebeplere dayanılarak açılan davalar kadastro mahkemesinde ,ayrıca tespit dışı bırakılan taşınmazların tesciline ilişkin davalarda kadastro mahkemesinin görev alanı içeresindedir.Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakıyor. Tek hakimlidir ve Asliye hukuk sıfatına haizdir. aksine hüküm yoksa basit yargılama usulü uygulanır. resen araştırma ilkesinin uygulandığı hususlar vardır her bir mirasçının ayrı dava açması gerekmez tek mirasçının dava açması mümkündür,adli tatilde çalışan mahkemelerdir.Hakim taraf teşkilini sağlamakla yükülmü ayrıca dosya hakkında hmk 150 müracata bırakma usulü uygulanmaz tebliğler mahkemece resen yapılır talep aranmaz ,tek mirasçının açtığı davada sadece onun hakkında değil tüm mirasçılar hakkında hüküm kurulur gibi çok özelliği var.
CUMHURİYET SAVCİSİNİZ, TRAFİK KAZASI OLDUĞU HABERİ GELDİ, OLAY YERİNE GİTMEDEN OLAYLA İLGİLİ NE GİBİ ÖNLEMLER ALIRSINIZ?
Ölümle neticelenen trafik kazalarında, ölen şahıs dışında yaralı varsa derhal sağlık ekipleri olay yerine sevkedilir, olay yerine kimsenin sokulmaması, olay yerinin kontrol altına alınması görevini kolluk yerine getirir, duruma göre yol trafiğe açılabilir, olayın şüphelileri tespit edilerek derhal alkol muayeneleri yapılır, olay yeri araçlar ve diğer önemli hususların görüntüleri alınır, delil etme etme bakımından olay yeri inceleme ekipleri çağrılır, yol durumu, hava durumu gibi ayrıntılar önem kazanabilir.
DAVANIN REDDİ NASIL OLUR?
Ceza yargılamasında dava koşullarının gerçekleşmemesi halinde red kararı verilir. Hukuk davalarında, dava koşullarının gerçekleşmemesi veya davacının iddialarının kanıtlanamaması hallerinde red kararı verilir.
SİZCE HMK DA GEREKSİZ OLAN DÜZENLEME?
TTK da yapılan değişiklikle asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki işbölümü ayrımı kaldırıldığı için işbölümü dolaylı olarak hukukumuzdan çıkarılmıştır. HMK da il itirazlarda yer alan işbölümü de işlevsiz kalmıştır. Öninceleme duruşması (uygulamada), feragat ve kabulün karşı tarafın muvafakatına bağlı tutulmaması (uygulamada sürekli kabul edilip edilmediği soruluyor) basit yargılama usulünde öngörülen tahkikat duruşmaların ikiden fazla yapılamayacağı, duruşmalar arasının 1 aydan fazla olamayacağı şeklindeki hükümler, kötüniyetli ıslah, kötüniyetle veya haksız dava açılması v.b.
ANAYASADAKİ SİYASÎ HAKLAR VE ÖDEVLER
MADDE 66: Türk Vatandaşlığı
MADDE 67: Seçme, Seçilme ve Siyasî Faaliyette Bulunma Hakları
Siyasî Partilerle İlgili Hükümler
MADDE 68: Parti Kurma, Partilere Girme ve Partilerden Ayrılma
MADDE 69: Siyasî Partilerin Uyacakları Esaslar
Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı
MADDE 70: Hizmete Girme
MADDE 71: Mal Bildirimi
MADDE 72: Vatan Hizmeti
MADDE 73: Vergi Ödevi
MADDE 74: Dilekçe, Bilgi Edinme ve Kamu Denetçisine Başvurma Hakkı l
TCK CEZA KANUNUNUN AMACI
MADDE 1. - (1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.
KORUMA TEDBİRLERİ?
Yakalama, Tutuklama, İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kaydı, El Koyma
SUÇUN UNSURLARI?
Suçun unsurları
Bir fiilin cezalandırılacak bir suç teşkil etmesi için belli unsurların mevcut olması gerekir. Suçu oluşturan temel unsurlar, kanuni unsur, maddi unsur, hukuka aykırılık unsuru ve manevi unsurdur.
1. Kanuni unsur (tipiklik)
Kanuni unsur, işlenmiş bulunan bir fiilin ceza kanununda düzenlenen suç tanımına birebir uygun olmasıdır. Bu unsura tipiklik adı da verilmektedir. Örneğin, hırsızlık suçunun gerçekleşmesi için failin "zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alması" gerekir. Kanunda tanımlanan bu unsurlardan biri yoksa, mesela alınan malın zilyedinin rızası varsa, hırsızlık suçunun kanuni unsuru oluşmaz.
2. Maddi unsur (hareket/fiil)
Suçun meydana gelebilmesi için failin bir fiil işlemesi gerekir. Fiilden kasıt, insanın kendi iradesiyle dış dünyayı değiştiren bir iş ortaya çıkarmasıdır. Mesela refleks hareketleri veya epilepsi hastasının bilincini kaybettiğinde gerçekleştirdiği hareketler fiil unsuru taşımaz.
3. Hukuka aykırılık unsuru
İşlenen fiil hukuk düzeniyle uyuşmazlık içindeyse hukuka aykırılık unsuru tamamlanır. İlke olarak kanuni unsuru gerçekleştiren bir hareket hukuka aykırıdır. Ancak, ceza hukuku hukuka aykırılığa bir takım istisnalar getirerek, kanuni unsuru tamamlayan bazı fiillerin hukuka uygun olacağını belirlemiştir, bunların başlıcaları şunlardır:
?Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK m. 24/1)
?Meşru savunma (TCK m. 25)
?Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK m. 26)
?Cebir, şiddet, korkutma ve tehdit altında işlenen suçlar (TCK m. 28)
?
?Zorunluluk (ıztırar) hali 2005 yılında TCK'da hukuka uygunluk nedeni olmaktan çıkarıldı.
4. Manevi unsur
Suçu gerçekleştiren son unsur kanuni tipikliği mevcut hukuka aykırı fiilin isnat yeteneği var olan bir kimse tarafından bilerek ve isteyerek yapılmasıdır. Bu unsur aynı zamanda, ceza hukukunun evrensel ilkelerinden biri olan kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesinin suçu oluşturan unsurlara yansımasıdır. Bir eylem yukarıda belirtilen tüm unsurları taşısa bile, kişinin kastı yoksa manevi unsur yokluğu nedeniyle kişinin eylemi cezayı gerektirmeyebilir. Taksir sonucu işlenmiş fiillerden dolayı öngörülen cezalar bunun dışındadır.
HİZMET SÖZLEŞMESİNDE İŞÇİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Özen borcu bizzat çalışma borcu sadakat borcu teslim ve hesap verme borcu fazla çalışma borcu talimatlara uyma borcu.
I. Bizzat çalışma borcu
MADDE 395- Sözleşmeden veya durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, işçi yüklendiği işi bizzat yapmakla yükümlüdür.
II. Özen ve sadakat borcu
MADDE 396- İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır.
İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine teslim edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.
III. Teslim ve hesap verme borcu
MADDE 397- İşçi, üstlendiği işin görülmesi sırasında üçüncü kişiden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhâl ona teslim etmek ve bunlar hakkında hesap vermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmetin ifasından dolayı elde ettiği şeyleri de derhâl işverene teslim etmekle yükümlüdür.
IV. Fazla çalışma borcu
MADDE 398- Fazla çalışma, ilgili kanunlarda belirlenen normal çalışma süresinin üzerinde ve işçinin rızasıyla yapılan çalışmadır. Ancak, normal süreden daha fazla çalışmayı gerektiren bir işin yerine getirilmesi zorunluluğu doğar, işçi bunu yapabilecek durumda bulunur ve aynı zamanda kaçınması da dürüstlük kurallarına aykırı olursa işçi, karşılığı verilmek koşuluyla, fazla çalışmayı yerine getirmekle yükümlüdür.
Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
V. Düzenlemelere ve talimata uyma borcu
MADDE 399- İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak zorundadırlar.
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA
Bir kamu tüzel kişisinin özel mülkiyette bulunan bir taşınmazı kamulaştırma işlemi yapmaksızın fiilen işgal etmesidir. anayasamız mülkiyet hakkını (m.35) güvence altına almış ve özel mülkiyette bulunan mallara devlet ve kamu tüzel kişilerinin ancak malın bedelini peşin ödeyerek kamulaştırma yaptıktan sonra (m.46) el atmalarına izin vermiştir.
idarenin gerçek kişinin taşınmaz(lar)ına kamulaştırma işlemi gerçekleştirmeksizin tecavüzü ile gerçekleşir. genelde gerçek kişinin idareye karşı yönelttiği tazminat davası ile neticelenir. haksız işgalin tazminat ödemesine karar verilmesi yanı sıra taşınmaz boş alan niteliğinde arsa ya da arazi ise idare adına tesciline, yol ise kamuya tahsisi anlamında terkinine karar verilir. haksız şagil idarenin taşınmazı, taşınmaza sahip olma amacıyla işgal etmiş olması ve fiilen işgal ediyor olması gerekir. geçici işgal yalnızca ecrimisil talebi doğurabilir.
idarenin kamulaştırma yolu var iken neden kamulaştırmadan işgal yoluna gittiği ise anlaşılmaz görülse de bazen kamulaştırma kararı için gerekli encümen kararının hemen alınamıyor olması ve fakat yatırımların hızla gerçekleştirilmek istenmesi bu işgale vardıran sebeplerden bir kaçı.
BORCUN KAYNAKLARI VE SEBEPSİZ ZENGİNLESME, HAKSIZ FİİL
Borcun kaynağı, Borcun kaynağına göre zamanaşımı süreleri, sözleşmelerde zamanaşımı, zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu haller
Borcun Kaynakları
? Hukuki islemlerden ve özellikle sözlesmelerden dogan borçlar
? Haksiz fiillerden dogan borçlar
? Sebepsiz zenginlesmeden dogan borçlar
Süreler
I. On yıllık zamanaşımı
MADDE 146- Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.
II. Beş yıllık zamanaşımı
MADDE 147- Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
Borçlunun mal varlığında bir çoğalma meydana gelmiş olmalıdır. Bu çoğalma müspet veya menfi olabilir. Alacaklının mal varlığındaki azalma, borçlunun mal varlığındaki çoğalmanın karşılığı olmalıdır. Çoğalma ile azalma arasında nedensellik bağı olmalıdır. Zenginleşme haklı bir nedene dayanmamalıdır. Sebepsiz Zenginleşme halleri; Geçersiz sözleşmeye dayanan zenginleşmeler Yoklukla malul sözleşmelerin ifası Gerçekleşmemiş nedene dayanan zenginleşmeler Sonradan ortadan kalkan hukuki nedene dayanan Hiçbir neden olmaksızın verilenlerdir. - Zaman aşımına uğramış borçlar ve ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi için yapılmış edimler, bu kişiler zaman aşımını veya ahlaki ödevin gereği olduğunu bilmeseler bile geri istenemez. - Eksik borçlar bu durum bilinmese bile, bir kere ifa edildikten sonra geri istenemez. Kumar ve bahis borçları ile evlenme tellalığı da bu hükümdedir. - Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacı ile verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hakim, şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir. Sebepsiz Zenginleşme davası açılamayacak haller; o İstihkak davası açılabilecekler o Taşınır davası açılabilecekler o Sözleşme hükümlerine dayanılacak haller o Hukuka veya ahlaka aykırı amaçla verilen paranın iadesi o Eksik borçların iadesidir. Dava hakkı geri isteme hakkını öğrenmeden itibaren 2 YIL, zenginleşmeden itibaren 10 YIL geçmekle zamanaşımına uğrar. Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen KN ile malı elden çıkarmışsa ya da ilerde geri iade edebileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermesi gerekir. Zenginleşen İN ise yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteyenden talep edebilir. Zenginleşen KN ise zorunlu ve yararlı giderlerin geri verme anında mevcut olan değer artışını isteyebilir. Zenginleşen diğer giderlerin ödenmesini isteyemez. Ancak, diğer şeyler için karşılık önerilmezse, ayrılabilir bir şey ise söküp alabilir. Ancak, asıl şeye zarar vermemelidir. Sebepsiz Zenginleşme Nedeni ile İade Edilmeyecek Sözleşmeler: 1. Ahlaka adaba aykırı sözleşmeler iptal olsa da edimler SZ ile iade istenemez. 2. Evlilik sözleşmeleri boşanma ile geçersiz olsa da edimler SZ ile iade istenemez. 3. Sürekli Edim gerektiren sözleşmeler iptal olsa da edimler SZ ile iade istenemez.
AVUKATLIK STAJINI KENDİ STAJ ZAMANINIZI DA DEĞERLENDİREREK STAJDAKİ EKSİKLİKLER NELER
Sosyal güvence sorunu
Stajyer avukatlara ücret verilmediği ve başka bir yerde çalışma yasağı da olduğu için yaşanan ekonomik sorunlar
Avukatların stajyerleri sadece bedava iş gücü olarak görmesi mesleki tecrübe kazanma imkanının güç bulunması ve hukukçu ideallerin kara düzene mağlup olması
Staj sonunda piyasada kendilerine yer edinebilmek için çoğu kez tecrübeli bir avukatın yanında asgari ücret tarifesinin altında bir bedelle çalışmak zorunda kalmalarıdır.
Mesleğe yeni başlayan genç avukatların; birlikte çalıştıkları kıdemli avukatlar karşısında ücret, çalışma koşulları, saygınlık ve statülerinin mutlaka güvence altına alınması gerekmektedir. Maalesef genç avukatlar birlikte çalıştıkları kıdemli meslektaşlarımızca ?ucuz iş gücü? olarak görülmektedirler. Genç meslektaşlarımız iş takipçisi gibi çalıştırılmakta ve mesleki gelişimlerini tamamlayamamaktadırlar. Bir çoğu 500-600 TL gibi düşük ücretlerle çalıştırılmakta, hatta ?iş öğretme? adı altında ücretsiz çalıştırılarak, sosyal güvenceden yoksun bırakılmaktadır. Bu nedenlerle adı ister işçi avukat olsun, ister yardımcı avukat olsun, genç meslektaşların sosyal ve ekonomik bir güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Bu pozisyondaki genç avukatlar konusunda Türkiye Barolar Birliği ayrıntılı düzenlemeler yapmalıdır.
BEYAZ HÜKÜM NE DEMEKTİR.
Esasen müeyyidesi olan, ancak hükmü ileride idarenin düzenleyici bir işlemi ile doldurulacak olan normdur. Beyaz yasa da denilebilir.
Her bir hukuk normu gibi ceza normu da iki sütun üzerine
inşa edilmiştir ki bu sütunlardan biri olumlu veya olumsuz bir emir
diğer deyişle yasak; diğeri ise yaptırımdır. İçeriğinde hem olumlu
veya olumsuz bir emri hem bu emre karşı gelmenin yaptırımını
bulunduran ceza normları, tam, yetkin, eksiksiz ceza normları olarak
adlandırılmaktadır22. Mamafih kanun koyucunun, ceza normunun
üzerine inşa edildiği sütunlardan yaptırımı açıkça belirtip, ihlali
hâlinde kendisine yaptırım uygulanacak olumlu veya olumsuz emri
belirtmediği ceza normları da bulunmaktadır. Ceza normlarının bu
şeklinde, olumlu veya olumsuz bir emri belirleme görevi ve yetkisi,kanun koyucu tarafından idareye devredilmektedir. Bu bağlamda
beyaz hüküm, yasama organının, kanunla yaptırımı hatta suç
konusunu da gösterip, konunun içeriğini oluşturacak fiillerin
belirlenmesini idareye ve onun düzenleyici işlemlerine bıraktığı ceza
normlarıdır ve açık ceza normu, kör hüküm, çerçeve kanun gibi farklı
şekillerde adlandırılmaktadır
beyaz normlarda Yasak genel olarak belirlenmiş bunun karşılığı olan yaptırım da konulmuştur ancak yasak bellidir Ama gelecekte tamamlanacaktır tartışmalı olmakla beraber beyaz normlarda yasak bölümü mevcuttur ancak somut ve halinde indir gelecekte gerçekleşecek bir unsurla somutlaştırılarak genel bir yasak söz konusudur söz konusu genel yasak suç teşkil eden fiilden önce gelir.
AĞIR CEZA MAHKEMELERİNİN BAKTIĞI DAVALAR.
Ağır ceza mahkemeleri, ceza dâvalarına bakan asliye mahkemelerinin en yükseğidir. Ağır ceza mahkemeleri, kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, türk ceza kanununda yer alan yağma(tck m.148), irtikap (tck m.250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (tck m.204/2), nitelikli dolandırıcılık (tck m.158), hileli iflas (tck m.161) suçları ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve "10 yıldan fazla" hapis cezalarını gerektiren suçlarla (örnek: soykırım, rüşvcet,zimmet) iligli dava ve işlere bakmakla görevlidirler. Ele aldıkları dâvaların cezaları daha ağır olduğundan, ağır ceza mahkemeleri adını almışlardır.
Asliye mahkemeleri birer hakimli olduğu halde, ağır ceza mahkemelerinde bir başkan, iki üye ve bir savcı bulunur. Ağır ceza mahkemelerinin göreceği dâvalarda önce savcı, hazırlık sorgusu yaparak, suç olup olmadığını tespit eder. Suçlu olduğuna kanaat getirince sorgu hâkimine ilk tahkikatı yaptırır. İlk tahkikat, suç olduğu noktasında birleşince ağır ceza dâvası başlar ve sanık suçlu görülürse mahkûm olur, görülmezse beraat eder.
ANAYASA MAHKEMESİNİN OLMASI MİİLİ EGEMENLİĞE AYKIRI MIDIR.
Milli egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yasama ise milletin seçtiği vekillerden oluşmakta demokratik düzende yasama yetkisini millet adına gerçekleştirmektedir. Yasama üstünde kontrol edici bir Mahkemenin olması milli egemenliğe aykırı görünse de anayasanında kurucusu yasama olması sebebiyle ve kanunların anayasaya aykırılığını incelemesi sebebiyle milli egemenliğe aykırı bir durum görmemekteyim.
hukuk devletinde hiçbir makam veya organ kanun ya da Anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa Mahkemesi de yetkisini halkın oylarıyla kabul edilen Anayasadan aldığı için aykırılık bulunmamaktadır. Ancak Ülkemizde Anayasa Mahkemesi kanun ve özellikle Anayasaya aykırı davrandığında ne yapılacağı konusunda sıkıntı var.
Anayasa Mahkemesi olmadığında kanunların Anayasaya uygunluğu denetlenemeyecegi için bu durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Bu durumda yasama yorumu ortaya çıkabilir. Yani kanunların Anayasaya uygunluk denetimini meclis yapar. Böyle olduğunda da yasama organı denetlenmemis olur. 1924 anayasasinda yasama yorumu kabul edilmişken diğer anayasalarımızda kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi yasama organının, millet egemenliğine yani anayasaya aykırı davranmasını engelleyecegi için asıl onun olmaması millet egemenliğine aykırı olur.
SORUŞTIRME EVRESİNDE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK VE 15 YAŞINDA CİNAYET İŞLERSE NASIL YOL İZLENİR.
ÇKK ile getirilen yeni yaklaşım ile çocuğun bir suçu işlediği değil, bir suça sürüklendiği kabul edilmiştir. Bu yaklaşım, çocuğu suç işleyen bir suçlu olarak görmeyip onunun suça sürüklendiğini kabul ederek bir anlamda fail çocuğu da suçun mağduru konumunda kabul eder. Bunun doğal sonucu olarak da suça sürüklenen çocuğun cezalandırılmasını değil korunmasını temel amaç olarak kabul eder. Elbette ki bu durum suç işleyen çocuğun yaptırımsız kalacağı anlamına gelmez. Yaptırım uygulanacak ise uygulanacak yaptırımın çocuğun durumuna ve fiiline uygun ve orantılı olması gerekir. Çocuk adalet sisteminde verilecek tepkinin öncelikli amacı, suçun işlenmesinin önlenmesi veya mağdurun haklarının korunması değil, çocuğun içinde bulunduğu ortamdan çıkarılıp korunması, suç işlemeyi bir yaşam biçimi haline getirmesinin önlenmesi yani çocuğun iyileştirilmesidir. Çocuk adalet sistemi cezalandırıcı değil onarıcı adalet ilkelerine göre hareket etmeye çalışır. Çocuk adalet sistemi içerisinde çocuk mahkemelerinin temel görevi suç işlenmesini önlemek değildir. Bu mahkemeler suç işleyen çocukların cezalandırılmasını da temel amaç olarak görmezler. Çocuk mahkemeleri yaptıkları çalışmalar sonucunda topluma tekrar kazandırdıkları çocukların kendilerine iyi bir gelecek kurmalarını ve tekrar suç işlemelerinin önlenmesini, bu çocukların suçu bir yaşam biçimi haline getirmelerinin önlenmesini hedefler. Çocuk tekrar suç işlemediğinde doğal olarak çocuklar tarafındanişlenen suçlarda bir azalma olur. Ancak toplumun başta aile ve eğitim kurumu olmak üzere diğer kurumları iyi çalışmaz ise, ilk kez suç işleyen çocukların tümü rehabilite edilmiş olsa bile suç işleyecek yeni çocuklar topluma karışır ve kısır döngü sürüp gider.
15 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 18 yaşını doldurmamış olan çocuklar (TCK nun 31/3 maddesi) ile 18 yaşını doldurmuş ve fakat 21 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizlerin (TCK nun 33. maddesi) ceza sorumluğunun var olduğu kabul edilmiş, ancak bu kişilerin içinde bulundukları yaş küçüklüğü veya sağır ve dilsizlik hali nedeniyle kusurluluk hallerinin diğer kişilerden daha az olduğu kabul edilerek cezalarında bir indirim kabul edilmiştir. Bu nedenle bu yaş grubundakilerin ceza sorumluluğunun var olup olmadığı hususu 5237 sayılı TCK nun 31 ve 33. maddeleri kapsamında araştırılmayacaktır. Ancak bu yaş grubundaki çocukların veya sağır ve dilsizlerin akıl hastalığı nedeniyle ceza sorumluluğunun bulunmadığı düşünülüyor ise 5237 sayılı TCK nun 32. maddesi kapsamında failin ceza sorumluluğunun kaldıran bir akıl hastalığının veya ceza sorumluluğunu azaltan bir akıl zayıflığının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekecektir.AMAMIYLE ŞAHSİ KANAATİM)
OTOPSİ HAKKINDA NE BİLİYORSUNUZ
Otopsi, ceset üzerinde yapılan tanısal amaçlı bir tıbbi incelemedir. Amaç, ölüm nedeninin saptanması veya hangi organların ölüme yol açan hastalıklardan ne biçimde ve ne kadar etkilendiklerinin saptanması olabilir. Otopsinin bir hasta muayenesinden veya ameliyattan tek farkı "ceset" üzerinde yapılmasıdır. Otopsinin temel amacı, hastanın niçin ve nasıl öldüğüne ilişkin sorulara karşılık bulmaktır.
Otopsi Madde 87 ? (1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir. (2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir. (3) Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir. (4) Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir. (5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.
Otopsi
Madde 87 ? (1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan
birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside
hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda
açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
(3) Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu
tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.
(4) Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar,
soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı,
araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.
(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.
Yeni doğanın cesedinin adlî muayenesi veya otopsi
Madde 88 ? (1) Yeni doğanın cesedi üzerinde adlî muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra
yaşam bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak yaşamını rahim dışında sürdürebilecek
kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.
DİPLOMATİK DOKUNULMAZLIK?
Diplomatik dokunulmazlık, hükümetler arasında, diplomatların karşılıklı olarak serbestçe seyahatini ve görevli olduğu ülkenin yasalarına göre dava edilmemesini ve yargılanmamasını teminat altına alan bir anlaşmadır.Ancak, söz konusu diplomatlar sınırdışı edilebilirler. Diplomatik İlişkilerde Viyana Konvansiyonu ile 1961'de uluslararası bir kanun olarak kabul edilen bu konunun tarihçesi oldukça eskilere dayanır.Diplomatik misyon mensupları aracılığıyla yürütülen bu diplomasi uzun yıllar yazılı olmayan teamüli hukuk kuralları ile uygulanmış olup ?Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi? ile bu esaslar yazılı kurallara bağlanmıştır.
Diplomatik dokunulmazlık kurumu, hükümetler arasındaki ilişkilerin zor zamanlarda, hatta savaş hallerinde dahi sürdürülebilmesine imkân sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Yabancı bir ülkenin bir diplomatı, bir ülkeye atandığında, o ülkenin devlet başkanı tarafından, görevlerini etkin olarak yerine getirebilmesi için bazı ayrıcalık ve dokunulmazlıklarla donatılır. Bu durum, aynı yetkilerin karşılıklı olarak diğer ülke tarafından da yapılacağı kabulüne dayanarak gerçekleşir.
Ev sahibi ülkenin "dokunulmazlık"tan vazgeçmesi mümkündür, ki bu durum yalnızca o diplomatın, diplomatik göreviyle hiçbir ilişkisi olmayan ciddi bir suç işlemesi (casusluk vb. suçlamaların dışında) veya ciddi bir suça şahit olması durumunda gerçekleşir ve hatta ev sahibi ülke, söz konusu bireyi yargılayabilir.
Diplomatik dokunulmazlıklara şu şekilde örneklerde verilebilir;
* Diplomatik personelin ceza yargı bağışıklığı tamdır.
* Görevde bulunduğu ülkede işlediği suçtan ötürü yargılama yapılamaz, cezalandırılamaz, tutuklanamaz.
* İfadesine başvurulamadığı gibi şahitlik konusunda da zorlanamaz ve ancak kendi isteği ile bu işlemler yapılabilir. Yabancı ülkede görevlerini rahat ve korkusuz yapabilmeleri için bunlar gibi daha çok haklara sahipler.
ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREVLERİ
*Norm Denetimi: Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa?ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
*Bireysel Başvuru Kapsamındaki Görevler:Bireysel başvuru esas olarak Bölümler ve Komisyonların görev alanına dahil olmakla birlikte Genel Kurul bireysel başvurulara ilişkin olarak Bölümlerin kararları arasında oluşmuş veya oluşabilecek farklılıkları gidermek ve Bölümlerce Genel Kurula sevk edilen konuları karara bağlamakla görevlidir.Öte yandan Genel Kurul, bölümlerden birinin yıl içinde gelen işlerinin normal çalışmayla karşılanamayacak şekilde artması ya da bölümler arasında iş bakımından dengesizlik meydana gelmesi ya da fiilî veya hukuki imkânsızlıktan dolayı bir Bölümün görevine giren işe bakamaması hâlinde diğer Bölümü görevlendirme yetkisine de sahiptir.
*Yüce Divan Görevi:Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.
DANIŞAY ÜYELERİNİ CUMHURBAŞKANI DIŞINDA KİMLER SEÇER?
Cumhurbaşkanı ¼, geri kalanlarını 3/4 HSYK seçer
CEZA MAHKEMESİNCE VERİLEN KARARLAR?
1)Beraat Kararı 2. Ceza Verilmesine Yer olmadığına dair karar 3. Durma kararı-davanın düşürülmesi kararı 4. Davanın reddi kararı 5.Mahkumiyet kararı 6. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
TARAF YEMİNİN İCRASI VE TUTANAK ALTINA ALINMIŞ HAKKINDA NE SÖYLENEBİLİR
Yeminin şekli
MADDE 233- (1) Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur.
(2) Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve öneminianlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker.
(3) Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktansonra derhâl bu konuda kararını verir.
(4) Sonra "Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz,şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?" diye sorar. O kimse de "Bana sorulan sorularhakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç vedeğerlerim üzerine yemin ediyorum." demekle yemin eda edilmiş sayılır.(5) Yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar
VAKIF ?
TMK m. 101/I?e göre, vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.
Vakfın unsurları yeterli bir mal varlığının bulunması ve bu mal varlığının belirli ve sürekli bir amaca özgülenmesi, yani tahsisidir.
CEZA HUKUKUNDA İLKELER NELERDİR
Anayasadaki ilkeler ışığında temel ceza ilkelerini açıklayınız.
Masumiyet karinesi; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Cezaların şahsiliği ilkesi. Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
anayasadaki bu hüküm ceza kanundaki suçta kanunilik ilkesi ile örtüşmekte Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz ilkeside ceza hukukunun temel ilkelerinden
-cezaların şahsiliği ilkesi
-kusursuz ceza olmaz ilkesi
-cezalandırmada adalet ve eşitlik ilkesi
-hümanizm ilkesi
-Kanunilik ilkesi
CEZALARIN ŞAHSİLİĞİ İLKESİNİ AÇIKLAYINIZ.
Çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz. Ceza usul hukuku açısından da kural olarak bir ülkenin egemenlik alanı içerisinde bulunan herkesin o ülkenin ceza yargılaması kurallarına tabi olduğu kabul edilmektedir . Maddi ceza hukuku ve ceza usul hukukunda kabul edilen bu ilkeler, devletin kişilerin yaşam alanına keyfi bir şekilde müdahale etmesini engeller.
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, failin kendi fiilinden sorumlu olmasının sonucu olarak kişisel bir güvence sağlar. Diğer taraftan ?kusursuz ceza olmaz? ilkesi, yani failin işlediği fiilin kendi kusurlu hareketinden kaynaklanması, kişinin özgür iradesiyle meydana getirdiği yapıp-etmelerine hukuk düzenince sonuç bağlanmasını sağlayarak bu kişisel güvenceyi sağlamlaştırır.
Cezaların şahsiliği ilkesi, tüzel kişilere cezai sorumluluk yüklenemeyeceği şeklinde genel bir anlayışın ceza hukukunda yerleşmesine neden olmuştur. Tüzel kişilere, organ veya temsilcinin fiil ve tasarrufları nedeniyle ceza yaptırımı uygulanamayacağı genel olarak kabul edilmektedir . Elbette, bir suç nedeniyle tüzel kişinin tazminat sorumluluğu veya ceza hukuku alanını dışında bir özel hukuk sorumluluğu doğabilir. Ama ceza hukuku alanı ile ilgili tüzel kişinin cezai sorumluluğu olduğunu iddia etmek -her ne kadar bazı suçlarda tüzel kişiye para cezası verilebilse de- mümkün değildir.
Devletlerin cezai sorumluluğu açısından da diğer tüzel kişilere benzer bir sorumluluk rejimi olduğunu söylemek mümkündür. Devletler uluslararası hukuk kişiliğine sahip olmaları, hak ve borçlar edinebilmeleri nedeniyle, uluslararası devletler hukuku gereği sorumluluk altındadır. Fakat devletlerin cezai sorumluluğu kabul edilmemektedir. Suç teşkil eden fiil hangi devlet görevlisi tarafından işlenmişse cezai sorumluluk da o şahsa ait olmaktadır.
Tutuklama, yakalama, gözaltı vb. gibi ceza muhakemesi tedbirlerinde dahi suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin ihlali niteliğindeki güncel uygulamalar, bu ilkenin önemini daha da arttırmıştır.
Cezanın şahsiliği ilkesi, temel olarak kanunda suç karşılığı olarak öngörülmüş bulunan cezanın sadece suçun failine verilmesini, yalnızca suçun failinin cezadan etkilenmesini ifade etmektedir. Cezalandırmanın temel prensiplerinden olan bu ilke, insanlığın gelişiminin bir sonucudur ve bu özellik nedeniyledir ki modern hukuk hükümlünün tüm malvarlığının müsadere edilmesini kabul etmemektedir.
Kişinin yaptığı hukuka aykırı ve haksızlık içeren davranışları ile toplumun tepkisini çekmesi ve bu suretle ceza ile karşı karşıya kalması günümüz toplumunda gayet normal ve gerekli bir davranıştır. Cezanın günümüz anlayışına gelene kadar geçirdiği evrelerin ilk bölümüne tekabül eden kişisel öç döneminde ağırlıkla kendini hissettiren, suçlunun acı çekmesi için kendisine ya da bir yakınına zarar verilmesi anlayışı terk edilerek sadece, yaptığı davranışından sorumlu olan suçluya etki eden bir sistem ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu özellikte mümkün olduğunca kişiye sadece kendi hukuka aykırı davranışı nedeni ile ve sadece kendisine etki edebilecek cezaların belirlenerek tertip edilmesi amaçlanmıştır. Ancak bu amaca her zaman erişilmesi mümkün olmamaktadır. Birincil nitelikte suçluya etki eden cezaların ikincil olarak çevresine ve ailesine etki edip suç işlemeyen suçlu yakınlarını mağdur ettiği bir vakıadır. Bununla beraber cezanın doğasından gelen bu etkinin kabul edilebilir düzeyde tutulması adalet, fayda ve orantılılık ilkeleri ile değerlendirilerek uygulanması gerekmektedir.
Anayasamızın ?Suç ve cezalara ilişkin esaslar? başlıklı 38. maddesinin 7. fıkrasında yer alan ?Ceza sorumluluğu şahsidir? düzenlemesi, Türk Ceza Hukuku?nda cezaların şahsiliği ilkesinin kabul edildiğini göstermektedir. Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu?nun ?Ceza Sorumluluğunun Esasları? başlıklı ikinci kısmında yer alan 20. maddede ?Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.? şeklindeki hükümle de anayasada yer alan düzenleme yinelenmiştir. Cezanın şahsiliği ilkesi uluslararası metinlerde de kabul edilmiştir.
Günümüzde artık kollektif sorumluluk kabul edilmemektedir. Anayasamızın da belirttiği (m.38) ceza sorumluluğu kişiseldir. O halde, verilen cezanın da sadece suçluya etki yapan bir ceza olması gerekir. Suçlu yanında ailesini de büyük ölçüde etkileyen ceza iyi bir ceza değildir.
KANUNİLİK İLKESİNİ AÇIKLAYINIZ
« Kanunsuz suç ve ceza olamaz. ». İşlendiği zamanın kanunu tarafından açıkça suç sayılmayan bir fiili cezalandırma ve kanun tarafından açıkça tespit edilmeyen bir ceza ile cezalandırma yapılamaz.
Fiil işlenmeden, davranış gerçekleşmeden önce ceza yargısında suç olarak öngörülmüş olması ve bu suçun cezasının önceden tespit edilmiş olması gerekir.
Kanunsuz suç ve ceza olamaz kuralının hukuk düzenimizde varlığı dolayısıyla ortaya bir takım sonuçlar çıkar.
a-Ceza kuralının kanunla öngörülmesi:
Buradan ceza kuralının ancak kanunla konabileceği, eğer bir kanun tarafından öngörülmemişse bir fiilin suç sayılmasına ve ceza yaptırımı uygulanmasına imkan olmadığı şeklinde bir sonuç anlaşılır.
Daha sonra kabul edilen bir ceza kuralı veya sonradan cezayı ağırlaştıran bir ceza kuralı önceki fiile uygulanamaz.
Ceza hukukunda, mahkeme suç olduğu iddiasıyla değerlendirmesine sunulan bir fiilin suç ceza kurallarında suç olarak öngörülmediğini saptadığında, fiili toplum düzenine aykırı nitelikte görse dahi, kendi yargısı uyarınca cezalandırma yoluna gidemez.
b-Ceza kuralı uygulamasında kıyas yasağı:
Kıyas, kanunda öngörülen durumlara ilişkin düzenlemeleri veya genel ilkelerden elde edilen düzenlemeleri, kanunda öngörülmeyen benzer durumları kapsamına alacak şekilde genişleterek bu durumları çözümleme işlemidir.
Suçu kanun koyacağı için, yargıç yorum yapıyorum diye kanun koyucunun açıkça öngörüp cezalandırmadığı bir fiili benzetme yoluyla da yaptırım alanına sokamaz; bir fiil hakkında mevcut olan hükmü benzerliği dolayısıyla başka bir fiile uygulayamaz.
Kıyasla bir suç veya ceza yaratılamaz. Kıyasla ceza ağırlaştırılamaz, hafifletilemez.
Ancak kıyas yasağını, yorum kurallarının uygulanması sonucu kanun hükmünün uygulanacağı fiilin mahiyetini saptama ile karıştırmamak gerekir. Mesela, elektrik kaçakçılığını da, elektriğin, hırsızlık suçu tanımındaki menkul mal kavramı içerisine sokularak, kaçak elektrik kullanılmasının suç unsuru oluşturduğu sonucuna varılması.
?Tereddüt olan durumlarda sanık lehine yorumlanır.?
İDARE DUZENLEYİCİ İSLEMLE GÜVENLİK TEDBİRİ KOYABİLİR Mİ ?
Anayasa?nın ?suç ve cezalara ilişkin esaslar? başlıklı 38. maddesi de açıkça belirtildiği üzere? Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.? Hükmüne binaen güvenlik tedbirleri de düzenleyici işlemle değil ancak kanunla konulabilir.
SORU) Kanun yararına bozma?
Olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma; Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
JÜRİSTOKRASİ
Yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Juristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokrasi'de yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır. Jüristokrasi, yargıçlar hükümeti anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle, jüristokraside siyasal iktidar seçimle işbaşına gelen siyasi kadrolara değil, siyasal anlamda hesap verebilirlik özelliği bulunmayan yargıçlara aittir. jüristokrasi oligarşik bir anlayışı yansıtmaktadır. Demokrasinin temel hedefi ise, en azından teorik olarak, belli bir grubun değil, halkın yönetimde söz sahibi olmasını sağlamaktır.
DERNEKLER HAKKINDA BİLGİ VERİN?
*Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.*Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.*Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.*Dernek kurucularının fiil ehliyetine sahip olması gerekir.*Her derneğin bir tüzüğü bulunur.*Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, gelir kaynakları, üyelik koşulları, organları ve örgütü ile geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur.*Dernek tüzüğü, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz.
Dernek tüzüğünde düzenlenmemiş konularda kanun hükümleri uygulanır.* Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülkî amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.*Kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülkî amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.*Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukukî durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhâl kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülkî amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.*Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhâl derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.
KISA SÜRELİ HAPİS CEZASININ ALTERNATİFLERİ NELERDİR?)
Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.
Kısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırımlar:
*Adli para cezasına,
* Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
* En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
* Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
* Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
* Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
Ancak Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
HAK NEDİR?
Hukuk toplumsal yaşamdan kaynaklanan bir zorunluluktur. Herkesin birbirinin haklarına saygılı olmasını sağlamaya yönelik mekanizmanın bulunması zorunludur. Her dileyenin istediğini yaptığı yerde, hiç kimse bir şey yapamaz. İlkeleri herkes tarafından kabul edilmiş gerçeklerdir.
Hukuk adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.
Hukuk kavramının temel unsuru olarak hak ise ?bir şeye sahip olma, kullanma, yapma ya da yapmama? anlamındadır. Özel hukuk alanında temel ilişkileri hakların kazanılması, devredilmesi kapsamı ve sona erdirilmesi oluşturur. Aynı şekilde hak kavramı hukuksal yükümlülük, sorumluluk ve ödev kavramları ile de yakın bir ilişki içindedir. Hak ve yükümlülük karşılıklığı hukuksal ilişkiyi açıklar. En basit anlamında bir alım satım sözleşmesinde bir taraf için hak olan, karşı taraf için yükümlülük anlamını kazanır. Hak kavramı aynı zamanda toplumsal statülerde ve isimlendirmelerde de hukuk açısından bir ölçü olarak kullanılmaktadır. Malikin alacaklının vekilin öğrencinin ya da çalışanın çocuk ya da kadının hakları gibi. Böylece bir yandan toplumsal yapı sistematize edilirken, bir yandan da hukuken korunması gereken haklara özel olarak dikkat çekilmiş olmaktadır.
HAK: Hukuk düzeninin kişilere tanıdığı ve koruma altına aldığı yetkilerdir.
İleri sürülebileceği çevre açısındanMutlak Haklar: Hak sahibine belirli bir mal veya kişi üzerinde geniş bir tasarruf yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Nisbi Haklar: Nisbi Haklar, taraflar arasındaki karşılıklı borç ilişkilerinden dolayı ortaya çıkan ve sadece taraflar arasında ileri sürülebilen, belirli bir süre sonunda geçerliliğini kaybeden haklardır
Konularına Göre
Malvarlığı Hakları: Kişinin para ile ölçülebilen, yani malvarlığı içinde yer alan haklardır
Şahısvarlığı hakları: Kişilerin para ile ölçülemeyen haklardır. Kural olarak devredilemez, haczedilemez ve miras yoluyla geçmez
Devredilmeleri Bakımından
Kişiye Bağlı olan haklar: Kişiye sıkı surette bağlı olan haklardır. Mutlak hak sahibi tarafından kullanılması, temsilci tarafından kullanılması mümkün olmayan, başkalarına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklardır
Kişiye bağlı olmayan haklar: Kişinin şahsı dışında malvarlığını ilgilendiren haklardır. Bu haklar, başkalarına devredilebilme özelliğine sahiptir.
Hukuki Etkileri bakımındanYenilik doğuran haklar: Bu haklar, kullanılmakla birlikte taraflar arasında yeni bir hukuki ilişki kurmak veya mevcut ilişkide bir değişiklik doğuran ya da bu ilişkiyi sona erdiren bir etkiye sahiptir.
Özellikleri:
Kullanılması şarta bağlanamazZamanaşımına uğramazlarBir kez kullanılmakla birlikte sona ererler
Kullanıldıkta sonra geri dönülmez
Yenilik doğurmayan haklar: Kullanıldığında yeni bir hukukî durum ortaya çıkarmayan "alelade, basit, sıradan" haklardır... Örneğin; Velayet hakkı...
