Başkentin Ufkunda (Cemal Safi)
Vakit sensiz gecen günün ertesi,
Sustu tüm kuşların sen şakrak sesi,
Zevk sefa mevsimi, yas neyin nesi?
Nedendir matem durup dururken?
***
Titriyor şebnemler, gül üşür gibi,
Bülbüller derdimi bölüşür gibi.
Hayalin halime gülüşür gibi,
Kollarım boşluğu sarıp dururken
Bendim mutluluktan ucan güvercin,
Düşler ülkesinden gelen habercin,
Avcılardan uzak bir yuva için,
Toz pembe hayaller kurup dururken
Gel gör ki kaderin kara yelleri,
Yıktı gönlümdeki tüm emelleri,
Kapımın ecelin soğuk elleri,
Vakitli vakitsiz vurup dururken
Aşk ne imiş görsen de dönsen de geri!
Ah! Bir gizli girsen de içeri!
Hasretin elinden kanlı hançeri,
Üstüme üstüme varıp dururken!
Her aksam kaybolup gün batışında,
Beni arıyorum senin dışında,
Hasta kalbim hala her atışında,
Her nefeste seni sorup dururken!
İçtim derdalan'ın ilk bardağını,
Sıklamen süslerken Elmadağı'nı.
Görüyor gibiyim kor dudağını,
Başkentin ufkunda durup dururken
'Hiçbir yere taşmıyorum, kendime sızıyorum yalnız.
Ben dediğim,koskocaman bir oyuk.'
Anısı Biz Olalım Bu Sokakların (Ahmet Telli)
Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
Bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
İkinin Şiiri (Yılmaz Odabaşı)
Bugün iki kez yağdı yağmur;
iki kez eskidim sanki.
İki ömrü kol kola yaşadım ben;
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri.
Hep iki şömine yandı yüreğimde;
birinde ateşti, diğerinde kül.
Ve iki kez âşık oldum;
bundandır iki kez ölmüşlüğüm.
Sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü;
şimdi sömestrdeyim.
İlk iki kitabımdan sonra sıtmaya tutuldu coşkum;
daha depremlerleyim.
Ve iki kere iki,
kitabımda benim,
ya çok eder
ya sıfır...
Seni Düşündüğüm Türkü (Afşar Timuçin)
Benim bin canla sevip bin özlemle andığım
Bari gölgeni bırak bana
Su çiçeklerinin en güzel yanı budur
Giderken gölgelerini verirler suya
Güz akşamları dal kıpırdamazken
Suda halkalanan gözleridir
Sen de gölgeni bırak bana
Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim
Güzelliğini burada ince ince aratma
Bir kıyıya bir gün inen fırtına
Gibi birdenbire bir şeyler bırak
Bir şeyleri soğut bir şeyleri yak
Dağıt bir şeyleri bir şeyleri kur
Kendini hiç yokmuşsun gibi bırakma
Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim
Sonsuza uzanan sevinç güzele vurgun tasa
En az bin yılda arayıp bulduğum
Bana aşk şiirleri yazdırma artık
Beni burada gölgen gibi bırakma
Gelmiş Bulundum (Edip Cansever)
Ben mişim -neymiş?- su sesiymiş
Oymuş -cam kırıkları gibi gövdemi yakan-
Yanağında sardunya kokusuyla yazdan
Kimmiş o gelen ya giden kimmiş
Bir yabancı mı, yoksa bir ermiş
Değilmiş, bir çağrı bile yokmuş uzaktan.
Güneş mi batarmış bir özel isim bitirir gibi
Yanmış bir ağacın yaprakları mıymış kımıldayan
Ne kalmış bir önceden ya da bir sonradan
Kim koparmış dalından bu yabani incirleri
Ya kimmiş kıyıya çeken hayalet gemileri
Ne yazılmış nereye bu garip kargaşadan.
Yıldızlar, büyülü ülke, adımı unutturan
Bir kaya, bir ot, bir akarsu
Hangi yaz şarkıcılarının ürpertili korosu
Ki bütün ölüleri sığa çıkaran
Ve kenti bir ölüm derinliğine salan
Yani bir gül solarken bir gülün açma korkusu.
Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
Ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları
Söylesin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum.
24.03.2020
Bıraktım İpin Ucunu (Bahattin Karakoç)
Yitirdiğim bir şey var, sende arıyorum,
Yüreğim bir madenci feneri, yol uçurum
Yaklaşma diyorsan, peki umudum,
Bir daha kimseden sormayacağım seni;
-Söz olsun!