İMAR KANUNU M. 42
Madde 42 ? (Değişik: 9/12/2009-5940/2 md.) Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır. Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır: ?????????? (1) Bu madde başlığı ?Ceza hükümleri:? iken, 9/12/2009 tarihli ve 5940 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir. 6694 a) Bakanlıkça belirlenen yapı sınıflarına ve gruplarına göre yapının inşaat alanı üzerinden hesaplanmak üzere, mevzuata aykırılığın her bir metrekaresi için; 1) I. sınıf A grubu yapılara üç, B grubu yapılara beş Türk Lirası, 2) II. sınıf A grubu yapılara sekiz, B grubu yapılara onbir Türk Lirası, 3) III. sınıf A grubu yapılara onsekiz, B grubu yapılara yirmi Türk Lirası, 4) IV. sınıf A grubu yapılara yirmiüç, B grubu yapılara yirmibeş, C grubu yapılara otuzbir Türk Lirası, 5) V. sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B grubu yapılara kırkaltı, C grubu yapılara elliiki, D grubu yapılara altmışüç Türk Lirası, idari para cezası verilir. Bu miktarlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında bir Türk Lirasının küsuru da dikkate alınmak suretiyle artırılarak uygulanır. b) Mevzuata aykırılığı yapı inşaat alanı üzerinden hesaplanması mümkün olmayan, yapının cephelerini ve diğer yapı elemanlarını değiştiren veya yapı malzemesi için öngörülen gereklere aykırı bulunan uygulamalar için, Bakanlıkça yayımlanan ve aykırılığa konu imalatın tespiti tarihinde yürürlükte bulunan birim fiyat listesine göre ilgili idarece belirlenen bedelin % 20?si kadar idari para cezası verilir. c) (a) ve (b) bentlerine göre cezalandırmayı gerektiren aykırılığa konu yapı; 1) Hisseli parselde diğer maliklerin muvafakati alınmaksızın yapılmış ise cezanın % 30?u, 2) Kamuya veya başkasına ait bir parselde yapılmış ise cezanın % 40?ı, 3) Uygulama imar planında veya parselasyon planında ?Kamu Tesisi Alanı veya Umumî Hizmet Alanı? olarak belirlenmiş bir alanda yapılmış ise cezanın % 60?ı, 4) Mevcut haliyle veya öngörülen bir afet tehlikesi karşısında can ve mal emniyetini tehdit ediyor ise cezanın % 100?ü, 5) Uygulama imar planı bulunan bir alanda yapılmış ise cezanın % 20?si, 6) Yapılaşmaya yasaklanmış bir alanda yapılmış ise cezanın % 80?i, 7) Özel kanunlar ile belirlenmiş özel imar rejimine tabi bir alanda yapılmış ise cezanın % 50?si, 8) Ruhsatsız ise cezanın % 180?i, 9) Ruhsatı hükümsüz hale gelmesine rağmen inşaatı sürdürülüyor ise cezanın % 50?si, 10) Yapı kullanma izin belgesi alınmış olmakla birlikte, ruhsat alınmaksızın yeni inşaî faaliyete konu ise cezanın % 100?ü, 11) İnşaî faaliyetleri tamamlanmış ve kullanılmıyor ise cezanın % 10?u, 12) İnşaî faaliyetleri tamamlanmış ve kullanılıyor ise cezanın % 20?si, 13) Çevre ve görüntü kirliliğine sebebiyet veriyor ise cezanın % 20?si, (a) ve (b) bentlerinde belirtilen şekilde tespit edilen para cezalarının miktarına göre ayrı ayrı hesap edilerek ilave olunur. Para cezalarına konu olan alanın hesaplanmasında, aykırılıktan etkilenen alan dikkate alınır. 18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir. Yapıldığı tarih itibarıyla plana ve mevzuata uygun olmakla beraber, mevcut haliyle veya öngörülen bir afet tehlikesi karşısında can ve mal emniyetini tehdit ettiği veya edeceği ilgili idare veya mahkeme kararı ile tespit olunan yapılara, ilgili idarenin yazılı ikazına rağmen idarece tanınan süre içinde takviyede bulunmayan veya bu yapıları 39 uncu madde uyarınca yıkmayan yapı sahibine onbin Türk Lirası idari para cezası verilir. 27 nci maddeye göre il özel idaresince belirlenmiş köy yerleşme alanı sınırları içinde köyün nüfusuna kayıtlı olan ve köyde sürekli oturanlar tarafından, projeleri il özel idaresince incelenerek fen, sanat ve sağlık şartlarına uygun olmasına rağmen muhtarlık izni olmaksızın konut ve zatî maksatlı tarım ve hayvancılık yapısı inşa edilmesi halinde yapı sahibine üçyüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu yapılardaki diğer aykırılıklar ve ruhsata tabi tarım ve hayvancılık maksatlı yapılardaki aykırılıklar için verilecek olan idari para cezası, üçyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, ikinci fıkraya göre hesaplanan toplam ceza miktarının beşte biri olarak uygulanır. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen fiil ve hallerin, yapının inşa edilmesi süreci içinde tekrarı halinde, idari para cezaları bir kat artırılarak uygulanır. Yukarıdaki fıkralar uyarınca tahsil olunan idari para cezaları, aynı fiil nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre mahkûm olanlara faizsiz olarak iade edilir. Yapının bu Kanuna, ilgili diğer mevzuata, plana, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere uygun hale getirilmesi için idarenin yazılı izni dahilinde yapılan iş ve işlemler mühür bozma suçu teşkil etmez. Müelliflerin, fenni mesul mimar ve mühendislerin, yapı müteahhitlerinin, şantiye şefi mimar ve mühendislerin, imar mevzuatına aykırı fiillerinden dolayı verilen cezaları ve haklarındaki kesinleşmiş mahkeme kararları, kendi kayıtlarına işlenmek ve ilgili mevzuata göre cezai işlem yapılmak üzere, üyesi bulundukları meslek odasına ve Bakanlığa ilgili idarece bildirilir. Bu kişiler, verilen ceza süresi içinde yeni bir iş üstlenemez. Yapı müteahhidinin yetki belgesi; a) Yapım işinin ruhsata ve ruhsat eki etüt ve projelere aykırı olarak gerçekleştirilmesi ve 32 nci maddeye göre verilen süre içinde aykırılığın giderilmemesi halinde beş yıl, b) Yapım işinde ruhsat eki etüt ve projelere aykırı olarak gerçekleştirilen imalatın can ve mal güvenliğini tehdit etmesi halinde on yıl, c) Bakanlıkça olumsuz kayıt değerlendirmesi yapılan hallerde bir yıl, süreyle Bakanlıkça iptal edilir. Yapı müteahhidinin, yapım işlerinden doğan vergi ve sigorta primi borçlarını ödememesi ve diğer sorumluluklarını yerine getirmemesi hallerinde yetki belgesi bir yıldan az olmamak üzere Bakanlıkça iptal edilir ve bunlara sorumluluklarını yerine getirinceye kadar yeni yetki belgesi düzenlenmez. Yetki belgesi iptal edilen yapı müteahhidi yeni yetki belgesi düzenleninceye kadar yeni iş üstlenemez, ancak mevcut işlerini tamamlar. Yetki belgeli yapı müteahhidi olmaksızın başlanılan yapının ruhsatı iptal edilir ve yapı mühürlenir.
İmar Kanunu Madde 30 ?u açıklayınız.
Yapı kullanma izni:
Madde 30 ? Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik (...) (1) bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler (...) (2) mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.(...) (2) Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.
CMK?NIN AMACI NEDİR?
Ceza muhakemeleri usulünün amacı sadece sanık haklarını korumaktan ibaret değildir:
Çağdaş hukukta ve ceza muhakemeleri usulü hukukuna egemen olan temel strateji, sosyal düzenin korunması ile bireyin temel hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurulması suretiyle gerçeği ortaya çıkarmak ve adil yargılama ilkesine uyarak adil yaptırımlara hükmedip uygulamaktır.
KANUNU NASIL YORUMLARSINIZ
Kanunlar, genel ve soyut nitelik taşıyan kurallardan oluşur. Hakimlerin hukuku uygulaması sırasında, bu soyut ve genel kurallar somut ve özel olaylara uygulanır. Bu yapılırken de birtakım yorum yöntemlerine başvurulur. Hukukta yorum yöntemleri üçe ayrılır. Bunlar:
1)Deyimsel yorum yöntemi
2)Tarihsel yorum yöntemi
3)Amaçsal yorum yöntemi
Deyimsel Yorum Yöntemi: Bu yöntemde kanunun sözüne ve özüne dikkat edilir. Hakim hukuk kurallarını somut olaya uygularken kanun koyucunun kullandığı deyimlere ve dil özelliklerine bakarak yorum yapar. Kanunun deyimsel ve dilsel özellikleri temel alınarak yorum yapılır. Bu yönteme lafzi yorum yöntemi de denir.
Tarihsel Yorum Yöntemi: Bu yöntemde kanun koyucunun kanunu koyarken içinde bulunduğu duruma, amacına ve kanunun koyulduğu dönemdeki toplumun koşullarına dikkat edilir. Bu yöntemde yorum, kanun oluşturulurken kullanılan kaynaklardan, kanunun taslağından, kanun tasarısı ve kanun tekliflerinden faydalanarak yapılır.
Amaçsal Yorum Yöntemi: Bu yöntemde kanunun sözünden ve oluşturulduğu dönemdeki toplumsal koşullardan ziyade kanunun uygulanacağı dönemdeki toplumsal koşullara ve toplumun gereklerine bakılarak yorum yapılır.
ANAYASADA KORUMA ALTINDA OLANLAR
2010 Anayasa değişikliği ile pozitif ayrımcılığı hukukumuza kazandırmıştır. Bu değişiklerle birlikte Anayasamızın 10.cu maddesi şöyle demektedir: ?Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olamaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.? Bu madde, pozitif ayrımcılığı yalnızca kabul etmekle kalmıyor, bunun da ötesinde devleti bu ilkeyi yaşama geçirmekle de yükümlü kılıyor. Ancak, bugüne kadar pozitif ayrımcılığın uygulanmasını sağlayacak, denetleyecek bir hukuki düzenleme yapılmamıştır. Oysa ki, Anayasada sözü edilen dezavantajlı grupların ekonomik, siyaset ve sosyal yaşamdaki yarışa çok geriden başladığı bir gerçektir. Bu nedenle siyaset ve ekonomi alanlarında fiili eşitliği sağlayacak hukuki düzenleme ve yaptırımlara ihtiyaç vardır
CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ?
Nisan ayında referanduma sunulacak olan anayasa değişiklik teklifinin en önemli maddeleri şüphesiz Cumhurbaşkanı?nın yetkileri ile ilgili. Yapılan en önemli değişiklik ise Cumhurbaşkanı?nın partisi ile ilişiğini kesmek zorunda kalmaması. Kanaatimce, bu değişiklikle birlikte siyaset daha samimi ve reel bir zemine kavuşacak. Aslında siyasete ve partilere olumsuz bakış, vesayetçi dönemden kalma kötü bir ön yargı. Partilere olumsuz bakmamak lazım. Parti kurulları ve kanalları Cumhurbaşkanlığı makamının halkla iletişimini ve ortak akıl ile politika oluşturulmasını kolaylaştıracak. Ayrıca partili olması, Cumhurbaşkanı?nın siyaset üstü konularda diğer partilerle çalışmasına da engel değil. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Yürütme ve Yasama arasındaki politika uyumuna da katkısı olacaktır. Ayrıca Cumhurbaşkanı?nın partili olması zorunlu değildir, ihtiyari bir durumdur.
Muhalefetin eleştirilerinden biri Cumhurbaşkanı?na kararname düzenleme yetkisi verilmesi. Oysa kararname ile kanun çeliştiğinde esas olan kanun. Ayrıca Cumhurbaşkanının kararname yetkisi kanun ile düzenlenmeyen alanları kapsıyor, temel haklar ve siyasi haklar gibi konularda kararname düzenleyemeyecek. Kararnameler ağırlıklı olarak idarenin düzenlenmesi ve işleyişine ilişkin olacak. Ayrıca Meclis?in ve Anayasa Mahkemesi?nin denetimine tabi olacak. Kararnameler bugünkü sistemde var olan Bakanlar Kurulu kararları gibi olacak.
Yeni sistemde kurumlar ile ilgili düzenlemeler de kararname ile yapılacak. Bu şekilde kurumsal dinamizm artacak. Gereksiz hâle gelen kurumlar kapatılacak, benzer iş yapan birim veya kurumlar da birleştirilecek. Kurumsal düzenlemelerle uğraşmayan Meclis, esas işi olan kanunlara daha fazla zaman ayırabilecek.
Yine en çok konuşulan düzenlemelerden biri Cumhurbaşkanın fesih yetkisi. Bir defa şunu belirtelim; tek taraflı bir fesih söz konusu değil. Cumhurbaşkanı veya Meclis, seçimi yenilemeye kararı verirse, iki seçim de yenilenecek. Bu şekilde karşılıklı denge ve denetim getirilmiş olacak. Ayrıca uzlaşmaya zorladığı için sistem de tıkanmayacak. Nihai hakemliği yine millet yapacak.
Cumhurbaşkanı?na OHAL yetkisi verilmesi de demokratik tüm ülkelerde olan bir düzenleme. OHAL yetkisi yürütme ile ilgili olduğu için ilan etme yetkisi de doğal olarak Cumhurbaşkanı?nda olacak ancak onay mercii Meclis. Meclis OHAL?i uzatabilecek, kısaltabilecek veya kaldırabilecek. Yine OHAL döneminde çıkan kararnameler üç ay içinde Meclis onayına sunulacak.
Üst düzey kamu görevlilerini Cumhurbaşkanı?nın ataması ile atamalarda gecikme yaşanmayacak. Yeni bir yönetim geldiğinde hızla ekibini kurup işe koyulacak. Ayrıca performansa dayalı değişimler hızla yapılabilecek.
Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı?nın yetkisi var ancak vatana ihanet suçu dışında cezai sorumluluğu yok. Yeni sistemde Cumhurbaşkanı Meclis?e ve millete karşı sorumlu olacak. Cumhurbaşkanı?nın bütün işlemleri yargı denetiminde olacak...
İHTİYATİ TEDBİR İLE İHTİYATİ HACİZ VE FARKLARI
?İhtiyati haciz yalnızca para ve teminat alacakları için istenir. İhtiyati tedbir ise para ve teminat alacakları için istenemez.
? İhtiyati tedbirin 3 amacı vardır: Koruma, tedbir ve teminat. İhtiyati haczin ise tek amacı vardır: Teminat.
? İhtiyati tedbir istenen şey, uyuşmazlığa konu olan şey olmalıdır. Ancak ihtiyati hacizde haciz konulan şeyin uyuşmazlıkla ilgili olmasına gerek yoktur.
? İhtiyati haciz kararı alındıktan sonra alacaklı isteğine göre dava da açabilir icra takibi de yapabilir. Ancak ihtiyati tedbir kararından sonra yalnızca dava açılabilir. Çünkü ihtiyati tedbirin tamamlanabilmesi için dava açılması şarttır.
? Ayrıca HMK 393/2?ye göre hukuk uygulayıcılarına yönelik bu iki kurum arasında fark oluşturacak şöyle bir düzenleme de getirilmiştir: ?Tedbir kararının uygulanması, kararı veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya tedbir konusu mal ya da hakkın bulunduğu yer icra dairesinden talep edilir. Mahkeme, kararında belirtmek suretiyle, tedbirin uygulanmasında, yazı işleri müdürünü de görevlendirebilir.?
? İhtiyati tedbir kararının etkisi aksi belirtilmediği taktirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. İhtiyati hacizde ise esas hakkında verilen hüküm alacaklıyı haksız çıkarır nitelikteyse ihtiyati haciz kendiliğinden hükümsüzleşir.
İhtiyati hacizde ihtiyaten haczedilen mal ve haklar, alacaklının açtığı veya yaptığı veyahut açmayı ya da yapmayı düşündüğü dava veya icra takibinin konusu değildir. Halbuki ihtiyati tedbirde tedbir konulan şey dava konusudur.
b - İhtiyati haciz yalnız para ve teminat alacaklan hakkmdaki dayalarda veya icra takiplerinde sözkonusu olduğu halde, ihtiyati tedbir kural olarak paraün ba şka şeyler (haklar, menkuller, gayrimenkuller) hakkındaki davalarda alınır.
c - İhtiyati tedbirde çekişmeli ve dolayısıyla dava konusu olan şey (örneğin menkul veya gayrimenkul bir mal) hakkında önleyici nitelikte tedbir alınır. Buna karşılık ihtiyati hcizde, alacaklıya henüz kesin haciz isteme yetkisinin (tIK, m. 78, 37) gelmedi ği bir dönemde alacaklının para alacağının ödenmesi güvence altına alınır. - - -
ç - Gayrimenkul mallar üzeriı de ihtiyati tedbir konulması halinde genellilde gayrimenkulün ba şkasma devrinin yasaklanmasina (ferağdan men'ine) karar verilmektedir ve ıizerine tedbir konulan gayrimenkul başkasına satılanfamaktadır. Oysa borçlu üzerine ihtiyati haciz konulmuş gayrimenkulünü başkasına satabilir (tIK. ht, 261/I1, 91) ya da üzerinde başkası lehine hak tesis edebilir (ttK. m. 132).
d - İhtiyati haciz kararından sonra alacakl ı, borçlu hakkında dava açmaya mecbur olmayıp icra takibinde de bulunabildiği halde, ihtiyati tedbir kararı alan kimse yalnız dava açabilir (ttK., m. 26411, HUMK, m. 109).
e - İhtiyaten haczedilen şeyler hakkında açılan istihkak davalanna İlK., m. 96 vd. hükümlerine göre icra tetkik merciince bakıldığı halde ihtiyati tedbir karanna konu te şkil eden şeyler hakkındaki istihkak iddialan umumi hükümlere göre genel mahkemelerce incelenir.
SAVCININ YAKASINDA FENER ROZETİ VAR VE DURUMU TARAFSIZLIK İLKESİNE GÖRE DEĞERLENDİRİN
Niteliği itibariyle hakimlik mesleğinden ayrılan savcı; hem iddianame hazırlayarak iddia eden ve hem de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermekle iddiasını bertaraf eden taraftır. Tez-antitez-sentez üçgeninde savcı, iddia eden vasfıyla yargılamayı sürdürür. Duruşma savcısının, karar aşamasında olan mahkeme heyetinin görüşmelerine (müzakereye) katılamaması veya bu görüşmelerde beyanda bulunamaması, savcının taraf sıfatıyla yargılamaya kamu adına müdahil olduğunun göstergesidir. Yine karar verilmezden önce, sanığın cezalandırılması/cezalandırılmaması veya tutuklu ise tahliye edilmesi veya edilmemesi yönünde savcıdan mütalaa alınması da; tıpkı müdafaa/savunma makamında olduğu gibi, (iddia eden) taraf sıfatıyla yargılama üçgeninde yer alan savcının ?tarafsız? konumda bulunmadığını göstermektedir.
savcının kendi menfaatini değil, toplumun, kamunun menfaatini koruduğunu; sanığın menfaati ile savcının menfaatinin farklı olmadığını ve dolayısıyla savcının ceza yargılamasında taraf olmadığını ifade edilir.. Savcının, şüpheli veya sanığın hem lehine hem aleyhine işlemler yapması, taraf olmadığını gösterir.
Savcının şahsı yönünden değil; bulunduğu makam yönünden tarafdır
YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİYLE MİLLETVEKİLİ YAŞININ 18 YAŞINA İNDİRİLMESİNİN OLUMLU VE OLUMSUZ YANSIMALARI NELERDİR?
18 yaşındaki bir insanın henüz kişilik gelişiminin tamamlamamış olması henüz bazı sorumluluk bilincinin gelişmemiş olması milleti temsil etmek gibi ağır bir sorumluluğun genç bir insanın omuzlarına yüklenmesinin olumsuzlukları, o yaşlarda henüz üniversite eğitiminin tamamlanmamış ,meslek seçiminin ve askerliğin yapılmamış olması.olumlu yanı ise siyesetin genç yaşlarda öğrenilmesinin bilgi ve deneyim kazanma açısından önemli bir kazanım olması ,ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunun gençlerden oluşması bu nedenle genç ve dinamik siyasetçilere ihtiyaç duyulması, seçme ve seçilme yaşı arasındaki farkın ortadan kaldırılması, milletvekili seçme ehliyetine sahip gençlerin aynı zamanda seçilebilmelerine 6,6 milyon gence olanak sağlanmış.
LAİK DEVLET
- Laik devlet, din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı, devletin bütün dinlere eşit mesafede olduğu devlet şeklidir.
Unsurları:
- Resmi bir devlet dininin bulunmaması
- Devletin, bütün dinlerin mensuplarına eşit davranması
- Din kurumları ile devlet kurumlarının ayrılmış olması
- Devlet yönetiminin din kurallarından etkilenmemesi
- Kamusal alanlar haricindeki yerlerde vatandaşlarının inançlarını özgürce yaşaması
DEMOKRATİK DEVLET
Demokratik devlet, ülkedeki farklı görüşlerin serbestçe temsil edildiği, halkın yönetimde söz sahibi olduğu devlet biçimidir.
Unsurları:
- Yönetenlerin genel oya dayanan serbest seçimlerle oluşması
- Siyasal partiler arasında eşit şartlarla yürütülen iktidar yarışması
- Vatandaşların temel haklarının tanınması ve güvence altına alınması
İDARİ YARGIDA DURUŞMA NASIL YAPILIR ?
Duruşmalar açık olarak yapılır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli daire veya mahkemenin kararı ile, duruşmanın bir kısmı veya tamamı gizli olarak yapılır. (2577/18-1) Duruşmaları başkan yönetir. (2577/18-2) Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiç biri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır. (2577/18-3)
Danıştay ve Vergi Mahkemelerinde yapılacak duruşmalarda, iddia ve savunmanın gerekli kıldığı hallerde, mahkeme vergi davasına konu olan tarhiyatın dayanağı incelemeyi yapmış bulunan inceleme elemanları ile, mükellefin duruşmada hazır bulundurduğu mali müşaviri veya muhasebecisini de dinler. (213/mük.378)
Danıştay?da görülen davaların duruşmalarında savcının bulunması şarttır. Taraflar dinlendikten sonra savcı yazılı düşüncesini açıklar. Bundan sonra taraflara son olarak ne diyecekleri sorulur ve duruşmaya son verilir. (2577/18-4) Duruşmalı işlerde Danıştay savcıları, keşif, bilirkişi incelemesi veya delil tespiti yapılmasını yahut işlem dosyasının getirtilmesini istedikleri takdirde, bu istekleri görevli daire veya kurul tarafından kabul edilmezse, işin esası hakkında ayrıca yazılı olarak düşünce bildirirler. (2577/18-5)
Duruşma yapıldıktan sonra en geç onbeş gün içinde karar verilir. Ara kararı verilen hallerde, bu kararın yerine getirilmesi üzerine, dosyalar öncelikle incelenir. (2577/19)
Davasını bizzat takip eden kimse mahkeme huzurunda uygun olmayan hal ve tavırda bulunur ise hakim kendisine ihtar eder. Buna da uymazsa hakim derhal dışarıya çıkarılmasını emir ve gerektiği takdirde kendisini vekil tayinine mecbur eder. Vekil tayin etmediği surette yokluğunda muhakeme icra olunur ve karar verilir.
Vekil, uygun olmayan hal ve tavırda bulunursa yukarıdaki usül gereğince mahkemeden çıkarılır ve mahkemece kesin lüzum görülürse bunu gerektiren sebepler sayılarak tayin edilecek süre zarfında başka bir vekil göndermesinin asile tebliğine karar verilir. Müvekkil mahkemece tayin olunan süre zarfında diğer bir vekil göndermezse mahkemeye yokluğunda bakılır. (1086/70)
Hakim muhakeme adabı dışına çıkan tarafı men eder. Okunamayan veya uygunsuz olan evrak iade edilir. Ve yeniden tanzim için uygun bir süre verilir. Bu süre zarfında tanzim olunmazsa yeniden süre verilemez. (1086/78)
Başkan, söz söylemekten men eden ve mahkemenin düzenini bozan her şahsı derhal mahkemeden çıkartır. Bir kimse mahkeme huzurunda uygun olmayan bir söz veya fiilde bulunursa derhal reis tarafından mahkeme kararıyla tutukevine gönderilir ve yirmi dört saat zarfında sorgulanarak bir haftaya kadar hafif hapis veya hafif para cezası ile cezalandırılmasına mahkemece karar verilir. Bu kimse derhal tutulamadığı takdirde yukarıdaki cezaya yokluğunda karar verilir. Ancak bu konudaki kararın tebliği tarihinden itibaren on gün içinde hapis olunmak üzere kendiliğinden gelirse def'i davaya hakkı olur. Uygun olmayan söz veya fiil daha ağır cezayı gerektirirse derhal tutulacak zabıt varakasıyla ait olduğu ceza mahkemesine verilir. (1086/150)
Duruşma (İYUK)
Madde 17 -
1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve yirmibeşbin Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmibeşbin Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
2. Temyiz ve istinaflarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır.
3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.
4. 1 ve 2 nci fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın Danıştay, mahkeme ve hakim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir.
5. Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir.
İDARİ DAVALAR?
1-İptal davaları İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalardır.
2-Tam yargı davaları
İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalardır.
3-İdari Sözleşmelerden Doğan Davalar
Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardır.
İDARİ YARGIDA EKSİK HARÇ VE POSTA GİDERİ VARSA NE YAPILIR
Dilekçe red sebebidir.Davacıdan eksikliğin 30 gün içinde tamamlaması aksi halde davasının red olunacağı tebliğ edilir
DİLEKÇE RED SEBEPLERİ a- İdari davaya ilişkin dilekçelerde tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adresleri; davanın konu ve sebepleri ile dayandığı deliller; davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi; vergi, resim, harç, benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarına ilişkin davalarla tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktar; vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının nevi ve yılı, tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi ve numarası ve varsa mükellef hesap numarası gösterilmemişse,
b- Dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örnekleri dava dilekçesine eklenmemişse,
c- Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla değilse,
d- Birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılmışsa ve bu işlemler arasında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunmuyorsa,
e- Birden fazla şahıs müşterek dilekçe ile dava açmışsa ve davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmuyor yada davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebepler aynı değilse,
Otuzgün içinde 2577 sayılı Yasa'nın 3 ve 5 inci maddelerine uygun şekilde (8. ve 11. sorulara bakın) yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçelerin reddine;
Ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine karar verilir. (2577/15-1/d) (BUDA MÜLAKAT SORUSU)
Dilekçelerin 2577 sayılı Yasa'nın 3 üncü maddesine (8. soruya bakın) uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz. (2577/15-3) Bu kararlara karşı temyiz veya itiraz yolu kapalıdır. (2577/15-4) Dilekçelerin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir. (2577/15-5
GEÇİCİ TUTUKLAMA
6706 sayılı CEZAÎ KONULARDA ULUSLARARASI ADLÎ İŞ BİRLİĞİ KANUNU
Geçici tutuklama
MADDE 14- (1) İade talebine konu olabilecek bir suçun işlendiğinin kabulü için kuvvetli şüphe bulunması hâlinde, iade talebinin Merkezî Makama ulaşmasından önce, Türkiye?nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma hükümleri veya mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde, ilgili devletin talebi ve Merkezî Makamın uygun bulması üzerine kişi geçici olarak tutuklanabilir.
(2) İade talebine konu olabilecek ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi kapsamına giren bir suç işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kişi, ilgili devletin talebi aranmaksızın geçici olarak tutuklanabilir.
(3) İlgili devletin geçici tutuklama talebi, Merkezî Makam tarafından iade amacıyla yakalanması ve Cumhuriyet başsavcılığına sevki için İçişleri Bakanlığına gönderilir. Yakalanan kişi, geçici tutuklama hususunda karar verilmek üzere en geç yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır. Sulh ceza hâkimi geçici tutuklanması talep edilen kişiye, rızaya dayalı iade imkânı ile bunun hukukî sonuçları hakkında bilgi verdikten sonra talep hakkında karar verir.
(4) Geçici tutuklama süresi ilgili milletlerarası andlaşma hükümlerine göre belirlenir. Mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde kişi, en fazla kırk gün geçici tutuklu kalabilir.
(5) Geçici tutuklama yerine kişinin kaçmasına engel olacak şekilde Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesi uyarınca adlî kontrol kararı verilebilir.
(6) İlgili devlet tarafından dördüncü fıkrada belirtilen süre içinde iade evrakının gönderilmemesi hâlinde geçici tutuklama veya adlî kontrol kararı kaldırılır. Bu durum, iade talebinin alınmasından sonra iade amacıyla koruma tedbirleri uygulanmasına engel teşkil etmez.
NAMI MÜSTEAR, SELEF, TAKYİDAT, TEDAVÜL, MÜRÜR, TEBEYYÜT NE DEMEK?
Namı müstear: Müvekkilin adını gizleyerek bir başkası hesabına, fakat kendi namına hareket eden kimse; yetkili memur huzurunda taşınmaz mal mülkiyetini iktisap etmesi kast olunan kişinin adının gizlenmesi, böylece onun yerine varsayılan (başka birine ait) ve ya gerçek sözleşme yapanlardan başka bir kimsenin adı kullanılarak tescilinin yapılmış olması; bir kişinin sanat, edebiyat, ticaret yaşamında veya faaliyette bulunduğu her hangi bir işte kimliğini gizlemek için isteğiyle seçtiği ad; müstear ad. eski hukukumizdan gelen nam-i mustear; tasinmaz satislarinda taraflardan birinin, kendisini ucuncu kisilerden gizlemek maksadiyla, satis sozlesmesine kendi yerine taraf sifatiyla bir baska kisiyi sokmasi ve tescilin de bu kisi adina yapilmasidir. sozlesmeye taraf olarak gorunmek istemeyen kisi yerine isleme katilan kisiye "nam-i mustear" denir. bu kisi satis sozlesmesini kendi adina, fakat gizli kalmak isteyen hesabina yapar
Selef: kendi yerine geçilen kimse; öncül; karş. Halef. (bir kimseye göre) bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse.
Takyidat: Bir mülkün üzerinde herhangi bir şerhin veya borcun olup olmadığını gösteren tapudan alınan belgedir. Mülkiyet hakkını çeşitli şekillerde sınırlar ve gayrimenkul üzerinde 3. kişiler lehine kurulmuş haklar sağlar. Takyidat Osmanlıcadan dilimize girmiş bir kelimedir.
Tedavül: sürüm; elden ele dolaşma; geçerlik, yürürlük, dolaşım; sirkülasyon. Tedavül senedi = kısa vadeli bir alacağı temsil eden senet, menkul değer. Tedavül sürati = paranın el değiştirme hızı. Tedavül ve mübadele = değişim. Tedavülde bulunma = dolaşımda olma, alınıp verilme, geçerliğini yürürlüğünü koruma. Tedavüle çıkarma= dolaşıma sunma (para, çek, bono vb. için) kullanılmakta olma, elden ele geçme, dolaşma, dolanım, geçerlik, sürüm.
Mürur: bir taraftan girip diğer taraftan çıkma, geçip gitme, sona erme, geçme, geçiş. Bir yerden örneğin yoldan geçme. Mürür tezkeresi = geçiş izni
HUKUK FAKÜLTESİNİ NEDEN TERCİH ETTİNİZ
"Adalet", "adil olmak", "hakkaniyet" gibi hayatımızı derinden etkileyebilecek, dünyayı güzelleştirebilecek kelimeler "hukuk" kelimesi olmadan karşılanamayacak kelimelerdir. Hayatta her şeyi iyi yapan değerlerin başında adaletin geldiğine inanan, adil olmayan bir sistem içinde olduğunu düşünüp bunu değiştirme gücünü kendinde gören kişilerin tercih edebileceği en doğru bölüm hukuktur. Hukuk bölümünde pozitif hukukun öğretilmesinin yanında tabii hukukun varlığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı ilkeler de öğrencilere öğretilerek, hukukun yalnız yasalardan, tüzüklerden oluşmadığı öğretilerek insana hiç tanımadığı doğru bilginin kapıları açılır, öğrencilerin o güne kadar doğru bildiği her şey sorgulatılarak yeni bir hukuk ve bu bağlamda yeni bir dünya oluşturması sağlanır. Bu sayede hukuk okuyan kişi hayalini kurduğu adil, eşitlikçi dünyayı hukuk bilgisiyle oluşturmaya çalışır, geleceğin güzelleşmesine katkı sağlar eksikleri nelerdir,
İVEDİ YARGILAMA USULÜ HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ
İvedi yargılama kavramı, idari yargıda izlenen genel yargılama usulünden farklı olarak, sürelerin kısaltılması ve yargılama usulünün basitleştirilmesi suretiyle yapılan hızlı ve farklı bir yargılamayı ifade eder. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu?nda, yargılamanın hızlandırılması amacıyla konulmuş bazı hükümler yer almaktadır[7]. Ancak bu hükümlerin hiçbiri ivedi yargılama usulüne ilişkin değildir. İvedi yargılama usulü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu?nda ayrı bir maddede (md.20/A) düzenlenmiştir. İvedi yargılama usulü, idari yargının tümüne yönelik bir usul değildir; sadece belirli konulardaki davalar için öngörülmüş bir usuldür.
Diğer bir deyişle, ivedi yargılama usulü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu?nda düzenlenmiş, genel yargılama usulüne göre daha basit ve hızlı işleyen özel bir yargılama usulüdür[8]. İvedi yargılama usulünün getirilmesiyle, idari yargıda görülen bazı davalarda yargılamanın hızlandırılması hedeflenmektedir. Bu hedef doğrultusunda, ivedi yargılama usulünde, genel yargılama usulünden farklı bazı usul kuralları getirilmektedir. İvedi yargılama usulünde amaç, yargılama sürecinin kısaltılması suretiyle bu usule tabi davaların mümkün olan en kısa sürede karara bağlanmasının sağlanmasıdır. Yargılama ivedi bir yargılama da olsa, burada önemli olan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi?nin 6.maddesinde belirtilen ?makul süre? kavramına uyulmasıdır. Yargılamanın çok uzun sürmesi nasıl mağduriyetlere yol açıyorsa, yargılamanın makul süreden daha kısa bir sürede yapılması da hak kayıplarına neden olabilir, kişilerin hak arama özgürlüklerini sınırlandırabilir. Bu nedenle, ivedi yargılama kavramı, kişilerin hak arama özgürlüklerini sınırlandıracak derecede kısa bir yargılama olarak kabul edilemez.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu md.20/A?da ivedi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlıklar tahdidi olarak sayılmıştır. Buna göre ivedi yargılama usulü sadece aşağıda sayılan işlemlerden doğan uyuşmazlıklar hakkında uygulanır:
a) İhaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemleri
b) Acele kamulaştırma işlemleri
c) Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları
d) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri
e) 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar
f) 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu kararları
İYUK 20/A da okunmalı.
KİŞİNİN MADDİ VE MANEVİ BÜTÜNLÜĞÜ NE DEMEKTİR?
Kişinin maddi bütünlüğü, maddi ve cismani varlıkları özellikle onun hayatı sağlığı gibi beden bütünlüğüne ilişkin unsurlardır.
Manevi bütünlük ise, kişinin manevi varlıklarına, onun özgürlüklerine, din ve vicdani inançlarına, şeref ve saygınlığı, toplum içindeki saygınlığı ile fikir alanındaki faaliyetlerine karşılık gelir. Bu kapsamda kişinin özel hayatı, eğitimi de manevi varlık- bütünlük kapsamındadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, AY md. 17 ile maddi ve manevi bütünlük ve b Burada maddi varlıktan kasit vücut butunlugudur bunu da medeni kanundaki kişilik hakları ile ilgili madde birlikte düşünülebilir.Manevi varlikta kişilik.hakkı zaten bu kapsamda anayasa md.17 ve tmk yi degerlendirin. Ayrıca hakkin, kısıtlama sebeplerine de deginebilirsiniz.unların geliştirilmesi koruma altındadır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN İHLAL KARARI VERİLİRSE İÇ HUKUKTA YERİ NE OLUR?
Anayasa İnsan Hakları Mahkemesi sözleşmesinin ihlali tespit ettiği takdirde belli bir tazminatın başvuru sahibine ödenmesine karar vermektedir ülkemizde alışa gelmiş tazminat miktarlarında çok yüksek olmaktadır activar davasında 7 köylünün evlerinin güvenlik güçlerince yıkıldığı iddiası üzerine avukatlık ücreti de dahil yaklaşık 48 milyar liraya hüküm edilmiştir Yine Aynı kararda başvuru sahiplerinin durumlarının eski haline getirilmesi de istenilmektedir kararların infazı bakanlar komitesi takip edilmekte her zaman toplanamaması nedeniyle bu işlevi genellikle delegeler komitesi yerine getirmektedir önceki sistemde Akit devletler Komisyon ve mahkemenin yetkisinin belirli süreler için Kabul etmekte ve bunu uzatmamak suretiyle istediği zaman bu yetkiyi kaldırabilmekteydi artık bu yetki süresiz olarak kabul edildiği için Bundan böyle bir devletin mahkemenin zorunlu yargı yetkisini Ben çıkması ancak sözleşmeyi feshetmesi ile mümkün olacaktır ancak Şimdiye kadar hiçbir devlet sözleşmeden çıkma girişiminde bulunmamıştır
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 46 ? Hükümlerin bağlayıcılığı ve icrası 1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, tarafı bulundukları herhangi bir vakada Mahkemenin kesin/nihai hükmü ile bağlı olmayı üstlenirler. 2. Mahkemenin kesin/nihai hükmü, bunun icrasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi?ne iletilecektir. AİHS de şeklinde hüküm bulunmaktadır. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf ülkeler, sözleşme ile getirilmiş hükümlere aykırılık sebebi ile AİHM tarafından verilen kararlar ile bağlıdır. AİHM kararları doğrultusunda taraf ülkeler gerekli önlemleri almaları gerekir. Bu önlemlerin alınıp alınmadığı hususu Bakanlar Komitesi tarafından takip edilir. Türkiye AİHSye taraf bir ülke olduğundan AİHM kararları bağlayıcıdır ve kararın gereği için gerekli önlemleri alması gerekir. AİHSnin ihlali yasal bir yanlıştan kaynaklanmaktaysa bir başka anlatımla ihlal kanunun kendisinden kaynaklanmakta ise, kanunu yorum yolu ile ihlalin önlenmesi gerekir. Kanun maddesi yoruma açık değilse ise kanunun AİHSye uygun hale getirilmesi gerekir.
AİHS ihlali bir seferlik bir eylemden kaynaklı ise, AİHM kararı ile Türkiye aleyhine verilen tazminatın ödenmesi ile kararın gereği yerine getirilir. Eğer mümkünse idari işlem veya eylem geri alınarak eski haline dönüştürülür. Ceza Hukuku açısından, AİHS ihlali olduğuna ilişkin verilen AİHM kararının kesinleşmesi üzerine CMK hükümlerine göre yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi gerekir. Özel hukuk açısından da AİHS ihlalini doğuran sözleşme hakkında AİHM kararının kesinleşmesi ile HMK ya göre yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi gerekmektedir
BORÇLAR HUKUKUNDA KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ NELERDİR? HANGİ DURUMLARDA KURTULUŞ KANITI GETİRİLEBİLİR ?
ayırt etme gücüne sahip olmayanların sorumluluğu adam çalıştıranın sorumluluğu hayvan bulunduranın sorumluluğu ev başkanının sorumluluğu Yapı Maliki'nin sorumluluğu taşınmaz Maliki'nin sorumluluğu motorlu araç işletenin sorumluluğu Başkasının fiilinden sorumluluk şekilde özetleyebiliriz
50. Kusursuz sorumluluk halleri nedir? Kurtuluş kanıtı hangisinde getirilebilir?
Bazı hallerde kişiler doğan zarardan dolayı bir kusurları olmasa da sorumlu tutulabilirler. İşte bu haller kusursuz sorumluluk halleri olarak nitelendirilir. Dolayısıyla bu kişiler kusur sorumluluğu değil, sebep sorumluluğu ilkesine göre sorumlu tutulurlar. Kusursuz sorumluluk halleri, dikkat ve özen sorumluluğu, hakkaniyet sorumluluğu ve tehlike (risk) sorumluluğu olarak üç başlıkta incelenebilir.
-Hakkaniyet sorumluluğu:
Ayırt etme gücü olmayanlar verdikleri zarardan ancak hakkaniyet gerektiriyorsa ve kusursuz olarak sorumludurlar. Burada durumun hakkaniyet gerektirip gerektirmediği hakimin takdirine bağlıdır. Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.
Not: Ayırt etme gücünü geçici yitirenler, verdikleri zarardan hakkaniyet gerektirmese de sorumlu olurlar.
-Dikkat ve özen sorumluluğu:
Bu hükümde kişinin bakım ve gözetimindekilerin fiillerinden dolayı sorumluluğu ve sahip olduğu veya yaptığı yapının veya taşınmazın verdiği zararlardan sorumluluğu incelenmektedir.
a) Adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu:
Borçlar kanunu madde 66 ?Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.? Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz. Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, ödediği tazminat için zarar veren çalışana ancak onu bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.
b) Hayvan bulunduranın sorumluluğu:
Bir hayvan bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Kişinin bu zararın doğmasında kusuru olmasa dahi doğan zarardan sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk kusur sorumluluğu değil sebep sorumluluğudur. Hayvan bulunduran, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz. Yani hayvan idare eden kurtuluş kanıtı getirebilir.
c) Yapı malikinin sorumluluğu
Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Bina ve yapı maliki zararı ödeme konusunda kurtuluş kanıtı ileri süremez. Ancak rücu hakkı saklıdır. Her ne kadar bina ve yapı malikinin kurtuluş kanıtı ileri sürme imkanı olmasa da zararın mücbir sebepten, olağan üstü halden, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan kaynaklandığını ispat ederse illiyet bağının kesilmesini sağlar ve zararı ödemekten kaçınabilir.
d) Taşınmaz malikinin sorumluluğu
Bir taşınmaz malikinin, mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski haline getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir. Taşınmaz malikinin tüm eşyadan sorumluluğu vardır. Zarar gören komşu taşınmaz maliki ya da sınırlı ayni hakka veya kira gibi şahsi bir hakka dayanarak zilyet olan kişiler olmalıdır.
e) Ev başkanının (reisinin) sorumluluğu
Ev başkanı ev halkından olan küçüğün kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Örneğin kişi, 6 yaşındaki çocuğun sokakta kırdığı araba camının zararından sorumludur. Ev başkanı kurtuluş kanıtı ileri sürebilir.
-Tehlike ilkesi
Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
ONARİCİ ADALET NEDİR
Klasik adalet kavramından farklı olarak adalet kavramına daha yapıcı yaklaşarak taraflar arasında olumlu ilişkiler kurmayı esas alan bir anlayıştır. Prensipleri şunlardır:
1- suça karşı verilen toplumsal tepkiye mağdurun maruz kaldığı zararın mümkün mertebe giderilmesinden başlanması
2- failin mağdurun uğradığı zararı anlamaya ve bu zararı gidermeye teşvik edilmesi
3- mağdura faile yönelik maruz kaldığı suç ile ilgili sorular yöneltme imkânı tanıyarak hâsıl olan zararın en iyi şekilde giderilmesi imkânının tanınması,
Şeklindedir.
ANAYASADA SUÇ VE CEZA NASIL ANLATILMIŞ
Anayasada geçen suç ve ceza ile ilgili hükümler ? (AY md.38)
Suç ve cezalara ilişkin esaslar
Madde 38 ? Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md.) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md; Mülga: 7/5/2004-5170/5 md.)
(Değişik onuncu fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
(Değişik son fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.
1)TCK ÖN ÖDEME VE ŞARTLARINDAN BAHSEDİNİZ.
Madde 75- (1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı altı ayı aşmayan suçların faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için otuz Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,
Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/12 md.) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, önödemeye bağlı olarak kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının düşmesine karar verildiği tarihten itibaren beş yıl içinde önödemeye tabi bir suçu işleyen faile bu fıkra uyarınca teklif edilecek önödeme miktarı yarı oranında artırılır.
(2) Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi halinde de fail, hakim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.
(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi halinde de yukarıdaki fıkra uygulanır.
(4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı altı ayı aşmayan hapis cezası veya adlî para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hallerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki fıkralara göre adlî para cezası esas alınarak belirlenir. (1)
(5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez.
(6) (Ek: 24/11/2016-6763/12 md.) Bu madde hükümleri;
a) Bu Kanunda yer alan;
1. Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (98 inci maddenin birinci fıkrası),
2. Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (madde 171),
3. Çevrenin taksirle kirletilmesi (182 nci maddenin birinci fıkrası),
4. Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma (264 üncü maddenin birinci fıkrası),
5. Suçu bildirmeme (278 inci maddenin birinci ve ikinci fıkraları),
suçları,
b) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 108 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suç, bakımından da uygulanır. Bu fıkra kapsamındaki suçların beş yıl içinde tekrar işlenmesi hâlinde fail hakkında aynı suçtan dolayı önödeme hükümleri uygulanmaz.
(7) (Ek: 24/11/2016-6763/12 md.) Ödemede bulunulması üzerine verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile düşme kararları, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
USUL ESASTAN ÖNCE GELİR NE DEMEK?
Mahkemelerin usul incelemesini tamamladıktan sonra esasa ilişkin incelemeye geçebileceklerine dair ilkedir. Usule takılan bir konu varsa esasa girilmez, örneğin görevsiz bir mahkemenin davanın esasına girmeksizin dosyadan elini çekmesi...
Hukukun genel ilkelerinden biridir. bu ilkeye göre, mahkeme tarafından uyuşmazlık konusu davaya ilişkin olarak önce usul yönünden inceleme yapılır, eğer usul şartları tamamsa esas hakkında incelemeye geçilir. Örneğin eğer alacağınız zaman aşımına uğradıysa istediğiniz kadar haklı olun söz konusu alacağınızı talep edemezsiniz. Usul kurallarına uyulmadığı zaman hak kaybının oluşması kuvvetle muhtemeldir. O durumda davacı ya da davalı "ama ben haklıyım" savunması yapamaz.
. İDARİ YARGIDA HARÇ VE POSTA ÜCRETİNİN EKSİK OLMASI SONUCU YAPILMASI GEREKEN NEDİR?
Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.
Dava açıldıktan sonra posta ücretinde tebliğ işlemlerinin yapılmasını engelleyecek şekilde azalma olması halinde, otuz gün içinde posta ücretinin tamamlanması daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Posta ücreti süresi içinde tamamlanmazsa dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Bu kararın tebliği tarihinden başlayarak üç ay içinde, noksanı tamamlanmak suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.
CEZA HUKUKUNDAKİ CEZALAR NELERDİR ?
Madde 45- (1) Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adlî para cezalarıdır.
Hapis cezaları
Madde 46- (1) Hapis cezaları şunlardır:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası.
b) Müebbet hapis cezası.
c) Süreli hapis cezası.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
Madde 47- (1) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir.
Müebbet hapis cezası
Madde 48- (1) Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder.
Süreli hapis cezası
Madde 49- (1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.
(2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.
Kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlar nelerdir?
Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar
Madde 50- (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.
(2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
(6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhal infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz. (1)
(7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir
HAKSIZ REKABET NEDENİYLE AÇILABİLECEK DAVALAR NELERDİR?
Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse;
a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini,
b) Haksız rekabetin men?ini,
c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını,
d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini,
e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini,
isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir.
(2) Ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşteriler de birinci fıkradaki davaları açabilirler, ancak araçların ve malların imhasını isteyemezler.
(3) Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin ekonomik menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumlar da birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı davaları açabilirler.
(4) Bir kimse aleyhine birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri gereğince verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu malları, doğrudan veya dolaylı bir şekilde ondan ticari amaçla elde etmiş olan kişiler hakkında da icra olunur.
YTTK?nın 56. maddesi, haksız rekabet halinin varlığı halinde açılabilecek davaları belirtmiştir. Bu davalar şu şekildedir:
1.Tespit Davası: Tespit davası, sadece haksız rekabet halinin tespitine yönelik bir davadır. Bu dava, haksız rekabetin tespitinin dahi yeterli olabileceği durumlar için öngörülmüştür.
2.Haksız Rekabetin Men?i Davası: Bu dava ile mevcut bir haksız rekabet fiiline son verilmesi amaçlanmaktadır. Bu dava, devam eden haksız rekabet ihlalleri için öngörülmüştür.
3.Haksız Rekabetin Ref?i Davası: Eski hale iade davası niteliğinde olan bu dava, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına veya haksız rekabet fiili yanlış ve yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesine yönelik olarak öngörülmüştür. Söz konusu dava ile haksız rekabete yol açan fiilin piyasada görülen bütün olumsuz tesirlerinin gündeme getirilmesi gerekir. Yanlış ve yanıltıcı beyanların düzeltilmesi bu dava yoluyla sağlanabilir. Ancak bu davanın bir tazmin niteliği bulunmamaktadır. Bununla beraber ref davası ile tazminat davası birlikte de açılabilir.
4.Tazminat Davası: Tazminat davası, maddi ve manevi tazminat davası olarak iki şekilde açılabilir. Tazminat davası ile haksız rekabet fiilinden zarar gören kimse, gördüğü zararın tazmin edilmesini talep edebilecektir. Bu davanın açılması, failin kusuruna ve davacının zararına bağlıdır. Bu davada, davacı hem failin kusurlu olduğunu, hem zarar miktarını, hem de illiyet bağını ispat edecektir. Zararın ispatlanması her zaman kolay olmamaktadır. Bu sebeple maddi tazminat davasında zararın tespitine yönelik olarak TTK md. 56/1(e)?de ??haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir.? ifadesi öngörülmüştür. Bu durumda, davacının talebi üzerine hâkim, davalının kârı oranında tazminata hükmedebilecektir.
Haksız rekabet fiiline karşı olarak manevi tazminat davası açılması imkânı da bulunmaktadır. Manevi tazminat davası Türk Borçlar Kanunu?nun 58inci maddesi uyarınca açılabilecektir. Bu durumda hâkim, belirli bir tazminatın ödenmesine veya fiilin kınanmasına ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir. İlanın kapsam ve şekline hâkim karar verirse de, uygulamada bu ilan günlük gazetelerde yapılmaktadır.
Anayasa md. 38 hakkında ne biliyorsunuz?
C. Suç ve cezalara ilişkin esaslar
MADDE 38- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Ceza sorumluluğu şahsîdir.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.; Mülga: 7/5/2004-5170/5 md.)
(Değişik: 7/5/2004-5170/5 md.) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
(Değişik: 7/5/2004-5170/5 md.) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez
Anayasa mahkemesinin görevleri nelerdir?
Mahkemenin görev ve yetkileri
MADDE 3- (1) Mahkemenin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli
madde veya hükümlerinin şekil ve esas bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmak.
b) Anayasanın 152 nci maddesine göre mahkemelerce itiraz yoluyla kendisine intikal ettirilen işleri karara bağlamak.
c) Anayasanın 148 inci maddesi uyarınca yapılan bireysel başvuruları karara bağlamak.
ç) Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini, başsavcılarını, Cumhuriyet
Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz
ve Hava Kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanını görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla
yargılamak.
d) Siyasi partilerin kapatılmasına ve Devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin davalar ile ihtar başvuruları ve
dağılma durumunun tespiti istemlerini karara bağlamak.
e) Siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetimini yapmak veya yaptırmak.
f) Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına veya milletvekilliklerinin düşmesine ya da
milletvekili olmayan bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılmasına Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilmesi
hâllerinde, ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekilinin Anayasa, kanun veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü
hükümlerine aykırılık iddiasına dayanan iptal istemlerini karara bağlamak.
g) Mahkeme üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi Başkanı ve başkanvekilleri ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı
ve Başkanvekilini seçmek.
ğ) Anayasada kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek.
Kadastro mahkemesi hakkında bildiklerinizi anlatınız.
Adli kuruluş:
Madde 24 ? Genel mahkemelere ait olup da bu Kanunun uygulanması ile ilgili dava ve işlere belirlenen usul ve esaslara göre bakmak üzere her kadastro bölgesinde tek hakimli ve Asliye Mahkemesi sıfatını haiz yeter sayıda kadastro mahkemesi kurulur. Bu mahkeme hakimleri 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu hükümlerine tabidir.
Genel olarak görev:
Madde 25 ? Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir
Kadastro mahkemesi, yalnız kadastro işlerine münhasır olmak üzere;
A) Velisi veya vasisi bulunmayan küçüklere ve kısıtlılara kayyım tayin eder. Bunların menfaatlerini korumak amacıyla Türk Medeni Kanununun hakimin iznini şart kıldığı hallerde bu izni verir.
B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 465 ve bunu takip eden maddeleri gereğince adli yardım taleplerini inceleyerek kabul edebilir.
C) Tutanağı düzenlenen taşınmaz mallara ait ihtiyati tedbir kararı verebilir. Bu kararı hemen o yerin kadastro ve tapu sicil müdürlüklerine bildirir. Tedbir kararı alan taraf karar gününden itibaren usulün öngördüğü süre içinde kadastro mahkemesinde dava açmadığı takdirde tedbir kendiliğinden hükümsüz kalır.
Bu Kanunun 26 ve 40 ıncı madde hükümleri saklı kalmak üzere, kadastro tutanağının düzenlenmesi gününden ve tutanak sonradan tamamlanmış ve düzeltilmiş ise, o günden sonra doğan haklara dair istekler, taksim şuyuun giderilmesi veya muhdesata bağlı olarak taşınmaz malı iktisap, muhdesatın yıkılıp kaldırılması ve benzeri nitelikte olan ve mahkemeden yenilik doğurucu hüküm almayı gerektiren dava ile ilgili isteklerin incelenmesi, kadastro mahkemesinin görevi dışındadır.
Uzlaştırma nedir?
Uzlaştırma (1)
Madde 253 ? (Değişik: 6/12/2006-5560/24 md.)
(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Hırsızlık (madde 141),
6. (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç,
madde 239),
suçları.
c) (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması
koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren
suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla
ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, (?)(1) cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma
yoluna gidilemez. (Ek cümle: 26/6/2009 - 5918/8 md.) Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir
başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz. (1)
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması ve kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunması
hâlinde, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan
zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma
teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir.
Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını
bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır. (2)
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin
hukukî sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında
olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması
halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna
gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin
toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) (Mülga: 24/11/2016-6763/34 md.)
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi
ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen
belgelerin birer örneği verilir. Uzlaştırma bürosu uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla
yükümlü olduğunu hatırlatır. (3)
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde
uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Uzlaştırma bürosu bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören,
kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da
vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir;
Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte
uzlaştırma bürosuna verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı
ayrıntılı olarak açıklanır. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırma bürosu soruşturma dosyasını, raporu ve varsa
yazılı anlaşmayı Cumhuriyet savcısına gönderir. (1)
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren
belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu
belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def?aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171
inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme
süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine
getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın
sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada
delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren,
uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek uzlaştırma bürosuna verdiği tarihe
kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) (Değişik birinci cümle: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırmacıya Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen
tarifeye göre ücret ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın
gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.
(24) (Değişik: 24/11/2016-6763/34 md.) Her Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde uzlaştırma bürosu kurulur ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı ile personel görevlendirilir. Uzlaştırmacılar, avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş kişilerin yer aldığı, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen uzlaştırmacı listelerinden görevlendirilir. Uzlaştırmacı, hazırladığı raporu,tutanakları ve varsa yazılı anlaşmayı büroya gönderir. Uzlaştırma süreci sonunda soruşturma dosyaları, uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcıları tarafından sonuçlandırılır.
(25) Uzlaştırmacıların nitelikleri, eğitimi, sınavı, görev ve sorumlulukları, denetimi,eğitim verecek kişi, kurum ve kuruluşların nitelikleri ve denetimleri ile uzlaştırmacı sicili, uzlaştırmacılar ve eğitim kurumlarının listelerinin düzenlenmesi, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde kurulan uzlaştırma bürolarının çalışma usul ve esasları, uzlaştırma teklifi ile müzakere usulü, uzlaştırma anlaşması ve raporda yer alacak konular ile uygulamaya dair diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir
Ceza mahkemesinde verilen kararlar nelerdir? Düşme kararı hangi hallerde verilir?
Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. Ayrıca yargı yolu bakımından verilen görevsizlik kararı da hükümdür.
Bölge Adliye Mahkemeleri hakkında bildikleriniz nelerdir?
Kuruluş
Madde 25- Bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen
yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.
Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin
kaldırılmasına Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.
Birinci ve ikinci fıkra gereğince alınacak kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır.
Bölge adliye mahkemelerinin oluşumu
Madde 26- Bölge adliye mahkemeleri, başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur.
Bölge adliye mahkemelerinin görevleri
Madde 33- Bölge adliye mahkemelerinin görevleri şunlardır:
1. Adlî yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları
inceleyip karara bağlamak,
2. (Mülga: 9/2/2011 ? 6110/14 md.)
3. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Başkanın görevleri
Madde 34- Bölge adliye mahkemesi başkanının görevleri şunlardır:
1. Mahkemeyi temsil etmek,
2. Bölge adliye mahkemesi başkanlar kuruluna ve adalet komisyonuna başkanlık etmek, başkanlar kurulu ile
komisyon kararlarını yürütmek,
3. Mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak, genel yönetim işlerini yürütmek ve bu yolda uygun
göreceği önlemleri almak,
4. Bölge adliye mahkemesi memurlarını denetlemek veya denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar
hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,
5. Hükme bağlanan işlerde adlî yargı ilk derece mahkeme hâkim ve savcılarına verilen not fişlerini mercilerine
göndermek,
6. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Adil yargılanma hakkı nedir?
1.Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasala kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince )Yeni bilirkişilik yasası
veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.
Uluslararası anlaşma ve kanunun uygulanması nasıl olur? Çatışma olması ihtimalini de değerlendirin.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza muhakemesinde kanun yolları nelerdir?
Olağan kanun yolları: İtiraz, istinaf, temyiz
Olağanüstü kanun yolları: Y. cumhuriyet başsavcısının itirazı, kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesidir.
Avukatlık meslek etik kuralları ulusal ve uluslararası hangi mevzuatta düzenlenmiştir? Bu mevzuatın tarihçesi hakkında bilgi veriniz.
Avukatlık kanunu ve havana sözleşmesi denilmiş. Ancak net olarak bakmak gerekecek.
Konut veya çatılı iş yeri kira sözleşmesinde tahliye sebepleri nelerdir?
1. Kiraya verenden kaynaklanan sebeplerle
a. Gereksinim, yeniden inşa ve imar
MADDE 350- Kiraya veren, kira sözleşmesini;
1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da
işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,
2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu
işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise,
belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih
dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile
sona erdirebilir.
b. Yeni malikin gereksinimi
MADDE 351- Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla
yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden
başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla
sona erdirebilir.
Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin
bitiminden başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da kullanabilir.
2. Kiracıdan kaynaklanan sebeplerle
MADDE 352- Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte
boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde
icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.
Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde
ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda
bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının
bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir.
Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu
bulunması durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa, sözleşmenin bitiminden
başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona erdirebilir.
Yargıtay?daki bozma/onama kararlarına göre hâkimlerin puanlanması yargı bağımsızlığını etkiler mi?
Şahsi kanaatim etkilemez, aksine yargının yeknesak bir şekilde karar vermesini sağlar. Fakat elbette ki dezavantajı da mevcut, terfi almak isteyen hakimler dosyaları okumadan doğrudan yargıtayın gerekçeleriyle de karar verebilirler ve de somut olaya uygun düşmeyen kararlar ortaya çıkabilir.
CMK 157 hakkındaki bilgileriniz nelerdir? Özellikle de savcı olduğunuz varsayımında; soruşturmanın gizliliği mi yoksa şüphelinin savunma hakkı mı üstte tutulmalı ve dolayısıyla da soruşturma dosyasının incelettirilmesi/incelettirilmemesi hakkındaki yorumunuz nedir?
Soruşturmanın gizliliğini düzenleyen hükümdür.
Merkezi Ve Ortak Sınavlara İlişkin Yargılama Usulü nasıldır?
Merkezî ve ortak sınavlara ilişkin yargılama usulü:
Madde 20/B- (Ek: 10/9/2014-6552/96 md.)
1. Millî Eğitim Bakanlığı ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan merkezî ve ortak sınavlar, bu sınavlara ilişkin iş ve işlemler ile sınav sonuçları hakkında açılan davalara ilişkin yargılama usulünde:
a) Dava açma süresi on gündür.
b) Bu Kanunun 11 inci maddesi hükümleri uygulanmaz.
c) Yedi gün içinde ilk inceleme yapılır ve dava dilekçesi ile ekleri tebliğe çıkarılır.
ç) Savunma süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren üç gün olup, bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla üç gün uzatılabilir. Savunmanın verilmesi veya savunma verme süresinin geçmesiyle dosya tekemmül etmiş sayılır.
d) Yürütmenin durdurulması talebine ilişkin olarak verilecek kararlara itiraz edilemez.
e) Bu davalar dosyanın tekemmülünden itibaren en geç on beş gün içinde karara bağlanır. Ara kararı verilmesi, keşif, bilirkişi incelemesi ya da duruşma yapılması gibi işlemler ivedilikle sonuçlandırılır.
f) Verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
g) Temyiz dilekçeleri üç gün içinde incelenir ve tebliğe çıkarılır. Bu Kanunun 48 inci maddesinin bu maddeye aykırı olmayan hükümleri kıyasen uygulanır.
ğ) Temyiz dilekçelerine cevap verme süresi beş gündür.
h) Danıştay evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi hâlde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Temyiz üzerine verilen kararlar kesindir.
ı) Temyiz istemi en geç on beş gün içinde karara bağlanır. Karar en geç yedi gün içinde tebliğe çıkarılır.
2. Millî Eğitim Bakanlığı ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan merkezî ve ortak sınavlar, bu sınavlara ilişkin iş ve işlemler ile sınav sonuçları hakkında açılan davalarda verilen yürütmenin durdurulması ve iptal kararları, söz konusu sınava katılan kişilerin lehine sonuç doğuracak şekilde uygulanır.
20 YIL SONRA YARGIYI NEREDE GÖRÜYORSUNUZ?
Bu soru bizim grubumuza soruldu ben cevaben bundan 20 sene sonra yargının nerede olabileceğini tasavvur edebilmek adına 20 sene önceki duruma bakmak gerekir dedim. 20 sene önceye dönersek adliyelerin durumu içler acısıydı gerek hakimler ve memurlar için gereksede avukatlar için çalışma şartları çok zordu aradan geçen süreç içerisinde birçok alanda iyileştirmeler yapıldı teknolojinin gelişmesiyle Uyap sistemi yargı faaliyetlerine entegre edildi ve 20 sene öncesine göre yargı şu aşamada çok çok iyi bir duruma geldi dedim. Eğer devletimizin yargı alanındaki faaliyetlere desteği devam ederse 20 sene sonra ülkemizde muasır medeniyetler seviyesinde yargı faaliyetleri görülmemesi için hiçbir neden olmadığını söyledim. Diğer arkadaşlar genel olarak istinaf sisteminin ve alternatif çözüm yollarının daha düzgün işler hale gelmesiyle yargılamaların daha çabuk yapılabileceğini ve yargıdaki durumun daha iyi bir konuma gelebileceğini belirttiler.
istinaf mahkemelerinin kurulması ve faaliyete geçmesi özellikle üst mahkemelerinin ağır iş yükünü haffletmiştir keza hakim ve savcı lımlarının yeteri kadar olması da yargıyı daha da hızlandıracağı aşikardır. Son dönemde yaşanan teknolojik gelişmelerin hız kazanacağı ve yargıya adapte edileceği hakim savcı ve adliye personeli açıklarının hızla kapanacağı geçekleştiğinde şimdikinden daha hızlı ve daha işlevsel olacağı muhakkaktır.Yine anayasa ve kaunlarda yapılacak yenliklerle vatandaşın yargıya güveni korunacaktır. 2 yıl uzun bir süre bu nedenle şu anda mevcut eksikliklerin tespiti ile bunara yönelik yapılacak çalışmalar yargıyı çok daha ileri seviyelere taşıyacaktır.
ASLİYE CEZADA DURUSMADA SAVCI OLMASI GEREKİR Mİ?
6572 sayılı kanun ile 5320 sayılı ceza muhakemesi kanununun yürürlük ve uygulama şekli hakkında kanuna eklenen geçici 9 madde ile de 31 12 2019 tarihine kadar Asliye Ceza Mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısının bulunmayacağı ve katılma hususunda kendisinin görüşünün alınmayacağı düzenlenmiştir
KESİN HÜKÜM NEDİR? MADDİ VE ŞEKLİ ANLAMDA KESİN HÜKMÜ AÇIKLAYIN.
Kesin hüküm, yargı merciinin bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son kararıdır. Devletin yargı etkinliğinin amacı toplumda hukuki çekişme ve uyuşmazlıkları gidererek hukuk güvenliği yaratmaktır. Buna ancak herkesi bağlayıcı nitelikte ve yargı otoritesini içeren kesin hükümle erişilir. Hukuk yargılama usulünde kesin hüküm, şekli anlamda ya da maddi anlamda olabilir. Bir mahkeme kararının şekli anlamda kesinliği, o karara karşı artık olağan kanun yoluna başvurulamamasını ifade eder. Şekli anlamda kesinlik bir yargı kararına karşı temyiz yoluna başvurulmasının yasal olarak kabul edilmemiş olması, böyle bir kanun yolu kabul edilmekle birlikte temyiz başvurusunun süresinin geçirilmiş olması, temyiz yoluna başvurulmasından vazgeçildiğinin açıkça bildirilmiş olması, temyiz başvurusunun Yargıtay?da reddedilerek dava mahkemesinin yargı kararının onanmış olması gibi durumlarda gerçekleşir. Şekli anlamda kesin hükme karşı ancak olağanüstü kanun yollarına başvurulabilir. Maddi anlamda kesinlik ise bir yargı kararı sonucunda konusu, tarafları ve nedeni aynı olan bir uyuşmazlığın bir daha dava konusu yapılamaması demektir. Yargı kararına yasanın verdiği bu nitelik, onun hukuki gerçek olarak kabul edilmesini zorunlu kılar. Davanın konusunun aynı olması, davacının ileri sürdüğü hakkın aynı nitelikte olması demektir. Davanın nedeninin aynı olması ise onun dayandırıldığı maddi olgunun aynı olması anlamına gelir. Çekişmesiz yargı kapsamına giren mahkeme kararları yalnızca şekli anlamda kesinlik kazanabilir. Maddi anlamda kesinlik kural olarak yargı kararının hüküm fıkrasını kapsar. Bununla birlikte hüküm fıkrasının belirsiz olması durumunda onun belirlilik kazanmasına yardımcı olan gerekçe ile hüküm fıkrasına sıkıca bağlı olan gerekçe de maddi anlamda kesin hüküm kapsamına girer.
Ceza yargılama usulünde mahkemenin son kararının kesin hüküm niteliği taşıması, hakkında hüküm verilmiş olan bir sanığın aynı eylemden dolayı bir daha yargılana- mamasını zorunlu kılar. Son karar olağan kanun yoluna süresi içinde başvurulmaması ya da başvurunun Yargıtay?da reddedilmesi durumunda kesinleşir.
FİKRİ İÇTİMA
Türk ceza kanununun 44. maddesinde yer alır. şöyle ki; işlediği bir fiille birden fazla farklı sucun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Örneğin; bir kişiye tahkir kastıyla tokat atmak hem yaralama hem hakaret vardır.
İDDİANAMENİN İADESİ SEBEPLERİ NELERDİR?
Madde 174 ? (1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) Ön ödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir. (2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez. (3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. 4)Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez. (5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.
GENEL NORM-ÖZEL NORM OLDUĞUNU NERDEN ANLARIZ? NASIL UYGULARIZ ?
Hukuk kuralları yapıldıkları zamanın özellikleri ve yapılış amaçları açısından belli tür ilişkilerin tümünü kapsar tarzda çıkarılabilir bunun yanında duyulan ihtiyaç nedeniyle söz konusu ilişkilerim vaazı biçimlerine yönelik ayrı ve farklı hükümler içeren düzenlemeler yapıldığını da sıklıkla rastlanır Eğer bu hukuk kuralları normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer alıyor iseler aralarında genellik özellik ilişkisi vardır sözgelimi Borçlar Kanunu satım sözleşmesi ile pek çok hüküm içerir bu hükümler satım sözleşmesi sayılan bütün ilişkilere uygulanabilir niteliktedir Bununla birlikte tüketicinin korunması hakkında kanun bazı satım sözleşmeleri ne uygun anan farklı hükümdar içermektedir tüketicinin korunması hakkında kanun kapsamına giren bir olayda Uyuşmazlık çıktığı ve mahkemeye taşındı durumda hakim geçerli ancak farklı hükümler içeren iki ayrı kanundan birini uygulamak durumundadır işte özel Kural ilkesi böyle bir durumda daha özel hükümler içeren kanunun uygulanması gerektiğini belirtir Dolayısıyla hakim örneğimizde ki olaydan tüketicinin korunması hakkında kanunun hükümlerini uygulamak durumundadır genel kanununa aykırı Yeni özel kanun hükümleri genel kanunun hükümlerini bertaraf eder özel kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel kanun özel kanun tamamlar eski kanun özel yeni kanun genel kanun özel kanun koyucunun iradesine bakılır kanun koyucunun iradesi genel kanunu ile özel kanununun konusunu oluşturan kurum ve ilişkiye ne olarak düzenleyerek ayrıntıların düzenlenmesine özel kanunla bırakmaya yönelik ise genel kanun özel kanun yürürlükten kaldırılmadığı kabul edilir Aksi halde yeni tarihli genel kanun'un özel kanunla düzenlenmiş kurum ve ilişkileri içine alarak onları büsbütün farklı bir sistem ve görünüşler veya ayrıntılı olarak düzenlenmiş bulunmasından ve yeni kanunun genel bir kanun olmasından özel kanunu yürürlükten kaldırdıği ilga ettigi sonucu çıkar
HAKİM VE SAVCILARIN SORUŞTURULMA USULLERİ
Anayasanın 144. Maddesine göre ; Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Hakimler ve Savcılar Kanunu : Madde 82 - Hakim ve savcıların görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle yaptırılabilir. Adalet müfettişlerinin denetim veya soruşturma sırasında öğrendikleri ve gecikmesinde sakınca bulunan konuların soruşturması için önceden izin alınması gerekmez. Ancak, durum hemen Adalet Bakanlığına bildirilir.
Hakim ve savcılar hakkında görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde evrak, Adalet Bakanlığınca ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet savcılığına, Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevli hakim ve savcılar hakkındaki evrak ise Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderilir. Cumhuriyet savcısı beş gün içinde iddianamesini düzenleyerek evrakı, son soruşturmanın açılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.
Haklarında son soruşturma açılmasına karar verilenlerden;, birinci sınıfa ayrılmış olanlarla ağır ceza mahkemeleri heyetine dahil bulunan hakim ve Cumhuriyet savcılarının, son soruşturmaları Yargıtayın görevli ceza dairesinde görülür. Birinci fıkra dışındaki hakim ve savcıların son soruşturmaları, yargı çevresi içinde bulundukları ağır ceza mahkemesinde yapılır.
CEZA KANUNLARININ ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
Madde 7- (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik: 29/6/2005 ? 5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir
İŞ DAVALARINDA GETİRİLEN ARABULUCULUK HAK ARAMA EHLİYETİNİ SINIRLAR MI
Kişinin hak arama ehliyetini sonlandırmadığı için dava öncesi bir arabuluculuk hak arama ehliyetini sınırlamaz.
ÖZEL HUKUKTA İVEDİLİKTEN NE ANLIYORSUNUZ.
İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz-delil tespiti işlemleri.
eski kanunda olan seri yargılama usulü mü kastedilen yeni hmk ile basit yargılamaya indirildi davanın çabuk sonuçlanması anlamında bu kastedilmiş olabilir mi
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN KISITLANMASI İLE İLGİLİ ANAYASA DIŞINDA BAŞKA KANUNLARDA NE GİBİ DÜZENLEMELER VAR.
CMK daki düzenlemeler Olağanüstü Hal Kanunu ve Sıkıyönetim Kanunu, Kamulaştırma kanunu. Vs.
HAKİMİNİN DURUŞMADA Kİ OLUMLU VE OLUMSUZ TUTUMLARI
Dosyayı incelemeden duruşmaya çıkmış olması ve bu sebeple karara duruşması için dosyayı incelemek üzere gün vermesi ,ön incelemede sulh ve arabuluculuğa teşvik noktasında yetersiz kalması,duruşma saatlerine riayet etmemesi, çözümü hukuk ile ilgili olmasına rağmen hemen ger dosyayı bilirkişiye göndermesi ve dosyanın bu sebeple makul sürede yargılamaların yapılamaması vss
SAVCILARIN HAKİMLERLE AYNI KÜRSÜYÜ PAYLAŞMASINI AVUKATLAR VE HUKUKİ DURUM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİNİZ
Hakimin özgür ve tarafsiz olmasi gerekir. Savcilik makaminin hakimlerle paylasilmasi hukuki acidan tarafsizliga golgebdusurmektedir bence. Ya genelde hakl bulanlara savcının taraf olmadığını lehe aleyhe delilleri topladığını ve lehe aleyhe işlem yaptığını söylerlerBu durum herşeyden önce silahların eşitliği ilkesine aykırı
BORÇLAR HUKUKUNDA EN ÖNEMLİ KONU NEDİR?
nispilik dürüstlük kusurlu sorumluluk ivazlılık 3. Kişiler aleyhine borç kurulamaması borçlunun ikametgahında ifa ilkesi İrade serbestisi
"İDARİ DAVADA TARAF DEĞİŞİKLİĞİ OLURSA MAHKEME NE ŞEKİLDE KARAR VERİR
İdari yargıda iradi taraf değişikliği mümkün değildir( tek istisnası dava konusunun değişmesi)
İdari yargıda taraf değilikliği gerçek kişinin ölmesi tüzel kişi ise tüzel kişiliğin sona ermesi veya tüzel kişiliğin el değiştirmesi ya da dava konusunun değişmesi ile olur.
Taraf değişikliği sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle davanın önceki rarafının yerini yeni taraf alır.yeni taraf davaya kaldığı yerden devam eder.
Yeni taraf açısından herhangi bir yenileme süresi öngörülmemiştir,sadece yenileme dikekçesi verilerek davanın tarafı konumuna geçilir.
Beğen · 3 · 13 Mart, 14:33
Zeynep Savcı
Zeynep Savcı İdari yargılama hukukunda tarafların degismesi hususu, davanın taraflarından biri olan gerçek kisinin ölmesi veya ölümle aynı sonuçları doguran sebeplerden biriyle kisiliginin sona ermesi, yine davanın taraflarından olan tüzel kisinin ortadan kalkması veya baska bir tüzel kisiye devredilmesi ve dava konusunun el degistirmesi sonucu gerçeklesir. Konu, idari yargılama hukuku açısından 2577 sayılı dari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesi ile 1602 sayılı askeri Yüksek dare Mahkemesi'nin 61. maddesinde düzenlenmistir. Söz konusu maddelere göre, taraf degisikligi sebeplerinden birinin gerçeklesmesiyle, davanın önceki tarafının yerini yeni taraf alır. Yeni taraf davaya kaldıgı yerden devam eder. Her iki kanunda da taraf degisikligi durumunda, davanın yeni tarafı açısından her hangi bir yenileme süresi öngörülmemistir. Sadece yenileme dilekçesi verilerek davanın tarafı konumuna geçilir. İdari yargılama hukukundaki taraf degisikligi tamamen kanuna dayanan ve taraf iradelerinden bagımsız bir taraf degisikligidir. dari yargılama hukukunda iradi olarak taraf degisikligi yapmak mümkün degildir. Bu durumun tek istisnası sayılabilecek bir husus olarak, dava konusunun (müddeabihin) davanın görülmesi esnasında el degistirmesidir. Bu durum da yine kanunda düzenlenmistir. Dava konusunun el degistirmesi durumunda, hakkın yeni sahibi, kural olarak, süregelen davanın da yeni tarafı olur.
KAMU YARARI NEDİR
Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, devlete yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.Geniş anlamıyle, ulusun, toplumun gereksemelerini karşılayan, toplumun bütün çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyle girişilen çalışmalar.
MUMEYYİZ TEŞDİT LUKATA METRUK MUAMMEN? TEKZİP TEBEYYÜN SELEF MUACCEL MEMNU
Muaccel vadesi gele müeccel henüz vadesi gelmemis olan tekzip evet duzeltme.. ozellikle gazete haberlerindw cok sık rastlanır haberin tekzibi başlığı ile tebeyyun ise ortya cikma imiş
Tekzip için bizde düzeltme demiştik ama asıl anlamı yalanlama imiş kurul düzeltmeyi pek kabul etmedi gibi gruptaki herkese sordu çünkü
KİŞİYE SIKI SIKIYA BAĞLI HAKLAR NEDİR? ÖRNEK VERİNİZ.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, temsilci yoluyla kullanılamayan, başkasına da devredilemeyen, kişinin ayrılmaz bir parçası olduğu için bizzat o kişi tarafından kullanılması gereken haklardır. Bu gibi hakları kullanabilmek için hak sahibinin ayırtım (ayırt etme) gücünün varlığı gerekli ve yeterlidir; ama ayırtım gücü yoksa bu haklar, temsilci tarafından da kullanılamayacağı için hiç kullanılamayacak demektir. Bu durum, ayırtım gücü olmayan kişi için kabul edilemeyecek kadar vahim sonuçlar doğuruyorsa, istisnai olarak hakkın yasal temsilci tarafından da kullanılmasına göz yumulabilmektedir. Bu hakların bazılarında sadece hakkın kullanılıp kullanılamayacağına karar verme yetkisi başkalarına devredilemez; ama hakkı kullanmaya bizzat hak sahibi karar verdikten sonra, buna ilişkin işlemleri yürütmek üzere bir temsilciden yararlanılması mümkün olabilir.
Anayasada kişi hürriyeti
HUKUKİ İSLEMLERDE GUVENLİGİ SAGLAYAN NEDİR?
Noter belgelerin güvenliğini sağlar, resmi kurumlardan alınmış belgeler ,tapu ... mühür.. Esas ve temel olarak noterlik kurumudur.Noterlik kurumunun varlık nedeni işlem güvenliğini dolayısıyla hukuki güvenliği gerçeklestirmek , devamlılığını sağlamaktır.
SORUSTURMADA GİZLİLİK, SAVCI OLSANIZ SORUŞTURMA DOSYASINI ŞÜPHELİYE İNCELETİRMİSİNİZ SAVUNMA HAKKIMI SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİMİ
?Kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.?
soruturmanin selameti icin majkemeden gizlilik karari alinabilir
İDARİ YARGIDA TEK BİR KİŞİNİN BİRDEN FAZLA İŞLEME KARŞI DAVA AÇMASIYLA, BİRDEN FAZLA KİŞİNİN TEK DİLEKÇEYLE DAVA AÇMASINI AÇIKLAYINIZ.
Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller: Madde 5 ? (Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. 2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir. ÖRNEK: Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açması, 1) Bir taşınmazın parselasyonu ile ilgili bir işlemin iptali için açılacak iptal davasını o taşınmazda ki bağımsız bölüm sahipleri tek bir dava dilekçesi ile dava açabilir. 2) Türkiye Barolar Birliğinin tüm avukatları ilgilendiren bir genelgesine karşı birden fazla avukat birleşerek genelgenin iptali için müşterek dilekçe ile dava açabilir.
İYUK DAVANIN KONUSUZ KALMASI?
Davanın konusuz kalması halinde mahkemece verilecek olan karar esas hakkında karar verilmesine yer olmadığıdır. Dava görüldüğü esnada davanın konusuz kalması durumunda hakim esasa ilişkin karar vermez ve davayaı dava masrafları ve vekalet ücreti yönünden karar bağlar. Davayı karar bağlarken de davada kimin haklı olup olmadığına bakarak karar verir HMK. md.331/1'e göre vekalet ücretine hükmeder. Sanırım burada dava konusuz kalmış olsabile borçlular dava açılmasına sebep olmakla vekalet ücreti ödemeye mahkum edilmişlerdir.
İDARİ YARGIDA DAVA DİLEKÇESİNDE EKSİKLİK OLURSA NE OLUR?
Şekle Aykırılık-Dilekçenin Reddi-Red Kararının Tebliğini izleyen 30 Gün içinde Dava Yenilenebilir
Şekle Aykırılığın Tekrarlanması-Davanın Reddi-Dava Yenilenemez. Red Kararına Karşı İtiraz ya da Temyiz Yoluna Gidilebilir.
30 Günlük Süre Aşıldıktan Sonra Davanın Yenilenmesi-Süre Aşımı Nedeniyle Davanın Reddi-Red Kararına Karşı itiraz ya da Temyiz Yoluna Gidilebilir
Dilekçenin imzasız Olması-Dilekçenin Reddi
Dilekçenin Ehliyetsiz Kimse Tarafından imzalanması-Ehliyetsizlik Nedeniyle Davanın Reddi
Dava Açma Suresi Geçirilmemişse Yasal Temsilci ya da Vekil Tarafından Yeniden Dava Açılabilir.
Ehliyetli Kişinin Vekilinin Avukat Olmaması-Dilekçenin Reddi-Red Kararının Tebliğini izleyen 30 Gün İçinde Bizzat veya Avukat Aracılığı ile Dava Açılabilir.
Davalı İdarenin (Hasım) Yanlış Gösterilmesi-Sakıncası Yoktur-Dava Dilekçesi Mahkemece Gerçek Hasma Tebliğ Edilir.
Dava Konusu işlemin Kesin ve Yürütülmesi, Zorunlu Nitelikte Olmaması-Davanın Reddi-Yapılacak Birşey Yoktur.
IYUK?un 5. Maddesine Aykırılık-Dilekçenin Reddi-Red Kararının Tebliği Tarihînden İtibaren 30 Gün içinde Her işleme Karşı Ayrı Ayrı Dava Açılır ya da Herkes Kendisiyle İlgili İşleme Karşı Ayrı Ayrı Dilekçelerle Dava Açar.
CEZA KANUNLARININ ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
Madde 7- (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik: 29/6/2005 ? 5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.
SUÇLARIN İÇTİMASINI ANLATINIZ
Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan kural "gerçek içtima" olup, bu ilke uyarınca "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusudur. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Raporunda; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" denilmektedir. Anılan kuralın istisnaları "suçların içtimaı" bölümünde bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtima maddelerinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK'da aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima 79. maddede tek madde halinde düzenlenmişken, 5237 sayılı Kanunda bu iki durum birbirinden ayrılarak aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
TCK'nun 44. maddesinde farklı neviden fikri içtima; "işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.
Kanun koyucu, gerçekleştirdiği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde "non bis in idem" kuralı gereğince bir fiilden dolayı birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmesini amaçlamış, "erime sistemi"ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır yaptırımı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda tek fiil veya bir fiilden ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s. 484)
TCK'nun genel hükümleri arasında yer alan "fikri içtima," şartlarının varlığı halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü bazı durumlarda ve suç tiplerinde uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Örneğin anılan kanunun 212. maddesinde sahte resmi veya özel belgelerin fail tarafından bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem resmi veya özel belgede sahtecilik, hem de ilgili diğer suçtan cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça "farklı neviden fikri içtima" hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş bulunması şeklinde belirlenebilecektir.
TCK'nun 42. maddesinde de gerçek içtima kuralının istisnalarından olan bileşik suç; "biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir" şeklinde tanımlanmış, kanun koyucu bununla da yetinmeyerek; "bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz" düzenlemesini getirmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde; "maddede biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması nedeniyle tek fiil sayılan ve doktrinde bileşik suç ya da mürekkep suç olarak adlandırılan fiilin tanımı yapılmakta ve bu tür suçlarda, suçu oluşturan araç suçtan dolayı ayrıca ceza verilmeyeceği dolayısıyla cezaların içtimaı hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça belirtilerek bu konuda meydana gelen bir kısım yanlış uygulamaların bundan böyle giderilmesi amacı güdülmektedir" açıklamalarına yer verilmiştir.