Akrep tutmuş gibi kirpiklerinin ucundan,
Beni görünce üşüyorsun, tamam
Uğramam bir daha kamçılasa da kan,
Sana kör bakacağım, görmeyeceğim seni;
Dağlara doğru uçan kuşlarla,
Tüm sırları soyulmuş nemli düşlerle,
Öfke çiçekleri getiren kışlarla,
Korkma, yokuşlarda yormayacağım seni;
Kurtlar gibi ulusa da gönlüm ardından,
Sormayacağım yüzünü, izini yollardan
Tüfeğimin namlusunun ucuna konan
Kınalı keklik olsan da vurmayacağım seni;
Bir kuvvet iksiridir eski fotoğrafların,
Bakışların konuşur, kilitlense de dudakların.
Şimdi yol ayrımındayız, bakın
Af çıkmazsa eğer sarmayacağım seni;
Elindedir, dönüştür bu ağıdı serenatlara,
Düş atları uçursun bizi bulutlara
İki kılıç gibi dövüşürken akla kara,
Adak olsan da kurban vermeyeceğim seni;
25.03.2020
Seni Sevdim (Gülten Akın)
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin
27.03.2020
Ey Can (Abdurrahim Karakoç)
Ben sabit şeyleri sevmem ey can
Sen
Eğer beni dinlersen
Çağlayan ırmak ol...
Ve gönül gönderine çekilmiş
Nazlı nazlı dalgalanan
Bayrak ol...
Ben karanlığı hiç sevmem ey can
Vaktin her saatinde
Her zaman
Ağaran şafak ol...
Güneş ışıklarıyla ürperen çiçek
Seher yeliyle ırgalanan
Yaprak ol...
Ben bulanıklığı sevmem ey can
Yayla pınarlarından akan
Sulardan berrak ol...
Göl olma, gölet olma, baraj olma
Kaynak ol...Ben uykuları da sevmem ey can
Uykulardan uzak ol...
Kış günü karları yarıp çıkan
Beyaz bir gül
Mavi bir zambak ol...
Ben zaafları da sevmem ey can
Hakikatleri sarıp-sarmalayan
Zaaflardan ırak ol...
Geri dur geri dur ey can
Nefret sarayında sultan olmaktansa
İlim ocağında çırak ol...
Sana tavsiyemdir ey can
Zalimlerin boynunda süslü kravat olacağına
Var bir garip ölünün üstünde
Kefen ol,
Kimsesiz gelinlerin yüzünde
Duvak ol?
Özlemedim Seni (Ahmet Telli)
Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni
Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca
Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı
Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım
Toprak yarılır birden
su kirlenir
Ürpertir bu coğrafya
bu serüven
ikimizi bir anda
yaşadığımı duyarım
Yıkılma Sakın (Ataol Behramoğlu)
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak.
Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir.
Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı.
Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri.
Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir, yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır.
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma.
Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.
Yüzün (Metin Altıok)
Eskimiş bir konsolun
Çatlak aynasında durmadan,
Bir buluttur mehtabı inatla kovalayan.
Bir hüznü yansıtan alnının ortasında,
Yüzün müdür acaba yolumu dolaştıran?
Acının bu solgun haritasında,
Kendime yeni duraklar bulduğum.
Ulaştığım ıssız dağ doruklarında
Yüzün müdür hep sorular sorduğum,
Bakışının titrek aydınlığında?
Aslında ne bulunur bir gezginin yanında
Kendi yüzünden başka,
Hüzünle bileyen direncini.
Bir suyun ürpermiş aynasında
Apansız gözgöze geldiğim.
Ayakları ayaklarıma bitişik
Kımıltısız bir gövdeyle rüzgârın sildiği.
Bir bulup bir kaybettiğim
Yani bir gezginin hep gittiği,
Senin yüzün benim yüzüm değil mi?
Bu Aşk Burada Biter (Ataol Behramoğlu)
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
Deli Gibi Uykum Var Nermin (Alper Gencer)
deli gibi uykum var Nermin
gözlerimi yumsam
mayınlar patlayacak çobanlarımda
kuzular geceye
kırık bir kaval gibi dizilecekler
elimden hiçbir şey gelmiyor inan
dünyasız kaldıkça böyle
aklıma seni düşürüyorum
karnıma bir tank giriyor
gibi seni düşünüyorum
alnımda harp
kaşlarıma basa basa yürürken
çehreme çalınmış hilal
kalbimden küllerle fışkıracak neredeyse
dönüp baksan ölümün elimden olacak
bir terazi bozacak eski bir teraziyi
morga mor çalacak pıhtılaşan kan
terlemeyen bir at patlayacak koşarken
dönüp baksan Şeddad'ı indirecek kıyamet!
tül
rüzgarla değil artık
güneş
bile battı
savrulan balyoz
içinden geçiyor buharın
tutan el
yarıyor suyu
kan zerk aleminde seninle dolanırken kuyumu
kıyıldı nikah
ölsem de durur nişanı
ben bir tek damarımı bilirim onun da adı Şah!
şuramda sen
gecenin üçünde çevirmeme girmişsin
o dakka telsizime
ela gözlü türküler çalmışlar
ve devletin dinlenmeden dinleyen dinlileri
dillerimi işkenceye sağmışlar
anlatamıyorum Nermin
bu dudak öpemez deyince bana inanmıyorlar
kimin içine değebilmiş bir dudak?
mühür verilmiş ateşe
ve erimemişse mühür
bülbül ne için ölsün ki güle?
o çekiç gözlü, bahçıvan mı sanıyormuş kendini?
bizi elindeki çivilerle mi döndürecekmiş çöle?
ben her gün bir emevi asıyorum içimde
azalmıyorlar Nermin
omzumda bir gülünç ağrısı
nereye gitsem
varır varmaz arıyorum seni kendime
yapacak bir şeyim yok
çok sağanak yağdın zarlarıma
beni içime kadar ıslattın Nermin
zührevi bir felçsin arlarıma
şuramda?
son sürat kan kaybediyorken
devrilen bir ambülansın içinde kadar şuramda?
açıp gösteremiyorum Nermin
yasal tedbir koymuşlar gözyaşlarıma
bir mengene
ile şakaklarımı
yeniden sipariş ettim kendime
urlarımı cellâdıma bahşiş bıraktım
zaten nereye uzansam ölüm
içime bir gardiyan kaçmış gibi ben
koğuşlarımdan sana daraltılmışım
ipin koptuğu yerden boşanan bir çığlığınsın
iki el sıksan havaya
iki kuş düşer verir kalbini
ama beni bir bahane bulup da...
kurbağaları tartmaktan dönen bir yılgınlığınsın
gözlerimi tankerler boşaltıyor
gözlerini gözlerimden al
beraber bir şeylere bakalım
elimi çabuk tutman lazım
ben ki
böbreklerimle hayata bağışlanmışım
anlamak istemediğim bir şey var gülüşünde
istimlak edilmiş gövden
ne kadar da kanlı duruyor sermayenin dişinde
böyle ru be ru
böyle eli belinde müteyakkız
sittin sene geçse anlaşamayız
beraber bir şeylere bakalım Nermin
bakmayalım hiç birbirimize
gövdemi söküyor şafak
ipliğim çözüldükçe
içimde ağırlaşan bir ittifak
cebimde Marx
boynumda dükkan kapatan esnaf
dünya elindeki aynayla
açı kuruyor omuzlarımın ortasına
uyumuyorum Nermin
kustuğum kükürt soluduğum azotla akraba
birbirini bulan iki açık pencere
gibi cereyan yapıyoruz seninle hayata
artık kabullendim:
beni karşılamıyorsun burada!
ben senin uyuduğun yerlerde geziyorum
sen benim sürülerimi sürüyorsun bozkırlarına
ben nasıl uyurum sen uyanmazsan
Allah biliyor hiçbir şeyim yok
sevilecek şeyler ağaçların arasından geçip gidiyor
seni sevmek de öyle orman!
yanınca bitiyor her şey yanınca bitiyor
kalanlarla avunmuyorum Nermin
sen yoksun her nasıl olmayacaksan
bu imtihan bu debi
o terli atın külündense bu kalp
çok sevinirim ya Rabbi
beni her yerimden kapatırsan
Yağmurda Unutulan Şarkı (Bekir Sıtkı Erdoğan)
Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm
Önce ıpıslak iki kuş
Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden
Sonra insanlar iki gözüm
İnsanlar
Kahrolmuş
Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan
Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu
Öksüz anılar üstüne iki gözüm
Kırık ikindiler üstüne
Kuşkulu bir yağmur yağıyordu
İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda
Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep
Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar
Yüzler karanlıktı iki gözüm
Düşünceler dar
Bir geçit bulamıyordum sana
Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik
Hep yabancıydı çaldığım kapılar
Oysaki, son çağrımdı bu ta can köşemden
Oysa yürek yürek son yeşermemdi
Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur
Ah sonra o yağmur iki gözüm
Ah sonra o
Yağmur
Şimdi,
En kırık vaktidir uzak imbatların
Öykümüzün en yaralı yerinden
Damlar yüreğime ılık bir sızı
Sonra birden duyar gibi olurum
Hoyrat yağmurlar altında
Martı çığlıklarına karışıp giden
Çocuksu şarkımızı...