Bileşik suçta tek başlarına suç teşkil eden iki ayrı eylem birleşmekte, ancak suçlardan biri diğerinin içinde eridiğinden, faile iki ayrı suçtan değil, yalnızca en ağır neticenin karşılığı olan suçtan ceza verilmektedir. Bir başka anlatımla, farklı suç olarak düzenlenen birden fazla sonuç bir araya gelip, kendisini oluşturan suçlardan tamamen ayrı isim ve özellikte bağımsız bir suç oluşturmaktadır. İki suçun bir araya gelip birleşerek, bileşik suç oluşturma durumu iki şekilde meydana gelebilmektedir. Bunlardan ilki, bir suçun diğerinin unsuru; ikincisi ise, bir suçun diğer suçun ağırlaştırıcı nedeni olması halidir. Bileşik suçun birinci halinin tipik örneği, yağma suçudur. Gerçekten de yağma, hırsızlık ve cebir şiddet suçlarından ibarettir. Fakat bu iki suç, bağımsız kimliklerini, hatta isimlerini kaybetmek suretiyle başka bir suç şekline, yani yağmaya vücut vermektedir. Bir suçun diğerinin ağırlaştırıcı nedeni olduğu bileşik suç tipine, konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde işlenen yağmayı örnek göstermek mümkündür. Bu durumda aslında bağımsız bir suç olan konut dokunulmazlığının ihlali yağmanın nitelikli halini meydana getirmekte, bu nedenle faile yalnızca nitelikli yağma suçunun cezası tatbik edilmekte, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ceza verilememektedir. İki suç arasında bağlantı olsa bile, bu bağlantı suçlardan birinin diğer suçun unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olmadığı sürece "bileşik suç" veya "suçların içtimaı" söz konusu olmayacaktır. Bileşik suçtan bahsedilebilmesi için, bir suçun diğerinin unsuru veyahut da ağırlaştırıcı nedeni olduğu hallerde iki suçun kaynaşarak tek suç haline gelmesi gerekmektedir. Bileşik suçun varlığından sözedebilmek için, bu suretle kaynaşan suçlardan birinin, kanundaki açık hüküm gereğince diğerinin unsurunu ya da ağırlaştırıcı sebebini teşkil etmesi şarttır. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 1999, 14. Baskı, C. 1, s. 406)
Bir suçun diğerinin işlenmesinde yalnızca araç olması, bileşik suçun varlığını kabul bakımından yeterli değildir. Örneğin konutta, işyerinde ya da bunların eklentilerinde işlenen yağma suçunda unsur olan ve bağımsızlığını kaybeden konut dokunulmazlığının ihlali, cinsel saldırı veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olmadığından, konut dokunulmazlığının ihlali, cinsel saldırı ya da kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla birlikte işlenmesi halinde müstakil suç olma özelliğini korumaktadır. Ancak yağma suçunun konutta ya da işyerinde gerçekleştirilmiş olması suçun nitelikli halini teşkil edeceğinden, konutta ya da işyerinde yağma halinde bileşik suç hükümleri nazara alınarak, yalnızca nitelikli yağma suçundan ceza tayin edilecek, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkûmiyet hükmü kurulmayacaktır. Aksinin kabulü durumunda, failin işlemiş olduğu konut dokunulmazlığının ihlali eylemi, "non bis in idem" başka bir anlatımla "aynı fiilden dolayı ikinci kez yargılama olmaz" kuralına aykırı olarak ikinci kez cezalandırılmış olacaktır.
YABANCİLARİN TURKİYEDE YARGİLAMA USULÜ
(1) Bir yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı en az bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede Türkiye?nin zararına işlediği ve kendisi Türkiye?de bulunduğu takdirde, Türk kanunlarına göre cezalandırılır. Yargılama yapılması Adalet Bakanının istemine bağlıdır.
(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen suçun bir Türk vatandaşının veya Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisinin zararına işlenmesi ve failin Türkiye?de bulunması halinde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması koşulu ile suçtan zarar görenin şikayeti üzerine fail, Türk kanunlarına göre cezalandırılır.
(3) Mağdur yabancı ise, aşağıdaki koşulların varlığı halinde fail, Adalet Bakanının istemi ile yargılanır:
a) Suçun, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi.
b) Suçluların geri verilmesi anlaşmasının bulunmaması veya geri verilme isteminin suçun işlendiği ülkenin veya failin uyruğunda bulunduğu devletin hükûmeti tarafından kabul edilmemiş olması.
(4) Birinci fıkra kapsamına giren suçtan dolayı yabancı mahkemece mahkûm edilen veya herhangi bir nedenle davası veya cezası düşen veya beraat eden yahut suçu kovuşturulabilir olmaktan çıkan yabancı hakkında Adalet Bakanının istemi üzerine Türkiye?de yeniden yargılama yapılır.
(5) (Ek: 18/6/2014-6545/56 md.) Birinci fıkra kapsamına giren hâllerde rüşvet ve nüfuz ticareti suçlarından dolayı yargılama yapılması Adalet Bakanının istemine bağlı değildir.
MAĞDUR HAKLARI
Mağdur ile şikayetçinin, ?hakları? 04.12.2004 kabul 17.12.2004 yayım tarihli Ceza Muhakemesi Kanununun, 234. maddesinde,ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Mağdur ile şikayetçinin hakları, 2 grupta toplanır. Birinci Grup: Mağdur ve şikayetçinin, ?soruşturma? evresinde hakları vardır. İkinci Grup: Mağdur ve şikayetçinin, ?kovuşturma? evresinde hakları vardır. Mağdur ve şikayetçinin, ?soruşturma evresinde? 5 hakkı vardır. Birinci Hak: Mağdur ve şikayetçi, delillerin ?toplanmasını? isteme hakkına sahiptir.İkinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşulu ile Cumhuriyet Savcısından ?belge örneği? isteme hakkına sahiptir.Üçüncü Hak: Mağdur ile şikayetçi, vekili ?yoksa? , baro tarafından kendisine bir avukat görevlendirilmesini isteme hakkına sahiptir. Dördüncü Hak: 153. maddeye uygun olmak üzere, vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve el konulan ve muhafazaya alınan eşyayı, ?inceletme? hakkına sahiptir. Beşinci Hak: Mağdur ile şikayetçi,Cumhuriyet Savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına, kanunda yazılı usulüne göre ?itiraz? etmek hakkına sahiptir. Mağdur ile şikayetçi, kovuşturma evresinde, 7 hakka sahiptir.Birinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, duruşmadan haberdar edilme hakkına sahiptir. İkinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, kamu davasına katılma hakkına sahiptir. Üçüncü Hak: Tutanak ve belgelerden, vekili aracılığı ile örnek isteme hakkına sahiptir. Dördüncü Hak: Mağdur ile şikayetçi, tanıkların davetini isteme hakkına sahiptir. Beşinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme hakkına sahiptir. Altıncı Hak: Mağdur ile şikayetçi, davaya katılmış olma koşulu ile, davayı sonuçlandıran kararlara karşı, kanun yollarına başvurma hakkına sahiptir. Davaya katılma konusunda şunu söyleyebiliriz: Şikayetçi, davaya müdahil olmamış ise, kararı temyiz edemez. Bu nedenle, şikayetçinin davaya müdahale dilekçesi vermesini tavsiye ediyoruz. Yedinci hak: Mağdur, 18 yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malül olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın, bir vekil görevlendirilir.Bu haklar, suçun mağdurları ile şikayetçiye anlatılıp, açıklanır ve bu husus tutanağa yazılır. Mağdur ile şikayetçinin davete uymamaları Yeni Ceza Muhakemesi Yasamızın 235. maddesinde açıklanmıştır. Mağdur, şikayetçi veya vekilinin dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında,?belirttikleri? adresleri tebligata esas alınır. Belirtilen adrese çıkartılan çağrıya rağmen, ?gelmeyen? kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz. Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeni ile tebligat yapılamaması hallerinde adresin araştırılması gerekmez. İstisnası şudur: Mağdur, şikayetçi veya vekilinin beyanının alınması ?Zorunlu? görüldüğü hallerde adres araştırması yapılır.Duruşmalı İnceleme Ceza Muhakemesi Yasasının 299.maddesinde açıklanmıştır. Şöyle ki: ?-?10 yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde Yargıtay incelemelerini sanığın veya katılanların temyiz başvurusundaki istemi üzerine re?sen ? duruşma ? yolu ile yapılır. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafii ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi kendisini bir müdafii ilede temsil ettirebilir. Sanık, tutuklu ise, duruşmaya katılma isteminde bulunamaz (CMK m. 299).
CEZANIN SUÇLUYU ISLAH ETME AMACI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
ıslah edici ceza modern çağın en çok değer verdiği ve üzerinde titizlikle durduğu onarıcı ceza türünden ayrı düşünülemeyecek düzeltici adalet çizgisinde anılmaktadır. Bireylerin düşünceleri ile duygularının bir bütün olduğu bu ceza türünün temelinde yatar. Duygusal olarak düzeltilebilir suçlar ve suça kalkışma dürtüsü eğer ıslah edilebilir boyuttaysa düzeltici adaletin işlev görmesi bu ceza türünde somutlaşmaktadır.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ NASIL YAPILIR?
Anayasa değişikliği için kaç milletvekili ve kaç oy gerekir : TBMM?de anayasa değişikliği önerisi, 330 milletvekilinin onayını alırsa, referanduma gider ve 367 milletvekiliyle de yeni bir anayasa yapılabilir.
Anayasa Değişikliği ve Milletvekili İmzaları : Anayasa değişikliğinin nasıl yapılacağı T.C. Anayasasında belirtilmiştir. Yani, kanunla düzenlenir ve T.B.M.M. üye tamsayısının en az 1/3?ünün imzası (184 Milletvekili) ile teklif edilir. Kabulü için ise nitelikli çoğunluk gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları bir daha görüşülmek üzere TBMM ne gönderebilir. Meclis geri gönderilen kanunu üye tam sayısının 2/3 ile aynen kabul ederse Cumhurbaşkanı bunu halkoyuna sunabilir.
Meclisçe üye tamsayısının 3/5 ile veya 2/3 az oyla kabul edilen anayasa değişiklikleri Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği zaman halkoyuna sunulmak üzere RG de yayımlanır.
Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine Meclis üye tamsayısının 2/3 ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Bunlar RG de yayımlanır.
Halkoyuna sunulan kanun değişikliklerin yürürlüğe girmesi için halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul olması gerekir.
ANAYASANIN DEĞİŞMEZ 3 MADDESİ HANGİLERİDİR
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.
ASLİ KUSURLU OLAN DAVA AÇABİLR Mİ ?
,ANAYASA MAHKEMESİNİN YÜCE DİVAN SIFATIYLA YARGILAMA YAPMASI İLE İLGİLİ ELEŞTİRİLERİ
TEBLİGAT HUKUKUNDAKİ AKSAKLIKLAR NASIL GİDERİLİR
İDARE MAHKEMESİ 15 GÜNLÜK İSTİNAF SÜRESİNİ KARARDA 30 GÜN OLARAK BELİRTMİŞ VE 25. GÜN İSTİNAF YAPILMIŞSA NE KARAR VERİRSİNİZ
ADALET ANLAYIŞINIZI ETKİLEYEN OLAY
HUKUK FAKÜLTESİ 3.SINIFTAKİ BORÇLAR GENEL,CEZA GENEL,İDARE VE TÜRK HUKUK TARİHİ DERSLERİ SEÇMELİ OLSAYDI HANGİ 2 SİNİ SEÇERDİNİZ NEDEN
ANAYASA?DA ÖZGÜRLÜK VE DENETİM DEĞERLENDİRMESİ. ANAYASA HAZIRLASANIZ NELERE DİKKAT EDERSİNİZ?
ÇEKİRDEK HAKLAR NELERDİR VE OHAL SÜRESİNDE HANGİ HAKLAR SINIRLANABİLİR?
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER NEDEN ANAYASA DÜZENLENİYOR KANUNLARDA DÜZENLENSE OLMAZ MI
ERGİN OLMAYAN ADINA KAZA SEBEBİYLE TAZMİNAT DAVASI AÇILIRKEN DAVACI KÜÇÜĞÜN KENDİSİ Mİ OLUR YOKSA ANNE BABA MI DAVACI OLARAK GÖSTERİLİR :)
TAŞINMAZLARA ELKOYMA VE KAYYUM ATANMASI
HÜRRİYYETE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR
DİPNOT:
Y2HD, 20.02.2017 günlü kararında aynen;
"Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan "11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol", 6684 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunarak, 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve "iç hukukumuz" halini almıştır." yazmıştır.
Tekrar edeyim: İç hukuk halini almıştır !!!!! İç hukuk kuralları bilindiği üzere tarafları TÜRK olanlara uygulanır !!!
"Velâyet, boşanmada çocuk kendisine bırakılan aittir"(TMK m.336) normu Milletlerarası Andlaşma TMK'daki aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çatıştığı İÇİN DE Milletlerarası Andlaşma hükümleri esas alınır. (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.90/son).
2. Hukuk Dairesi İLAVETEN;
ORTAK VELAYET DÜZENLENMESİNİN, TÜRK KAMU DÜZENİNE AÇIKÇA AYKIRI OLDUĞUNU YA DA TÜRK TOPLUMUNUN TEMEL YAPISI VE TEMEL ÇIKARLARINI İHLAL ETTİĞİNİ SÖYLEMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
De demiştir.
Bu konuda artık SON SÖZÜM:
1- Ortak velayet artık İÇ HUKUK kuralıdır
2- Ortak velayet Türk Kamu düzenine aykırı da değildir.
3- Ortak velayet Türk toplumunun temel yapısını ve temel çıkarlarını ihlal etmemektedir.
İçtihadımıza AYNEN yazdık bunları.
Yargıtay, içtihat değiştirmedi sadece YENİ KANUNU HMK m. 33 ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.90/son hükmü gereği olarak uyguladı.
Olan biten budur !!!
Hiçbir hakim usulüne uygun şekilde yürürlüğe girmiş bir kanunu koşulları oluştuğu halde uygulamamazlık edemez. Aksi uygulamaya karşı elbette kanun yolu açıktır.
Adalet; bağımsız ve tarafsız mahkemelerce dağıtılır.
Halkımızın bilgisine..(Ömer Uğur Gençcan )
MÜLAKATTA SORULAN SORULAR VE CEVAPLARI 2017 (ÖNCEKİ DÖNEM SORULARI 3)
TUTUKLAMA VE ADLİ KONTROL ARASINDAKİ FARKLAR
Tutuklama nedenleri
Madde 100 ? (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.(1) (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir: a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa. b) Şüpheli veya sanığın davranışları; 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir: a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (2)1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78), 2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),3.(Ek: 6/12/2006 ? 5560/17 md.) Silahla işlenmiş kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),4. İşkence (madde 94, 95)5. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102), 6. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),7.(Ek: 6/12/2006 ? 5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308), 11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.d) 10.7.2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.g) (Ek: 27/3/2015-6638/14 md.) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.h) (Ek: 27/3/2015-6638/14 md.) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.(4) (Değişik: 2/7/2012-6352/96 md.) Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. (1)
Tutuklama kararıMadde 101 ? (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;a) Kuvvetli suç şüphesini, b) Tutuklama nedenlerinin varlığını, c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır. (4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.
Tutuklulukta geçecek süre
Madde 102 ? (1) (Değişik: 6/12/2006 ? 5560/18 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. (3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.
Cumhuriyet savcısının tutuklama kararının geri alınmasını istemesi Madde 103 ? (1) Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adlî kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hâkiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler. (Mülga üçüncü cümle: 25/5/2005 ? 5353/12 md.)(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adlî kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re'sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır.
Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri Madde 104 ? (1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir.
Usul Madde 105 ? 1) 103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.
Salıverilenin yükümlülükleri Madde 106 ? (1) Salıverilmeden önce şüpheli veya sanık, yetkili yargı merciine veya tutukevinin müdürüne adresini ve varsa telefon numarasını bildirmekle yükümlüdür.(2) Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bildirmesi ihtar olunur; ayrıca, ihtara uygun hareket etmediğinde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilir. Bu ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilir.
Tutuklananın durumunun yakınlarına bildirilmesi Madde 107 ? (1) Tutuklamadan ve tutuklamanın uzatılmasına ilişkin her karardan tutuklunun bir yakınına veya belirlediği bir kişiye, hâkimin kararıyla gecikmeksizin haber verilir.(2) Ayrıca, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürmemek kaydıyla, tutuklunun tutuklamayı bir yakınına veya belirlediği bir kişiye bizzat bildirmesine de izin verilir. (3) Şüpheli veya sanık yabancı olduğunda tutuklanma durumu, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.
Tutukluluğun incelenmesiMadde 108 ? (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir. (1)(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.
Adlî kontrol
Madde 109 ? (1) (Değişik: 2/7/2012-6352/98 md.) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:a) Yurt dışına çıkamamak.b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.j) (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Konutunu terk etmemek.k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek. l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.(4).)Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir. (1)(6) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz. (1)(7)? Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında (?) (2) adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir. (1)(2)
Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler Madde 110 ? (1) Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir. (3) 109 uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
Adlî kontrol kararının kaldırılması Madde 111 ? (1) Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hâkim veya mahkeme 110 uncu maddenin ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.(2) Adlî kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir.
Tedbirlere uymama Madde 112 ? (1) Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir. (2) (Ek: 24/11/2016-6763/24 md.) Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.
Güvence Madde 113 ? (1) Şüpheli veya sanık tarafından gösterilecek güvence, aşağıda yazılı hususların yerine getirilmesini sağlar:a) Şüpheli veya sanığın bütün usul işlemlerinde, hükmün infazında veya altına alınabileceği diğer yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazır bulunmasıb) Aşağıda gösterilen sıraya göre ödemelerin yapılması:1. Katılanın yaptığı masraflar, suçun neden olduğu zararların giderilmesi ve eski hâle getirme; şüpheli veya sanık nafaka borçlarını ödememeleri nedeniyle kovuşturuluyorlarsa nafaka borçları.2. Kamusal giderler.3. Para cezaları. (2) Şüpheli veya sanığı güvence göstermeye zorunlu kılan kararda, güvencenin karşıladığı kısımlar ayrı ayrı gösterilir.
Önceden ödetmeMadde 114 ? (1) Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı, şüpheli veya sanığın rızasıyla güvencenin mağdurun haklarını karşılayan veya nafaka borcuna ilişkin bulunan kısımlarının, istedikleri takdirde, mağdura veya nafaka alacaklılarına verilmesini emredebilir.(2) Soruşturma ve kovuşturmanın konusunu oluşturan olaylar nedeniyle, mağdur veya nafaka alacaklısı lehinde bir yargı kararı verilmiş ise, şüpheli veya sanığın rızası olmasa da ödemenin yapılması emredilebilir.
Güvencenin geri verilmesiMadde 115 ? (1) Hükümlü, 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yazılı bütün yükümlülükleri yerine getirmiş ise güvencenin 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendini karşılayan ve aynı maddenin ikinci fıkrasına göre verilecek kararda belirtilen kısmı kendisine geri verilir.(2) Güvencenin, suç mağduruna veya nafaka alacaklısına verilmemiş olan ikinci kısmı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararları verildiğinde de şüpheli veya sanığa geri verilir. Aksi hâlde, geçerli mazereti dışında, güvence Devlet Hazinesine gelir yazılır.(3) Hükümlülük hâlinde güvence 113 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan hükümlere göre kullanılır, fazlası geri verilir.
YARGI MEKANİZMASININ EKSİKLİKLERİ...
Teknolojik eksiklikler söz konusu, kırtasiyecilik çok fazla..
HUKUKA UYGUNLUK MU ADALET Mİ HANGİSİNİ TERCİH EDERSİNİZ GEREKÇESİ NE OLURDU?
hakimlik görevini icra eden kişi bakımından bu bir tercih olamaz. Hakim Türk hukukunu resen uygulamakla yükümlüdür. Bu halde öncelik hukuka uygunluktur. Adalet ise hukuka uygunluğun bir sonucudur. adaletin tecellisi noktasında taraflardan kaynaklanan bir şahsi sebep yahut işlem koşullarında hakime takdir hakkı tanınan bir mesele adaletin tecellisi noktasında takdir hakkı sınırları içerisinde hareket edilmelidir. Anayasanın 138. maddesi bu noktada açık " Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler." cevap hukuka uygunluk. Her hukuka uygun karar adaletli olmayabilir. Bu maksatla hakime takdir hakkı tanınmıştır. Takdir hakkını hakkaniyet ve adalet ilkeleri çerçevesinde değerlendirmek ve adaletin tecellisi noktasında vicdani kanaatini bu doğrultuda kullanmak gerekir. tersini düşünecek olur isek adaletli olup hukuka uygun olmayan karar yönünden hukuka aykırılık mutlak bozma nedenidir
Adalet ?iyi? bir şey olmak sıfatıyla ahlakın, eşitliği yansıtması açısından da hukukun konu alanı içinde bulunmaktadır. Toplumda yarar ve yükümlülüklerin paylaştırılması için çoğu zaman zora değil hukuka başvurulmaktadır. Ancak, bu temele dayalı düzenin kabul edilebilmesi için onun adil olması gerekir. Adil olmayan bir düzen uzun süreli de olmayacaktır. Çünkü hukuk barış ve düzeni öngörmektedir. ?birbirine benzeyen durumlarda, benzer biçimde davranma? akla uygun eşitlik ilkesine işaret etmektedir. Adalet hukuk düzeninin bir değerlendirme ölçüsü rolünü oynar. Bu nedenle de önemi asla yadsınamaz.
HER HUKUKA UYGUN KARAR ADALETLİ MİDİR?
Hukuk kelime olarak hakların çoğuludur. Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen kuralların bütününe hukuk diyoruz. Hukukun nihai amacı adaletli bir devlet ile huzur ve güven içinde yaşayan bir toplumu inşa etmektir. Hukukun görevi adalet üzere devletin yargılama, cezalandırma yetkisini kullanması, toplumsal uzlaşı içinde hakça bir toplum düzenini sağlamasıdır. bazen devlet otoritesi korunması amacıyla adil olmayan kanunlar çıkarılmaktadır her hukuka uygun karar adil diyemeyiz örneğin kayıp kaçak bedelleri ile ilgili dava açılmasının önünü kesen yasalar gibi.
REFARANDUMA SUNULAN ANAYASA DEGİSİKLİGİ İLE ASKERİ YARGİNİN KALDİRİLMASİ HAKKİNDAKİ GORUSLERİNİZ?
Bu konuya uygulamadan yola çıkarak yanıt vermek gerekir ise askeri idare mahkemesinde görülen davaların hemen hemen hepsi İdare mahkemesinde idare hukuku kuralları çerçevesinde çözümlenebilecek nitelikte. Hatta öyle ki İdari Yargılama Usulü ve İdare Hukuk Prensiplerine göre uyuşmazlıkların çözümlenmekte. Askeri Yüksek idare mahkemesinin ayrı bir yargı kolu olarak yapılanmasını lüzumlu kılan bir sebep yok. Disiplin mahkemeleri yeni anayasa taslağında korunmuş
.
MÜSADERE İLE EL KOYMANIN FARKI
Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Diğer bir deyimle işlenen bir suç karşılığı olarak, suçlunun malvarlığının tamamı veya bir bölümü üzerindeki mülkiyete son verilmesi ve bu mülkiyetin kamusal bir teşekküle (Devlete) devredilmesi anlamına gelen ve bir yaptırım çeşididir.
Suçun veya tehlikelerin önlenmesi amacıyla veya suçun delili olabileceği veya müsadereye tâbi olduğu için, bir eşya üzerinde, rızası olmamasına rağmen, zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemine elkoyma denilir.
Elkoyma bir koruma tedbiridir mülkiyeti sona erdirmez. Müsadere hükümdür mülkiyet el değiştirir.
Elkoyma kararını acele hallerde c. Savcı verebilir 24 saat içinde sch. Onayına sunar. Müsadere kararını mahkeme verir.
müsadere , ceza yasasında güvenlik tedbiri niteliğinde bir yaptırım olarak düzenlenmiştir, elkoyma ise ceza muhakemesi sırasında başvurulan bir yöntemdir. müsadere, kişinin o eşya üzerindeki hakkını tamamen sona erdirir, elkoyma ise kişinin eşya üzerindeki tasarruf yetkisini sadece sınırlandırır. elkoyma , geçisi bir önlemdir, müsadere ise süreklidir.
El koyma türleri için CMK 127-134 aralığındaki maddeleri okuyunuz.
-Müsadere bir güvenlik tedbiri olup Türk Ceza kanununda düzenlenmişken, El koyma bir koruma tedbiri olup CMK?da düzenlenmiştir.
-Müsadere yoluyla suçun işlenilmesinde kullanılan veya suçtan elde edilen eşyanın mülkiyeti devlete geçmekte iken, el koyma geçici mahiyette olduğu için malikin mülkiyet hakkı sona ermez.O kişinin sadece eşya üzerindeki tasarruf yetkisini sınırlandırır.
-Müsadere sürekli bir nitelikteyken, el koyma koruma tedbiri olduğu için geçici mahiyettedir.
-Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Diğer bir deyimle işlenen bir suç karşılığı olarak, suçlunun malvarlığının tamamı veya bir bölümü üzerindeki mülkiyete son verilmesi ve bu mülkiyetin kamusal bir teşekküle (Devlete) devredilmesi anlamına gelen ve bir yaptırım çeşididir. Hukukî niteliği bakımından müsadere güvenlik önlemi olarak düzenlenmiştir. -Elkoyma; suçun veya tehlikelerin önlenmesi amacıyla veya suçun delili olabileceği veya müsadereye tâbi olduğu için, bir eşya üzerinde, rızası olmamasına rağmen, zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemine el koyma denilir. Arama sonucunda bazı eşyaya elkoyma söz konusu olduğunda, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk âmirinin yazılı emri ile elkoyma işlemi gerçekleştirilebilir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar
SİZCE HUKUKUN EN TEMEL İLKESİ NEDİR?
Hukukun evrensel ilke ve esasları, demokratik hukuk toplumlarının vazgeçilemez ve devredilemez değerlerdir. Bu ilke ve esaslar, insanlık tarihinin yüzyıllara yayılan çekişmeleri, kavgaları ve savaşları neticesinde 20. yüzyılın sonlarına doğru netleşmiş ve birçok uluslararası sözleşme ile anayasada yerini bulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, hukuk kurallarını bu ilke ve esaslar ışığında düzenleyip uygulamak zorundadır. Aşağıda, dilimizden düşürmediğimiz, ancak soyut olması itibariyle anlaşılamayan hukukun evrensel ilke ve esaslarının neler olduğuna ve kısa tanımlarına yer vereceğiz.
1- Hukuk Devleti: Hukuk kurallarına önce kendisi uyan, keyfi yetki kullanımına izin vermeyen, işlem ve eylemlerini hukukilik denetimine tabi tutulmasını engellemeyen devlettir.
2- Kuvvetler Ayrılığı: Yasama, yürütme ve idare ile yargı yetkileri olarak adlandırılan ve millete ait olan kamu kudretinin tek elde toplanmayıp, ?demokratik hukuk devleti? ilkesine uygun bir şekilde kamu kudreti kullanıcıları arasında paylaştırılmasıdır.
3- Yargı Birliği: İnsanlar arasında senin mahkemen-benim mahkemem, senin hakimin-benim hakimim, senin savcın-benim savcım anlayışına hizmet etmeyecek şekilde, herkes için aynı usul ve esaslarla yargılama yapan mahkemelerin aynı çatı altında toplanmasıdır. ?Yargı birliği? ilkesi, ?eşitlik? ilkesinin bir sonucudur.
5- Eşitlik: Tüm insanlar her bakımından eşittir. Hukuki statüden kaynaklanan farklı uygulamalar, ancak zorunlu hallerde ve somut durumda duyulan ihtiyaçla sınırlı olarak mümkündür.
8- Hak Arama Hürriyeti: Herkes, meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle bağımsız ve tarafsız yargı önünde iddia ve savunma ile dürüst yargılanma hakkına sahiptir. Hak arama hürriyeti kısıtlanamaz.
9- Dürüst Davranma ve İyiniyet İlkeleri
Hukuki eşitlik ilkesià 1982 Anayasasının ?Kanun Önünde Eşitlik ? başlığını taşıyan 10?uncu maddesi şöyle demektedir: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
hukukun üstünlüğü ilkesi à Hukukun üstünlüğü, devletin tüm organları üzerinde hukukun mutlak bir egemenliğe sahip olmasıdır. Hukukun üstünlüğü ilkesi, hukuk devletinin ve demokrasinin vazgeçilmez koşuludur.
İDARE MAHKEMESİ KAMU GÖREVLİSİNE 6 AY HAPİS CEZASI VERMİŞ VE KARAR SAVCI OLARAK ÖNÜNÜZE GELMİŞ NE YAPARSINIZ?
Yetki gaspı söz konusu..eğer kamu görevlisisnin suç işlediğine dair delil varsa savcılık soruşturma açmak için gereken makamlardan izin alır..ancak bu kararın infazı yapılamaz..yok hükmündedir
YARGI KOLLARI?
A. ANAYASA YARGISI
Anayasa yargısı, çok kısaca kanunların anayasaya uygunluğunun denetlenmesi anlamına gelir. Türkiye?de anayasa yargısı organı tek mahkemeden oluşur; o da Anayasa Mahkemesidir.
B. ADLÎ YARGI
Adlî yargı , olağan ve genel yargıdır. Yani diğer yargı kollarının görevine girmeyen davalara adlî yargıda bakılır. Diğer bir ifadeyle bir uyuşmazlık, anayasa yargısının, idarî yargının, askerî ceza yargısının, askerî idarî yargının görevine girmiyorsa, adlî yargının görevine girer. Bu nedenle, adlî yargı kapsamı en geniş olan yargıdır. İlk der. Mah./bam/Yargıtay
C. İDARÎ YARGI
İdarî yargı, idarî makamların idare hukuku alanındaki faaliyetlerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümlendiği yargı koludur. Diğer bir ifadeyle idarî yargı, kural olarak devletin merkezî idare teşkilatı ve yerinden yönetim kuruluşlarının idarî eylem ve işlemlerinden doğan davaların görüldüğü yargı koludur.
D. ASKERÎ CEZA YARGISI
Askerî mahkemelerin görevi Anayasamızın 145?inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddenin ilk fıkrasına göre askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri ?asker kişilerin, askerî olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerî mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler?. Bu maddenin ikinci fıkrasına göre ise, askerî mahkemeler ayrıca ?asker olmayan kişilerin özel kanunda belirtilen askerî suçları ile kanunda gösterilen görevlerini ifa ettikleri sırada veya kanunda gösterilen askerî mahallerde askerlere karşı işledikleri suçlara da bakmakla görevlidirler. Kapatılacak.
F. UYUŞMAZLIK YARGISI: UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
Ülkemizde birden çok yargı kolu bulunduğu için bunlar arasında görev ve hüküm uyuşmazlıklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. İşte bu tür uyuşmazlıkların çözümü için Anayasamız 158?inci maddesinde bir Uyuşmazlık Mahkemesi kurmuştur. Bu maddenin ilk fıkrasına göre, ?Uyuşmazlık Mahkemesi adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkilidir?.
G. HESAP YARGISI: SAYIŞTAY
Anayasamız yargı bölümünde, bir de Sayıştayı düzenlemiştir (m.160). Sayıştay sıradan bir yüksek mahkeme değildir. Aynı zamanda bir idarî organdır. Sayıştayın iki yönü vardır. Sayıştay bir yönüyle genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına incelemek ve denetlemek ile görevlidir. Bu ?inceleme ve denetleme? görevi idarî bir görevdir. Yargısal nitelikte değildir. Sayıştayın bu idarî görevi bizi burada ilgilendirmemektedir.
Ancak Anayasamızın 160?ıncı maddesine göre Sayıştayın ikinci bir görevi daha vardır. Bu da genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve gider ?sorumlularının hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak?tır. Sayıştayın bu ikinci faaliyeti, yani kesin hükme bağlama faaliyeti yargısal niteliktedir.
SOSYAL DEVLET NEDİR?
Refah devleti veya sosyal devlet, minimum düzey ötesinde vatandaşlarının refahı için birincil sorumluluk kabul eden devlet kavramı olup devletin vatandaşlarının iktisadi ve sosyal esenliklerinin korunması ve teşvik edilmesinde ana rol oynamasını önerir. Bu şekil devlet kavramı fırsat eşitliği, servetin eşit şekilde dağılması ve nispeten rahat bir hayat sağlamak için gerekli asgari şartlara yetişemeyen kişiler için kamu mesuliyeti prensiplerine dayanır. Bu genel yaklaşım bir ülkenin çok değişik şekilde iktisaden ve sosyal bakımdan organize edilmesini mümkün kılar.
***- Ekonomik, sosyal, kültürel bakımdan, vatandaşın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan tedbirleri alan, sosyal barış ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata müdahaleyi gerekli gören devlet Sosyal Devlettir.
- Sosyal devlet ilkesi, devlet açısından çok ağır bir ilke olduğu için, bu ilkeye anayasamızın 65. maddesiyle sınırlama getirilmiştir. Bu sınırlamaya göre devlet, sosyal ve ekonomik alanlardaki görevlerini, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.
Unsurları:
- Herkese insana yakışır asgari bir hayat düzeyi sağlamaya yönelik tedbir alma
- Vergide adaleti sağlama
- Kamulaştırma ve devletleştirme
- Planlama
- Sosyal haklar
AVUKATLARIN SORUNLARI?
, UYAP Hataları duruşmaların saatinde başlamaması, yalnızca dosyanın incelenmesi için duruşmanın başka bir güne verilmesi v.b.)
KANUN DEVLETİ HUKUK DEVLETİ NEDİR? KANUN DEVLETİNE ÖRNEK VERİNİZ. IKİSİ ARASINDAKİ FARK
Bir devletin hukuk devleti olabilmesi için hak ve hukuku gözetmesi , keyfî hareket etmemesi gerekir. Mevcut hükümetin yalnızca seçmen kitlesine değil , devletin bütün vatandaşlarına hitap etmesi gerekir. Yani hükümetin çoğunlukçu değil çoğulcu hareket etmesi gerekir. Hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığının , millî değerler ile birlikte gözetilmesi gerekir. Şüphesiz ki millî değer lerden bağımsız bir hukuk sistemi varlığını devam ettiremez. Ve dayanaksız bir hukuk sistemiyle de hukuk devletine ulaşmak hayalden öteye geçemez. Hukuk devletiyle kanun devleti arasındaki en temel fark birinin kanunlar çerçevesinde , diğerinin hak ve hukuk çerçevesinde hareket etmesidir. Hukuk devleti hukuku her nevi ile uygulayan genel ve özel kanunlarla anayasanın tanıdığı hak ve özgürlükleri mümkün olduğunca hukukun tanımına uygun olarak bireyler arasında uygulayan erk iken. Kanun devletinde ise erkin yarattığı ve düzenlediği çerçevede yaşama hakkı veren devlettir. Hukuk devletinde birey hak sahibi iken kanun devletinde hak bireye tanınan başka bir ifade ile lutfedilen menfaattir.
İki sistem arasındaki en temel fark bu sistemlerin felsefelerinde görülmektedir.
Hukuk devletinin temel felsefesi sistemin tüm aygıtlarını insanın hizmetine sokmasıdır.
Bu anlamda bürokrasi, ordu, siyasal partiler, dernekler, yasalar, ekonomik, yaşam kısaca tüm resmi ve resmi olmayan kurumlarıyla sistem bireylerin hizmetine girer; onların temel hak ve özgürlükleri ve mutluluğu ilkesine göre işler. Birey bu sistemlerde ulus, devlet, vatan, cemaat gibi kollektif varlıklardan önce gelir; hatta bu varlıkların üzerinde yer alır.Bu sistemde yöneticilerin, devlet otoritesine sahip olmaktan kaynaklanan herhangi bir üstünlüğü yoktur.Hukuk devleti bu temel felsefeden hareketle yasa devletinden çok farklı uygulamalara sahiptir. Hukuk devleti her şeyden önce eşitlik ilkesine dayanır. Tüm bireyleri aynı insansal öze sahip olarak kabul eder ve buradan hareketle insanlar arasında ayrım yapmaz. Bununla birlikte devletin bütün kurallarını, etkinliklerini ve kurumlarını hukukun üstünlüğü ilkesine dayandırır. Burada temel alınan hukuk, insanların vazgeçilmez,temel ve evrensel haklarla dünyaya geldiğini kabul eden doğal hukuktur.Oysa yasa devleti tümden yöneticiler üzerine bina edilmiştir. Yasa devletinde bireyi aşan kollektif varlıklar her zaman çok daha önemlidir. Bu anlamda millet, devlet, cemaat, vatan, ordu, bürokrasi, parti, şef, lider, önder, emir gibi varlıklar bireylerin mutlak anlamda üzerinde yer alır. Yöneticiler gücünü ve meşruluğunu ne hukuk devletinde olduğu gibi hukuktan ve halkın rızasından, ne ideolojik devletlerde olduğu gibi bir ideolojiden ne de teokratik rejimlerde olduğu gibi bir dinden alırlar. Güçlerinin tek kaynağı vardır;o da devlet otoritesidir.
GAİ YORUM-KAYNAKLARI
Amaçsal yorum da denir. Meclis tutanakları ve kanunun gerekçeleri kaynaklarını oluşturur.
Her kanunun bir yapılış amacı bulunmaktadır. Kanunlar durağan olduğundan değişen toplum ve değişen toplumda aynı amaçlara ulaşmak her zaman kolay olmayabilir. Kanunların değişen toplumda yapılış tarihindeki amacı hala taşıyıp taşımadığı konusunda yapılan yorum yöntemi amaçsal yorum olarak adlandırılmaktadır
ELEKTRONİK TEBLİGAT?
Elektronik tebligat: Madde 7/a - (Ek : 11/1/2011-6099/2 md.) Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir. Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur.(1) Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır. Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Madde 7/a - (Ek : 11/1/2011-6099/2 md.)
Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir.
Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla tebligat yapılması zorunludur.(1)
Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır.
Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
KANUN BOŞLUĞU-HUKUK BOŞLUĞU..
HUKUK BOŞLUGU
Hakim yazılı veya yazısız bir kural (hüküm) bulamazsa bunu hukuk boşluğu denir bu durumda elinde kaynaklardan bir şey kalmadığı için hukuk yaratmak zorundadır.
KANUN BOŞLUĞU
Bazen de yazılı bir kural vardır ama somut olaya uygulayabilmek için açıklamalara ihtiyaç vardır.Çok nadir olarak da somut olaya uygulayabileceğimiz yazılı kural hiç yoktur.
HUKUKTA TEKNOLOJİK GELİŞMELER VE ADALET MEKANİZMASINA ETKİLERİ
Uyap, mernis, elektronik tebligat vb.
günümüzde teknolojide ve kitle iletişim araçlarında meydana gelen gelişmeler nedeniyle kişilerin lekelenmeme hakkının ihlal edildiği, ceza adaletinin sağlanması sürecinde şüpheliye veya sanığa ait edinilen doğru ve/veya yanlış bilgilerin haber yapılması, ilgisiz kişilerle paylaşılması kişilerin suçlu olduğu önyargısını oluşturmakta ve suç şüphesi altındaki kişinin toplum içindeki statüsünü, onurunu olumsuz etkilemektedir.
20 sene önceye dönersek adliyelerin durumu içler acısıydı gerek hakimler ve memurlar için gereksede avukatlar için çalışma şartları çok zordu aradan geçen süreç içerisinde birçok alanda iyileştirmeler yapıldı teknolojinin gelişmesiyle Uyap sistemi yargı faaliyetlerine entegre edildi ve 20 sene öncesine göre yargı şu aşamada çok çok iyi bir duruma geldi
UYAP, MERNİS, SEGBİS vs denildiği gibi fikri sınai haklar konusu ve telif hakkı, bilişim suçlarının ortaya çıkması vs konularına da değinildi. Bunlara ayrıca mevzuat ve hukuki eserlere ulaşımın kolaylaşması yani bilgiye erişim hızı da eklenebilir. elektronik imza, elektronik tebligat vs değinenler de vardı yorumlarında.
KESİN DELİL- TAKDİRİ DELİL AYRIMI, ADİ SENET NE ZAMAN KESİN DELİL OLUR?
Kesin deliller: Yemin, senet, kesin hüküm(ancak kanunda deliller bölümünde değildir)
Takdiri deliller: Bilirkişi, keşif, tanık ve uzman görüşü
MADDE 205- (1) Mahkeme huzurunda ikrar olunan veya mahkemece inkâr edenden sadır olduğu kabul edilen adi senetler, aksi ispat edilmedikçe kesin delil sayılırlar.
(2) Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir.
(3) Hâkim, mahkemeye delil olarak sunulan elektronik imzalı belgenin, güvenli elektronik imza ile oluşturulmuş olup olmadığını resen inceler
*bunlara kesin delil denilmesinin nedeni, hakimi bağlayıcı nitelikte olmasıdır. hakim kesin delil ile ispat edilen bir vakayı doğru olmak kabul etmek zorunluluğu vardır
MECELLE-ÖZELLİKLERİ
Osmanlı İmparatorluğu?nda, Tanzimat?tan sonra hazırlanmış bulunan, fıkıh hükümleriyle bu konudaki türlü içtihadı belli bir dizge içinde bir araya getiren, tam adı Mecellei Ahkâmı Adliye olan, yasa gibi kullanılan yapıt. Mecelle, Cumhuriyet Dönemi Türk Özel Hukukunun önemli kanunlarının temelini oluşturmaktadır. Medenî Kanun?da, Borçlar Kanunu?nda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu?nda, Ticaret Kanunu?nda yer alan çok sayıda hükmün Mecelle hükümleri ile aynı ve/ya da benzer olduğu muhakkaktır. Ancak, Mecelle?nin tamamen yeni kanunlarda yer bulduğu söylenemez.
Ayrıca tanzimat dönemi de gerek hukuki meseleler gerekse uygulanan hukuk kuralları itibariyle öncekilerden esaslı bir biçimde ayrılır. Tanzimat döneminde hazırlanan en önemli kanun mecelle-i ahkam-ı adliyye?dir. Cevdet paşa başkanlığında bir mecelle cemiyeti kurulup milli bir kanun hazırlanmış. 16 kitap halinde olan mecelle 8 senede hazırlanmıştır. Mecelle tam anlamıyla teknik ve milli bir kanundur. İslam hukukunun kanunlaştırılmasının ilk örneğidir. Gerek Osmanlı devletinde ve gerekse diğer islam devletlerinde yapılan kanunlaştırmalara öncülük ve örneklik etmiştir. Bu nedenle sadece Osmanlı tarihinde değil islam tarihinde de ayrı bir yere sahiptir.
EVLİLİK DIŞI ÇOCUĞUN YASAL MİRAS PAYI
Evlilik disi cocugun yasal miras hakkı soybagi kurulması ile olur. annenin doğum ile birlikte otomatik yasal mirascisi olan çocuk babanın mirasçısı olabilmesi için tanıma yada babalık davası ile soybagi kurulması gerekir
Evlilik dışı çocuğun miras hakkı, mirası bırakacak olan kişinin evlilik dışı çocuğu tanıması ya da babalık davası ile evlilik dışı çocuğa soy bağı kurulması sonucu olmaktadır. Evlilik dışı çocuğun soy bağı annenin doğum yapması neticesinde otomatik olarak anne ile kurulmakta olup, baba ile soy bağı kurulması evlilik dışı çocuğun miras hakkını elde etmesi için gerekli unsurlardan birisidir. Bunun dışında miras bırakacak olan baba ölüme bağlı bir tasarruf ile de çocuğu tanıdığını beyan edebilmektedir. Bu yol ile de evlilik dışı çocuk miras hakkı elde edebilmektedir.
KADININ KOCASININ SOYADINI TAŞIMASI EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRIMDIR
Yeni düzenlemede eşler aileyi birlikte temsil ederler, aile konutunu birlikte belirler gibi... eşler arasında eşitlik ilkesini gözeten düzenlemeler yapıldığı halde TMK?nun 187. maddesinde ise ?Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır...? hükmü getirilmiştir.
1982 Anayasasının 2. maddesi devleti tanımlarken ?sosyal hukuk devleti? niteliğini vurguladıktan sonra 10. madde ile ?herkesin dil, din, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle kanun önünde eşit olduğu? ilkesini getirmiş; 41. madde ile ?Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Şahsi kanaatim kişiye sıkı sıkıya bağlı olan soyadının evlenme ile değştirilmesi konusunda kanun koyucunun dayatması herne kadar aileyi korumaya, karşıklıkları önlemeye yönelikte olsa eşitlik ilkesine aykırıdır. (TAMAMIYLE ŞAHSİ KANAATİM)
Kadın kocasının soyadını alır. Dilerse kendi soyadını muhafaza eder ve kendi soyadının arkasına eşinin soyadı eklenebilir. AYM 2013 yılında bireysel başvuru sonucu verdiği bir karar ile kadının boşandıktan sonra velayeti kendisinde olan çocuğuna kendi soyadını verebileceğini karara bağlamıştı. Kararda kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gerektiğine ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri bulunduğu anımsatıldı. Erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağı, bunun da Anayasa?nın 10?uncu ve 41?inci maddelerine aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptal edildiği ifade edildi.2015 yılı Eylül ayında da Hukuk Genel Kurulu verdiği bir karar ile kadının evlendikten sonra kendi soyadını kullanmasının önünü açmıştır. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir.
ANAYASADA DÜZENLENEN KAMULAŞTIRMA MADDESİ
Madde 46 ? Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir. İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.
KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ NEDİR? KURTULUŞ BEYYİNESİ HANGİSİNDE GETİRİLEBİLİR
Ayırt etme gücüne sahip olmayanların sorumluluğu 2- Adam çalıştıranın sorumluluğu 3- Hayvan bulunduranın sorumluluğu 4- Ev başkanının sorumluluğu 5- Taşınmaz malikinin sorumluluğu 6- Motorlu araç işletenin sorumluluğu
TBK md.66/f.2?ye göre adam çalıştıran, çalışanını seçmede, talimat vermede ve denetimde zararın doğmaması için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Görüldüğü gibi TBK md.66 adam çalıştırana ?kurtuluş kanıtı? getirmek suretiyle sorumluluktan kurtulma imkânı tanımıştır. (Adalet akademisi makalesinden alıntı)
TBK?ya göre Hakkaniyet sorumluluğu, özen sorumluluğu ve tehlike sorumluluğu olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
-Hakkaniyet sorumluluğuna göre hakkaniyetin gerektirdiği hallerde, uygun illiyet bağı, zarar ve hukuka aykırılık unsurlarının varlığı yeterli olup, ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişiyi, kusurlu olmasa dahi verdiği zararlardan dolayı sorumlu tutmak mümkündür.
-Özen sorumluluğu TBK?da i) Adam Çalıştıranın Sorumluluğu, ii) Hayvan Bulunduranın Sorumluluğu, iii) Yapı Malikinin Sorumluluğu olmak üzere üçe ayrılarak düzenlenir.
-Tehlike sorumluluğu ise önemli ölçüde tehlike arz eden işletmenin faaliyetlerinden doğan zararlardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumlu olmasıdır.
Onun haricinde diğer kanunlarda düzenlenen kusursuz sorumluluk hali ev başkanının sorumluluğu, motorlu araç işletenlerin sorumluluğu örnek verilebilir.
İDARİ YARGIDA İLK İNCELEMEDE NELERE BAKILIR ?
Dilekçeler üzerine ilk inceleme İYUK 14 Madde uyarınca sırayla
a) Görev ve yetki,
b) İdari merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı,
f) Husumet,
g) 3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları,
yönünden incelenir..
İdari yargıda davanın esasına geçmeden önce dava dilekçesi ilk incelemeye tabi tutulur.İlk inceleme dilekçenin alındığı tarihten itibaren 15 gün içinde sonuçlandırılır.İlk incelemede sırasıyla şu hususlar incelenir.Görev ve yetki,idari merci tecavüzü,ehliyet,idari davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet, dava dilekçesinin iyuk 3 ve 5.m uygun olması.
İlk inceleme üzerine verilecek kararlar:
-Adli veya askeri yargının görevine giren bir dava idari yargıda açılmışsa davanın reddine karar verilip gönderme kararı verilmez.(İstinaf veya temyiz yoluna başvurulabilir)
-İdari yargının görev alanına girmekle beraber görevli ve yetkili olmayan mahkemede dava açılmışsa davanın reddine,dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verilir.(İstinaf veya temyize başvurulamaz.)
-Ehliyet,İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülebilir bir işlem olmaması ve süre aşımı halinde davanın reddine(İstinaf veya temyiz yoluna başvurulabilir)
-Dilekçede hasım gösterilmemiş veya yanlış hasım gösterilmişse hasım tespit edilerek doğru hasma tebliğ edilir.( İstinaf veya temyize başvurulamaz.)
-İdari merci tecavüzü halinde merciine tevdii kararı verilir. (İstinaf veya temyiz yoluna başvurulabilir)
-Dilekçenin iyuk 3 ve 5.m uygun olmaması halinde 30 gün içinde eksiklik giderilmek üzere dilekçenin reddine karar verilir. .(İstinaf veya temyize başvurulamaz.)
İDARİ YARGIDA SÜRE AŞIMINI ANLATINIZ ?
idari yargıda Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. bu süreler aşıldığı takdirde davanın reddine karar verilir. Ancak benim uzun yıllardır kafamı meşgul eden bir sorun vardır.
İdari yargıdaki dava süreleri maddi hukuku değil, usul hukukunu ilgilendiren bir nitelik taşıdığından, dava süresinin geçirilip geçirilmediği hususunun idari yargı yerince re'sen araştırılması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, dava açma süresi kamu düzenini ilgilendirdiğinden idari yargı yerinin önüne gelen bir davanın süresinde açılıp açılmadığını kendiliğinden araştırması zorunlu bulunmaktadır. Neticede İYUK md.15 gereğince davanın reddine karar verilir.
Süre aşımı davanın reddi sebebidir.İdari Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündürBu süre .İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar.
Süre aşımı davanın reddi sebebidir.İdari Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündürBu süre .İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden başlar.İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar.
İdari yargıdaki dava süreleri maddi hukuku değil, usul hukukunu ilgilendiren bir nitelik taşıdığından, dava süresinin geçirilip geçirilmediği hususunun idari yargı yerince re'sen araştırılması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, dava açma süresi kamu düzenini ilgilendirdiğinden idari yargı yerinin önüne gelen bir davanın süresinde açılıp açılmadığını kendiliğinden araştırması zorunlu bulunmaktadır. Neticede İYUK md.15 gereğince davanın reddine karar verilir.
1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay?da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
Bu süreler; a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı, b) Vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği; Tarihi izleyen günden başlar. 3. Adresleri belli olmayanlara özel kanunlarındaki hükümlere göre ilan yoluyla bildirim yapılan hallerde, özel kanununda aksine bir hüküm bulunmadıkça süre, son ilan tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün sonra işlemeye başlar. 4. İlanı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresi, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlar. Ancak bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililer, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilirler. Düzenleyici işlemin iptal edilmemiş olması bu düzenlemeye dayalı işlemin iptaline engel olmaz.
CMK DA TANIKLIKTAN ÇEKİLME
CMK 45. Maddesinde kimlerin tanıklıktan çekinebileceği tanımlanmış, 46. Maddede Meslek ve Sürekli Uğraşıları Sebebiyle Tanıklıktan Çekinmeye yer verilmiş, 48. Maddede ise kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme düzenlenmişti
Tanıklıktan çekinme Madde 45 ? (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir: a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı. b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi. c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu. d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları. e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
Meslek ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinme
Madde 46 ? (1) Meslekleri ve sürekli uğraşıları sebebiyle tanıklıktan çekinebilecekler ile çekinme konu ve koşulları şunlardır:
a) Avukatlar veya stajyerleri veya yardımcılarının, bu sıfatları dolayısıyla veya yüklendikleri yargı görevi sebebiyle öğrendikleri bilgiler.
b) Hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler ve bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensuplarının, bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgiler.
c) Malî işlerde görevlendirilmiş müşavirler ve noterlerin bu sıfatları dolayısıyla hizmet verdikleri kişiler hakkında öğrendikleri bilgiler.
(2) Yukarıdaki fıkranın (a) bendinde belirtilenler dışında kalan kişiler, ilgilinin rızasının varlığı halinde, tanıklıktan çekinemez.
Devlet sırrı niteliğindeki bilgilerle ilgili tanıklık
Madde 47 ? (1) Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.
(2) Tanıklık konusu bilgilerin Devlet sırrı niteliğini taşıması halinde; tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zâbıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir. Hâkim veya mahkeme başkanı, daha sonra, bu tanık açıklamalarından, sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte olan bilgileri tutanağa kaydettirir.
(3) Bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır.
(4) Cumhurbaşkanının tanıklığı söz konusu olduğunda sırrın niteliğini ve mahkemeye bildirilmesi hususunu kendisi takdir eder
HMK YEMİNSİZ DİNLENECEK KİŞİLER.-CMK YEMİNSİZ DİNLENECEK KİŞİLER
CMK md. 50: a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar
HMK Yeminsiz dinlenecekler
MADDE 257- (1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlendiği sırada onbeş yaşını bitirmemiş olanlar.
b) Yeminin niteliğini ve önemini kavrayamayacak derecede ayırt etme gücüne sahip olmayanlar.
KISITLILIK SEBEPLERİ
Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı,
Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açmak
Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olmak
HMKDA TEMİNAT
Teminat gösterilecek hâller
MADDE 84- (1) Aşağıdaki hâllerde davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat gösterilir:
a) Türkiye?de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması.
b) Davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi.
(2) Davanın görülmesi sırasında teminatı gerektiren durum ve koşulların ortaya çıkması hâlinde de mahkeme teminat gösterilmesine karar verir.
(3) Mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün tüm davacılar bakımından mevcut olması hâlinde doğar.
Teminat gerektirmeyen hâller
MADDE 85- (1) Aşağıda sayılan hâllerde teminat istenemez:
a) Davacının adli yardımdan yararlanması.
b) Davacının, yurt içinde istenen teminatı karşılamaya yeterli taşınmaz malının veya ayni teminatla güvence altına alınmış bir alacağının bulunması.
c) Davanın, sırf küçüğün menfaatlerini korumaya yönelik olarak açılmış olması.
ç) İlama bağlı alacak için ilamlı icra takibi yapılmış olması.
Teminat kararı
MADDE 86- (1) Yargılama giderlerini karşılayacak teminata, mahkemece kendiliğinden karar verilir. Hâkim, teminat kararı vermeden önce tarafları veya müdahale talebinde bulunan kişiyi dinleyebilir.
Teminatın tutarı ve şekli
MADDE 87- (1) Bir davada verilecek teminatın tutarını ve şeklini hâkim serbestçe tayin eder. Ancak, tarafların teminatın şeklini sözleşmeyle kararlaştırmaları hâlinde, teminat ona göre belirlenir.
(2) Teminatı gerektiren durum ve koşullarda değişiklik olması hâlinde, hâkim teminatın azaltılması, artırılması, değiştirilmesi ya da kaldırılmasına karar verebilir.
Teminat gösterilmemesinin sonuçları
MADDE 88- (1) Hâkim tarafından belirlenen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava usulden reddedilir.
(2) Müdahale talebinde bulunan kişi, kesin süre içinde istenen teminatı vermezse, müdahale talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.
Teminatın iadesi
MADDE 89- (1) Teminat gösterilmesini gerektiren sebep ortadan kalktığı takdirde, ilgilinin talebi üzerine mahkeme, teminatın iadesine karar verir.
KAMU YARARI NEDİR?
Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, devlete yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.Geniş anlamıyle, ulusun, toplumun gereksemelerini karşılayan, toplumun bütün çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyle girişilen çalışmalar.
İDARİ YARGIDA TARAF DEĞİŞİKLİĞİ
İdari yargılama hukukunda tarafların degismesi hususu, davanın taraflarından biri olan gerçek kisinin ölmesi veya ölümle aynı sonuçları doguran sebeplerden biriyle kisiliginin sona ermesi, yine davanın taraflarından olan tüzel kisinin ortadan kalkması veya baska bir tüzel kisiye devredilmesi ve dava konusunun el degistirmesi sonucu gerçeklesir. Konu, idari yargılama hukuku açısından 2577 sayılı dari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesi ile 1602 sayılı askeri Yüksek dare Mahkemesi'nin 61. maddesinde düzenlenmistir. Söz konusu maddelere göre, taraf degisikligi sebeplerinden birinin gerçeklesmesiyle, davanın önceki tarafının yerini yeni taraf alır. Yeni taraf davaya kaldıgı yerden devam eder. Her iki kanunda da taraf degisikligi durumunda, davanın yeni tarafı açısından her hangi bir yenileme süresi öngörülmemistir. Sadece yenileme dilekçesi verilerek davanın tarafı konumuna geçilir. İdari yargılama hukukundaki taraf degisikligi tamamen kanuna dayanan ve taraf iradelerinden bagımsız bir taraf degisikligidir. dari yargılama hukukunda iradi olarak taraf degisikligi yapmak mümkün degildir. Bu durumun tek istisnası sayılabilecek bir husus olarak, dava konusunun (müddeabihin) davanın görülmesi esnasında el degistirmesidir. Bu durum da yine kanunda düzenlenmistir. Dava konusunun el degistirmesi durumunda, hakkın yeni sahibi, kural olarak, süregelen davanın da yeni tarafı olur.
TCK'DAKİ BELİRLİ HAKLARDAN YOKSUN BIRAKILMA
Madde 53- (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak; a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan, c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan, e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, Yoksun bırakılır. (2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
ANONİM ŞİRKETTE SAMAN ADAM KAVRAMI
görünüşte(şekli) ortak
şirkette gerçekte pay sahibi olmamasına rağmen pay sahibiymiş gibi görünen kimsedir. Yeni türk ceza kanunu ile tek kişilik ortaklık kurulabilmesinin önü açıldığı için artık bu yola başvurulmasına da gerek kalmayacağı düşünülmektedir.
IYUK BİR DİLEKÇE İLE BİRDEN FAZLA DAVA AÇILMASI
Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller: Madde 5 ? (Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. 2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.
TESELSÜL
MADDE 162 - Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.
Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hallerde doğar.
MADDE 169 - Müteselsil alacaklılık, borçlunun, alacaklılardan her birine borcun tamamını isteme hakkını tanıdığı veya kanunun belirlediği durumlarda doğar.
Borçlu, alacaklılardan birine yaptığı ifayla, bütün alacaklılara karşı borcundan kurtulmuş olur.
Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu onlardan dilediği birine ifada bulunabilir.
Aksi kararlaştırılmadıkça veya alacaklılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, alacaklılardan her birinin edim üzerindeki hakları eşittir.
Kendisine düşen paydan fazlasını elde eden alacaklı, bu fazlalığı payını alamamış olan diğer alacaklılara ödemekle yükümlüdür.
KADASTRO MAHKEMELERİ
Taşınmazlar hakkındaki kadastro tespiti 30 gün süre ilan edilir bu süre içeresinde itiraz edilmediği taktirde kadastro tespitleri kesinleşir,30 günlük ilan süresi içeresinde tespit öncesi sebeplere dayanılarak açılan davalar kadastro mahkemesinde ,ayrıca tespit dışı bırakılan taşınmazların tesciline ilişkin davalarda kadastro mahkemesinin görev alanı içeresindedir.Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakıyor. Tek hakimlidir ve Asliye hukuk sıfatına haizdir. aksine hüküm yoksa basit yargılama usulü uygulanır. resen araştırma ilkesinin uygulandığı hususlar vardır her bir mirasçının ayrı dava açması gerekmez tek mirasçının dava açması mümkündür,adli tatilde çalışan mahkemelerdir.Hakim taraf teşkilini sağlamakla yükülmü ayrıca dosya hakkında hmk 150 müracata bırakma usulü uygulanmaz tebliğler mahkemece resen yapılır talep aranmaz ,tek mirasçının açtığı davada sadece onun hakkında değil tüm mirasçılar hakkında hüküm kurulur gibi çok özelliği var.
CUMHURİYET SAVCİSİNİZ, TRAFİK KAZASI OLDUĞU HABERİ GELDİ, OLAY YERİNE GİTMEDEN OLAYLA İLGİLİ NE GİBİ ÖNLEMLER ALIRSINIZ?
Ölümle neticelenen trafik kazalarında, ölen şahıs dışında yaralı varsa derhal sağlık ekipleri olay yerine sevkedilir, olay yerine kimsenin sokulmaması, olay yerinin kontrol altına alınması görevini kolluk yerine getirir, duruma göre yol trafiğe açılabilir, olayın şüphelileri tespit edilerek derhal alkol muayeneleri yapılır, olay yeri araçlar ve diğer önemli hususların görüntüleri alınır, delil etme etme bakımından olay yeri inceleme ekipleri çağrılır, yol durumu, hava durumu gibi ayrıntılar önem kazanabilir.
DAVANIN REDDİ NASIL OLUR?
Ceza yargılamasında dava koşullarının gerçekleşmemesi halinde red kararı verilir. Hukuk davalarında, dava koşullarının gerçekleşmemesi veya davacının iddialarının kanıtlanamaması hallerinde red kararı verilir.
SİZCE HMK DA GEREKSİZ OLAN DÜZENLEME?
TTK da yapılan değişiklikle asliye hukuk mahkemeleri ile asliye ticaret mahkemeleri arasındaki işbölümü ayrımı kaldırıldığı için işbölümü dolaylı olarak hukukumuzdan çıkarılmıştır. HMK da il itirazlarda yer alan işbölümü de işlevsiz kalmıştır. Öninceleme duruşması (uygulamada), feragat ve kabulün karşı tarafın muvafakatına bağlı tutulmaması (uygulamada sürekli kabul edilip edilmediği soruluyor) basit yargılama usulünde öngörülen tahkikat duruşmaların ikiden fazla yapılamayacağı, duruşmalar arasının 1 aydan fazla olamayacağı şeklindeki hükümler, kötüniyetli ıslah, kötüniyetle veya haksız dava açılması v.b.
ANAYASADAKİ SİYASÎ HAKLAR VE ÖDEVLER
MADDE 66: Türk Vatandaşlığı
MADDE 67: Seçme, Seçilme ve Siyasî Faaliyette Bulunma Hakları
Siyasî Partilerle İlgili Hükümler
MADDE 68: Parti Kurma, Partilere Girme ve Partilerden Ayrılma
MADDE 69: Siyasî Partilerin Uyacakları Esaslar
Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı
MADDE 70: Hizmete Girme
MADDE 71: Mal Bildirimi
MADDE 72: Vatan Hizmeti
MADDE 73: Vergi Ödevi
MADDE 74: Dilekçe, Bilgi Edinme ve Kamu Denetçisine Başvurma Hakkı l
TCK CEZA KANUNUNUN AMACI
MADDE 1. - (1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.
KORUMA TEDBİRLERİ?
Yakalama, Tutuklama, İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kaydı, El Koyma
SUÇUN UNSURLARI?
Suçun unsurları
Bir fiilin cezalandırılacak bir suç teşkil etmesi için belli unsurların mevcut olması gerekir. Suçu oluşturan temel unsurlar, kanuni unsur, maddi unsur, hukuka aykırılık unsuru ve manevi unsurdur.
1. Kanuni unsur (tipiklik)
Kanuni unsur, işlenmiş bulunan bir fiilin ceza kanununda düzenlenen suç tanımına birebir uygun olmasıdır. Bu unsura tipiklik adı da verilmektedir. Örneğin, hırsızlık suçunun gerçekleşmesi için failin "zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alması" gerekir. Kanunda tanımlanan bu unsurlardan biri yoksa, mesela alınan malın zilyedinin rızası varsa, hırsızlık suçunun kanuni unsuru oluşmaz.
2. Maddi unsur (hareket/fiil)
Suçun meydana gelebilmesi için failin bir fiil işlemesi gerekir. Fiilden kasıt, insanın kendi iradesiyle dış dünyayı değiştiren bir iş ortaya çıkarmasıdır. Mesela refleks hareketleri veya epilepsi hastasının bilincini kaybettiğinde gerçekleştirdiği hareketler fiil unsuru taşımaz.
3. Hukuka aykırılık unsuru
İşlenen fiil hukuk düzeniyle uyuşmazlık içindeyse hukuka aykırılık unsuru tamamlanır. İlke olarak kanuni unsuru gerçekleştiren bir hareket hukuka aykırıdır. Ancak, ceza hukuku hukuka aykırılığa bir takım istisnalar getirerek, kanuni unsuru tamamlayan bazı fiillerin hukuka uygun olacağını belirlemiştir, bunların başlıcaları şunlardır:
?Kanunun hükmü ve amirin emri (TCK m. 24/1)
?Meşru savunma (TCK m. 25)
?Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK m. 26)
?Cebir, şiddet, korkutma ve tehdit altında işlenen suçlar (TCK m. 28)
?
?Zorunluluk (ıztırar) hali 2005 yılında TCK'da hukuka uygunluk nedeni olmaktan çıkarıldı.
4. Manevi unsur
Suçu gerçekleştiren son unsur kanuni tipikliği mevcut hukuka aykırı fiilin isnat yeteneği var olan bir kimse tarafından bilerek ve isteyerek yapılmasıdır. Bu unsur aynı zamanda, ceza hukukunun evrensel ilkelerinden biri olan kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesinin suçu oluşturan unsurlara yansımasıdır. Bir eylem yukarıda belirtilen tüm unsurları taşısa bile, kişinin kastı yoksa manevi unsur yokluğu nedeniyle kişinin eylemi cezayı gerektirmeyebilir. Taksir sonucu işlenmiş fiillerden dolayı öngörülen cezalar bunun dışındadır.
HİZMET SÖZLEŞMESİNDE İŞÇİNİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ
Özen borcu bizzat çalışma borcu sadakat borcu teslim ve hesap verme borcu fazla çalışma borcu talimatlara uyma borcu.
I. Bizzat çalışma borcu
MADDE 395- Sözleşmeden veya durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, işçi yüklendiği işi bizzat yapmakla yükümlüdür.
II. Özen ve sadakat borcu
MADDE 396- İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır.
İşçi, işverene ait makineleri, araç ve gereçleri, teknik sistemleri, tesisleri ve taşıtları usulüne uygun olarak kullanmak ve bunlarla birlikte işin görülmesi için kendisine teslim edilmiş olan malzemeye özen göstermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.
III. Teslim ve hesap verme borcu
MADDE 397- İşçi, üstlendiği işin görülmesi sırasında üçüncü kişiden işveren için aldığı şeyleri ve özellikle paraları derhâl ona teslim etmek ve bunlar hakkında hesap vermekle yükümlüdür.
İşçi, hizmetin ifasından dolayı elde ettiği şeyleri de derhâl işverene teslim etmekle yükümlüdür.
IV. Fazla çalışma borcu
MADDE 398- Fazla çalışma, ilgili kanunlarda belirlenen normal çalışma süresinin üzerinde ve işçinin rızasıyla yapılan çalışmadır. Ancak, normal süreden daha fazla çalışmayı gerektiren bir işin yerine getirilmesi zorunluluğu doğar, işçi bunu yapabilecek durumda bulunur ve aynı zamanda kaçınması da dürüstlük kurallarına aykırı olursa işçi, karşılığı verilmek koşuluyla, fazla çalışmayı yerine getirmekle yükümlüdür.
Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
V. Düzenlemelere ve talimata uyma borcu
MADDE 399- İşveren, işin görülmesi ve işçilerin işyerindeki davranışlarıyla ilgili genel düzenlemeler yapabilir ve onlara özel talimat verebilir. İşçiler, bunlara dürüstlük kurallarının gerektirdiği ölçüde uymak zorundadırlar.
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA
Bir kamu tüzel kişisinin özel mülkiyette bulunan bir taşınmazı kamulaştırma işlemi yapmaksızın fiilen işgal etmesidir. anayasamız mülkiyet hakkını (m.35) güvence altına almış ve özel mülkiyette bulunan mallara devlet ve kamu tüzel kişilerinin ancak malın bedelini peşin ödeyerek kamulaştırma yaptıktan sonra (m.46) el atmalarına izin vermiştir.
idarenin gerçek kişinin taşınmaz(lar)ına kamulaştırma işlemi gerçekleştirmeksizin tecavüzü ile gerçekleşir. genelde gerçek kişinin idareye karşı yönelttiği tazminat davası ile neticelenir. haksız işgalin tazminat ödemesine karar verilmesi yanı sıra taşınmaz boş alan niteliğinde arsa ya da arazi ise idare adına tesciline, yol ise kamuya tahsisi anlamında terkinine karar verilir. haksız şagil idarenin taşınmazı, taşınmaza sahip olma amacıyla işgal etmiş olması ve fiilen işgal ediyor olması gerekir. geçici işgal yalnızca ecrimisil talebi doğurabilir.
idarenin kamulaştırma yolu var iken neden kamulaştırmadan işgal yoluna gittiği ise anlaşılmaz görülse de bazen kamulaştırma kararı için gerekli encümen kararının hemen alınamıyor olması ve fakat yatırımların hızla gerçekleştirilmek istenmesi bu işgale vardıran sebeplerden bir kaçı.
BORCUN KAYNAKLARI VE SEBEPSİZ ZENGİNLESME, HAKSIZ FİİL
Borcun kaynağı, Borcun kaynağına göre zamanaşımı süreleri, sözleşmelerde zamanaşımı, zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu haller
Borcun Kaynakları
? Hukuki islemlerden ve özellikle sözlesmelerden dogan borçlar
? Haksiz fiillerden dogan borçlar
? Sebepsiz zenginlesmeden dogan borçlar
Süreler
I. On yıllık zamanaşımı
MADDE 146- Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.
II. Beş yıllık zamanaşımı
MADDE 147- Aşağıdaki alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
Borçlunun mal varlığında bir çoğalma meydana gelmiş olmalıdır. Bu çoğalma müspet veya menfi olabilir. Alacaklının mal varlığındaki azalma, borçlunun mal varlığındaki çoğalmanın karşılığı olmalıdır. Çoğalma ile azalma arasında nedensellik bağı olmalıdır. Zenginleşme haklı bir nedene dayanmamalıdır. Sebepsiz Zenginleşme halleri; Geçersiz sözleşmeye dayanan zenginleşmeler Yoklukla malul sözleşmelerin ifası Gerçekleşmemiş nedene dayanan zenginleşmeler Sonradan ortadan kalkan hukuki nedene dayanan Hiçbir neden olmaksızın verilenlerdir. - Zaman aşımına uğramış borçlar ve ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi için yapılmış edimler, bu kişiler zaman aşımını veya ahlaki ödevin gereği olduğunu bilmeseler bile geri istenemez. - Eksik borçlar bu durum bilinmese bile, bir kere ifa edildikten sonra geri istenemez. Kumar ve bahis borçları ile evlenme tellalığı da bu hükümdedir. - Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacı ile verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hakim, şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir. Sebepsiz Zenginleşme davası açılamayacak haller; o İstihkak davası açılabilecekler o Taşınır davası açılabilecekler o Sözleşme hükümlerine dayanılacak haller o Hukuka veya ahlaka aykırı amaçla verilen paranın iadesi o Eksik borçların iadesidir. Dava hakkı geri isteme hakkını öğrenmeden itibaren 2 YIL, zenginleşmeden itibaren 10 YIL geçmekle zamanaşımına uğrar. Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen KN ile malı elden çıkarmışsa ya da ilerde geri iade edebileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermesi gerekir. Zenginleşen İN ise yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteyenden talep edebilir. Zenginleşen KN ise zorunlu ve yararlı giderlerin geri verme anında mevcut olan değer artışını isteyebilir. Zenginleşen diğer giderlerin ödenmesini isteyemez. Ancak, diğer şeyler için karşılık önerilmezse, ayrılabilir bir şey ise söküp alabilir. Ancak, asıl şeye zarar vermemelidir. Sebepsiz Zenginleşme Nedeni ile İade Edilmeyecek Sözleşmeler: 1. Ahlaka adaba aykırı sözleşmeler iptal olsa da edimler SZ ile iade istenemez. 2. Evlilik sözleşmeleri boşanma ile geçersiz olsa da edimler SZ ile iade istenemez. 3. Sürekli Edim gerektiren sözleşmeler iptal olsa da edimler SZ ile iade istenemez.
AVUKATLIK STAJINI KENDİ STAJ ZAMANINIZI DA DEĞERLENDİREREK STAJDAKİ EKSİKLİKLER NELER
Sosyal güvence sorunu
Stajyer avukatlara ücret verilmediği ve başka bir yerde çalışma yasağı da olduğu için yaşanan ekonomik sorunlar
Avukatların stajyerleri sadece bedava iş gücü olarak görmesi mesleki tecrübe kazanma imkanının güç bulunması ve hukukçu ideallerin kara düzene mağlup olması
Staj sonunda piyasada kendilerine yer edinebilmek için çoğu kez tecrübeli bir avukatın yanında asgari ücret tarifesinin altında bir bedelle çalışmak zorunda kalmalarıdır.
Mesleğe yeni başlayan genç avukatların; birlikte çalıştıkları kıdemli avukatlar karşısında ücret, çalışma koşulları, saygınlık ve statülerinin mutlaka güvence altına alınması gerekmektedir. Maalesef genç avukatlar birlikte çalıştıkları kıdemli meslektaşlarımızca ?ucuz iş gücü? olarak görülmektedirler. Genç meslektaşlarımız iş takipçisi gibi çalıştırılmakta ve mesleki gelişimlerini tamamlayamamaktadırlar. Bir çoğu 500-600 TL gibi düşük ücretlerle çalıştırılmakta, hatta ?iş öğretme? adı altında ücretsiz çalıştırılarak, sosyal güvenceden yoksun bırakılmaktadır. Bu nedenlerle adı ister işçi avukat olsun, ister yardımcı avukat olsun, genç meslektaşların sosyal ve ekonomik bir güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Bu pozisyondaki genç avukatlar konusunda Türkiye Barolar Birliği ayrıntılı düzenlemeler yapmalıdır.
BEYAZ HÜKÜM NE DEMEKTİR.
Esasen müeyyidesi olan, ancak hükmü ileride idarenin düzenleyici bir işlemi ile doldurulacak olan normdur. Beyaz yasa da denilebilir.
Her bir hukuk normu gibi ceza normu da iki sütun üzerine
inşa edilmiştir ki bu sütunlardan biri olumlu veya olumsuz bir emir
diğer deyişle yasak; diğeri ise yaptırımdır. İçeriğinde hem olumlu
veya olumsuz bir emri hem bu emre karşı gelmenin yaptırımını
bulunduran ceza normları, tam, yetkin, eksiksiz ceza normları olarak
adlandırılmaktadır22. Mamafih kanun koyucunun, ceza normunun
üzerine inşa edildiği sütunlardan yaptırımı açıkça belirtip, ihlali
hâlinde kendisine yaptırım uygulanacak olumlu veya olumsuz emri
belirtmediği ceza normları da bulunmaktadır. Ceza normlarının bu
şeklinde, olumlu veya olumsuz bir emri belirleme görevi ve yetkisi,kanun koyucu tarafından idareye devredilmektedir. Bu bağlamda
beyaz hüküm, yasama organının, kanunla yaptırımı hatta suç
konusunu da gösterip, konunun içeriğini oluşturacak fiillerin
belirlenmesini idareye ve onun düzenleyici işlemlerine bıraktığı ceza
normlarıdır ve açık ceza normu, kör hüküm, çerçeve kanun gibi farklı
şekillerde adlandırılmaktadır
beyaz normlarda Yasak genel olarak belirlenmiş bunun karşılığı olan yaptırım da konulmuştur ancak yasak bellidir Ama gelecekte tamamlanacaktır tartışmalı olmakla beraber beyaz normlarda yasak bölümü mevcuttur ancak somut ve halinde indir gelecekte gerçekleşecek bir unsurla somutlaştırılarak genel bir yasak söz konusudur söz konusu genel yasak suç teşkil eden fiilden önce gelir.
AĞIR CEZA MAHKEMELERİNİN BAKTIĞI DAVALAR.
Ağır ceza mahkemeleri, ceza dâvalarına bakan asliye mahkemelerinin en yükseğidir. Ağır ceza mahkemeleri, kanunların ayrıca görevli kıldığı haller saklı kalmak üzere, türk ceza kanununda yer alan yağma(tck m.148), irtikap (tck m.250/1 ve 2), resmi belgede sahtecilik (tck m.204/2), nitelikli dolandırıcılık (tck m.158), hileli iflas (tck m.161) suçları ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve "10 yıldan fazla" hapis cezalarını gerektiren suçlarla (örnek: soykırım, rüşvcet,zimmet) iligli dava ve işlere bakmakla görevlidirler. Ele aldıkları dâvaların cezaları daha ağır olduğundan, ağır ceza mahkemeleri adını almışlardır.
Asliye mahkemeleri birer hakimli olduğu halde, ağır ceza mahkemelerinde bir başkan, iki üye ve bir savcı bulunur. Ağır ceza mahkemelerinin göreceği dâvalarda önce savcı, hazırlık sorgusu yaparak, suç olup olmadığını tespit eder. Suçlu olduğuna kanaat getirince sorgu hâkimine ilk tahkikatı yaptırır. İlk tahkikat, suç olduğu noktasında birleşince ağır ceza dâvası başlar ve sanık suçlu görülürse mahkûm olur, görülmezse beraat eder.
ANAYASA MAHKEMESİNİN OLMASI MİİLİ EGEMENLİĞE AYKIRI MIDIR.
Milli egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yasama ise milletin seçtiği vekillerden oluşmakta demokratik düzende yasama yetkisini millet adına gerçekleştirmektedir. Yasama üstünde kontrol edici bir Mahkemenin olması milli egemenliğe aykırı görünse de anayasanında kurucusu yasama olması sebebiyle ve kanunların anayasaya aykırılığını incelemesi sebebiyle milli egemenliğe aykırı bir durum görmemekteyim.
hukuk devletinde hiçbir makam veya organ kanun ya da Anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa Mahkemesi de yetkisini halkın oylarıyla kabul edilen Anayasadan aldığı için aykırılık bulunmamaktadır. Ancak Ülkemizde Anayasa Mahkemesi kanun ve özellikle Anayasaya aykırı davrandığında ne yapılacağı konusunda sıkıntı var.
Anayasa Mahkemesi olmadığında kanunların Anayasaya uygunluğu denetlenemeyecegi için bu durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz. Bu durumda yasama yorumu ortaya çıkabilir. Yani kanunların Anayasaya uygunluk denetimini meclis yapar. Böyle olduğunda da yasama organı denetlenmemis olur. 1924 anayasasinda yasama yorumu kabul edilmişken diğer anayasalarımızda kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi yasama organının, millet egemenliğine yani anayasaya aykırı davranmasını engelleyecegi için asıl onun olmaması millet egemenliğine aykırı olur.
SORUŞTIRME EVRESİNDE SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK VE 15 YAŞINDA CİNAYET İŞLERSE NASIL YOL İZLENİR.
ÇKK ile getirilen yeni yaklaşım ile çocuğun bir suçu işlediği değil, bir suça sürüklendiği kabul edilmiştir. Bu yaklaşım, çocuğu suç işleyen bir suçlu olarak görmeyip onunun suça sürüklendiğini kabul ederek bir anlamda fail çocuğu da suçun mağduru konumunda kabul eder. Bunun doğal sonucu olarak da suça sürüklenen çocuğun cezalandırılmasını değil korunmasını temel amaç olarak kabul eder. Elbette ki bu durum suç işleyen çocuğun yaptırımsız kalacağı anlamına gelmez. Yaptırım uygulanacak ise uygulanacak yaptırımın çocuğun durumuna ve fiiline uygun ve orantılı olması gerekir. Çocuk adalet sisteminde verilecek tepkinin öncelikli amacı, suçun işlenmesinin önlenmesi veya mağdurun haklarının korunması değil, çocuğun içinde bulunduğu ortamdan çıkarılıp korunması, suç işlemeyi bir yaşam biçimi haline getirmesinin önlenmesi yani çocuğun iyileştirilmesidir. Çocuk adalet sistemi cezalandırıcı değil onarıcı adalet ilkelerine göre hareket etmeye çalışır. Çocuk adalet sistemi içerisinde çocuk mahkemelerinin temel görevi suç işlenmesini önlemek değildir. Bu mahkemeler suç işleyen çocukların cezalandırılmasını da temel amaç olarak görmezler. Çocuk mahkemeleri yaptıkları çalışmalar sonucunda topluma tekrar kazandırdıkları çocukların kendilerine iyi bir gelecek kurmalarını ve tekrar suç işlemelerinin önlenmesini, bu çocukların suçu bir yaşam biçimi haline getirmelerinin önlenmesini hedefler. Çocuk tekrar suç işlemediğinde doğal olarak çocuklar tarafındanişlenen suçlarda bir azalma olur. Ancak toplumun başta aile ve eğitim kurumu olmak üzere diğer kurumları iyi çalışmaz ise, ilk kez suç işleyen çocukların tümü rehabilite edilmiş olsa bile suç işleyecek yeni çocuklar topluma karışır ve kısır döngü sürüp gider.
15 yaşını doldurmuş olmakla birlikte 18 yaşını doldurmamış olan çocuklar (TCK nun 31/3 maddesi) ile 18 yaşını doldurmuş ve fakat 21 yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizlerin (TCK nun 33. maddesi) ceza sorumluğunun var olduğu kabul edilmiş, ancak bu kişilerin içinde bulundukları yaş küçüklüğü veya sağır ve dilsizlik hali nedeniyle kusurluluk hallerinin diğer kişilerden daha az olduğu kabul edilerek cezalarında bir indirim kabul edilmiştir. Bu nedenle bu yaş grubundakilerin ceza sorumluluğunun var olup olmadığı hususu 5237 sayılı TCK nun 31 ve 33. maddeleri kapsamında araştırılmayacaktır. Ancak bu yaş grubundaki çocukların veya sağır ve dilsizlerin akıl hastalığı nedeniyle ceza sorumluluğunun bulunmadığı düşünülüyor ise 5237 sayılı TCK nun 32. maddesi kapsamında failin ceza sorumluluğunun kaldıran bir akıl hastalığının veya ceza sorumluluğunu azaltan bir akıl zayıflığının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekecektir.AMAMIYLE ŞAHSİ KANAATİM)
OTOPSİ HAKKINDA NE BİLİYORSUNUZ
Otopsi, ceset üzerinde yapılan tanısal amaçlı bir tıbbi incelemedir. Amaç, ölüm nedeninin saptanması veya hangi organların ölüme yol açan hastalıklardan ne biçimde ve ne kadar etkilendiklerinin saptanması olabilir. Otopsinin bir hasta muayenesinden veya ameliyattan tek farkı "ceset" üzerinde yapılmasıdır. Otopsinin temel amacı, hastanın niçin ve nasıl öldüğüne ilişkin sorulara karşılık bulmaktır.
Otopsi Madde 87 ? (1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir. (2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir. (3) Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir. (4) Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar, soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı, araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir. (5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.
Otopsi
Madde 87 ? (1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan
birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside
hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda
açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.
(3) Ölümünden hemen önceki hastalığında öleni tedavi etmiş olan tabibe, otopsi yapma görevi verilemez. Ancak, bu
tabibin otopsi sırasında hazır bulunması ve hastalığın seyri hakkında bilgi vermesi istenebilir.
(4) Gömülmüş bulunan bir ceset, incelenmesi veya otopsi yapılması için mezardan çıkarılabilir. Bu husustaki karar,
soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir. Mezardan çıkarma kararı,
araştırmanın amacını tehlikeye düşürmeyecekse ve ulaşılması da zor değilse ölünün bir yakınına derhâl bildirilir.