Yaşamaya Dair (Nazım Hikmet)
"...
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.?
İstersen Al Götür Beni (Afşar Timuçin)
Ölümsüz gülüşünle başlıyorum
Her güzelliğe her sevince
Bir yağmur ince ince
Sürerken beni başka zamanlara
Zamanla yorgun hanlara
Dönüyor işte gördün her şeyim
Kuru topraklar gibi dağılıyor belleğim
Sınırsız bir boşluğu süre süre
Yorgunum çok uzaklardan geldim
Kaygılar sıkıntılar yaşadım uzun uzun
Korkuyu yakından tanıdım
Ölümsüz düşmanı oldum korkunun
Şimdi bakışınla bağlanıyorum
Kocaman bir dünyaya umutla
Bir akşam aşılmaz kaygılar
Çağırırken beni sonsuzluğuma
Sıcaklığın beni alıştırıyor
Soğuk ve yağmurlu akşamlara
Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum
Ellerine ayaklarına saçlarına
Yalnızca Kanatlarına Güven ( Akgün Akova)
aşkımız bir gün uçup giderse aramızdan sevgilim
sırt çantalı bir duman gibi
bir melekle çarpışan kelebeğin kanadından dökülen toz
bir çağlayanda sürüklenen bir dal parçası gibi
istemediğimiz yerlere giderse aşkımız
sevgilim
yalnızca kanatlarına güven
kendi yarattığımız boşluğun ucunda
sıkı sıkı tuttuğumuz bir kapı koludur yaşam
ve aşk, en derin kuyumuza düşen keman
yürüdüğümüz yollar daralırken
çökerken altımızdaki merdivenler
sevdalılar bilir
bir kuş yağmurudur ilkbahar
sevmeyi beceremeyenlerin koyduğu yasaklar
çözülüp gider çocuk gölgelerinde yazın
ve ağzımızın içinde dağılır aşk
sapsarı bir şeker gibi erirken sonbahar
bitmeyen bir kıştan söz açılırsa sevgilim
elimi uzattığımda sana gemileri göstermek için
dümende kan kokusuyla bayılmış bir kaptan
ateşin yüreğine sürüklenen bir ülke ufukta
ve çekirge sürüleri yolcu bavullarından çıkan
dökülürken tüyleri
savaş uçaklarına çarpan güvercinlerin
her gün değişen atlasların içinde tara saçlarını
ve yalnızca kanatlarına güven
götürürlerse bir gün beni ellerim iplerle bağlı
şiirlerimin bilmediği yerlere ve hiç kimsenin
alnımdan fırlayacak göçmen bir kuş gibi dur
dünyanın paslanmış sırtında
ve bensizliğe havalanırken
korkma sevgilim
Aşk Bitti ( Ahmet Telli)
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Uzun bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti.
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi ve çoktandır
İhmal ettiğim dostlara yeni bir adres bırakmalıyım
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
Kavuşma Günü (Ümit Yaşar Oğuzcan)
En güzel gülüşünle karşıla beni
İşte geldim yanına yorgun ve yitik
Yılmışım, yıkılmışım, kahrolmuşum
İçimde tarifsiz bir gariplik
Anlamaya çalış bir şey sormadan
Yaklaş yanıma, gözlerime bak
Dağıt saçlarını çocuklar gibi
Sonra başını omuzlarıma bırak
Dertliyim, kahırlıyım, efkarlıyım
Ağır, çaresiz hüzünlerle geldim sana
Birlikte ömür boyu yaşayacağımız
Perişan gecelerle, günlerle geldim sana
Paramparça hayallerim, umutlarım
Ne kalmışsa içimde kırık dökük
Al, yeniden yarat beni, ayıkla arıt
Baksana, bütün ışıklarım sönük
Pelte pelte karanlığım koyu, zifir
Göklerin üstüme abandığı gecelerdeyim
Dinle, sana bir şarkı söyleyeceğim özlem dolu
Dinle, bütün çalgıların sustuğu yerdeyim
Oysa ki sen aradığım, bulduğumsun benim
Oysa ki bu en güzeli kavuşmaların
Bakma şimdi böyle kahırlı olduğuma
En mutlu şiirleri söyleyeceğim sana yarın
Yeter ki mahşere dek beni özle beni sev
Zamanların en ölümsüzünde yaşat beni
İşte geldim yanına alev, alev dopdolu
Al dilediğin gibi yeniden yarat beni