(5) Yukarıdaki fıkralarda sözü edilen işlemler yapılırken, cesedin görüntüleri kayda alınır.
Yeni doğanın cesedinin adlî muayenesi veya otopsi
Madde 88 ? (1) Yeni doğanın cesedi üzerinde adlî muayene veya otopside, doğum sırasında veya doğumdan sonra
yaşam bulgularının varlığı ve olağan süresinde doğup doğmadığı ve biyolojik olarak yaşamını rahim dışında sürdürebilecek
kadar olgunlaşmış olup olmadığı veya yaşama yeteneği bulunup bulunmadığı saptanır.
DİPLOMATİK DOKUNULMAZLIK?
Diplomatik dokunulmazlık, hükümetler arasında, diplomatların karşılıklı olarak serbestçe seyahatini ve görevli olduğu ülkenin yasalarına göre dava edilmemesini ve yargılanmamasını teminat altına alan bir anlaşmadır.Ancak, söz konusu diplomatlar sınırdışı edilebilirler. Diplomatik İlişkilerde Viyana Konvansiyonu ile 1961'de uluslararası bir kanun olarak kabul edilen bu konunun tarihçesi oldukça eskilere dayanır.Diplomatik misyon mensupları aracılığıyla yürütülen bu diplomasi uzun yıllar yazılı olmayan teamüli hukuk kuralları ile uygulanmış olup ?Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi? ile bu esaslar yazılı kurallara bağlanmıştır.
Diplomatik dokunulmazlık kurumu, hükümetler arasındaki ilişkilerin zor zamanlarda, hatta savaş hallerinde dahi sürdürülebilmesine imkân sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Yabancı bir ülkenin bir diplomatı, bir ülkeye atandığında, o ülkenin devlet başkanı tarafından, görevlerini etkin olarak yerine getirebilmesi için bazı ayrıcalık ve dokunulmazlıklarla donatılır. Bu durum, aynı yetkilerin karşılıklı olarak diğer ülke tarafından da yapılacağı kabulüne dayanarak gerçekleşir.
Ev sahibi ülkenin "dokunulmazlık"tan vazgeçmesi mümkündür, ki bu durum yalnızca o diplomatın, diplomatik göreviyle hiçbir ilişkisi olmayan ciddi bir suç işlemesi (casusluk vb. suçlamaların dışında) veya ciddi bir suça şahit olması durumunda gerçekleşir ve hatta ev sahibi ülke, söz konusu bireyi yargılayabilir.
Diplomatik dokunulmazlıklara şu şekilde örneklerde verilebilir;
* Diplomatik personelin ceza yargı bağışıklığı tamdır.
* Görevde bulunduğu ülkede işlediği suçtan ötürü yargılama yapılamaz, cezalandırılamaz, tutuklanamaz.
* İfadesine başvurulamadığı gibi şahitlik konusunda da zorlanamaz ve ancak kendi isteği ile bu işlemler yapılabilir. Yabancı ülkede görevlerini rahat ve korkusuz yapabilmeleri için bunlar gibi daha çok haklara sahipler.
ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖREVLERİ
*Norm Denetimi: Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa?ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.
*Bireysel Başvuru Kapsamındaki Görevler:Bireysel başvuru esas olarak Bölümler ve Komisyonların görev alanına dahil olmakla birlikte Genel Kurul bireysel başvurulara ilişkin olarak Bölümlerin kararları arasında oluşmuş veya oluşabilecek farklılıkları gidermek ve Bölümlerce Genel Kurula sevk edilen konuları karara bağlamakla görevlidir.Öte yandan Genel Kurul, bölümlerden birinin yıl içinde gelen işlerinin normal çalışmayla karşılanamayacak şekilde artması ya da bölümler arasında iş bakımından dengesizlik meydana gelmesi ya da fiilî veya hukuki imkânsızlıktan dolayı bir Bölümün görevine giren işe bakamaması hâlinde diğer Bölümü görevlendirme yetkisine de sahiptir.
*Yüce Divan Görevi:Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divanda yargılanırlar.Yüce Divanda, savcılık görevini Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.
DANIŞAY ÜYELERİNİ CUMHURBAŞKANI DIŞINDA KİMLER SEÇER?
Cumhurbaşkanı ¼, geri kalanlarını 3/4 HSYK seçer
CEZA MAHKEMESİNCE VERİLEN KARARLAR?
1)Beraat Kararı 2. Ceza Verilmesine Yer olmadığına dair karar 3. Durma kararı-davanın düşürülmesi kararı 4. Davanın reddi kararı 5.Mahkumiyet kararı 6. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
TARAF YEMİNİN İCRASI VE TUTANAK ALTINA ALINMIŞ HAKKINDA NE SÖYLENEBİLİR
Yeminin şekli
MADDE 233- (1) Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur.
(2) Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve öneminianlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker.
(3) Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktansonra derhâl bu konuda kararını verir.
(4) Sonra "Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz,şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?" diye sorar. O kimse de "Bana sorulan sorularhakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç vedeğerlerim üzerine yemin ediyorum." demekle yemin eda edilmiş sayılır.(5) Yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar
VAKIF ?
TMK m. 101/I?e göre, vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.
Vakfın unsurları yeterli bir mal varlığının bulunması ve bu mal varlığının belirli ve sürekli bir amaca özgülenmesi, yani tahsisidir.
CEZA HUKUKUNDA İLKELER NELERDİR
Anayasadaki ilkeler ışığında temel ceza ilkelerini açıklayınız.
Masumiyet karinesi; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Cezaların şahsiliği ilkesi. Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
anayasadaki bu hüküm ceza kanundaki suçta kanunilik ilkesi ile örtüşmekte Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz ilkeside ceza hukukunun temel ilkelerinden
-cezaların şahsiliği ilkesi
-kusursuz ceza olmaz ilkesi
-cezalandırmada adalet ve eşitlik ilkesi
-hümanizm ilkesi
-Kanunilik ilkesi
CEZALARIN ŞAHSİLİĞİ İLKESİNİ AÇIKLAYINIZ.
Çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz. Ceza usul hukuku açısından da kural olarak bir ülkenin egemenlik alanı içerisinde bulunan herkesin o ülkenin ceza yargılaması kurallarına tabi olduğu kabul edilmektedir . Maddi ceza hukuku ve ceza usul hukukunda kabul edilen bu ilkeler, devletin kişilerin yaşam alanına keyfi bir şekilde müdahale etmesini engeller.
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, failin kendi fiilinden sorumlu olmasının sonucu olarak kişisel bir güvence sağlar. Diğer taraftan ?kusursuz ceza olmaz? ilkesi, yani failin işlediği fiilin kendi kusurlu hareketinden kaynaklanması, kişinin özgür iradesiyle meydana getirdiği yapıp-etmelerine hukuk düzenince sonuç bağlanmasını sağlayarak bu kişisel güvenceyi sağlamlaştırır.
Cezaların şahsiliği ilkesi, tüzel kişilere cezai sorumluluk yüklenemeyeceği şeklinde genel bir anlayışın ceza hukukunda yerleşmesine neden olmuştur. Tüzel kişilere, organ veya temsilcinin fiil ve tasarrufları nedeniyle ceza yaptırımı uygulanamayacağı genel olarak kabul edilmektedir . Elbette, bir suç nedeniyle tüzel kişinin tazminat sorumluluğu veya ceza hukuku alanını dışında bir özel hukuk sorumluluğu doğabilir. Ama ceza hukuku alanı ile ilgili tüzel kişinin cezai sorumluluğu olduğunu iddia etmek -her ne kadar bazı suçlarda tüzel kişiye para cezası verilebilse de- mümkün değildir.
Devletlerin cezai sorumluluğu açısından da diğer tüzel kişilere benzer bir sorumluluk rejimi olduğunu söylemek mümkündür. Devletler uluslararası hukuk kişiliğine sahip olmaları, hak ve borçlar edinebilmeleri nedeniyle, uluslararası devletler hukuku gereği sorumluluk altındadır. Fakat devletlerin cezai sorumluluğu kabul edilmemektedir. Suç teşkil eden fiil hangi devlet görevlisi tarafından işlenmişse cezai sorumluluk da o şahsa ait olmaktadır.
Tutuklama, yakalama, gözaltı vb. gibi ceza muhakemesi tedbirlerinde dahi suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin ihlali niteliğindeki güncel uygulamalar, bu ilkenin önemini daha da arttırmıştır.
Cezanın şahsiliği ilkesi, temel olarak kanunda suç karşılığı olarak öngörülmüş bulunan cezanın sadece suçun failine verilmesini, yalnızca suçun failinin cezadan etkilenmesini ifade etmektedir. Cezalandırmanın temel prensiplerinden olan bu ilke, insanlığın gelişiminin bir sonucudur ve bu özellik nedeniyledir ki modern hukuk hükümlünün tüm malvarlığının müsadere edilmesini kabul etmemektedir.
Kişinin yaptığı hukuka aykırı ve haksızlık içeren davranışları ile toplumun tepkisini çekmesi ve bu suretle ceza ile karşı karşıya kalması günümüz toplumunda gayet normal ve gerekli bir davranıştır. Cezanın günümüz anlayışına gelene kadar geçirdiği evrelerin ilk bölümüne tekabül eden kişisel öç döneminde ağırlıkla kendini hissettiren, suçlunun acı çekmesi için kendisine ya da bir yakınına zarar verilmesi anlayışı terk edilerek sadece, yaptığı davranışından sorumlu olan suçluya etki eden bir sistem ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu özellikte mümkün olduğunca kişiye sadece kendi hukuka aykırı davranışı nedeni ile ve sadece kendisine etki edebilecek cezaların belirlenerek tertip edilmesi amaçlanmıştır. Ancak bu amaca her zaman erişilmesi mümkün olmamaktadır. Birincil nitelikte suçluya etki eden cezaların ikincil olarak çevresine ve ailesine etki edip suç işlemeyen suçlu yakınlarını mağdur ettiği bir vakıadır. Bununla beraber cezanın doğasından gelen bu etkinin kabul edilebilir düzeyde tutulması adalet, fayda ve orantılılık ilkeleri ile değerlendirilerek uygulanması gerekmektedir.
Anayasamızın ?Suç ve cezalara ilişkin esaslar? başlıklı 38. maddesinin 7. fıkrasında yer alan ?Ceza sorumluluğu şahsidir? düzenlemesi, Türk Ceza Hukuku?nda cezaların şahsiliği ilkesinin kabul edildiğini göstermektedir. Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu?nun ?Ceza Sorumluluğunun Esasları? başlıklı ikinci kısmında yer alan 20. maddede ?Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.? şeklindeki hükümle de anayasada yer alan düzenleme yinelenmiştir. Cezanın şahsiliği ilkesi uluslararası metinlerde de kabul edilmiştir.
Günümüzde artık kollektif sorumluluk kabul edilmemektedir. Anayasamızın da belirttiği (m.38) ceza sorumluluğu kişiseldir. O halde, verilen cezanın da sadece suçluya etki yapan bir ceza olması gerekir. Suçlu yanında ailesini de büyük ölçüde etkileyen ceza iyi bir ceza değildir.
KANUNİLİK İLKESİNİ AÇIKLAYINIZ
« Kanunsuz suç ve ceza olamaz. ». İşlendiği zamanın kanunu tarafından açıkça suç sayılmayan bir fiili cezalandırma ve kanun tarafından açıkça tespit edilmeyen bir ceza ile cezalandırma yapılamaz.
Fiil işlenmeden, davranış gerçekleşmeden önce ceza yargısında suç olarak öngörülmüş olması ve bu suçun cezasının önceden tespit edilmiş olması gerekir.
Kanunsuz suç ve ceza olamaz kuralının hukuk düzenimizde varlığı dolayısıyla ortaya bir takım sonuçlar çıkar.
a-Ceza kuralının kanunla öngörülmesi:
Buradan ceza kuralının ancak kanunla konabileceği, eğer bir kanun tarafından öngörülmemişse bir fiilin suç sayılmasına ve ceza yaptırımı uygulanmasına imkan olmadığı şeklinde bir sonuç anlaşılır.
Daha sonra kabul edilen bir ceza kuralı veya sonradan cezayı ağırlaştıran bir ceza kuralı önceki fiile uygulanamaz.
Ceza hukukunda, mahkeme suç olduğu iddiasıyla değerlendirmesine sunulan bir fiilin suç ceza kurallarında suç olarak öngörülmediğini saptadığında, fiili toplum düzenine aykırı nitelikte görse dahi, kendi yargısı uyarınca cezalandırma yoluna gidemez.
b-Ceza kuralı uygulamasında kıyas yasağı:
Kıyas, kanunda öngörülen durumlara ilişkin düzenlemeleri veya genel ilkelerden elde edilen düzenlemeleri, kanunda öngörülmeyen benzer durumları kapsamına alacak şekilde genişleterek bu durumları çözümleme işlemidir.
Suçu kanun koyacağı için, yargıç yorum yapıyorum diye kanun koyucunun açıkça öngörüp cezalandırmadığı bir fiili benzetme yoluyla da yaptırım alanına sokamaz; bir fiil hakkında mevcut olan hükmü benzerliği dolayısıyla başka bir fiile uygulayamaz.
Kıyasla bir suç veya ceza yaratılamaz. Kıyasla ceza ağırlaştırılamaz, hafifletilemez.
Ancak kıyas yasağını, yorum kurallarının uygulanması sonucu kanun hükmünün uygulanacağı fiilin mahiyetini saptama ile karıştırmamak gerekir. Mesela, elektrik kaçakçılığını da, elektriğin, hırsızlık suçu tanımındaki menkul mal kavramı içerisine sokularak, kaçak elektrik kullanılmasının suç unsuru oluşturduğu sonucuna varılması.
?Tereddüt olan durumlarda sanık lehine yorumlanır.?
İDARE DUZENLEYİCİ İSLEMLE GÜVENLİK TEDBİRİ KOYABİLİR Mİ ?
Anayasa?nın ?suç ve cezalara ilişkin esaslar? başlıklı 38. maddesi de açıkça belirtildiği üzere? Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.? Hükmüne binaen güvenlik tedbirleri de düzenleyici işlemle değil ancak kanunla konulabilir.
SORU) Kanun yararına bozma?
Olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma; Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.
JÜRİSTOKRASİ
Yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Juristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokrasi'de yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır. Jüristokrasi, yargıçlar hükümeti anlamına gelmektedir. Başka bir ifadeyle, jüristokraside siyasal iktidar seçimle işbaşına gelen siyasi kadrolara değil, siyasal anlamda hesap verebilirlik özelliği bulunmayan yargıçlara aittir. jüristokrasi oligarşik bir anlayışı yansıtmaktadır. Demokrasinin temel hedefi ise, en azından teorik olarak, belli bir grubun değil, halkın yönetimde söz sahibi olmasını sağlamaktır.
DERNEKLER HAKKINDA BİLGİ VERİN?
*Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.*Hukuka veya ahlâka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.*Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.*Dernek kurucularının fiil ehliyetine sahip olması gerekir.*Her derneğin bir tüzüğü bulunur.*Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, gelir kaynakları, üyelik koşulları, organları ve örgütü ile geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur.*Dernek tüzüğü, kanunun emredici hükümlerine aykırı olamaz.
Dernek tüzüğünde düzenlenmemiş konularda kanun hükümleri uygulanır.* Dernekler, kuruluş bildirimini, dernek tüzüğünü ve gerekli belgeleri yerleşim yerinin bulunduğu yerin en büyük mülkî amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.*Kuruluş bildirimi ve belgelerin doğruluğu ile dernek tüzüğü, en büyük mülkî amir tarafından altmış gün içinde dosya üzerinden incelenir.*Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukukî durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhâl kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse; en büyük mülkî amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.*Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve belgelerde kanuna aykırılık veya noksanlık bulunmaz ya da bu aykırılık veya noksanlık belirli sürede giderilmiş bulunursa; keyfiyet derhâl derneğe yazıyla bildirilir ve dernek, dernekler kütüğüne kaydedilir.
KISA SÜRELİ HAPİS CEZASININ ALTERNATİFLERİ NELERDİR?)
Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.
Kısa Süreli Hapis Cezasına Seçenek Yaptırımlar:
*Adli para cezasına,
* Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
* En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
* Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
* Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
* Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya, çevrilebilir.
Ancak Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
HAK NEDİR?
Hukuk toplumsal yaşamdan kaynaklanan bir zorunluluktur. Herkesin birbirinin haklarına saygılı olmasını sağlamaya yönelik mekanizmanın bulunması zorunludur. Her dileyenin istediğini yaptığı yerde, hiç kimse bir şey yapamaz. İlkeleri herkes tarafından kabul edilmiş gerçeklerdir.
Hukuk adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.
Hukuk kavramının temel unsuru olarak hak ise ?bir şeye sahip olma, kullanma, yapma ya da yapmama? anlamındadır. Özel hukuk alanında temel ilişkileri hakların kazanılması, devredilmesi kapsamı ve sona erdirilmesi oluşturur. Aynı şekilde hak kavramı hukuksal yükümlülük, sorumluluk ve ödev kavramları ile de yakın bir ilişki içindedir. Hak ve yükümlülük karşılıklığı hukuksal ilişkiyi açıklar. En basit anlamında bir alım satım sözleşmesinde bir taraf için hak olan, karşı taraf için yükümlülük anlamını kazanır. Hak kavramı aynı zamanda toplumsal statülerde ve isimlendirmelerde de hukuk açısından bir ölçü olarak kullanılmaktadır. Malikin alacaklının vekilin öğrencinin ya da çalışanın çocuk ya da kadının hakları gibi. Böylece bir yandan toplumsal yapı sistematize edilirken, bir yandan da hukuken korunması gereken haklara özel olarak dikkat çekilmiş olmaktadır.
HAK: Hukuk düzeninin kişilere tanıdığı ve koruma altına aldığı yetkilerdir.
İleri sürülebileceği çevre açısındanMutlak Haklar: Hak sahibine belirli bir mal veya kişi üzerinde geniş bir tasarruf yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Nisbi Haklar: Nisbi Haklar, taraflar arasındaki karşılıklı borç ilişkilerinden dolayı ortaya çıkan ve sadece taraflar arasında ileri sürülebilen, belirli bir süre sonunda geçerliliğini kaybeden haklardır
Konularına Göre
Malvarlığı Hakları: Kişinin para ile ölçülebilen, yani malvarlığı içinde yer alan haklardır
Şahısvarlığı hakları: Kişilerin para ile ölçülemeyen haklardır. Kural olarak devredilemez, haczedilemez ve miras yoluyla geçmez
Devredilmeleri Bakımından
Kişiye Bağlı olan haklar: Kişiye sıkı surette bağlı olan haklardır. Mutlak hak sahibi tarafından kullanılması, temsilci tarafından kullanılması mümkün olmayan, başkalarına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklardır
Kişiye bağlı olmayan haklar: Kişinin şahsı dışında malvarlığını ilgilendiren haklardır. Bu haklar, başkalarına devredilebilme özelliğine sahiptir.
Hukuki Etkileri bakımındanYenilik doğuran haklar: Bu haklar, kullanılmakla birlikte taraflar arasında yeni bir hukuki ilişki kurmak veya mevcut ilişkide bir değişiklik doğuran ya da bu ilişkiyi sona erdiren bir etkiye sahiptir.
Özellikleri:
Kullanılması şarta bağlanamazZamanaşımına uğramazlarBir kez kullanılmakla birlikte sona ererler
Kullanıldıkta sonra geri dönülmez
Yenilik doğurmayan haklar: Kullanıldığında yeni bir hukukî durum ortaya çıkarmayan "alelade, basit, sıradan" haklardır... Örneğin; Velayet hakkı...
İMAR KANUNU M. 42
Madde 42 ? (Değişik: 9/12/2009-5940/2 md.) Bu maddede belirtilen ve imar mevzuatına aykırılık teşkil eden fiil ve hallerin tespit edildiği tarihten itibaren on iş günü içinde ilgili idare encümenince sorumlular hakkında, üstlenilen her bir sorumluluk için ayrı ayrı olarak bu maddede belirtilen idari müeyyideler uygulanır. Ruhsat alınmaksızın veya ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere veya imar mevzuatına aykırı olarak yapılan yapının sahibine, yapı müteahhidine veya aykırılığı altı iş günü içinde idareye bildirmeyen ilgili fenni mesullere yapının mülkiyet durumuna, bulunduğu alanın özelliğine, durumuna, niteliğine ve sınıfına, yerleşmeye ve çevreye etkisine, can ve mal emniyetini tehdit edip etmediğine ve aykırılığın büyüklüğüne göre, beşyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, aşağıdaki şekilde hesaplanan idari para cezaları uygulanır: ?????????? (1) Bu madde başlığı ?Ceza hükümleri:? iken, 9/12/2009 tarihli ve 5940 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir. 6694 a) Bakanlıkça belirlenen yapı sınıflarına ve gruplarına göre yapının inşaat alanı üzerinden hesaplanmak üzere, mevzuata aykırılığın her bir metrekaresi için; 1) I. sınıf A grubu yapılara üç, B grubu yapılara beş Türk Lirası, 2) II. sınıf A grubu yapılara sekiz, B grubu yapılara onbir Türk Lirası, 3) III. sınıf A grubu yapılara onsekiz, B grubu yapılara yirmi Türk Lirası, 4) IV. sınıf A grubu yapılara yirmiüç, B grubu yapılara yirmibeş, C grubu yapılara otuzbir Türk Lirası, 5) V. sınıf A grubu yapılara otuzsekiz, B grubu yapılara kırkaltı, C grubu yapılara elliiki, D grubu yapılara altmışüç Türk Lirası, idari para cezası verilir. Bu miktarlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında bir Türk Lirasının küsuru da dikkate alınmak suretiyle artırılarak uygulanır. b) Mevzuata aykırılığı yapı inşaat alanı üzerinden hesaplanması mümkün olmayan, yapının cephelerini ve diğer yapı elemanlarını değiştiren veya yapı malzemesi için öngörülen gereklere aykırı bulunan uygulamalar için, Bakanlıkça yayımlanan ve aykırılığa konu imalatın tespiti tarihinde yürürlükte bulunan birim fiyat listesine göre ilgili idarece belirlenen bedelin % 20?si kadar idari para cezası verilir. c) (a) ve (b) bentlerine göre cezalandırmayı gerektiren aykırılığa konu yapı; 1) Hisseli parselde diğer maliklerin muvafakati alınmaksızın yapılmış ise cezanın % 30?u, 2) Kamuya veya başkasına ait bir parselde yapılmış ise cezanın % 40?ı, 3) Uygulama imar planında veya parselasyon planında ?Kamu Tesisi Alanı veya Umumî Hizmet Alanı? olarak belirlenmiş bir alanda yapılmış ise cezanın % 60?ı, 4) Mevcut haliyle veya öngörülen bir afet tehlikesi karşısında can ve mal emniyetini tehdit ediyor ise cezanın % 100?ü, 5) Uygulama imar planı bulunan bir alanda yapılmış ise cezanın % 20?si, 6) Yapılaşmaya yasaklanmış bir alanda yapılmış ise cezanın % 80?i, 7) Özel kanunlar ile belirlenmiş özel imar rejimine tabi bir alanda yapılmış ise cezanın % 50?si, 8) Ruhsatsız ise cezanın % 180?i, 9) Ruhsatı hükümsüz hale gelmesine rağmen inşaatı sürdürülüyor ise cezanın % 50?si, 10) Yapı kullanma izin belgesi alınmış olmakla birlikte, ruhsat alınmaksızın yeni inşaî faaliyete konu ise cezanın % 100?ü, 11) İnşaî faaliyetleri tamamlanmış ve kullanılmıyor ise cezanın % 10?u, 12) İnşaî faaliyetleri tamamlanmış ve kullanılıyor ise cezanın % 20?si, 13) Çevre ve görüntü kirliliğine sebebiyet veriyor ise cezanın % 20?si, (a) ve (b) bentlerinde belirtilen şekilde tespit edilen para cezalarının miktarına göre ayrı ayrı hesap edilerek ilave olunur. Para cezalarına konu olan alanın hesaplanmasında, aykırılıktan etkilenen alan dikkate alınır. 18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir. Yapıldığı tarih itibarıyla plana ve mevzuata uygun olmakla beraber, mevcut haliyle veya öngörülen bir afet tehlikesi karşısında can ve mal emniyetini tehdit ettiği veya edeceği ilgili idare veya mahkeme kararı ile tespit olunan yapılara, ilgili idarenin yazılı ikazına rağmen idarece tanınan süre içinde takviyede bulunmayan veya bu yapıları 39 uncu madde uyarınca yıkmayan yapı sahibine onbin Türk Lirası idari para cezası verilir. 27 nci maddeye göre il özel idaresince belirlenmiş köy yerleşme alanı sınırları içinde köyün nüfusuna kayıtlı olan ve köyde sürekli oturanlar tarafından, projeleri il özel idaresince incelenerek fen, sanat ve sağlık şartlarına uygun olmasına rağmen muhtarlık izni olmaksızın konut ve zatî maksatlı tarım ve hayvancılık yapısı inşa edilmesi halinde yapı sahibine üçyüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu yapılardaki diğer aykırılıklar ve ruhsata tabi tarım ve hayvancılık maksatlı yapılardaki aykırılıklar için verilecek olan idari para cezası, üçyüz Türk Lirasından az olmamak üzere, ikinci fıkraya göre hesaplanan toplam ceza miktarının beşte biri olarak uygulanır. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen fiil ve hallerin, yapının inşa edilmesi süreci içinde tekrarı halinde, idari para cezaları bir kat artırılarak uygulanır. Yukarıdaki fıkralar uyarınca tahsil olunan idari para cezaları, aynı fiil nedeniyle 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 184 üncü maddesine göre mahkûm olanlara faizsiz olarak iade edilir. Yapının bu Kanuna, ilgili diğer mevzuata, plana, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere uygun hale getirilmesi için idarenin yazılı izni dahilinde yapılan iş ve işlemler mühür bozma suçu teşkil etmez. Müelliflerin, fenni mesul mimar ve mühendislerin, yapı müteahhitlerinin, şantiye şefi mimar ve mühendislerin, imar mevzuatına aykırı fiillerinden dolayı verilen cezaları ve haklarındaki kesinleşmiş mahkeme kararları, kendi kayıtlarına işlenmek ve ilgili mevzuata göre cezai işlem yapılmak üzere, üyesi bulundukları meslek odasına ve Bakanlığa ilgili idarece bildirilir. Bu kişiler, verilen ceza süresi içinde yeni bir iş üstlenemez. Yapı müteahhidinin yetki belgesi; a) Yapım işinin ruhsata ve ruhsat eki etüt ve projelere aykırı olarak gerçekleştirilmesi ve 32 nci maddeye göre verilen süre içinde aykırılığın giderilmemesi halinde beş yıl, b) Yapım işinde ruhsat eki etüt ve projelere aykırı olarak gerçekleştirilen imalatın can ve mal güvenliğini tehdit etmesi halinde on yıl, c) Bakanlıkça olumsuz kayıt değerlendirmesi yapılan hallerde bir yıl, süreyle Bakanlıkça iptal edilir. Yapı müteahhidinin, yapım işlerinden doğan vergi ve sigorta primi borçlarını ödememesi ve diğer sorumluluklarını yerine getirmemesi hallerinde yetki belgesi bir yıldan az olmamak üzere Bakanlıkça iptal edilir ve bunlara sorumluluklarını yerine getirinceye kadar yeni yetki belgesi düzenlenmez. Yetki belgesi iptal edilen yapı müteahhidi yeni yetki belgesi düzenleninceye kadar yeni iş üstlenemez, ancak mevcut işlerini tamamlar. Yetki belgeli yapı müteahhidi olmaksızın başlanılan yapının ruhsatı iptal edilir ve yapı mühürlenir.
İmar Kanunu Madde 30 ?u açıklayınız.
Yapı kullanma izni:
Madde 30 ? Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat ruhsatını veren belediye, valilik (...) (1) bürolarından; 27 nci maddeye göre ruhsata tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir.
Belediyeler, valilikler (...) (2) mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır.(...) (2) Bu maddeye göre verilen izin yapı sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de kurtarmaz.
CMK?NIN AMACI NEDİR?
Ceza muhakemeleri usulünün amacı sadece sanık haklarını korumaktan ibaret değildir:
Çağdaş hukukta ve ceza muhakemeleri usulü hukukuna egemen olan temel strateji, sosyal düzenin korunması ile bireyin temel hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurulması suretiyle gerçeği ortaya çıkarmak ve adil yargılama ilkesine uyarak adil yaptırımlara hükmedip uygulamaktır.
KANUNU NASIL YORUMLARSINIZ
Kanunlar, genel ve soyut nitelik taşıyan kurallardan oluşur. Hakimlerin hukuku uygulaması sırasında, bu soyut ve genel kurallar somut ve özel olaylara uygulanır. Bu yapılırken de birtakım yorum yöntemlerine başvurulur. Hukukta yorum yöntemleri üçe ayrılır. Bunlar:
1)Deyimsel yorum yöntemi
2)Tarihsel yorum yöntemi
3)Amaçsal yorum yöntemi
Deyimsel Yorum Yöntemi: Bu yöntemde kanunun sözüne ve özüne dikkat edilir. Hakim hukuk kurallarını somut olaya uygularken kanun koyucunun kullandığı deyimlere ve dil özelliklerine bakarak yorum yapar. Kanunun deyimsel ve dilsel özellikleri temel alınarak yorum yapılır. Bu yönteme lafzi yorum yöntemi de denir.
Tarihsel Yorum Yöntemi: Bu yöntemde kanun koyucunun kanunu koyarken içinde bulunduğu duruma, amacına ve kanunun koyulduğu dönemdeki toplumun koşullarına dikkat edilir. Bu yöntemde yorum, kanun oluşturulurken kullanılan kaynaklardan, kanunun taslağından, kanun tasarısı ve kanun tekliflerinden faydalanarak yapılır.
Amaçsal Yorum Yöntemi: Bu yöntemde kanunun sözünden ve oluşturulduğu dönemdeki toplumsal koşullardan ziyade kanunun uygulanacağı dönemdeki toplumsal koşullara ve toplumun gereklerine bakılarak yorum yapılır.
ANAYASADA KORUMA ALTINDA OLANLAR
2010 Anayasa değişikliği ile pozitif ayrımcılığı hukukumuza kazandırmıştır. Bu değişiklerle birlikte Anayasamızın 10.cu maddesi şöyle demektedir: ?Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olamaz. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.? Bu madde, pozitif ayrımcılığı yalnızca kabul etmekle kalmıyor, bunun da ötesinde devleti bu ilkeyi yaşama geçirmekle de yükümlü kılıyor. Ancak, bugüne kadar pozitif ayrımcılığın uygulanmasını sağlayacak, denetleyecek bir hukuki düzenleme yapılmamıştır. Oysa ki, Anayasada sözü edilen dezavantajlı grupların ekonomik, siyaset ve sosyal yaşamdaki yarışa çok geriden başladığı bir gerçektir. Bu nedenle siyaset ve ekonomi alanlarında fiili eşitliği sağlayacak hukuki düzenleme ve yaptırımlara ihtiyaç vardır
CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ?
Nisan ayında referanduma sunulacak olan anayasa değişiklik teklifinin en önemli maddeleri şüphesiz Cumhurbaşkanı?nın yetkileri ile ilgili. Yapılan en önemli değişiklik ise Cumhurbaşkanı?nın partisi ile ilişiğini kesmek zorunda kalmaması. Kanaatimce, bu değişiklikle birlikte siyaset daha samimi ve reel bir zemine kavuşacak. Aslında siyasete ve partilere olumsuz bakış, vesayetçi dönemden kalma kötü bir ön yargı. Partilere olumsuz bakmamak lazım. Parti kurulları ve kanalları Cumhurbaşkanlığı makamının halkla iletişimini ve ortak akıl ile politika oluşturulmasını kolaylaştıracak. Ayrıca partili olması, Cumhurbaşkanı?nın siyaset üstü konularda diğer partilerle çalışmasına da engel değil. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Yürütme ve Yasama arasındaki politika uyumuna da katkısı olacaktır. Ayrıca Cumhurbaşkanı?nın partili olması zorunlu değildir, ihtiyari bir durumdur.
Muhalefetin eleştirilerinden biri Cumhurbaşkanı?na kararname düzenleme yetkisi verilmesi. Oysa kararname ile kanun çeliştiğinde esas olan kanun. Ayrıca Cumhurbaşkanının kararname yetkisi kanun ile düzenlenmeyen alanları kapsıyor, temel haklar ve siyasi haklar gibi konularda kararname düzenleyemeyecek. Kararnameler ağırlıklı olarak idarenin düzenlenmesi ve işleyişine ilişkin olacak. Ayrıca Meclis?in ve Anayasa Mahkemesi?nin denetimine tabi olacak. Kararnameler bugünkü sistemde var olan Bakanlar Kurulu kararları gibi olacak.
Yeni sistemde kurumlar ile ilgili düzenlemeler de kararname ile yapılacak. Bu şekilde kurumsal dinamizm artacak. Gereksiz hâle gelen kurumlar kapatılacak, benzer iş yapan birim veya kurumlar da birleştirilecek. Kurumsal düzenlemelerle uğraşmayan Meclis, esas işi olan kanunlara daha fazla zaman ayırabilecek.
Yine en çok konuşulan düzenlemelerden biri Cumhurbaşkanın fesih yetkisi. Bir defa şunu belirtelim; tek taraflı bir fesih söz konusu değil. Cumhurbaşkanı veya Meclis, seçimi yenilemeye kararı verirse, iki seçim de yenilenecek. Bu şekilde karşılıklı denge ve denetim getirilmiş olacak. Ayrıca uzlaşmaya zorladığı için sistem de tıkanmayacak. Nihai hakemliği yine millet yapacak.
Cumhurbaşkanı?na OHAL yetkisi verilmesi de demokratik tüm ülkelerde olan bir düzenleme. OHAL yetkisi yürütme ile ilgili olduğu için ilan etme yetkisi de doğal olarak Cumhurbaşkanı?nda olacak ancak onay mercii Meclis. Meclis OHAL?i uzatabilecek, kısaltabilecek veya kaldırabilecek. Yine OHAL döneminde çıkan kararnameler üç ay içinde Meclis onayına sunulacak.
Üst düzey kamu görevlilerini Cumhurbaşkanı?nın ataması ile atamalarda gecikme yaşanmayacak. Yeni bir yönetim geldiğinde hızla ekibini kurup işe koyulacak. Ayrıca performansa dayalı değişimler hızla yapılabilecek.
Mevcut sistemde Cumhurbaşkanı?nın yetkisi var ancak vatana ihanet suçu dışında cezai sorumluluğu yok. Yeni sistemde Cumhurbaşkanı Meclis?e ve millete karşı sorumlu olacak. Cumhurbaşkanı?nın bütün işlemleri yargı denetiminde olacak...
İHTİYATİ TEDBİR İLE İHTİYATİ HACİZ VE FARKLARI
?İhtiyati haciz yalnızca para ve teminat alacakları için istenir. İhtiyati tedbir ise para ve teminat alacakları için istenemez.
? İhtiyati tedbirin 3 amacı vardır: Koruma, tedbir ve teminat. İhtiyati haczin ise tek amacı vardır: Teminat.
? İhtiyati tedbir istenen şey, uyuşmazlığa konu olan şey olmalıdır. Ancak ihtiyati hacizde haciz konulan şeyin uyuşmazlıkla ilgili olmasına gerek yoktur.
? İhtiyati haciz kararı alındıktan sonra alacaklı isteğine göre dava da açabilir icra takibi de yapabilir. Ancak ihtiyati tedbir kararından sonra yalnızca dava açılabilir. Çünkü ihtiyati tedbirin tamamlanabilmesi için dava açılması şarttır.
? Ayrıca HMK 393/2?ye göre hukuk uygulayıcılarına yönelik bu iki kurum arasında fark oluşturacak şöyle bir düzenleme de getirilmiştir: ?Tedbir kararının uygulanması, kararı veren mahkemenin yargı çevresinde bulunan veya tedbir konusu mal ya da hakkın bulunduğu yer icra dairesinden talep edilir. Mahkeme, kararında belirtmek suretiyle, tedbirin uygulanmasında, yazı işleri müdürünü de görevlendirebilir.?
? İhtiyati tedbir kararının etkisi aksi belirtilmediği taktirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. İhtiyati hacizde ise esas hakkında verilen hüküm alacaklıyı haksız çıkarır nitelikteyse ihtiyati haciz kendiliğinden hükümsüzleşir.
İhtiyati hacizde ihtiyaten haczedilen mal ve haklar, alacaklının açtığı veya yaptığı veyahut açmayı ya da yapmayı düşündüğü dava veya icra takibinin konusu değildir. Halbuki ihtiyati tedbirde tedbir konulan şey dava konusudur.
b - İhtiyati haciz yalnız para ve teminat alacaklan hakkmdaki dayalarda veya icra takiplerinde sözkonusu olduğu halde, ihtiyati tedbir kural olarak paraün ba şka şeyler (haklar, menkuller, gayrimenkuller) hakkındaki davalarda alınır.
c - İhtiyati tedbirde çekişmeli ve dolayısıyla dava konusu olan şey (örneğin menkul veya gayrimenkul bir mal) hakkında önleyici nitelikte tedbir alınır. Buna karşılık ihtiyati hcizde, alacaklıya henüz kesin haciz isteme yetkisinin (tIK, m. 78, 37) gelmedi ği bir dönemde alacaklının para alacağının ödenmesi güvence altına alınır. - - -
ç - Gayrimenkul mallar üzeriı de ihtiyati tedbir konulması halinde genellilde gayrimenkulün ba şkasma devrinin yasaklanmasina (ferağdan men'ine) karar verilmektedir ve ıizerine tedbir konulan gayrimenkul başkasına satılanfamaktadır. Oysa borçlu üzerine ihtiyati haciz konulmuş gayrimenkulünü başkasına satabilir (tIK. ht, 261/I1, 91) ya da üzerinde başkası lehine hak tesis edebilir (ttK. m. 132).
d - İhtiyati haciz kararından sonra alacakl ı, borçlu hakkında dava açmaya mecbur olmayıp icra takibinde de bulunabildiği halde, ihtiyati tedbir kararı alan kimse yalnız dava açabilir (ttK., m. 26411, HUMK, m. 109).
e - İhtiyaten haczedilen şeyler hakkında açılan istihkak davalanna İlK., m. 96 vd. hükümlerine göre icra tetkik merciince bakıldığı halde ihtiyati tedbir karanna konu te şkil eden şeyler hakkındaki istihkak iddialan umumi hükümlere göre genel mahkemelerce incelenir.
SAVCININ YAKASINDA FENER ROZETİ VAR VE DURUMU TARAFSIZLIK İLKESİNE GÖRE DEĞERLENDİRİN
Niteliği itibariyle hakimlik mesleğinden ayrılan savcı; hem iddianame hazırlayarak iddia eden ve hem de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermekle iddiasını bertaraf eden taraftır. Tez-antitez-sentez üçgeninde savcı, iddia eden vasfıyla yargılamayı sürdürür. Duruşma savcısının, karar aşamasında olan mahkeme heyetinin görüşmelerine (müzakereye) katılamaması veya bu görüşmelerde beyanda bulunamaması, savcının taraf sıfatıyla yargılamaya kamu adına müdahil olduğunun göstergesidir. Yine karar verilmezden önce, sanığın cezalandırılması/cezalandırılmaması veya tutuklu ise tahliye edilmesi veya edilmemesi yönünde savcıdan mütalaa alınması da; tıpkı müdafaa/savunma makamında olduğu gibi, (iddia eden) taraf sıfatıyla yargılama üçgeninde yer alan savcının ?tarafsız? konumda bulunmadığını göstermektedir.
savcının kendi menfaatini değil, toplumun, kamunun menfaatini koruduğunu; sanığın menfaati ile savcının menfaatinin farklı olmadığını ve dolayısıyla savcının ceza yargılamasında taraf olmadığını ifade edilir.. Savcının, şüpheli veya sanığın hem lehine hem aleyhine işlemler yapması, taraf olmadığını gösterir.
Savcının şahsı yönünden değil; bulunduğu makam yönünden tarafdır
YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİYLE MİLLETVEKİLİ YAŞININ 18 YAŞINA İNDİRİLMESİNİN OLUMLU VE OLUMSUZ YANSIMALARI NELERDİR?
18 yaşındaki bir insanın henüz kişilik gelişiminin tamamlamamış olması henüz bazı sorumluluk bilincinin gelişmemiş olması milleti temsil etmek gibi ağır bir sorumluluğun genç bir insanın omuzlarına yüklenmesinin olumsuzlukları, o yaşlarda henüz üniversite eğitiminin tamamlanmamış ,meslek seçiminin ve askerliğin yapılmamış olması.olumlu yanı ise siyesetin genç yaşlarda öğrenilmesinin bilgi ve deneyim kazanma açısından önemli bir kazanım olması ,ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğunun gençlerden oluşması bu nedenle genç ve dinamik siyasetçilere ihtiyaç duyulması, seçme ve seçilme yaşı arasındaki farkın ortadan kaldırılması, milletvekili seçme ehliyetine sahip gençlerin aynı zamanda seçilebilmelerine 6,6 milyon gence olanak sağlanmış.
LAİK DEVLET
- Laik devlet, din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı, devletin bütün dinlere eşit mesafede olduğu devlet şeklidir.
Unsurları:
- Resmi bir devlet dininin bulunmaması
- Devletin, bütün dinlerin mensuplarına eşit davranması
- Din kurumları ile devlet kurumlarının ayrılmış olması
- Devlet yönetiminin din kurallarından etkilenmemesi
- Kamusal alanlar haricindeki yerlerde vatandaşlarının inançlarını özgürce yaşaması
DEMOKRATİK DEVLET
Demokratik devlet, ülkedeki farklı görüşlerin serbestçe temsil edildiği, halkın yönetimde söz sahibi olduğu devlet biçimidir.
Unsurları:
- Yönetenlerin genel oya dayanan serbest seçimlerle oluşması
- Siyasal partiler arasında eşit şartlarla yürütülen iktidar yarışması
- Vatandaşların temel haklarının tanınması ve güvence altına alınması
İDARİ YARGIDA DURUŞMA NASIL YAPILIR ?
Duruşmalar açık olarak yapılır. Genel ahlakın veya kamu güvenliğinin gerekli kıldığı hallerde, görevli daire veya mahkemenin kararı ile, duruşmanın bir kısmı veya tamamı gizli olarak yapılır. (2577/18-1) Duruşmaları başkan yönetir. (2577/18-2) Duruşmalarda taraflara ikişer defa söz verilir. Taraflardan yalnız biri gelirse onun açıklamaları dinlenir; hiç biri gelmezse duruşma açılmaz, inceleme evrak üzerinde yapılır. (2577/18-3)
Danıştay ve Vergi Mahkemelerinde yapılacak duruşmalarda, iddia ve savunmanın gerekli kıldığı hallerde, mahkeme vergi davasına konu olan tarhiyatın dayanağı incelemeyi yapmış bulunan inceleme elemanları ile, mükellefin duruşmada hazır bulundurduğu mali müşaviri veya muhasebecisini de dinler. (213/mük.378)
Danıştay?da görülen davaların duruşmalarında savcının bulunması şarttır. Taraflar dinlendikten sonra savcı yazılı düşüncesini açıklar. Bundan sonra taraflara son olarak ne diyecekleri sorulur ve duruşmaya son verilir. (2577/18-4) Duruşmalı işlerde Danıştay savcıları, keşif, bilirkişi incelemesi veya delil tespiti yapılmasını yahut işlem dosyasının getirtilmesini istedikleri takdirde, bu istekleri görevli daire veya kurul tarafından kabul edilmezse, işin esası hakkında ayrıca yazılı olarak düşünce bildirirler. (2577/18-5)
Duruşma yapıldıktan sonra en geç onbeş gün içinde karar verilir. Ara kararı verilen hallerde, bu kararın yerine getirilmesi üzerine, dosyalar öncelikle incelenir. (2577/19)
Davasını bizzat takip eden kimse mahkeme huzurunda uygun olmayan hal ve tavırda bulunur ise hakim kendisine ihtar eder. Buna da uymazsa hakim derhal dışarıya çıkarılmasını emir ve gerektiği takdirde kendisini vekil tayinine mecbur eder. Vekil tayin etmediği surette yokluğunda muhakeme icra olunur ve karar verilir.
Vekil, uygun olmayan hal ve tavırda bulunursa yukarıdaki usül gereğince mahkemeden çıkarılır ve mahkemece kesin lüzum görülürse bunu gerektiren sebepler sayılarak tayin edilecek süre zarfında başka bir vekil göndermesinin asile tebliğine karar verilir. Müvekkil mahkemece tayin olunan süre zarfında diğer bir vekil göndermezse mahkemeye yokluğunda bakılır. (1086/70)
Hakim muhakeme adabı dışına çıkan tarafı men eder. Okunamayan veya uygunsuz olan evrak iade edilir. Ve yeniden tanzim için uygun bir süre verilir. Bu süre zarfında tanzim olunmazsa yeniden süre verilemez. (1086/78)
Başkan, söz söylemekten men eden ve mahkemenin düzenini bozan her şahsı derhal mahkemeden çıkartır. Bir kimse mahkeme huzurunda uygun olmayan bir söz veya fiilde bulunursa derhal reis tarafından mahkeme kararıyla tutukevine gönderilir ve yirmi dört saat zarfında sorgulanarak bir haftaya kadar hafif hapis veya hafif para cezası ile cezalandırılmasına mahkemece karar verilir. Bu kimse derhal tutulamadığı takdirde yukarıdaki cezaya yokluğunda karar verilir. Ancak bu konudaki kararın tebliği tarihinden itibaren on gün içinde hapis olunmak üzere kendiliğinden gelirse def'i davaya hakkı olur. Uygun olmayan söz veya fiil daha ağır cezayı gerektirirse derhal tutulacak zabıt varakasıyla ait olduğu ceza mahkemesine verilir. (1086/150)
Duruşma (İYUK)
Madde 17 -
1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve yirmibeşbin Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmibeşbin Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.
2. Temyiz ve istinaflarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır.
3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.
4. 1 ve 2 nci fıkralarda yer alan kayıtlara bağlı olmaksızın Danıştay, mahkeme ve hakim kendiliğinden duruşma yapılmasına karar verebilir.
5. Duruşma davetiyeleri duruşma gününden en az otuz gün önce taraflara gönderilir.
İDARİ DAVALAR?
1-İptal davaları İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalardır.
2-Tam yargı davaları
İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalardır.
3-İdari Sözleşmelerden Doğan Davalar
Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardır.
İDARİ YARGIDA EKSİK HARÇ VE POSTA GİDERİ VARSA NE YAPILIR
Dilekçe red sebebidir.Davacıdan eksikliğin 30 gün içinde tamamlaması aksi halde davasının red olunacağı tebliğ edilir
DİLEKÇE RED SEBEPLERİ a- İdari davaya ilişkin dilekçelerde tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ve adresleri; davanın konu ve sebepleri ile dayandığı deliller; davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi; vergi, resim, harç, benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarına ilişkin davalarla tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktar; vergi davalarında davanın ilgili bulunduğu verginin veya vergi cezasının nevi ve yılı, tebliğ edilen ihbarnamenin tarihi ve numarası ve varsa mükellef hesap numarası gösterilmemişse,
b- Dava konusu kararın ve belgelerin asılları veya örnekleri dava dilekçesine eklenmemişse,
c- Dilekçeler ile bunlara ekli evrakın örnekleri karşı taraf sayısından bir fazla değilse,
d- Birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılmışsa ve bu işlemler arasında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunmuyorsa,
e- Birden fazla şahıs müşterek dilekçe ile dava açmışsa ve davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunmuyor yada davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebepler aynı değilse,
Otuzgün içinde 2577 sayılı Yasa'nın 3 ve 5 inci maddelerine uygun şekilde (8. ve 11. sorulara bakın) yeniden düzenlenmek veya noksanları tamamlanmak üzere dilekçelerin reddine;
Ehliyetli olan şahsın avukat olmayan vekili tarafından dava açılmış ise otuzgün içinde bizzat veya bir avukat vasıtasıyla dava açılmak üzere dilekçelerin reddine karar verilir. (2577/15-1/d) (BUDA MÜLAKAT SORUSU)
Dilekçelerin 2577 sayılı Yasa'nın 3 üncü maddesine (8. soruya bakın) uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz. (2577/15-3) Bu kararlara karşı temyiz veya itiraz yolu kapalıdır. (2577/15-4) Dilekçelerin reddedilmesi üzerine, yeniden verilen dilekçelerde aynı yanlışlıklar yapıldığı takdirde dava reddedilir. (2577/15-5
GEÇİCİ TUTUKLAMA
6706 sayılı CEZAÎ KONULARDA ULUSLARARASI ADLÎ İŞ BİRLİĞİ KANUNU
Geçici tutuklama
MADDE 14- (1) İade talebine konu olabilecek bir suçun işlendiğinin kabulü için kuvvetli şüphe bulunması hâlinde, iade talebinin Merkezî Makama ulaşmasından önce, Türkiye?nin taraf olduğu milletlerarası andlaşma hükümleri veya mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde, ilgili devletin talebi ve Merkezî Makamın uygun bulması üzerine kişi geçici olarak tutuklanabilir.
(2) İade talebine konu olabilecek ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi kapsamına giren bir suç işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kişi, ilgili devletin talebi aranmaksızın geçici olarak tutuklanabilir.
(3) İlgili devletin geçici tutuklama talebi, Merkezî Makam tarafından iade amacıyla yakalanması ve Cumhuriyet başsavcılığına sevki için İçişleri Bakanlığına gönderilir. Yakalanan kişi, geçici tutuklama hususunda karar verilmek üzere en geç yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır. Sulh ceza hâkimi geçici tutuklanması talep edilen kişiye, rızaya dayalı iade imkânı ile bunun hukukî sonuçları hakkında bilgi verdikten sonra talep hakkında karar verir.
(4) Geçici tutuklama süresi ilgili milletlerarası andlaşma hükümlerine göre belirlenir. Mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde kişi, en fazla kırk gün geçici tutuklu kalabilir.
(5) Geçici tutuklama yerine kişinin kaçmasına engel olacak şekilde Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesi uyarınca adlî kontrol kararı verilebilir.
(6) İlgili devlet tarafından dördüncü fıkrada belirtilen süre içinde iade evrakının gönderilmemesi hâlinde geçici tutuklama veya adlî kontrol kararı kaldırılır. Bu durum, iade talebinin alınmasından sonra iade amacıyla koruma tedbirleri uygulanmasına engel teşkil etmez.
NAMI MÜSTEAR, SELEF, TAKYİDAT, TEDAVÜL, MÜRÜR, TEBEYYÜT NE DEMEK?
Namı müstear: Müvekkilin adını gizleyerek bir başkası hesabına, fakat kendi namına hareket eden kimse; yetkili memur huzurunda taşınmaz mal mülkiyetini iktisap etmesi kast olunan kişinin adının gizlenmesi, böylece onun yerine varsayılan (başka birine ait) ve ya gerçek sözleşme yapanlardan başka bir kimsenin adı kullanılarak tescilinin yapılmış olması; bir kişinin sanat, edebiyat, ticaret yaşamında veya faaliyette bulunduğu her hangi bir işte kimliğini gizlemek için isteğiyle seçtiği ad; müstear ad. eski hukukumizdan gelen nam-i mustear; tasinmaz satislarinda taraflardan birinin, kendisini ucuncu kisilerden gizlemek maksadiyla, satis sozlesmesine kendi yerine taraf sifatiyla bir baska kisiyi sokmasi ve tescilin de bu kisi adina yapilmasidir. sozlesmeye taraf olarak gorunmek istemeyen kisi yerine isleme katilan kisiye "nam-i mustear" denir. bu kisi satis sozlesmesini kendi adina, fakat gizli kalmak isteyen hesabina yapar
Selef: kendi yerine geçilen kimse; öncül; karş. Halef. (bir kimseye göre) bir görevde, bir makamda kendinden önce bulunmuş olan kimse.
Takyidat: Bir mülkün üzerinde herhangi bir şerhin veya borcun olup olmadığını gösteren tapudan alınan belgedir. Mülkiyet hakkını çeşitli şekillerde sınırlar ve gayrimenkul üzerinde 3. kişiler lehine kurulmuş haklar sağlar. Takyidat Osmanlıcadan dilimize girmiş bir kelimedir.
Tedavül: sürüm; elden ele dolaşma; geçerlik, yürürlük, dolaşım; sirkülasyon. Tedavül senedi = kısa vadeli bir alacağı temsil eden senet, menkul değer. Tedavül sürati = paranın el değiştirme hızı. Tedavül ve mübadele = değişim. Tedavülde bulunma = dolaşımda olma, alınıp verilme, geçerliğini yürürlüğünü koruma. Tedavüle çıkarma= dolaşıma sunma (para, çek, bono vb. için) kullanılmakta olma, elden ele geçme, dolaşma, dolanım, geçerlik, sürüm.
Mürur: bir taraftan girip diğer taraftan çıkma, geçip gitme, sona erme, geçme, geçiş. Bir yerden örneğin yoldan geçme. Mürür tezkeresi = geçiş izni
HUKUK FAKÜLTESİNİ NEDEN TERCİH ETTİNİZ
"Adalet", "adil olmak", "hakkaniyet" gibi hayatımızı derinden etkileyebilecek, dünyayı güzelleştirebilecek kelimeler "hukuk" kelimesi olmadan karşılanamayacak kelimelerdir. Hayatta her şeyi iyi yapan değerlerin başında adaletin geldiğine inanan, adil olmayan bir sistem içinde olduğunu düşünüp bunu değiştirme gücünü kendinde gören kişilerin tercih edebileceği en doğru bölüm hukuktur. Hukuk bölümünde pozitif hukukun öğretilmesinin yanında tabii hukukun varlığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı ilkeler de öğrencilere öğretilerek, hukukun yalnız yasalardan, tüzüklerden oluşmadığı öğretilerek insana hiç tanımadığı doğru bilginin kapıları açılır, öğrencilerin o güne kadar doğru bildiği her şey sorgulatılarak yeni bir hukuk ve bu bağlamda yeni bir dünya oluşturması sağlanır. Bu sayede hukuk okuyan kişi hayalini kurduğu adil, eşitlikçi dünyayı hukuk bilgisiyle oluşturmaya çalışır, geleceğin güzelleşmesine katkı sağlar eksikleri nelerdir,
İVEDİ YARGILAMA USULÜ HAKKINDA BİLGİ VERİNİZ
İvedi yargılama kavramı, idari yargıda izlenen genel yargılama usulünden farklı olarak, sürelerin kısaltılması ve yargılama usulünün basitleştirilmesi suretiyle yapılan hızlı ve farklı bir yargılamayı ifade eder. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu?nda, yargılamanın hızlandırılması amacıyla konulmuş bazı hükümler yer almaktadır[7]. Ancak bu hükümlerin hiçbiri ivedi yargılama usulüne ilişkin değildir. İvedi yargılama usulü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu?nda ayrı bir maddede (md.20/A) düzenlenmiştir. İvedi yargılama usulü, idari yargının tümüne yönelik bir usul değildir; sadece belirli konulardaki davalar için öngörülmüş bir usuldür.
Diğer bir deyişle, ivedi yargılama usulü, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu?nda düzenlenmiş, genel yargılama usulüne göre daha basit ve hızlı işleyen özel bir yargılama usulüdür[8]. İvedi yargılama usulünün getirilmesiyle, idari yargıda görülen bazı davalarda yargılamanın hızlandırılması hedeflenmektedir. Bu hedef doğrultusunda, ivedi yargılama usulünde, genel yargılama usulünden farklı bazı usul kuralları getirilmektedir. İvedi yargılama usulünde amaç, yargılama sürecinin kısaltılması suretiyle bu usule tabi davaların mümkün olan en kısa sürede karara bağlanmasının sağlanmasıdır. Yargılama ivedi bir yargılama da olsa, burada önemli olan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi?nin 6.maddesinde belirtilen ?makul süre? kavramına uyulmasıdır. Yargılamanın çok uzun sürmesi nasıl mağduriyetlere yol açıyorsa, yargılamanın makul süreden daha kısa bir sürede yapılması da hak kayıplarına neden olabilir, kişilerin hak arama özgürlüklerini sınırlandırabilir. Bu nedenle, ivedi yargılama kavramı, kişilerin hak arama özgürlüklerini sınırlandıracak derecede kısa bir yargılama olarak kabul edilemez.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu md.20/A?da ivedi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlıklar tahdidi olarak sayılmıştır. Buna göre ivedi yargılama usulü sadece aşağıda sayılan işlemlerden doğan uyuşmazlıklar hakkında uygulanır:
a) İhaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemleri
b) Acele kamulaştırma işlemleri
c) Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları
d) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu uyarınca yapılan satış, tahsis ve kiralama işlemleri
e) 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar
f) 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu kararları
İYUK 20/A da okunmalı.
KİŞİNİN MADDİ VE MANEVİ BÜTÜNLÜĞÜ NE DEMEKTİR?
Kişinin maddi bütünlüğü, maddi ve cismani varlıkları özellikle onun hayatı sağlığı gibi beden bütünlüğüne ilişkin unsurlardır.
Manevi bütünlük ise, kişinin manevi varlıklarına, onun özgürlüklerine, din ve vicdani inançlarına, şeref ve saygınlığı, toplum içindeki saygınlığı ile fikir alanındaki faaliyetlerine karşılık gelir. Bu kapsamda kişinin özel hayatı, eğitimi de manevi varlık- bütünlük kapsamındadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, AY md. 17 ile maddi ve manevi bütünlük ve b Burada maddi varlıktan kasit vücut butunlugudur bunu da medeni kanundaki kişilik hakları ile ilgili madde birlikte düşünülebilir.Manevi varlikta kişilik.hakkı zaten bu kapsamda anayasa md.17 ve tmk yi degerlendirin. Ayrıca hakkin, kısıtlama sebeplerine de deginebilirsiniz.unların geliştirilmesi koruma altındadır.
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN İHLAL KARARI VERİLİRSE İÇ HUKUKTA YERİ NE OLUR?
Anayasa İnsan Hakları Mahkemesi sözleşmesinin ihlali tespit ettiği takdirde belli bir tazminatın başvuru sahibine ödenmesine karar vermektedir ülkemizde alışa gelmiş tazminat miktarlarında çok yüksek olmaktadır activar davasında 7 köylünün evlerinin güvenlik güçlerince yıkıldığı iddiası üzerine avukatlık ücreti de dahil yaklaşık 48 milyar liraya hüküm edilmiştir Yine Aynı kararda başvuru sahiplerinin durumlarının eski haline getirilmesi de istenilmektedir kararların infazı bakanlar komitesi takip edilmekte her zaman toplanamaması nedeniyle bu işlevi genellikle delegeler komitesi yerine getirmektedir önceki sistemde Akit devletler Komisyon ve mahkemenin yetkisinin belirli süreler için Kabul etmekte ve bunu uzatmamak suretiyle istediği zaman bu yetkiyi kaldırabilmekteydi artık bu yetki süresiz olarak kabul edildiği için Bundan böyle bir devletin mahkemenin zorunlu yargı yetkisini Ben çıkması ancak sözleşmeyi feshetmesi ile mümkün olacaktır ancak Şimdiye kadar hiçbir devlet sözleşmeden çıkma girişiminde bulunmamıştır
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 46 ? Hükümlerin bağlayıcılığı ve icrası 1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, tarafı bulundukları herhangi bir vakada Mahkemenin kesin/nihai hükmü ile bağlı olmayı üstlenirler. 2. Mahkemenin kesin/nihai hükmü, bunun icrasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi?ne iletilecektir. AİHS de şeklinde hüküm bulunmaktadır. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf ülkeler, sözleşme ile getirilmiş hükümlere aykırılık sebebi ile AİHM tarafından verilen kararlar ile bağlıdır. AİHM kararları doğrultusunda taraf ülkeler gerekli önlemleri almaları gerekir. Bu önlemlerin alınıp alınmadığı hususu Bakanlar Komitesi tarafından takip edilir. Türkiye AİHSye taraf bir ülke olduğundan AİHM kararları bağlayıcıdır ve kararın gereği için gerekli önlemleri alması gerekir. AİHSnin ihlali yasal bir yanlıştan kaynaklanmaktaysa bir başka anlatımla ihlal kanunun kendisinden kaynaklanmakta ise, kanunu yorum yolu ile ihlalin önlenmesi gerekir. Kanun maddesi yoruma açık değilse ise kanunun AİHSye uygun hale getirilmesi gerekir.
AİHS ihlali bir seferlik bir eylemden kaynaklı ise, AİHM kararı ile Türkiye aleyhine verilen tazminatın ödenmesi ile kararın gereği yerine getirilir. Eğer mümkünse idari işlem veya eylem geri alınarak eski haline dönüştürülür. Ceza Hukuku açısından, AİHS ihlali olduğuna ilişkin verilen AİHM kararının kesinleşmesi üzerine CMK hükümlerine göre yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi gerekir. Özel hukuk açısından da AİHS ihlalini doğuran sözleşme hakkında AİHM kararının kesinleşmesi ile HMK ya göre yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi gerekmektedir
BORÇLAR HUKUKUNDA KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ NELERDİR? HANGİ DURUMLARDA KURTULUŞ KANITI GETİRİLEBİLİR ?
ayırt etme gücüne sahip olmayanların sorumluluğu adam çalıştıranın sorumluluğu hayvan bulunduranın sorumluluğu ev başkanının sorumluluğu Yapı Maliki'nin sorumluluğu taşınmaz Maliki'nin sorumluluğu motorlu araç işletenin sorumluluğu Başkasının fiilinden sorumluluk şekilde özetleyebiliriz
50. Kusursuz sorumluluk halleri nedir? Kurtuluş kanıtı hangisinde getirilebilir?
Bazı hallerde kişiler doğan zarardan dolayı bir kusurları olmasa da sorumlu tutulabilirler. İşte bu haller kusursuz sorumluluk halleri olarak nitelendirilir. Dolayısıyla bu kişiler kusur sorumluluğu değil, sebep sorumluluğu ilkesine göre sorumlu tutulurlar. Kusursuz sorumluluk halleri, dikkat ve özen sorumluluğu, hakkaniyet sorumluluğu ve tehlike (risk) sorumluluğu olarak üç başlıkta incelenebilir.
-Hakkaniyet sorumluluğu:
Ayırt etme gücü olmayanlar verdikleri zarardan ancak hakkaniyet gerektiriyorsa ve kusursuz olarak sorumludurlar. Burada durumun hakkaniyet gerektirip gerektirmediği hakimin takdirine bağlıdır. Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.
Not: Ayırt etme gücünü geçici yitirenler, verdikleri zarardan hakkaniyet gerektirmese de sorumlu olurlar.
-Dikkat ve özen sorumluluğu:
Bu hükümde kişinin bakım ve gözetimindekilerin fiillerinden dolayı sorumluluğu ve sahip olduğu veya yaptığı yapının veya taşınmazın verdiği zararlardan sorumluluğu incelenmektedir.
a) Adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu:
Borçlar kanunu madde 66 ?Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.? Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde bulunurken zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz. Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, ödediği tazminat için zarar veren çalışana ancak onu bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.
b) Hayvan bulunduranın sorumluluğu:
Bir hayvan bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Kişinin bu zararın doğmasında kusuru olmasa dahi doğan zarardan sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk kusur sorumluluğu değil sebep sorumluluğudur. Hayvan bulunduran, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse sorumlu olmaz. Yani hayvan idare eden kurtuluş kanıtı getirebilir.
c) Yapı malikinin sorumluluğu
Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Bina ve yapı maliki zararı ödeme konusunda kurtuluş kanıtı ileri süremez. Ancak rücu hakkı saklıdır. Her ne kadar bina ve yapı malikinin kurtuluş kanıtı ileri sürme imkanı olmasa da zararın mücbir sebepten, olağan üstü halden, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan kaynaklandığını ispat ederse illiyet bağının kesilmesini sağlar ve zararı ödemekten kaçınabilir.
d) Taşınmaz malikinin sorumluluğu
Bir taşınmaz malikinin, mülkiyet hakkını bu hakkın yasal kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse, durumun eski haline getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir. Taşınmaz malikinin tüm eşyadan sorumluluğu vardır. Zarar gören komşu taşınmaz maliki ya da sınırlı ayni hakka veya kira gibi şahsi bir hakka dayanarak zilyet olan kişiler olmalıdır.
e) Ev başkanının (reisinin) sorumluluğu
Ev başkanı ev halkından olan küçüğün kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur. Örneğin kişi, 6 yaşındaki çocuğun sokakta kırdığı araba camının zararından sorumludur. Ev başkanı kurtuluş kanıtı ileri sürebilir.
-Tehlike ilkesi
Önemli ölçüde tehlike arz eden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
ONARİCİ ADALET NEDİR
Klasik adalet kavramından farklı olarak adalet kavramına daha yapıcı yaklaşarak taraflar arasında olumlu ilişkiler kurmayı esas alan bir anlayıştır. Prensipleri şunlardır:
1- suça karşı verilen toplumsal tepkiye mağdurun maruz kaldığı zararın mümkün mertebe giderilmesinden başlanması
2- failin mağdurun uğradığı zararı anlamaya ve bu zararı gidermeye teşvik edilmesi
3- mağdura faile yönelik maruz kaldığı suç ile ilgili sorular yöneltme imkânı tanıyarak hâsıl olan zararın en iyi şekilde giderilmesi imkânının tanınması,
Şeklindedir.
ANAYASADA SUÇ VE CEZA NASIL ANLATILMIŞ
Anayasada geçen suç ve ceza ile ilgili hükümler ? (AY md.38)
Suç ve cezalara ilişkin esaslar
Madde 38 ? Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Ceza sorumluluğu şahsidir.
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md.) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
(Ek: 3/10/2001-4709/15 md; Mülga: 7/5/2004-5170/5 md.)
(Değişik onuncu fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
(Değişik son fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.
1)TCK ÖN ÖDEME VE ŞARTLARINDAN BAHSEDİNİZ.
Madde 75- (1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı altı ayı aşmayan suçların faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için otuz Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,
Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/12 md.) Taksirli suçlar hariç olmak üzere, önödemeye bağlı olarak kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının düşmesine karar verildiği tarihten itibaren beş yıl içinde önödemeye tabi bir suçu işleyen faile bu fıkra uyarınca teklif edilecek önödeme miktarı yarı oranında artırılır.
(2) Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi halinde de fail, hakim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.
(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi halinde de yukarıdaki fıkra uygulanır.
(4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı altı ayı aşmayan hapis cezası veya adlî para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hallerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki fıkralara göre adlî para cezası esas alınarak belirlenir. (1)
(5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez.
(6) (Ek: 24/11/2016-6763/12 md.) Bu madde hükümleri;
a) Bu Kanunda yer alan;
1. Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (98 inci maddenin birinci fıkrası),
2. Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (madde 171),
3. Çevrenin taksirle kirletilmesi (182 nci maddenin birinci fıkrası),
4. Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma (264 üncü maddenin birinci fıkrası),
5. Suçu bildirmeme (278 inci maddenin birinci ve ikinci fıkraları),
suçları,
b) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 108 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan suç, bakımından da uygulanır. Bu fıkra kapsamındaki suçların beş yıl içinde tekrar işlenmesi hâlinde fail hakkında aynı suçtan dolayı önödeme hükümleri uygulanmaz.
(7) (Ek: 24/11/2016-6763/12 md.) Ödemede bulunulması üzerine verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile düşme kararları, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi hâlinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
USUL ESASTAN ÖNCE GELİR NE DEMEK?
Mahkemelerin usul incelemesini tamamladıktan sonra esasa ilişkin incelemeye geçebileceklerine dair ilkedir. Usule takılan bir konu varsa esasa girilmez, örneğin görevsiz bir mahkemenin davanın esasına girmeksizin dosyadan elini çekmesi...
Hukukun genel ilkelerinden biridir. bu ilkeye göre, mahkeme tarafından uyuşmazlık konusu davaya ilişkin olarak önce usul yönünden inceleme yapılır, eğer usul şartları tamamsa esas hakkında incelemeye geçilir. Örneğin eğer alacağınız zaman aşımına uğradıysa istediğiniz kadar haklı olun söz konusu alacağınızı talep edemezsiniz. Usul kurallarına uyulmadığı zaman hak kaybının oluşması kuvvetle muhtemeldir. O durumda davacı ya da davalı "ama ben haklıyım" savunması yapamaz.
. İDARİ YARGIDA HARÇ VE POSTA ÜCRETİNİN EKSİK OLMASI SONUCU YAPILMASI GEREKEN NEDİR?
Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.
Dava açıldıktan sonra posta ücretinde tebliğ işlemlerinin yapılmasını engelleyecek şekilde azalma olması halinde, otuz gün içinde posta ücretinin tamamlanması daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Posta ücreti süresi içinde tamamlanmazsa dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Bu kararın tebliği tarihinden başlayarak üç ay içinde, noksanı tamamlanmak suretiyle yeniden işleme konulması istenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur.
CEZA HUKUKUNDAKİ CEZALAR NELERDİR ?
Madde 45- (1) Suç karşılığında uygulanan yaptırım olarak cezalar, hapis ve adlî para cezalarıdır.
Hapis cezaları
Madde 46- (1) Hapis cezaları şunlardır:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası.
b) Müebbet hapis cezası.
c) Süreli hapis cezası.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
Madde 47- (1) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası hükümlünün hayatı boyunca devam eder, kanun ve tüzükte belirtilen sıkı güvenlik rejimine göre çektirilir.
Müebbet hapis cezası
Madde 48- (1) Müebbet hapis cezası, hükümlünün hayatı boyunca devam eder.
Süreli hapis cezası
Madde 49- (1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.
(2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.
Kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlar nelerdir?
Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar
Madde 50- (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.
(2) Suç tanımında hapis cezası ile adlî para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adlî para cezasına çevrilmez.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
(4) Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.
(5) Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.
(6) Hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet savcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesi halinde, hükmü veren mahkeme kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen infazına karar verir ve bu karar derhal infaz edilir. Bu durumda, beşinci fıkra hükmü uygulanmaz. (1)
(7) Hükmedilen seçenek tedbirin hükümlünün elinde olmayan nedenlerle yerine getirilememesi durumunda, hükmü veren mahkemece tedbir değiştirilir
HAKSIZ REKABET NEDENİYLE AÇILABİLECEK DAVALAR NELERDİR?
Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse;
a) Fiilin haksız olup olmadığının tespitini,
b) Haksız rekabetin men?ini,
c) Haksız rekabetin sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesini ve tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasını,
d) Kusur varsa zarar ve zıyanın tazminini,
e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların varlığında manevi tazminat verilmesini,
isteyebilir. Davacı lehine ve (d) bendi hükmünce tazminat olarak hâkim, haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir.
(2) Ekonomik çıkarları zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek müşteriler de birinci fıkradaki davaları açabilirler, ancak araçların ve malların imhasını isteyemezler.
(3) Ticaret ve sanayi odaları, esnaf odaları, borsalar ve tüzüklerine göre üyelerinin ekonomik menfaatlerini korumaya yetkili bulunan diğer meslekî ve ekonomik birlikler ile tüzüklerine göre tüketicilerin ekonomik menfaatlerini koruyan sivil toplum kuruluşlarıyla kamusal nitelikteki kurumlar da birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde yazılı davaları açabilirler.
(4) Bir kimse aleyhine birinci fıkranın (b) ve (c) bentleri gereğince verilmiş olan hüküm, haksız rekabete konu malları, doğrudan veya dolaylı bir şekilde ondan ticari amaçla elde etmiş olan kişiler hakkında da icra olunur.
YTTK?nın 56. maddesi, haksız rekabet halinin varlığı halinde açılabilecek davaları belirtmiştir. Bu davalar şu şekildedir:
1.Tespit Davası: Tespit davası, sadece haksız rekabet halinin tespitine yönelik bir davadır. Bu dava, haksız rekabetin tespitinin dahi yeterli olabileceği durumlar için öngörülmüştür.
2.Haksız Rekabetin Men?i Davası: Bu dava ile mevcut bir haksız rekabet fiiline son verilmesi amaçlanmaktadır. Bu dava, devam eden haksız rekabet ihlalleri için öngörülmüştür.
3.Haksız Rekabetin Ref?i Davası: Eski hale iade davası niteliğinde olan bu dava, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına veya haksız rekabet fiili yanlış ve yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa bu beyanların düzeltilmesine yönelik olarak öngörülmüştür. Söz konusu dava ile haksız rekabete yol açan fiilin piyasada görülen bütün olumsuz tesirlerinin gündeme getirilmesi gerekir. Yanlış ve yanıltıcı beyanların düzeltilmesi bu dava yoluyla sağlanabilir. Ancak bu davanın bir tazmin niteliği bulunmamaktadır. Bununla beraber ref davası ile tazminat davası birlikte de açılabilir.
4.Tazminat Davası: Tazminat davası, maddi ve manevi tazminat davası olarak iki şekilde açılabilir. Tazminat davası ile haksız rekabet fiilinden zarar gören kimse, gördüğü zararın tazmin edilmesini talep edebilecektir. Bu davanın açılması, failin kusuruna ve davacının zararına bağlıdır. Bu davada, davacı hem failin kusurlu olduğunu, hem zarar miktarını, hem de illiyet bağını ispat edecektir. Zararın ispatlanması her zaman kolay olmamaktadır. Bu sebeple maddi tazminat davasında zararın tespitine yönelik olarak TTK md. 56/1(e)?de ??haksız rekabet sonucunda davalının elde etmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da karar verebilir.? ifadesi öngörülmüştür. Bu durumda, davacının talebi üzerine hâkim, davalının kârı oranında tazminata hükmedebilecektir.
Haksız rekabet fiiline karşı olarak manevi tazminat davası açılması imkânı da bulunmaktadır. Manevi tazminat davası Türk Borçlar Kanunu?nun 58inci maddesi uyarınca açılabilecektir. Bu durumda hâkim, belirli bir tazminatın ödenmesine veya fiilin kınanmasına ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir. İlanın kapsam ve şekline hâkim karar verirse de, uygulamada bu ilan günlük gazetelerde yapılmaktadır.
Anayasa md. 38 hakkında ne biliyorsunuz?
C. Suç ve cezalara ilişkin esaslar
MADDE 38- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.) Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Ceza sorumluluğu şahsîdir.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/15 md.; Mülga: 7/5/2004-5170/5 md.)
(Değişik: 7/5/2004-5170/5 md.) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
(Değişik: 7/5/2004-5170/5 md.) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez
Anayasa mahkemesinin görevleri nelerdir?
Mahkemenin görev ve yetkileri
MADDE 3- (1) Mahkemenin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli
madde veya hükümlerinin şekil ve esas bakımından, Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davalarına bakmak.
b) Anayasanın 152 nci maddesine göre mahkemelerce itiraz yoluyla kendisine intikal ettirilen işleri karara bağlamak.
c) Anayasanın 148 inci maddesi uyarınca yapılan bireysel başvuruları karara bağlamak.
ç) Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, Bakanlar Kurulu üyelerini, Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi başkan ve üyelerini, başsavcılarını, Cumhuriyet
Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Sayıştay başkan ve üyelerini, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz
ve Hava Kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanını görevleri ile ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla
yargılamak.
d) Siyasi partilerin kapatılmasına ve Devlet yardımından yoksun bırakılmasına ilişkin davalar ile ihtar başvuruları ve
dağılma durumunun tespiti istemlerini karara bağlamak.
e) Siyasi partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun denetimini yapmak veya yaptırmak.
f) Milletvekillerinin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına veya milletvekilliklerinin düşmesine ya da
milletvekili olmayan bakanların dokunulmazlıklarının kaldırılmasına Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilmesi
hâllerinde, ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekilinin Anayasa, kanun veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü
hükümlerine aykırılık iddiasına dayanan iptal istemlerini karara bağlamak.
g) Mahkeme üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi Başkanı ve başkanvekilleri ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı
ve Başkanvekilini seçmek.
ğ) Anayasada kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek.
Kadastro mahkemesi hakkında bildiklerinizi anlatınız.
Adli kuruluş:
Madde 24 ? Genel mahkemelere ait olup da bu Kanunun uygulanması ile ilgili dava ve işlere belirlenen usul ve esaslara göre bakmak üzere her kadastro bölgesinde tek hakimli ve Asliye Mahkemesi sıfatını haiz yeter sayıda kadastro mahkemesi kurulur. Bu mahkeme hakimleri 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu hükümlerine tabidir.
Genel olarak görev:
Madde 25 ? Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir
Kadastro mahkemesi, yalnız kadastro işlerine münhasır olmak üzere;
A) Velisi veya vasisi bulunmayan küçüklere ve kısıtlılara kayyım tayin eder. Bunların menfaatlerini korumak amacıyla Türk Medeni Kanununun hakimin iznini şart kıldığı hallerde bu izni verir.
B) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 465 ve bunu takip eden maddeleri gereğince adli yardım taleplerini inceleyerek kabul edebilir.
C) Tutanağı düzenlenen taşınmaz mallara ait ihtiyati tedbir kararı verebilir. Bu kararı hemen o yerin kadastro ve tapu sicil müdürlüklerine bildirir. Tedbir kararı alan taraf karar gününden itibaren usulün öngördüğü süre içinde kadastro mahkemesinde dava açmadığı takdirde tedbir kendiliğinden hükümsüz kalır.
Bu Kanunun 26 ve 40 ıncı madde hükümleri saklı kalmak üzere, kadastro tutanağının düzenlenmesi gününden ve tutanak sonradan tamamlanmış ve düzeltilmiş ise, o günden sonra doğan haklara dair istekler, taksim şuyuun giderilmesi veya muhdesata bağlı olarak taşınmaz malı iktisap, muhdesatın yıkılıp kaldırılması ve benzeri nitelikte olan ve mahkemeden yenilik doğurucu hüküm almayı gerektiren dava ile ilgili isteklerin incelenmesi, kadastro mahkemesinin görevi dışındadır.
Uzlaştırma nedir?
Uzlaştırma (1)
Madde 253 ? (Değişik: 6/12/2006-5560/24 md.)
(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin
uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Hırsızlık (madde 141),
6. (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç,
madde 239),
suçları.
c) (Ek: 24/11/2016-6763/34 md.) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması
koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren
suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla
ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, (?)(1) cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma
yoluna gidilemez. (Ek cümle: 26/6/2009 - 5918/8 md.) Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir
başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz. (1)
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması ve kamu davası açılması için yeterli şüphenin bulunması
hâlinde, dosya uzlaştırma bürosuna gönderilir. Büro tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı, şüpheli ile mağdur veya suçtan
zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma
teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Uzlaştırmacı, uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir.
Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını
bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır. (2)
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin
hukukî sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında
olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması
halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna
gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin
toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) (Mülga: 24/11/2016-6763/34 md.)
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi
ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen
belgelerin birer örneği verilir. Uzlaştırma bürosu uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla
yükümlü olduğunu hatırlatır. (3)
(12) Uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde
uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Uzlaştırma bürosu bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(13) Uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. Uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören,
kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da
vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.
(14) Uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir;
Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte
uzlaştırma bürosuna verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı
ayrıntılı olarak açıklanır. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırma bürosu soruşturma dosyasını, raporu ve varsa
yazılı anlaşmayı Cumhuriyet savcısına gönderir. (1)
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren
belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu
belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.
(18) Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def?aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171
inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme
süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine
getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın
sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
(20) Uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada
delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren,
uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek uzlaştırma bürosuna verdiği tarihe
kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) (Değişik birinci cümle: 24/11/2016-6763/34 md.) Uzlaştırmacıya Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen
tarifeye göre ücret ödenir. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın
gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.
(24) (Değişik: 24/11/2016-6763/34 md.) Her Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde uzlaştırma bürosu kurulur ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısı ile personel görevlendirilir. Uzlaştırmacılar, avukatların veya hukuk öğrenimi görmüş kişilerin yer aldığı, Adalet Bakanlığı tarafından belirlenen uzlaştırmacı listelerinden görevlendirilir. Uzlaştırmacı, hazırladığı raporu,tutanakları ve varsa yazılı anlaşmayı büroya gönderir. Uzlaştırma süreci sonunda soruşturma dosyaları, uzlaştırma bürosunda görevli Cumhuriyet savcıları tarafından sonuçlandırılır.
(25) Uzlaştırmacıların nitelikleri, eğitimi, sınavı, görev ve sorumlulukları, denetimi,eğitim verecek kişi, kurum ve kuruluşların nitelikleri ve denetimleri ile uzlaştırmacı sicili, uzlaştırmacılar ve eğitim kurumlarının listelerinin düzenlenmesi, Cumhuriyet başsavcılığı bünyesinde kurulan uzlaştırma bürolarının çalışma usul ve esasları, uzlaştırma teklifi ile müzakere usulü, uzlaştırma anlaşması ve raporda yer alacak konular ile uygulamaya dair diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir
Ceza mahkemesinde verilen kararlar nelerdir? Düşme kararı hangi hallerde verilir?
Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. Ayrıca yargı yolu bakımından verilen görevsizlik kararı da hükümdür.
Bölge Adliye Mahkemeleri hakkında bildikleriniz nelerdir?
Kuruluş
Madde 25- Bölge adliye mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenen
yerlerde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur.
Bölge adliye mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin
kaldırılmasına Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir.
Birinci ve ikinci fıkra gereğince alınacak kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır.
Bölge adliye mahkemelerinin oluşumu
Madde 26- Bölge adliye mahkemeleri, başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet
başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu ve müdürlüklerden oluşur.
Bölge adliye mahkemelerinin görevleri
Madde 33- Bölge adliye mahkemelerinin görevleri şunlardır:
1. Adlî yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları
inceleyip karara bağlamak,
2. (Mülga: 9/2/2011 ? 6110/14 md.)
3. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Başkanın görevleri
Madde 34- Bölge adliye mahkemesi başkanının görevleri şunlardır:
1. Mahkemeyi temsil etmek,
2. Bölge adliye mahkemesi başkanlar kuruluna ve adalet komisyonuna başkanlık etmek, başkanlar kurulu ile
komisyon kararlarını yürütmek,
3. Mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak, genel yönetim işlerini yürütmek ve bu yolda uygun
göreceği önlemleri almak,
4. Bölge adliye mahkemesi memurlarını denetlemek veya denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar
hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,
5. Hükme bağlanan işlerde adlî yargı ilk derece mahkeme hâkim ve savcılarına verilen not fişlerini mercilerine
göndermek,
6. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Adil yargılanma hakkı nedir?
1.Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasala kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince )Yeni bilirkişilik yasası
veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir
2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.
Uluslararası anlaşma ve kanunun uygulanması nasıl olur? Çatışma olması ihtimalini de değerlendirin.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza muhakemesinde kanun yolları nelerdir?
Olağan kanun yolları: İtiraz, istinaf, temyiz
Olağanüstü kanun yolları: Y. cumhuriyet başsavcısının itirazı, kanun yararına bozma, yargılamanın yenilenmesidir.
Avukatlık meslek etik kuralları ulusal ve uluslararası hangi mevzuatta düzenlenmiştir? Bu mevzuatın tarihçesi hakkında bilgi veriniz.
Avukatlık kanunu ve havana sözleşmesi denilmiş. Ancak net olarak bakmak gerekecek.
Konut veya çatılı iş yeri kira sözleşmesinde tahliye sebepleri nelerdir?
1. Kiraya verenden kaynaklanan sebeplerle
a. Gereksinim, yeniden inşa ve imar
MADDE 350- Kiraya veren, kira sözleşmesini;
1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da
işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,
2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu
işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise,
belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih
dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile
sona erdirebilir.
b. Yeni malikin gereksinimi
MADDE 351- Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla
yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden
başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla
sona erdirebilir.
Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin
bitiminden başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da kullanabilir.
2. Kiracıdan kaynaklanan sebeplerle
MADDE 352- Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte
boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde
icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir.
Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde
ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda
bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının
bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir.
Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu
bulunması durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa, sözleşmenin bitiminden
başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona erdirebilir.
Yargıtay?daki bozma/onama kararlarına göre hâkimlerin puanlanması yargı bağımsızlığını etkiler mi?
Şahsi kanaatim etkilemez, aksine yargının yeknesak bir şekilde karar vermesini sağlar. Fakat elbette ki dezavantajı da mevcut, terfi almak isteyen hakimler dosyaları okumadan doğrudan yargıtayın gerekçeleriyle de karar verebilirler ve de somut olaya uygun düşmeyen kararlar ortaya çıkabilir.
CMK 157 hakkındaki bilgileriniz nelerdir? Özellikle de savcı olduğunuz varsayımında; soruşturmanın gizliliği mi yoksa şüphelinin savunma hakkı mı üstte tutulmalı ve dolayısıyla da soruşturma dosyasının incelettirilmesi/incelettirilmemesi hakkındaki yorumunuz nedir?
Soruşturmanın gizliliğini düzenleyen hükümdür.
Merkezi Ve Ortak Sınavlara İlişkin Yargılama Usulü nasıldır?
Merkezî ve ortak sınavlara ilişkin yargılama usulü:
Madde 20/B- (Ek: 10/9/2014-6552/96 md.)
1. Millî Eğitim Bakanlığı ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan merkezî ve ortak sınavlar, bu sınavlara ilişkin iş ve işlemler ile sınav sonuçları hakkında açılan davalara ilişkin yargılama usulünde:
a) Dava açma süresi on gündür.
b) Bu Kanunun 11 inci maddesi hükümleri uygulanmaz.
c) Yedi gün içinde ilk inceleme yapılır ve dava dilekçesi ile ekleri tebliğe çıkarılır.
ç) Savunma süresi dava dilekçesinin tebliğinden itibaren üç gün olup, bu süre bir defaya mahsus olmak üzere en fazla üç gün uzatılabilir. Savunmanın verilmesi veya savunma verme süresinin geçmesiyle dosya tekemmül etmiş sayılır.
d) Yürütmenin durdurulması talebine ilişkin olarak verilecek kararlara itiraz edilemez.
e) Bu davalar dosyanın tekemmülünden itibaren en geç on beş gün içinde karara bağlanır. Ara kararı verilmesi, keşif, bilirkişi incelemesi ya da duruşma yapılması gibi işlemler ivedilikle sonuçlandırılır.
f) Verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
g) Temyiz dilekçeleri üç gün içinde incelenir ve tebliğe çıkarılır. Bu Kanunun 48 inci maddesinin bu maddeye aykırı olmayan hükümleri kıyasen uygulanır.
ğ) Temyiz dilekçelerine cevap verme süresi beş gündür.
h) Danıştay evrak üzerinde yaptığı inceleme sonunda, maddi vakalar hakkında edinilen bilgiyi yeterli görürse veya temyiz sadece hukuki noktalara ilişkin ise yahut temyiz olunan karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise işin esası hakkında karar verir. Aksi hâlde gerekli inceleme ve tahkikatı kendisi yaparak esas hakkında yeniden karar verir. Ancak, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan temyizi haklı bulduğu hâllerde kararı bozmakla birlikte dosyayı geri gönderir. Temyiz üzerine verilen kararlar kesindir.
ı) Temyiz istemi en geç on beş gün içinde karara bağlanır. Karar en geç yedi gün içinde tebliğe çıkarılır.
2. Millî Eğitim Bakanlığı ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan merkezî ve ortak sınavlar, bu sınavlara ilişkin iş ve işlemler ile sınav sonuçları hakkında açılan davalarda verilen yürütmenin durdurulması ve iptal kararları, söz konusu sınava katılan kişilerin lehine sonuç doğuracak şekilde uygulanır.
20 YIL SONRA YARGIYI NEREDE GÖRÜYORSUNUZ?
Bu soru bizim grubumuza soruldu ben cevaben bundan 20 sene sonra yargının nerede olabileceğini tasavvur edebilmek adına 20 sene önceki duruma bakmak gerekir dedim. 20 sene önceye dönersek adliyelerin durumu içler acısıydı gerek hakimler ve memurlar için gereksede avukatlar için çalışma şartları çok zordu aradan geçen süreç içerisinde birçok alanda iyileştirmeler yapıldı teknolojinin gelişmesiyle Uyap sistemi yargı faaliyetlerine entegre edildi ve 20 sene öncesine göre yargı şu aşamada çok çok iyi bir duruma geldi dedim. Eğer devletimizin yargı alanındaki faaliyetlere desteği devam ederse 20 sene sonra ülkemizde muasır medeniyetler seviyesinde yargı faaliyetleri görülmemesi için hiçbir neden olmadığını söyledim. Diğer arkadaşlar genel olarak istinaf sisteminin ve alternatif çözüm yollarının daha düzgün işler hale gelmesiyle yargılamaların daha çabuk yapılabileceğini ve yargıdaki durumun daha iyi bir konuma gelebileceğini belirttiler.
istinaf mahkemelerinin kurulması ve faaliyete geçmesi özellikle üst mahkemelerinin ağır iş yükünü haffletmiştir keza hakim ve savcı lımlarının yeteri kadar olması da yargıyı daha da hızlandıracağı aşikardır. Son dönemde yaşanan teknolojik gelişmelerin hız kazanacağı ve yargıya adapte edileceği hakim savcı ve adliye personeli açıklarının hızla kapanacağı geçekleştiğinde şimdikinden daha hızlı ve daha işlevsel olacağı muhakkaktır.Yine anayasa ve kaunlarda yapılacak yenliklerle vatandaşın yargıya güveni korunacaktır. 2 yıl uzun bir süre bu nedenle şu anda mevcut eksikliklerin tespiti ile bunara yönelik yapılacak çalışmalar yargıyı çok daha ileri seviyelere taşıyacaktır.
ASLİYE CEZADA DURUSMADA SAVCI OLMASI GEREKİR Mİ?
6572 sayılı kanun ile 5320 sayılı ceza muhakemesi kanununun yürürlük ve uygulama şekli hakkında kanuna eklenen geçici 9 madde ile de 31 12 2019 tarihine kadar Asliye Ceza Mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısının bulunmayacağı ve katılma hususunda kendisinin görüşünün alınmayacağı düzenlenmiştir
KESİN HÜKÜM NEDİR? MADDİ VE ŞEKLİ ANLAMDA KESİN HÜKMÜ AÇIKLAYIN.
Kesin hüküm, yargı merciinin bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son kararıdır. Devletin yargı etkinliğinin amacı toplumda hukuki çekişme ve uyuşmazlıkları gidererek hukuk güvenliği yaratmaktır. Buna ancak herkesi bağlayıcı nitelikte ve yargı otoritesini içeren kesin hükümle erişilir. Hukuk yargılama usulünde kesin hüküm, şekli anlamda ya da maddi anlamda olabilir. Bir mahkeme kararının şekli anlamda kesinliği, o karara karşı artık olağan kanun yoluna başvurulamamasını ifade eder. Şekli anlamda kesinlik bir yargı kararına karşı temyiz yoluna başvurulmasının yasal olarak kabul edilmemiş olması, böyle bir kanun yolu kabul edilmekle birlikte temyiz başvurusunun süresinin geçirilmiş olması, temyiz yoluna başvurulmasından vazgeçildiğinin açıkça bildirilmiş olması, temyiz başvurusunun Yargıtay?da reddedilerek dava mahkemesinin yargı kararının onanmış olması gibi durumlarda gerçekleşir. Şekli anlamda kesin hükme karşı ancak olağanüstü kanun yollarına başvurulabilir. Maddi anlamda kesinlik ise bir yargı kararı sonucunda konusu, tarafları ve nedeni aynı olan bir uyuşmazlığın bir daha dava konusu yapılamaması demektir. Yargı kararına yasanın verdiği bu nitelik, onun hukuki gerçek olarak kabul edilmesini zorunlu kılar. Davanın konusunun aynı olması, davacının ileri sürdüğü hakkın aynı nitelikte olması demektir. Davanın nedeninin aynı olması ise onun dayandırıldığı maddi olgunun aynı olması anlamına gelir. Çekişmesiz yargı kapsamına giren mahkeme kararları yalnızca şekli anlamda kesinlik kazanabilir. Maddi anlamda kesinlik kural olarak yargı kararının hüküm fıkrasını kapsar. Bununla birlikte hüküm fıkrasının belirsiz olması durumunda onun belirlilik kazanmasına yardımcı olan gerekçe ile hüküm fıkrasına sıkıca bağlı olan gerekçe de maddi anlamda kesin hüküm kapsamına girer.
Ceza yargılama usulünde mahkemenin son kararının kesin hüküm niteliği taşıması, hakkında hüküm verilmiş olan bir sanığın aynı eylemden dolayı bir daha yargılana- mamasını zorunlu kılar. Son karar olağan kanun yoluna süresi içinde başvurulmaması ya da başvurunun Yargıtay?da reddedilmesi durumunda kesinleşir.
FİKRİ İÇTİMA
Türk ceza kanununun 44. maddesinde yer alır. şöyle ki; işlediği bir fiille birden fazla farklı sucun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Örneğin; bir kişiye tahkir kastıyla tokat atmak hem yaralama hem hakaret vardır.
İDDİANAMENİN İADESİ SEBEPLERİ NELERDİR?
Madde 174 ? (1) Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) Ön ödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir. (2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez. (3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. 4)Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez. (5) İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir.
GENEL NORM-ÖZEL NORM OLDUĞUNU NERDEN ANLARIZ? NASIL UYGULARIZ ?
Hukuk kuralları yapıldıkları zamanın özellikleri ve yapılış amaçları açısından belli tür ilişkilerin tümünü kapsar tarzda çıkarılabilir bunun yanında duyulan ihtiyaç nedeniyle söz konusu ilişkilerim vaazı biçimlerine yönelik ayrı ve farklı hükümler içeren düzenlemeler yapıldığını da sıklıkla rastlanır Eğer bu hukuk kuralları normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer alıyor iseler aralarında genellik özellik ilişkisi vardır sözgelimi Borçlar Kanunu satım sözleşmesi ile pek çok hüküm içerir bu hükümler satım sözleşmesi sayılan bütün ilişkilere uygulanabilir niteliktedir Bununla birlikte tüketicinin korunması hakkında kanun bazı satım sözleşmeleri ne uygun anan farklı hükümdar içermektedir tüketicinin korunması hakkında kanun kapsamına giren bir olayda Uyuşmazlık çıktığı ve mahkemeye taşındı durumda hakim geçerli ancak farklı hükümler içeren iki ayrı kanundan birini uygulamak durumundadır işte özel Kural ilkesi böyle bir durumda daha özel hükümler içeren kanunun uygulanması gerektiğini belirtir Dolayısıyla hakim örneğimizde ki olaydan tüketicinin korunması hakkında kanunun hükümlerini uygulamak durumundadır genel kanununa aykırı Yeni özel kanun hükümleri genel kanunun hükümlerini bertaraf eder özel kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel kanun özel kanun tamamlar eski kanun özel yeni kanun genel kanun özel kanun koyucunun iradesine bakılır kanun koyucunun iradesi genel kanunu ile özel kanununun konusunu oluşturan kurum ve ilişkiye ne olarak düzenleyerek ayrıntıların düzenlenmesine özel kanunla bırakmaya yönelik ise genel kanun özel kanun yürürlükten kaldırılmadığı kabul edilir Aksi halde yeni tarihli genel kanun'un özel kanunla düzenlenmiş kurum ve ilişkileri içine alarak onları büsbütün farklı bir sistem ve görünüşler veya ayrıntılı olarak düzenlenmiş bulunmasından ve yeni kanunun genel bir kanun olmasından özel kanunu yürürlükten kaldırdıği ilga ettigi sonucu çıkar
HAKİM VE SAVCILARIN SORUŞTURULMA USULLERİ
Anayasanın 144. Maddesine göre ; Adalet hizmetleri ile savcıların idarî görevleri yönünden Adalet Bakanlığınca denetimi, adalet müfettişleri ile hâkim ve savcı mesleğinden olan iç denetçiler; araştırma, inceleme ve soruşturma işlemleri ise adalet müfettişleri eliyle yapılır. Buna ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.
Hakimler ve Savcılar Kanunu : Madde 82 - Hakim ve savcıların görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle yaptırılabilir. Adalet müfettişlerinin denetim veya soruşturma sırasında öğrendikleri ve gecikmesinde sakınca bulunan konuların soruşturması için önceden izin alınması gerekmez. Ancak, durum hemen Adalet Bakanlığına bildirilir.
Hakim ve savcılar hakkında görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle kovuşturma yapılması gerekli görüldüğü takdirde evrak, Adalet Bakanlığınca ilgilinin yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet savcılığına, Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında görevli hakim ve savcılar hakkındaki evrak ise Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderilir. Cumhuriyet savcısı beş gün içinde iddianamesini düzenleyerek evrakı, son soruşturmanın açılmasına veya son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına karar verilmek üzere ağır ceza mahkemesine verir.
Haklarında son soruşturma açılmasına karar verilenlerden;, birinci sınıfa ayrılmış olanlarla ağır ceza mahkemeleri heyetine dahil bulunan hakim ve Cumhuriyet savcılarının, son soruşturmaları Yargıtayın görevli ceza dairesinde görülür. Birinci fıkra dışındaki hakim ve savcıların son soruşturmaları, yargı çevresi içinde bulundukları ağır ceza mahkemesinde yapılır.
CEZA KANUNLARININ ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
Madde 7- (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik: 29/6/2005 ? 5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir
İŞ DAVALARINDA GETİRİLEN ARABULUCULUK HAK ARAMA EHLİYETİNİ SINIRLAR MI
Kişinin hak arama ehliyetini sonlandırmadığı için dava öncesi bir arabuluculuk hak arama ehliyetini sınırlamaz.
ÖZEL HUKUKTA İVEDİLİKTEN NE ANLIYORSUNUZ.
İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz-delil tespiti işlemleri.
eski kanunda olan seri yargılama usulü mü kastedilen yeni hmk ile basit yargılamaya indirildi davanın çabuk sonuçlanması anlamında bu kastedilmiş olabilir mi
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN KISITLANMASI İLE İLGİLİ ANAYASA DIŞINDA BAŞKA KANUNLARDA NE GİBİ DÜZENLEMELER VAR.
CMK daki düzenlemeler Olağanüstü Hal Kanunu ve Sıkıyönetim Kanunu, Kamulaştırma kanunu. Vs.
HAKİMİNİN DURUŞMADA Kİ OLUMLU VE OLUMSUZ TUTUMLARI
Dosyayı incelemeden duruşmaya çıkmış olması ve bu sebeple karara duruşması için dosyayı incelemek üzere gün vermesi ,ön incelemede sulh ve arabuluculuğa teşvik noktasında yetersiz kalması,duruşma saatlerine riayet etmemesi, çözümü hukuk ile ilgili olmasına rağmen hemen ger dosyayı bilirkişiye göndermesi ve dosyanın bu sebeple makul sürede yargılamaların yapılamaması vss
SAVCILARIN HAKİMLERLE AYNI KÜRSÜYÜ PAYLAŞMASINI AVUKATLAR VE HUKUKİ DURUM AÇISINDAN DEĞERLENDİRİNİZ
Hakimin özgür ve tarafsiz olmasi gerekir. Savcilik makaminin hakimlerle paylasilmasi hukuki acidan tarafsizliga golgebdusurmektedir bence. Ya genelde hakl bulanlara savcının taraf olmadığını lehe aleyhe delilleri topladığını ve lehe aleyhe işlem yaptığını söylerlerBu durum herşeyden önce silahların eşitliği ilkesine aykırı
BORÇLAR HUKUKUNDA EN ÖNEMLİ KONU NEDİR?
nispilik dürüstlük kusurlu sorumluluk ivazlılık 3. Kişiler aleyhine borç kurulamaması borçlunun ikametgahında ifa ilkesi İrade serbestisi
"İDARİ DAVADA TARAF DEĞİŞİKLİĞİ OLURSA MAHKEME NE ŞEKİLDE KARAR VERİR
İdari yargıda iradi taraf değişikliği mümkün değildir( tek istisnası dava konusunun değişmesi)
İdari yargıda taraf değilikliği gerçek kişinin ölmesi tüzel kişi ise tüzel kişiliğin sona ermesi veya tüzel kişiliğin el değiştirmesi ya da dava konusunun değişmesi ile olur.
Taraf değişikliği sebeplerinden birinin gerçekleşmesiyle davanın önceki rarafının yerini yeni taraf alır.yeni taraf davaya kaldığı yerden devam eder.
Yeni taraf açısından herhangi bir yenileme süresi öngörülmemiştir,sadece yenileme dikekçesi verilerek davanın tarafı konumuna geçilir.
Beğen · 3 · 13 Mart, 14:33
Zeynep Savcı
Zeynep Savcı İdari yargılama hukukunda tarafların degismesi hususu, davanın taraflarından biri olan gerçek kisinin ölmesi veya ölümle aynı sonuçları doguran sebeplerden biriyle kisiliginin sona ermesi, yine davanın taraflarından olan tüzel kisinin ortadan kalkması veya baska bir tüzel kisiye devredilmesi ve dava konusunun el degistirmesi sonucu gerçeklesir. Konu, idari yargılama hukuku açısından 2577 sayılı dari Yargılama Usulü Kanunu'nun 26. maddesi ile 1602 sayılı askeri Yüksek dare Mahkemesi'nin 61. maddesinde düzenlenmistir. Söz konusu maddelere göre, taraf degisikligi sebeplerinden birinin gerçeklesmesiyle, davanın önceki tarafının yerini yeni taraf alır. Yeni taraf davaya kaldıgı yerden devam eder. Her iki kanunda da taraf degisikligi durumunda, davanın yeni tarafı açısından her hangi bir yenileme süresi öngörülmemistir. Sadece yenileme dilekçesi verilerek davanın tarafı konumuna geçilir. İdari yargılama hukukundaki taraf degisikligi tamamen kanuna dayanan ve taraf iradelerinden bagımsız bir taraf degisikligidir. dari yargılama hukukunda iradi olarak taraf degisikligi yapmak mümkün degildir. Bu durumun tek istisnası sayılabilecek bir husus olarak, dava konusunun (müddeabihin) davanın görülmesi esnasında el degistirmesidir. Bu durum da yine kanunda düzenlenmistir. Dava konusunun el degistirmesi durumunda, hakkın yeni sahibi, kural olarak, süregelen davanın da yeni tarafı olur.
KAMU YARARI NEDİR
Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, devlete yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.Geniş anlamıyle, ulusun, toplumun gereksemelerini karşılayan, toplumun bütün çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyle girişilen çalışmalar.
MUMEYYİZ TEŞDİT LUKATA METRUK MUAMMEN? TEKZİP TEBEYYÜN SELEF MUACCEL MEMNU
Muaccel vadesi gele müeccel henüz vadesi gelmemis olan tekzip evet duzeltme.. ozellikle gazete haberlerindw cok sık rastlanır haberin tekzibi başlığı ile tebeyyun ise ortya cikma imiş
Tekzip için bizde düzeltme demiştik ama asıl anlamı yalanlama imiş kurul düzeltmeyi pek kabul etmedi gibi gruptaki herkese sordu çünkü
KİŞİYE SIKI SIKIYA BAĞLI HAKLAR NEDİR? ÖRNEK VERİNİZ.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar, temsilci yoluyla kullanılamayan, başkasına da devredilemeyen, kişinin ayrılmaz bir parçası olduğu için bizzat o kişi tarafından kullanılması gereken haklardır. Bu gibi hakları kullanabilmek için hak sahibinin ayırtım (ayırt etme) gücünün varlığı gerekli ve yeterlidir; ama ayırtım gücü yoksa bu haklar, temsilci tarafından da kullanılamayacağı için hiç kullanılamayacak demektir. Bu durum, ayırtım gücü olmayan kişi için kabul edilemeyecek kadar vahim sonuçlar doğuruyorsa, istisnai olarak hakkın yasal temsilci tarafından da kullanılmasına göz yumulabilmektedir. Bu hakların bazılarında sadece hakkın kullanılıp kullanılamayacağına karar verme yetkisi başkalarına devredilemez; ama hakkı kullanmaya bizzat hak sahibi karar verdikten sonra, buna ilişkin işlemleri yürütmek üzere bir temsilciden yararlanılması mümkün olabilir.
Anayasada kişi hürriyeti
HUKUKİ İSLEMLERDE GUVENLİGİ SAGLAYAN NEDİR?
Noter belgelerin güvenliğini sağlar, resmi kurumlardan alınmış belgeler ,tapu ... mühür.. Esas ve temel olarak noterlik kurumudur.Noterlik kurumunun varlık nedeni işlem güvenliğini dolayısıyla hukuki güvenliği gerçeklestirmek , devamlılığını sağlamaktır.
SORUSTURMADA GİZLİLİK, SAVCI OLSANIZ SORUŞTURMA DOSYASINI ŞÜPHELİYE İNCELETİRMİSİNİZ SAVUNMA HAKKIMI SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİMİ
?Kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.?
soruturmanin selameti icin majkemeden gizlilik karari alinabilir
İDARİ YARGIDA TEK BİR KİŞİNİN BİRDEN FAZLA İŞLEME KARŞI DAVA AÇMASIYLA, BİRDEN FAZLA KİŞİNİN TEK DİLEKÇEYLE DAVA AÇMASINI AÇIKLAYINIZ.
Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir.Aynı dilekçe ile dava açılabilecek haller: Madde 5 ? (Değişik: 10/6/1994-4001/3 md.) 1. Her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılır. Ancak, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir. 2. Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açabilmesi için davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukuki sebeplerin aynı olması gerekir. ÖRNEK: Birden fazla şahsın müşterek dilekçe ile dava açması, 1) Bir taşınmazın parselasyonu ile ilgili bir işlemin iptali için açılacak iptal davasını o taşınmazda ki bağımsız bölüm sahipleri tek bir dava dilekçesi ile dava açabilir. 2) Türkiye Barolar Birliğinin tüm avukatları ilgilendiren bir genelgesine karşı birden fazla avukat birleşerek genelgenin iptali için müşterek dilekçe ile dava açabilir.
İYUK DAVANIN KONUSUZ KALMASI?
Davanın konusuz kalması halinde mahkemece verilecek olan karar esas hakkında karar verilmesine yer olmadığıdır. Dava görüldüğü esnada davanın konusuz kalması durumunda hakim esasa ilişkin karar vermez ve davayaı dava masrafları ve vekalet ücreti yönünden karar bağlar. Davayı karar bağlarken de davada kimin haklı olup olmadığına bakarak karar verir HMK. md.331/1'e göre vekalet ücretine hükmeder. Sanırım burada dava konusuz kalmış olsabile borçlular dava açılmasına sebep olmakla vekalet ücreti ödemeye mahkum edilmişlerdir.
İDARİ YARGIDA DAVA DİLEKÇESİNDE EKSİKLİK OLURSA NE OLUR?
Şekle Aykırılık-Dilekçenin Reddi-Red Kararının Tebliğini izleyen 30 Gün içinde Dava Yenilenebilir
Şekle Aykırılığın Tekrarlanması-Davanın Reddi-Dava Yenilenemez. Red Kararına Karşı İtiraz ya da Temyiz Yoluna Gidilebilir.
30 Günlük Süre Aşıldıktan Sonra Davanın Yenilenmesi-Süre Aşımı Nedeniyle Davanın Reddi-Red Kararına Karşı itiraz ya da Temyiz Yoluna Gidilebilir
Dilekçenin imzasız Olması-Dilekçenin Reddi
Dilekçenin Ehliyetsiz Kimse Tarafından imzalanması-Ehliyetsizlik Nedeniyle Davanın Reddi
Dava Açma Suresi Geçirilmemişse Yasal Temsilci ya da Vekil Tarafından Yeniden Dava Açılabilir.
Ehliyetli Kişinin Vekilinin Avukat Olmaması-Dilekçenin Reddi-Red Kararının Tebliğini izleyen 30 Gün İçinde Bizzat veya Avukat Aracılığı ile Dava Açılabilir.
Davalı İdarenin (Hasım) Yanlış Gösterilmesi-Sakıncası Yoktur-Dava Dilekçesi Mahkemece Gerçek Hasma Tebliğ Edilir.
Dava Konusu işlemin Kesin ve Yürütülmesi, Zorunlu Nitelikte Olmaması-Davanın Reddi-Yapılacak Birşey Yoktur.
IYUK?un 5. Maddesine Aykırılık-Dilekçenin Reddi-Red Kararının Tebliği Tarihînden İtibaren 30 Gün içinde Her işleme Karşı Ayrı Ayrı Dava Açılır ya da Herkes Kendisiyle İlgili İşleme Karşı Ayrı Ayrı Dilekçelerle Dava Açar.
CEZA KANUNLARININ ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
Madde 7- (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.
(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
(3) (Değişik: 29/6/2005 ? 5377/2 md.) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.
SUÇLARIN İÇTİMASINI ANLATINIZ
Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan kural "gerçek içtima" olup, bu ilke uyarınca "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusudur. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Raporunda; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" denilmektedir. Anılan kuralın istisnaları "suçların içtimaı" bölümünde bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtima maddelerinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK'da aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima 79. maddede tek madde halinde düzenlenmişken, 5237 sayılı Kanunda bu iki durum birbirinden ayrılarak aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
TCK'nun 44. maddesinde farklı neviden fikri içtima; "işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.
Kanun koyucu, gerçekleştirdiği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde "non bis in idem" kuralı gereğince bir fiilden dolayı birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmesini amaçlamış, "erime sistemi"ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır yaptırımı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Bu bağlamda tek fiil veya bir fiilden ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s. 484)
TCK'nun genel hükümleri arasında yer alan "fikri içtima," şartlarının varlığı halinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü bazı durumlarda ve suç tiplerinde uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Örneğin anılan kanunun 212. maddesinde sahte resmi veya özel belgelerin fail tarafından bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde hem resmi veya özel belgede sahtecilik, hem de ilgili diğer suçtan cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça "farklı neviden fikri içtima" hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.
Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş bulunması şeklinde belirlenebilecektir.
TCK'nun 42. maddesinde de gerçek içtima kuralının istisnalarından olan bileşik suç; "biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir" şeklinde tanımlanmış, kanun koyucu bununla da yetinmeyerek; "bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz" düzenlemesini getirmiştir.
Anılan maddenin gerekçesinde; "maddede biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması nedeniyle tek fiil sayılan ve doktrinde bileşik suç ya da mürekkep suç olarak adlandırılan fiilin tanımı yapılmakta ve bu tür suçlarda, suçu oluşturan araç suçtan dolayı ayrıca ceza verilmeyeceği dolayısıyla cezaların içtimaı hükümlerinin uygulanmayacağı açıkça belirtilerek bu konuda meydana gelen bir kısım yanlış uygulamaların bundan böyle giderilmesi amacı güdülmektedir" açıklamalarına yer verilmiştir.
Bileşik suçta tek başlarına suç teşkil eden iki ayrı eylem birleşmekte, ancak suçlardan biri diğerinin içinde eridiğinden, faile iki ayrı suçtan değil, yalnızca en ağır neticenin karşılığı olan suçtan ceza verilmektedir. Bir başka anlatımla, farklı suç olarak düzenlenen birden fazla sonuç bir araya gelip, kendisini oluşturan suçlardan tamamen ayrı isim ve özellikte bağımsız bir suç oluşturmaktadır. İki suçun bir araya gelip birleşerek, bileşik suç oluşturma durumu iki şekilde meydana gelebilmektedir. Bunlardan ilki, bir suçun diğerinin unsuru; ikincisi ise, bir suçun diğer suçun ağırlaştırıcı nedeni olması halidir. Bileşik suçun birinci halinin tipik örneği, yağma suçudur. Gerçekten de yağma, hırsızlık ve cebir şiddet suçlarından ibarettir. Fakat bu iki suç, bağımsız kimliklerini, hatta isimlerini kaybetmek suretiyle başka bir suç şekline, yani yağmaya vücut vermektedir. Bir suçun diğerinin ağırlaştırıcı nedeni olduğu bileşik suç tipine, konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde işlenen yağmayı örnek göstermek mümkündür. Bu durumda aslında bağımsız bir suç olan konut dokunulmazlığının ihlali yağmanın nitelikli halini meydana getirmekte, bu nedenle faile yalnızca nitelikli yağma suçunun cezası tatbik edilmekte, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ceza verilememektedir. İki suç arasında bağlantı olsa bile, bu bağlantı suçlardan birinin diğer suçun unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olmadığı sürece "bileşik suç" veya "suçların içtimaı" söz konusu olmayacaktır. Bileşik suçtan bahsedilebilmesi için, bir suçun diğerinin unsuru veyahut da ağırlaştırıcı nedeni olduğu hallerde iki suçun kaynaşarak tek suç haline gelmesi gerekmektedir. Bileşik suçun varlığından sözedebilmek için, bu suretle kaynaşan suçlardan birinin, kanundaki açık hüküm gereğince diğerinin unsurunu ya da ağırlaştırıcı sebebini teşkil etmesi şarttır. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul 1999, 14. Baskı, C. 1, s. 406)
Bir suçun diğerinin işlenmesinde yalnızca araç olması, bileşik suçun varlığını kabul bakımından yeterli değildir. Örneğin konutta, işyerinde ya da bunların eklentilerinde işlenen yağma suçunda unsur olan ve bağımsızlığını kaybeden konut dokunulmazlığının ihlali, cinsel saldırı veya kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olmadığından, konut dokunulmazlığının ihlali, cinsel saldırı ya da kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuyla birlikte işlenmesi halinde müstakil suç olma özelliğini korumaktadır. Ancak yağma suçunun konutta ya da işyerinde gerçekleştirilmiş olması suçun nitelikli halini teşkil edeceğinden, konutta ya da işyerinde yağma halinde bileşik suç hükümleri nazara alınarak, yalnızca nitelikli yağma suçundan ceza tayin edilecek, ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından mahkûmiyet hükmü kurulmayacaktır. Aksinin kabulü durumunda, failin işlemiş olduğu konut dokunulmazlığının ihlali eylemi, "non bis in idem" başka bir anlatımla "aynı fiilden dolayı ikinci kez yargılama olmaz" kuralına aykırı olarak ikinci kez cezalandırılmış olacaktır.
YABANCİLARİN TURKİYEDE YARGİLAMA USULÜ
(1) Bir yabancı, 13 üncü maddede yazılı suçlar dışında, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı en az bir yıl hapis cezasını gerektiren bir suçu yabancı ülkede Türkiye?nin zararına işlediği ve kendisi Türkiye?de bulunduğu takdirde, Türk kanunlarına göre cezalandırılır. Yargılama yapılması Adalet Bakanının istemine bağlıdır.
(2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen suçun bir Türk vatandaşının veya Türk kanunlarına göre kurulmuş özel hukuk tüzel kişisinin zararına işlenmesi ve failin Türkiye?de bulunması halinde, bu suçtan dolayı yabancı ülkede hüküm verilmemiş olması koşulu ile suçtan zarar görenin şikayeti üzerine fail, Türk kanunlarına göre cezalandırılır.
(3) Mağdur yabancı ise, aşağıdaki koşulların varlığı halinde fail, Adalet Bakanının istemi ile yargılanır:
a) Suçun, Türk kanunlarına göre aşağı sınırı üç yıldan az olmayan hapis cezasını gerektirmesi.
b) Suçluların geri verilmesi anlaşmasının bulunmaması veya geri verilme isteminin suçun işlendiği ülkenin veya failin uyruğunda bulunduğu devletin hükûmeti tarafından kabul edilmemiş olması.
(4) Birinci fıkra kapsamına giren suçtan dolayı yabancı mahkemece mahkûm edilen veya herhangi bir nedenle davası veya cezası düşen veya beraat eden yahut suçu kovuşturulabilir olmaktan çıkan yabancı hakkında Adalet Bakanının istemi üzerine Türkiye?de yeniden yargılama yapılır.
(5) (Ek: 18/6/2014-6545/56 md.) Birinci fıkra kapsamına giren hâllerde rüşvet ve nüfuz ticareti suçlarından dolayı yargılama yapılması Adalet Bakanının istemine bağlı değildir.
MAĞDUR HAKLARI
Mağdur ile şikayetçinin, ?hakları? 04.12.2004 kabul 17.12.2004 yayım tarihli Ceza Muhakemesi Kanununun, 234. maddesinde,ayrıntılı bir şekilde anlatılmıştır. Mağdur ile şikayetçinin hakları, 2 grupta toplanır. Birinci Grup: Mağdur ve şikayetçinin, ?soruşturma? evresinde hakları vardır. İkinci Grup: Mağdur ve şikayetçinin, ?kovuşturma? evresinde hakları vardır. Mağdur ve şikayetçinin, ?soruşturma evresinde? 5 hakkı vardır. Birinci Hak: Mağdur ve şikayetçi, delillerin ?toplanmasını? isteme hakkına sahiptir.İkinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşulu ile Cumhuriyet Savcısından ?belge örneği? isteme hakkına sahiptir.Üçüncü Hak: Mağdur ile şikayetçi, vekili ?yoksa? , baro tarafından kendisine bir avukat görevlendirilmesini isteme hakkına sahiptir. Dördüncü Hak: 153. maddeye uygun olmak üzere, vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve el konulan ve muhafazaya alınan eşyayı, ?inceletme? hakkına sahiptir. Beşinci Hak: Mağdur ile şikayetçi,Cumhuriyet Savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına, kanunda yazılı usulüne göre ?itiraz? etmek hakkına sahiptir. Mağdur ile şikayetçi, kovuşturma evresinde, 7 hakka sahiptir.Birinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, duruşmadan haberdar edilme hakkına sahiptir. İkinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, kamu davasına katılma hakkına sahiptir. Üçüncü Hak: Tutanak ve belgelerden, vekili aracılığı ile örnek isteme hakkına sahiptir. Dördüncü Hak: Mağdur ile şikayetçi, tanıkların davetini isteme hakkına sahiptir. Beşinci Hak: Mağdur ile şikayetçi, vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme hakkına sahiptir. Altıncı Hak: Mağdur ile şikayetçi, davaya katılmış olma koşulu ile, davayı sonuçlandıran kararlara karşı, kanun yollarına başvurma hakkına sahiptir. Davaya katılma konusunda şunu söyleyebiliriz: Şikayetçi, davaya müdahil olmamış ise, kararı temyiz edemez. Bu nedenle, şikayetçinin davaya müdahale dilekçesi vermesini tavsiye ediyoruz. Yedinci hak: Mağdur, 18 yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malül olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın, bir vekil görevlendirilir.Bu haklar, suçun mağdurları ile şikayetçiye anlatılıp, açıklanır ve bu husus tutanağa yazılır. Mağdur ile şikayetçinin davete uymamaları Yeni Ceza Muhakemesi Yasamızın 235. maddesinde açıklanmıştır. Mağdur, şikayetçi veya vekilinin dilekçelerinde veya tutanağa geçirilmiş olan beyanlarında,?belirttikleri? adresleri tebligata esas alınır. Belirtilen adrese çıkartılan çağrıya rağmen, ?gelmeyen? kimseye yeniden tebligatta bulunulmaz. Belirtilen adresin yanlışlığı, eksikliği veya adres değişikliğinin bildirilmemesi nedeni ile tebligat yapılamaması hallerinde adresin araştırılması gerekmez. İstisnası şudur: Mağdur, şikayetçi veya vekilinin beyanının alınması ?Zorunlu? görüldüğü hallerde adres araştırması yapılır.Duruşmalı İnceleme Ceza Muhakemesi Yasasının 299.maddesinde açıklanmıştır. Şöyle ki: ?-?10 yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde Yargıtay incelemelerini sanığın veya katılanların temyiz başvurusundaki istemi üzerine re?sen ? duruşma ? yolu ile yapılır. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafii ve vekile haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi kendisini bir müdafii ilede temsil ettirebilir. Sanık, tutuklu ise, duruşmaya katılma isteminde bulunamaz (CMK m. 299).
CEZANIN SUÇLUYU ISLAH ETME AMACI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
ıslah edici ceza modern çağın en çok değer verdiği ve üzerinde titizlikle durduğu onarıcı ceza türünden ayrı düşünülemeyecek düzeltici adalet çizgisinde anılmaktadır. Bireylerin düşünceleri ile duygularının bir bütün olduğu bu ceza türünün temelinde yatar. Duygusal olarak düzeltilebilir suçlar ve suça kalkışma dürtüsü eğer ıslah edilebilir boyuttaysa düzeltici adaletin işlev görmesi bu ceza türünde somutlaşmaktadır.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ NASIL YAPILIR?
Anayasa değişikliği için kaç milletvekili ve kaç oy gerekir : TBMM?de anayasa değişikliği önerisi, 330 milletvekilinin onayını alırsa, referanduma gider ve 367 milletvekiliyle de yeni bir anayasa yapılabilir.
Anayasa Değişikliği ve Milletvekili İmzaları : Anayasa değişikliğinin nasıl yapılacağı T.C. Anayasasında belirtilmiştir. Yani, kanunla düzenlenir ve T.B.M.M. üye tamsayısının en az 1/3?ünün imzası (184 Milletvekili) ile teklif edilir. Kabulü için ise nitelikli çoğunluk gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları bir daha görüşülmek üzere TBMM ne gönderebilir. Meclis geri gönderilen kanunu üye tam sayısının 2/3 ile aynen kabul ederse Cumhurbaşkanı bunu halkoyuna sunabilir.
Meclisçe üye tamsayısının 3/5 ile veya 2/3 az oyla kabul edilen anayasa değişiklikleri Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği zaman halkoyuna sunulmak üzere RG de yayımlanır.
Doğrudan veya Cumhurbaşkanının iadesi üzerine Meclis üye tamsayısının 2/3 ile kabul edilen Anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya maddeleri Cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir. Bunlar RG de yayımlanır.
Halkoyuna sunulan kanun değişikliklerin yürürlüğe girmesi için halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul olması gerekir.
ANAYASANIN DEĞİŞMEZ 3 MADDESİ HANGİLERİDİR
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.
ASLİ KUSURLU OLAN DAVA AÇABİLR Mİ ?
,ANAYASA MAHKEMESİNİN YÜCE DİVAN SIFATIYLA YARGILAMA YAPMASI İLE İLGİLİ ELEŞTİRİLERİ
TEBLİGAT HUKUKUNDAKİ AKSAKLIKLAR NASIL GİDERİLİR
İDARE MAHKEMESİ 15 GÜNLÜK İSTİNAF SÜRESİNİ KARARDA 30 GÜN OLARAK BELİRTMİŞ VE 25. GÜN İSTİNAF YAPILMIŞSA NE KARAR VERİRSİNİZ
ADALET ANLAYIŞINIZI ETKİLEYEN OLAY
HUKUK FAKÜLTESİ 3.SINIFTAKİ BORÇLAR GENEL,CEZA GENEL,İDARE VE TÜRK HUKUK TARİHİ DERSLERİ SEÇMELİ OLSAYDI HANGİ 2 SİNİ SEÇERDİNİZ NEDEN
ANAYASA?DA ÖZGÜRLÜK VE DENETİM DEĞERLENDİRMESİ. ANAYASA HAZIRLASANIZ NELERE DİKKAT EDERSİNİZ?
ÇEKİRDEK HAKLAR NELERDİR VE OHAL SÜRESİNDE HANGİ HAKLAR SINIRLANABİLİR?
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER NEDEN ANAYASA DÜZENLENİYOR KANUNLARDA DÜZENLENSE OLMAZ MI
ERGİN OLMAYAN ADINA KAZA SEBEBİYLE TAZMİNAT DAVASI AÇILIRKEN DAVACI KÜÇÜĞÜN KENDİSİ Mİ OLUR YOKSA ANNE BABA MI DAVACI OLARAK GÖSTERİLİR :)
TAŞINMAZLARA ELKOYMA VE KAYYUM ATANMASI
HÜRRİYYETE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR
DİPNOT:
Y2HD, 20.02.2017 günlü kararında aynen;
"Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan "11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol", 6684 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunarak, 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve "iç hukukumuz" halini almıştır." yazmıştır.
Tekrar edeyim: İç hukuk halini almıştır !!!!! İç hukuk kuralları bilindiği üzere tarafları TÜRK olanlara uygulanır !!!
"Velâyet, boşanmada çocuk kendisine bırakılan aittir"(TMK m.336) normu Milletlerarası Andlaşma TMK'daki aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çatıştığı İÇİN DE Milletlerarası Andlaşma hükümleri esas alınır. (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.90/son).
2. Hukuk Dairesi İLAVETEN;
ORTAK VELAYET DÜZENLENMESİNİN, TÜRK KAMU DÜZENİNE AÇIKÇA AYKIRI OLDUĞUNU YA DA TÜRK TOPLUMUNUN TEMEL YAPISI VE TEMEL ÇIKARLARINI İHLAL ETTİĞİNİ SÖYLEMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
De demiştir.
Bu konuda artık SON SÖZÜM:
1- Ortak velayet artık İÇ HUKUK kuralıdır
2- Ortak velayet Türk Kamu düzenine aykırı da değildir.
3- Ortak velayet Türk toplumunun temel yapısını ve temel çıkarlarını ihlal etmemektedir.
İçtihadımıza AYNEN yazdık bunları.
Yargıtay, içtihat değiştirmedi sadece YENİ KANUNU HMK m. 33 ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası m.90/son hükmü gereği olarak uyguladı.
Olan biten budur !!!
Hiçbir hakim usulüne uygun şekilde yürürlüğe girmiş bir kanunu koşulları oluştuğu halde uygulamamazlık edemez. Aksi uygulamaya karşı elbette kanun yolu açıktır.
Adalet; bağımsız ve tarafsız mahkemelerce dağıtılır.
Halkımızın bilgisine..(Ömer Uğur Gençcan )